#yok joaquin
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yok Joaquin for "SUPERSONIC FACES & FIGURES"

“High & Mighty” by artist Yok Joaquin for Supersonic Art’s group exhibition, “SUPERSONIC FACES & FIGURES” now online for your viewing and purchasing pleasure.
“SUPERSONIC FACES & FIGURES” is a groundbreaking group exhibition that brings together an exceptional selection of over 45 of the world’s best contemporary artists, each renowned for their unique approach to portraiture and figurative painting. The exhibition showcases an unparalleled array of styles and techniques, reflecting the diverse perspectives and cutting-edge innovations that have come to define this rapidly evolving artistic landscape. Viewers can expect to be captivated by the sheer range of expressions, textures, and visual narratives that capture the ever-changing facets of the human experience.
View the exhibition and purchase works here.
19 notes
·
View notes
Text
Şimdi söyleyeceğim şeye "Yok yahu o kadar da değil!" diyebilirsiniz ama yakın bir tarihte sadece kendi seçtiğimiz oyuncularla kendi istediğimiz senaryolarla sadece bize özel filmler/diziler izleyeceğiz. Nasıl mı? Bildiğiniz gibi yapay zeka pek çok alanda bilgi ve yetenek sahibi olmaya devam ediyor. Dijital içerik ürettiğini, hiper gerçekçi görseller yapabildiğini artık biliyoruz. Sadece bir iki item sayesinde pek çok konuda inanılmaz işler yapmaya başladılar. Birde sanal alemde sesini ve yüzünü satan ünlülerin olduğunu da yavaş yavaş duymaya başladık. Bu iki bilgiyi birleştirdiğimiz zaman bu söylediğim kişisel film ve diziler hiçte uzak değil öyle değil mi? Her şeyin kişisel hale getirilmeye çalışıldığı şu günler film endüstrisi içinde geçerli olacaktır diye düşünüyorum. Peki böyle bir film ya da dizi izler miydiniz ve şayet böyle bir yapımda kimler oynar ve konusu nasıl olurdu? Bu konuda daha ayrıntılı düşünmek için 2002 yapımı Al Pacino'lu " #Simon " filmini ve #Blackmirror dizisinin 6. sezonunda bulunan Salma Hayek'li " #JoanİğrençBiri " bölümünü izleyebilirsiniz. Ayrıca Joaquin Phoenix'in 2013 yılı yapımı " #Her " filmi de izlenmeye değerdir. Uzun süredir pek çok film sahnesinin yeşil bir perde önünde ve geniş bir depoda çekildiği düşünürlerse, olmayan dağların, gidilemeyen denizlerin üstünde nicedir sınama filmi çekilmekte... Hal böyle olunca yapay zekanın üstleneceği kişisel film yapma işi de zorlama bir görüş olmasa gerek 😉içaforiz
0 notes
Note
En sevdiğin sinema oyuncusu ?
Bir kaç tane var aslında...
Joaquin Phoenix'in oyunculuğu çok hoşuma gitmişti the joker filminde.
Johnny Depp.. bahsetmeye bile gerek yok zaten bilmeyen yoktur.
Ve Tom hardy.. her yönden artısı olan bir oyuncu her filmde oynar ve rolleri hiç bir zaman sırıtmaz bence.
3 notes
·
View notes
Text
Uzun zaman sonra keyifle bir film (Joker) incelemesi yazacağım (SPOİLER İÇEREBİLİR).
İlk perde çok yavan ve ağır gitti. Öyle ki orjin hikayesi değil de sanki bir kişinin günlük yaşamını izliyor gibiydi. Şöyle bir şey var ki, bu yavan ve ağır gidişat ikinci perdede aslında çok gerekli olduğunu gösterdi. Çünkü bir karakterin değişimini, bu değişimin nedenlerini ve nasıl bir aşama ile olduğunu daha iyi anladım. Ve iki part şeklinde anlatılmasına hayran kaldım.
Genel bakarsak, o kadar çok plot twist vardı ki filmde, hangi birine şaşırmam bilemedim. Off çok klişe diyorsun, tak aa bambaşka bir şey çıkıyor altından. Bir filmde bunu en fazla 3 hadi 5 kere yaparsın. Ama o kadar çoktu ki, hayran kaldım. Yan karakterler o kadar iyi yardımcı oldular ki, başrol ekstra bir şey yapmasa da olurdu. Ama tabiki de başrolümüz çok şey yaptı. Filmi sırtına aldı ve film boyunca taşıdı. Oscar almaması, işte bu gerçekten büyük bir komedi olur. İlk saniyeden son saniyeye kadar hayranlıkla izledim. Bir tane sırıttığı sahne yok. Bizzat karakteri oldu. Oynamadı, oldu.
Parça parça bakarsak, dipten daha dibe gidişi çok iyi anlattılar. Öyle ki, bir yerden sonra daha ne olabilir dedim. Oldu. Hep daha fazlası oldu. Ta ki, daha dibi olamayacağını anladığı zaman. İşte o farkedişten sonra öyle bir karakter değişimi oldu ki, geçiş evresini hayranlıkla izledim. Evet, düzelen bir şeyler var. Ama olmaması gerekiyor diyorsun. Her şey yolunda ve güzel gidiyor. Ve aslında öyle olmadığını görüyorsun. Her şey bir hayal. İşte son evre, Joker oluşu. O kadar iyi anlatıldı ki, her bir saniye, her bir hareket keşke yeniden sarıp izleyebilsem dedim.
