İlk Aşk
Hayatım, aramak, bazen ne aradığını bile bilmemek ama sonuçta hiçbir şey bulamamaktan ibaretti. Yine, hep öyle oldu.
İlkokul zamanlarım çokta eğlenceli ve başarı dolu geçmemişti. Sürekli dayak yiyor, azar işitiyordum. Gel zaman git zaman ilkokul dördüncü sınıfa geçmiştim. -İnanın bana nasıl geçtiğimi ben de bilmiyorum.- Sınıftaki kişiler ile uzun zaman hiçbir ilişkim olmadı. Hani yeni bir sınıfa geçince ya da sınav zamanı en arka sıraya geçip köşeye oturan tipler vardır ya, hah! işte ben de öyleydim. Sol arka tarafta pencerenin hemen yanında ki arka sırada otururdum hep. Normalde şeytan gibi çocuğumdur. Yerimde durmam pek. Ama sınıfta öyle biri vardı ki... insan, aşık olunca ne kalbine ne de gönlüne söz geçirebilir. Şimdi diyeceksiniz ki, ulan daha dördüncü sınıftasın neyin aşkı bu? Bildiğiniz aşk işte. Önce saçlarına, o kıvırcık sarı saçlarına.. parmaklarımın saçlarının arasında dolaştığını hayal ederdim. Sonra mimikleri. Çok tatlı mimikleri vardı, küçücük dudağı ve harika bir teni vardı. Bütün bunları sadece ben kendim biliyor, kendi kendime düşünüyor ve kurguluyordum. Çünkü yanına gidip konuşacak gram cesaretim yoktu. İtiraf ediyorum: Çizgili defterimin çokça sayfasını onun ismiyle doldurmuştum hep. Sol yanım onunla dolup taşmış, çizgili defter ne ki ? Daha sonra ne olduysa -keşke olmasaydı- yakınlaşmaya, konuşmaya başladık birbirimizle. Benim gibi bir öğrenci o en arka, kuytu köşedeki sıradan kalk, en ön sıraya, kızın önüne otur. Hemde tek başıma. Lükse bak amınakoyim! Öğretmenler, yanıma kaç kişiyi oturttu da tenefüste tehtid edip ya da bazılarını dövüp geri kaldırdım yanımdan. Çünkü Hazal vardı arka tarafımda. Bir başkasının görmesine bile dayanamadığım o ilk aşkım... ben basketbolu seviyordum, Hazal'da. Ben müzik dinlemeyi ve söylemeyi seviyordum, Hazal'da. Boş derslerde tahtanın önüne geçip ''Sözlerimi geri alamam...'' şarkısını söylemesi hala kulaklarımda canlanıyor. Hele ki şarkıyı söylerken o küçük küçük dans hareketleri... Hazal ile bilmem nasıl oldu ama bayağı yakınlaşmaya başladık. O zeki bir kızdı hemde fazlasıyla. Bense tembel, avare bir çocuktum. Derslerde hocayı boş verip, arkama dönüp Hazal ile muhabbet ederdik. Hoca farkedince hemen suçluluk durumunu kendi üzerime alırdım ama Hazal hiç izin vermezdi. O da ortak olurdu ve birlikte işitirdik azarı. Ökkeş hoca vardı, Fenci. Benim fen bilimleri ile şu ana kadar hiç alakam olmadı. -Fizik hariç.- Beni kaldırıp soru sordu. Ben ayakta mal mal düşünüyor, etrafa bakıyordum. Sonra bir ses. Allah'ım! ne de güzel bir ses. Kısık da olsa, birilerine yakalanmamak için hafifte olsa Hazal'ın bana yardım etme sesi. Kulağımla duymayı bırakın, sol yanımla bile duyuyordum onun söylediklerini. Hazal sayesinde tüm sınavlarım iyi geçiyordu. Kopya çekmeyi bilmeyen o kız, bana tüm sınavlarda kopya veriyor ve iyi bir not almamı sağlıyordu. Bizim zamanımız da SBS vardı. Tabii, öyle böyle sınıf atlıyorduk ve sınav heyecanı sarıyordu herkesi. Ailem, bana sormadan beni dershaneye kayıt etmişler. Sınav yaklaşıyor, oğlum dershaneye gidip sınavına daha iyi hazırlansın, diye. Yahu sevgili ailem, bana niye sormadınız ? Dershaneye ödeyeceğiniz taksitlerin parasını bana verseydiniz ben şu an ODTÜ ya da Boğaziçin'de olurdum. -Olmadı.- Akşam annem verdi haberi. Elinde dershane çizelgesi ile. Sabah erkenden sınav varmış. Bu sınavda alınan puana göre öğrencileri en iyi sınıftan en kötü sınıfa yerleştirmek içinmiş. Ben tabii ki en kötü, en son sınıfa düştüm. 706. 701-702-703 en zekilerin olduğu sınıftı. 704 ortadan hallice. 705-706 ''Dipteyim, sondayım, depresyondayım...'' sınıfıydı ve ben de 706'daydım. Sınıfın en kolpa çocuğuydum. Hocalar benimle baş edemediğinden artık onlarda bana alıştı ve ''Beni böyle sev seveceksen'' sözüyle öyle sevdiler beni. Allah yukarıda, hiç kimseye bir saygısızlığım olmamıştır. Derste, hoca varken bile küfür ederdim ama asla kişisel olarak değil tabii. Hayatımda ilk defa dershanede iken çokça çevrem, arkadaşım olmuştu. Sınıfımda ki tüm kızlar bana hastaydı. Hasta derken öyle aşk anlamında değil. Sempatik, komik çocuğum şimdi, ondan mütevellit yani. Hafta sonu dershaneye sabahın köründe geldiğim vakitlerden biriydi yine. Allah'ım! Allah'ım gerçek mi bu? 2 derece miyopum acaba yanlış mı görüyorum ? Hayır, yanlış görmemiştim. Oydu işte. Her zerresine aşık olduğum ve her zerresini ezberlediğim ilk aşkım, Hazal. Dershaneden içeri girmişti. Ulan kaç ay oldu ben şimdi mi görüyorum bu kızı ? Bir yandan kendi kendime sitem ederken bir yandan da sevgili aileme teşekkür ediyordum; beni bu dershaneye kayıt ettirdikleri için. Meğersem Hazal'la aynı dershanedeyiz. O çok zeki olduğu için 701. sınıfta haliyle. E, ben de gerizekalı olduğum için en son sınıftayım ve onu görmemem çok normal. Ama yine de kendi kendime sormadan edemiyordum: Ulan, hiç mi görmedin sahi ? Koridorlarda, aşağıda, etüt odalarında ? Hayır, gerçekten de hiç görmemiştim. Arkasından koşarak ''HAZAAAALLLĞĞĞ'' diye bağırıyordum. Merdivenlerde yakaladım onu. Bu kız çok hızlıydı bir de. O zamanlar Hüseyin Bolt yoktu ama Hazal vardı işte...
''Aaa! sen de mi bu dershanedesin? Çok iyi, n'aber?'' Kaç aydır bu dershanedeyım hemde. Benim ayıbım Hazal. Benim ayıbım ilk aşkım. Seni görmemek, burada olduğunu bilmemek benim ayıbım, özür dilerim. Diyemedim tabii bunları. ''Evet, ailem yazdırmış beni. Çok işe yarayacağı yokta işte...'' Seni gördüğüme çok sevindim Hazal. Şu an midemde değil kelebekler; Nuh'un gemisi dolaşıyor Hazal... desene olm bunları, niye sessizce içinden konuşuyorsun ? Kendim söyledim, kendim duydum ve kendim biliyordum, hep olduğu gibi. ''Kaçıncı sınıftasın peki ? 706, değil mi?'' Kurban olduğum, nasılda biliyor beni. ''Evet. Sınıf iyi ya. Hocalar filan bayağı muhabbet kurduk birbirimizle.'' ''Bizim sınıfa geçmeye çalış. Bir sonraki sınıf atlama sınavında. Yanım boş. Hem basketbol konuşuruz hemde eğleniriz.'' Sen bana öl de, ölürüm ben be Hazal. Ama amınakoduğumun sınavında bir türlü yükselemiyordum. Eh be Hazal! ne var sanki bu kadar zeki olacak. Hayır, en son sınıfa düş demiyorum da bari ortalarda filan kavuşsaydık. Ne yaptıysam olmadı. Ulan bir insan tüm sınavlarda nasıl eksi net çekebilmeyi başarırdı, hayret. Allah'ım! bana bu kadar duygusallık, düşünce ve iyi niyet vereceğine biraz da zeka verseydin, ne olurdu ? Sınıf atlayamamıştım belki ama sürekli Hazal'ın yanındaydım. Konuşuyor, sohbet ediyorduk. O gülünce benim içim geçiyordu. En son çok ciddi bir şekilde ben bu kızın okuduğu sınıfa geçmeyi kafaya koymuştum. Gizem diye bir kız arkadaşım vardı. O da zekiydi. 702. sınıftaydı o. Bununla oturup konuştum. Sınavda birlikte oturup bana kopya verecekti. Kabul etti sağ olsun. Ama yine olmadı. Oldu da 701. sınıf değil 703. sınıf oldu. Gizem de 701. sınıfa yükseldi. Allah'ım! bu kadar mallık bana fazla, gerçekten. Ama dershane zamanlarımın ilk defa en yüksek sınav sonuçlarını alıyordum, Gizem sayesinde tabii. Ailem, inanmıyordu bana. Bunu benim oğlum yapmış olamaz, diyordu. Heheheyt! sevgili ailem, elimde kapı gibi sınav sonuç belgesi var, al, buyur bak. 703. sınıfa geçmem de bir şeydi. Çünkü Hazal ile aramda sadece tek bir sınıf vardı. Dershane saatlerimiz aynıydı. Yani bu demek oluyordu ki benim için; Hazal ile beraberim. O gün, cehennemin dibini boylamaya imza attığım gün geldi çattı sonra. Hazal, Fen Bilgisinden etüt almıştı ve benimde gelmemi istiyordu. Ben de kabul ettim ve ismimi yazdırdım. Fen Bilgisi filan hikaye arkadaşlar; sevdiğim kızın yanında olacaktım. Ben ona bakınca benim tüm hücrelerim, sistemlerim zaten tavan yapmış oluyordu. Hoca, gel ben sana pratik olarak kendi üzerimden Biyoloji anlatayım, o derece yani. Hazal'ın sınıfında arkadaşları olduğunu öğrendiğim Duygu ve Yasenya vardı. Etüt'de dördümüzdük. Etüt sonrası hep birlikte kantinde bir şeyler yedik içtik ve muhabbet ettik dolayısıyla artık ben de Duygu ile Yasenya'yı tanımış bulunuyordum. Keşke tanımasaydım amınakoyim. Daha sonralar Yasenya benimle daha bir içli dışlı olmaya başladı. Şimdi bende kıza ''siktir git amınakoyim. Ocağıma incir ağacı mı dikeceksin. Git. Benim işim seninle değil, Hazal'la, ne olursun git.'' diyemem, diyemedim de. Keşke deseydim ama. Bazen, sevdiğiniz için kaba da olmak gerekiyor. Kendinizden ödün vermeniz gerekiyor. ''Cahildim, dünyanın rengine kandım...'' Neşet Baba, rahmetle... Meğer bu Yasenya bana abayı yakmış. Duygu ve Hazal'a da bunu söylemiş. Duygu, sürekli yanıma gelip ağzımı yoklamaya çalışıyordu. Yer mi lan Anadolu çocuğu! ''Hazal'ı seviyorum ben. İlk aşkım o benim. Her zerresini ezberlediğim kadın o'' diyemiyordum bir türlü. Diyemediğim için de Yasenya kendini iyice aşıyordu tabii. Ama ilginçtir ki, Hazal bana bununla ilgili tek bir kelime etmiyordu. Kurban olduğum, üzülmüşmüdür acaba? Merak etme sevdiğim. Benim gözüm o sıralar senden başkasını görmüyor. Tenefüste Yasenya bana aşağıda biraz konuşabilir miyiz, diye sormuştu. Aha! yaşadın olm. Kafaya koymuştum, her şeyi söyleyecektim ve bu davranışlarının boşa kürek sallama olduğunu anlatacaktım ona. Kabul ettim hemen. Tenefüste, boş etüt odasında Yasenya ile birlikteydim. Nasıl kasılıyorum, nasıl anlatacağım, ne diyeceğim, bilmiyorum bir türlü. Yasenya, ''Sana bir şey söy...'' ''Söyleme bana bir şey Yasenya. Ben Hazal'ı seviyorum. Dördüncü sınıftan bu yana gözüm, gönlüm sadece onda. Güzel kızsın ama ben Hazal'ı seviyorum. O bilmiyor ama seviyorum. O görmüyor ama seviyorum. İlk aşkım o benim.'' Kafamı sikeyim! Kafamı sikeyim! ulan tamam, biliyoruz, seviyorsun, dolusun ama öyle hayvan gibi söylenir mi? Kafamı sikeyim! Yasenya, ayaklı Trt gibi bu söylediğim her şeyi tek tek Hazal'a söyledi tabii. Ben etüt odasında tek başıma kalakalmış, şimdi ne bok yiyeceğimi kara kara düşünürken Hazal pat diye odaya girdi. Ben daha Hazal bir dakika demeden, Hazal bana bir güzel tokat attı. Sonra bir tane daha. Allahsız! eli de ağırmış, acıyordu. Ama olsun, vur be, bir daha vur. Vurduğun yerde gül biter be senin... ''Sen nasıl böyle bir şey dersin ? Sen benim arkadaşımsın. Sana inanamıyorum.'' Ne dedim be Hazal ? Kötü bir şey mi dedim ? Sadece seni sevdiğimi, ilk aşkım olduğunu söyledim. Her zerrene aşık olduğumu söyledim. Sana bir şey olsa ilk benim canım acır duygularımı, hislerimi söyledim. Evet, arkadaşız. Ama sevdim Hazal seni, engel olamadım. Sen de bu kadar güzel olmasaydın amınakoyim, ne yapim ? Gönül bu, laf dinlemiyor ki. Adını çizgili defterlerime doldurdum. Seni kimseye anlatmadım, kıskanacağımı bildiğim için. Göğüs kafesimde sakladım seni. Sensiz yaşadım seni. Öyle temiz, öyle güzel. Yine diyemedim tabii bunları. Hiçbir şey diyememiştim de zaten. O iki tokatı atıp ardından o cümleleri söyledikten sonra ben buz kesmiştim. Ağzımdan tek bir cümle çıkmamıştı. Dudaklarım bile kıpırdamamıştı. En can alıcı cümleyi de en son söyledi. ''Bir daha benimle muhattap olmuyorsun, sakın!'' Kulağımda, zihnimde canlanmıştı bu cümle. ''Bir daha benimle muhattap olmuyorsun...'' ne demekti bu ? Gerçekten anlamamıştım o zaman. Ya da anlamak istememiştim. Görüşmeyeceğiz mi? Konuşmayacağız mı? E, zaten bunları yapmıyorken bile ben seni yaşıyordum be Hazal. N'olmuş yani?
Bir kadını gerçekten sevmişsen kalbinden başka hiçbir şeyin kalmamıştır; aslında bir yerden sonra kalbi de yüktür ama taşımaya değer tek yük bu olduğundan, sevgiliyi içinde taşımanın hatırına kendi kalbine tahammül eder insan.
1 note
·
View note
AŞK SÖZLERİ
Bu sayfamızın içeriğinde aşk sözleri kısa, aşk sözleri resimli, aşk sözleri uzun, en güzel aşk sözleri 2017, yeni aşk sözleri facebook twitter için olanları yer alacaktır.
İnsanların sevdiklerini belli etme şekilleri başka başkadır ve bazıları hediye alarak bazıları ise şarkılarla bazıları da yaptığı hareketleri ile bunu karşısındakine belli etmeye çalışırlar.
Adını kâğıda yazamıyorum, gün olur yerlere atılır diye… Ellerim tutmuyor çizemiyorum, resmini görenler tutulur diye.
Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir. Unutma;
Vedalar acıtsada, bazen gitmek gerekir..
“Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin!
Grisi yoktur aşkın, ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.”
Bazen bu yüreğe bu kadar acı fazla deriz kendi kendimize…
Ama hata bizde; küçücük yürekle kocaman sevmişiz, ne haddimize!
Bizi bizden başkası zaten ayıramazdı. Bize bunu bizden başkası yapamazdı. Ah be sevgili ; hamdım belki ama piştim yandım. Zaten beni senden başkası yakamazdı.
[ Hz. Mevlana ]
Fazla büyütme kendini, en fazla sevebildiğim kadarsın; dahası yok.. aşk sözcükleri
”Bi hayli kırgınım..Kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden..
Belki hayata, belki kendime, belkide dilimden düşmeyen keşke’lere”
Bunca kalp kırıklıklarına rağmen küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp bağırmak istiyorum hayata: “Acımadı ki !”
” Asla Aşk Acısı Çeken Birine Aşık Olmayın. O Kişi Yaralıdır Ve Yara Bandı Olarak Sizi Kullanır. ”
-Aşk ne zaman biter biliyor musun ? Bitti dediğinde yüreğin acımıyorsa…
Aşk köprü kurmaktır…İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yalnız kalırlar…
“Bahtiyar ol, gözüm yok, Rabbim verir sabrını… Bu hesap böyle bitsin,”helal” ettim hakkımı..”
Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hemde hep senin kalacakmış gibi…
Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar.
Kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler
Hala korkular, renkler ardinda misin? Cirkinle güzel secmek kaydinda misin? Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-i hayat Birgün öleceksin yar, farkinda misin?
Ey gözyaşı..
Madem ki, gözümün kapısından çıktın, gidiyorsun, bari sevgilinin kapısına git de, başını onun eşiğine koy!
Ey fatihin fethettiği şehir ben bir yüreği fethedemedim şimdi en az bizans kadar yeniğim kendime..
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken,
Günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Sadece Öyle Kal…..,Mademki Uzak Senin Şehrin…!,Gözlerinide Kapamana Gerek Yok…! Zaten Kör Misalisin….!
Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur..
Mevlana
“Aşk nasip işidir, hesap işi değil! Aşk adayıştır, arayış değil!
Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir!”
Hz.Mevlana.
Yanlış kişiye “senden elektrik aldım” dersen, Nasıl biri olduğunu sana faturayı kestikten sonra anlarsın..!
Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim.
Tiryaki gönlümde olmasın kuşkun…Tek sana müptele…tek sana düşkün…
Ardından bir ağıt yakalım aşkın…Adını elveda koyalım gitsin…
Ben seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem,
kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder diye korkarım…
Şems-i Tebrizî..
Aşkın Hikâyesini, Durmaksızın Feryâd Eden Bülbüle Değil..Sessiz Sedasız Can Veren Pervanelere Sor..
Sevgin nefrete dönüşünce bu sana ancak yük olur. Muhakkak sadece hamallar yük altında güzel yürür.
Huuu. Sen, bu sevdaya doymuş hiçbir Aşık gördün mü?
İçin de bulunduğu, yüzüp durduğu denize doymuş balık gördün mü?”
Hiç bir cümlede işteş bir fiil olamadık seninle, ne sol yanımda bir sıfat vardı, ismime musallat, ne de bir zamir senin yerine…
Devrik olurduk, her cümleye devrilirdi sevdam…
Seviyorum yazardı kalem bir zaman, o da parantez içinde bir (yalan)!!!
Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz ? Hiçbir can sizin değil,
niye dövüşüyorsunuz ?
Oysa “Allah sevdiğine kavuştursun.”
diyen hiç bir dilenciyi boş geçmemiştim ben…
Edip Cansever
ŞK’la bakarken uzaklara. SEN’sizliğe üzülüyorum sananlar olmasa gülemeyecektim belki de. Biz SENİNLE ayrıldık… AŞK’la degil ki..
Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiren,her yeni ilişkide temiz sayfa açtım diyenlere sesleniyorum:Sizin defter kaç ortalı?
Aşk Topuklarından Etine Kadar İşlemiş Bir Nasırdır.
Ya Canın Acıya Acıya Adım Atacaksın ya da Canını Acıta Acıta Söküp Atacaksın.Her İki Yolda da Tek Bir Gerçek Olacak….Canın Çok Ama Çok Acıyacak..
[Hz. Mevlana]
Gülüşünde bir mana var saklayamazsın.. Kime niyet kime felaket bu aşk.. Anlayamazsın.. Acı çekmekten ödü kopuyor herkesin.. Oysa biraz da acıdır aşkın mayası.. Kaçınamazsın..
Yılmaz Erdoğan.
Bir Ve tek Sözümsün Sen benim Hayataki Tek Gözümsün Seviyorum Seni Bebeğim Sen Benim özümsün.
Aşkı Sana Dair Şarkılarda Arıyorum Ama Hiç bir Şarkı Seni Anlatamıyor Bana Sen Kelimelerle Anlatılamayan insansın..
Nefes Aldığım her Zaman isminle hayata Başlıyacağım Aşkım resmine bakıp dua edicem bebeğim.
Şimdi Seni Düşünüyorum Gülüşünü gözlerini ve bana Aşkım deyişini.
Adini Yazmisim Kalbime Silmeye Kimin Gucu Yeter.seviyorum Seni Yasakta Olsa Ayirmaya Kimin Gucu Yeter.aklimdan Cikarsalarda Kalbimden Cikarmaya Kimin Gucu Yeter
Aski Bir Tiyatro Dediler Herkeze Bir Rol Verdileren Zoru Bana Nasipmis Once Sev Sonra Unut Dediler Bense Rolumu Iyi Oynayamadim Sevdim Ama Unutamadim!
Korkunc Ucurumlara Birakmak Kendimi Ucsuz Bucaksiz Denizlere Atmak Isterdim Bedenimi. Ama Icimde Sen Varsin… Ya Sana Bisiy Olursa!
Yagmur Gokten Degil Yerden Yagarsa Gunes Dogudan Degil Batidan Dogarsa Kan Kirmizi Degil Beyaz Akarsa Iste Ozaman Unuturum Seni…
Oyle Bir Yurekki Yanmaz Yurek Denirmi Ona Oyle Bir Gozki Aglamaz Goz Denirmi Ona Oyle Bir Insanki Isyan Etmez Insan Denirmi Ona Oyle Bir Volkan Ki Patlamaz Volkan Denirmi Ona Soyleyin Bana….
Kullenmis Gonlume Sen Kozu Verdin Darginken Herkeze Baris Getirdin Askin Atesiyle Cole Cevirdin Tutusur Bu Gonlum Gordukce Seni. Her Gece Yalvaririm Yuce Allahima Gonlunu Sevgime Acmasi Icin Nefesin Yapisir Benim Bagrima Her Gece Ruyemda Optukce Seni
Odalarımdaki Sessiz ve Boş Duyguların Adamı Oldum, Seninle Hayat Buldum Ve Sensiz yeniden Odamda işe yaramaz Oldum.
Gel Bu Hayata Birlikte Gülelim hayat Bile Kıskansın Aşkımızı inadına güLeLim hayata Belki ozaman anLar Acıların içinde Gülmeyi..
Sen Zaten Artık içimde bir Alevsin Kalbimde Merkezsin beynimdeki Düşüncelersin Nefesimdeki Ses’sin, Sen benim içimdeki BEN’sin Aşkım.
Terk Edilmiş Sohbaharların Duygusuz Kalmış Veysimlerin Adamıyım bana Yaz Yaşatmak iStermisin Bebeğim?
Gülsün Yüzün üzülmesin Sıcak kalsın Ellerin titremesin bana baksın gözlerin Gülsün Yada Ağlasın Ama Sadece Bana Baksın Aşkım..
Bensiz Gitme Uzaklara ben Seni gecelerin Koynunda Unutmadım Seni Severek Yaşadım Seni Bekliyorum Hayatım.
Sen Benim Aşk Oyunum Değil Hayatımdaki En Büyük Oyunsun Bebeğim, Sen OLmazsan ben Olamam Bu hayat oyununda Sevgilim.
Sana Vereceğim tek Emanet kalbim kaldı ister Vur ister Parçala ister sakla ben Seni Seviyorum bunu unutma.
Aşk Gözlerinde Cenneti Yaşamak Aşk Sözlerinde hayata tutunmak ve Aşk Ellerinde Kalbimin Bir Serçe Canı iLe yaşaması.
Ben kalbimi Sana Sende Ellerini bana Ver Aşkım Hayat Kısa Sanada banada Kalmaz Bu dünya.
Sen Kısa hayatımın öz Aşkısın Sen Sözlerimdeki Tek Canlısın Aşkım..
Seninle Olan Dünyayı Ve Seninle yaşanacak Hayatı Sevdim Sensiz Neyleyim Söyle Bebeğim?
Herzaman Senin hayalinle girdim Yatağa Senin Adınla Uyandım Her Sabaha Sen hayatsın benim için unutma.
Tut Elimden Aşkım Cesaretin Varmı Bakalım öLüm benim diğer adım..
Sen Sadece Sözlerimde Değil Hayatımda ve bedenimde yaşattığım iLahımsın..
Aşk Soğuk bir Sabahın Melteminde Sıcak Rüzgarların Esmesidir.
Aşk insanı Hayata Bağlar Hayat iSe insanı Aşka Bağlar.
Aşık Olan Bir insan herzaman Mutludur.
Aşk uğruna öLünecek kadar Şehvetli Bir Duygu Geceleri Ağlatacak kadar Duygusal Duygu Yoğunlaşması Hissettirir.
Herkez Aşık olabilir fakat Herkez Aşık olduğuna Sadık Olmaz.
Ben Seni Sevdim ben Sana Hasret kaldım ben Sana yetim kaldım Ama Ben hep Seni Sevdim Aşkım…
Kalbimin en ince damarlarında hissediyorum seni bebeğim
Aşkımı Anlatsamö haykırsam Dünyaya, Dünya Yine Dönecek umarsızca, Beni Sadece Sen Duy Sen Anla Bebeğim.
Aşkı Gözlerine Bakarak Yaşamak Sözlerine Bakarak Hayata Adım Atmak isterim Aşkım.
Ben Seni uzun Gecelerde Sabahlarken ismini Duvarşara Yazarak Sevdim Aşkım.
Aşağıdan sizde gönderiniz.
Suskunlugumun Sebebi Isen Sevgimin Anlami Olmalisin. Hayat Akli Basinda Yasamak Icin Cok Kisa.zor Olani Degil.kolayi Ve Yanida Olani Ara Seni Seviyorum…
Birak Kendini Akisina Zamanininsan Yasamak Icin Derin Nefes Almali Hadiduymadigim Sozler Fisilda Bana Dudaklarin Nemli Sesin Sevdali
Gun Birgun Sevdalanmis Geceye. Gecede Yakamoz Dusurmus Denize. Ogunden Bugune Geceyle Gunduz Ayrilmaz Olmus Taki Gunes Tutulup Golge Dusurene Dek Sevdalarina.
Kiymetimi Bilmen Icin Gitmem Mi Gerek!sevdigini Anla Artik Buyudun Bebek!masal Degil Ki Bu Ask Ogrenmen Gerek!gitmesi Kolay Olur Zor Olan Sevmek
Ruyalarini Papatyalarla Yatagini Gul Yapraklari Ile Susledim Uzerini Sevgimle Ortup Kabuslarin Ben Aldim Ki En Tatli Ruyalari Goresin!
Gul Bahcesinde Gecsede Omrum Inan Ustune Gul Koklamam Gulum Seni Koklamak Olsada Olum Ugrunda Olmeye Deger Gulum…
Sevgim Sinirsiz Ama Anliyabilene Dostlugum Sonsuz Ama Paylasabilene Sen Harikasin Ama Benim Oldugun Surece
Dunyada 2 Renk Gul Olsunbiri Kirmizi Digeri Beyazsen Beni Unutursan Kirmizilar Solsunben Seni Unutursam Beyazlar Kefenim Olsun.
Yalnizlik Gecelerinumit Bekleyenlerinhayal Caresizlerinyagmur Sokaklarin Tebessum Dudaklarin Sen Ise Yalniz Benimsin Birtanem…
En Buyuk Okyanusta Bir Su Damlasi Olmakucsuz Bucaksiz Sahilde Bir Kum Tanesi Olmak Ama En Onemlisi Milyonlarca Insanin Icinden Senin Sevgilin Olmak…
Kalbimde 3 Cicek Yetistirdim.sevmeksevilmek Ve Beklemek.sen Bunlardan Ikisini Kopardin.bana Sadece Biri Kaldi Beklemek Beklemek Beklemek
Koca Bir Okyanusta Bir Su Damlasi Olmak Yada Ucsuz Bucaksiz Bir Sahilde Bir Kum Tanesi Olmakama En Guzeli Milyonlarca Ademoglunun Icinde Senin Sevgilin Olmak.
Birgun Dudaklarin Kurursa Okyanusu Getiririm Sana Aksam Ayazinda Titrersen Gunesi Getiririm Sana Eger Gonlun Bir Sevgi Ararsa Kalbimi Sokup Getiririm Sana…
Beni Ozlersen Gokyuzune Bak.yildizlarin Kuyruguna Kalbimin Parcalari Takili.yalnizlik Seni Uzerse Elini Kalbine Koy Gozlerini Kapa.ruhum Orada Cakili.
Askin Yolunda Tam Yirmi Yil Gecti…ama Yolun Haritasi Hala Cizilemedi.bazen Muzaffer Oldumcogu Kez Fethedildim.yirmi Yil Gectihala Birinci Sayfasinda Ask Defteri…
Seni Bulmaktan Cok Aramak Isterim Seni Sevmeden Once Anlamak Isterim Seni Bir Omur Boyu Bitirmek Degil Sana Hep Yeniden Baslamak Isterim
Ben Seni Dun Sevmedim Cunku Dun Bitti Ben Seni Bugun Sevmedim Cunku Bugun Bitecek Ben Seni Yarin Sevdim Cunku Yarinlar Hic Bitmeyecek.
Bilirim Sonu Yok Bu Askin Sensiz Gecen Gunlerin Eriyip Guze Dondu Omrum Ustuste Kac Olum Ne Zaman Bir Ben Dusunsem Boyle Sere Serpeyim Ne Zaman Bir Bir Sen Dusunsem Nezaman Bir Yar Dusunsem Yuregim Sizlar Her Aksam Gel…
O Bir Yolcu Sen Bir Hancigordugun En Son Yalanci Icindeki Derin Sanci Gitmez Dedimkaldi Gonul.. Sen Istedin Bwn Dinledimsenden Ayri Olmaz Dedimen Sonunda Ben De Sevdim.simdi Beni Kurtar Gonul..
Onun Guzelligini Herkes Goruyorsa O Bence Az Guzeldir.herkes Biliyorsa O Bence Hic Guzel Degildir.onun Guzelligini Yalniz Ben Goruyorsam Bu Sevgidir.onun Guzelligini Yalniz Ben Biliyorsam Bu Asktir.hic Kimse Bilmiyorsa Bu Yanlizliktir.
Gonlumde Bir Cicek Acti Adini Mutluluk Koydum Kopardilar.. Gonlumde Bir Cicek Acti Adini ^^ask^^koydum Soldurdular.. Gonlumde Son Bir Cicek Acti Adini Izdirap Koydum Ne Koparan Nede Solduran Oldu…
Oyle Huzurluyum Ki Senin Yaninda Sen Dertlerin Bittigi Nokta Kusku Bulutlarini Dagitan Huzur Meltemi Sefkatin Sonsuz Ufku Ruhumun Sukun Limani …
Ben Kucucuk Bir Bebektim “sen” Kocaman Bir Sevda…”ben” Senin Ellerinde Buyudum “sen” Benim Yuregimde…
Ayrilik Adini Nereden Cikardinbir Defa Degil Bin Defa Canimi Aldinbu Bedenimi Sensiz Yasar Mi Sandinhata Yaptin Sevgilimburda Yanildin…
Bir Cocugun Bir Masala Kandigi Gibi!.gulum Senin Gozlerine Kanmisim Gunesin Yeryuzunu Yaktigi Gibi Gulum Senin Gozlerine Yanmisim Gel Yagmur Ol Gozlerimi Islandr Basimi Dizlerine Yaslandir Delirmisim Sende Beni Uslandir…
Neden Sonra Farkina Variyorsun Etrafindaki Issizligin Arkadasmis Dostmusne Ariyorsun adresi Bellimi Vefasizligin…
Gitmez..gozleri Oylece Parlar Yildizlarda!!! Sinmistir Kokusu Saclarinin. Her Sabah Gozlerini Onunla Acarher Gece Onunla Kaparsin… Unutulmaz..unutamazsin …
Sen “icerideyken” Ben “disarida” Seni Bekleyecegimkaranlikta Siril Siril Akan Bir Suyun Golgesi Gibi…..suratindan Akan Saflik Derinlik Olacak Belki De Gorunmeyen Icimde…
On Gunesi Yan Yana Koysam Bir Cember Yapsam. On Cemberi Ust Uste Koysam Bir Cubuk Yapsam. Ortasina Da Seni Koysam Bin Defa Yansan Da Canlansan: Bana Yaptiklarin Icin Cehennemde Cekeceklerine Denk Olmazdi…
Tenimi Suremedim Ben Al Yanaklarina Busemi Konduramadim Bal Dudaklarina Gamzelim Guluver Bana Al Canim Sana Feda Sevdaliyim Ben Sana Sevdali…
Anilar Igneler Her Gece Yuregini…olmayacagini Bile Bile Dilersin Eski Gunleri. Ama Sende Bilirsin Suan Gecen Saniyenin Bile Bir Daha Geri Donmeyecegini…
Gece Yalnizdi Ona Bakan Sadece Yildizlardi…onu Izleyen Ve Onu Isteyen… Bu Yuzden Sevgi Dogdu. Yildizlarla Gece Sessizce Bulustu. Ve Sonunda Ask Bulundu… Olundu…
Yasamak Gecenin Tum Karanligina Ragmen Bugulu Bir Cama Gunesi Cizebilmektir Yasamak Direnmektir
Dudaklarin Gibi Sicakti..kahveyi Biraktim.. Dumaninda Hayalin Vardi..sigarayi Biraktim…. Ruyalarimda Sen Vardin Uyumayi Unuttum Bir Seni Unutamadim
Bir Kelimenin Yanina Bir Kelime Gelince Bir Sesin Yanina Bir Ses Gelince Bir Insanin Yanina Bir Insan Gelince Buyurler Buyurler Olumden Once
Bir Masal Kusu Konarsa Duslerineduslerin Hukmederse Yuregine Dusersen Sahra Collerine Aradigini Bulamazsin Sevda Cemberinde
Ama Coskun Ama Yorgun Bir Yil Daha Geciyor Yasamdan Tum Mutlu Yarinlar Seninle Olsun Sevgilerin Guzeli Ile Yogrul Dogum Gunun Kutlu Olsun
Biz Isyankar Sokaklarda Buyuduk Anlamayiz Bazilari Gibi Balli Ekmek Yemekten Biz 15 Yasinda Dunyaya 18 Yasinda Kasip Kavurmakta Olan Asklara Isyan Ediyoruz.bilmeyiz Kaygan Pistte Dans Etmeyi satmayiz 10 Kurus Icin Sevdiklerimizi
Her Seferinde Kalbim Baska Bir Isyan Cikariyor… Elimde Olsa Kalbimi Yerinden Soker Ayaklarimla Cignerdim… Ama Elimde Degil Ne Seni Sevmemek Nede Kalbimi Sokup Cigneye Bilmek… Yapabildigim Tek Sey Seni Sevebilmek
Yasamak Icin Bir Sebep Demisti.deniz Demistim.oldu Demisti.bense Maviligi Kastetmistim
Bir Aski Paylasmak Icin Cok Gecbir Paylasima Asik Olmak Icinse Erken.bir Sevda Yerimden Vurdu Zaman.simdi Sana Soylenecek Tek Bir Cumlebende Sana Yetecek Kadar Ben Kalmadi..
Agladiginda Gozlerinden Akan Yas Olmak Isterdimyanaklarini Opmek Icin. Gunes Her Sabah Doguyor Ben Ise Sensiz Hergun Biraz Daha Batiyorum.
Ben Alisilmis Seyler Sevmem Bilirsin. Yasamaksa Diledigim Gibi Yasamaliyim Sevmekse Gonlumce Sevmeliyim. Kendi Ellerimle Yazmaliyim Alinyazimi Olmekse Istedigim Anda Olmeliyim..
Yalniz Aciga Cikan Isigi Gorebiliyorsan Yalniz Soylenen Sozu Duyabiliyorsan Ne Gorebiliyorsun Ne De Duyabiliyorsun… Kaybolan Umitlere Baglanmamalisin Dogacak Umitleri Henuz Kaybetmedik Ki.
Bir Gun Kirlarda Gezerken Eline Bir Papatya Al Ve Seviyor Sevmiyor Yapmaya Basla.seviyor Cikarsa Inan Ama Sevmiyor Cikarsa Inanma.cunku O Sadece Bir Papatya
Gozlerin Dalsa Bilki Dusundum Seni Kulagin Cinlarsa Bilki Andim Seni Gece Uyanirsan Bilki Resmini Optum Yaslar Dokulurse Gozlerindenbilki Sensiz Oldum!!!!
Bahcelerde Seftali Kayisi Yedi Askin Ugurlu Sayisi Yedi Yildir Hasret Kaldim Sevdaya Yeter Artik Yalvardigim Mevlaya
Ne seni unutacak kadar zaman geçecek..ne de geçen zaman seni unutmaya yetecek..bırakıp gittim diye unuttum sanma…zaman alışmayı öğretir unutmayı ASLA
Akşamı son bulan ufuklarda..güneş damla damla erirken..hayatta kalan duygularımla..sana iki kelime söylüyorum…”SENİ SEVİYORUM”
Güller hep ellerinde açsın, ama dikenleri batmasın.Sevda hep seni bulsun,ama seni yaralamasın.Mutluluk hep yüreğine dolsun,ama beni unutturmasın.
Bu Dünyada Sevipte Sahip Olamadığım Bütün Güzelliklerin Yerine Senin Sevgini Koyduğumda Bu Dünyada Herşeye Sahip Olduğumu Anladım
sen benim hayalimin prensesisin seninle bir ömür boyu beraber olmak için herşeyi ama herşeyi vermeye hazırım meleğim seni çok ama çok seviyorum…
Sen benim için bir aşkın bittiği yersin resimlerin renksiz halisin sevmekten bahsetme sakın çünkü sen sevmeyi hiç mi hiç sevmedim senbenim için bir aşkın bittiği yersin senbenim nefretim nefes alış sebebimsin
Hani kardelen gökyüzüne aşık olurda çıkartır ya karın altından gövdesini,Zenher yüreğinde kardelen kadar cesaretin yoksa sakın aşık olma…!
Sevmek çay sevilmek şeker,bizim gibi sevenler çayı şekersiz içer
Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam Ben haramı helale karıştırmam Seninle içilen şarap helaldir Sensiz içilen su bile haram
İstemem sevilmeyi sevilmek sensizlikse
Sen benim ruhsatlı sevdam ben senin sevda keşin seni sevmek yaşamaksa ben hiç ölmedim
Yüreğimin ta içinde bir ateş yanar.. Yanmayan yer kalmamış söndürsen ne yazar.. Taşa toprağa seni yazdı bu eller.. Ah sevmenin değeri bir bilseler
Aşkın zehir olsa içmezsem, yolun ölüm olsa dönersem, senin için bu candan vazgeçmezsem namerdim.
Ne seni unutacak kadar zaman geçecek..ne de geçen zaman seni unutmaya yetecek..bırakıp gittim diye unuttum sanma…zaman alışmayı öğretir unutmayı ASLA
Gönülden gönüle attın kendini bir heves uğruna sattın sevgini her geçen yolcuya açtın kalbini artık bir hancıdan farkın kalmadı
Bir damla gözyaşın olmak isterdim yanaklarından süzülüp dudaklarından ÖPMEK İÇİN…
Uykudan uyandığına pişman eden dönmek isteyipte dönemeyince çaresizlikten çıldırtan tatlı bir rüyasın sen…
İnan senin yanında sanki birbirimizden çok uzaktaymışız gibi geliyor bana.Yalnızlığımı seviyorum çünkü ancak o zaman seni yanımda hissediyorum.
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir. O engin denizlerin ötesindeki yerler değil.
Sen uykusuzluk nedir bilir misin?Gece ıslak yastığına başını koymak,”yarın ne olacak diye”korkuyla uyumaya çalışmak.Sen geceleri yalnızlıktan ağlamak nedir bilir misin?
Sesini duyabilme umuduyla yaşadığım hayat yüzünü göremediğim için çekilmez olsada sesini duyabildiğim için yaşamaya değer…
Biz her ne kadar sosyetenin cilalı taşlarında dans etmesini bilmesekte, soğuk dolunayda şeytanla azraille dans etmesini iyi biliriz.
Ben seni Bir Kum Tanesine Adını Yazacak Kadar Değil Sahildeki Tüm Kum Tanelerine Adını Yazacak Kadar Çok Seviyorum
Kahvaltı hazırladım sanada gönderiyorum, umut dolu omlet haşlanmış sevgi bir dilim tutku ,seni seviyorum reçeli ve birde yanlızlık demledim kaç şekerli olsun?
Sen geçmişin herhangi bir yolsuz sevdası diye anıyorsun beni oysa ne yollar aradım o sevdaya ama bilmiyorsun çocuk bilmiyorsun…
Depremle girdin gönlüme,fay hattı çizdin yüreğime,artçılar hala devam etmekte, özlenmektesin bitanem dokuz nokta dokuz şiddetinde
Tatlı biri var sevilmeye değer, güzel biri var görülmeye değer, iyi dostlar var özlenmeye değer, ama biri varki can vermeye değer!
Gölgeler düşsede yüreğinin üstüne güneşini sakın söndürme, umut yoksa yarınlar uzak kalır insana, unutma Bir Sen Daha Yok Bu Dünyada…
Sevgi sevilen kişiye sunulan bir armağandır kabul edilmesi ya da geri çevrilmesi önemli değil önemli olan sevginin sunulmuş olmasıdır.
Gül dediğin nedirki, Solar gider, Ateş dediğin nedirki, Kül olur gider, Gün dediğin nedirki, Geçer gider, Ama sana olan sevgim sonsuzdur, Ancak mezarda biter!!
Güzellik; sadece güzel olan şeylerde değil, Güzel görmek istediğin herşeydedir…
Bugün sigaramın üzerine adını yazdım sigaram bittiğinde seni unutacam sanmıştım ne bilirdimki seni nefes içime çektiğimi…
Seviyorum sevmenin acı verdiğini; her sevenin sevilmediğini bile bile ! ama yinede bir umut taşıyorum belki SEVEN SEVİLİR diye !!!
Deniz sesimi duyarmı? dağlar dinlermi anlatsam seni? hüzünlüyüm desem çare olurmu gökyüzü? salarmı bulutları peşine ilgilenirmi rüzgar yardım edermi seni bulmama ???
Korku bilmeyen GÖNÜL korkmayı öğrendi.(SENİ KAYBETMEK KORKUSU)Sevmeyi bilmeyen GÖNÜL sevmeyi öğrendi.(SENİ İLK GÖRÜŞTE)Ama bu GÖNÜL tek bir şey öğrenemedi.(SENİ UNUTMAYI)
Aşkım aşkım diye ağlayacaksın başını taşlara hergün vuracaksın sesini duyan yokki ağlayacaksın sen gittin şimdi sıra bende ben bittim şimdi sıra sende…
Seviyorum seni ölümsüz bir aşk ile, bütün kalbim hayatım seninle, ölecek dahi olsam bu kalp ile son nefesimde haykıracağım seni seviyorum diye..
Sanal dünya diyorlar buraya,uğradım geçtim. Beklediğim ufak bir telefon görüşmesiydi, artık ondanda vazgeçtim.Gideceksen git yolun açık olsun, gözlerinde yüreğinde huzur bulmuştum al istemem o da senin olsun.
İnsan tırmanırken dağın kafa tutmasına razı olmalıdır.
Herzaman doğru söyle,ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.
Seni dar ağacındaki bir mahkumun ,hayatı sevdiği kadar seviyorum…
Ben senin ne yarin nede canın ben senin ne sevdiğin ne baharın ben senin belki umrunda değilim ama sen benim sen benim nefesimsin
Hayatın en güzel anı herşeyden vazgeçtiğiniz zaman Sizi hayata bağlıyan biri olduğunu düşündüğünüz andır.
0 notes
Puşkin’in Ölümü
Nahit Sırrı
Yeni Türk Mecmuası Sayı 52 Nisan 1937
D’Anthes sahnede
Baron Georges d’Anthes o zaman yirmi dört yaşındadır ve Petersburg salonlarında aşıkane muvaffakiyetleri dillerde en fazla gezen şahsiyettir. Kendisi Alsace’lı bir Fransız’dır, zengin ve pek eski olmamakla beraber asalet unvanı almış bir aileye mensuptur. Zabit iken 1833 de Fransa’dan ayrılarak Rusya’ya gelmiş ve hassa alayına zabit olmuştur. Vatanından ayrılmasının sebebi ise, Fransa’da 1830’da vukua gelen ihtilâl neticesindeki saltanat tebeddülünün koyu sağlar arasında hasıl ettiği hiddet ve nefrettir. Büyük bir zekâya ve esaslı bir kültüre malik olmamakla beraber, hele ciddiyet ve vazife hislerinden mahrum bulunmakla beraber, kendisini herkese sevdirmekte eşsiz bir muvaffakiyet ve mazhariyet sahibidir. Nitekim Puşkin de onu 1834 yazı içinde bir lokantada tanımış ve hakkında derhal büyük bir sempati duymuştur. Muasırlarının kusursuzluğunda ittifak ettikleri endamına pek yaraşan hassa zabiti üniforması ile en kibar salonların tıpkı Puşkin’in karısı kadar esaslı bir ziynetini teşkil eden, fevkalade güzel, hoş ve nükteli konuşan bu Fransız, aynı zamanda Felemenk elçisi baron Heeckeren’in himayesi altındadır. Uzun yıllardan beri Rusya payitahtında memleketini temsil eyleyen ve Puşkin’den nefret eden hariciye nazırı Nesselrode’nin de pek samimi dostu olan bu diplomat, bir rivayete göre hakikatte oğlu olduğu için zabiti himayesine almıştır. Daha şayi bir rivayet ise, diplomatın kendisini, Rusya’ya gelmek üzere elinde Çar için kayınbiraderi Prusya veliahdından almaya muvaffak olduğu bir tavsiye mektubu ile o Almanya’yı kat ederken bir küçük kasabada tanıdığı ve büsbütün başka ve söylenmez sebeplerle Rusya’ya beraberinde getirdiğidir. Himayenin sebebi ne olursa olsun, bekâr, ihtiyar, gayetle de zengin olan elçi, d’Anthes’i resmi evlâdı yapmakta ve ismini dahi kendisine vermekte gecikmeyecektir.
Petersburg’un 1834-35 kışının balolarında en güzel çift bu Fransız zabitle Puşkin’in karısı Nathalie’dir. Ve d’Anthes Nathalie Puşkin’e hakikaten tutkun görünmeye başlar. Onu kocasından boşatarak Rusya’dan alıp götürmek gibi sözler dilinde gezecektir. Kadın da onu sevmekte midir? Bu hiç de muhakkak değildir. Muhakkak bir şey varsa o da Fransız’ı kocasından çok daha genç ve güzel bulduğu, şairin mahdut zekâsı için fazla yüksek gelen düşüncelerini dinlemeğe bu güzel üniformalı dilber delikanlı ile hafif ve eğlenceli musahabelere girmeği tercih ettiğidir. Bahusus en çok sevdiği şey için, bu zabit eşsiz bir kavalyedir. Muhteşem ve resmî salonlarda bir kadın kocası ile dans edemez ya: Esasen de Puşkin kendisini daha kırka gelmeden artık yaşlanmış saymakta, balolarda çehresi mazmum ve hiddetli bir köşeye oturarak dönüş saatini beklemektedir. Ve dönüş saatlerinde, muhakkak ki yolda ve her halde evde artık kavgalar olmaktadır. Zira karısı ile Fransız delikanlısının dostlukları artık herkesin nazarı dikkatini celp etmiş, türlü dedikodu, tefsir ve hikâye dillerde dolaşmağa başlamıştır.
Malî vaziyeti büsbütün bozulmuş olan ve eserlerinden eskisi kadar para kazan mayan şair, bu sıralarda annesinin ölümü sebebi ile Mihaylovskoye’deki malikâneye gider. Ah buraya büsbütün gelebilse, burada yaşasa! Fakat çocuklarını temiz hava almaları için kocası ile beraber yollayan karısı, muvakkaten bile Petersburg’dan ayrılmaya razı olmamıştır. Bir taraftan d’Anthes’le flörtü devam ederken diğer taraftan da İmparatorun bilhassa itibar ve iltifatına mazhar bir kadın olmak imtiyazına maliktir. Puşkin’in zahiren neşeli ve hakikatte türlü ıstırap taşıyan mektuplarına verdiği cevaplarda, salonlardaki muzafferiyetlerini anlata anlata bitiremez. Salonlar.- Bütün muazzam Rusya bu salonların harikulâde ihtişamını temin için çalışmakta, didinmekte, ezilmekte ve inlemektedir. Bu salonlardaki en güzel erkeklerden biri de d’Anthes olduğu gibi en muzaffer kadını da Puşkin’in karısı, bu muzaffer kadının tuvaletlerine para bulmak için ne yapacağını şaşıran Puşkin’in karısıdır, Ve d’Anthes’in «makamı pederi», sebepleri anlaşılmayan bir haleti ruhiye içinde oğul ile bu genç kadın arasındaki rabıtaya dair türlü havadis çıkarmakta, diğer taraftan da Nathalie’nin evlâtlığına metres olması için ne yapmak lâzımsa yapmaya karar vermiştir. Ekmeğini meyhanecilikten çıkaran ve «hanım yazıktır! Bu delikanlıyı öldürecek misin?» diye haberler getiren eski devirlerdeki acuzelerimiz gibi, Nathalie Puşkin her tesadüfünde kendisine malik olamazsa sevgili oğlunun yataklara düşüp can vereceğini söylemektedir. Nefsini tamamı ile masum addedip hiçbir şeyi gizlemeye lüzum görmeyen Nathalie de bunları Petersburg’a çoktan dönmüş olan kocasına muntazaman haber vermektedir.
Ve 1836 son baharı içinde bir gün, imzasız bir mektup alır. Bunda, boynuzlular cemiyetinin ikinci reisliğine tayin edildiği birinci reis tarafından kendisine haber verilmektedir. Birinci reis ise karısı tam on dört yıl bundan evvelki çara metreslik etmiş olan Narychkine isminde bir adamdır. Aynı mektup, şaire yollanılmak üzere çift zarflar içinde onun birçok ahbaplarına da gönderilmiştir. Puşkin bu mektubun Felemenk elçisinin elinden çıkmış olduğundan bir an bile şüphe etmez. Belki başkaları da beraber düşünmüşlerdir. Fakat asıl sebep odur. Ve bir taraftan hükümdara olan borçları için - bunların affını istemeğe katiyen razı olmamakla beraber - kendisinin de pek içinden çıkamadığı çok karışık ve girift bir takım yol ve çarelerle bunlardan kurtulmak, bu sayede de saray hizmetlerinden halâs olmak üzere teşebbüslere kalkarken, diğer taraftan da Heeckeren’in sevgili oğlunu düelloya davet eder. Bu düello bir skandal yaratacaktır ve salonların, hele yüksek diplomasi mahfilinin skandala asla tahammülü yoktur. Etekleri tutuşan elçi cenapları türlü çareler aramağa koyulur. Düellonun vukua gelmesini iki hafta müddetle savsaklar ve nihayet önünü alır. Bütün iş bir suitefehhümden ibarettir. Sefirin o imzasız mektuptan asla malumatı olmadığı gibi esasen de d’Anthes Nathalie Puşkin hakkında hiçbir gün bir tasavvur beslememiştir. Vakıa aşıktır, aşıktır ama Nathalie’ye değil ablası Catherine’i sevmektedir ve kendisi ile evlenmeye de talip olduğu için bu işte gizlenecek ve çekinilecek hiçbir şey yoktur. Böylece gayetle güzel ve zengin bir koca buluveren Catherine’e gelince, Nathalie gibi güzel değildir, daha kısmeti çıkmamış bir kızdır, fakat çok güzel hemşiresinden daha zeki ve münevver olduğu için Puşkin’i daha fazla anlamış, eserlerine daha alâka ve
şahsına daha samimi ve ciddi bir alâka göstermiştir. Hatta, eniştesini gizlice sevdiğine dair de bir iddia vardır. Geciktirilmeden yapılan düğünde, Puşkin hazır bulunmayacaktır.
Düello
İzdivaç müzakereleri esnasında da sonra da Puşkin bu beklenmedik bacanakla görüşmemiş, ona karşı kini azalmamış, Felemenk elçisinden de mutlaka ve her ne bahasına olursa olsun intikam almaya azmetmiştir. Ve Heeckeren bundan emin olunca, artık şair kendisini rezil etmeden evvel bu işi halletmeye kati karar verir. Şimdi d’Anthes her rast geldiği yerde Madam Puşkin’e sokularak aşkından bahsetmekte, Heeckeren yeniden araya girerek oğlunun hayatını mahvetmemesini genç kadından rica etmekte ve ayni kuş beyinli Madam Puşkin bunları kocasına yeniden haber vermektedir. Ve Puşkin haber alır almaz, en korkunç hakaretlerle dolu bir mektup yazarak sefire yollar. Bu vaziyetten ancak ve yine bir düello ile çıkılabilir. Ve bu sefer bundan elçi de çekinmemektedir. Sade kendi yaşı buna imkân veremeyeceği için bu vazifeyi, artık baron Georges Heeckeren ismini taşıyan d’Anthes deruhte eder. Şimdi her şeyin bir an evvel olup bitmesini o kadar istemektedirler ki, hakaret mektubunun tarihi (1837 senesi) 26 Kanunusani olduğu halde 27’de düello şahitleri birleşip nasıl dövüşüleceğini kararlaştırmışlardır.
Bu düello gününde Puşkin neşelidir, dudaklarında bir gülümseme ve şarkılar vardır. İtina ile yıkanır, tıraş olur ve çamaşır değiştirir. Saat dörde doğru araba ile dövüşülecek yere giderlerken yolda karısının arabası ile karşılaşır. Fakat ikisi de bunu fark edemezler. Şehir haricini çıkılır, dövüşülecek yere varılır. Dize kadar kar vardır. Mubarizlerin birbirlerine silâh boşaltmak üzere duracakları yerler tayin edilirken, Puşkin karlar üzerine oturmuş, lakayt bir bakışla hazırlıkları seyreder. Mubarizler birbirlerinden yirmi metre uzakta durup ateş edecekler. Duracakları yerler temizlenir. Ve d’Anthes’le Puşkin bu müntehaya geçerek silâhlarını boşaltırlar. Puşkin yaralanmıştır. Kendisi yüzükoyun mantosunun üstüne, silâhı da karlara düşer. Düşerken «Yaralandım» demiştir ve işi artık kapanmış farz eden d’Anthes ona doğru gelerek belki barışmaya hazırlanırken, şair: «Kımıldamayın. Tekrar vurabileceğimi hissediyorum» der ve yerde yatarken bir kolunu karlara dayayarak düşmanını vurur. Ve Anthes de yaralanır, hatta ölümden kurşunun elbisesinin bir düğmesine çarpması ile kurtulur. İlk önce Puşkin onu öldürdüğünü sanarak buna memnun olmayışına hayretini söyler. Bir an sonra kısa bir baygınlık geçirerek ve yarasının pek ağır olduğunu anlamakta gecikmeyecektir. Saat altıda kendisini namütenahi ihtimamlarla evine götürürler. Üç gün, fevkalâde bir soğukkanlılıkla ölümü bekler ve onun mutlaka geleceğinden hiç şüphe etmeden ona intizar eder. Karısı başı ucunda ağlayıp çırpınmaktadır. Ve onun bir günah işlememiş olduğundan emin bulunduğu için, kendisini en müşfik sözlerle teselliye çalışır. Aile doktorlarından gayri Çar da kendi tabibini yollamıştır ve Çarın emri mucibince bu tabibin yanlış bir tedavi tatbik ederek şairin ölümüne sebep verdiğine dair de bir şayia vücut bulacak ve yaşayacaktır. «Hayat bitti.» Cümlesi Puşkin’in ağzından çıkan son sözlerden biri ve «Nefes almakta güçlük çekiyorum. Boğulacak gibiyim.» son lakırdıları olur. Sonra bütün vücudu sükûn bulur. Omuz başlarına kadar kolları, ayakları ve dizleri soğur. Teneffüs gittikçe hafifleşir ve birden, pek hafif bir iç çekişi müteakip, can verir. İkinci Kânun 29’da ve gece yarısından sonra saat ikiyi kırk beş geçmektedir (Miladi tarihle 10 Şubat).
Hiçbir şey hiçbir zaman fark etmez sanılan bir koca millet, o vakte kadar kanından
gelmiş şairlerin en büyüğünü nahak yere kaybetmek üzere olduğunun farkındadır. Puşkin canı ile uğraşırken Prusya Sefiri’nin raporuna nazaran her tabakaya mensup 50000 kişi onun evini kuşatmış, bir malûmat, bir haber, almak üzere beklemektedir. Cenaze alayının muazzam ve tehlikeli bar nümayişe sebep olmaması için Çarlık hükümeti azami tedbirler alacak ve cesedi sessizce uzaklara, ta Pskof Eyaleti’ne göndertecek, şair orada bir ölmez eserinde canlandırdığı ceddi zencinin gelini olan sevgili büyük annesinin yanına gömülecektir.
Bir gün, Çarın lütfu ile iyi bir tekaüt maaşına mazhar olan Nathalie Puşkin, velev ki istemeyerek sebep olduğu bu facianın cezasını görmesi için ahali tarafından linç edilmek tehlikesi geçirir. Felemenk devleti mahut Heeckeren’i geri çağırmıştır ve Çar hükümeti evlâtlığı d’Anthes’in rütbesini refih edip Rusya hudutlarından çıkartmaya kendisini mecbur hisseder. Herif Fransa’ya dönüp siyasi hayata girecek, mebus ve ayan olacaktır.
Puşkin’in çocukları uzun birer ömür yaşadıktan sonra tabii ölümleri ile ölmüşlerdir. Onların bıraktıkları evlatların en mühim kısmı halâ Rusya’da yaşamaktadırlar ve bu nesil arasında taşıdığı isme layık ehemmiyette herhangi bir sahada faal ve şahsiyet sahibi zuhur etmemiştir. Şairin bir hafidesinin Çar hanedanına mensup biri ile izdivacını Gotha Salnamesi’ni tetkik edince görmek mümkündür.
Edebi hüviyeti ve eserleri
Meselâ bir Fransız edebiyatına nazaran çok genç olan Rus edebiyatının ilk zamanlarından Puşkin’e kadarki devresi içinde Somonossov, Dierjavine, Karamzine, Joukovsky ve Krylov bilhassa ehemmiyetli bir mevki sahibidirler. Fakat o; bunların hepsine tevafuk edecek, hepsini geçecektir. Kendisini takip eden ve bugüne kadar gelen zaman içindeki büyük şahsiyetler: Sermontof, Gogol, Tourguenier, Dostoievski, Tolstoi ve Gorki arasında ona tevafukunun kabul edebileceğimiz kimseler belki sadece Dostoievski ile Tolstoi’dur. Puşkin ilk şiirlerini neşrettiği zaman bütün dünya Fransız İhtilâli ile Napolyon Harpleri’nin uyandırdığı kıyametlerin heyecanı içinde bulunuyor ve romantizm bilhassa Alman edebiyatına hakim oluyordu. Fakat Rusya’da edebiyat henüz bazı sempatik ve Epiküryen Fransız şairlerinin mutlak tesiri altında yaşıyor ve lisan artık her şeyi ifade edecek bir kudret kazandığı halde henüz bu dil ile büyük ve milli eserler yaratacak bir adam meydana çıkmamış bulunuyordu. İşte, daha ilk yazılarından itibaren Puşkin bu adam olduğunu ispat etti. Mamafih Rus münekkitleri uzun zaman bunda tereddüt ederek onu sadece kozmopolit duyguları müstesna bir Rusça ile terennüm eden bir kozmopolit saydılar ve Fransızca ile fart tavakkulundan dolayı kendisine daha liseden takılan «Fransız» ismini ona yaraştırdılar. Ve ilk önce kadrini teslim etmedikleri gibi, bilâhare inhitat devresine girdiğini ilânda da gecikmediler Nitekim 1835’de, yani ölümünden iki yıl önce, Rus edebiyatının mazideki büyük münekkidi sayılan ve kendi de pek genç ölen Bielinski onun sanat hayatını tüketmiş olduğu ve milli edebiyatın başında işgal ettiği yeri artık Gogol’a bırakması icap ettiğini yazmıştı.
