Tumgik
#çok iğrenç değil mi
kimmkitsuragi · 11 months
Text
kk kazansa keşke ya
11 notes · View notes
Text
Çirkin Baldız! (Cezmi 33 Y., İstanbul)
Tatile karımın ablası da bizimle beraber gelmişti. Karımın ablası evlenmemiş, en son sevgilisinden ayrılalı 10 yıl kadar olmuştu. Benimle yaşıt, zayıf, küçük memeli, küçük popolu, çokta güzel olmayan biri idi. Biraz huysuzluğu olduğu için sevgili işini de beceremiyordu. Aramız fena değildi. Tatilin 3. günü karımı işyerinden çağırdılar. "Biz de gelelim!" dedik, ama karım, "Gerek yok, bari siz tatil yapın, o kadar para verdik!" dedi. Biz de çok ısrar etmedik, karım İstanbul'a döndü. Baldızımla ilk gün standart rutinde geçti. Sabah, deniz, güneşlenme, akşam yemek, sonra ayrı odalara gidip yattık.
Ertesi gün tekrar denize gittik. Öğlen yemeğe giderken resepsiyondan görevli seslendi, "Eşiniz gitti galiba? Sizi aynı odaya alsak, öbür odayı başka aileye versek, size de odanın ücretini iade etsek, olur mu?" dedi. Hem otel hem biz karlı çıkacağımız için kabul ettik. Karım zaten geri gelemeyecekti. Ben baldızın odaya taşındım. Orada iki yatak vardı. Akşam yemek sonrası oteldeki diskoya gittik. Bir yandan içiyor, arada dans ediyorduk. Danslar başta ayrık olsa da yavaş yavaş temaslarımız oluyordu. Ama abartmıyorduk. Etraftaki dans eden, öpüşen, sevişen Rus turistler ikimizin de dikkatini çekiyor, birbirimize gösteriyorduk. Bayağı sarhoş olmuştuk. Odaya geçtik.
Cila için mini bardan Tekila çıkardığımda baldız gülüyordu. Fakat ikinci Shot Tekiladan sonra ağlamaya başladı. "Ben çok çirkinim!" diye ağlıyordu. "Yok değilsin!" falan desem de, "Çok çirkinim, 10 yıldır sevgilim yok, herkes evlendi ben kaldım!" diye ağlıyordu. Ben, "Olur mu! Tamam, çok güzel olmasan da çirkin değilsin. En azından kuzenin gibi şişko değilsin mesela!" deyip elinden tutup ayağa kaldırdım. "Bak burada nasıl giyiniyorsun, mini etek, askılı dekolte. İlgi çekebilecek şekilde. Ama İstanbul'da Kezban gibi. Piyasanı daraltıyorsun. Birçok erkek bunu sever. Şişman değilsin. Bcakların da güzel. Göğüslerin küçük, ama dik gibi, sutyenden belli değil!" dedim.
Baldız, "Cidden öyle mi?" dedi. "Tabi öyle! Sen kendine güvenmiyorsun. Etrafa bak, koca burunlu, koca kaşlı kızların sevgilisi niye var?" dedim. Baldız, "Niye?" diye sordu. "Kezban değiller çünkü!" dedim. Baldız, "Ne yani, ben de yollu mu olayım?" dedi. "Yollu değil, sexy. Bara gidince sutyen takma mesela. Gördün Rusları, hangisinde sutyen vardı? Hadi çıkar sutyeni, nasıl görünecek bakalım!" dedim, attım oltayı.
Baldız Tekiladan bir shot aldı. Arkasını dönüp sutyeni çıkarttı. Üstünde ince triko bir askılı vardı, meme uçları hafif belli oluyordu. Meme çatalı üstünde düğmesi vardı. Onları da ben açtım, dekoltesi ortaya çıktı. "Hah şöyle! Arada frikik vereceksin ki, erkeklerden ilgi göresin. Bak memelerin de dik imiş, ne güzel!" dedim. Baldız güldü, shot için eğildi. Eğilirken eli ile memesini kapatınca, "Olmadı! Özellikle memelerin görünsün!" dedim. Bu sefer elini koymadan eğildi. Memelerin tamamı ortaya çıktı. "Hah şöyle!" dedim, ama memeleri görünce benim yarak da kalkmıştı.
Bunu baldız da fark etmişti, "Ne iş, kalkmış seninki!" dedi. "Kalkar tabi, güzel memeleri gördü, hoşuna gitti!" deyince güldü. Baldıza, "En son en zaman gördün?" dedim, "Ohoo, çok oldu!" dedi. "Görmek ister misin benim aleti?" dedim, evet anlamında kafa salladı. Şortumu indirip çıkardım yarağımı. Baldız, "Hmmm, kızkardeşimin söylediği kadar varmış!" dedi. Ben şaşırmıştım, "Sana sikimi mi anlattı?" diye sordum. Baldız, "Biz konşuruz böyle şeyleri, hem de taaa ilk günden beri! Senin isteklerinin hepsini biliyorum! Dokunabilir miyim?" dedi. "Tabii!" dedim. Uzandı, yarağımı okşamaya başladı. Elleri sıcaktı.
Biraz okşadıktan sonra, "Kızkardeşim emiyormuş?" dedi. "Evet! Sen?" dedim. Baldız, "Ben hiç emmedim. Denedim, ama iğrenç geldi. İkinci sevgilim istedi, ama hoşlanmadım!" dedi. Ben de, "Boşa Kezban demiyorum. Sen emmeyince sevgilin başkasına gitti değil mi?" dedim. "Evet, aynen öyle oldu!" dedi. "Em hadi, öğren!" deyip, elimi ensesine koyup yarağıma doğru bastırdım. Önce yarağımın başını yaladı, sonra ağzına aldı. Baldız yavaş yavaş emerken ben de ensesini bastırıyordum. Acemice başaldı, ama devam ettikçe daha çok zevk verdi. Ayağa kalktım ve "Şimdi kendini bana bırak, ne dersem yap!" dedim. Baldız, "Tamam!" dedi. "Ağzını kocaman aç ve dilini çıkar!" dedim. Dediğimi yapınca yarağımı ağzına soktum. İki elimle kafasını tutup, ağzını am siker gibi sikmeye başladım. Baldız arada böğürüyordu sadece. "Ağzım yoruldu!" deyince bıraktım.
