Tumgik
#Önce Vur Sonra Sev
yesilcamfilm · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
1 note · View note
imdbtoplist · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
superlordking · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
80liyillar · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
filimkareleri · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
dizifotoroman · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
seksenliyillar · 6 years
Text
Meral Zeren
Tumblr media
Meral Zeren (d. 6 Haziran 1950 ) Türk sinema oyuncusu ve ses sanatçısı.
Gerçek Adı Çiğdem Gümüş Doğum Yılı 1950 Doğum Yeri Şanlıurfa Meslek Oyuncu, Ses Sanatçısı Aktif Yıllar 1963-günümüz imdb nm0955048
Ortaokulda bir süre okuduktan sonra tahsilini yarım bırakıp 13 yaşındayken sahneye çıktı. Ardından şarkıcılığa başladı. Sahnede filmcilerin dikkatini çeken Zeren 1971’de Kadri…
View On WordPress
0 notes
fikretertan · 5 years
Text
Bişey işte... Ben
Film bittiğinde haber ver Ve sessizce kalkıp uzaklaşayım yanından. Hiçbir şey sorma, Hiç konuşma. Sadece bekle şimdi benim bitirmemi. Film bittiğinde haber ver; Ve anlatmaya başla bana yaşamadıklarımızı. Son bir kez öpme, Ya da elveda deme bana. Sadece şaşır ve gülümse. Akreple yelkovanın arasından rüzgarlar geçerken Bırak sıkışsın tüm duygular, Ve sadece şu bildiğimiz sözler söylenmesin bu gece. Ben kalkıp gideyim Ve yürürken içimi bir şeyler kemirsin Dönüp sana son bir defa bakmam için Ama ben asla yapmayayım bunu, Çünkü delikanlı adam dönmez diye düşüneyim. Yani en büyük boy saçmalayayım bu gece. Kalem gitsin parmak yetişsin bu gece. Üstadın dediği gibi: Önce sev sonra öldür beni bu gece. Film bittiğinde susmamazcasına sus şimdi. Gözlerin yanarken içinde tuttuğun kelimelerinin nefretinden, Sadece sessizliğin duyulsun salonda. Ve antraktta bir şeyler alayım sana. Yağmurda özgürce iliklerine kadar ıslanmak Ve başarmak, Değişme bunları aşla hiçbir şeye. Şimdi çek git Geride hiçbirimiz kalmayalım. Yüzlerce kelime, birkaç anlam… Bunlar fethetsin gönlümüzü Başarmak kaplasın içimizi. Gözümüz kapalı Yağmurda koşarcasına başaralım bu gece. Yanlış bütün telefonlarıma sen çık Sonra küfret, Bağır çağır bana.
Sonra gülümse ve hissettir bana kendini. Tatmin et bilinmezliğimi. Anla asla anlatamadıklarımı. Cesur ol benimle.
Aptallığımızı sonra yaşayacağız zaten, Merak etme. Dostlarımı benden daha çok sev. Sadece beni değil. Benliğimi sev benim Ve asla farklı davranma bana. Bir an için dalıp gittiğimde dirseğinle koluma vur Ve aydınlat tüm bu karanlığımı. Ama önce bekle yatsı namazı okunsun. Yani sonsuz kere sıfır saçmala benimle; Ama bekle film bitsin önce. Bekle! Benim bekleyemediğim Ve bitiremediğim bu şeyi sen bitir. Dolaptan elbise ver bana. Her yaptığımı sevme. Eleştir aralıksız olarak. Ama rahatsız etme. Derbeder olmasın bu deliliklerim Ve içine sıçma özgürlüğümün. Odamda yalnız bırak beni.
Arada bir bak bana Ve okuma eski saçmalıkları. Yeniden saçmalayabil benimle. Bırak aşkta zevkte saçmala sen. İki hidrojen bir oksijenle sarhoş ol Ama sapıtma. Benimle ol ama asla tanıma beni. Ya da herkesten çok sen tanı, Ve bir çayırda evlenelim seninle. Önce öldür sonra yine öldür beni; Ama en canlı ben kalayım yanında. Bırak bitmesin izin verme, İzin vermeyeyim. Sonsuz kere sıfır anla, Sıfır kere sonsuz çek git. Sonsuz kere sonsuz sev beni. Sonra çektir et.
Film bitince uyandır beni, Ve el feneriyle dolaş sinemada. En şekil sen ol. Çirkinliğimi tattır bana. Film bitince haber ver, Ve defolup gidelim bir yerlere. Sen beni tanıma, Ben seni … Film bitince başlat yeniden oynayalım Dört sahife bir perdeyi … Bırak yırtılsın Zorlama artık …
Bitmesin - Bitsin Bitsin - Başlasın Öl - Yaşa Sev - Nefret et Kal - Git Kalayım - Gideyim Önce - Sonra Anla - Boşver Saçmala - Kesinlikle Gel - Gelme İstemiyorum - Evet - …?!?... Şimdi - Az önce Belki de sonra Bir tek sen Hayır sadece onlar, dostlarım İnat et - Sallaaa Sonsuz kere Sıfır Sıfır kere Sonsuz Özgürüz işte sadece
Bitir - Bitirme
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Anlamadım.
- Ben de.
- Belki film bitince anlarız.
-Belki.
                                                                                                              24.05.2003
                                                                                                       Ünalan/İstanbul
0 notes
elifkurt89 · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
Yılmaz Köksal, Türk sinema ve dizi oyuncusu.15 temmuz 1939 yılında Kırşehir'de doğdu. İlkokulu bitirerek Osmaniye'den İstanbul'a geldi ve Tophane Sanat Enstitüsünde okudu. Bir süre gemilerde çalışarak Avrupayı dolaştı. Tunç Başaran'ın sinemaya uyarladığı, Orhan Kemal'in “Murtaza” eserinde “Dubara” rolünü oynayarak sinema tarihine geçti. Uzun bir süre ikinci derecede rollerde oynadıktan sonra 1970 de Çetin İnanç’ın yönettiği “Çeko” filminde başrole yükseldi. Filmin başarısıyla halkın beğenisini kazanıp, macera filmlerinin aranan oyuncusu ve sinema tarihinin sevilen oyuncularından biri oldu. Senaryosunu Mehmet Arslan'ın yazdığı ve başrollerini Canan Perver ile paylaştığı “Aybiçe Kurt Kız”, o dönem Türk sinemasinin ürettigi ender kült filmler arasındadir. Türk k1965'ten 2005'e kadar 182 filmde oynamıştır.Birçok film senaryosu yazmıştır. Senaryo Yazarı Sevdikten Sonra 1987 Filmografi Cümbür Cemaat Aile (Hayrettin) 2010 Yahşi Batı (Şerif Çeko) (2009) Adanalı (Kemal) 2009 Selena (Battal Gazi) 2008 Merhaba /Dim Çayı Sevdalıları 2007 Gizli Tünel 2006 Memleket Hikayeleri -Ahçik 2006 Torun ve Torunu 2 (Köroğlunun Torunu)2005 Torun ve Torunu 1 2005 Yusuf Yüzlü (Paşa) 2004 Mavi Rüya 2004 Bir Akıllı Bir Deli 2002 Zerda (Ökkeş) 2002 Karaoğlan (Otmar) 2002 Biri Yer Biri Bakar 2000 Hemşo (Zülfikar) 2000 Güneşe Doğru 1999 Kahpe Bizans (Sepetçioğlu)1999 Sevimli Dostlar (Bayram) 1997 Canısı (Yılmaz) 1997 Leş Kargaları 1996 Çapraz Ateş 1996 Kara Gün 1994 Kaygısızlar (Yılmaz Usta) 1994 Komşular 1993 Sevginin Bittiği Yer 1993 Nehirler Denize Akar 1992 Kurdoğlu 3/Biz Bu yola Başkoyduk (Hafız) 1992 Kurdoğlu 2/ Sancağın Ordusu(Hafız) 1992 Kurdoğlu /Osmanlı Bedel İster (Hafız) 1991 Ahu Gözlüm 1990 Canımın Canısın 1989 Canımdan Can İste 1989 Günahtır 1989 Acı Gurbet 1988 Ağlamaya Değer mi? 1988 Turist Avcıları 1986 Acı Çekenler 1987 Şeytanın Oğulları 1987 Acı Hayat 1987 Yemin 1987 Sevdikten Sonra 1987 İnfilak 1986 Kader Böyle Yazdı 1986 Suçlu Kim 1986 Muhteşem İkili (Kerim) 1986 Onlar da Sevdiler 1985 Günsüz Ali 1985 Halime Gülme 1985 Kaçak Şarkıcı 1985 Üç Süpermen Olimpiyatlarda (Süpermen) 1984 Aşk Sürgünü 1984 Beklenmeyen Randevu 1984 Ejderin İntikamı 1984 Gurbet 1984 Aşk Adası 1983 Kahreden Kurşun 1983 Bir Zamanlar Kardeştiler (Ali) 1983 Toptağın Kanı 1983 Ağlayan Gülmedi mi? 1982 Yakılacak Kadın 1982 Kırmızı Kelebek 1982 Gurbet Kuşları 1982 Nasıl İsyan Etmem 1982 Umut Dilencisi 1982 Yaşamak Seninle Güzel 1982 Leyla İle Mecnun 1982 Acı Gerçekler 1981 Kardeş Kurşunu 1981 Günah Defteri 1981 Kirvenin Kızı 1981 Milcan 1981 Ölmeyen Arkadaşlık 1981 Mutlu Ol Yeter 1981 Takip 1981 Ceren 1980 Sabırlı Kullar 1980 Aşk ve Adalet 1978 Çilekeş 1978 Yıkılış 1978 Korkusuzlar 1977 Aybiçe Kurt Kız 1976 Krallar Eğleniyor 1976 Nereye Arkadaş (Cemal) 1976 Yarın Olmaz Şimdi 1975 Mağlup Edilmeyenler 1974 Her Gece Bardayım 1974 Kahramanlar (Onbaşı Yılmaz) 1974 Kanlı Savaş 1974 Kiralık Serseri 1974 Sayılı Kabadayılar 1974 Tanrım Beni Baştan Yarat 1974 Dağ Kurdu (Kuçilua) 1973 Ölüm Satanlar 1973 Sevginin Bedeli 1973 Duvak (Zaloğlu) 1973 Kaderimiz 1973 Mağrur ve Cesur 1973 Affedilmeyenler 1973 Destan (Şah) 1973 Maceraya Bayılırım (Ali) 1973 Acı Zafer 1972 Asılana Kadar Yaşayacaksın 1972 Gece 1972 Cesurlar 1972 Delioğlan 1972 Çapkın Hafiye 1972 Çılgınlar Ordusu 1972 Hızlı Hızır 1972 Kan Dökmez Remzi 1972 Ve Siahını Çekti (Komiser Murat Akan) 1972 Kan ve Kin 1972 Vahşetin Esirleri 1972 Allah Benimle 1971 Alaaddin’in Lambası 1971 Avare Kalbim 1971 Cemo ile Cemile 1971 Kara Memed 1971 Kurşunla Selamlarım 1971 Kurşun Memed 1971 Önce Sev Sonra Öldür 1971 Sevimli Hırsız 1971 Zehir Hafiye 1971 Kaderin Ağları 1970 Zagor 1970 Çeko 1970 Ham Meyva (Aşık Rüstem) 1970 Hoş Memo 1970 Öp Beni(Yılmaz) 1970 Ali ile Veli 1970 Avare 1970 Avare Aşık 1970 Cehennemde Şenlik Var 1970 Gülüm Nuri 1970 Kan ve Kurşun 1970 Kanıma Kan İsterim 1970 Kiralık Katiller 1970 Ölüm Çemberi 1970 Püsküllü Bela 1970 Sevimli Serseri 1970 Vur Okşa ve Öp 1970 Sana Allah Acısın 1970 Satılık Gelin 1969 Sürgünler 1969 Gurbette Ölenler1969 Asrın Kralı 1969 Kanlı Gelinlik 1969 Kendi Düşen Ağlamaz 1969 Mezarımı Taştan Oyun 1969 Asılacak Kadın 1969 Dikenli Hayat 1969 Hazreti Ali 1969 Güney Ölüm Saçıyor(Köksal) 1969 Çakırcalı Mehmet Efe (Çıplak Efe) 1969 Berduş (Nuri) 1969 Allahın Aslanı Ali 1969 Dağlar Şahini 1969 Mete Han Amazonlara KARŞI 1969 Kan Su Gibi Akacak(Mehmet Aslan) 1969 Bozkırlar Şahini Targan 1968 Hakanlar Savaşı (Toygar) 1968 Gök Bayrak 1968 İngiliz Kemal 1968 Dağları Bekleyen Kız 1968 Gültekin Asya Kartalı 1968 Gönüllü Kahramanlar 1968 Kara Pençe 1968 Nuri Bey Mafyaya Karşı 1968 İstanbul Tatili (Yılmaz) 1968 Maskeli Beşlerin Dönüşü (Şeytan) 1968 Kan Davası 1967 Şeyh Şamil 1967 Cango Ölüm Suvarisi (Korkusuz Adam) 1967 Fantoma İstanbul’da Buluşalım 1967 Malkoçoğlu Krallara Karşı (Ejder) 1967 Kader Bağı (Çarli) 1967 İdam Günü 1967 Kanlı Takip 1967 Şoför Parçası 1967 Kara Davut 1967 Gençlik Türküsü 1967 Osmanlı Kabadayısı (1967) Namus Borcu (Ömer) 1967 Eceline Susayanlar (Mehmet) 1967 Affedilmeyen (Baterist) 1966 Malkoçoğlu (Ejder) 1966 Eli Maşalı 1966 Şafakta Üç Kurşun 1966 Konforlu Necla 1966 Beş Fındıkçı Gelin 1966 Çalıkuşu 1966 Horasan'da Gelen Bahadır 1965 Horasan’ın Üç Atlısı 1965 On Korkusuz Kadın 1965 Murtaza 1965
