Tumgik
#ve yolculuk bitti
semantin · 2 months
Text
Evime kavuştum 🏡
Cumartesi akşam gelmeyi planladığımız yolculuk geceyle bitti. Bolu tünelini kapatmışlar yine. Gece geldik eve. Pazar günü üniversitesiden beri ilgilendiğim iki öğrencim Kocaeli'ye gelmiş hocam sizi iki dk bile olsa görmek istiyoruz dediler. Dışarıda buluşalım yoldan geldiniz vs deseler de gönlüm el vermedi, bavulları olduğu gibi bırakıp evi temizleyerek yemek hazırlığına girdim. Yemeğe davet ettim. Beraber hoş bir gün geçirdik akşam geri evlerine bıraktık eşimle. Bugün bavulları boşalttım, evi süpürüp temizledim vs. Neredeyse bir aydır evde değilim. Tahmin ettiğimden daha az kirlenmiş ev hoşuma gitti ahahjs. Eşimin kuzeni ve ailesi gelecekmiş bu seferde buraya. Eşim aradı kalmaya davet etsem nasıl olur dedi. Onu da kabul ettim. Büyük ihtimalle akşam kalmaya onlar gelecek. Allah'a şükür o yoğun tatilden sonra burada tek başıma kalsaydım sanırım boşluğa düşerdim. Geldiğim gibi misafir ağırlamakta zor oluyor ancak çok şükür Allah'ın yardımı bu da bana. Hayata artık olumlu bakacağım her zaman. Ve bazı şeyleri kendime zorlaştırmamaya çalışacağım. Evi üsten süpürdüm temizledim. Normalde illa detaylı temizlik yapardım. İkramlıkları vs düşünürdüm. Şimdi kendimi rahatlatıyorum. Gelen muhabbetimize gelsin diyorum. Evde de ne var ne yoksa hep birlikte yeriz. Bunu kendime yapmak zorundayım. Çünkü anksiyetem arttıkça ben iyi olmuyorum. Ben iyi olmadıkça eşimde iyi olmuyor. Ve başkaları için evimdeki huzur kaçıyor. Rabbim inşallah bunları her zaman yapabilmeyi nasip etsin bana.
30 notes · View notes
huzursuzlugun-blogu · 7 months
Text
Tumblr media
bitti yolculuk
ama varabilmiş değilim hiçbir sona
her diyar bir şeyler götürmüş sevgimden
bir gözümü yakmış her ışık
giysilerim parçalanmış her gölgelikte
bitti yolculuk
ama prangasındayım henüz bütün uzaklıkların
hiçbir kuş taşımamış beni sınırların ötesine
denize akan hiçbir nehir
sürüklememiş aşağılara bakan yüzümü
ne de gezinmek istemeyen uykumu kucaklamış
biliyorum, şimdi daha yakında dünya ve sessiz
9 notes · View notes
seyyahe-iavare · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
3 Eylül 2022
Hatay'dan Yozgat'a dönüş yolu... Uzun zaman sonra bir gece yolculuğu yapıyorum ve bu saatten sonra uyumaya debelenmeme kararı aldım. Zaten cam kenarı bilet de alamadım. Bu kez de böyle olsun can sağlığı...
Zihnimde düşüncelerin uçuştuğu, yine anneme kendimi beğendiremediğim, yine dönerken bana birçok konuda çok eksiğim olduğunu beyan ettiği bir ziyaret oldu. Fakat bu kez daha bi güçlü bir Büşra gördüm. Daha hakkını savunan, daha ben bana bunu yapmana izin vermem diyen bir Büşra buldum. Sevdim bu yeni kızı. Bana en büyük eziyeti yine kendimin yaptığını fark ettim. 12 kilo hafifleyip 17 santim incelemiş bir Büşra var. Daha yolun yarışına varmamış ama yavaş yavaş kendine değer vermeyi öğrenmeye başlamış. Bugün evden çıkmadan bir kaç saat önce yola çıkacağım kıyafetlerimi ayarlarken kendime daha önce yaptığım bir eziyeti hatırladım. Hiç mi kendine acıman yoktu be kızım dedim sesli bir şekilde. Bunu fiziken kulaklarımla duymak da iyi geldi hani bi.
Anneme çok kırıldığım ama onu bu hale getirenin ne olduğunu iyi anladığım her şeye rağmen beni uğurlarken ağlayan gözlerine kıyamadığım bir ziyaret oldu. Annem... En büyük yaram, en büyük yaralayanım ama yine de en büyük kıyamadığım..
17 Nisan 2023
Yine bir Hatay'dan Yozgat'a dönüş yolculuğundayım.. Tam zıddı bir yolculuk hiç sevmediğim gündüz yolculuğundayım lakin gözümün ve gönlümün şehadet ettiklerinden memnunum hamd olsun.
Her şey yukarıda yazdıklarımla o kadar zıt ki...
27 Temmuz 2023
Bu yazının üzerinden ne sular aktı neler oldu bitti bu yazı hala burada. Artık salmanın zamanı geldi. Biraz daha tutarsam senesi dolacak.
Annemle eski halimizden eser yok. İlk yazıyı yazdığımdan üç dört ay sonra çok büyük bir patlama yaşadık tam bir gün sürdü. Çıldırmak işten değildi ama hamd olsun atlattık ve o günden sonra ne annem ne ben eski bendik. 28 senenin hesabını döktük ortaya. Eteklerdeki taşlar boşaltıldı, sırtlardaki küfeler indirildi. Şifa oldu. O günden beri annemin beni anladığını, bana merhamet ve şefkat gösterdiğini çok daha fazla hissediyorum artık. Bir yaramız daha izi kalsa da iyileşti çok şükür.
Bu fotoğrafların çekildiği zamanki duygular ve oradaki Petek artık yok...
21 notes · View notes
yakupkostekci21 · 4 months
Text
Kaybetiğim Duraktayım
Hayat uzun bir maratondur. Bu maratonda bizler tıpkı bir kelebek ömrü kadar ne uzun ne de kısa bir maratondur. Hayat her şeyin bir an üzerinde kurulu olduğu bir hayatta, hayatta kalmaya çalışıyoruz.
Ne güzel demiş ahi Aratoğlu, “ Umut, mutlaka bir yerde bizi bekliyor az daha dayan gönlüm.”
Sen ve ben şuan bir yolculuğa çıkıyoruz hayali bile güzel değil mi senin için de benim içim de öyle. Şimdi hayal zamanı arkanı yaslan geriye kahveni veya çayını yudumla benimle beraber sayfaları çevir.
Nexs station, Kaybettiğin duraktayım.
Sonu belli olmayan bir yolculuktur hayat. Önüne neyin ne zaman çıkacağını bilemezsin. Bazen bir şeyler kötü gider önüne çıkacak engeller seni yolundan sapıtmaya çalışacak ama sen vazgeçecek misin? Asla çünkü sen asla pes etmeyeceksin.
Savaşacağız kaybettiklerimiz için savaşacağız. Elbette önüne engeller çıkacak ama sen asla vazgeçme önüne ne gelirse gelsin direnerek kazanacaksın unutma.
Bazen hayatına aldığın güvendiğin insanlar seni arkandan vururlar ve sen büyük bir hayal kırıklığı yaşarsın.
Cemal Süreyya der ki, “ En güvendiğiniz insanın size yaşattığı hayal kırıklığını affetseniz bile, asla unutamazsınız.”
Bazen hayatın bize getirdiklerinden kaçmak istersin ama KAÇAMAZSIN!İşte böyledir hayat dostum bir türlü anlam veremezsin ve bir gerçek var ki sen acı yaşamadan mutluluğu asla tadamazsın.
Sizinle küçük bir yolculuk yapalım mı? Şimdi ilk olarak kaybetme duygusu yaşayan ve kaybetme duygusu yaşamayanlar olarak iki ayrı grupta inceleyelim. İlk olarak kaybetme duygusu yaşayanlardan başlayalım, Kaybetme duygu yaşamış olman seni, senin için her şeyi tükenmiş ve hayattan bıkmış halde olman seni bu hayattan bir zevk almamaya yöneltmelisin tam aksine sen kaybetme duygu yaşamış olman seni bu konularda bir kıt daha tecrübe sahibi yapar ve sen insanlara nasıl yaklaşmalı bunu biliyorsun ve sen bu konuda tecrübe sahibisin. Kaybettiğin duraktayım senin için son durağın değil. Yolumuz daha çok uzun gecelerce beraber bu güzel yolculuğa çıkacağız ama emin ol ki bu yolculuk sana çok iyi gelecek. Sen burada canın acıyacak yıpranacaksın yorulacaksın ama inan bana her zerresine değecek. Neden biliyor musun? Çünkü bu durakta sana hayattaki en büyük hediyeyi hatta en pahalı hediyeyi yani tecrübeyi sana verecek ama inan bana kaybetmek de güzeldir. Bugün düştün kendini kaldırmak istedin yeter artık dediğin anlar oldu sinirlendiğin anlara be şahitlik ettik. Bugün bir şeyleri kaybetmiş olabilirsin, yere düşmüş olabilirsin hatta bu zamanda bazen kendini insanlardan uzak tutmaya çabalayıp mesafe de kat etmiş olabilirsin ama unutma ki bu sıkıntıdan da alnının akıyla çıkmış olacaksın.
Düştüğün sandığın anda sana gülüp geçenler yine ve yine bozguna uğrayacaklar çünkü sen güçlüsün yine ayağa kalkacaksın
Bir Japon atasözü der ki,
“ Yedi kere düş, sekiz kere ayağa kalk”
Bizim için düşmek hiç de dert olmadı çünkü biz kendimize inanıyoruz ve kalkacağımızı da biliyoruz sende bunu iyi biliyorsun değil mi? Kaybetmek çok acıdır çok yıprattır seni ama dimdik ayakta durmayı mücadele bırakmayıp savaşmak en aşikâr yoludur. İnsan kaybede kaybede öğrenir hayatı yani hiçbir şey emek sarf edilmeden kazanılmaz
Bu her şey için de geçerlidir. Kaybetmek acıdır, ama bazı acılar vardır ki insanlar bunu nasıl anlar bilemem ama inanın bazı acılar anlatarak geçmez. Geçti dersin geçmez, bitti dersin bitmez olmaz yok artık dersin yok olmaz işte böyledir bazı acılar.
