Tumgik
muhammetseyfullah · 2 months
Text
Allah kahretsin! Yine rüyama girdin. Unuttum sanmıştım. Haftalardır, aylardır aklıma gelmiyordun. Rahattım. İşimde, gücümdeydim. Kendi derdimdeydim.  Şimdi senin de derdindeyim. 
10 yıl oldu. Sesini bile duymadım. Bunca yıl bir yüz insanın hatırından çıkmaz mı? Çıkmazmış. Çıkmadın. Ne yüzünü unutmuşum ne sesini.  Ama rahattım epeydir. Aylardır rahattım. Keyfim yerindeydi. Düşünmüyordum seni. Meğer ruhum rahat değilmiş, aylardır ruhum seninleymiş, ruhum düşünüyormuş, unutmuyormuş. 
Rüya mıydı bu, yoksa kâbus mu? Hiç iyi olmadı. Merdivenlerden inerken göz göze geldiğimizde, gözlerini kaçırıp bana tekrar döndüğünde, yanıma gelip koluma dokunduğunda, “Nasılsın?” deyip gülümsediğinde; lise yıllarında dalga geçtiğim pembe yanaklarının, güldüğün zaman nasıl pamuk gibi olduğunu, büyüdüğünü, sevilesi olduğunu hatırladım bir kez daha. Hiç iyi olmadı. 
Evlendiğini biliyorum, dedim. Yine gülümsedin. Bunca yıldır hiçbir şey yazmadın, cevap bile vermedin, dedim. Bahane buldun. Sesini hatırladım. Bahanelerini hatırladım. Eskiden ne kadar sevdiğimi hatırladım. Hiç iyi olmadı. 
Sorunluydum eskiden, özgüvenim yoktu, çocukçaydım. Bununla bir derdin yoktu. Eğleniyordun hatta. Beni zor durumda bırakmaktan keyif alıyordun. Bir gün ailemin yanında, kısık sesle telefonda konuşuyordum seninle. Sen dışarıdaymışsın arkadaşlarınla. Hiç beklemediğim bir anda, “Seni seviyorum” demiştin. Dostçaydı. Güzelce, iyiceydi. Tıkanmıştım. Can havliyle, “Seni seviyorum” demiştim aynı şekilde. Hızlıca. Dilim dönmemişti. Yuvarlamıştım kelimeleri. Topu topu iki kelime... söyleyememiştim işte. Kolay değildi. 
Hatırlamak, seni görmek ve duymak da kolay değildi. Tekrar görmek. Rüyamda görmek. Konuşmak. Gelme bir daha. Benim için ölmeni istiyorum. Görmek, duymak istemiyorum. Benim için senin gibi birisi olmamalı daha fazla. 
Unutmak istiyorum. 
-- 
İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Bunları yazarken mesaideyim. Yazmazsam ölecekmiş gibi hissettim. İşlerimin arasında bunları yazdım. Bazen yazıyı bırakıp işime dönmek zorunda kaldım. Bu berbat bir şey. Sanki ona mesaj atıyormuşum gibi hissettirdi. Bir de doğrudan ona seslenerek yazdım yazıyı... Yazıya her dönüşümde sanki mesajıma cevap verecekmiş de geç kalmış hissi oldu içimde. Berbat... Bu da benim sınavım demek ki. 
6 notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 months
Text
Gülün kül olması için tek bir kıvılcım yetermiş.
Tumblr media Tumblr media
166 notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 months
Text
Tumblr media
İçmeden sarhoş olmak isteyen Galata'ya baksın. Orada benim tarihim yatar.
Tüm sevinçlerim ve hüzünlerim Galata'nın ta kendisidir. Dumanlı kafamın ötesinde, simsiyah gözlerimin akında Galata dikilidir.
Ben Galata'yı düşünürüm, o da beni düşünür. Her daim.
35 notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 months
Text
Bazen aklıma geliyorsun, şaşırıyorum;
Şimdiye dek nasıl düşünmedim seni diye.
78 notes · View notes
muhammetseyfullah · 3 months
Text
“İnsan hayatı,” dedi kafasını yukarı aşağı sallayarak, “Bu kadar ucuz olmamalı.”
Tüm sabahlardan bir sabahtı. Tanımadığım onlarca insanla burun buruna yaptığım otobüs yolculuğu nihayet bitmişti. Hava renksiz, griydi. Otobüsten inen yığınla birlikte koşarak minibüs durağına gitmiştim. Onlardan biri babamdı. Benden 40 yaş büyük babam, Hasan, hayatın tüm pisliklerine karşı tecrübeli olduğunu kanıtlarcasına yönlendiriyordu beni 28 yıldır. Tüm pislikleri iyi bilirdi. Çünkü bembeyaz kağıttaki en ufak nokta nasıl göze çarparsa, babam da bu dünyanın tüm kirlerini öyle gösteriyordu devasa cüssesinde. İyi biriydi. Bu dünya için fazla iyiydi. Bembeyazdı. Ve bembeyaz kağıda damlayan tüm kirler göze çarpardı.