2 notes · View notes
sonsuzutopya-blog · 7 years
Text
İlk Aşk
    Hayatım, aramak, bazen ne aradığını bile bilmemek ama sonuçta hiçbir şey bulamamaktan ibaretti. Yine, hep öyle oldu.     İlkokul zamanlarım çokta eğlenceli ve başarı dolu geçmemişti. Sürekli dayak yiyor, azar işitiyordum. Gel zaman git zaman ilkokul dördüncü sınıfa geçmiştim. -İnanın bana nasıl geçtiğimi ben de bilmiyorum.- Sınıftaki kişiler ile uzun zaman hiçbir ilişkim olmadı. Hani yeni bir sınıfa geçince ya da sınav zamanı en arka sıraya geçip köşeye oturan tipler vardır ya, hah! işte ben de öyleydim. Sol arka tarafta pencerenin hemen yanında ki arka sırada otururdum hep. Normalde şeytan gibi çocuğumdur. Yerimde durmam pek. Ama sınıfta öyle biri vardı ki... insan, aşık olunca ne kalbine ne de gönlüne söz geçirebilir. Şimdi diyeceksiniz ki, ulan daha dördüncü sınıftasın neyin aşkı bu? Bildiğiniz aşk işte. Önce saçlarına, o kıvırcık sarı saçlarına.. parmaklarımın saçlarının arasında dolaştığını hayal ederdim. Sonra mimikleri. Çok tatlı mimikleri vardı, küçücük dudağı ve harika bir teni vardı. Bütün bunları sadece ben kendim biliyor, kendi kendime düşünüyor ve kurguluyordum. Çünkü yanına gidip konuşacak gram cesaretim yoktu. İtiraf ediyorum: Çizgili defterimin çokça sayfasını onun ismiyle doldurmuştum hep. Sol yanım onunla dolup taşmış, çizgili defter ne ki ? Daha sonra ne olduysa -keşke olmasaydı- yakınlaşmaya, konuşmaya başladık birbirimizle. Benim gibi bir öğrenci o en arka, kuytu köşedeki sıradan kalk, en ön sıraya, kızın önüne otur. Hemde tek başıma. Lükse bak amınakoyim! Öğretmenler, yanıma kaç kişiyi oturttu da tenefüste tehtid edip ya da bazılarını dövüp geri kaldırdım yanımdan. Çünkü Hazal vardı arka tarafımda. Bir başkasının görmesine bile dayanamadığım o ilk aşkım... ben basketbolu seviyordum, Hazal'da. Ben müzik dinlemeyi ve söylemeyi seviyordum, Hazal'da. Boş derslerde tahtanın önüne geçip ''Sözlerimi geri alamam...'' şarkısını söylemesi hala kulaklarımda canlanıyor. Hele ki şarkıyı söylerken o küçük küçük dans hareketleri... Hazal ile bilmem nasıl oldu ama bayağı yakınlaşmaya başladık. O zeki bir kızdı hemde fazlasıyla. Bense tembel, avare bir çocuktum. Derslerde hocayı boş verip, arkama dönüp Hazal ile muhabbet ederdik. Hoca farkedince hemen suçluluk durumunu kendi üzerime alırdım ama Hazal hiç izin vermezdi. O da ortak olurdu ve birlikte işitirdik azarı. Ökkeş hoca vardı, Fenci. Benim fen bilimleri ile şu ana kadar hiç alakam olmadı. -Fizik hariç.- Beni kaldırıp soru sordu. Ben ayakta mal mal düşünüyor, etrafa bakıyordum. Sonra bir ses. Allah'ım! ne de güzel bir ses. Kısık da olsa, birilerine yakalanmamak için hafifte olsa Hazal'ın bana yardım etme sesi. Kulağımla duymayı bırakın, sol yanımla bile duyuyordum onun söylediklerini. Hazal sayesinde tüm sınavlarım iyi geçiyordu. Kopya çekmeyi bilmeyen o kız, bana tüm sınavlarda kopya veriyor ve iyi bir not almamı sağlıyordu. Bizim zamanımız da SBS vardı. Tabii, öyle böyle sınıf atlıyorduk ve sınav heyecanı sarıyordu herkesi. Ailem, bana sormadan beni dershaneye kayıt etmişler. Sınav yaklaşıyor, oğlum dershaneye gidip sınavına daha iyi hazırlansın, diye. Yahu sevgili ailem, bana niye sormadınız ? Dershaneye ödeyeceğiniz taksitlerin parasını bana verseydiniz ben şu an ODTÜ ya da Boğaziçin'de olurdum. -Olmadı.- Akşam annem verdi haberi. Elinde dershane çizelgesi ile. Sabah erkenden sınav varmış. Bu sınavda alınan puana göre öğrencileri en iyi sınıftan en kötü sınıfa yerleştirmek içinmiş. Ben tabii ki en kötü, en son sınıfa düştüm. 706. 701-702-703 en zekilerin olduğu sınıftı. 704 ortadan hallice. 705-706 ''Dipteyim, sondayım, depresyondayım...'' sınıfıydı ve ben de 706'daydım. Sınıfın en kolpa çocuğuydum. Hocalar benimle baş edemediğinden artık onlarda bana alıştı ve ''Beni böyle sev seveceksen'' sözüyle öyle sevdiler beni. Allah yukarıda, hiç kimseye bir saygısızlığım olmamıştır. Derste, hoca varken bile küfür ederdim ama asla kişisel olarak değil tabii. Hayatımda ilk defa dershanede iken çokça çevrem, arkadaşım olmuştu. Sınıfımda ki tüm kızlar bana hastaydı. Hasta derken öyle aşk anlamında değil. Sempatik, komik çocuğum şimdi, ondan mütevellit yani. Hafta sonu dershaneye sabahın köründe geldiğim vakitlerden biriydi yine. Allah'ım! Allah'ım gerçek mi bu? 2 derece miyopum acaba yanlış mı görüyorum ? Hayır, yanlış görmemiştim. Oydu işte. Her zerresine aşık olduğum ve her zerresini ezberlediğim ilk aşkım, Hazal. Dershaneden içeri girmişti. Ulan kaç ay oldu ben şimdi mi görüyorum bu kızı ? Bir yandan kendi kendime sitem ederken bir yandan da sevgili aileme teşekkür ediyordum; beni bu dershaneye kayıt ettirdikleri için. Meğersem Hazal'la aynı dershanedeyiz. O çok zeki olduğu için 701. sınıfta haliyle. E, ben de gerizekalı olduğum için en son sınıftayım ve onu görmemem çok normal. Ama yine de kendi kendime sormadan edemiyordum: Ulan, hiç mi görmedin sahi ? Koridorlarda, aşağıda, etüt odalarında ? Hayır, gerçekten de hiç görmemiştim. Arkasından koşarak ''HAZAAAALLLĞĞĞ'' diye bağırıyordum. Merdivenlerde yakaladım onu. Bu kız çok hızlıydı bir de. O zamanlar Hüseyin Bolt yoktu ama Hazal vardı işte... ''Aaa! sen de mi bu dershanedesin? Çok iyi, n'aber?'' Kaç aydır bu dershanedeyım hemde. Benim ayıbım Hazal. Benim ayıbım ilk aşkım. Seni görmemek, burada olduğunu bilmemek benim ayıbım, özür dilerim. Diyemedim tabii bunları. ''Evet, ailem yazdırmış beni. Çok işe yarayacağı yokta işte...'' Seni gördüğüme çok sevindim Hazal. Şu an midemde değil kelebekler; Nuh'un gemisi dolaşıyor Hazal... desene olm bunları, niye sessizce içinden konuşuyorsun ? Kendim söyledim, kendim duydum ve kendim biliyordum, hep olduğu gibi. ''Kaçıncı sınıftasın peki ? 706, değil mi?'' Kurban olduğum, nasılda biliyor beni. ''Evet. Sınıf iyi ya. Hocalar filan bayağı muhabbet kurduk birbirimizle.'' ''Bizim sınıfa geçmeye çalış. Bir sonraki sınıf atlama sınavında. Yanım boş. Hem basketbol konuşuruz hemde eğleniriz.'' Sen bana öl de, ölürüm ben be Hazal. Ama amınakoduğumun sınavında bir türlü yükselemiyordum. Eh be Hazal! ne var sanki bu kadar zeki olacak. Hayır, en son sınıfa düş demiyorum da bari ortalarda filan kavuşsaydık. Ne yaptıysam olmadı. Ulan bir insan tüm sınavlarda nasıl eksi net çekebilmeyi başarırdı, hayret. Allah'ım! bana bu kadar duygusallık, düşünce ve iyi niyet vereceğine biraz da zeka verseydin, ne olurdu ? Sınıf atlayamamıştım belki ama sürekli Hazal'ın yanındaydım. Konuşuyor, sohbet ediyorduk. O gülünce benim içim geçiyordu. En son çok ciddi bir şekilde ben bu kızın okuduğu sınıfa geçmeyi kafaya koymuştum. Gizem diye bir kız arkadaşım vardı. O da zekiydi. 702. sınıftaydı o. Bununla oturup konuştum. Sınavda birlikte oturup bana kopya verecekti. Kabul etti sağ olsun. Ama yine olmadı. Oldu da 701. sınıf değil 703. sınıf oldu. Gizem de 701. sınıfa yükseldi. Allah'ım! bu kadar mallık bana fazla, gerçekten. Ama dershane zamanlarımın ilk defa en yüksek sınav sonuçlarını alıyordum, Gizem sayesinde tabii. Ailem, inanmıyordu bana. Bunu benim oğlum yapmış olamaz, diyordu. Heheheyt! sevgili ailem, elimde kapı gibi sınav sonuç belgesi var, al, buyur bak. 703. sınıfa geçmem de bir şeydi. Çünkü Hazal ile aramda sadece tek bir sınıf vardı. Dershane saatlerimiz aynıydı. Yani bu demek oluyordu ki benim için; Hazal ile beraberim. O gün, cehennemin dibini boylamaya imza attığım gün geldi çattı sonra. Hazal, Fen Bilgisinden etüt almıştı ve benimde gelmemi istiyordu. Ben de kabul ettim ve ismimi yazdırdım. Fen Bilgisi filan hikaye arkadaşlar; sevdiğim kızın yanında olacaktım. Ben ona bakınca benim tüm hücrelerim, sistemlerim zaten tavan yapmış oluyordu. Hoca, gel ben sana pratik olarak kendi üzerimden Biyoloji anlatayım, o derece yani. Hazal'ın sınıfında arkadaşları olduğunu öğrendiğim Duygu ve Yasenya vardı. Etüt'de dördümüzdük. Etüt sonrası hep birlikte kantinde bir şeyler yedik içtik ve muhabbet ettik dolayısıyla artık ben de Duygu ile Yasenya'yı tanımış bulunuyordum. Keşke tanımasaydım amınakoyim. Daha sonralar Yasenya benimle daha bir içli dışlı olmaya başladı. Şimdi bende kıza ''siktir git