Tumgik
#Özgür Baba
trickster-spirit · 1 year
Text
youtube
musician: Özgür Baba
instrument: Turkish Cura
composer: Yunus Emre, a Turkish Sufi mystic contemporary of Rumi
poem title / translation: Benim Adim Dertli Dolap / Endless Trouble Is My Name
poem translation:
Water-wheel, why do you moan?
For I am sorrowful, that is why I moan.
To the Lord I've given my soul,
For I've troubles, I moan.
Troubled water-wheel is my name,
My water flows pure,
As the Lord wishes thus,
For I am sorrowful, that is why I moan.
They found me as a mountain tree,
They broke my arms and cut my wings,
They thought me fit for a water-wheel,
For I've troubles, I moan.
From a mountain I was brought down,
Neither sweet, nor bitter, am I,
A devoted of God, am I,
For I am sorrowful, that is why I moan.
They felled my trunk and carved my branches,
Every piece of mine to be remade,
Yet, this commandment came from God,
For I've troubles, I moan.
Yunus, he who comes and finds no joy here,
His expectations never to be met,
As none can remain in this fleeting world,
For I've troubles, I moan.
Dervish Yunus,
Tears shed sin,
I'm in love with God, I swear,
I descend for Him.
6 notes · View notes
chrysocomae · 2 years
Text
youtube
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
suskun7 · 4 months
Text
Tumblr media
26 notes · View notes
tanidikbiriz9 · 2 years
Text
Kendi özgür fikirlerini söylemek ne zamandan saygısızlık oldu anne, baba?
218 notes · View notes
yasamsallik · 8 months
Text
Tumblr media
SÜPER MUTLAKA OKUYIN
0 yaşında
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
5 yaşında
...Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.
10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?
15 yaşında
Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?
20 yaşında
Baba: Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten. Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!
25 yaşında
Baba: Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o.
30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. Hem torunlarımı da özlüyorum. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki...
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok üzgün geldi sesi. Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi.
40 yaşında
Baba: Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım.
45 yaşında
Baba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah'ım onu benden alma!
50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?
55 yaşında
Kadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke’lerin” hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?...=)
44 notes · View notes
Text
* Ela: Ege'nin masmavi sularında yetişmiş, özgür ruhlu ve neşeli bir deniz kızı.
* Deniz: Ege'nin dalgaları kadar hırçın, karizmatik ve gizemli bir balıkçı.
* Ayşe: Ela'nın en yakın arkadaşı, bir deniz perisi.
* Baran: Deniz'in en yakın arkadaşı, bir balıkçı.
Bölüm 1: Tesadüfi Karşılaşma
Sahne: Ege Denizi'nin kıyı şeridi
(Ela, kayalıkların üzerinde güneşlenirken Deniz'in teknesini görür ve ona hayranlıkla bakar.)
Ela: (Kendi kendine) Kim o yakışıklı balıkçı? Daha önce hiç görmedim.
(Deniz, Ela'yı fark eder ve ona gülümser.)
Deniz: (Kendi kendine) O deniz kızı ne kadar da güzel! Daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim.
Bölüm 2: Yasak Buluşma
Sahne: Bir deniz mağarası
(Ela ve Deniz, Ayşe ve Baran'ın yardımıyla gizlice buluşurlar.)
Ela: Deniz, sana hayran kaldım. Her gün seni denizde izliyorum.
Deniz: Ben de seni her gün kayalıklarda güneşlenirken görüyorum. Seni ilk gördüğüm andan beri kalbim sana atıyor.
Ela: Ama biz farklı dünyalardan geliyoruz Deniz. Ben bir deniz kızıyım, sen ise bir insansın.
Deniz: Aşk her şeyin üstesinden gelir Ela. Dünyalarımız farklı olsa da, kalplerimiz birbirine bağlı.
Bölüm 3: Tehlikeli Aşk
Sahne: Deniz'in evi
(Deniz'in babası, Ela'nın deniz kızı olduğunu öğrenir ve onu yakalamak için planlar yapar.)
Deniz'in Babası: Deniz, o deniz kızıyla görüşmekten vazgeçmelisin. Onlar tehlikeli varlıklardır.
Deniz: Ama baba, Ela'yı seviyorum. Onu kaybetmek istemiyorum.
Deniz'in Babası: Aşk seni kör etmiş oğlum. Ela seni ve tüm insanlığı tehlikeye atabilir.
Bölüm 4: Cesaret ve Fedakarlık
Sahne: Deniz kızı mağarası
(Deniz'in babası ve adamları Ela'yı yakalamak için mağaraya girerler.)
Deniz: Ela, git buradan! Ben onları durdururum.
Ela: Hayır Deniz, ben de seninle kalacağım. Birlikte savaşacağız.
(Deniz ve Ela, Deniz'in babasına ve adamlarına karşı kahramanca bir şekilde savaşırlar.)