Baldız yatağa uzandı ve "Amımı yalar mısın? Hiç amım yalanmadı. Kızkardeşim anlattı, hep yalıyormuşsun!" diyerek, mini eteğini ve külotunu çıkardı. Denize girerken bikini giydiği için amını temizlemişti. Çok sikilmememişti amı, am dudakları hiç sarkmamıştı. Eğildim amını yalamaya başladım. Yaladıkça baldız titriyor, "Çok güzel, çok güzel!" diye inliyordu. Amını yalarken elimi tişörtün içine sokup memelerini okşadım. Baldız kudurmuş halde idi. Amı sırılsıklam olup orgazm olunca yalamayı nırakıp, üstüne doğru kaydım, memelerine yumuldum. Küçük, fakat sert, dik memeleri vardı. Kızkardeşinin memeleri iri ama biraz sarkıktı.
Boşalmam gerekiyordu. Göğsüne oturup yarağımı ağzına dayadım. Ağzına boşalacağımın farkına vardı ve "Sen uzan, ben boşaltayım. İlk olacak!" dedi. "Tamam!" deyip uzandım. Karşıma geçti, yarağımı kavradı, önce boydan yaladı, sonra emmeye başladı, yavaş yavaş emiyordu. Boşalırken kafasını tuttum ve "Yut!" dedim. Ben boşaldıkça yutkundu. Beni boşalttı, ama suratı kötü idi, ağzında kalan döllerimi banyoya koşarak tükürdü. Ağzını yıkayıp geldi ve "Kötü imiş tadı, kızkardeşim niye seviyor ki?" dedi. Ben de, "Alışırsın. İlkin o da öyle idi!" dedim.
Bir bira açtık, beraber aynı şişeden içmeye başladık. Arda baldızın memelerini elliyordum. Bira bitince, "Hadi duşa girelim!" dedim. Güldü ve "Tamam!" dedi. Zaten çıplaktık, geçtik sarhoş sarhoş duşa. Bir güzel okşaya okşaya yıkadım baldızı. Amını parmakladım. Götünü de parmaklayıp, "Hiç götten siktirmedin değil mi?" dedim. "Hayır, denedik ama çok acıdı, vazgeçtik!" dedi. "Onu da yarın sikerim. O dar götün sikilecek, hiç kaçarın yok!" dedim. Güldü ve, "Ne istersen yap!" dedi. Çevirdim arkasını, domalttım. Yarağımı amına geçirdim. 10 yıldır yarak yemeyen am daracıktı. Baldız derin bir, "Oohhh!" çekti. Yavaş git-geller ile sikmeye başladım. Baldız zevkten kudurmuş halde idi, enik gibi inliyordu.
Duş dardı, zor oluyordu. Duştan çıktık. Kurulandık. Yatağa uzandım, üstüme çıktı. Yarağımı amına yerleştirdi ve kendini siktirmeye başladı. Küçük memeler hafif hafif sallanıyordu. Bir süre sonra üstümden devirdim alta aldım. Bacaklarını belime sardı. Kökledim yarağı. Küçük memelerine yumulup siktim. Arada çevirip köpek pozisyonunda amını uzunca süre siktim. Baldız iki kez orgazm olmuştu. Benim de boşalmam gerekiyordu. "Korunuyor musun?" diye sordum. "Hayır!" deyince çıktım amından. Memelerine doğru oturdum, yrağımı sıvazlayarak memelerine ve yüzüne attırdım. Sonra ağzına verip bir süre emdirdim. Yorgun ve sarhoş olarak uzandım. Baldız da temizlenip geldi. Çıplak yattık.
Sabah yüzü gülüyordu. Baldıza, "Sabah saksosu yok mu?" dedim. "O ne?" dedi. "Al ağzına boşalt beni!" dedim. Eğildi, emmeye başladı. Ben de amını götünü parmakladım. Sonunda ağzına bir güzel boşaldım. Duştan sonra hazırlanıp önce kahvaltıya, sonra denize gittik. İki sevgili gibi idik. Arada okşuyor, öpüyor, arkadan abanıp götüne yarağımı dayıyordum. Tabi baldız da boş durmuyordu. Bu sefer sadece sırtına değil her yerine güneş yağı sürmüştüm. Öğlen yemek yeyip odaya geçtik. Duşa girdik yine beraber. Götünü yıkarken parmaklamaya başladım. Bir parmak, sonra iki, sonra üç oldu. Baldızda zevk ve acı birarada idi. Ona, "Boşver denize gitmeyi, seni götten sikeyim!" dedim. "Olur!" dedi.
Oluru alınca çıkarttım duştan. Yatağın kenarına yüz üstü yatırdım. Bacaklarını yana ayırdım. Dar göt karşımda idi. Götünü yalayınca önce şok oldu, sonra hoşuna gitti. Çantasından krem aldım, götüne sürmeye başladım. Artık 4 parmak götüne giriyordu. Baldız, "O yarak girer mi oraya?" dedi. "Tabii girecek! İstersen den de seyret!" dedim. Baldız, "Nasıl?" deyince, telefonunu önüne koydum. Baldızı görüntülü aradım. Önce götüne giren parmakları gösterdim. Baldız, "Deliğim büyümüş!" dedi. Yarağımın başını deliğe dayadım ve yüklendim. Yarağım götüne ilerledikçe, "Acıyor!" dedi. Yavaş yavaş soktum. Zevk acı karışmıştı ve götüne giren yarağı canlı izliyordu. Bir süre sonra alıştığı için seri sikmeye başladım...