amınakoyim. Ocağıma incir ağacı mı dikeceksin. Git. Benim işim seninle değil, Hazal'la, ne olursun git.'' diyemem, diyemedim de. Keşke deseydim ama. Bazen, sevdiğiniz için kaba da olmak gerekiyor. Kendinizden ödün vermeniz gerekiyor. ''Cahildim, dünyanın rengine kandım...'' Neşet Baba, rahmetle... Meğer bu Yasenya bana abayı yakmış. Duygu ve Hazal'a da bunu söylemiş. Duygu, sürekli yanıma gelip ağzımı yoklamaya çalışıyordu. Yer mi lan Anadolu çocuğu! ''Hazal'ı seviyorum ben. İlk aşkım o benim. Her zerresini ezberlediğim kadın o'' diyemiyordum bir türlü. Diyemediğim için de Yasenya kendini iyice aşıyordu tabii. Ama ilginçtir ki, Hazal bana bununla ilgili tek bir kelime etmiyordu. Kurban olduğum, üzülmüşmüdür acaba? Merak etme sevdiğim. Benim gözüm o sıralar senden başkasını görmüyor. Tenefüste Yasenya bana aşağıda biraz konuşabilir miyiz, diye sormuştu. Aha! yaşadın olm. Kafaya koymuştum, her şeyi söyleyecektim ve bu davranışlarının boşa kürek sallama olduğunu anlatacaktım ona. Kabul ettim hemen. Tenefüste, boş etüt odasında Yasenya ile birlikteydim. Nasıl kasılıyorum, nasıl anlatacağım, ne diyeceğim, bilmiyorum bir türlü. Yasenya, ''Sana bir şey söy...'' ''Söyleme bana bir şey Yasenya. Ben Hazal'ı seviyorum. Dördüncü sınıftan bu yana gözüm, gönlüm sadece onda. Güzel kızsın ama ben Hazal'ı seviyorum. O bilmiyor ama seviyorum. O görmüyor ama seviyorum. İlk aşkım o benim.'' Kafamı sikeyim! Kafamı sikeyim! ulan tamam, biliyoruz, seviyorsun, dolusun ama öyle hayvan gibi söylenir mi? Kafamı sikeyim! Yasenya, ayaklı Trt gibi bu söylediğim her şeyi tek tek Hazal'a söyledi tabii. Ben etüt odasında tek başıma kalakalmış, şimdi ne bok yiyeceğimi kara kara düşünürken Hazal pat diye odaya girdi. Ben daha Hazal bir dakika demeden, Hazal bana bir güzel tokat attı. Sonra bir tane daha. Allahsız! eli de ağırmış, acıyordu. Ama olsun, vur be, bir daha vur. Vurduğun yerde gül biter be senin... ''Sen nasıl böyle bir şey dersin ? Sen benim arkadaşımsın. Sana inanamıyorum.'' Ne dedim be Hazal ? Kötü bir şey mi dedim ? Sadece seni sevdiğimi, ilk aşkım olduğunu söyledim. Her zerrene aşık olduğumu söyledim. Sana bir şey olsa ilk benim canım acır duygularımı, hislerimi söyledim. Evet, arkadaşız. Ama sevdim Hazal seni, engel olamadım. Sen de bu kadar güzel olmasaydın amınakoyim, ne yapim ? Gönül bu, laf dinlemiyor ki. Adını çizgili defterlerime doldurdum. Seni kimseye anlatmadım, kıskanacağımı bildiğim için. Göğüs kafesimde sakladım seni. Sensiz yaşadım seni. Öyle temiz, öyle güzel. Yine diyemedim tabii bunları. Hiçbir şey diyememiştim de zaten. O iki tokatı atıp ardından o cümleleri söyledikten sonra ben buz kesmiştim. Ağzımdan tek bir cümle çıkmamıştı. Dudaklarım bile kıpırdamamıştı. En can alıcı cümleyi de en son söyledi. ''Bir daha benimle muhattap olmuyorsun, sakın!'' Kulağımda, zihnimde canlanmıştı bu cümle. ''Bir daha benimle muhattap olmuyorsun...'' ne demekti bu ? Gerçekten anlamamıştım o zaman. Ya da anlamak istememiştim. Görüşmeyeceğiz mi? Konuşmayacağız mı? E, zaten bunları yapmıyorken bile ben seni yaşıyordum be Hazal. N'olmuş yani?     Bir kadını gerçekten sevmişsen kalbinden başka hiçbir şeyin kalmamıştır; aslında bir yerden sonra kalbi de yüktür ama taşımaya değer tek yük bu olduğundan, sevgiliyi içinde taşımanın hatırına kendi kalbine tahammül eder insan.
1 note · View note
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
AŞK SÖZLERİ
Bu sayfamızın içeriğinde aşk sözleri kısa, aşk sözleri resimli, aşk sözleri uzun, en güzel aşk sözleri 2017, yeni aşk sözleri facebook twitter için olanları yer alacaktır.
İnsanların sevdiklerini belli etme şekilleri başka başkadır ve bazıları hediye alarak bazıları ise şarkılarla bazıları da yaptığı hareketleri ile bunu karşısındakine belli etmeye çalışırlar. Adını kâğıda yazamıyorum, gün olur yerlere atılır diye… Ellerim tutmuyor çizemiyorum, resmini görenler tutulur diye.
Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir. Unutma; Vedalar acıtsada, bazen gitmek gerekir..
“Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın, ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.”
Bazen bu yüreğe bu kadar acı fazla deriz kendi kendimize… Ama hata bizde; küçücük yürekle kocaman sevmişiz, ne haddimize!
Bizi bizden başkası zaten ayıramazdı. Bize bunu bizden başkası yapamazdı. Ah be sevgili ; hamdım belki ama piştim yandım. Zaten beni senden başkası yakamazdı. [ Hz. Mevlana ]
Fazla büyütme kendini, en fazla sevebildiğim kadarsın; dahası yok.. aşk sözcükleri
‎”Bi hayli kırgınım..Kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden.. Belki hayata, belki kendime, belkide dilimden düşmeyen keşke’lere”
Bunca kalp kırıklıklarına rağmen küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp bağırmak istiyorum hayata: “Acımadı ki !”
‎” Asla Aşk Acısı Çeken Birine Aşık Olmayın. O Kişi Yaralıdır Ve Yara Bandı Olarak Sizi Kullanır. ”
-Aşk ne zaman biter biliyor musun ? Bitti dediğinde yüreğin acımıyorsa…
Aşk köprü kurmaktır…İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yalnız kalırlar…
“Bahtiyar ol, gözüm yok, Rabbim verir sabrını… Bu hesap böyle bitsin,”helal” ettim hakkımı..”
Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hemde hep senin kalacakmış gibi…
Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler
Hala korkular, renkler ardinda misin? Cirkinle güzel secmek kaydinda misin? Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-i hayat Birgün öleceksin yar, farkinda misin?
Ey gözyaşı.. Madem ki, gözümün kapısından çıktın, gidiyorsun, bari sevgilinin kapısına git de, başını onun eşiğine koy!
Ey fatihin fethettiği şehir ben bir yüreği fethedemedim şimdi en az bizans kadar yeniğim kendime..
Namusun önemini öğrendim evde… Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; Gerçek namusun, günah elinin altındayken, Günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Sadece Öyle Kal…..,Mademki Uzak Senin Şehrin…!,Gözlerinide Kapamana Gerek Yok…! Zaten Kör Misalisin….!
Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur.. Mevlana
“Aşk nasip işidir, hesap işi değil! Aşk adayıştır, arayış değil! Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir!” Hz.Mevlana.
Yanlış kişiye “senden elektrik aldım” dersen, Nasıl biri olduğunu sana faturayı kestikten sonra anlarsın..!
Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim.
Tiryaki gönlümde olmasın kuşkun…Tek sana müptele…tek sana düşkün… Ardından bir ağıt yakalım aşkın…Adını elveda koyalım gitsin…
Ben seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem, kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder diye korkarım… Şems-i Tebrizî..
Aşkın Hikâyesini, Durmaksızın Feryâd Eden Bülbüle Değil..Sessiz Sedasız Can Veren Pervanelere Sor..
Sevgin nefrete dönüşünce bu sana ancak yük olur. Muhakkak sadece hamallar yük altında güzel yürür.
Huuu. Sen, bu sevdaya doymuş hiçbir Aşık gördün mü? İçin de bulunduğu, yüzüp durduğu denize doymuş balık gördün mü?”
Hiç bir cümlede işteş bir fiil olamadık seninle, ne sol yanımda bir sıfat vardı, ismime musallat, ne de bir zamir senin yerine… Devrik olurduk, her cümleye devrilirdi sevdam… Seviyorum yazardı kalem bir zaman, o da parantez içinde bir (yalan)!!!
Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz ? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz ?
Oysa “Allah sevdiğine kavuştursun.” diyen hiç bir dilenciyi boş geçmemiştim ben… Edip Cansever
ŞK’la bakarken uzaklara. SEN’sizliğe üzülüyorum sananlar olmasa gülemeyecektim belki de. Biz SENİNLE ayrıldık… AŞK’la degil ki..
Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiren,her yeni ilişkide temiz sayfa açtım diyenlere sesleniyorum:Sizin defter kaç ortalı?
Aşk Topuklarından Etine Kadar İşlemiş Bir Nasırdır. Ya Canın Acıya Acıya Adım Atacaksın ya da Canını Acıta Acıta Söküp Atacaksın.Her İki Yolda da Tek Bir Gerçek Olacak….Canın Çok Ama Çok Acıyacak.. [Hz. Mevlana]
Gülüşünde bir mana var saklayamazsın.. Kime niyet kime felaket bu aşk.. Anlayamazsın.. Acı çekmekten ödü kopuyor herkesin.. Oysa biraz da acıdır aşkın mayası.. Kaçınamazsın.. Yılmaz Erdoğan.
Bir Ve tek Sözümsün Sen benim Hayataki Tek Gözümsün Seviyorum Seni Bebeğim Sen Benim özümsün.
Aşkı Sana Dair Şarkılarda Arıyorum Ama Hiç bir Şarkı Seni Anlatamıyor Bana Sen Kelimelerle Anlatılamayan insansın..
Nefes Aldığım her Zaman isminle hayata Başlıyacağım Aşkım resmine bakıp dua edicem bebeğim.
Şimdi Seni Düşünüyorum Gülüşünü gözlerini ve bana Aşkım deyişini. 
Adini Yazmisim Kalbime Silmeye Kimin Gucu Yeter.seviyorum Seni Yasakta Olsa Ayirmaya Kimin Gucu Yeter.aklimdan Cikarsalarda Kalbimden Cikarmaya Kimin Gucu Yeter
Aski Bir Tiyatro Dediler Herkeze Bir Rol Verdileren Zoru Bana Nasipmis Once Sev Sonra Unut Dediler Bense Rolumu Iyi Oynayamadim Sevdim Ama Unutamadim!
Korkunc Ucurumlara Birakmak Kendimi Ucsuz Bucaksiz Denizlere Atmak Isterdim Bedenimi. Ama Icimde Sen Varsin… Ya Sana Bisiy Olursa!
