Tumgik
#çok seküler bir post
benmisim · 7 months
Text
*işbu post tamamen kişisel problemim olan bir takım insanlara yöneliktir, direkt isimleriyle hitap etmediğim için genelleme olduğu düşünülmemelidir. tenks.
ahlak, edep, haya satan, din, iman satan hiç kimsenin bu zamana kadar örnek bir duruş sergilediğine şahit olmadım. özenilecek müslümanların hiçbiri diğerlerine kendisi üzerinden din iman satmıyordu.
dindar (neye göre kime göre di mi, kendilerini öyle tanımlayan diyelim) bir çevrede büyüdüm yetiştim. elhamdülillah müslümanım, allah imanla ölmeyi nasip etsin. ama bu yetiştiğim veya karşılaştığım çevrede (ailem hariç) bir grup dindar geçinen insan tipi var ki, bunlar kendilerine benzemediğiniz için haşa sizi dinden çıkarıyorlar? herkes bir diğerine din öğretmekle kendini görevlendirmiş. "ama öyle olmaz ama böyle olmaz bunu yapmadan olmaz şunu yapmadan olmaz"... hani ismet özel'e türk kime denir diye soruyorlar, adam da "türk'ü bir bulsak göstereceğiz de..." diyor ya. onun gibi. müslüman yok yani. bulamıyor kimse. bu mesele gerçekten hassas noktam oldu, bu konularda kendimi bildim bileli doluyum, patlayacağım artık.
kendimi bildim bileli gördüğüm tek şey, çevremdeki bu insanların ya müthiş kibirli ya müthiş kendini beğenmiş ya müthiş cinsiyetçi oldukları. muhakkak böyle olmayan dünyanın en tatlı dillisi insanlar da vardı, küçüklükten itibaren dini sevmemize Allah'ı sevmemize vesile olan, Allah razı olsun onlardan, ama konumuz onlar değil. bu bahsettiğim kibirli kesim bu tavırları islamî konularda gösteriyorlar veya islam'la temellendirmeye çalışıyorlar. kültürel kodlar, kültürel eğilimler, kültürel inançlarla, "hak din"i birbirinden ayırt etmek bazıları için çok zor. bu baskıcı, kısıtlamacı, hoşgörüsüz, kibirli, insanları utandıran ve aşağılayan insanlar da bu tavırları aslında gelenekçilikleriyle kültürleriyle (ya da travmalarıyla?) ilgiliyken, sanki din bunu gerektiriyormuş gibi davranıyorlar? din adına konuşma yetkisini, insanları aforoz etme yetkisini size kim verdi pardon da? kadınlar mesela, en rahatsız olduğum kısım kadınların tavırları olabilir. akrabalarımdan komşularıma oradan sosyal medyaya her yerde bir şekilde karşılaştığım tipler. bezdiriyorlar. yaptıkları işin müslümanlıkla bağdaşır bir tarafı yok. bir kere en başta kibirlisiniz. gelenekçiliğinizi ve cinsiyetçiliğinizi de islam'la temellendirmeye çalışıyorsunuz. en basitinden sizin tesettüre girmeniz sosyalleşme sürecinizle alakalı? ya küçük yaştan beri zaten zamanı gelince öyle olacağını, başka bir seçenek olmadığını düşünüyordunuz, ya böyle bir çevreye (geniş bir sosyal çevre, cemaat gibi) dahil oldunuz ve öyle gerçekleşti (sevgili bunu okuyan arkadaşlarım, bu yazı tamamen kişisel problemimin olduğu insanlara yöneliktir, yoksa tabi ki herkesin böyle olduğunu söyleyecek bir insan mıyım? değilim). sizin için kolay olan buydu. hani herkesin nefsine kolay gelen ağır gelen şeyler olur, siz size kolay gelenleri yaparak sanki zor olanı başarmışsınız, sanki islam'ı ilk kabul edenlerdenmişsiniz gibi büyükleniyorsunuz, kibirleniyorsunuz ve kapanmayanları müslüman olmamakla itham ediyorsunuz. hayırdır ya?
geçenlerde mesela bir tivit gördüm. ilahiyatçı bi kadın. "açılan kadınları konuştuk, sıra açılan erkekleri konuşmakta" falan yazmış :D bir grup kapalı kadın bir araya geliyor, kapalı olup da açılan kadınları yeriyor, kınıyor, aforoz ediyor (mesela 'hala onları takip edenleri görüyorum, yazık' falan muhabbeti dönüyor aralarında), şimdi de sıra erkeklerin faturasını kesmeye gelmiş? işleri güçleri yok oturmuşlar müslüman erkekler neden "kendi mahallelerinden" (onlar diyor) kapalı kızlara bakmıyormuş, neden "seküler" kızlarla evleniyorlarmış? erkeğin açılması da buymuş. bak sen ya. erkeğin müslüman olup olmadığı karısından belli olurmuş? yanındaki, kardeşi, eşi, annesi kapalıysa erkeğin de müslüman olduğunu bilirmişiz :D gerçekten bu tivit şelalesi beni nasıl tetikledi anlatamam :D bakın burada tartıştığım şey tesettür, tesettürün gereği/manası falan değil. insanların kendilerine görev bildikleri işler ve tavırları. kimse size bu yetkiyi vermiyor. bu kibirli tavrınızın da sünnetle bağdaşır bir tarafı yok.
sonra karşı komşum. bu yazıyı yazmaya başlama sebebim kendisi oldu. çok dindar geçinirler ailecek. her görüşmemizde ayetlere hadislere atıflarla konuşur kadın. aynı zamanda ne zorsun ahir zaman konuşmaları da geçer. "sokakta çıplak gezen kadınlar"ı bir güzel kınar, yüz ekşitir, cehennemden bahseder falan. yani işte bu dindar kadınların en büyük meselesinin dış görünüş olması, giyim kuşam olması, başka da bişey olmaması sırf islam'la açıklayabileceğiniz bir şey değil. bunlar cinselliğinden utandırılmış insan tavırları. çünkü sizi bu açık kadınlar bu kadar tetikliyorsa, orada başka bir şey olmak zorunda. neyse. bu teyzemiz ve kocası bugün kapımızı çaldılar. ömer açtı kapıyı, ben çıkmadım. su sayacımız su mu akıtıyormuş ne onunla ilgili konuştular. sonra başka şeylerden sohbet ettiler. bunlar deli saadet partili. her görüşmede on saat siyaset de konuşurlar. partide bazı görevleri falan var, koşturup duruyorlar. kadının kardeşi burada bir ilçeden aday olmuş. onla ilgili bir toplantıdan geliyorlarmış. kadın diyor ki o aday kişisi için çevredekiler "allah'a güvendiğim gibi güvenirim" diyormuş. bunu anlatıyor. tövbe estağfirullaaah, tövbe haşa ya. bu edilecek laf mı? hadi o biri böyle densiz bir laf etti, sen bunu ne diye tekrar ediyorsun, çok matah bir lafmış gibi? "baak nasıl güveniyorlar kardeşime" demek için atıfta bulunulacak laf bu laf mı? kadınların giyimine kuşamına takılana kadar dilini şirkten arındırmayı öğrenseydin keşke teyzem.