Filmin en kilit iki sahnesi gözümde, programa çıktığı sahne ve son sahne.
Kısaca, bir daha gidilsin. Yetmez üç - beş kere gidilsin.
Ve son bir cümle; Joaquin Phoenix çok büyük aktörsün.
6 notes
·
View notes
Text
Neden 'Ralph'ı Kurtar' kısa filmi viral oldu?
Neden 'Ralph'ı Kurtar' kısa filmi viral oldu?

Şimdiye kadar, muhtemelen şu ana kadar kaba Save Ralph’i kısa görmüşsünüzdür , eğer ona göz kulak olmak için iyi bir zaman değilse. Bir tür sahte belgeselde, kozmetik ürünlerini hayvanlar üzerinde test eden bir laboratuvarda çalışan Ralph adında bir tavşanın hikayesini neredeyse dört dakika içinde anlatıyor. Bu, kamuoyunda heyecan yarattı ve milyonlarca görüş yarattı. Peki ‘ Ralph’ı Kurtar ‘ diğerlerine kıyasla neden viral oldu?
Hayvan testi popüler oldu ve konu yeni değildir ve birçok kuruluş küresel yasaklanmış olması bu uygulama her yıl mücadele rağmen, hiçbir kampanya artık liderliğindeki gibi bir küresel bir resepsiyon oldu çünkü 100’den fazla yıl geçti Humane Society International’ın , (HSI).
Help #SaveRalph & countless animals still used worldwide for cosmetic testing! Alarmingly, animal testing is still legal in 80% of countries. 💔🐰 WATCH & TAKE ACTION to help stop this cruelty now 🚫💄: https://t.co/4mfW46zgwo@TaikaWaititi @rickygervais @oliviamunn @ZacEfron pic.twitter.com/qB6rBSTZUn
— Humane Society International (@HSIGlobal) April 6, 2021
Ve tabii ki, 1987’de Beauty Without Bunnies adı altında başlayan, hayvan testlerinden muaf ürünleri derecelendirmek için bir programa sahip olan PETA . 30 yılı aşkın bir süredir binlerce marka listeye girdi.
‘Ralph’ı Kurtarın’
Sahte belgeselde Ralph “işi” ile ilgili bir röportaj yapılır ve çalıştığı için vücudunda kullanılan kimyasalların yanı sıra yanık olmasından dolayı bir gözüyle görmediğini veya kulaklarından biriyle işitemediğini anlatır. omurga. her zaman acıyor. Sonra, bir insan eli, onu esaretten kurtarabileceklerse ona yalvaran diğer tavşanlara götürmek için onu “evinden” çıkarır. Saniyeler sonra, “iyi” gözüne bir şırınga yerleştirilir. Bir sonraki çekimde, Ralph zaten kör bir tasma ile belirir ve omurgasındaki yara, artık kamerayı bile göremediği görünür hale gelir.
Kaba anlatıda, hayvanlara verdiğimiz zulmü vurgulamanın yanı sıra, “insanlar daha önemli” olduğundan, tüm ailelerinin aynı “işi” yaparak çalıştığını ve öldüğünü de açıklıyorlar.
Kesimi kapatmak için, “Güzellik adına hiçbir hayvan ölmemeli ve acı çekmemeli” şeklinde bir ifade ortaya çıkıyor .
Spencer Susser ( The Greatest Showman ) tarafından yönetilen kısa film , bir stop motion formatında ve Taika Waititi ( Jojo Rabbit, Thor Ragnarok , The Mandalorian ), Zac Efron, Olivia Munn, Ricky’nin sesleriyle birkaç Hollywood ünlüsünü bir araya getirdi. Gervais, Rodrigo Santoro, Tricia Helfer ve Pom Klementieff.
Orijinal versiyon İngilizce olmasına rağmen, George Lopez, Wilmer Valderrama ve Rosario Dawson’ın sesleriyle İspanyolca olarak zaten mevcut. Ayrıca Fransızca, Portekizce ve Vietnamca da yayınlanacak. Ancak, bu gerçekleşmeden önce , daha iyi bilinen El Universo kanalı tarafından zaten altyazılıydı ! , bu da videonun İspanyolca’da viral olmasını kolaylaştırdı. Bunun şimdiden 42 milyondan fazla görüntülenmesi ve Instagram’da neredeyse 40 bin yorumu var. Öte yandan Humane Society tarafından yayınlanan resmi video ise şimdiden sadece YouTube’da neredeyse 700 bin görüntülemeye ulaştı .
Aynı HSI tarafından yürütülen diğer girişimler bile sosyal alanda aynı etkiye sahip olmamıştır. Örneğin, 2012’de Avustralya, Guatemala, Hindistan ve Kanada’yı hedefleyen #BeCrueltyFree başlatıldı. Yasal bir değişiklik yaratmalarına rağmen, tüketiciler arasında pek yankılanmadı.