Yagmur Gokten Degil Yerden Yagarsa Gunes Dogudan Degil Batidan Dogarsa Kan Kirmizi Degil Beyaz Akarsa Iste Ozaman Unuturum Seni…
Oyle Bir Yurekki Yanmaz Yurek Denirmi Ona Oyle Bir Gozki Aglamaz Goz Denirmi Ona Oyle Bir Insanki Isyan Etmez Insan Denirmi Ona Oyle Bir Volkan Ki Patlamaz Volkan Denirmi Ona Soyleyin Bana….
Kullenmis Gonlume Sen Kozu Verdin Darginken Herkeze Baris Getirdin Askin Atesiyle Cole Cevirdin Tutusur Bu Gonlum Gordukce Seni. Her Gece Yalvaririm Yuce Allahima Gonlunu Sevgime Acmasi Icin Nefesin Yapisir Benim Bagrima Her Gece Ruyemda Optukce Seni
Odalarımdaki Sessiz ve Boş Duyguların Adamı Oldum, Seninle Hayat Buldum Ve Sensiz yeniden Odamda işe yaramaz Oldum.
Gel Bu Hayata Birlikte Gülelim hayat Bile Kıskansın Aşkımızı inadına güLeLim hayata Belki ozaman anLar Acıların içinde Gülmeyi..
Sen Zaten Artık içimde bir Alevsin Kalbimde Merkezsin beynimdeki Düşüncelersin Nefesimdeki Ses’sin, Sen benim içimdeki BEN’sin Aşkım.
Terk Edilmiş Sohbaharların Duygusuz Kalmış Veysimlerin Adamıyım bana Yaz Yaşatmak iStermisin Bebeğim?
Gülsün Yüzün üzülmesin Sıcak kalsın Ellerin titremesin bana baksın gözlerin Gülsün Yada Ağlasın Ama Sadece Bana Baksın Aşkım..
Bensiz Gitme Uzaklara ben Seni gecelerin Koynunda Unutmadım Seni Severek Yaşadım Seni Bekliyorum Hayatım.
Sen Benim Aşk Oyunum Değil Hayatımdaki En Büyük Oyunsun Bebeğim, Sen OLmazsan ben Olamam Bu hayat oyununda Sevgilim.
Sana Vereceğim tek Emanet kalbim kaldı ister Vur ister Parçala ister sakla ben Seni Seviyorum bunu unutma.
Aşk Gözlerinde Cenneti Yaşamak Aşk Sözlerinde hayata tutunmak ve Aşk Ellerinde Kalbimin Bir Serçe Canı iLe yaşaması.
Ben kalbimi Sana Sende Ellerini bana Ver Aşkım Hayat Kısa Sanada banada Kalmaz Bu dünya.
Sen Kısa hayatımın öz Aşkısın Sen Sözlerimdeki Tek Canlısın Aşkım..
Seninle Olan Dünyayı Ve Seninle yaşanacak Hayatı Sevdim Sensiz Neyleyim Söyle Bebeğim?
Herzaman Senin hayalinle girdim Yatağa Senin Adınla Uyandım Her Sabaha Sen hayatsın benim için unutma.
Tut Elimden Aşkım Cesaretin Varmı Bakalım öLüm benim diğer adım..
Sen Sadece Sözlerimde Değil Hayatımda ve bedenimde yaşattığım iLahımsın..
Aşk Soğuk bir Sabahın Melteminde Sıcak Rüzgarların Esmesidir.
Aşk insanı Hayata Bağlar Hayat iSe insanı Aşka Bağlar.
Aşık Olan Bir insan herzaman Mutludur.
Aşk uğruna öLünecek kadar Şehvetli Bir Duygu Geceleri Ağlatacak kadar Duygusal Duygu Yoğunlaşması Hissettirir.
Herkez Aşık olabilir fakat Herkez Aşık olduğuna Sadık Olmaz.
Ben Seni Sevdim ben Sana Hasret kaldım ben Sana yetim kaldım Ama Ben hep Seni Sevdim Aşkım…
Kalbimin en ince damarlarında hissediyorum seni bebeğim
Aşkımı Anlatsamö haykırsam Dünyaya, Dünya Yine Dönecek umarsızca, Beni Sadece Sen Duy Sen Anla Bebeğim.
Aşkı Gözlerine Bakarak Yaşamak Sözlerine Bakarak Hayata Adım Atmak isterim Aşkım.
Ben Seni uzun Gecelerde Sabahlarken ismini Duvarşara Yazarak Sevdim Aşkım. Aşağıdan sizde gönderiniz.
Suskunlugumun Sebebi Isen Sevgimin Anlami Olmalisin. Hayat Akli Basinda Yasamak Icin Cok Kisa.zor Olani Degil.kolayi Ve Yanida Olani Ara Seni Seviyorum…
Birak Kendini Akisina Zamanininsan Yasamak Icin Derin Nefes Almali Hadiduymadigim Sozler Fisilda Bana Dudaklarin Nemli Sesin Sevdali
Gun Birgun Sevdalanmis Geceye. Gecede Yakamoz Dusurmus Denize. Ogunden Bugune Geceyle Gunduz Ayrilmaz Olmus Taki Gunes Tutulup Golge Dusurene Dek Sevdalarina.
Kiymetimi Bilmen Icin Gitmem Mi Gerek!sevdigini Anla Artik Buyudun Bebek!masal Degil Ki Bu Ask Ogrenmen Gerek!gitmesi Kolay Olur Zor Olan Sevmek
Ruyalarini Papatyalarla Yatagini Gul Yapraklari Ile Susledim Uzerini Sevgimle Ortup Kabuslarin Ben Aldim Ki En Tatli Ruyalari Goresin!
Gul Bahcesinde Gecsede Omrum Inan Ustune Gul Koklamam Gulum Seni Koklamak Olsada Olum Ugrunda Olmeye Deger Gulum…
Sevgim Sinirsiz Ama Anliyabilene Dostlugum Sonsuz Ama Paylasabilene Sen Harikasin Ama Benim Oldugun Surece
Dunyada 2 Renk Gul Olsunbiri Kirmizi Digeri Beyazsen Beni Unutursan Kirmizilar Solsunben Seni Unutursam Beyazlar Kefenim Olsun.
Yalnizlik Gecelerinumit Bekleyenlerinhayal Caresizlerinyagmur Sokaklarin Tebessum Dudaklarin Sen Ise Yalniz Benimsin Birtanem…
En Buyuk Okyanusta Bir Su Damlasi Olmakucsuz Bucaksiz Sahilde Bir Kum Tanesi Olmak Ama En Onemlisi Milyonlarca Insanin Icinden Senin Sevgilin Olmak…
Kalbimde 3 Cicek Yetistirdim.sevmeksevilmek Ve Beklemek.sen Bunlardan Ikisini Kopardin.bana Sadece Biri Kaldi Beklemek Beklemek Beklemek
Koca Bir Okyanusta Bir Su Damlasi Olmak Yada Ucsuz Bucaksiz Bir Sahilde Bir Kum Tanesi Olmakama En Guzeli Milyonlarca Ademoglunun Icinde Senin Sevgilin Olmak.
Birgun Dudaklarin Kurursa Okyanusu Getiririm Sana Aksam Ayazinda Titrersen Gunesi Getiririm Sana Eger Gonlun Bir Sevgi Ararsa Kalbimi Sokup Getiririm Sana…
Beni Ozlersen Gokyuzune Bak.yildizlarin Kuyruguna Kalbimin Parcalari Takili.yalnizlik Seni Uzerse Elini Kalbine Koy Gozlerini Kapa.ruhum Orada Cakili.
Askin Yolunda Tam Yirmi Yil Gecti…ama Yolun Haritasi Hala Cizilemedi.bazen Muzaffer Oldumcogu Kez Fethedildim.yirmi Yil Gectihala Birinci Sayfasinda Ask Defteri…
Seni Bulmaktan Cok Aramak Isterim Seni Sevmeden Once Anlamak Isterim Seni Bir Omur Boyu Bitirmek Degil Sana Hep Yeniden Baslamak Isterim
Ben Seni Dun Sevmedim Cunku Dun Bitti Ben Seni Bugun Sevmedim Cunku Bugun Bitecek Ben Seni Yarin Sevdim Cunku Yarinlar Hic Bitmeyecek.
Bilirim Sonu Yok Bu Askin Sensiz Gecen Gunlerin Eriyip Guze Dondu Omrum Ustuste Kac Olum Ne Zaman Bir Ben Dusunsem Boyle Sere Serpeyim Ne Zaman Bir Bir Sen Dusunsem Nezaman Bir Yar Dusunsem Yuregim Sizlar Her Aksam Gel…
O Bir Yolcu Sen Bir Hancigordugun En Son Yalanci Icindeki Derin Sanci Gitmez Dedimkaldi Gonul.. Sen Istedin Bwn Dinledimsenden Ayri Olmaz Dedimen Sonunda Ben De Sevdim.simdi Beni Kurtar Gonul..
Onun Guzelligini Herkes Goruyorsa O Bence Az Guzeldir.herkes Biliyorsa O Bence Hic Guzel Degildir.onun Guzelligini Yalniz Ben Goruyorsam Bu Sevgidir.onun Guzelligini Yalniz Ben Biliyorsam Bu Asktir.hic Kimse Bilmiyorsa Bu Yanlizliktir.
Gonlumde Bir Cicek Acti Adini Mutluluk Koydum Kopardilar.. Gonlumde Bir Cicek Acti Adini ^^ask^^koydum Soldurdular.. Gonlumde Son Bir Cicek Acti Adini Izdirap Koydum Ne Koparan Nede Solduran Oldu… Oyle Huzurluyum Ki Senin Yaninda Sen Dertlerin Bittigi Nokta Kusku Bulutlarini Dagitan Huzur Meltemi Sefkatin Sonsuz Ufku Ruhumun Sukun Limani …
Ben Kucucuk Bir Bebektim “sen” Kocaman Bir Sevda…”ben” Senin Ellerinde Buyudum “sen” Benim Yuregimde…
Ayrilik Adini Nereden Cikardinbir Defa Degil Bin Defa Canimi Aldinbu Bedenimi Sensiz Yasar Mi Sandinhata Yaptin Sevgilimburda Yanildin…
Bir Cocugun Bir Masala Kandigi Gibi!.gulum Senin Gozlerine Kanmisim Gunesin Yeryuzunu Yaktigi Gibi Gulum Senin Gozlerine Yanmisim Gel Yagmur Ol Gozlerimi Islandr Basimi Dizlerine Yaslandir Delirmisim Sende Beni Uslandir…
Neden Sonra Farkina Variyorsun Etrafindaki Issizligin Arkadasmis Dostmusne Ariyorsun adresi Bellimi Vefasizligin…
Gitmez..gozleri Oylece Parlar Yildizlarda!!! Sinmistir Kokusu Saclarinin. Her Sabah Gozlerini Onunla Acarher Gece Onunla Kaparsin… Unutulmaz..unutamazsin …
Sen “icerideyken” Ben “disarida” Seni Bekleyecegimkaranlikta Siril Siril Akan Bir Suyun Golgesi Gibi…..suratindan Akan Saflik Derinlik Olacak Belki De Gorunmeyen Icimde…
On Gunesi Yan Yana Koysam Bir Cember Yapsam. On Cemberi Ust Uste Koysam Bir Cubuk Yapsam. Ortasina Da Seni Koysam Bin Defa Yansan Da Canlansan: Bana Yaptiklarin Icin Cehennemde Cekeceklerine Denk Olmazdi…
Tenimi Suremedim Ben Al Yanaklarina Busemi Konduramadim Bal Dudaklarina Gamzelim Guluver Bana Al Canim Sana Feda Sevdaliyim Ben Sana Sevdali…
Anilar Igneler Her Gece Yuregini…olmayacagini Bile Bile Dilersin Eski Gunleri. Ama Sende Bilirsin Suan Gecen Saniyenin Bile Bir Daha Geri Donmeyecegini…
Gece Yalnizdi Ona Bakan Sadece Yildizlardi…onu Izleyen Ve Onu Isteyen… Bu Yuzden Sevgi Dogdu. Yildizlarla Gece Sessizce Bulustu. Ve Sonunda Ask Bulundu… Olundu…
Yasamak Gecenin Tum Karanligina Ragmen Bugulu Bir Cama Gunesi Cizebilmektir Yasamak Direnmektir
Dudaklarin Gibi Sicakti..kahveyi Biraktim.. Dumaninda Hayalin Vardi..sigarayi Biraktim…. Ruyalarimda Sen Vardin Uyumayi Unuttum Bir Seni Unutamadim
Bir Kelimenin Yanina Bir Kelime Gelince Bir Sesin Yanina Bir Ses Gelince Bir Insanin Yanina Bir Insan Gelince Buyurler Buyurler Olumden Once
Bir Masal Kusu Konarsa Duslerineduslerin Hukmederse Yuregine Dusersen Sahra Collerine Aradigini Bulamazsin Sevda Cemberinde
Ama Coskun Ama Yorgun Bir Yil Daha Geciyor Yasamdan Tum Mutlu Yarinlar Seninle Olsun Sevgilerin Guzeli Ile Yogrul Dogum Gunun Kutlu Olsun
Biz Isyankar Sokaklarda Buyuduk Anlamayiz Bazilari Gibi Balli Ekmek Yemekten Biz 15 Yasinda Dunyaya 18 Yasinda Kasip Kavurmakta Olan Asklara Isyan Ediyoruz.bilmeyiz Kaygan Pistte Dans Etmeyi satmayiz 10 Kurus Icin Sevdiklerimizi
Her Seferinde Kalbim Baska Bir Isyan Cikariyor… Elimde Olsa Kalbimi Yerinden Soker Ayaklarimla Cignerdim… Ama Elimde Degil Ne Seni Sevmemek Nede Kalbimi Sokup Cigneye Bilmek… Yapabildigim Tek Sey Seni Sevebilmek
Yasamak Icin Bir Sebep Demisti.deniz Demistim.oldu Demisti.bense Maviligi Kastetmistim
Bir Aski Paylasmak Icin Cok Gecbir Paylasima Asik Olmak Icinse Erken.bir Sevda Yerimden Vurdu Zaman.simdi Sana Soylenecek Tek Bir Cumlebende Sana Yetecek Kadar Ben Kalmadi..