böyle işte. gördüğüm şeyler hep böyle şeyler. cinsellikle ilgili travmalarınız yüzünden kadınlara düşmanca yaklaşıyorsunuz, sonra bu düşmanlığı "ama din" diye perdelemeye çalışıyorsunuz. ona buna sabah akşam sizin yaptıklarınızı yapmıyorlar diye sataşıyorsunuz, yanacaklar muhabbeti yapıyorsunuz. ama hiç sizin neyi yapmadığınızı gözünüz görmüyor. buyrun size bir hadis: "İki haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa Allah o kişiyi şükredici ve sabredici yazar, bunlar kimde bulunmazsa Allah o kişiyi şükredici ve sabredici yazmaz: Kim dînî hususlarda kendinden üstün olana bakar da bu konuda ona uyarsa, dünya işlerinde de durumu kendisinden düşük olana bakar ve kendisindeki ona olan üstünlük sebebiyle Allah‟a hamd ederse, Allah o kişiyi şükredici ve sabredici yazar. Kim de dînî hususlarda kendinden aşağı olana, dünya işlerinde de durumu kendisinden yukarıda olana bakar da kendisinde olmayan şeylerden dolayı üzülürse, Allah o kişiyi şükredici ve sabredici yazmaz.”
yani herkes dinî hususlarda kendinden üstün olana baksın kardeşim HADİ diye çıkışasım var :DD tövbe estağfirullah ya çok doluyum dedim size.
2 notes · View notes
gooarch · 11 months
Text
Tasavvuf ve #YapıSöküm :
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ian Almond bu kitapta okurlarını; Chittick'in "İbnü'l-Arabî'nin Hayal Gücü Metafiziği" adlı kaynağından faydalanarak, o kadar Neo-Platoncu retoriği kullanıp da sekülerlikte hiç ödün vermeyen düşünür Jacques Derrida'nın "Yapı-Söküm" vizyonundaki en önemli kavramı olan "DifferAncé" üzerine teoloji ve negatif teoloji bağlamında bir takım çeşitlemelere maruz bırakıyor. Apayrı çağlardaki Derridean ve Akbarian metinlerin semantik senkronizasyonu gerçekten de duyanları Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ıyla yaptığı Derrida'nın fikrimizin hırsızlığı şakasına kanmaya itiyor. Fakat çok daha eski dönemde yaşamış olan "Sudûr" teorisinin kurucusu Helenistik düşünür Plotinus'un sonraki tüm zamanlara yansımış etkisinin bir olgusallığı olduğunu Ian hemen belirtecektir.
İbnü'l-Arabi, bazı geometrik ya da antropomorfik İslam teolojilerinin ve felsefelerinin "Hakk"ı sınırlayan imgeler inşa ettiğini savunur. Ona göre, Tanrı'nın doğasını veya "Hakkikat"i sistemli bir şekilde tanımlamaya çalışan felsefi ve teolojik çabalar, insan aklı Tanrı'nın sonsuzluğunu anlamada yetersiz kaldığı için başarısız olur. Halbuki "Hakk"ın anlamına ne olduğuna değil ancak negatif teoloji bağlamında ne olmadığına bakarak ilişiriz. Bu, Tanrı'nın radikal aşkınlığını ve içselliğini aynı anda kabul edebilme yetisiyledir. "Hakk" ve "DifferAncé", her iki düşünürün de gerçek, rasyonellik ve hermenötik doğası hakkında özdeşlik derecesindeki fikrini fakat Mistizm'de çatıştıklarını gösterir. Derrida, Heidegger'in en temel Onto-Teoloji yaklaşımını benimser ve Onto-Teolojinin mistik "Causa-Sui" ilkesini seküler "DifferAncé"a yedirir. Negatif Teoloji bu işlemi mümkün kılan bir enstrümandır fakat Derrida'ya göre aksine bir amaç falan da değildir. Burada, kutsal metin dışındakilerin de birer anlam makinesi sayılmasıyla "Okumak yazmaktır!" mottosu, yazmadaki dogmatik öznesizliğin yerini okuyan her özne ile doldurup, Sufi ve "Yapı-Söküm" hermenötiklerini birbirinden ayırır; yegane sır bir sırrın olmamasıdır ki böylece her tür meta-anlatı da devriliverir: İşte amaç işte Yapı-Söküm!
Izutsu'nun Sufi-Tao kıyasının aksine böylesine bir diyalektikle Almond, gayet Hegelian bir bütüncüllük başarmış.
Bertrand Russel'ın da belirttiği üzere Yahudiler; mimari put, plastik sanattan put ya da yaşayan put olan siyasi tekil sembollerin yerini çağlar boyunca sürse de alacak olan milliyetçilik kavramını tarihte ilk icat eden toplumdur. Bu bir metnin öznesiz bırakılarak kutsallaştırılmasıyla değişmezliğini garantiye alma illüzyonu ve çabasının olgusal sonucudur. Halbuki Post-Yapısal açıdan bakarsak; yazan asıl özne tarihte kaybolana dek ilahi olana ne kadar uzaklaştırılırsa uzaklaştırılsın, bir metin kendi kendine karışıklığa zaten asla uzaklaşılamıyan "DifferAncé" etkeni ile kapılacaktır. Derrida'nın çeviri hakkında yazdığı makalede Tevrat'ta Tekvin 11:1-9 kısım olan Babil Kulesinin yıkımı ve tek bir dünya dilinin birçok dile ayrılması incelenmektedir. Tanrı tarafından kültürlerin ve dillerin bölünmesinden çıkan karışıklık Samilerin totaliterizmini tehdit eden çeşitliliğin kasti girişini göstermektedir. Samilerin Tanrısı resmen hem kendisini hem bir kültürü Yapı-Söküm'e uğratmaktadır. Babil kulesinin tekrar inşasının Tanrı karşıtlığının aşırı fiziksel olmasından sakıncası açıkcası Samileri metafiziksel sistemler inşasına itmiştir. Hatta bu tekrar yapılaşma hem insanların hem de dil üzerinde kolonisel şiddet boyutuna varmıştır çünkü Tanrı kutsal metindeki ibareleriyle de sürekli Yapı-Söküm halindedir ve "DifferAncé" etkisiyle dağılım kendiliğinden ve soğuk bir şekilde olacakken bu metafiziksel paradoks fiziksel çabaları sürekli kızıştırmakta şiddeti çoğaltmaktadır.
İbnü'l-Arabi'ninse Nuh tufanının anlatıldığı Kuran'ın 71. ayetinin değerlendirmesi daha özgürlükçü bir sonuca götürmektedir. Ian Almond'ın 8 asır önceki bir tefsiri Yapı-Söküm sunma çabası bir apofeniden çok İslami ve Yahudi-Hristiyan teolojilerinin antinomisini vurgulamak olarak yorumlanmalı: İnanmayanların selde boğulmayı tercih etmelerinin bilgeliği Nuh'un gemisinin dar Onto-Teolojisinden kurtulup; adeta bir vecd halinde, Tanrı hayretiyle Tanrı'nın bilgisinin engin denizinde boğulmalarına imkan tanımaktadır. Buradaki teoloji diğerine göre kapsayıcıdır çünkü Sufi'nin Tanrısı hiçbir sıfatla tanımlanamadığı için farkları yok edendir. Köleliği köleden kaldıran Yapı-Söküm'cüdür.