Daracık götüne fazla dayanamayıp içine boşaldım. Baldızın canı yansa da zevkten ölmüştü. Amı da sırılsıklamdı. Banyoda yarağımı yıkadım geldim, yatağa uzandım. Baldız da götünü yıkayıp geldi, yanıma yattı. Yarağımı okşamaya başladı. "Keşke hep siksen beni!" dedi. Ben de, "Bana bel bağlama baldız, biliyorsun ki kızkardeşinle evliyim. Ama böyle benimle olduğun gibi orospu ol, yarak bulursun!" dedim. Eğildi yarağımı yalamaya ve emmeye başladı. Demin boşaldığım halde emdikçe yarağım yeniden sertleşti. Baldız gülerek üste çıktı. Amına yerleştirdi, hafifçe götünü oynatıp siktirdi kendini bir süre. Orgazm olunca da indi. Sarılıp uyuduk yine.
Tatilimiz bitene kadar sürekli baldızın amını götünü siktim. Koruyucu hap aldığı için artık amına da boşalıyordum. Odaya ne zaman gelsek mutlaka bir yerini sikiyordum. Hatta birkez de denizde amını siktim. Artık İstanbul'da da fırsat bulunca sikiyorum!
[Cezmi]
93 notes · View notes
nesrin-c · 11 months
Text
YİĞİT MUHTAÇ OLMASIN KURU OĞAN'A.
Bir zamanlar, beni günahı kadar sevmeyen bir akrabamız vardı.
Yalan yok, ben de onu hiç sevmezdim.
Birbirimizden haz etmemek için sebep çoktu.
Bu akraba, paragöz, çıkarcı, içten pazarlıklı ve gelene "ağam", gidene "paşam" diyen, çok acayip bir herifti. Malı ve mülküyle toplumda yer bulmayan çalışır ve her fırsatta çevresindekileri parasıyla dövmeye kalkardı.
O da benim için ortak tandıklarımıza "Boşverin o Kürtçüyü! Bu yaşa gelmiş, işi gücü, siyaset yapmak, topluma fitne sokmak. Eşek kadar olmuş ama bir evi bile yok." derdi.
Arada bir, onun bu dediklerini bana yetiştirip "Tamer, bilmem kim yine senin için böyle böyle dediler." falan diyenler olur ve "Neden bu adam seni sevmiyor?" diye sorarlardı.
Ben de onlara "Bunda şaşılacak bir durum yok dostlar" derdim. "Bu şahsın beni sevmemesi, benimle aynı masalarda, sohbetlerde, eylemlerde olmaması, hatta hakkımda ileri geri laf etmesi, benim açımdan gurur duymam gereken bir durum. Aksine, ne zaman bu herif beni övmeye başlar, işte o zaman ben kendimden ve gittiğim yoldan şüphe ederim."
***
Yıllar geçip gidiyor ama bu düşüncemde milim değişme yok.
Bizler herkesin sevdiği olmadık.
Olmak istemedik.
Böyle bir derdimiz olmadı.
Çünkü "herkesin sevdiği olmak" demek, en basit tanımıyla, "yavşak" olmak demektir ve yavşaklık bize göre tedavisi olmayan salgın bir hastalıktır.
Düşünsenize bir.
Herkes sizi çok seviyor.
Sağcısı, solcusu, dincisi, dinsizi, laiki, şeriatçısı, ırkçısı, yobazı, devrimcisi, liboşu, magandası, hortumcusu...
İğrenç!
Duruşu olanın düşmanı olur.
Bu böyledir.
Duruşu olanın, anlaşılmama ihtimali, değer görmeme ihtimali, dışlanma, horlanma, kaybetme ihtimali, yavşaklara göre daha çoktur. Çünkü doğrular "insanların en nefret ettikleri şeyler" listesinde hep ilk sırada yer alır.
Yoksa hepimizin onun köyde ne işi var?!
Duruşu olanın işi zordur.
Ama bu onurlu bir zorluktur.
Bu yoldan giden ah etmez, minnet etmez, diz çökmez, biat etmez, aman dilemez.
Duruşu olan insan, geceyarısı, elindeki paslı tenek kutuya vura vura, sokakları gezip, insanları uykudan uyandıran delidir.
Bu yüzden yediğimiz küfrün, hakaretin, linçin haddi hesabı yoktur.
Bu böyledir.
***
Seçimlerdeki halimiz de tamamen bu değil mi?
Bize, yavşaklığın rağbet gördüğü bir ülkede, dik durmanın bedelini ödetiyorlar.
İlle de "Kürt Varlığı" söz konusu olduğunda, birdenbire yalnızlaşıyoruz. Etrafımızda kimse kalmıyor.
Neden?
Çünkü asırlardır bizim buralarda en çok pirim yapan sözler "bayrak, ezan, toprak"tır.
Adam açtır.
Adam açıktadır.
Adam kira ödeyemez, evine, çoluk çocuğuna bakamaz.
Adam vitamin alamaz, et yiyemez, sağlıklı yaşayamaz.
Adamın yarını yoktur.
Adamın evi barkı yoktur.
Adamın hayalleri yoktur.
Ama adama "Bayrak, ezan, toprak" de, ölür de gıkını çıkarmaz.
Dilini tabut yapar, ağzına gömer de, tek tek kelime etmez.
İşte bizler tam bu noktadayız.
Kızıyoruz.
Öfkeleniyoruz.
Sitem ediyoruz.
Gönül koyuyoruz.
Küsüyoruz.
Yine de çok iyi biliyoruz ki, ne yaparsak yapalım, değişen bir şey olmayacak. Çünkü gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiş bir kere.
Hatırlarsnız,
biz treni yıllar önce, zamanında elimize geçen o tarihi fırsat olan "Köy Enstitüleri"ni yaşatamadığımızda kaçırdık. Ülkenin bir kısmı kendi çabasıyla kurtulup "halk" olmayı başarsa da, yaşananlar bize geri kalan kesimin halen "ümmet" kaldığını gösteriyor.