Agladiginda Gozlerinden Akan Yas Olmak Isterdimyanaklarini Opmek Icin. Gunes Her Sabah Doguyor Ben Ise Sensiz Hergun Biraz Daha Batiyorum.
Ben Alisilmis Seyler Sevmem Bilirsin. Yasamaksa Diledigim Gibi Yasamaliyim Sevmekse Gonlumce Sevmeliyim. Kendi Ellerimle Yazmaliyim Alinyazimi Olmekse Istedigim Anda Olmeliyim..
Yalniz Aciga Cikan Isigi Gorebiliyorsan Yalniz Soylenen Sozu Duyabiliyorsan Ne Gorebiliyorsun Ne De Duyabiliyorsun… Kaybolan Umitlere Baglanmamalisin Dogacak Umitleri Henuz Kaybetmedik Ki.
Bir Gun Kirlarda Gezerken Eline Bir Papatya Al Ve Seviyor Sevmiyor Yapmaya Basla.seviyor Cikarsa Inan Ama Sevmiyor Cikarsa Inanma.cunku O Sadece Bir Papatya
Gozlerin Dalsa Bilki Dusundum Seni Kulagin Cinlarsa Bilki Andim Seni Gece Uyanirsan Bilki Resmini Optum Yaslar Dokulurse Gozlerindenbilki Sensiz Oldum!!!!
Bahcelerde Seftali Kayisi Yedi Askin Ugurlu Sayisi Yedi Yildir Hasret Kaldim Sevdaya Yeter Artik Yalvardigim Mevlaya
Ne seni unutacak kadar zaman geçecek..ne de geçen zaman seni unutmaya yetecek..bırakıp gittim diye unuttum sanma…zaman alışmayı öğretir unutmayı ASLA
Akşamı son bulan ufuklarda..güneş damla damla erirken..hayatta kalan duygularımla..sana iki kelime söylüyorum…”SENİ SEVİYORUM”
Güller hep ellerinde açsın, ama dikenleri batmasın.Sevda hep seni bulsun,ama seni yaralamasın.Mutluluk hep yüreğine dolsun,ama beni unutturmasın.
Bu Dünyada Sevipte Sahip Olamadığım Bütün Güzelliklerin Yerine Senin Sevgini Koyduğumda Bu Dünyada Herşeye Sahip Olduğumu Anladım
sen benim hayalimin prensesisin seninle bir ömür boyu beraber olmak için herşeyi ama herşeyi vermeye hazırım meleğim seni çok ama çok seviyorum…
Sen benim için bir aşkın bittiği yersin resimlerin renksiz halisin sevmekten bahsetme sakın çünkü sen sevmeyi hiç mi hiç sevmedim senbenim için bir aşkın bittiği yersin senbenim nefretim nefes alış sebebimsin
Hani kardelen gökyüzüne aşık olurda çıkartır ya karın altından gövdesini,Zenher yüreğinde kardelen kadar cesaretin yoksa sakın aşık olma…!
Sevmek çay sevilmek şeker,bizim gibi sevenler çayı şekersiz içer
Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam Ben haramı helale karıştırmam Seninle içilen şarap helaldir Sensiz içilen su bile haram
İstemem sevilmeyi sevilmek sensizlikse
Sen benim ruhsatlı sevdam ben senin sevda keşin seni sevmek yaşamaksa ben hiç ölmedim
Yüreğimin ta içinde bir ateş yanar.. Yanmayan yer kalmamış söndürsen ne yazar.. Taşa toprağa seni yazdı bu eller.. Ah sevmenin değeri bir bilseler
Aşkın zehir olsa içmezsem, yolun ölüm olsa dönersem, senin için bu candan vazgeçmezsem namerdim.
Ne seni unutacak kadar zaman geçecek..ne de geçen zaman seni unutmaya yetecek..bırakıp gittim diye unuttum sanma…zaman alışmayı öğretir unutmayı ASLA
Gönülden gönüle attın kendini bir heves uğruna sattın sevgini her geçen yolcuya açtın kalbini artık bir hancıdan farkın kalmadı
Bir damla gözyaşın olmak isterdim yanaklarından süzülüp dudaklarından ÖPMEK İÇİN…
Uykudan uyandığına pişman eden dönmek isteyipte dönemeyince çaresizlikten çıldırtan tatlı bir rüyasın sen…
İnan senin yanında sanki birbirimizden çok uzaktaymışız gibi geliyor bana.Yalnızlığımı seviyorum çünkü ancak o zaman seni yanımda hissediyorum.
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir. O engin denizlerin ötesindeki yerler değil.
Sen uykusuzluk nedir bilir misin?Gece ıslak yastığına başını koymak,”yarın ne olacak diye”korkuyla uyumaya çalışmak.Sen geceleri yalnızlıktan ağlamak nedir bilir misin?
Sesini duyabilme umuduyla yaşadığım hayat yüzünü göremediğim için çekilmez olsada sesini duyabildiğim için yaşamaya değer…
Biz her ne kadar sosyetenin cilalı taşlarında dans etmesini bilmesekte, soğuk dolunayda şeytanla azraille dans etmesini iyi biliriz.
Ben seni Bir Kum Tanesine Adını Yazacak Kadar Değil Sahildeki Tüm Kum Tanelerine Adını Yazacak Kadar Çok Seviyorum
Kahvaltı hazırladım sanada gönderiyorum, umut dolu omlet haşlanmış sevgi bir dilim tutku ,seni seviyorum reçeli ve birde yanlızlık demledim kaç şekerli olsun?
Sen geçmişin herhangi bir yolsuz sevdası diye anıyorsun beni oysa ne yollar aradım o sevdaya ama bilmiyorsun çocuk bilmiyorsun…
Depremle girdin gönlüme,fay hattı çizdin yüreğime,artçılar hala devam etmekte, özlenmektesin bitanem dokuz nokta dokuz şiddetinde
Tatlı biri var sevilmeye değer, güzel biri var görülmeye değer, iyi dostlar var özlenmeye değer, ama biri varki can vermeye değer!
Gölgeler düşsede yüreğinin üstüne güneşini sakın söndürme, umut yoksa yarınlar uzak kalır insana, unutma Bir Sen Daha Yok Bu Dünyada…
Sevgi sevilen kişiye sunulan bir armağandır kabul edilmesi ya da geri çevrilmesi önemli değil önemli olan sevginin sunulmuş olmasıdır.
Gül dediğin nedirki, Solar gider, Ateş dediğin nedirki, Kül olur gider, Gün dediğin nedirki, Geçer gider, Ama sana olan sevgim sonsuzdur, Ancak mezarda biter!!
Güzellik; sadece güzel olan şeylerde değil, Güzel görmek istediğin herşeydedir…
Bugün sigaramın üzerine adını yazdım sigaram bittiğinde seni unutacam sanmıştım ne bilirdimki seni nefes içime çektiğimi…
Seviyorum sevmenin acı verdiğini; her sevenin sevilmediğini bile bile ! ama yinede bir umut taşıyorum belki SEVEN SEVİLİR diye !!!
Deniz sesimi duyarmı? dağlar dinlermi anlatsam seni? hüzünlüyüm desem çare olurmu gökyüzü? salarmı bulutları peşine ilgilenirmi rüzgar yardım edermi seni bulmama ???
Korku bilmeyen GÖNÜL korkmayı öğrendi.(SENİ KAYBETMEK KORKUSU)Sevmeyi bilmeyen GÖNÜL sevmeyi öğrendi.(SENİ İLK GÖRÜŞTE)Ama bu GÖNÜL tek bir şey öğrenemedi.(SENİ UNUTMAYI)
Aşkım aşkım diye ağlayacaksın başını taşlara hergün vuracaksın sesini duyan yokki ağlayacaksın sen gittin şimdi sıra bende ben bittim şimdi sıra sende…
Seviyorum seni ölümsüz bir aşk ile, bütün kalbim hayatım seninle, ölecek dahi olsam bu kalp ile son nefesimde haykıracağım seni seviyorum diye..
Sanal dünya diyorlar buraya,uğradım geçtim. Beklediğim ufak bir telefon görüşmesiydi, artık ondanda vazgeçtim.Gideceksen git yolun açık olsun, gözlerinde yüreğinde huzur bulmuştum al istemem o da senin olsun.
İnsan tırmanırken dağın kafa tutmasına razı olmalıdır.
Herzaman doğru söyle,ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.
Seni dar ağacındaki bir mahkumun ,hayatı sevdiği kadar seviyorum…
Ben senin ne yarin nede canın ben senin ne sevdiğin ne baharın ben senin belki umrunda değilim ama sen benim sen benim nefesimsin
Hayatın en güzel anı herşeyden vazgeçtiğiniz zaman Sizi hayata bağlıyan biri olduğunu düşündüğünüz andır.