1 note · View note
hayrulvarisin · 2 years
Photo
Tumblr media
Ateist kiliselerde 'kutsal esrar çiçeği'nde şifa bulmaya kadar, ruhani ama dindar olmayan amerikalılar, anlam peşinde koşmanın yeni yollarını buluyor! Yeni bir Pew raporuna göre, amerikan hristiyanlığı yaklaşık otuz yıllık bir düşüş içinde. Dini anketlerde "hiçbiri" veya "bağlı değil" şeklinde yanıt veren insanlar giderek artan bir şekilde kendilerini hümanist, ateist, agnostik veya sadece maneviyatçı olarak tanımlıyor. Belirli bir dini bağlantıya sahip olmadığını iddia edenler, genellikle manevi olarak tanımlanır. Geleneksel dinden memnun olmayan bu bireyler, maneviyatı anlam, şifa, amaç ve aidiyet arayışlarını temsil eden daha laik bir şekilde düşünürler (spiritual but not religious – SBNR). Teolog Linda Mercadante, çoklu SBNR kimlikleri üzerine yaptığı çalışmasında, organize dinden uzaklaşmanın mutlaka inanç, ritüel veya uygulama pahasına olmadığını buldu. Ve "post hıristiyanlık " arayışı içinde olanlarda 'ruhsal doyumun' "dini kurumlardan" nasıl kendi toplanma yerlerine" geçtiğini vurguladı. Bu tür "toplanma yerleri" çok çeşitlidir. Özellikle farkındalık ve yoga, ruhsal, psikolojik ve fiziksel şifa aramak için popüler yollar olarak ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, anlam ve bağlantı bulma konusundaki devam eden arayış, seküler, ruhani ve ateist kiliselerin oluşumuna yol açmıştır. Sekiz farklı ülkeye yayılmış olan Sunday Assembly, 2013 yılında kuruldu. Sloganları "Daha İyi Yaşa, Sıkça Yardım Et, Daha Çok Merak Et". Benzer şekilde, Michigan'da bulunan First Church of Logic and Reason üyeleri, esrarı ruhani ve terapötik bir unsur olarak yüceltiyor! Geleneksel dini üyelikten uzaklaşmak, basitçe Amerikalıların dini reddettiği anlamına gelmiyor. Bunun yerine, sürekli gelişen çevrimiçi seçenekler, seküler ve alternatif manevi uygulama biçimleri ile 'yeni yollar' arıyorlar.. https://theconversation.com/from-atheist-churches-to-finding-healing-in-the-sacred-flower-of-cannabis-spiritual-but-not-religious-americans-are-finding-new-ways-of-pursuing-meaning-191840 #atheist #atheistchurch #secretflowers #spiritualbutnotreligious #christianity #tanrıyok #myhstic #religion #churchoflogic #ot #din #ateist #agnostic #maneviyatçı (Uskumruköy, Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CmBXWTAozYp/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
mgogu · 4 years
Text
whatsappı sadece Cuma günleri üzerinde Hayırlı Cumalar yazılı olan Atatürk görsellerine cevap vermek için kullanıyorum.
0 notes
eskikafaaktivist · 3 years
Text
NEO-FEMİNİZM DALGASI ÜZERİNE KISA BİR İNCELEME -ERKUT ARSLAN
19 ve 20. yüzyılda etkisini göstermeye başlayan feminizm dalgası global olarak tüm dünyayı etkisine almış ve her geçen dakika itibarı ile de küreselleşen bir akım olmuştur.
Peak noktasını 21. yüzyılda yaşamış olsa da bu ideolojik devinimin tarihi çok da eskiye dayanmıyor aslında. Sanayi devriminden sonra kadınların üretimde çok büyük bir rol oynamasıyla birlikte çapı genişleyen feminizm, bu dönemde yaptığı icraatler ve isimlerle adını geniş kitlelere duyurmayı başardı.
Meta üretiminde makinelerin yükselişi ve maaliyetin düşüklüğü sebebiyle kol gücü talebi yani erkek birey istihdamı çok ciddi miktarlarda sekteye uğramıştır.
Burada bahsettiğim noktada kesinlikle bir ayrım gözetmek aptallıktır. Zira erkek birey istihdamı derken açıklığı su götürmeyecek olan anatomik bilgiler ışığında, sanayi devriminden önce üretimin neredeyse tamamına yakın bir kısmının erkek işçiler tarafından karşılandığını önkoşul hatta bir açıklık olarak algılamak gerekiyor.
Çünkü; erkek iş gücünün performans / kuvvet postürü olarak kadınların ulaşamayacağı bir noktada olduğu aşikardır.
Tam da bu noktada kadınlar onların doğasından beklenilecek şeyi yaptılar : üretimde aktif rol oynamaya başladılar ve artık erkek iş gücü ile rekabet edecek hale geldiler. Bunda en büyük etmen sanayi devrimi ve istihdamdır.
Bu dönemde kadınların işçi haklarını ve bireysel haklarını savunmaya göğüs geren topluluklar ve isimler ortaya çıktı ki bunların kimler olduğunu hepimiz çok net olarak biliyoruz. Bölgesel olarak erkek kol gücüne ihtiyaç duyan üretim , artık küreselleşmiş ve kadınların çok büyük bir rol oynadığı bir sirkülasyon haline gelmişti.
Eşitlikçi toplum yapısının kurulabilmesi için bu; kadınların attığı çok ama çok büyük bir adımdı.
Ne olduysa 21. yüzyılın başlarında LGBT'nin ve farklı cinsi yönelimlerin liderliğe oynadığı bir toplum taşrasının ortaya çıkışıyla oldu. Bu dönem itibarı ile üretimin yapı taşı haline gelmiş olan feminizm dalgası bir anda yön değiştirerek yozlaşmaya başladı ve faşist bir kimliğe büründü.
Post modern anlayış ve aile yapı düzenin kırılması ile birlikte karşılıklı ilişkilerde psikanalitik olarak cinsel hazların artık tek sekte olduğunu biliyoruz. Kadınlar, erkekleri alt sınıf olarak görmeye ve sadece cinsel hazlarını tatmin etmekte kullandıkları bir araç olarak görmeye başladılar. Erkek popülasyonunun tüm dünyada azalması ile birlikte de bu anlayış iyice kendini hissettirdi.
Kadınların, tek dominant cinsi yönelimde olduğu dönemden ( ki doğaları ve psikoloji gereği tam zıttı bir anlayışı asla benimseyemezler) farklı cinsi kimliklerin ortaya çıkış dönemine geçişte kadınlar dominant tarafını kaybettiler ve bu feminizm anlayışının daha despot, daha seksist ve daha faşizan bir yol izlemesini sağladı.
Neo feminizm dalgasının ortaya çıkışındaki en büyük etkenleri bu şekilde sıraladıktan sonra şimdi bir de erkek bireylerin perspektifinden bakalım.
Maskülen birey hegemonyası hiçbir zaman tam olarak dünyada egemen bir anlayış olarak varlığını sürdüremedi. Şimdi aranızdan bir kaç kadın birey, insanlığın varoluşundan bu yana erkeklerin dominant olduğunu ve hatta hiç de seküler olmayan bir şekilde kadınları hakimiyet altında tuttuğunu söyleyecektir.
Bu konuda kısmen katılabilirim. Ama bu hiçbir zaman cinsiyet perspektifiyle olmaz. Çünkü bu erkek dominasyonunun sebebi tamamıyla istisnasız tüm dünya toplumlarının ataerkil olmasından kaynaklanıyor ( ve tabi kuvvet/hacim faktörü).