Ben daha 11 yaşındaydım çocuktum ama bunu yazıyorum. Ağlayarak, gözyaşı dökerek yazıyorum. Dedem vardı hep yanımızda olacağını hep bizim yanımızda olacağını sanmıştım ama yanılmıştım canım dedem kansere yakalanmıştı ve bunu birçoğumuzdan sakladılar benim çok üzüleceğimi düşündükleri için bizden sakladılar hiçbir şey söylemediler bize çünkü psikoloji olarak zor dönemden geçtiğimiz için bizden sakladılar. Ölümün ne zaman geleceği hiçbir zaman belli olmaz bir an gelir ve seni götürür sevenlerini ise gözyaşına hapseder. 20 Şubat 2012 saat 03.34 dedem gitti ve benim sol yanım acısı ikiye katlandı, böyle bir şeydi işte. Nazan Bekiroğlu'na bir kulak verelim bakalım ne diyor,
“ Yükselmek için düşmek, arınmak için kirlenmek, çıkmak için batmak lazım ve yeniden doğmak için de insan ölmeli insan bir kere.” Kaybetmek acıdır ve cefası da zordur ama bir şeyleri kazanmak için bir şeylerden vefa gösterip vazgeçmek gerekir.
Kaybettikten sonra yine ayağa kalkıp ben buradayım diz çökmüyorum demen lazım çünkü sende o cesaret var. Ben sende o cesareti keşfettim. Sende olan özgüven beni yanıltmadığı için teşekkür ederim sanaJ
Kaybedip ve tekrar ayağa kalkmanın sefasını anlatamam sana bu anlatılmaz yaşanır. Tecrübe kolay kolay kazanılmaz zordur. Yemek gibidir aslında tecrübe yemek pişmeden yenilebilir mi?
Birbirimizi kandırmayalım kimse pişmemiş yemeği yemez. Tecrübe de öyle bir şey işte pişmeden yenilmez.
İnsan bazen yanmayı bile göze alıyor bunu sonucunu göze alan insan buradan daha güçlü çıkabiliyor.
Albert Camus ne diyor;
“ Umutsuzluğa kapılmak iyi değildir kaybetmenin ilk basamağı düşmektir ama sen düşmekten korkma ve herkes her şeyin bittiğini söyler ve sen ayağa kalkarak harekete geç.” Evet, yolculuğumuz kaldığı yerden tüm hızıyla devam ediyor biz ilk başta kaybedenler duygusunu ele almıştık şimdi sıra bu duyguyu hiç tatmayanlara geldi hadi devam edelim. Kaybedenler duygusunu hiç tatmayanlar biraz da olsa şanslı şimdilik tabi. Neden şanslı biliyor musunuz? Çünkü siz hayattan kaybedecek bir şeylere sahipsiniz ve rahatsınız ama gün gelecek devran dönecek sizde benim grubuma dâhil olacaksınız.
Bu durak biraz acıtır seni biraz da korkutur seni ama korkma canımın içi çünkü sen korkmamalısın biz ne demiştik ; “biz korkmayız ne olursa olsun korkmayız.”
Bu durakta biraz değer verirsin insanlara geceler bazen uykusuz geçer. Sevgilin olur mesela seversin onu o da seni sever ama bir gün seni terk edip gidecek ve sen geceleri oturup ben şimdi ne yapacağım diye oturup zırlayacaksın.
Sen şimdi bu durakta bize dâhil oluyorsun ve bizim ile beraber yolculuğa başlıyorsun o zaman hoş geldin aramıza.
Şimdi siz bana diyorsunuzdur biz yolculuk yapıyoruz peki sen hangi durakta ineceksin ben yaşayanlar durağında iniş yapacağım. Yani kısacası benim acılar ile dostluğum var. Bilmiyorum belki de hayat benden bunu istiyor onca insan arasında beni seçmiş gibi yani beni mutlu olmamı istemiyor ve bunu kendinde tartabilirsin yap dene kesinlikle tavsiye ederim hayat ile kendini bir ölçebilirsin. Ben bir an üzüldüğüm de insanların bana bağırmasını bile aşırı derecede öfkelenip sinirlenebiliyorum.
Bende çok büyük bir yara açıyor evet bende bağırıyorum ama her şeyin bur sınırı var değil mi?  “ Artık Yeter Şurama kadar geldi”Bir üzüntü insanı çok hırpalar ne yapsak fayda etmiyor ve bir gün geliyor o geceler boyu uyuyamadığın onun için gözyaşı döktüğün insan seni ne hallere düşürüyor.
Mevlâna Celaleddin-i Rumi ne demiş;
“ Minareden düşenin parçası bulunur, bulunur da, Gönülden düşenin parçası bulunmaz.”
Bugün bir şeyler yapmak istiyorsun şartlar uyuşmuyor ama günü gelince şartlar yerine geliyor ve içinden derin bir nefes alıp dersin ki; “Hayat devam ediyor.” Hayat davam ediyor cümlesini çok iyi oku hatta öyle bir oku ki kalbinden çıkar bu cümleyi ve bu cümleyi kafanın içine kazıya kazıya sok ve kafanın içinde soru işaretleri birikmesin hepsini yok et.
Pes etmek yok, çünkü hayat her şeye rağmen devam ediyor.
Hayat tam anlamıyla seni düştüğün yerden kaldırmaz ama el uzatır sana kalk der, dayan der sen ise dayanmaya çalışırsın hiç olmadığı gibi göründüğü bir şey zamanla olur. Kaybettiğin ve yokluğunda alıştığın her şey belki akışına bırakmak lazım çünkü bunu akışına bırakırsak canımız her zaman kinden daha az yanar ama böyle bir şey de var ki acın ne kadar büyük ve derin olursa olsun acı seni hep güçlendirir.
John Steinbeck'in dediği gibi,
“ Çok çalışıp çabalamak kaderlerini unutmak için birebirdir.”
Bazen bir şeyleri kaybettiğimiz için üzülürüz ama gün gelecek ve öyle şeyleri almayı kısmet oluyor ki onu satın almaya yetecek para kimsede yoktur. Bazen birine öyle bir şekilde bağlanmak isteriz ki onu öyle severiz ki bunu anlatmak yetmez, bunu okumak ile de yetmez ve biz bunu sadece yaşayarak anlarsın.
Bir şeye veya birine öyle bir bağlanırız ki bağlandığımız o şeyin yokluğu kapımızı çaldığınızda önce kapı deliğinde bakarız sonra onu içeri almayı istemediğimiz halde onu nezaketten de olsa içeri alırız.
Wilson Mizner der ki;
“Yukarı çıkarken insanlara iyi davran çünkü aşağı düşerken onlar ile karşılaşacaksın.”
Bir şeyleri kaybettiğimiz için bazen üzülürüz ya ama aslında şöyle bir şey var üzüldüğüne değecek çünkü kaybettiğimiz şeylerin aslında bize kattığı hiçbir şey ile satın alamayız. Varlığına alıştığımız bir şeylerin bir anda yok olup gitmesi ile yokluğunu yaşamak istemeyiz çünkü bu bizim genimizde var bir şeyin gitmesini istemeyiz ve buna hiçbir şekilde alışmak istemeyiz. Bağladığımız bir şeyin girmesini istemeyiz sanki o hiç hayatımızdan çıkmamış gibi ve ondan önce hiç hayatımızda yokmuş gibi davranırız. Hayatımızın onunla var olduğunu düşünerek ve geçmesine sebep olur. İnan ki hayatımızın en büyük hatasını burada yapıyoruz ve kendimize en büyük zararı burada veriyoruz. Değer verdiğin kişi hayatından çıkmak mı istiyor bırak çıksın aslında böyle yaparak seni üzmek istiyor ama sen buna müsaade etme çünkü senin hayatın kimsenin senin hayatına karışmasına izin verme.
Bak Tezel Özlü ne diyor, “ Herkes, herkessiz de yaşayabilir.”
Bir insanın hayatı, başka bir insanın hayatı ile anlam kazanabilir belki evet olabilir ama bir insanın hayatı tek başına da anlamsız değildir. Şöyle bir geçmiş gidelim,
Yokluğuna alışamam dediğin onsuz yapamam dediğin kişilerin yokluğunda alışamadın mı? Bir zamanlar hayatına aldığında, uğruna her şeyi değer dediğin kişiler seni terk edip gitmedi mi? Ve sen uğruna her şeyi değer verdiğin imkânlarını her şeyini seferber ettiğin insanı kaybettiğinde çok üzülmüştün hayal kırıklığı yaşadın.
Hatta bazen düşünüp demiştin onsuz nasıl yaparım dediğin günler olmuştu. Ama çok güzel bir şekilde onsuz yaptın mı? Yaptın. Yokluğuna alışamam dediğin insan hayatında çıktığında alışamadın mı? Alıştın. Sen kimse ile var olmadın ve kimse ile de yok olmayacaksın lütfen bunu kafana kazı tamam mı?
Bir zamanlar içinden çıkamam dediğin zamanlar oldu ve sen çok ağladığın günler oldu ama hepsi geride kaldı tüm acılar geride bıraktın şimdi senin için küllerinden yeniden doğma zamanı. Şimdi kaybettiğin o insandan önceki hayatını düşün ne de güzel yaşıyordun değil mi?
Ve artık üzülmeyeceksin çünkü tüm acıları geride bıraktın. Belki bazı acılar kaçınılmazdır ama o acıların etrafında dolaşamazsın o acıyı yaşayıp görmen lazım.