0 notes
eldememre · 8 years
Text
Puşkin’in Ölümü
Nahit Sırrı
Yeni Türk Mecmuası Sayı 52 Nisan 1937
D’Anthes sahnede
Baron Georges d’Anthes o zaman yirmi dört yaşındadır ve Petersburg salonlarında aşıkane muvaffakiyetleri dillerde en fazla gezen şahsiyettir. Kendisi Alsace’lı bir Fransız’dır, zengin ve pek eski olma­makla beraber asalet unvanı almış bir aileye mensuptur. Zabit iken 1833 de Fransa’dan ayrılarak Rusya’ya gelmiş ve hassa alayına zabit olmuştur. Vatanından ayrılmasının sebebi ise, Fransa’da 1830’da vukua gelen ihtilâl neticesindeki saltanat tebeddülünün koyu sağlar arasında hasıl ettiği hiddet ve nefrettir. Büyük bir zekâ­ya ve esaslı bir kültüre malik olmamakla beraber, hele ciddiyet ve vazife hislerin­den mahrum bulunmakla beraber, kendisini herkese sevdirmekte eşsiz bir muvaffakiyet ve mazhariyet sahibidir. Nitekim Puşkin de onu 1834 yazı içinde bir lokantada tanımış ve hakkında derhal büyük bir sempati duymuştur. Muasırlarının kusursuz­luğunda ittifak ettikleri endamına pek yaraşan hassa zabiti üniforması ile en kibar salonların tıpkı Puşkin’in karısı kadar esaslı bir ziynetini teşkil eden, fevkalade güzel, hoş ve nükteli konuşan bu Fransız, aynı zamanda Felemenk elçisi baron Heeckeren’in himayesi altındadır. Uzun yıllardan beri Rusya payitahtında memleketini temsil eyleyen ve Puşkin’den nefret eden hariciye nazırı Nesselrode’nin de pek samimi dostu olan bu diplomat, bir rivayete göre hakikatte oğlu olduğu için zabiti himayesine almıştır. Daha şayi bir rivayet ise, diplomatın kendisini, Rusya’ya gelmek üzere elinde Çar için kayınbiraderi Prusya veliahdından almaya muvaffak olduğu bir tavsiye mektubu ile o Almanya’yı kat ederken bir küçük kasabada tanıdığı ve büsbütün baş­ka ve söylenmez sebeplerle Rusya’ya be­raberinde getirdiğidir. Himayenin sebebi ne olursa olsun, bekâr, ihtiyar, gayetle de zengin olan elçi, d’Anthes’i resmi evlâdı yapmakta ve ismini dahi kendisine ver­mekte gecikmeyecektir.
Petersburg’un 1834-35 kışının baloların­da en güzel çift bu Fransız zabitle Puşkin’in karısı Nathalie’dir. Ve d’Anthes Nathalie Puşkin’e hakikaten tutkun görünmeye başlar. Onu kocasından boşa­tarak Rusya’dan alıp götürmek gibi sözler dilinde gezecektir. Kadın da onu sevmek­te midir? Bu hiç de muhakkak değildir. Muhakkak bir şey varsa o da Fransız’ı kocasından çok daha genç ve güzel bul­duğu, şairin mahdut zekâsı için fazla yüksek gelen düşüncelerini dinlemeğe bu güzel üniformalı dilber delikanlı ile hafif ve eğlenceli musahabelere girmeği tercih ettiğidir. Bahusus en çok sevdiği şey için, bu zabit eşsiz bir kavalyedir. Muhteşem ve resmî salonlarda bir kadın kocası ile dans edemez ya: Esasen de Puşkin kendisini daha kırka gelmeden artık yaşlanmış saymakta, balolarda çehresi mazmum ve hiddetli bir köşeye oturarak dönüş saatini beklemektedir. Ve dönüş saatlerinde, muhakkak ki yolda ve her halde evde artık kavgalar olmaktadır. Zira karısı ile Fransız delikanlısının dostlukları artık herkesin nazarı dikkatini celp etmiş, türlü dedikodu, tefsir ve hikâye dillerde dolaşmağa başlamıştır.
Malî vaziyeti büsbütün bozulmuş olan ve eserlerinden eskisi kadar para kazan mayan şair, bu sıralarda annesinin ölümü sebebi ile Mihaylovskoye’deki malikâneye gider. Ah buraya büsbütün gelebilse, burada yaşasa! Fakat çocuklarını temiz hava almaları için kocası ile beraber yollayan karısı, muvakkaten bile Petersburg’dan ayrılmaya razı olmamıştır. Bir taraftan d’Anthes’le flörtü devam ederken diğer taraftan da İmparatorun bilhassa itibar ve iltifatına mazhar bir kadın olmak imti­yazına maliktir. Puşkin’in zahiren neşeli ve hakikatte türlü ıstırap taşıyan mektup­larına verdiği cevaplarda, salonlardaki muzafferiyetlerini anlata anlata bitiremez. Salonlar.- Bütün muazzam Rusya bu salon­ların harikulâde ihtişamını temin için çalış­makta, didinmekte, ezilmekte ve inlemek­tedir. Bu salonlardaki en güzel erkeklerden biri de d’Anthes olduğu gibi en muzaffer kadını da Puşkin’in karısı, bu muzaffer kadının tuvaletlerine para bulmak için ne yapacağını şaşıran Puşkin’in karısıdır, Ve d’Anthes’in «makamı pederi», sebepleri anlaşılmayan bir haleti ruhiye içinde oğul ile bu genç kadın arasındaki rabıtaya dair türlü havadis çıkarmakta, diğer taraftan da Nathalie’nin evlâtlığına metres olması için ne yapmak lâzımsa yapmaya karar vermiştir. Ekmeğini meyhanecilikten çıkaran ve «hanım yazıktır! Bu delikanlıyı öldüre­cek misin?» diye haberler getiren eski devirlerdeki acuzelerimiz gibi, Nathalie Puşkin her tesadüfünde kendisine malik olamazsa sevgili oğlunun yataklara düşüp can vereceğini söylemektedir. Nefsini tamamı ile masum addedip hiçbir şeyi gizlemeye lüzum görmeyen Nathalie de bunları Petersburg’a çoktan dönmüş olan kocasına muntazaman haber vermektedir.
Ve 1836 son baharı içinde bir gün, imzasız bir mektup alır. Bunda, boynuz­lular cemiyetinin ikinci reisliğine tayin edildiği birinci reis tarafından kendisine haber verilmektedir. Birinci reis ise ka­rısı tam on dört yıl bundan evvelki çara metreslik etmiş olan Narychkine isminde bir adamdır. Aynı mektup, şaire yolla­nılmak üzere çift zarflar içinde onun birçok ahbaplarına da gönderilmiştir. Puşkin bu mektubun Felemenk elçisinin elinden çıkmış olduğundan bir an bile şüphe etmez. Belki başkaları da beraber düşün­müşlerdir. Fakat asıl sebep odur. Ve bir taraftan hükümdara olan borçları için - bunların affını istemeğe katiyen razı olmamakla beraber - kendisinin de pek içinden çıkamadığı çok karışık ve girift bir takım yol ve çarelerle bunlardan kur­tulmak, bu sayede de saray hizmetlerinden halâs olmak üzere teşebbüslere kalkarken, diğer taraftan da Heeckeren’in sevgili oğ­lunu düelloya davet eder. Bu düello bir skandal yaratacaktır ve salonların, hele yüksek diplomasi mahfilinin skandala asla tahammülü yoktur. Etekleri tutuşan elçi cenapları türlü çareler aramağa koyulur. Düellonun vukua gelmesini iki hafta müd­detle savsaklar ve nihayet önünü alır. Bü­tün iş bir suitefehhümden ibarettir. Sefirin o imzasız mektuptan asla malumatı olmadığı gibi esasen de d’Anthes Nathalie Puşkin hakkında hiçbir gün bir tasav­vur beslememiştir. Vakıa aşıktır, aşıktır ama Nathalie’ye değil ablası Catherine’i sevmektedir ve kendisi ile evlenmeye de ta­lip olduğu için bu işte gizlenecek ve çekinilecek hiçbir şey yoktur. Böylece ga­yetle güzel ve zengin bir koca buluveren Catherine’e gelince, Nathalie gibi güzel de­ğildir, daha kısmeti çıkmamış bir kızdır, fakat çok güzel hemşiresinden daha zeki ve münevver olduğu için Puşkin’i daha fazla anlamış, eserlerine daha alâka ve
şahsına daha samimi ve ciddi bir alâka göstermiştir. Hatta, eniştesini gizlice sev­diğine dair de bir iddia vardır. Geciktirilmeden yapılan düğünde, Puşkin hazır bulunmayacaktır.
Düello
İzdivaç müzakereleri esnasında da son­ra da Puşkin bu beklenmedik baca­nakla görüşmemiş, ona karşı kini azalma­mış, Felemenk elçisinden de mutlaka ve her ne bahasına olursa olsun intikam alma­ya azmetmiştir. Ve Heeckeren bundan emin olunca, artık şair kendisini rezil et­meden evvel bu işi halletmeye kati karar verir. Şimdi d’Anthes her rast geldiği yerde Madam Puşkin’e sokularak aşkından bahsetmekte, Heeckeren yeniden araya girerek oğlunun hayatını mahvetmemesini genç kadından rica etmekte ve ayni kuş beyinli Madam Puşkin bunları kocasına yeniden haber vermektedir. Ve Puşkin haber alır almaz, en korkunç hakaretlerle dolu bir mektup yazarak sefire yollar. Bu vaziyetten ancak ve yine bir düello ile çıkılabilir. Ve bu sefer bundan elçi de çekinmemektedir. Sade kendi yaşı buna im­kân veremeyeceği için bu vazifeyi, artık baron Georges Heeckeren ismini taşıyan d’Anthes deruhte eder. Şimdi her şeyin bir an evvel olup bitmesini o kadar iste­mektedirler ki, hakaret mektubunun tarihi (1837 senesi) 26 Kanunusani olduğu halde 27’de düello şahitleri birleşip nasıl dövüşüleceğini kararlaştırmışlardır.
Bu düello gününde Puşkin neşeli­dir, dudaklarında bir gülümseme ve şarkı­lar vardır. İtina ile yıkanır, tıraş olur ve ça­maşır değiştirir. Saat dörde doğru araba ile dövüşülecek yere giderlerken yolda karısı­nın arabası ile karşılaşır. Fakat ikisi de bunu fark edemezler. Şehir haricini çıkılır, dövüşülecek yere varılır. Dize kadar kar var­dır. Mubarizlerin birbirlerine silâh boşalt­mak üzere duracakları yerler tayin edilirken, Puşkin karlar üzerine oturmuş, lakayt bir bakışla hazırlıkları seyreder. Mubarizler birbirlerinden yirmi metre uzakta du­rup ateş edecekler. Duracakları yerler temizlenir. Ve d’Anthes’le Puşkin bu müntehaya geçerek silâhlarını boşaltırlar. Puşkin yaralanmıştır. Kendisi yüzükoyun mantosunun üstüne, silâhı da karlara düşer. Düşerken «Yaralandım» demiştir ve işi artık kapanmış farz eden d’Anthes ona doğru gelerek belki barışmaya hazırlanır­ken, şair: «Kımıldamayın. Tekrar vurabi­leceğimi hissediyorum» der ve yerde ya­tarken bir kolunu karlara dayayarak düş­manını vurur. Ve Anthes de yaralanır, hatta ölümden kurşunun elbisesinin bir düğ­mesine çarpması ile kurtulur. İlk önce Puşkin onu öldürdüğünü sanarak buna mem­nun olmayışına hayretini söyler. Bir an sonra kısa bir baygınlık geçirerek ve ya­rasının pek ağır olduğunu anlamakta ge­cikmeyecektir. Saat altıda kendisini namü­tenahi ihtimamlarla evine götürürler. Üç gün, fevkalâde bir soğukkanlılıkla ölümü bekler ve onun mutlaka geleceğinden hiç şüphe etmeden ona intizar eder. Karısı başı ucunda ağlayıp çırpınmaktadır. Ve onun bir günah işlememiş olduğundan emin bulunduğu için, kendisini en müşfik söz­lerle teselliye çalışır. Aile doktorlarından gayri Çar da kendi tabibini yollamıştır ve Çarın emri mucibince bu tabibin yanlış bir tedavi tatbik ederek şairin ölümüne sebep verdiğine dair de bir şayia vücut bulacak ve yaşayacaktır. «Hayat bitti.» Cümlesi Puşkin’in ağzından çıkan son sözlerden biri ve «Nefes almakta güçlük çekiyorum. Boğulacak gibiyim.» son lakırdıları olur. Sonra bütün vücudu sükûn bulur. Omuz başlarına kadar kolları, ayakları ve dizleri soğur. Teneffüs gittikçe hafifleşir ve bir­den, pek hafif bir iç çekişi müteakip, can verir. İkinci Kânun 29’da ve gece yarısın­dan sonra saat ikiyi kırk beş geçmektedir (Miladi tarihle 10 Şubat).