Dünya toplumlarında kadınların söz haklarının bugüne kadar kısıtlanmış olması ( özellikle büyük britanya ve türkiye gibi ülkeler) ve cinsel isteklerin edepsiz birer duygu durum bozukluğu olarak algılandığı toplumlarda feminizm dalgası kadınlar için tek kaçış yolu haline gelmiştir ve hatta bilinçdışlarında bir zorunluluk olarak vuku bulmuştur.
4 notes · View notes
islamievlilikfan · 3 years
Text
"Çok Derine Dalma..."
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/cok-derine-dalma/
"Çok Derine Dalma..."
Tumblr media
Es-Selamü Aleyküm, sevgili okurlar,
İslam dinin temel bireysel emirlerine İslam’ın Şartları diyoruz.
Kelime-i Şehadet
Namaz Kılmak
Oruç Tutmak
Zekat Vermek
Hacca Gitmek
Günümüzde bir çok müslüman manevi zayıflıktan dolayı. Bu esaslara riayet etmiyor.
Mahallede birisi namaza başlasa hemen tavsiyeler başlar :
“Bak aşırı gitme.”
“Çok derine dalma.”
“Mehmet’in oğlu kendini dine verdi, kafayı bozdu.”
Ya hu! Adam sadece namaza başlamış. Ne aşırısı!
Derine dalmadı ki, sadece temel ibadetlerden birini yapıyor.
Dini temayüllü birisi ruh hastası olduysa bu adamın “bipolar bozukluğu” var. Yani psikolojik tedavi edilebilen bir hastalık. Aşırı üzüntü sonrası vücudun aşırı dopamin salgılaması sonrası aşırı enerjik hal, aşırı zeka, hızlı zayıflama, hızlı konuşma şeklinde ortaya çıkar.
Dini temayüllü kimseler o zaman kendini evliya, mehdi, mesih sanıyor. Hatta yakın zamanda vefat eden İskender Evrenos kendine resul diyordu.
Seküler kişilik yapısı olanlar ise, kendilerinin uzaylı olduğu gibi iddialarda bulunuyor. 1997 yılında Hale-Bopp kuyruklu yıldız gözlemlenmişti. Amerika’da alengirli bir tarikat video çekip toplu intihar etmişlerdi. Şöyle beyan vermişlerdi: Bu kuyruklu yıldız bizi esas vatanımıza götürecek uzay gemisini gizliyor. O gemiye ulaşabilmek için de ruhlarımızı bedenlerimizden kurtaracağız. Böylece uzay gemimize ulaşacağız.
İşte bu iki örnekte de görüldüğü gibi, hiç kimse kendini dine verince kafayı bozmuyor. Bipolar bozukluğu olanlar kendini belli ediyor.
Tedavisi ise, vücuttaki aşırı dopamin hormonunu baskılayan bir iğne yapılıyor. Adam kendine geliyor.
Allah bu Müslümanlara hidayet versin. Birisi namaza başlayınca teşvik etmek yerine, laf hazır: “Dinde aşırı gitme.” Galiba bunu söyleyen dinde çok itidalli.
Galiba?
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
sacvideolari · 7 years
Photo
Tumblr media
New Post has been published on http://www.sacvideolari.com/halloween-chesire-cat-cadilar-bayrami-kedi-makyaji-alice-in-wonderland-chester/
HALLOWEEN : Chesire Cat Cadılar Bayramı Kedi Makyajı - Alice In Wonderland Chester
Yine makyaj sevenler için harika bir bahane günü daha yaklaşıyor. Cadılar Bayramı’nın ne olduğunu bilmeyenler olduğu için buraya bir özet yazmak istedim. Halloween yani Cadılar Bayramı her sene 31 Ekim’de kutlanıyor. Aslında Pagan kökenli Samhain isimli bir festivalden geliyor (Hristiyanlık öncesinden). Keltler Hasat bitimi bayramı olarak kutluyormuş. Pagan Keltleri 31 Ekim’i yazın sonu ve kışın başlangıcı olarak sayıyorlar ve bugün ölülerin ruhlarının evlerini ziyaret ettiğine inanıyorlarmış. Bundan dolayı da özellikle kötü ruhlara tanınmamak için kostüm giyiyorlarmış. Bugün ise bu festival bir seküler halini almış, yani dinden bağımsız olmuş ve ailesiyle sevdikleriyle eğlenmek isteyen kostüm giymek isteyenler için bir partiye dönüşmüştür.
Özetle bu bilgileri verdikten sonra makyajıma gelmek istiyorum. Makyajımda kullandığım lensleri videoda belirtmemişim. Lensler Kryolan. İnternette Türkiye’ye gönderim yapan ve çok uygun fiyatlı lens siteleri de mevcut ama yurtdışı alışverişi için biraz geç kalmış olabilirsiniz. Bunu dikkate almanızı öneririm. https://tr.kryolan.com/urunler/kontakt-lensler/uv-kontakt-lensler
Montum ise Mango yeni sezon. Göründüğü gibi kalın değil. İnce bir mont yani aslında sezonluk ceketimsi şeylerden. Tüy dökmedi. https://shop.mango.com/tr/kad%C4%B1n/palto/suni-kurklu-manto_13075738.html?c=62&n=1&s=prendas
Kulaklık yıllar öncesinden bana ait. Normal taç üstüne istediğiniz kumaştan basit.e yapıp yapıştırabilirsiniz.
Music: https://www.bensound.com/
CADILAR BAYRAMI İLE İLGİLİ DİĞER VİDEOLARIM İÇİN
youtube
► Hızlı abonelik için tıklayınız: http://goo.gl/kXfGWo ► Birbirinden farklı faydalı içerikler için Blogumu takip etmeyi unutmayın : http://www.sebibebi.com
❤ Tüm Videolarıma Aşağıdaki Kategorilerden Ulaşabilirsiniz.
Tüm Kolay Saç Modeli Videolarım
youtube
Tüm Makyaj Videolarım
youtube
Tüm CHALLENGE, Yarışma,TAG, Eğlenceli Videolar
youtube
Tüm How to “Nasıl Kolay Yapılır” Videolarım
youtube
Tüm Ünlü Makyajları
youtube
► Aşağıdaki linklerden beni takip edebilirsiniz. ► Facebook: https://www.facebook.com/sebibebiofficial ► Blog: www.sebibebi.com ► instagram: @sebibebi ► Twitter: @sebibebicom ► snapchat: @sebibebicom kullanıcı adı: Sebi Bebi ► Periscope: sebibebi ► Marka ve Ajanslar İçin (PR): [email protected]
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Nörofinans & Küresel Para Savaşları ve Davranış Ekonomisi Kitabı pdf indir pdf indir
Nörofinans & Küresel Para Savaşları ve Davranış Ekonomisi “Küresel Para Savaşları”, 2008 Wall Street merkezli küresel mali krizin küresel ekonomiyi getirdiği noktayı en iyi anlatan tanım. Amerikan ordusu Mart 2009’dan itibaren 60 ekonomi ve finans uzmanının rehberliğinde küresel finans savaşı tatbikatı yapıyor. Gelecek 20 yılda önce kur savaşları, ticaret savaşları ve topyekûn, küresel bir finans savaşı ile birlikte konvansiyonel silahların kullanıldığı bir savaş ihtimali hayli yüksek.