Acılar zaten yaşanmayı talip eder. Sen hep acını yaşa ama asla teslim olma. Düştün ama dayanıyorsun ve düşmem sanma düşersin ama ne olursa olsun kalkmasını da bileceksin. “Düştün diye korkma sakın bu ilk değil yine kalkarsın.”
Bir zamanlar canın çok acıtan acılar için verdiğin savaşlar hem de tek başına. Bazen çok sert yere düştün ama kalkmasını da bildin. Benden sana bir abi kardeş tavsiyesi sakin kimseye ben sensiz yapamam yaşayamam deme çünkü Yüce Mevla’m izin vermezse sen kolunu dahi kaldıramazsın.
Allah ol der sende olursun yok derse yok olursun.“ Düşmekten korkma, düş ama Hep yine ayağa kalk.”
4 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
Tumblr media
🔸🔶🔸
Yol çoktan bitti, masallar da…
Bir varken birden yok oluverdi her şey…
Gökyüzümüzden güneşimizi çaldılar,
Yüreğimizden aşkı…
Umudumuzu ipe serdik,
Sessizce geçiyoruz hayatı…
Ve sabırsızlıkla bekliyoruz,
Azrail’in geleceği saati…
Oysa böyle miydik eskiden?
Umutla bekliyorduk her yeni günü…
Gün doğarken biz de yeniden doğuyorduk her sabah…
Ne aşka inancımızı kaybetmiştik, ne ahde vefamızı…
Hayat bitmesini istediğimiz bir yolculuk değildi.
Her şey kötü de gitse, bir gün düzeleceğini sanıyorduk bir şeylerin…
Sanki bir peri sihirli değneğiyle dokunuverecekti hayatımıza…
Ve yeniden başlayacaktı hayat…
Oysa artık biliyoruz ki…
Hiçbir şey, hiçbir zaman, hiçbir şekilde eskisi gibi olmayacak.
Yol çoktan bitti.
Umut terk edip gitti bizi…
Ne eski aşklar var artık, ne de sonu mutlu biten masallar…
İnansak da durum bu, inanmasak da…
Aşk bizi değil, biz aşkı terk ettik işte…
Sonunda…
Ve yine de aşkla…
#HaticeNayır
6 notes · View notes
mukofarmer · 1 year
Text
HOUSE PARTY DEDİLER GELDİK !!!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Mariem diye çok tatlı bir kız var. Öğle yemeğini beraber yiyelim dedi. Kuskusu tattık. Kısırın sıcak ve otsuz hali gibi düşünebilirsiniz. Farklı yanıysa şov uğruna adamlar yemeğin yanına alev atan kase koymuşlar. Keven gibi tutuşucam sandım bir an. Ama tabii ki yediğimiz her şey benden yine on puan aldı. Akşama house party davetliyiz. Kaderde Allahın Tunusunda house party gitmekte varmış işte. Biz hazırlandık ama düşünüyor bizimkiler acaba buraya fazla gider mi giydiklerimiz diye. Ama bende yine aynı durum, banane yarın kalkıp yüzlerine mi bakcam sanki gamsızlığı. Eve girdik ama hocam bu nasıl bir zenginlik. İçimden belli söylemler geciyor aslında ama ırkçı falan sanarsınız beni diye tutuyorum şimdilik. Btw parti de kız cinsiyeti adı altında biz hariç sadece çocuğun kız arkadaşı ve iki tane falan kuzeni vardı. Bir de far görmüş tavşan gibi bize bakan birkaç hanım teyze. Buradaki kadınların aslında çok güçlü ve feminist olmalarına rağmen akşamları kızların dışarı çıkmalarına aileleri izin vermiyor. Bizim bir ortama giriş şekli var, sanki Muhteşem Yüzyıldaki Hürrem Sultanız aq. Adamlar davulla zurnayla karşılıyor geleni. Ben hani house party di falan oldum bir de, sanırım parti anlayışımız uyuşmuyor bu agalarla. Kendimi teyzelerin bakışlarından kaynaklı Niğde Melendizde düğünde gibi hissettim. Zaten arada bir düşünmüyor değilim. Acaba yanlışlıkla Türkiye'nin doğusuna indikte, bunlar bizi kekliyor mu diye. Durumumuz o kadar, aratmıyor yani. Bir sürü tatlılar, ikramlar, içecekler… Hepsi de birbirinden lezzetli. Adamlar bir parti uğruna catering yemek firmasıyla anlaşmış; davulcu, zurnacı, dj falan tutmuş. Dj de bizim Asil. Adamım ya. Her telde çalıyor. Ama bir doğum günü partisine yaptıkları masrafı ülkeye dağıtsalar ülkenin kişi başına düşen geliri yükselir yeminle. Saat gece bir gibi geleneksel müzikler bitti, tam parti havasına döndü ortam. Ama yan tarafta teyzeler hala bizleri izliyor, Türklerin iş makinesi izlediği gibi. Ben 90 dk futbol maçı yaparken bu kadar terlemiyordum ya. Bu nasıl bir havadır. Dışardan bakan biri duş almış zanneder gerçekten. Partide Assil'in arkadaşı Muhammed Ahmed diye bir çocukla tanıştım. O da Assil gibi inanılmaz şeker bir insan. Ama o da buraya ait değil ve bir şekilde değerlenmesi gereken birisi. Almanya'ya gidecekmiş zaten, çok mutlu oldum onun adına. Gece dörtte beraber kamyon kasasında yolculuk yapmaya niyetlenirken anlattı. Parti çıkışı, yok artık olmaz diyebileceğiniz şeyler bir bir oldu. Arabanın lastiği yolun ortasında patladı. Yeni lastik arabaya uygun olmayınca da gideceğimiz yere kasalı transporter ile gittik. Arabanın lastiği değişecek mi diye beklerken, aklıma gelen şu oldu: Issız bir yerde dört kız ve bir de Arca daha yeni yeni tanıştığımız insanlarla kaldık. Aga adamlar s….. kimsenin ruhu bile duymaz, bizdeki bu güvene hayret ettim o an. He bir de benim ekstra şöyle bir durumum var. Hiperaktiflikten kaynaklı bazen kendimi kontrol edemiyorum ve kendimi bir yerlerde koşup yürürken buluyorum. İşte gece dörtte bir deli cesaretiyle Tunus sokaklarını tura çıktım. Arkamdan Muhammed'de geldi. Tamam çok iyi bir çocuğa benziyor ama bende sürekli birilerine güvenmeme ve kendimi koruma iç güdüsü olduğu için o anki hareketimi doğru bulmadım. Tabi bizimkiler merak etmiş beni. Arama ve sesli mesaj… Telefona da hiç bakmadım, manyaklar dağılmış beni aramaya çıkmışlar. Tabi manyak olan hangi taraf tartışılır ama. Bendeki bu rahatlık der, susarım. Geldiğimde başta Arca olmak üzere herkes tonla laf yaptı. Kendin dememişmiydin, bizi burda s… kimsenin haberi olmaz, neyine güveniyorsun diye. Haklılar :(( Yusuf… Ayy gerçekten… Anlatılmaz yaşanır denen bir insan. Dün biraz sert çıkıştım sanırım. Sonra da üzüldüm kalbini kırdım diye. Özür diledim kabul etmedi. Barışmak karşılığında söylediği şeyde "Just give me a kiss" dedi. Çocuğa "fuck off, you don't need talk to me as much as you want" diyip arkamı döndüm. Allahım birazcık sosyal zeka bağışla şunlara. Amin !!! Bu arada bilmeyenleriniz hoşlandığın çocuk kim diye sorguluyorlar. Bunu şu anlık söyleyemem sanırım. Biraz daha merak is loading.
6 notes · View notes
lovelyyfluff · 1 month
Text
Yolculuk | 6 - Hayatta Kalma (2)
Tumblr media
Natsume: Madem deniz kenarında bir şey bulamıyoRUM... Öyleyse şansımı adanın ortasındaki ormanda denemeliYİM? Ayrıca güneşten korunmanın daha iyi bir yolunu bulmalıYIM.
Natsume: OffF... ES'te kalsaydık bunların hiç biri başımıza gelmezDİ...
Natsume: AmaN. Sanki ben ve yaz geçmiş hayatımızda düşmanmışız giBİ. Bu mevsimi hiç seveceğimi düşünmüYORUM...
Shu: Olduğun yerde kal!
Tumblr media
Natsume: Ha!?
Shu: Ne—...!?
Natsume: (Shu abi? Burada ne işi var onUN?)
Natsume: (Rüyada mıYIM? Sıcağa yenik mi düşTÜM? Serap mı görüyorum yokSA?)
Natsume: (İnsanların sıcakta serap gördüğünü biliyoRUM, ama neden onca şey arasından Shu abiyi görDÜM...?)
Shu & Natsume: ......
Shu: Çocuk? Burada ne işin var?
Natsume: Ha? Gerçek mi bU...? Hayalet veya serap değil miSİN? Gerçekten Shu abi misin?
Tumblr media
Shu: Non! Sahte gibi bir hâlim mi var sence!? Tabii ki gerçeğim!
Natsume: Ah, ondan deĞİL. Sadece seni Japonya'dan bu kadar uzakta görmeyi beklemiyorDUM.
Natsume: Neden buraya gelDİN, Shu abi?
Shu: Hıh, iş için tabi. Ara vermek için burada durduk.
Natsume: AnlaDIM! Mükemmel bir tesadÜF! Biz de iş için gelmişTİK!
Natsume: Ama şu an başımız büyük belaDA...
Shu: B-Büyük belada mı...!?
────────────────────────────
Sora: HaHa~! Gerçekten Shu abi bu~!
Tsumugi: Seninle burada karşılaşacağımızı hiç düşünmezdim, Shu! Bazen gerçek hayat, filmlerden daha inanılmaz olaylarla dolu oluyor~
Shu: Çocuk ve Chibisuke neyse, ama sen burada görmek istediğim son kişisin, Aoba.