Bunlardan en önemlilerinden biri , 1989’dan beri hayvanlara karşı zulümle mücadele eden ve 2017’den beri The Body Shop markasıyla Forever Against Animal Testing (Her zaman hayvan testlerine karşı, İspanyolca) sloganı altında küresel bir girişime öncülük eden Cruelty Free International’dır. .
İlginizi çekebilir: Natura The Body Shop’tan geçiyor İspanya’da, Madrid’deki Vivotecnia laboratuvarında bir hayvan zulmü vakası ortaya çıktı. Cruelty Free International’ın iki yıllık gizli bir işinde , tavşanlara, farelere, maymunlara, köpeklere ve domuzlara nasıl davranıldığını gösteren çok güçlü görüntüler toplamayı başardılar . Yerel yönetime şimdi davayı mahkemeye götürmesi için baskı yapılıyor .
Animasyon fenomeni
Neden bir sosyal kampanya diğerinden daha iyi çalışıyor? İnternette bu sorunla ilgili yüzlerce tanıklık var, ancak görüntüler ne kadar açık ve acımasız olursa olsun aynı sonucu vermedi. Daha önce de bahsettiğim gibi, diğer dernekler yıllarca hayvan deneylerini ortadan kaldırmak için savaştılar ve önemli başarılar elde etmelerine rağmen, fark, Save Ralph’in yarattığı sosyal farkındalıktan kaynaklanıyor. Başka hiçbiri tüketicilere hangi ürünleri satın aldıklarını ve bunların pazara ve dolayısıyla ellerine geçmesi için ne olduğunu gerçekten sorgulatmayı başaramadı.
Bu bağlamda, Save Ralph’ın başarısı üzerine görsel-işitsel analizden bize bir bakış açısı vermek için Cine Premiere’in editör yönetmeni ve sinematografi uzmanı Iván Morales ile konuştuk .
” Kesinlikle bu kampanyanın etkisi iki ana şeyden kaynaklanıyor: arkasındaki yetenek ve bunu bir animasyon olarak yapma kararı. Bir yandan, Taika Waititi (kesinlikle Thor Ragnarok ve Gölgelerde Yaptığımız Şeyleri yönettiğinden beri ) en çekici kişiliklerden biri haline geldi. Ayrıca, daha da büyük bir hayran topluluğunu “yöneten” Ricky Gervais var. İkisi (kendileri sayesinde kısaca dikkat eden tüm Hollywood topluluğuna ek olarak), geleneksel bir pazarlama kampanyasıyla pek elde edilemeyecek bir ‘ağızdan ağza’ yaymaktan sorumluydu ”diyor. Iván.
İkincisi, ancak bir o kadar da önemli, Morales formatı vurguluyor. “Stop motion animasyonda kısa ve kuru ve ironik bir mizahla yapmış olma gerçeği, bize gezegene ve hayvanlara ne kadar kötü davrandığımızı gösteren bu kadar çok ürünü görmekten belki de ‘yorgun’ olan bir izleyici için onu sindirilebilir kılıyor. Bir bakıma herkesin bildiğini düşünüyorum ama kimse bununla yüzleşmek istemiyor ya da belki de kayıp bir dava olarak görüyorlar ”.
Film uzmanı , “Animasyonda ve ‘ışıkta’ böyle şeyler yaparak, mesaj çok daha ileriye nüfuz edebilir ve daha ileri gidebilir,” diye açıklıyor film uzmanı.
“Genellikle bu tür kampanyalar ( PETA’nın son yıllarda Joaquin Phoenix ile başlattığı kampanyalar gibi ) agresiftir ve şok edici ve kaba görüntülerle saldırmaya çalışır. Bu farklı bir yaklaşım ve belki de bu yüzden yayılması açısından da bu kadar başarılı oldu ”, diye bitiriyor Iván.
Yaratıcılar ne diyor
Humane Society International tarafından yayınlanan bir basın açıklamasında , amacın “hayvanların çektiği acılara ışık tutmak ve tüketicileri ve politika yapıcıları HSI’nin hayvanlar üzerinde kozmetik testleri yasaklama misyonuna dahil etmek” olduğunu açıklıyor.
Dernek Başkanı Jeffrey Flocken şunları söyledi: “ #SaveRalph , hayvanların hala kozmetiklerden muzdarip olduğu ve bunun durma zamanının geldiğine dair bir uyandırma çağrısıdır. Bugün, ürün güvenliğini sağlamak için çok sayıda güvenilir, hayvansız yöntemlere sahibiz, bu nedenle Ralph gibi hayvanları testlerde acı çekmenin hiçbir mazereti yok . “
Direktör Spencer Susser ise şu yorumu yaptı: “Laboratuvarlarda kozmetik testler için hayvanların başka seçeneği yok ve bu konuda bir şeyler yapmak bizim sorumluluğumuzda. Uluslararası Humane Society için yeni bir kampanya oluşturma fırsatı doğduğunda , durdurma hareketinin mesajı iletmenin mükemmel yolu olduğunu hissettim . Hayvanlara davranış şeklinin korkunç gerçekliğini gördüğünüzde, yardım edemezsiniz ama başka yere bakarsınız. Bu filmle yapmayı umduğum şey, çok ağır olmadan bir mesaj ileten bir şey yaratmaktı. Umarım halk Ralph’a aşık olur ve kendisi ve onun gibi diğer hayvanlar için savaşmak ister, böylece testleri sonsuza kadar yasaklayabiliriz. “
Meksika’da ve dünyada hayvanlar üzerinde yapılan testlerle neler oluyor?