Vahiy dinleri, mitolojik dinler ve seküler dinlerin inananları ütopik Yeni Dünya Düzeni projesi için para oyunlarıyla dönüştürülmeye çalışılıyor. Bilime dayandıkları iddiasındaki komünizm ve Nazizm ile başarılamayan, “dünyanın tek bir yönetim biçimi ve ekonomik düzende – evrensel demokrasi ya da küresel serbest piyasa – birleşeceğini öne süren -soldan sağa evrilen- yeni muhafazakar teoriler ile varlığını sürdürüyor.” John Gray’in dediği gibi; “İnsanlığın yeni bir çağın eşiğinde olduğu yolundaki bu inanç, her ne kadar sosyal bilimler kisvesi altında sunulduysa da, basbayağı çok eski çağlara dayanan apokaliptik inançların en son biçimidir.” Açıkçası “finansal Armagedon” ile post-apokaliptik bir cennet vaadediliyor.
Nörofinans & Küresel Para Savaşları ve Davranış Ekonomisi Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
yerlidusunce · 7 years
Text
Elif Sadece Harf mi Yoksa İşlevi Olan Bir İlim mi?
Bir kaç yıldır merak ettiğim şey; "elifba" sadece arapça alfabe öğrenmek mi yoksa insanda birşeyler inşaa eden temel bir ilim vardı da unutuldu mu? 
Bu çok önemli şayet bütün bu seküler sistemden önce bu öğretiliyordu ve ilk harf elif’di. Bu sadece sembolik bir harf olmamalı. Yanlış sezmediysem öyle bir ilim olmalı ki gayet basit bir şekilde 1 tane şeyden başlayıp pek çok şeyi anlamlandırmalı , 1 şeyden başladığı için de herkes için anlaşılır bir başlangıç olmalı (Çünkü henüz çocukken öğretilebiliyor olması bunu göstermekte). Haliyle bir çocuğun eğitimi ve yeni neslin eğitimi için çok önemli bir durum ama ortada bilgi yok. Belki 100 yıl evvel böyle bişey vardı ama üzeri ya bilinçli olarak örtüldü yada cahillik üzerini tozlandırdı. Öyleyse sezilerle hareket etmeli diye düşündüm.  Elif ilmini merak etmekteyim ve buna dair sezdiklerimi bu yazı altına güncelleyeceğim. 
1- Elif’in insana çekirdek işlev kazandırması
İslam coğrafyasında eskilerin (dedelerin vs) orjinalini bildiği şeyler bazen görüyorum ki; batıda materyalist yaşanmakta. Sanki bizdeki orjinalin batıl bir yansıması gibi yani; İlahi Adalet-Roma Hukuku, İslam-Demokrasi , Salat-Konferans ... gibi. Muhtemelen elif’in batı karşılığı da materyalist olarak yaşanıyor yani batı birşeyler düşünüyor ama ilahi olmadan... Burdan bizdeki anlamına dair bir ipucu çıkabilir. Bunu anlamanın yolu elif’in latincedeki karşılığına bakmak. Elif’e batıda; “Alpha” (Alfa) deniliyor. Alpha’ya baktığımız zaman batı bunu çeşitli şekillerde kullanmış Örneğin; Yazılım dilinde “Çekirdek İşlevsellik” olarak kullanıyor;
Tumblr media
Hristiyan aleminde ise kendilerince “pozitif” bir başlangıç için teorileri sözkonusu. Bir örnek aşağıda; 
Tumblr media
Bu gösteriyorki islam’da bunun orjinali olmalı , batıdaki örneklerden anlaşıldığı kadarıyla; insana temel bir özellik kazandıran bir ilim ama tam olarak ne olduğunu halen merak etmekteyim.
2- Elif ve Nur aktarımı 
Örneğin; Bir fidan tek bir dalken büyüyerek daha büyük ve daha çok dalları olan hatta meyve veren bir ağaca ulaşması bazen mümkünken bazen henüz büyümeden onun kurumasıyla sonuçlanıyor. Burada o ağacın kurumasına veya yeşermesine sebep bir aktarım sözkonusu. İşte insanda da bir ilim veya nur var ki yeni nesle o ilim veya nur aktarılabilmekte (Yani ezber bilgi değil, bir çeşit kalben duygu aktarımı). Bu nur yeni nesilde de büyümekte ve kurumadan bir şecer (soy) büyümekte. Bu sezdiğim bir olasılık yani muhtemelen bir anlık kalp iletişimi ama bu nasıl olduğunu merak etmekteyim.
3- Elif ve Cebir (Matematik)
Elif tek bir bütün. Bu bütün 2′ye bölünürse tekrar bir araya gelip kaynaması veya en azından bütünlüğün ayrışmadan korunması gerekmekte. Kaynama kelimesi ise arapçada “cebir” demek. Yani bu öyle bişeyki bir şeyin bağlı olduğu ana yapıdan kopmaması ve yapıyı bozmaması için uzaklaşan parçanın tekrar o şeye kaynaması cebir ile tanımlandırılıyor olabilir. Dikkat ederseniz; CeBiR kelime kökeni “Mecbur”( ME-CBR )kelimesini de oluşturmakta. Demekki bişeyler kendisinden kopup yokolmaması için akıl yürüttüren, zorlayan kısacası mecbur bırakan bir işlem sözkonusu. Sadece sembolik harf olarak baktığınızda bile göreceksinizki bir harf çıkardığınızda cümlenin anlaşılmaz hale gelmesi sözkonusu.
4- Elif ve Alışık veya Tanışık olma
Elifin kökenine bakarsak ; 
Arapça Alf kökünden gelen ulfat اولفة  "alışıklık, tanışıklık" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça alifaألف  "alışık veya tanıdık idi, evcilleşti, uyum sağladı" sözcüğünün masdarıdır. (NOT: Bu sözcük Aramice/Süryanice Alp kökünden gelen ˀalaph veya ˀalēph אַלַף  "alışma, evcilleşme" sözcüğü ile eş kökenlidir. Aramice/Süryanice sözcük Akatça ulāpu "bağ, ittifak" sözcüğü ile eş kökenlidir.
şeklinde. Demekki burada daha önce bilinmeyen bişeyle ilk defa karşılaşılması ile yeni bişey öğrenme sözkonusu. Yani elif ile; hiç bilmeyen biri için yeni bir şey olmakta..