Tsumugi: Aa! Niye öyle acımasız şeyler söylüyorsun? Çok kötüsün, Shu!
Shu: Neyse ne. Çocuğun bahsettiği bu büyük bela da neyin nesi? Öyle önüne geleni abartan biri değil o. Duyunca şaşırdım.
Tsumugi: Ahaha... Abartmamış zaten. Cidden başımız belada.
Tsumugi: Buraya ES'in verdiği bir iş için geldik. Çekimler bitti ve biraz rahatlamak istedik, ama sonra dönüş yolumuzun suyun altında kaldığını gördük...
Tsumugi: Tam anlamıyla kapana kısıldık.
Tsumugi: ES'in haberi var, ama yardım ne zaman gelir bilmiyoruz...
Tsumugi: O zamanda kadar hayatta kalmaya çalışıyoruz. Aslında oldukça ciddi bir durum~
Tumblr media
Shu: ......
Tsumugi: Ha? Neden bana öyle bakıyorsun, Shu?
Natsume: Fazla rahatsın da onDAN... Durumun ciddiyetinin farkında mıSIN?
Tsumugi: Yok yok! Öyle görünüyor olabilir ama gerçekten endişeliyim.
Tsumugi: Panikleyip ağlamanın bir anlamı yok, değil mi? Umutsuzca oturursak her şey daha beter olur!
Sora: HiHi~! Evet! Senpai panik yapmayınca Sora da rahatlıyor! Senpai çok iyi biri~♪
Tsumugi: Hehe, teşekkür ederim, Sora!
Natsume: —ŞeY. Gördüğün giBİ, kritik bir duRUM.
Shu: Bana hiç başınız dertte gibi görünmediniz...
Shu: Fakat vahim durumda olduğunuzu görebiliyorum.
Natsume: ÖylE. Bu yüzden yardımına ihtiyacımız vaR, Shu abi. Seninle beraber gemiye binebilir miYİZ?
Shu: ...Hmm.
Shu: Başka seçeneğim yok gibi. Çocuk ve Chibisuke'yi burada öylece bırakamam, değil mi?
Tumblr media
Tsumugi: Ha, ne? Shu, benim ismimi söylemeyi unuttun?
Shu: Mükemmel. Kız da gelmiş. Onunla da konuşup beraber görevlilerden izin isteyebiliriz.
Shu: Çoktan gemiye gitmiş olmalılar, yani önce kendilerini bulmamız lazım. Biz geri dönene kadar burada bekleyin.
Shu: Fakat endişelenmenize gerek olduğunu düşünmüyorum. Sizleri bunun gibi kritik bir durumda bırakacak kadar acımasız insanlar değiller.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
1 note · View note
aykutiltertr · 2 months
Video
youtube
Seni Yazdım - Müslüm Gürses ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk Vah...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/wtOHNhG0EZc ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Seni Yazdım - Müslüm Gürses ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk Vahde Kürdi) Seni Yazdım Söz: Hasan Bağlan Müzik: Burhan Bayar Düzenleme: Burhan Bayar Solmadan gel artık aşkımın gülü Olsa da konuşsa kalbimin dili Küçücük dünyamda bir bilsen seni Görünmez yazıyla yazdım kalbime Böyle bir aşk görülmemiş dünyada Ne geçmişte, ne de bundan sonrada Arasalar bulamazlar rüyada Göremezler seni yazdım kalbime Nasıl sevgiymiş görün de bakın Sevgilim seninle buluşmam yakın Unuttum desem de inanma sakın Anılarla yazdım seni kalbime Müslüm Gürses diskografisi Stüdyo albümleri Yıl Albüm adı Yapımcı Bilgiler 1977 Müslüm Gürses 1 Çınçın Plak 1977 Müslüm Gürses 2 1978 Müslüm Gürses 3 1979 Müslüm Gürses 4 1979 Gazla Şoför 1979 Merhamet Dileme Benden 1979 Bağrıyanık Saner Plak 1980 Esrarlı Gözler Emre Plak 1981 Mutlu Ol Yeter Modern Plak 1982 Tanrı İstemezse Uzay Plak 1983 Anlatamadım Kale Plak 1983 Müzik Ziyafeti Akdeniz Plak 1984 Yaranamadım Elenor Müzik 1985 Güldür Yüzümü 1986 Sevda Yolu 1986 Küskünüm Bayar Müzik 1986 Yıkıla Yıkıla Elenor Müzik 1987 Gitme 1987 Talihsizler 1987 Dünden Bugüne Anılarımla Sarp Plak 1988 Aldatılanlar Özbir Müzik 1988 Dertler İnsanı Elenor Müzik 1988 Maziden Bir Demet Sedef Müzik 1988 Vefasız Alem Elenor Müzik 1989 Bir Fırtına Kopacak Akdeniz Plak 1989 Bir Kadeh Daha Ver Sarp Plak 1989 Mahsun Kul Elenor Müzik 1990 Müslüm Gürses Konseri Konser albümü 1990 Güle Güle Git Bayar Müzik 1990 Benim Kaderim / Arkadaş Kurbanıyım Uğur Plak 1990 Hüzünlü Günler Disco Plak 1990 Meyhaneci / Kırık Sazım Elenor Müzik 1991 Bir De Benden Dinleyin 1991 Sen Neredesin Ben Neredeyim Bayar Müzik 1991 Yüreğimden Vurdun Beni Sarp Plak 1991 Her Şey Yalan Elenor Müzik 1992 Müslümce'92 1992 Zalim (Bir Bilebilsen) Bayar Müzik 1993 Dağlarda Kar Olsaydım Elenor Müzik 1994 İnsaf / Kahire Resitali Uğur Plak 1994 Senden Vazgeçmem Elenor Müzik 1995 Bir Avuç Gözyaşı / Tövbe Etmek 1995 Benim Meselem 1996 Topraktan Bedene / İsyanım Var 1997 Nerelerdesin? 1997 Sultanım İdobay Müzik 1997 Usta / Ne Yazar Elenor Müzik 1998 Gönlünüze Taht Kuran Şarkılarla Müslüm Gürses Klasikleri 1999 Garipler 1999 Vay Canım Ulus Müzik 1999 Arkadaşım Elenor Müzik 2000 Zavallım 2000 Biz Babadan Böyle Gördük Ulus Müzik 2001 Müslüm'ce Türküler 2001 Elenor Müzik 2001 Dünya Yalan Universal Müzik 2001 Sadece (Türk Sanat Müziği) Elenor Müzik 2002 Paramparça Bayar Müzik 2002 Müslüm Baba ile Yolculuk Universal Müzik 2002 Açık Hava Konserleri 1 Konser albümü 2002 Açık Hava Konserleri 2 Konser albümü 2002 Açık Hava Konserleri 3 Konser albümü 2003 Kaçamam Ki Kaderimden / Yanlış Yaptın Özdemir Plak 2003 İkimizin Yerine Dirlik Müzik 2003 Yanarım Bayar Müzik 2004 Uyanma Zamanı / Kıyak Bitti Kadırga Müzik 2005 Bakma Sun Müzik 2005 Ayrılık Acı Bir Şey Görüntüevi Müzik 2006 Gönül Teknem / Sen Olmayınca Seyhan Müzik 2006 Aşk Tesadüfleri Sever Pasaj Müzik 2009 Sandık 2010 Yalan Dünya 2013 Veda - Ervah-ı Ezelde Kadırga Müzik 2014 Benden Bu Kadar / Son Şarkılarım 2017 Mahzendeki Şarkılar Elenor Müzik 2019 Mahzendeki Şarkılar 2 2020 Izdırap Yükümdür / Sahte Aşkına Elveda Topkapı Plak 2022 Mahzendeki Şarkılar 3 Elenor Müzik 2024 Tozlu Raflar 45'likler Gürses Ömür Plak'tan 4, Sarıkaya Plak'tan 2, Palandöken Plak'tan 13, Bestefon Plak'tan 4, Hülya Plak'tan 15, Çın Çın Plak'tan 2, Saner Plak'tan 1 olmak üzere hayatı boyunca toplam 41 adet 45'lik plak çıkarmıştır.[1][2] Ölümünden 7 yıl sonra 2020 yılında ise Müslüm Gürses'in 1971 yılında Bestefon Plak firmasına okumuş olduğu ancak o dönemde piyasaya çıkarılmayan 45'lik plağı 49 yıl sonra dijital olarak yayımlanmıştır.[3] Yıl Albüm adı Yapımcı Bilgiler 1968 Emmioğlu / Ovada Taşa Basma Ömür Plak Plak No 5 Duman Dumana / Aşk Olmaz Olsun Plak No 6 Aşkı Senden Öğrendim / Aylar Geçiyor Sensiz Plak No 9 Gözümde Yaşlar Dinmiyor / Altın Kafestir Benim Durağım Plak No 10 1969 Giyin Kuşan Selvi Boylum / Hayatımı Sen Mahvettin Sarıkaya Plak Plak No 5 Gitme Gel Gel / Haram Aşk Plak No 6 Sevda Yüklü Kervanlar (Gazelli) / Vurma Güzel Vurma Palandöken Plak Plak No 745 Gezdim Dolaştım Gurbet Elleri / Özür Diliyorum Senden Plak No 763 Rakı Şarap Farketmez / Bir Fincan Kahve Olsam Plak No 764 Söyle Doktor / O Yeşil Gözlerin Plak No 771
0 notes
bisikletguncesi-blog · 6 months
Text
her göç bir kayıptır
Tumblr media
Her göç bir kayıptır. Bazı kayıplar iyi bazıları ise kötüdür. Elbette iyi sandığmızın kötü, kötü sandığımızın iyi sonuçları olabilir. Esasen her göç tek başına yaşanır. Herkesin (aile bile olsa) yaşadığı deneyim kendi içinde gerçekleşir ve çoğu kez diğerine dahi anlatılmaz. Kipi kopuşlarla beraber kimi birliktelikler de kendine bu süreçte yer bulabilmektedir. Göç neresinden baksan önemli ve güzel bir deneyimdir. Dramatize etmeyi seven toprakların insanı olarak bunu hep sılaya hasret teması üzerinden değerlendirdik. Fakat göç kendimizi yeniden inşa edip tanımak için bulunmaz bir fırsattır. Bağlandıklarımızla aramızdaki iplerin ne kadar ince olduğunu anlamak için bir turnusol kağıdı. Yeni bağlar inşa etmek için verilmiş hediye. Hayatta yaşanan bazı deneyimler yaşadıklarımızı özetlemek ve hayat kitabımızı yazarken tarz değiştirmemize neden olabilir. Hastalıklar, ölümler, hapisler, göçler, evlilikler, boşanmalar, çocuklar, dolandırılmalar.. Böyle akıp giden bir listede dram penceresi yerine kişisel olgunluk sürecimizi devam ettirme yolunu tercih etsek bunların hepsinde bir kendimizi tamamlamak için önemli fırsatlar olduğunu göreceğiz. Kaybettiğimiz her şey karşısında buna ağlamak yerine yeniden kazanma süreci için mutlu olabiliriz. Sonuçlar değil süreçler bizi canlı tutar çünkü. Süreç içinde olmayan insanın manevi olarak öldüğünü söylemek bile mümkün. Düşünsenize yol bitti. Şimdi ne olacak? Oysa yol devam etmeli. Durmadan, yolda iken başımıza gelenler yolun devamındaki (prensiplerden vazgeçmemek kaydıyla) tarzımızı, yaklaşımlarımızı etkilemeli ve bu haliyle yolculuk daha heyecanlı bir hal almalı.