Kampanya Brezilya, Kanada, Şili, Meksika, Güney Afrika ve 10 Güneydoğu Asya ülkesi dahil olmak üzere 16 ülkeye odaklanıyor . Bu uygulama halihazırda 40 ülkede yasaklanmış durumda, ancak hala dünyanın çoğunda yasal. Ek olarak, HSI, boşlukların istismar edildiği ve hayvanlar üzerinde yeni kozmetik içerik testlerinin gerekli olduğu Avrupa’da olduğu gibi mevcut yasakları savunmaya çalışıyor.
Meksika’da HSI, Aztek bölgesinde testleri durdurmak için 2017’den beri faaliyet gösteriyor. Bu, onu Kuzey Amerika’da yasaklayan ilk ülke ve dünyada 41. ülke yapar.
Mart 2020’de, Cumhuriyet Senatosu, Meksika’da kozmetik üretiminde, araştırmasında ve geliştirilmesinde hayvanların kullanılmasını yasaklayan bir tasarıyı onayladı. Ancak önerinin bu Nisan ayı bitmeden Temsilciler Meclisi tarafından onaylanması gerekiyor. Bunun yapılmaması, girişimi kesin olmayan bir bitiş tarihi olmaksızın durdurabilir.
Daha fazlasını okuyun: Neden vegan ve zulümsüz ürünler satın almalısınız? Hayvanlar üzerinde kozmetik ve içerik testi ile mücadeleye yardımcı olmak için dilekçeyi imzalayabilirsiniz . Ayrıca, hangi ürünlerin zulüm içermediğine dair bilgi arayın . Tüketiciler olarak satın alıp almamayı seçme gücümüz olduğunu unutmayın.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
HSI Mexico (@hsimexico)'in paylaştığı bir gönderi
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
Text
Vedat Muriqi transferi bir telefon ile bitti! Gelecek sezon...

Fenerbahçe, sezon başında Kemal Ademi, Samatta, Cisse ve Thiam gibi isimleri kadrosuna katmıştı fakat istenilen performans alınamadı. Lazio'ya transfer olduktan sonra koronavirüse yakalanan sezon başı kampını kaçıran Muriqi için Fenerbahçe iddiası geldi. Vedat Muriqi'den Emre Belözoğlu'nda telefon geldiği de iddialar arasında. Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'den Lazio'ya transfer olan Vedat Muriqi için sarı lacivertlilerin kasasına 18.50 milyon Euro girmişti. Vedat, bu sezon Immobile ve Joaquin Correa'nın gerisinde kaldı ve skora çok fazla katkı veremedi. Lazio formasıyla 22 lig maçında bir gol atabilen Vedat Muriqi'nin Fenerbahçe'ye dönmek istediği ve Emre Belözoğlu'na telefon açtığı ifade ediliyor. Fenerbahçe'de yeni sezon için yapılacak transferler masaya yatırılırken önemli bir gelişme yaşandı. Geçen yıl Fenerbahçe'den Lazio'ya transfer olan Vedat Muriç, sportif direktör ve teknik sorumlu Emre Belözoğlu'nu telefonla aradı ve Sarı-Lacivertli kulübe dönmek istediğini söyledi. Vedat Muriç'in Belözoğlu'na "İstediğim ortamı bulamadım. Daha fazla ısrar etmenin çok da bir anlamı yok. Eğer beni tekrar aranızda görmek isterseniz, ben hazırım" dediği ifade edildi. Vedat ile her konuda anlaşan Fenerbahçe yönetimi gözünü Lazio kulübüne çevirdi. Vedat için satın alma değil kiralama seçeneği masada olacak. Read the full article
0 notes
Photo

Bugün 2 Ağustos Dünya Yakışıklılar Günü(ymüş) 😂 Araştırmalarıma göre yakışıklılar gününün herhangi bir tarihi geçmişi yok fakat bu demek değil ki bu kutlamaya katılmayacağım. 😋 Bugün sizler için on farklı sanatçının en yakışıklı eserlerini seçtim. Herkese iyi hafta sonları dilerim. 1- Wilson McLean - Handsome Men at Race Track, Horse Racing / 2- Michaelangelo - David / 3- Frederic Soulacroix - A Handsome Nobleman / 4- Anselm Feuerbach - Self-Portrait / 5- Edvard Munch - Self-Portrait / 6- Giovanni Battista Moroni - Gian Gerolamo Grumelli / 7- Joaquin Sorolla - Joaquin / 8- Lysippos - The Farnese Hercules / 9- Paul Gauguin - Young Man With a Flower Behind His Ear / 10- Sergey Malyutin - Portrait of Dmitry Furmanov #art #sanat #2ağustosdünyayakışıklılargünü #handsome #yakışıklı #wilsonmclean #michelangelo #fredericsoulacroix #anselmfeuerbach #edvardmunch #giovannibattistamoroni #joaquinsorolla #lysippos #paulgauguin #sergeymalyutin #painter #painting #sculpture #coronadays #sanatıkeşfet #benibunaannemzorladi https://www.instagram.com/p/CDZOUQmgO2P/?igshid=16tik5swzbn92
#art#sanat#2ağustosdünyayakışıklılargünü#handsome#yakışıklı#wilsonmclean#michelangelo#fredericsoulacroix#anselmfeuerbach#edvardmunch#giovannibattistamoroni#joaquinsorolla#lysippos#paulgauguin#sergeymalyutin#painter#painting#sculpture#coronadays#sanatıkeşfet#benibunaannemzorladi
0 notes
Text
Joker 2 Geliyor: Vizyon Tarihi Dahil Bilinen Tüm Detaylar