Hiçbir şey hiçbir zaman fark etmez sanılan bir koca millet, o vakte kadar kanından
gelmiş şairlerin en büyüğünü na­hak yere kaybetmek üzere olduğunun far­kındadır. Puşkin canı ile uğraşırken Prusya Sefiri’nin raporuna nazaran her tabakaya mensup 50000 kişi onun evini ku­şatmış, bir malûmat, bir haber, almak üze­re beklemektedir. Cenaze alayının muazzam ve tehlikeli bar nümayişe sebep olmaması için Çarlık hükümeti azami tedbirler ala­cak ve cesedi sessizce uzaklara, ta Pskof Eyaleti’ne göndertecek, şair orada bir öl­mez eserinde canlandırdığı ceddi zencinin gelini olan sevgili büyük annesinin yanına gömülecektir.
Bir gün, Çarın lütfu ile iyi bir tekaüt ma­aşına mazhar olan Nathalie Puşkin, velev ki istemeyerek sebep olduğu bu faci­anın cezasını görmesi için ahali tarafından linç edilmek tehlikesi geçirir. Felemenk devleti mahut Heeckeren’i geri çağırmıştır ve Çar hükümeti evlâtlığı d’Anthes’in rütbesini refih edip Rusya hudutlarından çıkartmaya kendisini mecbur hisseder. He­rif Fransa’ya dönüp siyasi hayata girecek, mebus ve ayan olacaktır.
Puşkin’in çocukları uzun birer ömür yaşadıktan sonra tabii ölümleri ile ölmüş­lerdir. Onların bıraktıkları evlatların en mühim kısmı halâ Rusya’da yaşamaktadır­lar ve bu nesil arasında taşıdığı isme la­yık ehemmiyette herhangi bir sahada faal ve şahsiyet sahibi zuhur etmemiştir. Şairin bir hafidesinin Çar hanedanına mensup biri ile izdivacını Gotha Salnamesi’ni tetkik edince görmek mümkündür.
Edebi hüviyeti ve eserleri
Meselâ bir Fransız edebiyatına nazaran çok genç olan Rus edebiyatının ilk za­manlarından Puşkin’e kadarki devresi içinde Somonossov, Dierjavine, Karamzine, Joukovsky ve Krylov bilhassa ehem­miyetli bir mevki sahibidirler. Fakat o; bunların hepsine tevafuk edecek, hepsini geçecektir. Kendisini takip eden ve bu­güne kadar gelen zaman içindeki büyük şahsiyetler: Sermontof, Gogol, Tourguenier, Dostoievski, Tolstoi ve Gorki ara­sında ona tevafukunun kabul edebilece­ğimiz kimseler belki sadece Dostoievski ile Tolstoi’dur. Puşkin ilk şiirlerini neşrettiği zaman bütün dünya Fransız İhti­lâli ile Napolyon Harpleri’nin uyandırdığı kıyametlerin heyecanı içinde bulunuyor ve romantizm bilhassa Alman edebiyatına ha­kim oluyordu. Fakat Rusya’da edebiyat henüz bazı sempatik ve Epiküryen Fransız şairlerinin mutlak tesiri altında yaşıyor ve lisan artık her şeyi ifade edecek bir kud­ret kazandığı halde henüz bu dil ile bü­yük ve milli eserler yaratacak bir adam meydana çıkmamış bulunuyordu. İşte, daha ilk yazılarından itibaren Puşkin bu adam olduğunu ispat etti. Mamafih Rus münekkitleri uzun zaman bunda tereddüt ederek onu sadece kozmopolit duyguları müstesna bir Rusça ile terennüm eden bir kozmopolit saydılar ve Fransızca ile fart tavakkulundan dolayı kendisine daha lise­den takılan «Fransız» ismini ona yaraştır­dılar. Ve ilk önce kadrini teslim etmedik­leri gibi, bilâhare inhitat devresine girdi­ğini ilânda da gecikmediler Nitekim 1835’de, yani ölümünden iki yıl önce, Rus ede­biyatının mazideki büyük münekkidi sayı­lan ve kendi de pek genç ölen Bielinski onun sanat hayatını tüketmiş olduğu ve milli edebiyatın başında işgal ettiği yeri ar­tık Gogol’a bırakması icap ettiğini yazmıştı.
Puşkin’in ömrü maalesef uzun olma­dığı ve bu hayatın büyük bir kısmı da türlü sefahat ve zevkle geçtiği halde, şai­rin bırakmış olduğu eser yekunu cidden mühimdir. Şiir, manzum masal ve destan hikâye, roman, dram, seyahat, tarih, ten­kit, mektup ve hatıra gibi bütün nevilerinde eser vermiştir. Asıl ismini ve muaz­zam şöhretini temin eden eserleri ise şiir ve destanlarıdır. Kendisinden evvel hiçbir şairin misline erişemediği bir şekil mükemmeliyetine de maliktir ki, bunu ha­lefleri de geçememişlerdir. İlk önce fazla açık hisleri ve sonra Fransız İhtilâli’nin kurbanı Chenier’in tesiri ile bir müddet de hürriyeti terennüm eden bu şiirler başka lisanlara tercüme edilmişler ve tabiî asıllarındaki güzelliklerden bir kısmını kaybetmişlerdir. Litterature Russe isimli mühim eserinde Waliszewski söyle diyor: (Kendisi ile küfüv olanlarla mukayese edi­lince elbette ki ne Shakespeare ile Goethe’nin derinlikleri ne Byron’un, Schiller’le Heine’in kuvveti ne Lermontof’la Musset’nin ihtirasları ne de Hugo’nun füshati ve nihayet ne de bir Mickiewicz’e «Ben milyonum» demek imkânını veren millî ruh ile o tam birleşme ve çarpış Puşkin’de yoktur. Fakat şekil ve mevzu bakımından müstesna bir ahenk ve ıtrah ile, ifadede mucizevî bir isabetle, letafet ve kuvvetin fevkalâde muvaffak bir imtizacı ile ve nihayet nispet ve isabette şaş­maz bir kudretle onlara çok kere faiktir.) Waliszewski Puşkin’i hiç sevmediği ve onu manen küçük bir adam şeklinde tasvir ve hayatını bu zaviyeden hikâye etmekte pek cesur davrandığı için, bu hükmünün ve tesliminin kıymeti büsbütün büyüktür. Hakikaten de Puşkin’in ihtiraslarında ne kadar mutlak ve pervasız olduğunu düşü­nünce, hislerinde ve tasvirlerinde en küçük zevk hatasından, ifrat ve mübalağadan çekinebilmiş olmasına ve hikâyelerin­de Voltaire'i kıskandıracak bir icaz gös­termesine bilhassa hayran kalmak lâzımdır.
Lisanına gelince: Fevkalâde zengin ve harikulâde ahenktar olmakla beraber, bilhassa nesrinde biraz Fransız nüfuzu mah­sus bulunduğu ve hatta kaide yanlışlarına tesadüf edildiğini söyleyenler yok değildir. Çocukluk ve ilk gençlik devresinden sonraki eserlerinde en fazla tesiri görülen iki şahsiyetten ilki Byron ve İkincisi Shakespeare olmuştur. Byron ’m tesiri sade eserlerinde değil Puşkin’in hem de muhakemesinde ve yahut muhakemesizliklerinde de pek barizdir. Türlü kaprisine Büyük Britanya Adası dar gelen ve maceradan maceraya geçen hayatına nihayet Yunan isyanında bir hatime veren Lord Byron gibi herkesten başka şekilde yaşa­mak emeli, kâh en yüksek kibarlarla ve kâh en adi insanlarla düşüp kalkma me­rakı Puşkin’de de vardır. Bir taraftan aile­sinin eskiliğini anlatmak üzere sahifeler dolduran ve bir taraftan Cenubî Rusya’da bir müddet çingeneler arasında yaşadığını zannettiren Puşkin de kabil olsa memleketinden ayrılır, türlü diyarda avunmaya çalışırdı. Fakat Rusya hudutlarını jandar­malar kuşatmış ve esasen zamanı için yüksek tahrir ücretleri de almış bulunsa da Puşkin yine devletin ve Çarın hazinesine muhtaç bulunuyordu. En son bir düelloda öldüğü gibi başka bir düelloda kiraz yiyecek kadar mağrur ve ölüme lâkayt kalışını da hep romantik bir Byron çehresi taşımak arzusu da galiptir. Zavallı bir aktör olduğu ve hayatını esrarlı per­deler örttüğü için Shakespeare’i hayatından değil eserlerinden taklit etmiştir. Bu, meselâ en meşhur eseri olan Boris Godounav piyesinde bilhassa zahirdir. Aslen Tatar olan ve kanlı enerjisi sayesinde ve 1598’de ele geçirdiği Rus tahtında kaldığı yedi yıl birçok zulümle beraber büyük işler de gören bu adam, Puşkin’in bu çok maruf eserinde İngiliz dâhisinin tasvir ettiği üç krala, Richard’a, Macbeth’e ve Henri’ye çek benzemektedir. Bilhassa Fransız şairle­rini tanıyan Puşkin’in millî folklora nüfus ederek bunlardan istifade edebilme­sine imkân veren şey, her şeyden ziyade ihtiyar dadısıdır. Fakat başka memleket­lerdeki büyük sanatkârlar gibi hayali ile her devre ve her diyara geçememiş, ben­zeri olmayan Shakespeare’i bir tarafa bıra­kalım, fakat muhteşem muasırı Goethe gibi bir Forquato Faoso ile İtalya’yı ve lphigenie ile eski Yunan çağını canlandırma­ya teşebbüs edememiştir. Onun bütün eser­lerinde yalnız Ruslar ve bir de Kafkasya ve Kırım seyahatlerinin temin ettiği müşa­hede ve tetkik imkânları sayesinde İslamlar yaşarlar.
Tenkit eserlerine gelince, bunlar çıkar­mış olduğu mecmuadaki yazılarıdır ki, bunları yazarken meselâ Lessing’in Almanya’da oynadığı rolü belki düşünmüş, belki iste­miş, fakat böyle bir payeye şüphe yok ki erişmemiştir. Müverrihliğine gelince, münekkitliğinden elbette yüksektir. Ve bu sa­hada kendisini, Karamzine’den boş kalan devlet müverrihliği mevkile beraber mü­verrih sıfatı ile haiz bulunduğu şöhrete de talip görüyoruz Çarın emrine açtırdığı hazine-i evrak vesaiki sayesinde Büyük Petro’nun tarihini yazmak istemiş, lakin daha yakınındaki büyük katarına devri ile alâka­dar olarak onun mahbesinde adamlarına öldürttüğü kocası üçüncü Pierre olmak iddiası ile bir isyan çıkararak Rus tahtını zapta kalkışan Pougatchev isimli serseri­nin cazibesine kapılıp bu adamın hayatını roman ve tarih şeklinde yazmıştır.
Mektupları, bilhassa hayatını tetkik ba­kımından mühim olduğu gibi (Erzurum Seyahati) eseri de doğrudan doğruya bizim tarihimizle alâkadardır.
Puşkin’in romansının hayatını ol­dukça tafsilat ile yazdıktan sonra, elbette eserleri hakkında da daha fazla malûmat vermek ve bilhassa Rousslane ile Lioudmila, Eugene Onieguine ve Boris Godounov gibi mühim ve büyük eserlerini ve Kafkasya Mecmuası, Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler vesaire gibi meşhur yazılarını esaslı bir şekilde tetkik ve hulâsa etmek icap ederdi. Fakat bu mecmuanın sütunlarını bir tek mevzua daha fazla inhisar et­tirmekten çekiniyorum ve bu eserlerin di­limize nakillerini dilemekle iktifa ediyorum.