Zorluklar o yoldaki çok sevdiğimiz baharatlar gibi. Bunu dramatik müzikler eşliğinde lanse etmek ancak yolun zevkini öldürmektedir. Kanaatimce herkes bir şekilde göç etmeli ve kendini yeniden gözden geçirmeli. Bunu illa yurt dışında değil yurt içinde de yapıp ağırlıklarımızdan kurtulmalıyız. Velhasıl her göç bir kayıp olduğu gibi her kayıp yeniden kazanmak için yaratılan boşluktur. 
0 notes
golgekadins · 1 year
Text
10.29
Bir Sezen şarkısı, uzun yol, uzun bir turne, zaman az mekan çok delicesine kayıplar verilen bir yolculuk.
Merhaba dünya, rota karışık, Sakarya'dan İzmit"e, Balıkesir'den İzmir'e. Şimdi ise Çanakkale'den İstanbul'a. Hım şey diyebiliriz "Merhaba ege, Marmara, kalbime dokunursunuz bir ara."
Güçsüz sandığım bedenim düşündüğümden çok daha ötedeymiş. Kollarım lipozdan ibaret değilmiş.
Yaklaşık 7 saat sürecek olan bı yolculuğumda sık sık yazmak istiyorum. Dertleşecek, anlatacak çok şey var.
Üzerimde Çeşme denizinden kalan Deniz tuzu, saçlarım ıslak, klima açıp hasta olmak istermişcesine bu sıcakta üşüdüğüm içi hayatımdan daha boktan hale gelmiş kiralık bir araba. Bir de Sezen Aksu tabi.
Yolculuk huzur, güven ve tecrübedir. Yola çıktığın insanı daha iyi tanırsın. Hep öyle derler. Yolda bulduğunu yola çıktıklarınla değişme de derler. Derler de derler yahu! Kimse de yolun aminakoyim dememiş.
Tilki yine kürkçü dükkanında, yolculuk bitti, yol yorgunluğu denen o şey var ya ,
0 notes
elazigsurmanset · 2 years
Text
Başkan Haluk Aras yeniden başkan
Tumblr media
Eğitimciler Birliği Sendikası Elazığ 2 No’lu Şubesi olağan genel kurulu toplantısı gerçekleştirildi. Kongre sonucunda tek liste ile gidilen seçimde Başkan Haluk Aras yeniden başkanlığa seçildi. Eğitimciler Birliği Sendikası Elazığ 2 No’lu Şubesi 4. olağan genel kurulu zorunlu organlar seçimi toplantısı düzenlendi. Gerçekleştirilen genel kurul toplantısında seçime tek liste ile gidildi. Tek liste ile gidilen seçimde mevcut Başkan Haluk Aras yeniden başkanlığa seçildi. Şube Başkanı Haluk Aras genel kurulda yaptığı konuşmada: “Bizim amacımız, idealimiz, gücümüz, şartımız, önceliğimiz ülkemizdir, Türkiye’mizdir. Çünkü tek Türkiye’miz mevcuttur. İçinden geçtiğimiz zaman ve türlü sıkıntılarıyla dünya daha çok birlikte olmamızı zorunlu kılmaktadır. Artık bizler rüzgarları sevmeye devam edeceğiz. Zira sakin limanların devri bitti. O yüzden hep beraber önümüzde büyük hedeflerimiz var. Bu hedeflere ulaşmak için hep birlikte hareket edeceğiz, gerekirse yorulacağız. Bu hedeflerimiz için; ‘yarınlar yorgun olanların değil, rahatından vazgeçenlerin olacaktır’ sözünü unutmayacağız. Emanete asla gölge düşürmemeye aht etmiş bizlerde üzerimize düşen bu görevi değerlerimize sadık kalarak canla başla yürüteceğimize buradan söz veriyoruz” ifadelerini kullandı. Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı İbrahim Bahşi ise, “Hamt olsun bugüne kadar birçok sorunumuz çözüldü. Bazı hedefler koymuştuk; içimize yolculuk, dışımıza yolculuk ve işimize yolculuk şeklinde 3 maddede toparlayabileceğimiz hedeflerimiz vardı. İçimizde yolculukta teşkilatlarımızın çelikleşmesi için eğitimler verilmesi, dışımıza yolculukta ise biz yurt dışında uluslararası arenada sendikacılık noktasında maalesef Türkiye’de diğer ülkeler bazında hiçbir etkinlik, faaliyet yoktu. Bu anlamda Memur Sen olarak dün uluslararası biz kongre yapıldı. Çok sevindirici bir durum oldu. 25 ülkeden 33 konfederasyonun imza attığı yeni bir uluslararası emek örgütü. En son Cumhurbaşkanımızın toplantının sonunda da konuşmasıyla bu çalışma başlatıldı. 7 ülkede bu protokole destek verdi. Bunların tamamını düşündüğünüzde yaklaşık 25 milyonu temsil eden konfederasyonların birleştiği bir birlik oluştu. Memur Sen olarak bu ülkenin her zaman söylüyoruz; birlik beraberliği için, istikrarı için, kamu çalışanlarının özlük hakları için, değerlerimiz için mücadelemize devam ediyoruz, devam edeceğiz inşallah” şeklinde konuştu. HALUK ARAS’IN YÖNETİM KURULU ŞUBE YÖNETİM KURULU (ASİL) Haluk Aras Sevcan Aytaç Korkmaz Veysel Bulut Orhan Yükrük Muhammed Fatih Aydın Maruf Hurşit Demirel Kemal Kara ŞUBE YÖNETİM KURULU (YEDEK) Dilek Günaydın Gökhan Gökdere Halil İnce Güner Harman Sami Sözen Yavuz Baygeldi Yetkin Kılıç ŞUBE DENETLEME KURULU (ASİL) Adnan Aygun Gürsel Zorlu Hıdır Kaya Muhammet Fırat Mürşit Yılmaz ŞUBE DENETLEME KURULU (YEDEK) Akan Kurnaz Erkan Yılmaz Kenan Hakan Özdoğan Şaban Yılmaz Demir Şakir Gemici ŞUBE DİSİPLİN KURULU (ASİL) Ahmet Kürklü Ahmet Yıldırım Murat Sarı Nejdet Gül Veysel Özbay ŞUBE DİSİPLİN KURULU (YEDEK) Enver Kızılaslan Mustafa Gürhan Mustafa Sabrı Ertuğ Türkan Yıldız Gürbüz Vesile Baysal ÜST KURUL DELEGE ADAYI Haluk Aras Read the full article
0 notes
Text
Götten Verdim Büzüğümü Kapatamıyorum! (Selvi 23 Y., Tekirdağ)
Lisede okurken, kankam Meral ile çıkmasına rağmen, Emre benim hoşuma çok giden birisiydi. Meral kısa boyluydu, Emre ise çok uzundu, yakışmıyorlar diye düşünüyordum ve bu beni çok mutlu ediyordu. Meral Emre'yle çıkmaya başladıktan sonra, bana çok gıcık verici davranıyordu, onların ayrılması için dua eder olmuştum. Bunu neden istediğimi bilmiyordum, Emre'de bir çekicilik vardı. Ve çıkmaları pek uzun sürmedi, ayrıldılar. Tabi ayrıldıklarına en çok ben sevinmiştim...
Okuldan arkadaşlarla bir gün dışarda akşam yemeği düzenledik. Emre yanıma oturmuştu, bana samimi davranıyordu. Tabiki ben de onu kendime bağlamak için elimden gelen herşeyi yapıyordum, elini masa altından tutup, kimseyle ilgilenmemesini, sadece bana bakmasını sağlıyordum. Çünkü tam karşımda, Canan isminde başka bir kankam vardı ve o da Emre'ye felaket tutulmuştu (Bunu bana Canan kendisi itiraf etti.) Ne yapsam bilmiyordum, Emre'yi bir şekilde kendime bağlamalıydım. Yemekler yendi, çaylar kahveler içildi, hesaplar ödendi, evlere doğru yola koyulduk. Emre yanıma geldi ve belime sarıldı, "Boyun da iyi uzunmuş!" dedi. Ben de, "Gerçekten iyi mi?" deyip trip yapmak istedim ve yanından uzaklaştım :) O da bir centilmen erkek gibi yanıma geldi ve yanağımdan öptü. İşte aşk ateşim ona karşı burda başladı. Sanki 40 yıllık erkeğimmiş gibi beline sarıldım, o da boynuma sarıldı. Usulca ona fısıldayarak, "Sen çok tatlısın!" dedim ve bu bizim aşk ve sex maratonumuzun başlamasına sebep oldu :) Aradan aylar geçti ve Emre'yle ilk öpüşmelerimizi yaşadık. Bu arada Emre 1.94 boyunda, 80 kilo civarında, iri yapılı, normal derecede kaslı birisiydi. Ben ise 1.80 boyunda, 58 kiloda, ince sayılabilecek bir bayanım. Kalçam biraz çıkık ve göğüslerim 85 B ölçülerinde.