Kötü kahramanlar içerisinde en çok sempati duyulanlardan birisi Joker. Bugüne karaktere Cesar Romero, Jack Nicholson, Jared Leto, Heath Ledger ve Joaquin Phoenix gibi usta isimler hayat vermişti. Ancak tüm bu Joker aktörleri arasından ilk sıyrılan Kara Şövalye üçlemesindeki Heath Ledger'ın Joker'i oldu. Takvimler 2019'u gösterdiğinde ise Joker, tarihindeki ilk solo filmiyle karşımıza çıktı. Joaquin Phoenix, tıpkı Heath Ledger gibi özgün bir oyunculukla büyük övgü topladı. Bir müjdemiz var: Phoenix, Joker'i tekrar canlandıracak. Büyüleyici performansı ile eleştirmenler tarafından da tam not alan Joaquin Phoenix, Heath Ledger’dan sonra en tatminkar Joker oldu. Gelin şimdi isterseniz Joker 2 vizyon tarihi, oyuncuları ve muhtemel hikayesi hakkında tüm detaylara yakından bakalım. Aslında devam filmi olmayacağı söylenmişti. İlk film 1 milyar dolarlık gişe hasılatı elde edince işin rengi değişti: Arthur Fleck hariç kimsenin gülmediği Joker’in ilk solo filminin yazarı ve yönetmeni Todd Phillips "Devam filmi için planımız yok" açıklaması yapmıştı. Hatta daha da ileri giderek Joker filmi için her zaman tek film olarak kalacağını ve devamının gelmesinin sıkıcı olacağını da açıklamalarına eklemişti. Muhtemelen filmin gişede ki başarısını görünce fikir değiştirmiş olabilir. Joker 2’de hangi oyuncular yer alacak? Joker rolü ile En İyi erkek Oyuncu Oscar'ını alan Joaquin Phoenix ile Warner Bros., ikinci kez aynı başarıyı yakalamak istiyor. Read the full article
0 notes
Text
Aurora Victims' Families Still Consider "Joker" Harmful

The fierce discussion about the Joker, the comic book adjustment of Joaquin Phoenix, which denoted the year, has not yet finished. The groups of the casualties of the slaughter during the screening of The Dark Knight Rises were by and by compelled to account for themselves to executive Todd Phillips. In 2012, after Dark Knight Rises was discharged, an outfitted slaughter occurred in Aurora, Colorado. Some time back, the groups of the casualties of this slaughter had communicated incredulity about the Joker. As a matter of first importance, families who composed letters to Warner Bros., and afterward the American armed force cautioned the individuals for a potential assault. In spite of the fact that the Joker has been discharged for a while, the groups of the Aurora unfortunate casualties keep on argueing. The families Sandy and Lonnie Phillips (expressed that they have no association with executive Todd Phillips), conveyed a letter to the chief a few days ago, and the letter is known to have the accompanying words: yok We have no outrage against the Joker. Despite a slaughter, Warner Bros. keeps on benefitting from films that incorporate equipped savagery, while supporting law requirement authorities and up-and-comers who affirm vicious conduct, encouraging the enlistment of weapons. we are irate that he will not meet the survivors … " https://twitter.com/MamaRedfield/status/1214665696468058112?s=20 Warner Bros. also, Todd Phillips' way to deal with the casualties of political slaughter has been objected, in spite of the fact that the Joker film has collected overall recognition. Then again, the film keeps on accepting honors. At the 77th Golden Globe Awards, Joaquin Phoenix won the Best Actor Award. He was likewise assigned for the BAFTA Awards. Foundation Awards are additionally expected to be selected for the film. Read the full article
0 notes
Text
Yok Joaquin.







Recent amazing works from the always fascinating Yok Joaquin (Previously on Supersonic Art).
THE SUPERSONIC ART SHOP | FOLLOW ON INSTAGRAM
55 notes
·
View notes
Text
Joker

Yönetmenliğini Todd Phillips’in yaptığı Joker filmi Batman serisinden çok iyi bildiğimiz Joker karakterinin hikayesine odaklanan sıra dışı bir film olması yanında, Joaquin Phoenix’in muhteşem performansı ile de seyirciyi ekrana kilitlemeyi başarıyor.
Burada filmin konusu veya diğer detaylarından ziyade dokunmak istediğim bambaşka bir konu var. O da filmi izleyen herkesin Batman’i değil, artık Joker’i hatırlayacak olması. Yıllardır kötü adam olarak hafızalara kazınan Joker, bu filmle aslında toplumun “kötü adam” olarak damgaladığı insanların sistemin yarattığı kurbanlar olduğunun altını çiziyor. Haksız mı?