Ayrıca konuyla örüntülü olan, İlim’in tekten çoğa doğru olduğunu anlattığım; “ Birden Fazla Dersi Ayrı Ayrı Öğrenmek Gerçek Bir Öğrenme Değil” konulu tespit yazısını aşağıdan okuyabilirsiniz; https://yerlidusunce.tumblr.com/post/153466750658/birden-fazla-dersi-ayr%C4%B1-ayr%C4%B1-%C3%B6%C4%9Frenmek-ger%C3%A7ek-bir
0 notes
Peki, özellikle Müslümanlar nasıl böyle bir hataya düşebiliyor? Nerede yanlış yapılıyor? Bir Müslüman, cahili-taguti laik-seküler-kemalist düzenden adalet bekleyebilir mi? Zulüm düzeninden adalet isteyebilir mi? Ya da, zulmün üreticisi olan düzenler, insanlara adaletle davranabilir, adaleti tesis edebilir mi?***Bu Devlet (sistem); Devletin kurumu olan diyanet de Müslümanın olamaz.Kaideler gereği.https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=311587549292653&id=100013242319421***Sürekli bu düzenden adalet beklentisi içine girmek yerine, bu düzenin doğasının zulüm üreten, fesad yayan, adaletsizliğin düzenin esas karakteri olduğu üzerine vurgu yapmak çok daha önemlidir.***Bu ortamdan kurtulmak istikamete kilitlenmek için Kuran ayetlerini ilim ve teknoloji ışığında servis etmek gerekir.***http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/03/bu-gun-2017-bilim-ve-teknolojinin-acga.html
0 notes
sineseyir · 7 years
Photo
Tumblr media
Bütün bir dinsel ve ulusal ahlâk; kapitalizmin küreselleşmesi ile meta dinine dönüşüyor ve bizler bunu seyretmekle yetiniyoruz. Daha kötüsü, kurtuluşu örgütlü mücadele yerine bireyde gören burjuva modern dinine uyum sağlamaya çalışıyor, inançlarımızı, kutsallarımızı, ulusal, yöresel, folklorik kültürlerimizi kapitalizme entegre etmek için birbirimizle yarışıyor, ezici, yıkıcı bir rekabete girişiyoruz. Meta fetişizminin muhafazakâr ve seküler biz müritleri, ulusal ve çok uluslu şirketleri ve elit bürokrat ve diplomatları daha da zengin etmek için (bireysel, ulusal ve küresel kalkınma zırvası adı altında) birkaç saat fazla mesai yapmaya, daha fazla üretime ve buradan da daha fazla tüketime davet ediliyor, yönlendiriliyoruz. Bireysel kariyer saçmalığı adı altında performans sistemini özümsüyor, sürekli daha çok üretmeye itiliyoruz. Burjuvanın sanayi sonrası post-modern teknolojisinde makineler çoğaldıkça çalışma saatleri azalmıyor, aksine daha fazlalaşarak o makinelerin performansıyla uyumlu biyomekanik insanlara dönüşüyoruz. İnsanlığımızdan olduğumuza mı üzülelim, bu doymak bilmez hırsımızın, aç gözlülüğümüzün, ihtiyacımızdan fazlasını tüketme yamyamlığımızın belli kaynaklara sahip olmayan ya da bu vahşi kültüre uyum sağlayamayan başka kıtalardaki insanları açlığa, yoksulluğa, ölüme terk edişine mi? Başkaları için, bir şeyler için üzülmenin, kaygılanmanın, karşılıksız fedakârlık yapmanın hızla tarihe karıştığı yenidünya düzeni, ortak din hoş geldi, safa geldi! Altta kalanın canı çıksın dediğimizde, kendi canımızın da burjuva toplumunda patlıcandan daha değerli olmadığını hesaplayamıyor muyuz acaba? Bu durumda yapacağımız tek şey, bürokratların, din ve iş adamlarının bizlere öğrettiği ve tembihlediği gibi, şükretmekse; beterin beteri, kötünün kötüsü, patlıcanın çürüğü olmayışımız belki de şu kalpsiz sistemin meta ahlâkının ilâhî bir mucizesidir? Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan toprak ananın çocuklarını içine düştüğü bu tiksindirici beladan şükretmek mi yoksa öfkelenip, isyan edip, örgütlenmek mi kurtaracaktır? Hadi, kendi sonunu kendin yaz okur. Yer Altından Vaaz - Zafer Kılıç
0 notes
sizekitap · 7 years
Text
Din ve Küresel Ekonomi - Politik
Din ve Küresel Ekonomi – Politik Ramazan Kurtoğlu Destek Yayınları
1978 Washington Mutabakatı ile yeryüzünün her yerine dayatılan kapitalizmin neoliberal-küresel serbest piyasa miti 2008’de ABD’de başlayan finans krizi ile birlikte küresel ekonomik-sosyal-siyasi krize dönüşmüştür.
İbn Meymun (Meymonides 1135 Kurtuba-1204 Mısır), Leo Strauss (1899-1973) ve Milton Friedman (1912-2006) tarafından Yahudi-Hıristiyan değerlerden beslenen teorik temelleri oluşturulan din-siyaset-ekonomi temelli Yeni Dünya Düzeni’nin iktisadi ayağı olan neoliberalizm çökmüş, kapitalizm üç yüz yıllık tarihinin en derin krizini yaşamaktadır. İnsanlık arz talep, gayrisafi milli hasıla ve piyasa hurafeleriyle oyalanmış. Hiçbir ahlaki kurala uymayan finans endüstrisi başta kutsallarımız olmak üzere insanlığın bütün erdemlerini tarumar etmiştir. Son otuz yılda neoliberalizmin oluşturduğu postmodern tasavvurlar “ego-manyak” bir insanlık peydahlamıştır. 1978 Washington Mutabakatı ile başlayan süreçle insanlık, tarihte hiçbir devirde olmadığı kadar bir dönüşüm/dönüştürme operasyonuna maruz bırakılmıştır. Gelinen noktada insanlık topyekûn kritik bir yol ayrımındadır. Ya kör göze parmak misali, ayan beyan ortada olan bütün tutarsızlıkları göz ardı ederek statükoya devam diyeceğiz ya da uyumsuzlara dahil olarak ekonomide paradigma (değerler dizisi) değişimini savunacağız.
Neoliberal-küresel serbest piyasa, sosyalizm ve “siyasal İslam” Yahudi-Hıristiyan inanç ve değerlerden beslenen post-apokaliptik cennet vaatleriyle süslü seküler ütopyalardır. Üçünün ilk bakışta farklı gibi olduğu düşünülürse de, nihai hedefleri ve pek çok açıdan yöntemleri benzerlik göstermektedir. İlerleyen zamanlarda bunları görecek ve şaşıracaksınız. İnsanlık teo-siyaset, teo-ekonomi ve bunların hizmetindeki bilim ve teknolojik unsurlarla teo-dönüşüme tabi tutulmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde olmamıştı. Ama günümüzde Yahudiler Kral Davud soyundan Mesih’i, öncelik Evanjelistlerde olmak üzere, Hıristiyanlar İsa Mesih’i, Şii Müslümanlar kayıp 12. İmam Mehdi ve Hz. İsa’yı, bir kısım Sünni Müslüman tarikat ve cemaat de hem Mehdi’yi hem Hz. İsa’yı kurtuluş için bekliyor. Dahası hepsinin ortak paydası Hatay Amik Ovası, Diyarbakır Dicle-Fırat Irmağı arası ve İsrail-Filistin’i de kapsayacak Armagedon Savaşı’na gün sayıyor olmaları.
0 devamı burada => https://goo.gl/8r4YlE
0 notes
islamievlilikfan · 4 years
Text
Kadınları Kim Öldürüyor?
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/kadinlari-kim-olduruyor/
Kadınları Kim Öldürüyor?
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Son zamanlarda güzelim vatanımızda acı haberler alıyoruz. Özellikle yoğunlaşan kadın cinayetleri bizi üzmekte.
Bunun bir çok sebebi olabilir. Sosyolojik etkenler, psikolojik etkenler, aile içi sorunlar, kişisel hırs, cinnet getirmek vs.
Fakat en temelde yetişme tarzımızdan kaynaklanıyor.