Lise bitti, benim kazandığım üniversite Emre'ninkinden başka şehirde olduğu için, gizli saklı oraya benimle beraber gelmek zorunda kaldı. Üniversiteden kızlarla ev tutmuştuk. Bir seferinde Emre yine benim yanıma geldiğinde, o gece evde diğer kız arkadaşlarım olmadığı için çok mutluydum. Emreyle birşeyler yaşayabileceğimi düşündüm. Ona çok güveniyordum, çok efendi, çok düzgün bir insandı çünkü. Ona arkadaşımın yatağını verdim. Yataklar karşılıklıydı. Emre uyumuyordu, sigara içiyordu. "Aşkım uyumuyor musun daha?" dedim. "Yolculuk fazla yordu, 1 sigara daha içip yatacağım!" dedi. "Aşkım lütfen uyu artık!" dedim ve arkamı döndüm. Sigarası bitince kalkıp yanıma geldi, "Kızdın mı?" dedi. "Hayır." dedim. "Ben de gelip yanına yatmayı düşünüyordum!" dedi. İlk defa bir erkeği yatağıma alacaktım. Tamam, sevgilimdi, beni ilk öpen de oydu (Bilmem inanırmısınız, ama ondan önce hiç öpüşmedim, ilk onunla öpüştüm!). Almalımıydım yatağıma diye çok düşündüm ve sonunda, "Gel hadi!" dedim...
Girdi yanıma ve bana sıkıca sarıldı, öpmeye başladı. Ben de onu öpüyordum. Tanrım bu nasıl bir duyguydu, resmen ıslanmaya başladım. İşin daha ileriye gitmesini engellemek için, nazlanarak, "Yeter bu kadar! Uyu hadi!" deyip arkamı döndüm. Bu sefer arkamdan sarıldı. Siki kalkmıştı, kalçamda hissettim, resmen zorluyordu. Heycandan nefes alışverişim değişti ve kendimden geçtim. Ben de kendimi ona doğru iyice bastırıp uyumaya karar verdim. Ve öyle de oldu, sarılıp uyumuşuz. Sabah uyandığımda Emre arkası dönük yatıyordu. Uykusunun çok derin olduğunu biliyordum, çünkü ne zaman sabahları telefonla arasam asla uyanmazdı. Şeytan dürttü sikine bakmak aklıma geldi. Elimi pijamasından içeriye doğru yavaşça soktum. Sikini avucumun içinde hissetmek güzeldi. Emre'nin birden kımıldamasıyla hemen elimi çektim. Emre uyanır gibi oldu ve "Aşkım noldu?" dedi. "Birşey yok aşkım, sadece sarılıyordum!" dedim. "Hıı, tamam..." dedi ve tekrar uykuya daldı. Doğrusu çok korkmuştum acaba farketti mi diye...
1 saat kadar sonra kahvaltıyı hazırlayıp onu kaldırdım ve beraber mutfağa geçtik. Kahvaltımızı yaparken, kafamda hep (Gece acaba neden ileri gitmedi?) sorusu vardı. Ona beni çekici bulup bulmadığını sordum. O da, "Aşkım benim için çok çekicisin, ama ben sen istemediğin müddetçe sana birşey yapmayı düşünemem. Yani bunu ne manada sordun bilmiyorum, ama ben seks delisi bir insan değilim, yalnızca zamanını beklerim, bazı şeylerin iki tarafın isteği ile olması önemli..." dedi. Bu benim için yeterli bir cevap olmuştu.
Kahvaltıdan sonra ikili koltuğa uzandı, ayaklar dışarda. Ben de çapraz girdim koltukla arasına, TV izledik. Sevişme sahnesi bol dizilerden izliyorduk. Etkilendim ve onu öpmek istedim. Keşke istemeseydim, olan oldu ve uyuyan Emre'yi uyandırdım sanırım. Sevişirken göğüslerimi ilk kez elledi ve çok etkilendim. Sonra elini aşağılara götürdü. Ben bunun olmasını istemiyordum, çünkü daha bakireydim. Elini amıma götürdü ve külodumun üstünden ellemeye başladı. Zevkten başım dönüyor, kendime hakim olamıyordum. O amımla oynadıkça, içim alev alev yanıyordu. Sonra elini külodumun çine soktu ve biranda çıkarttı, "Bu ne lan?" diye pedimi almış, bana gösterdi. Elinden pedi aldım hemen kültablasına attım. Çok utanmıştım, ama Emre gülüyordu. Çok şakacı ve haylaz bir karakteri vardı. Ona sarıldım, "Aşkım ne olur gülme!" dedim. Bana, ilk kez denk geldiğini söyledi. Şüphelendim, acaba başka kadınlarla da yattı mı diye.
O gün dışarı çıktık, akşam yemeğini dışarda yedik, gece geç saatlere kadar gezdik dolaştık ve eve geldik. Saat gece yarısını biraz geçmişti, uyumak istediğini ve salondaki yatağa yatmak istediğini belirtti. Oysa ben bu gece de benim yanımda yatar düşüncesine girmiştim. Ama bozuntuya vermedim, "Tamam!" dedim. İçerden 2 yastık ve büyük bir battaniye getirdim. Elimde 2 yastık görünce, "Aşkım sen de mi yatacaksın?" dedi. "Evet aşkım!" dedim ve ışığı söndürüp yanına yattım. Uzun uzun öpüşüp sevişmeye başladık. Yarım saat sonra battaniyenin altında ikimiz de çırılçıplak olmuştuk ve artık sikine dokunma fırsatım kolaylaşmıştı, aldım elime, dokundum. Elledikçe elimde büyüyen bu şey bana okadar büyük gelmeye başladı ki anlatamam! Sikine dokunmamdan çok zevk alıyor olmalıydı ki, bana:
- Aşkım biraz oyna, yukarı aşağı yap!
- Aşkım yaparım da, çok büyüdü bu!
- Korkmana gerek yok, sana zarar vermem!
- Bundan eminim de, kaç cm bu? (Lisede kızlar anlatırdı, işte 15-17 cm büyük sayılır diye.)
- 19 cm! dediğinde çekinmiştim.
.......
- Ne oldu? Sustun?
- Şaşırdım, ilk kez elliyorum da!
- Neden kaç cm diye sordun ki?
- Amaan aşkım, Lise muhabbetleri işte, bilmiyor musun?
- Hımm... dedi sinsice.
Acaba beni yanlış mı algıladı diye düşündüm. Neyse, ben sikiyle biraz daha oynadım. Sonra bana, "Üstüne çıkabilirmiyim?" dedi. İzin verdim, bacak arama girdi ve "Sikimin sadece başını amının ağzına koyacam, korkma tamam mı?" dedi. "Tamam!" dedim ve o iri şeyin başını amıma yasladı. Birden kendimi geri çektim, sokmasından korkmuştum. "Sakin ol aşkım, sokmayacağım!" dedi. Sikinin başıyla amımın dudakları arasında yukarı aşağı oynuyordu. Sonra sikinin başını amımın deliğine biraz soktu ve "Tamamdır, daha fazla sokmayacağım!" dedi ve üstüme yatıp öpüşüp sevişti benimle. Daha fazla sokmadığı için çok mutlu olmuştum, ne diyeceğimi şaşırdım, ama çok zevk alıyordum...
Sonrasında bana, "Aşkım canım çok istedi, kendini hazır hissedersen yapabiliriz!" dedi. "Biraz acele ediyorsun!" dedim. "Hayır, arkadan da olur..." dedi. Lisede birkaç kız arkadaşım arkadan yaptıklarını ve canlarının çok yandığını söylemişlerdi. Ama ozaman Liseydi, ben şimdi Üniversitedeyim ve beni ilk öpen, beni kendine bu denli aşık eden bu adama nasıl arkadan vermeyeyim diye düşünüyordum. "Tamam yap! Ama acımaz dimi?" dedim. "Merak etme!" dedi ve yataktan kalkıp çantasını aldı, içinden prezervatif çıkarttı. Bilmezmiş gibi, "O ne aşkım?" dedim. "Aşkım temizlik ve korunmak herzaman için önemlidir!" dedi. "Hımm..." dedim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve merakla olacakları bekliyordum. "Vazelinin var mı?" dedi. "Var!" dedim, odadan gidip aldım geldim. Bu arada evin içinde çıplak dolaşma keyfi bambaşkaymış :))
Vazelini verdim, beni yüzüstü yatırdı ve götüme sürmeye başladı. Değişik bir duyguydu. Parmağını büzüğümden içeri sokmaya çalışıyordu. Ben de biraz sıktım sanırım. "Sıkma kendini!" dedi ve saldım. Parmağı girmişti. Parmağı girdiyse, siki de girer diye düşündüm. Az sonra 2 parmağını soktuğunu söyledi, sonra da 3 parmağını. İlk başta götümün parmaklanması biraz tuhaf geldi, fakat sonradan zevk almaya başladım. Üstelik hiç acı duymadım. Çok profesyonel olmalıydı. Mutlaka benden önce başkalarını da sikmişti. Dayanamadım sordum:
- Aşkım daha önce başkalarını da yaptın mı?
- Evet aşkım yaptım!
- Onları da mı arkadan yaptın?
- Hayır!
- Peki beni neden beni arkadan yapıyorsun?
- Sen bakiresin de ondan!
- Aşkım yetmez mi bu akşamlık?
- Aşkım yapmadım ki daha!
- Arkam zonklamaya başladı aşkım!
- Merak etme birazdan geçer!
Işığı yakmamı istedi. Ben ışığı yakınca işte o bilek gibi sikini nihayet görebilme şansım oldu. Karanlıkta ve battaniyenin altında elimdeyken boyutunu farkedememiştim, ama şuan çok korkmaya başladım. Tedirgin bir şekilde yanına geldim. Çıkarttı prezervatifi bana verdi ve takmamı söyledi. "Nasıl takacağımı bilmiyorum!" dedim. Bana takma şeklini gösterdi. Ucunu sıktım ve aşağı doğru zorla sürükledim. Siki çok ihtişamlı görünüyordu. Prezervatifi taktıktan sonra ağzıma almamı istedi. Dilimi değdirdim, muz tadı vardı, şaşırdım, "Aşkım muz kokuyor bu, tadı da muz gibi!" dedim. "Sen yala, bak çok hoşuna gidecek!" dedi. Yaladım. Gerçekten muz yalar gibi oluyordu :))
Az sonra, "Tamam yeter bu kadar!" dedi ve beni yüzükoyun yatırdı yine ve canımın yanacağını söyledi ve kendimi sıkmamam için de defalarca tembihledi ve ikna etti. Çünkü canımın yanmasından çok korkuyordum. Sikinin başını götümün ağzına yasladığında çok korkmaya başladım ve bir ara bunu yapmamam gerektiğini düşünmeye başladım, çünkü o koca şey nasıl girecek diye hesaplıyordum. Ama ona güvenim de sonsuzdu. Götüme biraz zorladıktan sonra sikini amıma bastırdı, biraz amımın ağzında oynattıktan sonra tekrar götüme bastırdı. Göt deliğim ile amımın deliği arasında gitgel yapıyordu. Ben amıma girmez herhalde diye düşünüyordum, fakat her seferinde biraz biraz sokuyordu ve ben bunu hissediyordum. "Aşkım amıma sokma!" dedim. "Sokmuyorum aşkım, sularını alıyorum, kaysın diye!" dedi. Bunu tecrübesiz olduğum için anlamamıştım, ama ilerleyen dönemlerde anlayacaktım...
"Artık vakti geldi sanırım!" diye mırıldandı ve sikinin başını götüme iyice bastırdı. Canım çok yanmaya başlamıştı, resmen o koca kafalı şeyi zorlayarak götüme sokmaya sığdırmaya çalısıyordu. "Aşkım yavaşşşş!" dedim. "Sakin ol! Sıkma kendini!" dedi ve itekledi ve girdiğinde, "Oohhh!" dedi. Bitti sanıp ben de bir oh çektim. Kımıldamadan durdu ve "Aşkım tamam bak bu kadardı!" dedi. Ben de bütün sıkıntı bu muydu diye düşündüm. Fakat sonra bir anda sertçe yüklendi ve daha da girmeye başladı. Santim santim ilerliyordu. Sanki bağırsaklarımı yarıyordu o koca şey. O an zevkle karışık hissettiğim o acıyı tarif edemem (Yaşayanlar bilir, iri bir aletin götü parçalamasını!). "Aşkım yeter, sokma daha fazla!" dedim ve kafamı öevirip arkaya baktım, fakat daha neredeyse yarısı duruyordu. Ağlamaya başladım, belki acır da yapmaz diye. O ise, "Aşkım dur, az kaldı!" dedi ve çıkarttı, tekrardan yüklendi...
Canım çok yanıyordu, çığlık atmaya başladım acıdan. "Tamam bu kadardı, sonuna kadar girdi!" dedi. Resmen midemde hissediyordum sikinin nabız gibi atışlarını. Ensemi, boynumu ve omuzbaşlarımı öpmeye başladı. Acım yavaşça geçmeye başlamıştı. "Aşkım senin göt te çok darmış ama haa!" dedi sinsice gülerek. Bu hoşuma gitmişti. Sonra birden çekti tamamen çıkarttı sikini. Resmen hava girdi götümden içeriye. Ben daha kendime gelemeden tekrar kökledi. Nasıl bağırdım ama, yastığı sıkmaya başladım. O ise hızlı hızlı sokup çıkartıyordu. Birkaç dakika çok canım yandı, ama sonrasında inanın aldığım zevk bambaşkaydı. O iri şey nasıl da rahatça kayıyordu götüme ve beni uçuruyordu...
Yaklaşık 20-25 dakika boyunca amımı okşayarak sikti götümü ve ben o sırada 2 sefer şiddetlice boşaldım. Sonunda o da gelmek üzereydi, "Aşkım ağzına mı boşalayım, yoksa içine mi?" dedi. Ağzıma almak istemediğim için, "İçime boşal!" dedim. O da, "Geliyorum!" dedi ve kökleyip sarıldı bana. Prezertaviften de olsa, içimde sıcacık birşeyler hissettim. Boşaldıktan sonra içimde öyle kalması beni resmen çok mutlu etmişti. Az sonra tam çıkartmaya kalktığında, "Aşkım çıkartma, içimde kalsın!" dedim. O da, "Olmaz aşkım, prezervatif çıkar, döller dışarı akar!" dedi ve sikini çıkarttı götümden. Döndüm baktım, prezervatif kan içindeydi. Elimi götüme attım, resmen çay bardağının ağzı gibi açılmıştı ve büzüğüm kapanmıyordu. "Aşkım ne yaptın böyle yaa?" diye ağlamaya başladım. O da, "Aşkım normal!" dedi. "Böyle mi kalacak bu?" dedim. "Hayır, kapanır!" dedi. "Kanıyor!" dedim. "Normaldir, birşey olmaz, alışır!" dedi ve mutfaktan bir bardak su getirdi, içip sakinleşmem için. Sonra banyoya gitti...
Geldiğinde temizlenmişti. Prezervatifin dışını yıkamış, ağzını da bağlamış, "Hiç sperm gördün mü?" diye bana gösteriyordu. Resmen yarısına kadar dolu bir balon parçası gibi duruyordu ve iğrenç görünüyordu. Fakat onu mutlu ettiğim için kendimle gurur duydum...
"Hadi banyoya!" diyerek beni kaldırdı ve kucağına aldı. Götüm çok yanmaya başlamıştı. Banyoya geldiğimizde küvetin yarısı dolmuştu ve halen dolmaya devam ediyordu. Beni klozete oturup, "Yıka arkanı!" dedi. Yıkadım. Ellerimi de yıkattırdı ve sıcak küvete beni yatırdı. Götüm resmen çayır çayır yandı acıdan. Kendisi de yavaşca yanıma geldi ve amımı ellemeye başladı. Öyle narin seviyordu ki beni, bu duyguyu ona yaşattığım için teşekkür ediyordu. Sonra beni güzelce sabunlu lifle yıkadı. Sonra küvetin suyunu boşaltıp beraber duş aldık çıktık. Banyodan çıkarken tekledim. Beni tuttu ve "Ne oldu aşkım?" dedi. "Yürüyemiyorum, çok acıyor!" dedim. Aklıma Lisede kızların anlattıkları geldi o anda. Söyledikleri doruydu, fakt sanırım benim için bu ağrı bayağı büyük olacaktı. Emre beni kucakladığı gibi yatağa kadar götürdü ve üzerine bıraktı. Emre'mle çırılçıplak yattık...
Tabiki hikayem burada bitmiyor, ilerleyen haftalarda ve aylarda bunun gibi 15-20 sefer götümü kanata kanata sikti. Her seferinde de götümün çok dar olduğunu, başka biri olsa bu kadar kanamayacağını söyledi. Emre'yle evlenmeyi düşünüyordum, fakat ailem Emre'yi istemedi ve ayrıldık. Ama onun bana bıraktığı bir hatıra var: Büzüğümü tam kapatamıyorum ve osuruğumu tutamıyorum. Ömür boyu da çekecem bunun sıkıntısını galiba. (Benim gibi götü çok dar olan kızlara kesinlikle anal ilişkiyi önermiyorum! Hele hele yarağı çok büyük birine asla götten siktirmeyin!). Tabi Emre'nin bana bıraktığı bir de vazgeçilmez bir istek var: Götten sikişmeye acayip alıştım, önüme gelen her erkekle yatma ve götümü siktirme isteği duyuyorum. Fakat Emre'den sonra kimseyle sikişmedim. Ailem beni yakında evlendirmek istiyor, köyden birisi varmış. Ozamana kadar da pørnølarla ve seks hikayeleri ile idare ediyorum ve götüme değişik cisimler sokarak kendimi tatmin ediyorum.
Bu hikayemi yazarken bile götüm çok kaşındı. Offf off! Neredesin Emre???
[Selvi]
182 notes · View notes
klavyemkavalyemolsa · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1443 Ramazan hatırası. Benim için hem dolu dolu hem de hiç anlayamadan geçen birkaç hafta sonunda yanıma kar kalan fotoğraflara bakınca mutlu olmaktı. Stajım bitti, ertesi gün Ramazan başladı. Ben de tam hatırlayamamakla birlikte galiba üçüncü gününde İstanbul’daydım. Bir süre Tuğba’da kaldım, gündüzleri o okula ben kütüphaneye akşamları paşa gönlümüz o gün hangi camiide teravih kılmak istiyorsa o camiiye gittik. Hele ezanın okunmasına beş dakika kala nerede ne yiyeceğimize karar verme şeklinde zuhur eden, bizi bazen Süleymaniye’nin bahçesine bazen ıslak hamburgerciye götüren spontaneliğimiz. Hayatım boyunca “uyumlu bir arkadaş” eksikliği yaşadığımı düşünürdüm. Benim arkadaşlıktan beklentimle ilgili de olabilir. Bu süreçte Tuğba’nın o eksikliği tamamlayabildiğini gördüm, liseden beri arkadaşız esasen ama derler ya bir insanı tanımak istiyorsan yolculuk et, alışveriş yap vesair, birlikte birkaç gün geçiri de buraya ekleyebiliriz, hoş bir farkındalıktı. Sonra evimizde sülale iftarı olacağı için Bursa’ya döndüm. Baba tarafı hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama ben bizim “aile” olabildiğimizi düşünüyorum. Tabii ki zamanında büyüklerin birbirlerine anlayışlı davranmaları ve çocuklarına da bunu aşılaması büyük bir etken. Yoksa 40 kişinin iftar+ çay faslı bulaşıklarını yıkamak akıl karı olmazdı. Tatlı ve huzurlu bir yorgunluk, neticede sıla-i rahimdir. Abimler de iftar için bize geldiklerinden hazır fırsat yakalanmışken Gökçe’yi biraz daha görelim diyerek onlarla beraber tekrar İstanbul’a bu sefer ailecek geçtik. Gökçe büyüdükçe dünyanın en güzel ve çılgın şeyi olmaya başladı, bazenleri sevgim taşacak gibi oluyor. Babamın İstanbul’a gelmekteki bir diğer amacı olan Ayasofya teravihi ve yine her akşam başka camide teravih ritüelimiz devam etti. Ama içimde Yıldız Hamidiye teravihi kaldı. Tuğba’yla gidecektik, teknik aksaklıklar sebebiyle tatlı yemeğe karar vermemiz akabinde hayal oldu... Babamlar Bursa’ya dönerken birkaç gün daha kalıp geçmiş bir senenin acısını çıkarmak ve arkadaşlarımı görmek adına izin istedim. Kızlarla iftarımız ardından Eliflere geçtim. Elif’in durumundan bahsetmiştim burada. Hem onun için hem biraz vakit geçirelim diye iki gün diye gittiğim evde dört gün kaldım, daha da kalırdım. Arada Zeynep’in eczanesini ziyaret ettim. Zeynep, annemin arkadaşının kızı olmakla tanışıklığımızın çocukluğumuza dayanması daha sonra aynı lisede okuduğumuz, lisansta beş yıllık oda arkadaşlığı yaptığımız ve bu yıllarda ders çalışırken bana eczacılığın temel bilgilerini vermiş olan arkadaşımdır. Şimdi bir eczanesi var. Bir ana  gururu ve duygusallığıyla eczanesine gidip ilaç yerleştirdim. Elif tam bir Avcılar Merkez Ulu Camii aşığı olduğu için onunlayken teravihlerimiz mevzubahis camiide gerçekleşti. Güzel camii yapmışlar yalnız şaşırtıcı olan o kadar büyük bir caminin, Avcılar gibi bir semtte, olağan bir Ramazan gününde ağzına kadar dolması ve bizim zar zor yer bulmamızdı. İlginçti. Parayla imanın kimde olacağı belli olmaz mıydı, neydi o? Teravih akabindeki dondurma ritüelimiz de sahil yürüyüşünün ardından meşhurrr Roma dondurmacısında gerçekleşti. Kavunlu dondurma, is my guilty pleasuredır ya! Kavunlusu güzel olan bir yerin her şeyi güzel oluyor, tespittir bu. Elif’le geçen günlerin ardından Gökçe’ye doyamamanın verdiği özlemle tekrar abimlere geçip birkaç gün daha orada kalıp kendisiyle çıldırdıktan sonra artık eve döndüm. Bu Ramazan benim için oruçlu olduğumun bilincinde ama gün içinde “oruçlu” olduğumu unutarak geçti. Ailem, arkadaşlarım, akrabalarımız ve İstanbul’la geçen 1443 Ramazanı bana iyi geldi, yaralarımı sardı. Rabbim hakkıyla eda edeceğimiz nice Ramazanlara ulaştırsın. Gelişine sevinmeyi, gidişine üzülmeyi şu dünyayla çevrelenmiş yüreğimizden hiç almasın.
23 notes · View notes
panoptik · 2 years
Text
Bugün ota boka duygulanıyorum, gözlerim doluyor. Geçmişten herhangi bi anı, herhangi birinin yaşadığı herhangi insani bir duygu bile beni hıçkırarak ağlatmaya yetecek halde. Galatasaray armasına bakınca bile gözlerim dolduğunu söylersem yeter herhalde.  
Bilen bilir, birçok meslekte olduğu gibi mağazacılığın da en zor yanı insanla uğraşmaktır. Artık bir yandan alışmış olsam da bu denli nezaketsiz, kaba, empati yoksunu, kompleksli, çok bilmiş cahil insanlarla yaşamak yoruyor. Yine de beni geren ve üzen bu değil, dediğim gibi bunlara alışıyor ve profesyonelce karşılamayı biliyorsunuz. Ancak bu denli acıların olduğu bir dünyada iki kuruşluk insanların gündelik iki kuruşluk dertleri arasında boğuluyorum. Şımarıklığa, nezaketsizliğe, saygısızlığa gram tahammülüm yok. Sikeyim sizi de, kendi kendinize yarattığınız iki kuruşluk dertlerinizi de diyorum. Bu bıkkınlık hissinin uzunca süredir içimde büyüyüp yayıldığının farkındayım. İnsanların gözümün önünde hayatı bu denli ıskalamalarına tanıklık ediyor olmanın beni bir yandan da çaresizlik ve yalnızlık hissine sürüklediğini düşünüyorum. 
İçimde bir çocuk çırpınırcasına lütfen birbirinize böyle davranmayın demek, çevrenizde sevgiyi büyüterek de yaşayabilirsiniz diye yön göstermek istiyor. Bir yandan da  siktir et, hepsi sadece çürüyen et parçası diyor. Üzerlerinde sinek gezmemesi çürümedikleri ölü olmadıkları anlamına gelmiyor. 
Öğrencilik ve sivil toplum yıllarımda bir gün Akdeniz Üniversitesi Çocuk Onkoloji servisinin içine girdim. Orası beni hayatla, sevgiyle, acıyla, fedakarlıkla, mücadeleyle tanıştırdı. Çıktığımda artık aynı kişi değildim. O günden beri başka biri olduğumu ve hayattan neyi istediğimi iyi biliyorum. Bu bilme halini de hep buradaki paylaşımlarımda ifade etmişimdir.
4 yaşında kaybettiğim Kerem’i hatırlıyorum, 11 yaşında hayata tutunmaya çalışan Yusuf’u unutmuyorum. Mağaza camının önünden tekerlekli sandalyesiyle her gün onlarcası geçen engelli çocukların yaşama dair umutlarını ve acılarını hissediyorum. Biliyorum ki hayatta daha çok acılar ve daha çok mutluluklar var. Hepimizin başına gelmiş, gelebilecek onlarca hikaye var. Bunları hissetmemek, bu denli kör olmak, kusura bakmayın ama bence ölü olmak demek dostlarım. Bu gece kadehimi 3. kez aynı hastalıkla mücadele eden Eren kardeşime kaldırıyorum. Kendisi daha 12 yaşında ve ben onu sadece Youtube sayfasına yüklediği videolarından tanıyorum ama benim zorluklar karşısında annem ve abimle birlikte gerçek rol modelim.
Tüm bunların ışığında dün bitti ve yarın da henüz yok. Anı yaşamayı, sevgiyi çoğaltmayı, geçmişi affedebilmeyi unutmadan yaşatabilmeliyiz. Bu yolculuk her zaman istediğimiz gibi gitmeyecek hatta belki birazdan bizim için bile bitecek. Çok duvara toslayacağız, bazen sevineceğiz bazen üzüleceğiz ama hiçbirinin 200 yıl sonrası için bırakın bunu yarınki başka insanlar için bile bir önemi yok. Küçük hayatlarımızı büyütmeden, sikindirik hayatlarımızın hakkını vererek yaşayalım yeter. 
Buraya kadar anama babama sövmeden bayılmadan sabırla okuyabilen varsa da gözlerinden öpüyorum. 
14.09.2022 Tam 00:00 :) 
8 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
🔸🔶🔸
Yol çoktan bitti, masallar da…
Bir varken birden yok oluverdi her şey…
Gökyüzümüzden güneşimizi çaldılar,
Yüreğimizden aşkı…
Umudumuzu ipe serdik,
Sessizce geçiyoruz hayatı…
Ve sabırsızlıkla bekliyoruz,
Azrail’in geleceği saati…
Oysa böyle miydik eskiden?
Umutla bekliyorduk her yeni günü…
Gün doğarken biz de yeniden doğuyorduk her sabah…
Ne aşka inancımızı kaybetmiştik, ne ahde vefamızı…
Hayat bitmesini istediğimiz bir yolculuk değildi.
Her şey kötü de gitse, bir gün düzeleceğini sanıyorduk bir şeylerin…
Sanki bir peri sihirli değneğiyle dokunuverecekti hayatımıza…
Ve yeniden başlayacaktı hayat…
Oysa artık biliyoruz ki…
Hiçbir şey, hiçbir zaman, hiçbir şekilde eskisi gibi olmayacak.
Yol çoktan bitti.
Umut terk edip gitti bizi…
Ne eski aşklar var artık, ne de sonu mutlu biten masallar…
İnansak da durum bu, inanmasak da…
Aşk bizi değil, biz aşkı terk ettik işte…
Sonunda…
Ve yine de aşkla…
#HaticeNayır
11 notes · View notes
iconic1 · 3 years
Text
Son durağa varmama bir durak var. Güneş battı, gök karardı. Saatimin pili bitti, bedenimin ise şarjı. Yolculuk boyunca midemi zehirleyen hüznümü, öfkemi kustum. Canım sıkıldı, camdan yansıyan insanları izledim. Yansıyan görüntülerden korktum, perdemi çektim. Herkesten saklanırım sandım, hata ettim. Ve şimdi son durağa vardım. Tüm insanlardan kaçarak geçirdiğim yolculuğum bitti. Ve şimdi elimde tuttuğum kader defterimden başka hiçbir şeyim yok.
23 notes · View notes