Puşkin’in ömrü maalesef uzun olmadığı ve bu hayatın büyük bir kısmı da türlü sefahat ve zevkle geçtiği halde, şairin bırakmış olduğu eser yekunu cidden mühimdir. Şiir, manzum masal ve destan hikâye, roman, dram, seyahat, tarih, tenkit, mektup ve hatıra gibi bütün nevilerinde eser vermiştir. Asıl ismini ve muazzam şöhretini temin eden eserleri ise şiir ve destanlarıdır. Kendisinden evvel hiçbir şairin misline erişemediği bir şekil mükemmeliyetine de maliktir ki, bunu halefleri de geçememişlerdir. İlk önce fazla açık hisleri ve sonra Fransız İhtilâli’nin kurbanı Chenier’in tesiri ile bir müddet de hürriyeti terennüm eden bu şiirler başka lisanlara tercüme edilmişler ve tabiî asıllarındaki güzelliklerden bir kısmını kaybetmişlerdir. Litterature Russe isimli mühim eserinde Waliszewski söyle diyor: (Kendisi ile küfüv olanlarla mukayese edilince elbette ki ne Shakespeare ile Goethe’nin derinlikleri ne Byron’un, Schiller’le Heine’in kuvveti ne Lermontof’la Musset’nin ihtirasları ne de Hugo’nun füshati ve nihayet ne de bir Mickiewicz’e «Ben milyonum» demek imkânını veren millî ruh ile o tam birleşme ve çarpış Puşkin’de yoktur. Fakat şekil ve mevzu bakımından müstesna bir ahenk ve ıtrah ile, ifadede mucizevî bir isabetle, letafet ve kuvvetin fevkalâde muvaffak bir imtizacı ile ve nihayet nispet ve isabette şaşmaz bir kudretle onlara çok kere faiktir.) Waliszewski Puşkin’i hiç sevmediği ve onu manen küçük bir adam şeklinde tasvir ve hayatını bu zaviyeden hikâye etmekte pek cesur davrandığı için, bu hükmünün ve tesliminin kıymeti büsbütün büyüktür. Hakikaten de Puşkin’in ihtiraslarında ne kadar mutlak ve pervasız olduğunu düşününce, hislerinde ve tasvirlerinde en küçük zevk hatasından, ifrat ve mübalağadan çekinebilmiş olmasına ve hikâyelerinde Voltaire'i kıskandıracak bir icaz göstermesine bilhassa hayran kalmak lâzımdır.
Lisanına gelince: Fevkalâde zengin ve harikulâde ahenktar olmakla beraber, bilhassa nesrinde biraz Fransız nüfuzu mahsus bulunduğu ve hatta kaide yanlışlarına tesadüf edildiğini söyleyenler yok değildir. Çocukluk ve ilk gençlik devresinden sonraki eserlerinde en fazla tesiri görülen iki şahsiyetten ilki Byron ve İkincisi Shakespeare olmuştur. Byron ’m tesiri sade eserlerinde değil Puşkin’in hem de muhakemesinde ve yahut muhakemesizliklerinde de pek barizdir. Türlü kaprisine Büyük Britanya Adası dar gelen ve maceradan maceraya geçen hayatına nihayet Yunan isyanında bir hatime veren Lord Byron gibi herkesten başka şekilde yaşamak emeli, kâh en yüksek kibarlarla ve kâh en adi insanlarla düşüp kalkma merakı Puşkin’de de vardır. Bir taraftan ailesinin eskiliğini anlatmak üzere sahifeler dolduran ve bir taraftan Cenubî Rusya’da bir müddet çingeneler arasında yaşadığını zannettiren Puşkin de kabil olsa memleketinden ayrılır, türlü diyarda avunmaya çalışırdı. Fakat Rusya hudutlarını jandarmalar kuşatmış ve esasen zamanı için yüksek tahrir ücretleri de almış bulunsa da Puşkin yine devletin ve Çarın hazinesine muhtaç bulunuyordu. En son bir düelloda öldüğü gibi başka bir düelloda kiraz yiyecek kadar mağrur ve ölüme lâkayt kalışını da hep romantik bir Byron çehresi taşımak arzusu da galiptir. Zavallı bir aktör olduğu ve hayatını esrarlı perdeler örttüğü için Shakespeare’i hayatından değil eserlerinden taklit etmiştir. Bu, meselâ en meşhur eseri olan Boris Godounav piyesinde bilhassa zahirdir. Aslen Tatar olan ve kanlı enerjisi sayesinde ve 1598’de ele geçirdiği Rus tahtında kaldığı yedi yıl birçok zulümle beraber büyük işler de gören bu adam, Puşkin’in bu çok maruf eserinde İngiliz dâhisinin tasvir ettiği üç krala, Richard’a, Macbeth’e ve Henri’ye çek benzemektedir. Bilhassa Fransız şairlerini tanıyan Puşkin’in millî folklora nüfus ederek bunlardan istifade edebilmesine imkân veren şey, her şeyden ziyade ihtiyar dadısıdır. Fakat başka memleketlerdeki büyük sanatkârlar gibi hayali ile her devre ve her diyara geçememiş, benzeri olmayan Shakespeare’i bir tarafa bırakalım, fakat muhteşem muasırı Goethe gibi bir Forquato Faoso ile İtalya’yı ve lphigenie ile eski Yunan çağını canlandırmaya teşebbüs edememiştir. Onun bütün eserlerinde yalnız Ruslar ve bir de Kafkasya ve Kırım seyahatlerinin temin ettiği müşahede ve tetkik imkânları sayesinde İslamlar yaşarlar.
Tenkit eserlerine gelince, bunlar çıkarmış olduğu mecmuadaki yazılarıdır ki, bunları yazarken meselâ Lessing’in Almanya’da oynadığı rolü belki düşünmüş, belki istemiş, fakat böyle bir payeye şüphe yok ki erişmemiştir. Müverrihliğine gelince, münekkitliğinden elbette yüksektir. Ve bu sahada kendisini, Karamzine’den boş kalan devlet müverrihliği mevkile beraber müverrih sıfatı ile haiz bulunduğu şöhrete de talip görüyoruz Çarın emrine açtırdığı hazine-i evrak vesaiki sayesinde Büyük Petro’nun tarihini yazmak istemiş, lakin daha yakınındaki büyük katarına devri ile alâkadar olarak onun mahbesinde adamlarına öldürttüğü kocası üçüncü Pierre olmak iddiası ile bir isyan çıkararak Rus tahtını zapta kalkışan Pougatchev isimli serserinin cazibesine kapılıp bu adamın hayatını roman ve tarih şeklinde yazmıştır.
Mektupları, bilhassa hayatını tetkik bakımından mühim olduğu gibi (Erzurum Seyahati) eseri de doğrudan doğruya bizim tarihimizle alâkadardır.
Puşkin’in romansının hayatını oldukça tafsilat ile yazdıktan sonra, elbette eserleri hakkında da daha fazla malûmat vermek ve bilhassa Rousslane ile Lioudmila, Eugene Onieguine ve Boris Godounov gibi mühim ve büyük eserlerini ve Kafkasya Mecmuası, Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler vesaire gibi meşhur yazılarını esaslı bir şekilde tetkik ve hulâsa etmek icap ederdi. Fakat bu mecmuanın sütunlarını bir tek mevzua daha fazla inhisar ettirmekten çekiniyorum ve bu eserlerin dilimize nakillerini dilemekle iktifa ediyorum.
Şunu da ilâve etmeli ki, Rus edebiyatının garpta büyük bir alâka ve maclûbi yet halk etmesi 1860, 1870 yıllarından başladığı içi, daha geri bir zamana ait olan Puşkin - eserlerinin tercümesine sağlığında başlanmış olmakla beraber - kendinden yeni olanlar kadar tanınmış ve okunmuş bulunmuyordu. Rus rejimi, ölümünün yüzüncü yıl dönümünden harikulade bir propaganda muvaffakiyetle istifade ederek birçok münevvere kendisinin eserlerini okutturabildi ve ismini her memlekette her sınıf halka tanıtıp öğretti. O kadar ki, Goethe’nin ölümünün yüzüncü yıl dönümü bile bu kadar alâka yaratmamıştı diyebiliriz. Rusya dahilinde ise eserlerinin 18 cilt üzerinden bir tabı 540 bin nüsha, 6 cilt üzerinden diğer iki tabı da 600 bin ve 150 bin nüsha olarak basılmış, hayatına ait bir bibliyografi 500 bin nüsha tabedilmiş ve muhtelif eserlerinden alınmış parçalardan mürekkep olarak vücuda getirilen halka mahsus bir diğer eserle beraber bütün baskılarının mecmuu 8,400,000 nüshayı bulmuş...
Exegi monumentum isimli şiirinden «Ben tamamen ölmeyeceğim Mukaddes rebabım sayesinde ruhum küllerimden fazla yaşayacaktır. Ademdeni kurtulacaktır. Bu dünyada, tek olsa bile! bir şair yaşadıkça şan ve zaferim sürecektir.» Demiş olan Puşkin’in ruhu elbette şad ve minnettar olmuştur.
0 notes