Bu, kötülüğü meşrulaştırmak değil, kötülüğün sorumluluğunu da sırtımıza yükleyen haklı bir eleştiri aslında. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığı, çürümüş zihinlerin kendisini kandırmasından başka bir şey değildir. Sadece “gemisini kurtaran kaptan” olarak değil, bir de diğer insanları neredeyse bir köle haline getirip onların da payını kendisine katan insanların oluşturduğu bir kıyım…
“Adil olmayan bir sistemin insanlara faydasından çok zararı vardır.” demek isterdim ama açıkçası adil bir sistem yoktur. Sistem eğer adil olursa işlemez; işlese de bu mükemmel işleyiş, sistemi yaratanların işine gelmez çünkü istenen mükemmel işleyen bir sistem değil, mükemmel sömüren bir sistemdir ki bu da tek yanlı bir sistem algısı üzerine kuruludur. Mükemmel sistem ise aslında içerisinde bulunduğumuz evrenin doğa yasalarıdır. Her zaman denge üzerine kuruludur. Dengesizlik bile dengenin tekrar kurulması için doğal bir süreçtir.
Adaletin olmadığı bir sistemde ise insanlıktan bahsetmek, ancak bir “insanlık komedyası” olur. Çünkü adaletin olmadığı bir sistem kendi doğrularını ve yanlışlarını yaratır, kendi normal ve anormalliklerini, kendi iyi ve kötülerini… Eğer “normal” sistemin kabul gördüğü olarak formüle edilirse, o zaman “normal”, sistemin kendi çıkarları adına kabul ettiği “genel form” olarak tanımlanır.
Başarılı olamayanlara veya genele uymayan yani normal saymadığımız insanlara karşı tutum ve davranışlarımız onları dışlamak veya küçümsemek üzerine kurulu oldukça, sistem birbirine benzeyen ve sürekli kopyalanmış insan suretleri ile dolup taşacaktır. İşte, bu da sistemin aslında birbirine benzer insanlar yaratmasının temelidir yani “normalleştirdiklerinin” aslında normal olmamasıdır ama onları kimse garipsemez çünkü artık herkes onlara benziyordur. Tuhaf değil mi? Normal zannettiğimiz hiçbir şeyin normal olmadığını veya anormal sandığımız hiçbir şeyin de anormal olmadığını söylüyorum özetle. Diğer bir deyişle Foucault’un da dediği gibi “Normal insan kurgudur.”
İşte, Joker bu yüzden var olmaya çalışmış, kendini sisteme kabul ettiremediğinden, sistem de onu sürekli dışarı attığından ötürü de var olmak için yok etmeye karar vermiştir. Doğru mudur yoksa yanlış mıdır sorusundan önce sormamız gerekense: “doğru ve yanlış nedir?” Çünkü yine Foucault’un dediği gibi; “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada hiç kimse yok demektir.”
0 notes
Photo

Az önce bir efsaneden çıktık. Interstellar’dan beri sinemada izlediğim bu kadar etkileyici, çarpıcı, çıktığımızda uzun uzun konuştuğumuz bir film olmamıştı. Öncelikle bir sahne vardı ki, üzerine temel ait olma duygusundan girip kabul görme ihtiyacından bahsetmeyi, sonra da uzun uzun bir insanın baba figüründen mahrumluğundan konuşmayı çok isterim. Belki başka bir gönderiye. Joaquin Phoenix o hem mahçup, hem de mağrur yüz ifadesini bu kadar başarılı yapmış ya artık gözümde bir efsanedir. Bir diğer sahne de farklı görünene, güçlü olmadığı takdirde ezebilecek olduğumuza olan kabalığa karşı geldiği, Dark Knight’ın “Why so serious”undan sonra bu kez “Why so rude?” sorusunu sorduran sahne. Derdimiz ne bizim, kimse kimsenin rızkına mani değilken neden ezilebilir olana, güçsüz ve farklı görünene daha az ahlaklı davranabileceğimizi sanıyoruz? Suriyeli minicik bir çocuğu ölüme götüren de bu ikiyüzlü tavrımız değil miydi? Bir insan bir insana ne verebilir ki, saygıdan, merhamet ve biraz anlayıştan başka... Bir insan, bir insana sahip olduğundan verir, öyleyse biz ne veriyoruz birbirimize bi dönüp bakalım? Herkesin ipin ucunu aradığı bir hayatta, birbirimize kibarlıkla, anlayışla, sevgiyle cevap olmak dururken, kör ve sağır kalarak ancak sorun oluyoruz. Anlamıyoruz, anlamak da istemiyoruz. Biz gülmek istiyoruz. Trajik hayatlarımızdaki sorunları maskelemeye devam etmek, kendi içimize hiç bir zaman bakmadan devam etmek istiyoruz. Maskelerimizin altında, aldığımız yaralarla yüzleşmeye cesaretimiz yok gibi görünüyor çünkü. #joker Anarşiye veya deliliğe bir övgü değil; herkesin kendinden verdiğini yansıtan bir ayna. Bana “Ben bu dünyaya ne veriyorum”u sorduran, yılın filmi! 🎉💯 https://www.instagram.com/p/B3VXdTTpdhMHjk93SQLd3LtIRIyQKW-1gVe3co0/?igshid=sinmfegmu650
0 notes
Text
içimizdeki ukde: hollywood
Haluk Bilginer ve Selçuk Yöntem’in yan rollerde karşımıza çıktığı “Osmanlı Subayı / The Ottoman Lieutenant” gösterimdeyken, Türkiye’den çıkan oyuncuların yabancı sinemadaki maceralarına göz atalım. Bu hikayede biraz umut biraz hayal kırıklığı var.