Bizim bu ülkede tek derdimiz ümmet kalanlardır.
Bizim için dert olan bu durum, kimileri için de ekmek kapısıdır.
"Allah bereket versin."
Neremizi yırtarsak yırtalım dostlar,
Bu kara günlerden kurtulmanın tek yolu, ne yapıp edip, her koşulda, aklın ve vicdanın etrafında birleşip, kimsee kızmadan etmeden, küsmeden darılmadan, mücadeleye devam etmektir.
Unutmayalım,
Eğer bu ülkede bir parça nefes alınabiliyorsa, bu bizim inadımızın ve inancımızın sayesindedir!
Daha düne kadar Kürtlere yönelik "Dağlarda ne işleri var, gelsinler mecliste siyaset yapsınlar." diyenler, şimdi çıkmış "Mecliste terörist istemiyoruz." diyorlar.
Onlara göre, onlara benzemeyen herkes "terörist" ve bununla kodladıkları ümmet bizi sevmiyor.
***
Sevmesinler.
Eğer bizi, sırf ezilip büzülüp, yalan dolan söylediğimizde seveceklerse, hiç sevmesinler.
Biz değerlerimiz uğruna direnmeye devam ederiz.
Yalnız kalsak da, anlaşılamasak da, hor görülsek de, kovulsak da, biz duruşumuzu bozmayacağız.
Anlaşılsın artık.
Bize bu ülkenin faşistinden, yobazından, başı ayrı, kıçı ayrı oynayanından hayır yok.
Olmasın da zaten!
Sırf böyleyiz diye,
Sırf böyle doğrucuyuz diye,
Barış istiyoruz, daha iyi yaşam koşulları istiyoruz, ekmek, hak, adalet istiyoruz diye
ve
Sırf "Kürde cehennem olan toprak, biz cennet eylemeyiz." diyoruz diye, oyumuz yüzde otuzu-kırkı geçmiyor mu?
Geçmesin, babasını satayım!
Nolur?
***
Elin faşisti bize övgüler yağdırmasın.
Elin yobazı bize alkış tutmasın.
Oy uğruna eğilmeyelim, bükülmeyelim.
Kazanmayı hedeflediğimiz zafer bizi bizden etmesin.
Yiğit muhtaç olmasın kuru Oğan'a.
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun
69 notes · View notes
izbesel · 1 month
Text
öyle afili cümlelerim kalmadı ceplerimde eskiye oranla. bildiğim tek şey, hiçbir bokun içimdeki boşluğu doldurmaya yetmediği. aslında buna boşluk demek de yanlış mehlika. boşluk acıtır mı? acıyor işte. denedim mehlika biliyor musun, tekrar insanlaşmayı denedim. iğrenç insan kalabalıklarına girdim -onların bir parçasıymışçasına- ve o kadar eğreti durdum ki onların boktan yaşantılarında. korkunç bir yalnızlığa aşık olma durumu bu mehlika. insanların benim için hiçbir işe yaramayacaklarının farkına vardığımdan beri, içimde seninle ve dışımda benimle birlikte yaşıyorum. ve artık yalnızlık, olmaması gereken-belki de olması gereken- bir alışkanlık haline geldi. ve bundan şikayetçi de değilim. bir kumar masasına kaybedeceğini bilerek oturmak mı dersin buna, yoksa kendi içinde kendisi için kendisiyle savaşarak var olma durumu mu... kimseye söz vermediğimi, versem dahi tutmayacağımı belirterek verdiğimi bilirsin mehlika. bunun kaynağını eşeledim birazcık geçenlerde. tutmam gereken her sözü kendime adamışım -belki biraz da sana-. mehlika anlıyor musun sahiden? çok kanlı bir savaşa çıkmaktan korkmayıp üstüne almak zorunda olduğun zırhın yükü altında ezilmek ne demek anlıyor musun? ruhundaki anlam ve gücün aciz bedenine ne kadar ağır geldiğini fark etmek ne demek anlıyor musun mehlika? teselli arıyorum kendime sık sık, devam edebilmek adına. 'bir çaresi bulunur elbet yarın, yeniden yaşamanın.' diyor şarkı. inanmak istiyorum. yaşamanın çaresi bulunur mu mehlika? asıl acizlik, çaresi bulunamasa dahi yaşamaya devam etmek zorunda kalmak değil midir? anlamıyorum mehlika. şu elimi neye atsam pare pare dökülüyor yere. şu sesimi kime iletsem diyar diyar kopuyor benden. şu kollarımı kime dolasam, doladığım kelepçeymişçesine uzaklaşıyor benden. mehlika anlamıyorum. herkesi aşıp kendini asmak gibi bir şey bu. her badireyi atlatıp kendi ayağına dolanmak gibi bir şey bu. basiretsizlik. evrildiğim tek kavram bu. dönüp dolaşıp üstüne düştüğüm tek nokta bu. yazı yazmak bile yük geliyor artık. insan kendi omzundan kendini nasıl atsın mehlika? insan kendi bedeninde kendinden nasıl kaçsın mehlika. çarmıha gerilmiş sanki bedenim her yanından mehlika. ipleri dolayan da benim. oraya asılan da benim. kendimi parçalayan da benim mehlika. kendi içinde hem suçlu hem masum, hem yaratan hem yok olan, hem yaralayan hem onaran olmak ne demek mehlika? siktiri boktan bir işi dahi ekip halinde hallederlerken şu dünyada, kendi içinde gerçekleşen her şeye koşmak zorunda kalmak ne demek mehlika? soğuk bir toprağın üstüne uzanıp cenin pozisyonunda, kendimden kopmak isterdim kilometrelerce mehlika. zihnimiz yok olsa, ne güzel olurdu değil mi? niye bize kendimizden başka kimse iyi gelemez mehlika? neden her şey gelip geçici olmak zorundadır? neden herkes hem yolcu hem hancı olur şu dünyada? neden biz kendi içimizde kendimize yaslanıp dinlenemezken bir başkası iki soluklanmak için tıklatır kapımızı mehlika? çok ağır artık mehlika. dayanmak da ağır çabalamak da. nefes almak da ağır nefes alamamak da. istemiyorum mehlika. karanlık bir hücrede kafayı yiyene dek oturup kendi etimi kopara kopara yok olmak istiyorum artık mehlika. öldür o zaman kendini deme bana. denediğimi biliyorsun. azraille kaç defa yüz yüze konuştuğumu, soluğunu kaç defa ensemde hissettiğimi, kaç defa canımı canımdan çekmeye çalıştığımı biliyorsun. yapamam artık mehlika. yaşam ve ölüm arasında sıkışıp kalma durumu diyebilirsin sen artık buna. tükür mehlika. bir de sen tükür kirli ayak izleriyle yozlaşmış toprağıma.
8 notes · View notes
furkanonallll · 1 year
Text
ben hep kaçmak istedim kendimden. bulunduğum yerden. olduğum kişiden. belki korktum. belki çekindim. ama hep kaçmak istedim. bir yere bağlı kalamadım hiçbir zaman. bir noktada sabit kalmak, orada nefes alıp vermek bana göre değildi. garip bir şey bu; yani içinde bulunduğum durum. kötüyüm. iyi değilim. uzun zamandır iyi hissetmiyorum. hissetmekten uzağım, bir eylemi hissetmek adı altında yaşıyorum. hissetmek nedir unuttum. paramparça bir haldeyim. darmadağın olmuş duygularım var. elimde tutamadığım zamanlarım ve yarım kalmış birkaç hayalim var, ceplerimde. ben iyi değilim. iyi olmaktan kilometrelerce uzakta bir yerlerdeyim. yolların getirdiği hüzünle savruluyorum. kendimi toplamaktan bıktım. koleksiyon olarak kendimi topluyorum. hiç beklenmedik yerlerde bir parçamı buluyorum. nasıl kaybettiğimi hatırlamaya çalışıyorum. olmuyor; hatırlayamıyorum, yapamıyorum. kaybetmekten usandım. hem de fazlasıyla. defalarca yenilmekten; yara almaktan bıktım. bu yaralar çok ağır taşıyamıyorum. bazıları çok fazla acı veriyor. derinlerde. saklıyorum herkesten. bazen ben bile unutuyorum. sonra bir şarkı çalıyor veya bir fotoğraf karesi canlanıyor aklımın kuytularında; yaram aklıma geliyor, acı veriyor. iğrenç bir durum bu. katlanamıyorum. intiharlar biriktiriyorum. kayboluyorlar. üzülüyorum. ben günün belli saatleri fazlasıyla hüzünlü oluyorum. genelde gece yarısından sonra. hüzün büyüyor. kocaman oluyor. bazen karşıma oturuyor. bazen içimde bir yerlerde kördüğüm oluyor. anlam veremiyorum. hüznüm benim mirasım. ben gömleğimi hüznüme asarım. bazen hüznümü gökyüzüne ısmarlıyorum. griye çalıyor gökyüzü. gri gökyüzünün hüzünlü yüzüdür. süreyya’dan bir dize okuyorum, gökyüzünün hüzünlü yüzüne makyaj niyetine. canım acıyor. yine de yapıyorum bunu. her satırı farklı bir anıya çıkıyor. bir şiir okuyorum sana, olmadık yerimden vuruyor beni. şiire inanırım ben. hem de fazlasıyla. iyi değilim ben. hiç olamadım. iyi olmak nedir bilmiyorum. belki yolculuklar iyi hissettiriyordur. bilmiyorum. kedere rastlıyorum, sana gelirken. yakamı bırakmıyor. kurtulamıyorum. mecbur yoluma yoldaş yapıyorum onu da. sen ve gözlerin çok güzelsiniz. araya girme dur. bazen düşünüyorum bu saatlerin mutlulukta bir derdi mi var diye? ne zaman mutlu olsam saatler olması gerektiğinde daha hızlı akıyor. ne zaman mutsuz olsam, saatler, günler, haftalar, aylar hiç geçmiyor. hele geceleri bastırıyor kasvet. bir şarkı çalıyorum. pencereyi açıyorum. rüzgâr vuruyor şakaklarıma. rahatlıyorum. bunu sık sık yapıyorum. elimden fazlası gelmiyor. yazmak güzel eylem. yazıyorum. düzenli olarak yazıyorum. sürekli yazıyorum. yoksa öleceğim. biliyorum. sen bana bakma. ben yine sahipsiz acıların dilinden birkaç satır karalıyorum. onların dilinden anlamak gerek. anlıyor musun? emin değilim. rüyalarım gitgide yok oluyor. fark ediyorum. kâbuslarım artıyor. bu hiç iyi değil. karanlığa karışıyorum. kendime yurt edinmişim karanlığı. kimseler yok burada. yalnızlıktan yutkunamıyorum. kesik kesik nefes alıyorum. Gecenin kör karanlığına doğru ölümün sesi yankılanıyor. içim ürperiyor. ses iyice artıyor. bir süre sonra sese eşlik ediyorum. yoruluyorum. oturuyorum bir kenara. bekliyorum. beklemeye devam ediyorum. saatler geçiyor. insanlar geçiyor. bekliyorum. her şey değişiyor. ben kalıyorum. ben bir kenara oturmuş bekliyorum. bilmiyorum. ben yine hiçbir şey bilmiyorum. sadece bekliyorum.