Bölüm 5: Mutlu Son
Sahne: Ege Denizi'nin kıyı şeridi
(Deniz ve Ela, Deniz'in babasını ve adamlarını yenmeyi başarırlar ve özgürlüklerine kavuşurlar.)
Deniz: Ela, seni sonsuza kadar seveceğime söz veriyorum.
Ela: Ben de seni sonsuza kadar seveceğim Deniz.
(Deniz ve Ela, Ege'nin masmavi sularında sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşarlar.)
Sahne: Deniz kızı mağarası
(Ela ve Deniz, mağarada romantik bir an yaşamaktadırlar. Birden, mağaranın girişinde bir gölge belirir.)
Deniz: Ela, dikkat! Birisi var!
(Deniz, mızrağını alır ve mağaranın girişine doğru koşar. Girişte, Deniz'in babası ve birkaç adamı bekler.)
Deniz'in Babası: Seni yakaladım Deniz! Ve seninle birlikte bu deniz kızı canavarını da!
Ela: (Korkuyla) Bizi bırakın! Biz size hiçbir zarar vermedik!
Deniz'in Babası: Yalan söylüyorsun! Sen ve senin gibi deniz yaratıkları, tüm insanlığa düşmansınız!
(Tam o sırada, mağaranın tavanından bir su sızıntısı başlar. Su, hızla yükselerek mağarayı doldurmaya başlar.)
Ela: (Çığlık atarak) Bu ne oluyor?
Deniz: (Anlayışla) Bence bu, dışarıdaki o büyük petrol şirketinin yaptığı kazanın bir sonucu. Denizlerimiz zehirleniyor!
Deniz'in Babası: (Korkuyla) Ne yapacağız şimdi?
Ela: (Kararlı bir şekilde) Burayı terk etmeliyiz! Ama önce bu adamları durdurmalıyız!
(Ela ve Deniz, Deniz'in babası ve adamlarına karşı savaşmaya başlarlar. Zorlu bir mücadeleden sonra, düşmanlarını mağlup ederler ve mağaradan kaçmayı başarırlar.)
Sahne: Deniz kıyısı
(Ela ve Deniz, deniz kıyısında yorgun düşmüşlerdir.)
Ela: (Nefes nefese) Başardık Deniz! Ama işimiz bitmedi. Denizlerimizi kurtarmak için daha çok şey yapmalıyız.
Deniz: Haklısın Ela. Birlikte hareket etmeliyiz. Tüm deniz canlıları ve insanlar için savaşacağız.
(İki aşık, birbirlerine sarılırlar ve geleceğe dair umutla gözlerini denizlere dikerler.)
Senaryo 1: Gizli Bir Deniz Kızı Şehri
(Ela ve Deniz, denizlerin derinliklerinde yüzerken eski bir haritaya rastlarlar.)
Ela: Bu harita ne Deniz? Nereye götürüyor bizi?
Deniz: Bilmiyorum Ela, ama çok eski olduğu kesin. Belki de bir hazine haritasıdır.
Ela: (Haritayı dikkatle inceleyerek) Bence burası sıradan bir harita değil Deniz. Bize özel bir yeri gösteriyor olabilir.
(Haritadaki işaretleri takip ederek, ikili gizli bir deniz kızı şehrine ulaşır.)
Deniz: Vay canına! Böyle bir yerin var olduğunu hiç bilmiyordum.
Ela: Bu şehir çok güzel. Burada yaşayan diğer deniz kızlarını görmek istiyorum.
(Şehirde yaşayan deniz kızlarıyla tanışırlar ve onlardan şehir hakkında birçok şey öğrenirler.)
Deniz Kızı Yaşlısı: Siz kimsiniz? Buraya nasıl geldiniz?
Ela: Biz buraya tesadüfen geldik. Haritayı denizde bulduk.
Deniz Kızı Yaşlısı: Bu harita çok önemli bir harita. Şehrimizin tarihini anlatıyor.
(Şehirde yaşayan deniz kızları, Ela ve Deniz'e şehirlerinin tarihini anlatır ve onlara özel bir görev verirler.)
Senaryo 2: Büyücünün Laneti
(Ela ve Deniz, romantik bir akşam yemeği yerlerken, birden gökyüzünde parlak bir yıldız belirir.)
Ela: O yıldız ne kadar güzel Deniz?
Deniz: Evet, gerçekten çok güzel. Belki de bir dilek tutmalıyız.
(Dilek tuttuktan sonra, birden gök gürültüsü kopar ve şimşekler çakar. Hava kararmaya başlar.)
Ela: Ne oluyor Deniz? Çok korkuyorum.
Deniz: Sakin ol Ela, her şey yoluna girecek.
(Sabah uyandıklarında, birbirlerini göremediklerini fark ederler.)
Ela: Deniz? Nerede? Seni göremiyorum!