Şunu da ilâve etmeli ki, Rus edebiya­tının garpta büyük bir alâka ve maclûbi    yet halk etmesi 1860, 1870 yıllarından baş­ladığı içi, daha geri bir zamana ait olan Puşkin - eserlerinin tercümesine sağlı­ğında başlanmış olmakla beraber - kendin­den yeni olanlar kadar tanınmış ve okun­muş bulunmuyordu. Rus rejimi, ölümünün yüzüncü yıl dönümünden harikulade bir pro­paganda muvaffakiyetle istifade ederek birçok münevvere kendisinin eserlerini okutturabildi ve ismini her memlekette her sı­nıf halka tanıtıp öğretti. O kadar ki, Goethe’nin ölümünün yüzüncü yıl dönümü bile bu kadar alâka yaratmamıştı diyebiliriz. Rusya dahilinde ise eserlerinin 18 cilt üzerin­den bir tabı 540 bin nüsha, 6 cilt üzerin­den diğer iki tabı da 600 bin ve 150 bin nüsha olarak basılmış, hayatına ait bir bibliyografi 500 bin nüsha tabedilmiş ve muhtelif eserlerinden alınmış parçalardan mürekkep olarak vücuda getirilen halka mah­sus bir diğer eserle beraber bütün bas­kılarının mecmuu 8,400,000 nüshayı bulmuş...
Exegi monumentum isimli şiirinden «Ben tamamen ölmeyeceğim Mukaddes rebabım sayesinde ruhum küllerimden fazla yaşaya­caktır. Ademdeni kurtulacaktır. Bu dünya­da, tek olsa bile! bir şair yaşadıkça şan ve zaferim sürecektir.» Demiş olan Puşkin’in ruhu elbette şad ve minnettar olmuştur.
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Delikanlı sözler
Delikanlı sözler
Eller bana kalpsizsin diyorlar, doğru çünkü kalbimin sende olduğunu bilmiyorlar. Seviyorum. 
Duyuyorum sana dokunmanın ezikliğini ve düşünüyorum aşık olmanın rezilliğini. İnan yanındayken çekiyorum en çok hasretini.  Nasıl doldurduysan hayatımı varlığınla, ben de yazmak isterim adımı defalarca dudaklarımla dudaklarına.  Aramızdaki mesafeler ne kadar uzun olursa olsun sonsuzluğa giden tüm yollara adını yazdım. Hangi yoldan geçersen geç seni sevdiğimi okuyacaksın.  Var mı daha ağır yük, hasreti çekmek kadar. Yaşama sebebimsin, ekmek kadar su kadar. Ayrılığın, hasretin her şeyin bir hazzı var. Seni anmak da güzel seni özlemek kadar.  Sen her zaman nerede olursam olayım ne düşünürsem düşüneyim her an kalbimdesin seni ne kadar sevdiğimi kelimeler ile anlatamam ama şunu bil seni seviyorum.  Hasret kapımda nöbetler tutuyor. Sevgilim uzak bir şehirde gözlerim onu arıyor. Bir kuş olup gitsem aşsam şu enginleri varsam senin yanına öpsem doyasıya koklasam.  Geceleri uzaklara çığlık olur sesim, denizden çıkan yosun kokusundan keskin sana özlemim, bu sabah sırf senin için aralandı gözlerim, günaydın benim her şeyim.  Bin ömrüm daha olsa. Kollarında son bulsa. Sana kavuşmak varsa. Ölmek bile düğün gelir bana. Sensizlikten çok korkuyorum. İnan kendimi bilmiyorum. Önce Allah sonra sen benim için. O bilir seni nasıl sevdim.  Ben seni dün sevmedim çünkü dün bitti ben seni bugün sevmedim çünkü bugün bitecek ben seni yarın sevdim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek…  Dumanımda o yoktu sigarayı bıraktım, kadehimde o yoktu içkiyi bıraktım, rüyalarımda o yoktu uyumayı bıraktım, baktım ki onsuz olmuyor yaşamayı bıraktım.  Güzelsin, şirinsin, şahanesin. Çektiğim çileme tek bahanesin. Melek mi, şeytan mı bilmem ki nesin. Tuzaktan tuzağa atsan da olur ben seni seviyorum sen sevmesen de olur.  Bizim sözümüz dosta tatlı düşmana kurşundur namerde hançer merde candır canımız, dosta feda düşmana beladır dostluğumuz yücedir ne alınır ne satılır ölümünedir.  Bir yola girmişiz ucunda ölüm mü bilinmez… Bizim kitabımızda verilen sözden dönülmez. Benim vücudum kalkan sana mermi değmez. Ben aşığım gülüm benden önce ölünmez.  Dünyada iki tane gül olsun. Biri beyaz biri kırmızı. Kırmızı seni sevmediğim zaman solsun. Beyaz beni sevmediğinde kefenim olsun.  Bir deniz düşün, susuz. Bir insan düşün, mutsuz. Bir gece düşün, uykusuz. Bir bahar düşün, çiçeksiz. Bir gönül düşün, sevgisiz. Bir de beni düşün, sensiz.  Duygular vardır anlatılmayan sevgiler vardır kelimelere sığmayan bakışlar vardır insanı ağlatan insanlar vardır ki asla unutulmayan, işte sende onlardansın.  Bulutlara yükledim özlemimi, rüzgârlarla yolladım sevgimi yağmurlar yağdırdım gözyaşlarımla. Küçük melekler gönderdim seni öpmeye geldiler mi?  Bir gün dudakların kurursa okyanusu getiririm sana. Akşam ayazında titrersen güneşi getiririm sana. Eğer gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana.  Bir gün hayatın bütün güzelliklerinden vazgeçip sessiz sedasız ölüme gitmek istersen yanıma gel ki sana sensiz yaşamanın sensiz olmanın ölüm olduğunu göstereyim.  Bir soluk kadar yakın, yıldızlar kadar uzak derler sevgi için. Uzanırsın yetişemezsin, yetişirsin dokunamazsın, dokunursun vazgeçemezsin, vazgeçersin ama unutamazsın.  Çekeriz emaneti, bozarız adaleti, mahallemizden geçilmez elimizden şu içilmez, biz (semtin ismi) bize racon kesilmez.  Geçmişi düşününce bazen çok cesaret göstermeme değil de, tehlikeyi göze almamış olmama üzüldüm.  Eğer hayal edebildiğin bir şeyse, yapabilirsin. Onların peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir.  Dua iki şekilde tecelli eder: Ya bizi korkutan şeyi ortadan kaldırır. Yahut da onu yenmemiz için bize güç ve cesaret verir.  Servetini kaybeden çok zarar eder. Arkadaşını kaybeden daha çok zarar eder. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir. 
Delikanlı sözler 2017
Benim için insanlar ikiye ayrılır, sevdiklerim ve diğerleri sevdiğim insanlarda ikiye ayrılır, çok sevdiklerim ve diğerleri, çok sevdiğim insanlarda ikiye ayrılır. Sen ve diğerleri… 
Hayatı öyle bir yaşa ki, hayat seni kıskansın. Öyle bir sev ki, ölüm sana acısın. Öyle bir dost ol ki, dostun olmayanlar utansın.  Ne kolumda kelepçe, ne yanımda gardiyan, ne gönlümde zulüm, ne ensemde ölüm gün yalnızca sen olacaksın gülüm. Gözlerinden süzülen bir damla yaş olmak isterdim. Gözlerinden doğup, yanaklarından süzülüp, dudaklarında ölmek için…  İkiyüzlü dostun olacağına. Delikanlı düşmanın olsun. Hiç olmazsa dostun gibi sırtından değil delikanlı gibi alnından vurur.  Yüreğim hafif ıslaktır benim; kuytu köşelerde ağlamaktan ve rengi hafif uçuktur, kurusun diye kaç kez güneşe aşmaktan.  En sonunda bir gün seni gözlerime hapsedip sevgimle boğacağım sonra seni kalbime gömüp Azrail’e hadi al canımı diyeceğim sensiz bu dünyayı asla terk etmeyeceğim…  Kalbimde 3 çiçek yetiştirdim. Sevmek, sevilmek ve beklemek. Sen bunlardan ikisini kopardın. Bana sadece biri kaldı, beklemek.  Keşke her aşk mutlu bitse, keşke her gerçek sevgi layık olanda kalabilse veya unutmak mümkün olabilse.  Seni yıldızlara benzetiyorum yıldızlar kadar parlak, yıldızlar kadar ulaşılması zorsun, ama yıldızlar milyonlarca sen bir tanesin.  Güller içinde geçse de ömrüm, senin üstüne gül koklamam gülüm, seni koklamaksa ölüm sen buna değersin gülüm.  Yıllardır içimde bir çocuk ağlar, işte hep bu yüzden ıslak gözlerim. Sende çekip gitme dayanamam yar, öyle taş değilim sandığın kadar.  Hayatım sana sıradan gelmesin. Ben kendime yeterim. Zamanla alışmayı da bilirim. Ama unutmayı daha öğrenemedim.  Öfkeni yapraklara yaz sonbaharda dökülsün derdini rüzgara yaz estikçe uzaklara götürsün sevgimi kalbine yaz öldüğünde seninle gömülsün.  Yüzüme karşı yapılan sahte bir gülücük yerine yüzüme karşı gösterilen gerçek bir nefreti tercih ederim.  Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım, sana topladım, güneşi odama aldım, rüzgârdan sarkılar yaptım. Bir seni söyledim sonra sarkılları…  Ayıp değil öğren bilmiyorsan, adalet sonunda yerini bulur. Kötülük edene bile kızma, bilmeden iyiliğe vesile olur…  Çok çekti yüreğimiz hep olsun dedik. Ama kalbimizdeki sevdayı biz yenemedik. Hep beraberliğimizde uzak durup içimizi yedik. Sevdayı böylemi bildik biz…  Söz kalemle değil yürekle yazılır, delikanlılık lafla değil icraatla yapılır, aşk kahpelikle değil kalple yaşanır.  Sen var ya sen sigaram gibisin, dumanı saçların, alevi gözlerin yalnız bir fark var ben sigara yaktıkça sen beni yakıyorsun.  Güllerin arasında geçse de ömrüm, senin üstüne gül koklamam gülüm, gülü koklama olsa da ölüm, senin için ölmeye değer be gülüm.  Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan, seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan, özlenen sen. Özleyen sen, özleten sen. Varken doyulmayansın. Yokken dayanılmayansın.  Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, ben sana onuncu köyden sesleniyorum. Seni çok ama çok seviyorum.  Bir sürü dostum içinde elbet bir düşmanım olacak ama nereden bilebilirdim ki onca düşmanım içinde dostum beni vuracak.  Sen hayatı müziklerde yaşamayı öğrenmişsin biz ise hayatı karanlık sokaklarda silahlar elimizde öğrendik.  Aşkım var dağlar bilemez, sevgim var kimsenin aklı alamaz, birde sen varsın ya bir tanem dünyada kimse böyle sevemez.  Bir ilk gibi yaşayacağım içimde, kalan son sevgi parçasını seninle, sakın ayrılmayalım aşkım ölsem bile ellerinde.  Seni ne kadar sevdiğimi öğrenmek istersen vur kır kalbimi kalbimden akan kan yazacaktır ismini o zaman anlarsın sana olan sevgimi.  Aşk gülü dikeniyle avuçlamaya benzer. Ellerin kan içinde kalır ama dikenlerin hesabını gülden soramazsın.  Kalbimdeki aşka, dudaklarımdaki gülüşe, akan gözyaşlarıma, yalnızca sen layıksın. Çünkü benim için çok özelsin aşkım.  Hayatı kazanmayı öğrendik ama yaşamayı öğrenemedik hayatımıza yıllar kattık ama yıllara hayat katamadık.  Aşk insanın hem dostu hem de düşmanıdır. İnsanı onun gibi yıkan, onun gibi sevindiren bir şey daha yoktur hayatta.  Bana seni seviyorum dediğin zaman bu yalan bile olsa bu yalanı dünyanın bütün gerçeklerine değişmeye hazırım.  Bir telefon bekliyorum ‘sevgilim’ diye başlayan ‘seni seviyorum’ diye biten bir telefon bekliyorum dün gelmesi gereken bugün hala gelmeyen.  Gözlerine bakınca dalar giderim uzaklara. Uzaklara bir yere yalnız ikimizin yasadığı doyasıya kanmak isterim sana. Sana aşığım bebek kokulu yarim.  Küçük kelebeğin tül kanatlarının pırıltılı tozları parmak uçlarıma karıştı. Onlar oradan ne zaman uçarlar sen yüreğimden o zaman?
Yeni delikanlı sözler | Anlamlı delikanlı sözler
0 notes