O sabah yine koşuyorduk babamla mesai için. 9 vardiyasına yetişmemiz lazımdı. Otobüsten inip minibüs durağına gittik koşar adımlarla. Durakta yine insan yığını… İşe yetişmek için birbirini ezenler, boyu kısa ve vücudu sıska olsa da kurnazlığıyla insanların arasından minibüse binmeyi beceren tilkiler, ne olup bittiğini anlamaya çalışan genç kadınlar, sabahın köründe neden dışarıda olduklarını kendileri de anlayamayan yaşlılar… herkes minibüse binmek için uğraşıyordu. Bir de kalabalığın fotoğrafını çekip, “Bakın bu yüzden geç kaldım, lütfen kovmayın!” diye patronuna gösterecek olan şirket çocukları… Küçükçekmece’deki tekstil atölyesinde bedava denecek kadar az paraya çalışan zenciler de tuhaf ama sevimli aksanlarıyla hangi minibüse binlemeleri gerektiğini öğrenmeye çalışıyorlardı. Avazları çıktığı kadar bağırarak semt isimlerini peş peşe sıralayan ve söyledikleri asla anlaşılmayan minibüs kahyaları da minibüsçülerden aldıkları bahşişleri cebe indirip plastik bardaklarındaki çayı yudumluyor, hususi soru soran yolcuları rastgele bir araca bindiriyordu. Nasıl olsa yolda araç değiştirip doğru minibüse binerlerdi…
Bir an babamın durduğunu, acelesinin son bulduğunu ve o cendereden beni ve kendisini uzak tuttuğunu fark ettim. Girmemiştik kalabalığa. Evet, işe yetişmemiz gerekiyordu. Acelemiz vardı ama babamın yüzünde, çocukluğumdan beri bana ve abime aşıladığı, o entelektüel birikimi yüksek, okuyan ve yazan insanlara has eda vardı. Gözlerini kısmıştı, duyduğu rahatsızlığı tüm hüznüyle belli ederek. Dudaklarını büktü, kalabalığa doğru baktı. Ben de babama bakıyordum. “İnsan hayatı,” dedi kafasını yukarı aşağı sallayarak, “Bu kadar ucuz olmamalı.” Yüzü kalabalığa, kısık gözleri bana dönüktü.
Uzun, rengi solmuş siyah paltosunun cebine ellerini sokmuştu. Boynundaki atkıyı çapraz bağlamıştı yine. Kır saçları geriye doğru taranmıştı. Gözlükleri buğuluydu. Başı dik, kafası dumanlıydı. Babaydı. Tüm şehrin ceremesini çekip sefasını süremeyen babalar gibiydi. Tek farkı, zirveyi gördüğü halde bugün buralarda, Yenibosna’da minibüs kalabalığına girmek zorunda kalmasıydı. Bir gün bile yüzündeki hava değişmedi. Onu tanıdım tanıyalı aynı adamdı.
87 notes · View notes
muhammetseyfullah · 1 year
Text
❝❞ 
(...) 
Pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
Ama budandıkça fışkıran da bizleriz
Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak... 
Yıkılma Sakın / İsmet Özel
0 notes
muhammetseyfullah · 2 years
Text
Tumblr media
kasas | 24
1K notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 years
Video
youtube
Diriliş Ertuğrul Dizisinde Osman Gazi rolünü oynayan genç oyuncu Emre Üçtepe, “Hz. Muhammed’e (s.a.v.) bir soru sorsan, bu ne olurdu?” sorusuna verdiği cevapla sunucuyu şaşkına uğrattı.
Üçtepe şunları söyledi:
“Bir şey sormazdım. Ben şuna inanıyorum; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) doğduğundan ölümüne kadar bütün sorulara cevap verdi. Eğer ben bir soru sorduğumda bana, ‘Okumadın mı, bunu öğrenmedin mi?’ diye karşılık vermesinden korkarım.”
Genç oyuncunun cevabı üzerine şaşkınlık geçiren sunucu, “Kendimi suçlu hissediyorum” dedi.
(İlgili bölüm, yukarıdaki videoda 27:45′te...)
11 notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 years
Text
bir hadis
“İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!’ sözüdür.”
Tumblr media
(Buhârî, Enbiyâ, 54; Ebu Dâvûd, Edeb, 6.)
5 notes · View notes
muhammetseyfullah · 2 years
Text
Cahit Zarifoğlu’nun eşi Berat Hanım’a yazdığı bir mektup;
“Berat’e;
Bana soruyorsun şu resimdekiler kim, diye. Emin ol kim olduklarını çıkaramadım. Görünüşe bakılırsa mutlular.
Fakat insanlara tavsiyem şudur ki, nasıl “zenginin parası, parasızın çenesini yorarsa”, başkalarının mutlu görünümü, insanı kendi mutlu olma imkanını, kabiliyetini görmekten alıkoymamalı. 
Filmler, resimler birer hayaldir. Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın. İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. 
Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. 
Yoksa deniz kenarında fotoğrafçılar tarafından düzenlenmiş bir mutluluk tablosu sahtedir ve bazı saf kimselerin duygularını istismar etmekten başka bir şey ifade etmez. 
 Acaba anlatabiliyor muyum?”
-Cahit Zarifoğlu
2 notes · View notes