Filanca Türk oyuncunun Hollywood’u yakında fethetmeye hazırlandığını, o esnada fethediyor olduğunu veya çoktan fethettiğini ballandıra ballandıra anlatan o umut dolu gazete/dergi haberlerinin ne zaman yazılmaya başladığını araştırmaya kalksak, 40’lara dönmemiz gerekir. Ancak ilginçtir, bu haberlerin tastamam gerçeği yansıttığı tek dönem de yine 40’lardı. Çünkü sahnede Viyana doğumlu, tek kelime Türkçe bilmeyen, Türk asıllı, gerçek bir Hollywood oyuncusu vardı: Turhan Bey. Hollywood’da kendine sağlam bir yer edinmiş, yıldızlarla karşılıklı oynamış ilk Türk aktör… Türkiye’den çıkıp da ülkeyi gururlandırması elbette tercih sebebiydi, ama Türkiye ile bir bağ kurmamış oluşu, Hollywood’dan dedikodular taşıyan, dönemin pek popüler dergilerinde sık sık boy göstermesine engel değildi. Sadece 12 yıl kadar kamera önündeydi ve bilhassa stüdyoların aktör sıkıntısı çektiği İkinci Dünya Savaşı yıllarında sinemanın başkentinde müthiş bir başarı yakaladı. İnce bıyıkları, arkaya doğru taranmış siyah saçları ve yakışıklı yüzüyle, kaçış filmlerinin “egzotik karakter” kontenjanını doldurdu, Hollywood tarihine “Türk lokumu” olarak geçti, ismini Errol Flynn ve Boris Karloff gibi ikonlaşmış oyuncularla aynı afişlere yazdırdı, Katharine Hepburn’ün kocasını canlandırdı, Lana Turner’la aşk yaşadı, Ava Gardner’la dost oldu. İşin aslı Hollywood’da kök salma konusunda, henüz Turhan Bey’den daha başarılı bir oyuncu çıkmadı.

Bey’in zaferi iyi güzeldi de, asıl marifet Avrupa’nın değil, Türkiye’nin bağrından kopup yabancı topraklarda tutunmaktı belki de. Zira dil sorunu kara bir bulut gibi tepedeydi, imkanlar kısıtlıydı, yurt dışına açılamayan ve bu yüzden kimsenin varlığından haberdar olmadığı Yeşilçam’da bir yıldız dahi olunsa, gidilen yerde sıfırdan başlamaktan başka çare yoktu. Bütün bunları göze alarak, Turhan Bey’in başarısının yankılarına ilk kulak veren aktörlerden biri, dönemin meşhur oyuncularından Alan Ladd’e benzerliğiyle dikkat çeken Muzaffer Tema’ydı. Ayhan Işık ya da Orhan Günşıray henüz ortalarda yokken, tiyatro dışından sinemaya transfer olan bir jön olarak Tema’nın yakışıklılığı dillere destandı. 50’lerin sonunda, Türkiye’deki en verimli çağında, Amerika’ya gidip büyük stüdyolardan birine kaydını yaptıran Tema’nın Hollywood çıkarması, Feridun Çölgeçen ve Ayhan Işık’ınkine oranla daha başarılı oldu. Tema’nın, Joan Fontaine’i dansa kaldırdığı üç dalda Oscar adayı olan “Acı Tebessüm / A Certain Smile”, Türkiye’de aktörün başroldeymiş gibi gösterildiği afişlerle gösterime girdi. Tema’nın ikinci Hollywood filmindeki rolü daha büyüktü, bu kez “Ayda Korkunç Mücadele / 12 to the Moon” adlı bilimkurgu filminde Ay’a giden Türk astronot Dr. Selim Hamid’i canlandırdı. Tema’nın yaptığı bu atılımın başta Ayhan Işık olmak üzere, dönemin birçok yıldız oyuncusunu heveslendirdiği ve kıskandırdığı söylenir.

O günlerden bugünlere atlayıp Haluk Bilginer’i bir istisna olarak kabul edersek, Hollywood’da Tema’nın vardığı noktadan daha ileriye gidebildiğimizi iddia etmek güç. Üstelik burada “Hollywood” denen şöhretler ülkesi, bildiğimiz Los Angeles dolaylarından ibaret değil; genel olarak bütün yabancı ülke sinemaları şu Hollywood denen meredin içine giriyor. En azından toplumsal algı bu yönde. Tek tek başarılı girişimlere tanık olsak da, Haluk Bilginer dışında yabancı sinemada varlığını istikrarla koruyan başka bir oyuncumuz yok. Yine de Saadet Işıl Aksoy’un Penélope Cruz ve Emile Hirsch ile oynayıp, hikayenin üçüncü önemli karakterini başarıyla canlandırdığı “Sen Dünyaya Gelmeden / Twice Born”u; Mehmet Günsür’ün Dominique Swain’le başrolleri paylaştığı “Fall Down Dead”i; Meltem Cumbul’un “The Alphabet Killer” macerasını ve 2016’da görücüye çıkan Halit Ergenç’in “Ali and Nino”sunu anmadan geçmeyelim. Bir kısmı veya tümü Türkiye’de çekilen yabancı filmlerde ise, 1970 tarihli, Fikret Hakan ve Salih Güney’li “Paralı Askerler / You Can't Win 'Em All”dan; Russell Crowe’un yönettiği Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Salih Kalyon’lu “Son Umut / The Water Diviner”a varıncaya kadar bol duraklı ve daha uzun bir yol kat edildiğini görüyoruz. Bu yazının vesilesi olan, Bilginer’in de oyuncuları arasında olduğu Amerika-Türkiye ortak yapımı “Osmanlı Subayı / The Ottoman Lieutenant”ın da önemli bir kısmı İstanbul ve Kapadokya’da çekildi. Ama “Osmanlı Subayı”ndan önce, kariyerine İngiltere’de başlayan Bilginer’in yabancı filmlerde ister istemez temsilcisi olduğu “Doğulu adam” figürüne daha yakından bakalım. Zira bu figürün değişimini ve gelişimini, rolleri üzerinden gözlemleyebileceğimiz tek oyuncu o.

Rol aldığı ilk film olan Sigourney Weaver ve Michael Caine’li “Half Moon Street”te, Weaver’ın karakteri Dr. Lauren Slaughter’a cinsiyetçi bir espri yapıp, sonra da ağız dolusu bir kahkaha atan, geleneksel giysiler içinde bir Arap’ı canlandırdı Bilginer. Jenerikte adının yanında, “Birinci Arap” yazıyordu. Warren Beatty ve Dustin Hoffman’lı “Ishtar”da “gerilla lideri”ydi. Eric Stoltz ve Gabriel Byrne’lü “Lionheart”ta sakallı ve fesli bir pazarcıydı. Joaquin Phoenix ve Ed Harris’li “Acemi Askerler / Buffalo Soldiers”ta sadece “Türk”tü, hem de öfkeli, şiddet düşkünü ve yasa dışı bir Türk. Milliyeti ne olursa olsun “Doğulu adam” temsilinin çerçevesi sabitti, ancak Bilginer’in ekran süresi gittikçe artıyordu. “W.E”, “Zoraki Radikal / The Reluctant Fundamentalist” ve “Rosewater” gibi filmler aktörün yerini sağlamlaştırdı. Son olarak 100 milyon dolar bütçeli Hollywood filmi “Ben-Hur”da, Yahudi tüccar Simonides’i canlandırdı. Tıpkı yıllar önce Muzaffer Tema’nın Hollywood filmlerinde yapıldığı gibi, Bilginer’li “Ben-Hur” afişleri salonları süsledi, oysa aktörün ekran süresi pek kısaydı. Ama burada asıl dikkat çekmesi gereken, bugün Bilginer’in yabancı filmlerdeki varlığının, artık Doğulu karakterlere hapsolmayacağı bir seviyeye ulaşmış olması. Aynı şeyi, bu ülkede yaşayan bir başka oyuncu için söyleyemeyiz. Hal böyleyken, bir kısmı İstanbul’da çekilen yabancı filmlerde de ülkenin yerel temsilcisi, İngilizceye hakimiyeti, karizması ve tartışmasız yeteneğiyle Bilginer’den başkası olamazdı. Tıpkı Clive Owen ve Naomi Watts’lı “Uluslararası / The International” örneğinde olduğu gibi. Filmde canlandırdığı Ahmet Sunay, geleneksel kıyafetleri veya Türk aksanı olmayan, son derece itibarlı ve bir o kadar tekinsiz bir karakterdi.

Bu ay izleyeceğimiz “Osmanlı Subayı”nın başrollerini “Game of Thrones” ile şöhrete kavuşan Michiel Huisman, bir süredir sinemada görünmeyen Josh Hartnett ve çıkış yapmaya çalışan İzlandalı genç oyuncu Hera Hilmar paylaşıyor. Haluk Bilginer ve Selçuk Yöntem ise Osmanlı ordusunda görevli Halil Bey ve Melih Paşa’yı canlandırıyor. Asıl ilginç olansa, hikayedeki aşk üçgeninin en önemli köşesindeki Türk karakteri, filme ismini veren Osmanlı subayı İsmail’i, filmin jönlerinden birinin, Michiel Huisman’ın canlandırması. Bu, yukarıda bahsettiğimiz, seyircinin algısını şekillendiren köşeli temsillerin yerel oyuncularla olmasa da, popüler isimlerle yeniden inşa edilmeye başladığının habercisi. İsmail’i Huisman’ın suretinde izlemek, dünyanın geri kalanı için fark eder mi bilinmez, ama bizim için ilginç olduğu kesin.
(Mayıs 2017, Milliyet Sanat)
2 notes
·
View notes
Text
Tweeted
Share this lucky utong or 10 years of badluck. pic.twitter.com/HYsCjfGS1i
— Yok Joaquin (@yokjoaquin_) June 10, 2019
0 notes