50 notes · View notes
espaciopya · 9 months
Text
Ben seni çok iyi bilirdim de sen seni bilmenin varlığını hissetmedim aslında. Söylenecek ne çok şey var baktığında içten içe. Vura vura anlatılacak nasıl yaptın denecek, nasıl kıydın, kime neye tercih ettin, ne için feda ettin, hangi fikir için, hangi eşya, hangi yer, hangi kişi için bir sürü soruyla kalıyor insan. Neyi anlamadın ki bu kadar? Seni paylaşmak istemememin neyi zor geldi ki sana? Herkesi senin için acı çekecek olsa daha silecek birine neyi savundun ki sen aylarca? Nasıl düşündün ki bu kadar sevilirken bir çok şeyi yaptığımı? Bana bu kadar yakınken nasıl bir insandım neden anlayamadın ki mesela? Ne kör etti seni göremeyecek kadar? Her insan karşındaki insanı sorgulardı oysa? Çok mu zordu açıklama yapmak, güvende hissetmemi sağlamak, çok mu zordu sorularıma cevap vermek , beni yatıştırmak? Gerçekten sevdim dediğin insanı nasıl iğrenç birine dönüştürebildin ki sen? Sözleriyle mi iğrenç birine dönüşür insan? Yoksa yaptıklarıyla mı? Yapmadığım şeylerin kafanda oluşturduğu şeyi kaç kere sordun ki zaten bakıldığında. Benim kadar sordun mu mesela? Yoksa zaten en başta vazgeçtiğin ben kırmaktan korkmadığın ben hep aynı kalsaydım öylece sorgulamadan yaşayıp gitseydim dilediğince kırıp döküpten sonra kucağımda mı uyutacaktım seni hiçbir şey olmamış gibi? Doğru aslında bunu çoğu defa yapmadım mı zaten? İronik değil mi sözleri keskin bir bıçak gibi duruşu sert olan benin biri için kırılıp durması ve sürekli affetmesi. Şimdi kimin içi rahat ? Benim için niye rahat söyleyeyim. Senle ilgili hiçbir şeyde yanımda kimse yoktu. Ben hep kendi başıma kalıp kendi başıma yaşadım acımı da mutluluğumu da. Ben senle yaşadığım her şey de tek kişiydi peki sen? Hangimiz öldürdü beni? Olmayacak olan bir şeyi bu kadar derinden yaşamam ne için? Nasıl bir aşk bu da kendimi bu derece hiçe saydım ben? Ne yaptın benim için? Ne söyledin de oldu bunlar? Kendi kendime içimde büyütüp durduğum şeyler mi yaktı bu kadar beni? Yoksa bir insan mı? Kırgınım da kızgınım da seviyorum da nefrette ediyorum. Ama geçicek bir gün geçicek hepsi. Ben bir insanı bırakmak zorunda kaldım ama büyüttüğüm her şeye hala ilk gün ki gibi aşığım. Kimin nerde kiminle ne yaptığı zerre umrumda değil artık. Bana dokunmasınlar yeter. Şu kadarını biliyorum ben haketsemde bazı şeyleri içimde büyütüp durduğum şeyler haketmedi. O yüzdendir ki benim değil onların içi bitirir seni.
Espaciopya.
23 notes · View notes
Text
  Hiç gerçekten sevilmemiş olmak o kadar kötü bir şey ki. O kadar iğrenç bir duygu ki, bir çöpmüşsün gibi hissettiriyor.
  Neden mi? Şöyle anlatayım: Çünkü kimse seni gerçekten düşünmüyor. Kimse elini gerçekten, sıkıca tutmuyor. Hep yanındayım demekle de olmuyor çünkü asla kimse gerçekten yanında olmuyor. Bakıyorsun, özel günlerinde kimse yanında değil. Kimse, senin aksine, seni mutlu etmeye çalışmıyor ve tüm aile, arkadaşlık, dostluk, sevgi ilişkilerinde senin kadar çabalamıyor. Kimse de zaten senin kadar iyi niyetli hatta tabiri caizse enayi değil. Ki zaten olmasınlar da. Enayi olmak iyi bir şey değil çünkü. Deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum.
  Şunu da söylemeden edemeyeceğim: Ben sevdim arkadaşlar. Gerçekten çok sevdim. Hep hissettirdim, herkes de çok iyi bilir. Ve asla değiştirilemeyecek ve unutulamayacak bir gerçek varsa, o da, kimse sevmeyecek benim sevdiğim kadar kimseyi; hissettirip, benim kadar çok değer vermeyecek.
  Ama artık sevmiyorum. Ben kimseyi sevmiyorum. Sevmek de istemiyorum. Zaten ne geldiyse başıma hep çok sevdiğimden geldi, ne geldiyse hep o en çok sevdiklerimden geldi. Onlar kandırdı, onlar sevmedi ve yine onlar yalanlarına inandırdı. 
Doksan dakikanın sonucunda akılda tek soru kalıyor tabii.
Ben şimdi nasıl inanacağım tekrar onlara ya da yeni başkalarına, nasıl?
8 notes · View notes
girifit · 11 months
Text
bak, çok güzel öldürdüler beni. öyle alaycılık ile söylemiyorum bunu sana. sahiden çok güzel öldürdüler. ellerinde silah veya bıçak yoktu. sözleri vardı. gözleri vardı. kirli elleri vardı. o gözlere bir kez baktın mı, unutamazsın. o eller bir kere dokunduysa vücuduna, her yerin kanar da kurtulamazsın o lânetten. o sözleri bir kez duyduysan sen, yıllarca yankılanır kulağında. çok güzel öldürdüler beni ama bırak mezarıma çiçek koymayı üzerime toprak bile atmadılar. öyle bir nefret bu. öyle bir yara, öyle bir acı. zehiri üzerinden atamazsın. her yanın yanar sen bir damla su bulamazsın. ölürsün ama öldüğünle kalırsın, arkandan tek iyi söz bile duyamazsın. bak, bu acı benim belimi büktü. bu ölüm beni bin kere yakaladı, ben bin kere kurtuldum. birisinde vuruldum, diğerinde ruhumu söktüler. şimdi elimde kaybedecek bir şeyim kalmadı. o köprüden atlamayı çok kez düşündüm. o jileti bileklerime vurmayı çok kez düşledim. çok güzel öldürdüler beni. bir söze, bir bakışa, bir iğrenç dokunuşa öldürdüler. çocukluğumu çalıp aralarında oyuncak bellediler. cehennemi yaşattılar. cenneti düşlemeyi haram kıldılar. sahiden, çok güzel öldürmüşler beni değil mi?