Son yüzyıldır Avrupa’daki yaşam tarzı hem bizim ülkemizi hem de İslam alemine hatta Dünyaya yayınlıyor. Kimi yeri az kimi yeri çok etkilemiş durumda.
Yüzyıldan daha önce en fazla boşanma nedeni olan sebepler şimdi cinayet sebebi oluyor.
Bahsettiğimiz yüzyıldan daha eski dönemde İslam coğrafyasında bütün kadınlar rahat gezebiliyorlardı. Hatta eşkıyalar bile kadınlara saldırmayı şerefsizlik olarak görürlerdi. Ne malına ne canına ne de ırzına ilişmezlerdi.
Bunun en derin örnekleri Arabistan topraklarında yaşlanmaktaydı.
Bazı kabilelerin hala cahiliye adetleri vardı. Mesela bir kabile diğer kabileyi basar, mallarına el koyarlardı. Bunu da övünç sebebi kabul etmişlerdi.
Bir kabile saldıran kabileye karşı kendi kabilesini savunurlar. Eğer başarısız olurlarsa kabileyi bırakıp kaçarlardı. Kadınları korumak için Hiçbir sey yapmazlardı. Çünkü bazı kuralları vardı.
Bu kurallara göre, hiçbir kabile başka kabilenin kadınlarına ilişmezdi. Kadınlar baskına gelen rakip kabilenin adamlarına hakaret de etse, vursa da kesinlikle karşılık verilmezdi. Kadınların ziynet eşyası bile çalınmaz hatta kadınlara özel odalara bile girilmezdi.
Bu kurala uymayıp bir kadının bileziğini soymaya çalışan bir genç, baskıcı kabilenin reisi tarafından eli kesilerek cezalandırılmıştır.
Son olarak kabileyi soyanlar kadınlara üç günlük erzak bırakıp sözde “ganimet” ile dönerlerdi.
Arapların yaşadığı İslam coğrafyasında uzun süre yaşayan, ünlü yazar Dixon dahi, kadınların emniyette olduğundan bahsetmiştir. Çoğu zaman eşini evde yalnız bırakıp iş gezilerine gönül rahatlığıyla çıkıp dönermiş.
Şimdi “modernleşmeye” doğru giden Suudi Arabistan bölgesinde sokakta tacizler başlamış. Katar gibi hala geleneksel yaşayan ülkelerde kadın tacizi vakaları görünmüyor. Fakat “modernleşme” adı altında Avrupai hayat hastalığı yayılır ise kadınların güvenliği tehlikeye girer.
Avrupa’da dinine bağlı toplumlarda kadın cinayeti ve taciz nispeten azdır. Fakat daha seküler yaşayan Fransa’da yıllık 600 kadın öldürülüyor. Sekiz kadından biri de taciz ediliyor.
Sokaklarımız mobese, polis ve bekçi gibi bir çok emniyet mensubu tarafından güvenlik altına alınıyor. Ama her evin emniyeti yani kadın güvenliği özümüze dönmekle sağlanır.
Yüzyıldır kendi kültürümüzden ayrı yaşamanın acısı…
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
islamievlilikfan · 4 years
Text
Din Olmasa da Ahlak Olur mu?
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/din-olmasa-da-ahlak-olur-mu/
Din Olmasa da Ahlak Olur mu?
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Seküler çevreler, ahlaklı olmak için dinin gerekli olmadığını düşünür.
Yani “Dinin getirdiği bazı kuralları, insanlar kendi hayatlarında tecrübe ederek doğruyu bulabilirler.” şeklinde düşünürler.
Acaba öyle mi? İnsan heveskar bir yapısı vardır. Hislerin peşine çok gider. Bu durumlarda akli yaklaşım değil hissi yaklaşımlarla bir çok yanlışı doğru olarak kabul edebilir.
Dini yanlışlar ile seküler doğruları derleyelim.
1. En genel seküler doğru: Evli olmayanların zina etmesi.
Basit bir prensip: İki gönül bir olunca ne var bunda.
Sosyolojide deney yapılmaz. Ancak insanlık boyunca zina nelere sebep olmuş bir bakalım. Salgın hastalıklar, psikolojik bozukluk, babasız yetişen çocukların psiko sosyal durumu, kadının değersizleşmesi vs. Hatta eski Roma ve Mısır’da aile içi ilişkiler bile kabul görüyordu.
Seküler mantık hala zinaya olumlu gözle bakar. Hatta seküler gözle bakarsak evli aileler karşılıklı rıza gösterseler eş değiştirme bile normal olur.
Halbuki İslam’ın yasak ettiği büyük günahlardandır. Birey ve toplum nezdinde psikolojik ve sosyal yıkımlara neden olmuştur.
Şimdi sekülerlere soruyorum. Dünyevi kafa doğruyu bulabiliyor mu? El cevap Hayır.
2. Faiz, kumar doğru işlem midir? Seküler gözle bakanlar, Faize yanı para satmak işine ekonomik bir ticaret değerlendirmesi yaparlar. Hatta “Alan veren memnun” diyerek de kumarı reva görürler.
İnsanlık tarihine bakmaya gerek yok. Faiz haksız yere kaç kişinin işini batırdı, kaç aileyi dağıttı, kaç ülkenin ekonomisini bozdu, yakinen gördük. Hala da görüyoruz.
At yarışı iddia gibi kumarlardan ihya olan, kumar masalarından para kazanan kaç kişi var.
İşte dinimiz İslam faizi, kumarı da yasaklamıştır. Hikmetine sual olmaz.
Ancak seküler kafa bu doğruyu din olmadan göremez.
3. Seküler doğrulardan biri de içki içmek: İçki içmenin yanlışlığını bir sekülerlere Anlatsak şöyle cevap alırız. “Ben ağzımla içiyorum, burnumla değil. Üstelik az içiyorum.” Şunu demek istiyor: “Ben içmesini biliyorum. Bilmeyenlere anlat.”
Yine insan hayatında içkinin yerine bakalım. Hiçbir bilim adamı “içkinin faydaları” diye bir kitap hala yazamadı. Faydası yok denecek kadar az. Ama zararları konusunda “AMATEM” gibi tedavi merkezleri bile kuruluyor.
Trafikte kazalara sebep oluyor, sarhoşlukla zinaya süşülebiliyor, siros gibi hastalıklara neden oluyor. Sarhoş kaf sonunda daha nice iğrenç olaylar duyduk.
Ey seküler beyin, senin aklın ermiyor. Çünkü seküler akıl insan hevesinde çok etkilenir. Gerçekleri görmek zordur.
Çoğu haram olsun şeyin azı da haramdır.
Eğer Dünya’da din kalkarsa insanlar kanun kural koyarken, kendi ahlak kurallarını oluştururken, nefislerine etkilenirler. Tarihte bunların örnekleri çok zaten.
Seküler. Dünyevi mantık, İslam’daki haramların hikmetleri anlayamaz. Hikmetleri görmek istemez. Çünkü nefsi okşayan şeylerden vaz geçecek değildir.
Seküler kafa haramların zararlarını gördükçe şöyle tedbir geliştirir: Zinaya kondom, faizde düşük oran, kumarda piyango, içkide düşük alkol. Sonuçta illaki o haram olan işe tedbirli de olsa yaptırır.