Deniz: Ben de seni göremiyorum Ela! Ne oldu bize?
(Bir büyücü tarafından lanetlendiklerini anlarlar. Büyücüyü bulmak ve laneti kırmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkarlar.)
Senaryo 3: İnsan Dünyasına Adaptasyon
(Ela, Deniz'le birlikte karada yaşamaya başlar. Ancak, bir deniz kızı olarak karada yaşamak kolay değildir.)
Ela: Deniz, burası çok sıcak. Nefes almakta zorlanıyorum.
Deniz: Sakin ol Ela, alışacaksın. İşte sana getirdiğim özel bir nemlendirici. Cildini koruyacak.
(Ela, insanlarla iletişim kurmakta da zorlanır.)
Ela: Deniz, insanlar beni neden bu kadar garip bakıyorlar?
Deniz: Çünkü onlar seni daha önce hiç görmediler. Ama sen çok özel birisin Ela. Onlara kendini sevdirmen zaman alacak.
(Ela, zamanla insanlarla iletişim kurmayı öğrenir ve onlara denizlerin önemini anlatır.)
Seçenek 1: Mutlu Son ve Yeni Bir Başlangıç
(Ela ve Deniz, deniz kıyısında romantik bir piknik yapmaktadırlar.)
Ela: Deniz, hayatım boyunca seninle böyle anlar yaşayacağımı hiç düşünmemiştim.
Deniz: Ben de Ela. Seninle tanışmak hayatımın en güzel sürprizi oldu.
(Güneş batarken, ikili birbirlerine sarılırlar.)
Deniz: Biliyor musun Ela, seninle sonsuza kadar böyle olmak istiyorum.
Ela: Ben de seninle Deniz. Sonsuza kadar...
(İkisi de gülümserken, uzaktan bir deniz kızı şarkısı duyulur. Diğer deniz kızları, Ela ve Deniz'i kutlamak için gelirler.)
Deniz Kızı Yaşlısı: Ela ve Deniz, aşkınız tüm deniz canlılarına örnek oldu. Artık siz, denizlerin kralı ve kraliçesisiniz.
(Tüm deniz canlıları, Ela ve Deniz'i alkışlar.)
Seçenek 2: Fedakarlık ve Sonsuz Aşk
(Ela ve Deniz, deniz kirliliğine karşı verdikleri mücadelede başarılı olmuşlardır. Ancak, denizler iyileşirken, Ela'nın yaşam gücü azalmaktadır.)
Deniz: Ela, lütfen iyi ol. Senin olmadan yaşayamam.
Ela: Ben de senin olmadan yaşayamam Deniz. Ama denizlerimiz artık güvende. Bu benim için yeterli.
(Ela'nın gözleri yavaşça kapanır. Deniz, onu kollarına alır ve gözyaşlarına boğulur.)
Deniz: Seni asla unutmayacağım Ela. Aşkımız sonsuza kadar kalbimde yaşayacak.
(Deniz, Ela'nın cansız bedenini denizlere bırakır. Ela, bir deniz yıldızı olarak denizde sonsuza dek yaşar.)
Seçenek 3: Gizemli Bir Gelecek
(Ela ve Deniz, gizli deniz kızı şehrinde yaşamaya başlarlar. Ancak, şehirde huzursuzluk hakimdir.)
Deniz Kızı Yaşlısı: Ela ve Deniz, eski bir kehanet var. Denizlerin kralı ve kraliçesi, dünyayı büyük bir felaketten kurtaracakmış.
Ela: Bu kehanette bahsedilen biz miyiz?
Deniz: Belki de. Ama nasıl yapacağız bunu?
(İkisi de bu sorunun cevabını aramaya başlar. Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra, dünyayı kurtaracak gücü kendilerinde bulurlar.)
Seçenek 4: İnsan Dünyasına Dönüş
(Ela, insanlarla iletişim kurmayı öğrenir ve onlara denizlerin önemini anlatır. İnsanlar, Ela'nın sözlerini dinler ve denizleri korumaya karar verirler.)
Belediye Başkanı: Ela, sen bizim kahramanımızsın. Senin sayende denizlerimiz yeniden temizlenecek.
(Ela ve Deniz, birlikte bir çevre koruma derneği kurarlar. Denizler, Ela ve Deniz'in sayesinde yeniden hayat bulur.)
7 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 2 months
Text
Tumblr media
Baba, çocuklar, gelinler, torunlar…Hepsi şehit😥😔😥
Biz ülke olarak bu duyguyu çok iyi bilir, çok yakından tanırız.
Çanakkale’den tanırız.
Kut’ül Amare’den biliriz.
Sarıkamış’dan hatırlarız.
Şehitler ordusuna şehitler torunu Türkiye’den selam olsun.
Duamız, yolumuz bir.
Özgür Filistin, özgür Doğu Türkistan, özgür Suriye, özgür insanlık için bizler aklı, yüreği, vicdanı hür ve sağlam nesiller yetiştirme gayretine var gücümüzle devam edeceğiz 🤲🏻😥
7 notes · View notes
no-463 · 1 year
Text
"Ben sana bu hayatta sadece bir kere hediye verdim. Sana bir hapishane hediye ettim." Elindeki poşeti bana uzattı. "Şimdi de özgürlüğü hediye ediyorum."
Çatık kaşlarla bir süre onu izledim. Tereddüt etsem de o poşeti aldım ve açtım. İçinden yine beyaz bir kutu çıktı, onu da açıp içindekini aldığımda kaşlarım havalandı. Beyaz renkli uzun bir elbiseydi. Bakışlarımı kaldırıp babamın gözlerine baktım, onun da aynı anı hatırladığına emindim.
"Baba bak," diyerek uzattım işaret parmağımı filmdeki o büyüyeliyici genç kadını göstermek amacıyla. "Prenses gibi."
Onlara kalmaya geldiğim günlerin birinde uzaktan izlemiştim ablamla babamı. Ablam da ona birini göstererek aynı bu ifadeyi kullanmıştı.
'Prenses gibi.'
'Sen de prensessin.' demişti babam.
Biraz da bu yüzden kullanmıştım bu ifadeyi, aynı karşılığı alabilmek için.
"Bir elbise kimseyi prenses yapmaz Leyal."
Yüzüm düştü. Artık prensesler o kadar da büyüleyici değildi.
Elimdeki elbiseyi baştan aşağı süzüp dudaklarımı araladım.
"Bir elbise kimseyi özgür yapmaz baba."
"Özgür olman için değil." diye mırıldandı, duyduğu üzüntüyü ben de duyuyordum.
"Bir elbise kimseyi prenses de yapmaz baba."
46 notes · View notes
rpgeldoria · 20 days
Text
Din
1. Yedi İnancı
İnananlar: Evrenin çoğu, özellikle güneydeki büyük lordlar ve halk.
Tanrılar: Yedi olarak bilinen tek bir tanrının yedi farklı yüzü vardır: Baba (adalet), Anne (merhamet), Bakire (masumiyet), Dövüşçü (cesaret), Demirci (çalışma ve güç), Yaşlı Kadın (bilgelik) ve Yabancı (ölüm ve bilinmeyen).
Tapınak: Sept olarak bilinen büyük tapınaklar ve küçük septler.
Ruhban Sınıfı: Yüksek Septon, septonlar (erkek rahipler) ve septalar (kadın rahibeler).
Etki Alanı: Evrenin büyük bölümünde yaygın ve güçlü bir etkiye sahiptir.
2. Eski Tanrılar
İnananlar: Kuzeyli lordlar ve halk, Yabanıllar (Özgür Halk).
Tanrılar: İsimsiz ve şekilsiz doğal ruhlar olarak kabul edilir. Genellikle Weirwood (Gölge Meşesi) ağaçlarına tapılır.
Tapınak: Godswood adı verilen kutsal ormanlar. Bu ormanlarda genellikle oyulmuş yüzleri olan Weirwood ağaçları bulunur.
Ruhban Sınıfı: Ruhban sınıfı yoktur, inananlar bireysel olarak ibadet eder.
3. R'hllor (Işığın Efendisi)
İnananlar: ?
Tanrı: R'hllor, Ateş Tanrısı olarak bilinir. Işığın Efendisi ve Gölgenin Efendisi ile savaşan, gecenin ve dehşetin düşmanı olarak kabul edilir.
Tapınak: Kırmızı tapınaklar.
Ruhban Sınıfı: Kırmızı Rahipler ve Rahibeler. Bu dinin ruhban sınıfı, genellikle güçlü sihirli yeteneklere sahiptir.
4. Büyük Ruhlar
İnananlar: Adalara yayılmış Peri halkı, doğayla iç içe yaşayan topluluklar.
Tanrılar: İsimsiz ve şekilsiz ruhlar olarak kabul edilir. Bu ruhlar, doğanın ve elementlerin özüdür. Her bir ada, kendi kutsal ruhunu barındırır ve bu ruhlar, zamanla adanın ve halkına göre şekillenir.
Tapınak: Tapınaklar, adaların en yüksek noktalarında bulunan kutsal ormanlarda yer alır. Adaların denizle olan bağlantısı nedeniyle, bu kutsal alanlar genellikle deniz manzaralıdır.
Ruhban Sınıfı: Ruhban sınıfı yoktur, ancak adalarda yaşayan yaşlılar ve bilgeler, ruhlarla iletişime geçen ve topluluğu yönlendiren kişiler olarak saygı görürler. İbadet bireysel veya toplu olarak gerçekleşebilir. Meditasyon, sessizlik ve doğayla uyum içinde yaşama üzerine odaklanır.
5. Sonsuz Gece'nin Yolu
İnananlar: Vampir klanlar��, özellikle asırlık soylu vampir aileleri ve onların soyundan gelenler.
Tanrılar: Tek bir yüce varlık olan Gece Efendisi'ne tapılır. Gece Efendisi, vampirlerin ilk atası ve sonsuz karanlığın kaynağı olarak kabul edilir. Onun kanı, tüm vampirlerin yaşam enerjisini besleyen kutsal bir öz olarak görülür.
Tapınak: Gece Tapınakları, vampirlerin en eski yerleşim yerlerinde, yer altı mağaralarında veya gizli saraylarda bulunur. Bu tapınaklar karanlık, gotik mimarisiyle bilinir ve merkezinde Kaynak adı verilen kutsal bir kan havuzu bulunur.
Ruhban Sınıfı: Gece Rahipleri ve Rahibeleri, bu dine hizmet eden ruhban sınıfıdır. Bu rahipler, Gece Efendisi'ne adanmış ve onun öğretilerini yaymakla görevlidir. Kan ritüellerini yönetir, vampirlerin yaşam döngüsünü kontrol ederler. Ayrıca, Gece Efendisi'nden vahiy aldıklarına inanılır.
6. Eski Valyria İnancı
İnananlar: Fireborne Hanesi, Valyria soyluları.
Tanrılar: Valyria’nın çok tanrılı inanç sistemi çerçevesinde, Ejderhaların Efendisi olarak bilinen Ateş Tanrısı ve diğer tanrılar. Bu tanrılar, ejderhaların ve ateşin güçlerini temsil eder. Her ejderha, bir tanrının dünyadaki yansıması olarak kabul edilir.
Tapınak: Eski Valyria'daki tapınaklar kaybolmuştur ama soylular topraklarında Valyria tarzı anıtlar ve sembollerle inançlarını yaşatır. Aile içi tapınma, gizli ayinlerle devam eder.
Ruhban Sınıfı: Aile içindeki en yaşlı veya en bilge birey, ritüelleri ve ayinleri yönetir. İbadet, ejderhalarla özel ritüeller, ateş ve Valyria çeliği ile gerçekleştirilen kutsal ayinler ile yapılır. Atalarının ruhlarına dualar eder ve onların gücünü onurlandırır. Ayrıca, kan bağı ve ejderha ateşi kutsal kabul edilir.
5 notes · View notes
guzyazi · 7 months
Text
oradan oraya bir sohbet
Benim baba dedem ve babam şeker hastalığı ile önce bacaklarını sonra hayatlarını kaybettiler. Abim de şeker hastası olduğunu öğrendi 3 ay önce. Bu durum abimde korkuya sebep oldu tabii. Ölmek değil de sürünmek korkusu, söylediğine göre. Abim 160 kiloydu. 3 aydır sıkı sıkı yaptığı diyet sayesinde 130 kilo şu an.
İnternette bir tane beslenme uzmanının videosuna denk geldim, psikodiyet diye bir şeyler anlatıyor. Beslenme-psikoloji ilişkisi elbette gerçek ama kadının yöntemini sunuş şekli sinirlerimi bozdu. Tahtaya bir şeyler yazmış, o kelimeleri kullandıkça tahtadan o kelimeyi gösteriyor şdlfkg. Videoyu abime attım, kadının salak olduğunu düşündüğüm için. Abim de, abim bile, yılların morbid obezi "Alt tarafı diyet yapacaksın niye her şeyi bu kadar zorlaştırıyorlar" yorumunu yaptı. Tam olarak bu: Her şeyi neden bu kadar girift hâle getirdik ya? Tabii ki bu gereksinimi hisseden herkesin bir uzmana danışması makul ama sosyal medyada ne uzmanlık sorgulanıyor ne de kişi gerçekten bu hizmete ihtiyacı olup olmadığını tartıyor.
Her şeyle ilgili bir danışman var artık ve ben bunun masumiyetine hiç inanmıyorum. Çoğu şey insanın psikolojik boşluklarını ya da dalgalanmalarını finanse etmek olarak çağrışıyor bende artık. Her şey tüketmemiz için çoğalıyor. Bu da işleri bence daha da karmaşıklaştırıyor.
Her karar ya da eylem için birine danışırsak bir yerden sonra irademiz tamamen yok olacak diye düşünüyorum. Burada konuyu biraz dağıtabilirim. Hamileliğimde hayatımda hiç olmadığım kadar prensesleştirildim. Biraz eril ve özgür bir ruhum var, bu bana çok tatsız geldi. Oraya çıkma, onu silme, kayarsın, düşersin, bırak biz yapalım... Bir yerden sonra öyle edilgenleştim ki suyumu kendim doldurabilecekken abim durmadan mataramı doldurduğu için abime aptal aptal matara uzatmaya başlamıştım. Avrupa Yakası'nda her işini Osman yaptığı için Aslı'nın aptallaştığı bir bölüm var. Heh tamamen o. Yâr ben zaten herrr şeyimle Aslı Sütçüoğlu'nun ta kendisiyim.
Dolayısıyla danışılacak bir durumda kalbimiz ve beynimize kulak vermeliyiz biraz. Biraz doğalına, matematiğine bırakmalıyız olayı. "Ben şöyleymişim, ondan şöyle yapıyormuşum" bilgisi, bizi o şey için mücadele etmekten alıkoyup kendimize devamlı hak veren bir tembelliğe itiyor. Bundan çok eminim.
Ama üçüncü paragraftan daha çok eminim.
(Üçüncü paragraf da şey gibi Avrupa Yakası, Selin Yerebakan'ın yaşam koçuyla -Dolunay Soysert- çalışmaya başladığı bölüm şdşfkg)
12 notes · View notes
kotukarma · 1 year
Text
Tumblr media
Sıradan bir insandım ben.
Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim vardı, ve kahkahalara sarılmış anılarım.
Herkes kadar dertli, bazılarından fakir, bazılarından zengindim.
Taşıdığım hayallerim, söylenecek şarkılarım, paylaşılacak dostluklarım vardı. Bilmeyene sevmeyi öğretecek kadar büyük bir kalbim, gidene yolun açık olsun diyecek bir dilim vardı..
Yüreğimi korkak büyütmedim. Kaybettiklerim; dağıttığım servetimdi.
Artık yüce bir kendinden geçiş halindeyim. Herşeyi uzun uzun düşünmem garip.
Aynadaki adam benim zıttım, ben ne kadar ev haliysem o, o kadar sokak.
Ben sokulgan isem, o başını alıp giden. Ben gündüzüm, o gece...
Çapkın, güçlü, cesur ve artık özgür...
Hangi yıldızlardan düşüp geldi bedenime..
Gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler….
"Öcü adam" köylü çocukların parasız yatılı sonuçları.
Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.
Ve bu ruh bulantısı çok daraltıyor beni.
Aykırı bir yolcuyum, dünya geniş.
Sen sudaki yapraklardan başka bir şey değilsin! Yağmur seni alıp götürecek!
Belki iki binli yıllara doğru insanlar yazdıklarımı okumaya cesaret edebilir...
Belki benim öğrencilerim henüz dünyaya gelmediler. Benim günlerim yarından sonraki günler. Bazı filozoflar ölümlerinden sonra doğarlar!.. @kotukarma #öcüadam
52 notes · View notes
keemlenyekun · 3 months
Text
Sevgili Oğlum aaamett,
Geçen akşam sahilde oturalım dedik kuzen ve ailesiyle. 2 aylık bebekleri var. Kamp sandalyelerimiz,masamız,çayımız, yiyeceklerimiz. Harika bir hava. Deniz. Ama bizim oğlan yerinde duruyor mu? Hayır. Kim peşinde: "babiş" çocuk beş dakika durmadı.
Bu durum da bizim ege tatili hayalini "hele bir 4-5 yaşına girsin de gideriz" bıkkınlığına çevirdi. Bu kabulleniş bir miktar üzdü. Ama tatili değerlendirmemiz gerekiyor. O parayı illa harcayacağız.
İstanbulda eski günleri yad edelim dedik. Her noktayı gezelim. Çocuksuz şekilde. Hatta adada kalalım bir gün -çocuksuz-. Aklımıza neresi geliyorsa hepsine gidelim -çocuksuz-. Puahahahahs.
Sapancaya maşukiyeye gidince de takılırız. Çocuksuz.
Hem zaten dedesi ile ananesi özlemiştir. Özlemlerini gidersinler. Biz de sakince bir yerde oturalım koşturmadan çay içelim.
Baba olmayı kolay sandım hep. Çünkü toplumumuzda çocuğu anneye satarsın içerde babalar olarak takılırsın. Ama modern zamanlarda bu mümkün değil. Çocuk bakıyorum.
Yav geçen gün bez değiştirirken gaytayı bacağıma düşürdüm. Bezi alırken yuvarlandı. Ellerim büyük gardaşım benim. İnce şeyleri kavrayamıyorum. Puahahahahah.
Sevgili oğlum, senden bıkmıyorum allah biliyor. Uyurken beş dakika oturayım dedim. Azıcık dedikodunu yapayım dedim. Yoksa babiiissss deyince sen dünyalar duruyor.
Bir de hep babaları suçlarlar ilgisiz diye. Biz babalar olarak hayatın köpeği olmuşuz. Herşeye yetişmeye çalışıyoruz. Erkekleri koruma derneği samsun şubesi başkanı serco.
Dedikodumuzu da yaptık elhamdülillah.
Hayatımız tüm hızıyla devam ediyor. Dağınıklığı dert etmiyorum. Acilen tatile ihtiyacım var. Totom yara olana kadar adada bisiklet sürmem lazım. Ya da deniz sezonu açılsa da samsunda denizde amaçsız yatsam. Film izlemem lazım.
Aaaaa bak bugün mezuniyetimin 13. Yıldönümü. 10 haziran 2011. Sevgili günlük, 13 yıl oldu. Umutlu serco. İnsan hakları ya da ab hukuku uzmanı olmak isteyen serco. Diplomam lazım olmaz diyerek, notere verecek param da olmadığı için hakimlik sınavından sonra diplomanın aslını bakanlığa veren gerizekalı serco. Neyse ki zımbalanmış halini geri almışım. Ofisime asacağım.
Kiracı çıktı. 3 artı 1 ofisim var. İçi biraz eski ama adam edeceğiz inşallah. Hele şu kurbanı bi atlatalım.
Ne diyorduk yahu. Hayat çok pahalı. İki şort gömlek 4500 tl arkadaşım. Esnafımız, iş adamımız, halkımız yine halkımızı silkme peşinde. Bak bu da güzel hikaye.
Öyle işte. Kurbana hazırlıklarımı yapmak istiyorum. Bıçaklarım masatlarım. Canlı olmadıkça et doğramaya bayılıyor olabilirim. Zaten çocukken iki hedefim vardı: 1-kaymakam olmak. 2-samsun pidesi ustası olmak. Pide ustamız özgür abi vardı. Makine yok eliyle bir pide açardı. Hayrandım yahu adama. Lan şimdi usta olsaydım atakumda 5 tane evim vardı.
Pideci kursuna yazılsana sercocum.
Hadi çocuk ağlıyor.
Vesselam.
6 notes · View notes
suskun7 · 4 months
Text
Tumblr media
HAYIRLI AKŞAMLAR DİLİYORUM ARKADAŞLAR
27 notes · View notes
andreytarkosvky · 5 months
Text
Gün içersinde o kadar fazla uyarıcı olması yetmiyormuş gibi ana rahmine profösör olarak düşmüş olan insanların doğru olan bu diye dayatmaları yok mu . Özel alan _mülkiyet _mahrem _empati_ethos olgularını içselleştirmeden konuşmaları . Susmakta güzel bir yabancı lisan olduğunu bilmiyorlar herhalde. Belki de bu yüzden bu aralar anda kalmak istemiyorum.Zihim geçmişteki anlarda ve geleceğe dair hayallerde bu aralar.Dilimde bir Yaşar Kurt dizesinden mırıldanma ile geceye yoldaş oluyorum...
"Hani bana yalan söylerdin ya baba
Özgür kırlangıçlardan söz ederdin ya
Çok paramız olacağından baba
İşlerin iyi gideceğinden söz ederdin ya
Hadi baba gene yap
Gene yap baba gene yap
Hadi baba gene yap
Gene yap baba gene yap"
3 notes · View notes
yasamsallik · 1 year
Text
TAVUK ÇALINDI!..😢😢😢
Yaşlı Yahudi yetişkin oğlunun yanına varır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!..” Der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak. “Tamam baba. Hallederim.” Diye cevap verir.
İçinden: “Ulan yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım.” Diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır. ”Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok!. Çalmışlar.” Der.
Yaşlı Yahudi “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” Diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp "Ya sabır" çekip odadan çıkar.
Ulan koca keçi gitti!.. İhtiyarın derdine bak!.. Bir kart tavuğun hesabını soruyor. Der. Kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba!..” Diye feryat eder çocuk.
Baba sakince sorar “Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var, ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır.
“Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir.
Yaşlı ihtiyar çok ağır hastadır arık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır.
“Baba” der. Delikanlı. “Kız kardeşim ortada yok!..” “Kaçırmışlar!..”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar anlaşılır, anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar.
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir.
Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir.
En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı ihtiyar son nefesini vermeden önce son kez fısıldar.
“Oğlum. Eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup, cezalandırsaydın. Başımıza bunlar gelmezdi.
Vurdumduymazlığını zaaf zannettiler.
Kibrini güçsüzlük zannettiler,
Yufka yüreğini çaresizlik zannettiler.
Çiftliğini talan ettiler.
En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar.
Git önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” Der.
Son nefesini verir.
...
Bizim tavuğumuzu 10 Kasım 1938’den bir gün sonra çaldılar.
Devamını biliyoruz.
Önce o ilk tavuğu çalanı bulup cezalandırmamız lazım.
Yoksa arımız ve namusumuz genç kızımız Türkiye de çalınmak üzere.
Kibiri, vurdumduymazlığı, adam sendeciliği, çok bilmişliği, ukalalığı, man kafalılığı, fikri sabitliği bir kenara bırakmalıyız.
Bakış açımızı biraz değiştirmemiz lazım.
Ölüm uykusundan uyanabilmiş hiçbir özgür ülke yok. Hepsi yitip gitti.
Önce o tavuğu çalanı bulmalıyız.
Alıntıdır
🤔⁉️🤔⁉️🤔
34 notes · View notes
korelist · 6 months
Text
Tumblr media
ARE YOU HUMAN? // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,9 Benim puanım: 7
Drama: Are You Human? (English title)
Hangul: 너도 인간이니
Director: Cha Young-Hoon
Writer: Jo Jung-Joo
Date: 2018
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Seo Kang-Joon, Gong Seung-Yeon, Lee Joon-Hyuk, Park Young-Gyu, Kim Hye-Eun, Kim Won-Hae
2018 KBS Drama Awards - December 31, 2018
Excellent Actor (medium-length drama) (Seo Kang-Joon)
Best Couple Award (Seo Kang-Joon & Gong Seung-Yeon)
Bir kez daha meşhur “Chebol ailesi” hikayesi kaleme alınmış. Nam Shin (Seo Kang-Joon) bilim insanı ebeveynlere sahip bir çocukken, babası şüpheli bir şekilde ölünce kötü adam rolüne yakışan bir isimle dedesi Nam Gun-Ho( Park Young-Gyu)  tarafından tutsak edilir. Anne ise aileden aforoz edilmek sureti ile uzaklaştırılır. Çocuk varis olarak annesinden uzakta büyür. Annesini araması durumunda ise anneyi öldürmek ile tehdit ederler. Böyle gereksiz bir gidişat söz konusu. Anlam veremediğim nokta burada ölen baba başkanın öz oğlu. Oğluma ne oldu diye sormaması çok garipti.
Oh Ro-Ra (Kim Sung-Ryoung) yani annemiz aslında çok zeki ve başarılı bir bilim insanı. Bütün bunlar yaşanmadan önce insan görünümlü robotlar üzerinde çalışıyor. Hatta oğlunu modelleyerek bir prototipe ürünün sunumunu gerçekleştiriyor. Kocası öldürülüp, oğlu elinden alınca bir miktar kafayı kırıp kayıplara karışmış. 20 yıl kadar sonra ( tam net hatırlamıyorum geçen yılı ), küçük çocuk büyüyor. Tam olarak alternatifi olmayan şımarık, vurdum duymaz, kendini beğenmiş, küstah Chebol varisine dönüşüyor. Anne ise kendini yurtdışında küçük bir kasabaya kapatmış, şato gibi bir evde 20 yıl boyunca modellediği robotu oğlunun büyümesine paralel değiştirerek robot ile yaşıyor.
Erkeğimiz bu çirkin karakterinin arkasında aslında öyle değilmiş demeyi istesem de dümdüz öyle bir karakter. Ama gizli saklı bir şekilde annesini aramayı hiç bırakmamış. Bir iş ziyareti görünümlü kaçamağında, 20 yıldır onu takip eden korumaları atlatıp anasının izinden gider. Tam onu bulacakken kendisini görünce yolun ortasında mal gibi şoka girer, araba çarpar. Çünkü kadının robot oğlu, özgür ve normal insan gibi yaşamaktadır. Tam o sırada anasını bulmaya giden adamı anası bulur. Bunu böyle geri gönderemeyiz, yerine robotu gönderelim, bizde iyileşirken kazanın sorumlusunu bulalım diye dâhine bir fikir atarlar ortaya.
Ve şirket hayatı… Robot analitik bir varlık olduğu için şirkette tabi ki doğal olarak alır yürür. Gerçek sümüklü Nam Shin’in yapamadığı ne varsa şirket içinde gerçekleştirir. Bu konunun yanı sıra, bir de koruma olarak orada işe başlayan bir hanım kızımızın hikayesini izliyoruz. Kang So-Bong ( Gong Seung-Yeon) gerçek Nam Shin ile davalık olmuşken, yerine gelen robot ile en iyi arkadaş olurlar. Dizinin bir diğer mevzusu da yapay zeka ile insan aşık olabilir mi, yapay zekanın sınırı var mı gibi konular etrafında dönüyor.
Sanırım dizinin en güzel yanı Kang So-Bong karakterinin babasıydı. Bana, Kang Jae-Sik karakteri ile tanıdığımız sevdiğimiz bir yüz olan Kim Won-Hae’u görmek bile kafi geldi. Bunun dışında dizinin birazcık pembe dizi havası vardı. Oyunculuklar abartılı, senaryo yer yer saçmaydı. Işık ve ses kullanımları da bunu destekler nitelikteydi. İzlenemeyecek kadar başarısız bulmadım ama hatırda kalıcılığı çok yoktu. Farklı bir konuydu.
OST:
2BiC - Heart
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes · View notes