35 notes · View notes
ankaradenizim · 1 year
Text
burası çok başka bi dünya gibi değil mi herkes bambaşka bir kafada ama kimse kimseyi yargılamıyor iğrenç dünyadan uzaklaşmak için herkes pollyannacılık oynuyor
48 notes · View notes
narkozlugece · 9 months
Text
büyüyememişim. özür dilerim küçüğüm. seni duvar dibinde ağlamaktan alıkoyamadım. çekip çıkartamadım. karanlığına ışık olamadım. yatağının altındaki acımasız canavarlardan koruyamadığım gibi bakışlardan da kaçıramadım. hatırlıyor musun ? soru mu bendeki de. unutamadın değil mi? o iğrenç bakışları, baskıyı, soruları, yalanları. kurtaramıyorum seni. gücüm seni o odadan çıkartmaya yetmiyor. ileride çok iyi hissedeceğini ve büyüyünce geçeceğini düşünüyordun di mi? geçmedi. acını dindiremedim. iyileştiremedim. yaraları kapatamadım, sürekli dikişleri attı. kan kaybından ölmek üzeresin küçüğüm. acıdan boğulmak üzeresin. yalan söylemiyorum, biliyorsun. korkabilirsin, ağlayabilirsin. ben sana kötü bakmam. bana sarılabilirsin. küçüğüm. delik deşik olmuşsun, hayır. bedenin değil. ruhun. bak üzerimize, kırmızı. ruhun kanıyor küçüğüm. çabalama. durduramayacaksın. bakma öyle, gözlerindeki umudun karşılığı yok bende. arama. kabullen. elbet bu evrende bir yer vardır saklanabileceğin. seni kimsenin erişemeyeceği, renkli ışıkların ve uzanınca tutabileceğin yıldızların arasına götüreceğim. seni saf kalplere ve uzun saçlara emanet edeceğim. olur da tutunman gerekirse ipin olsun, umudun olsun diye yapacağım bunları. iyi uykular küçüğüm. beni değil en sevdiğin oyuncağını gör rüyanda. seni seviyorum. çok.
14 notes · View notes
siirsel · 2 years
Text
Senin dünyada üzülmeni isteyecek son kişi bile değilimdir. Dünyaya yüz defa gelsem hepsinde de o güzel dudakların kıvrılsın isterim. Hep gülümse, gözlerinin içi parlasın isterim. Gönlümde öyle hoş yerdesin ki, çölün ortasında açmış bir çiçek gibi gözüküyorsun. Öyle değerli, öyle saf. Senin çocuk yanına doyamıyorum. Temiz oluşuna, hileyi sevmeyişine, açık ve dürüst oluşuna. Laf sokmalarına ve alttan alttan gülmelerine. Çocuk tarafının yanı sıra, olgun kişiliğine, alttan alışına, tamam belki biraz sabırlı oluşuna (çok az...), susuşuna, kalbimi kırmamaya özen gösterişine doyamıyorum. Aslında hayatım boyunca hep bunu beklemişim. Buymuş benim hep istediğim. Açık seçik, oyunsuz, dürüstçe sevip, sevilebilmek. Başka biri gibi davranmak zorunda olmadığım, o iğrenç esprileri hiç düşünmeden yapabileceğim, konuşmak zorunda bile olmadığım, güven dolu, sakin bir aşk. Yalnızca anlaşılmaktı mesele. Sadece gözlerinin içine bakıp sabırla dinlemekti. Dalmaktı belki de yüzüne. Dudaklarını izlemekti; ama sonu hep aynıydı. Anlaşmaktı. Beni anlıyorsun değil mi? Seninle baş başayken hep anlaşılmanın verdiği rahatlık var içimde. Hep seviliyor olmamın mutluluğu. Karşılıklı güvenin verdiği huzur var. Tarif edilemez hisleri yazıya dökmek ne kadar zor. Keşke elini daldırabilsen kalbime. O zaman anlardın ne kadar sıcak olduğunu. Beni nasıl ısıttığını kendin görürdün. Bunları yazarken neden hep ağlıyorum bilmiyorum. Seni böylesine sevmek bana da sürpriz oldu. Güzel bir sürpriz bu. Hayatımı yeşillendiren bir sürpriz. Hep güzel şeylerden bahsetmek istiyorum sana. Sana seni anlatmak istiyorum. Kendin hakkında bilmediğin güzel ayrıntıları anlatmak istiyorum saatlerce. Kızgınken ne kadar sevimli gözüktüğünden bahsetmek istiyorum. Biraz kıyamayışından. Sesini yükselttiğin için pişman oluşundan belki de. Gözlerin etrafı izlerken ne kadar güzel gözüktüğünden bahsetmek istiyorum. Öyle kafandan hesaplar yaparken ne kadar yakışıklı olduğundan. Bazen kalbinde bir mıknatıs olduğunu düşünüyorum. Durmadan beni kendine çekiyor. Sımsıkı bağlıyor beni sana. Değiyoruz birbirimize. O an hiç bitmesin istiyorum. Seninle yaşadığım her an, hiç bitmesin istiyorum. Şimdi uyuyorsun mesela. Biliyor musun ne kadar masum olduğunu. Ellerimi uzatmak istiyorum burdan sana. Saçlarına değsin istiyorum. Çok şey istiyorum. Sonsuza kadar seni sevip, seni düşünmek istiyorum. Geleceğimizi düşünüyorum. İyi günlerimizi, kötü günlerimizi. Hasta olacağımız günleri. Hastanede başında bekleyeceğim günleri. Senin beni beklediğin günleri. Gülüp dans edeceğimiz günleri. Sana en sevdiğin kitabı okuyacağım günleri. İyi ve kötü her şeyi. Hepsine hazırım. Hepsini istiyorum. Seni asla yalnız bırakmayacağım. Asla yalnız hissetmeyeceksin. Ben hep tanıdığın Sude olarak kalacağım. Söz veriyorum. Korkuya yer vermek istemiyorum ama öyle korkuyorum ki. Sanırım seni kaybetmenin korkusu bu. Aramızda ufacık bir sorun olsun hemen nüksediyor. Bir şey olmadığını biliyorum. Aramızın bozulmayacağını, beni ne kadar çok sevdiğini de biliyorum. Hissediyorum her zaman; ama bu korku öyle acı verici oluyor ki. Belki de tüm hayatımı mahvetmeye yetecek bir korku. Bilirsin negatifi düşünmeye meyilli bir kişiliğim var. Bu yüzden ayrıntılara fazla takılabiliyorum. O kadar takılıyorum ki bazen, üzüldüğüm şey saçma sapan bir şey oluyor. Fazla derine iniyorum. Belki de en alakasız şeyi kafama takıyorum orda. Sonra düzeliyorum kendi kendime. Saçma geliyor tüm gün üzüldüğüm şey; ama üzülürken çok anlamlıydı. Bazen oluyor işte. Sana da yansıtabiliyorum. Böyle büyük bir sevgiyle ne yapılır bilmiyorum. İçime sığmıyor, saçılıyor etrafa. Yürüyen sevgi oluyorum sana. Sana çok aşığım. Seni yazmayı çok seviyorum. Senin güvenini kıracak, hayal kırıklığına uğratacak hiçbir şey yapmam. Yapamam. Biliyorsun değil mi? Umarım her zaman karşılıklı olur hislerimiz. Günaydın sevgilim.
04.44
126 notes · View notes
kizillhanim · 8 months
Text
Tumblr media
Hiç bir otobüs durağına oturup saatlerce düşündünüz mü ya da düşünmek istediniz mi? Herkesin cevabı farklıdır elbette. Hep istemiştim bir yere oturup saatlerce düşünmeyi ama bunun bir otobüs durağı olacağını nereden bilebilirdim ki. O zamanlar düşünecek konularım vardır belki ama şimdi hazırlıksız yakalandım düşünmek için. Baktım her yere ezberledim sokağın her bir köşesini, kaç insan geldi geçti sayamadım, saymadım. Belki çok klişe ama belki birilerinin görmek için çabaladığı göremeyince üzüldüğü insanları ben istemeden gördüm. Hepsinin değil ama bir kısmının yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Bir kısmı telefona bakarak gülümsüyordu arkadaşı, sevgilisi veya ailesi içindir belki bu gülümseme. Bir kısmı da somurtkandı ve ellerinde o iğrenç sigaralar vardı dumanı orada oturan bizleri rahatsız ederken o kişiyi nasıl rahatsız etmez ki. Ve kalan bir kısım da sertti bakışları donuk, yüzlerinde asla yer edinemeyen tebessüm ancak hep var olan o somurtkanlık niyeydi? Kulaklıktan gelen şarkı sesleri asla durulmadı şarkılar değişti bense fark etmedim bile değiştiğini. Ama en çok merak ettiğim ise geçen şarkılar ne için ve kime yazılmıştı?
18 notes · View notes
mezarlikprensesi · 22 days
Text
Annemin bir kuzeni vefat etti çok yakından tanıdığım biri kapı komşumuz zaten çok da iyi bir insandı severdim yani ama böyle ölümü kabullenemiyorum mesela tüm millet toplandı insanlar ağlıyor falan ve ben üzülemiyorum olmuyor. Ölüm yokmuş gibi geliyor her seferinde bu kaybettiğimiz dayımın anne ve babasını da severdim hep gördüğüm insanlardı onları kaybedincede öyle olmuştum hâlâ yaşıyor gibiler. Keza dedem yeri çok ayrıydı bende hastalığını öğrendiğimde bile daha çok ağlamıştım ölüm haberi geldiğinde kendimi iğrenç hissettim çünkü ölümüne ağlayamadım insanın içi sıkılır değil mi yok hayatımı olduğu gibi devam ettim hep evet yas sürecini uzun yaşamak istemezdim eminim ağır bir durumdur ama hiç yasa girememek bana kendimi çok kötü hissettiriyor insanlığını sorguluyorum.
4 notes · View notes
Text
Güvensizlik, korku ve dışlanma. Size neyi hatırlatıyor? Neden bir insana güvenebilmek için aylar geçmesi lazım gerçi yıllar bile geçse sonuç değişmiyor. O kişiye o kadar çok değer veriyorsunuz ki istemsiz bir şekilde güvenemeyip şüphe duygusuna kendinizi kaptırdığınızda kendinizden şüphe duymaya başlıyorsunuz. Şüphelerinizle beraber korkularınız ordan el sallamaya başlıyor. Hoş, korku olmadan şüphe olamaz. Bahsettiğim korku ise normal bir korku değil , kaybetme korkusu. Sonradan şüpheler gerçek olmaya başlıyor, korku artıyor ve onun hatalarını görmezden gelmeye başlıyorsunuz. Sizin suçunuz değil , hiç olmadı. Daha sonra ise o kişi sizden uzaklaşmaya ve bulunduğunuz ortamlardan dışlamaya başlıyor. Tanıdık geldi değil mi? Ona verdiğiniz değer gitmek istemiyor adeta sizi boğuyor ama sevmekten başka çareniz yokmuş gibi hayata devam etmeye çalışıyorsunuz. O kişinin yanına gidince suratınıza bir huzursuzluk oturuyor ve sahte gülüşler saçmaya başlıyorsunuz. En son sizden tamamen uzaklaşıyor, bünyeniz alışmış o yüzden tepki bile veremiyorsunuz. Bir de ne olsun! Yalnız kalmış ve kapınıza kadar gelmiş. Sizi kimsenin bilmediği bir şehrin en uzak mahallesindeki iğrenç kokan bir çöp kovasına attıktan sonra... çünkü yalnız kalmış. Hemde siz ruhunuzun kullanıldığının yeni farkına varmışken.
21 notes · View notes