Bir de şöyle bakalım: Din İslam, kitap Kuran, peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu halde, hatta İslam dininin yaşaması için bu kadar gelmiş geçmiş hoca olduğu halde bu kadar bozukluk var. Acaba din olmasaydı insanlar gerçekten doğruları özellikle ahlak kurallarını bulabilir miydi, din olmasaydı ahlak olur muydu?
El cevap : Ner’de.., Hem kör hem topal olurdu herhalde.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
islamievlilikfan · 5 years
Text
Karı-Koca Gibi Yaşamak
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/kari-koca-gibi-yasamak/
Karı-Koca Gibi Yaşamak
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Bir arkadaşım geçmiş hayatından bahsederken bir kız arkadaşından bahsediyordu. Üç buçuk sene “karı-koca” gibi yaşadıklarını anlatmıştı.
Bu nikahsızlık, bazı seküler düşünceler tarafından tasvip edilen bu hayat, çok sıkıntılıdır. Yapılan bu işlerin kılıfı da hazır.
– İki gönül bir olunca samanlık seyrân olur.
– Alan memnun, veren memnun… gibi.
Sonra aralarında bir sorun çıkınca tartışıyorlar. Kadın duygusal anında (belki sonra pişman olacağı) öyle bir laf söylüyor ki adamın zoruna gidiyor. Adam ayrılıyorlar.
Üç buçuk sene boşa gitti. Kafa bozuldu, moral bozuldu, iffet bozuldu, duygular bozuldu, maddiyat bozultu, belki ömür bozuldu.
Gençken, kızlar güzel, erkekler yakışıklı. Bu hayat bir süre götürüyor. Yaşlanınca kimsenin yüzümüze bakmadığı zaman dost hayatı ne kadar çekilmez olur. Ancak bu sadakatsiz hayatta kadın erkek genellikle iyi gün dostudur. Hayat gençken paylaşılmaya başlamadıysa, ihtiyarlıkta paylaşacak insan zor bulunur.
Bu türlü hayat tercih edenlerin sayısı giderek artıyor. Bir de bu hayatın getirdiği sorunlar da artıyor.
Yayılan hastalıklar, evlilik dışı çocuklar, ailesiz gelişen çocuklar, manevi hayatın bozulması, dini anlayışın bozulması, dinsizliğin yayılması vs.vs.
Hatta, ne dinen ne gelenek olarak bir karşılığı olmayan bu hayat, bir çok suça da zemin hazırlıyor.
Hamilelik gibi bir olayla kadınların mağdur olduğu haberleraz değil. Bir de adam bebeği kabul etmezse…
Dolandırılan erkekler de az değil. Bazıları mal varlıklarının çoğunu kaybediyor.
Ama nikahlı hayat dediğimiz evlilikte, küçük sorunlar karşısında kimse ayrılmaya kalkmaz. Hatta büyük sorunlarda bile ayrılmak son çaredir.
O sorunlar karşısında evli insanlar çözüm ararlar. Aile dağılmasın diye emek sarfederler. Gerek aile büyüklerinden, gerekse uzmanlardan yardım alınır.
Aile yapısını güçlü kuran toplumlar sağlıklı yaşamaktadır.
Hem bedenleri sağlıklı, hem inançları sağlıklı, hem devletleri sağlıklı, hem kültürleri sağlıklı yaşamaktadır.
Modern hayatın getirdiği en zilleti işlerden çıkıp, özümüze dönmenin zamanı geldi.
Geleceğimiz için nikahlanmayı, evliliği kolaylaştırmak ve teşvik etmeliyiz.
Nikahın hikmetlerini yazmaya çalıştık.
Şu arkadaşım var ya, şimdi evli. Gençlik zamanlarının günahlarına kefaret olabilecek sıkıntılar çekiyor.
(Nikahsız hayat, bir de böyle musibetleri açık hedef yapabilir.)
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
islamievlilikfan · 5 years
Text
Yurt Dışı Eğitimi
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/yurt-disi-egitimi/
Yurt Dışı Eğitimi
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Aileler çocukları için hep en iyisini isterler. Çocuklar için düşünülen iyilik fikirleri çoğu zaman suistimal edilebiliyor.
Bir insanın eğitimi günümüz şartlarında neredeyse 16 sene zaman alıyor. İlkokuldan üniversiteye… Halbuki bu eğitim süreci sadece bu dünya hayatı için gereklidir.
(Ahiret hayatı sonsuz sürecek. Ama dini eğitime bu kadar enem verilmiyor. Halbuki din eğitimi en kolay dersler arasındadır.)
Ülkemizde eğitimin zayıf olduğu düşüncesi ile fırsat bulan bir çok aile evladını yurt dışı eğitime gönderirler. Sadece seküler anlamda değil, dini eğitim için bile yurt dışına eğitime gönderenler var.
Dünya eğitimi için yurt dışı eğitimini Oxford, Yale, Cambridge, Harward gibi muteber üniversitelere gönderilen öğrenciler olduğu gibi, orta direk çocuklar Bulgaristan, Rusya, Romanya gibi ülkelerde eğitim almaya gidiyorlar.
Dini eğitim için Mısır, İran gibi ülkeler tercih edilebiliyor.
Bir de şu açıdan bakalım: Bizim ülkemiz Türkiye ‘ye yurt dışından gelen yabancı öğrenciler neden geliyor? Demek ki bizim ülkemizde de eğitimin belli ölçüde kalitesi var.
Biz kendi çocuklarımıza bakalım: Türkiye’ de alınamayacak bir eğitim içinse, yurt dışı eğitimini tavsiye ederim. Gönderdiğimiz öğrencilerin örf-adet ve gelenekkerimizle beraber dini ve ahlaki değerlerimizi tam olarak öğrenmesi ve benimsesi gerekir. Yoksa vaktiyle Fransa’ya giden jön Türkler gibi Fransız olup gelirler.
Dini eğitime gelince: Yurt dışı eğitim olarak en Muteber eğitim kurumu El-Ezher Üniversitesidir. Eğitimi kaliteli ve İslam akidesine uygun merkezi eğitim verilmektedir.
Din eğitiminde yangın iki merkez daha var.
İran ve İngiltere İslam Araştırma Enstitüsü.
Burada eğitim görüp de imanı veya ilmi gelişen pek kimse görülmemiştir. İlk amaç, başka akımların düşünce yapısını anlamak için giden öğrenciler oradaki muhalif fikirlerin savunucusu olarak dönüyorlar. Şimdi Türkiye’deki üniversitelerde akademik ünvana sahip ilahiyatçılar 1400 yıllık İslam geleneğine uymayan garip fikirleri yaymaya çalışıyor. Hatta bazıları imandan çıkaran sözlerdir.
Sonuç olarak: Türkiye’de olmayan bir eğitim için gençlerimizi yurt dışı eğitime gönderebiliriz ancak dini vee kültürel eğitimlerini tam almış olmaları şartıyla. Yoksa onlardan olup dönerler.
Uçuk bir örnek: Japonya, Alman üniversitelerine madencilik alanında eğitim almaları için öğrenci göndermiş. Hem de peşlerine birer tane cellat görevlendirilir. Göndermeden önce de tüm öğrencileri cellatları ile tanıştırır. Eğer eğitimlerini aksatırlarsa, amaç dışana çıkarlarsa doğrudan infaz yetkisi ile…
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes