Tumgik
#Akşam gir mis gibi ya
Text
Tumblr media Tumblr media
15 Ağustos
Misafirlerle denize geldik. Yüzme bilmeyenlere yüzme öğrettik. Denizin içinden çok dalga (solugan) vardı dalınmıyordu. O yüzden dışından yüzdüm. Üç defa kayalıktan atladım ama o son balıklama atlayışı yapmayacaktım belim yine ağrımaya başladı çünkü atlarken ayaklarım sırtıma doğru gelecek şekilde bükülerek atlıyormuşum annem söyledi. Esneme hareketleri yaparak iyileştim elhamdülillah. Deniz kabuğu topladım ama dalga başıma başıma vurdu. Hala sallanıyorum. Dünya kayıyor gibi hissediyorum. Misafirlerle sabahtan denize geldik yani 7 saatim suda geçmiş olabilir. Olabilir. Her şey mümkün. Eve gelince deniz kabuklarını çamaşır suyuna yatırdım. Bu da benim rutinim.
5 notes · View notes
sertsiken0606 · 6 months
Text
Merhaba arkadaşlar ben hasan . Sizlere başımdan geçen bir hikayemi anlatmak istiyorum. Pandemi zamanı evde sıkıntıdan patlarken Ankara ya tayin olan bir akrabam beni aradı polis memuresi bana çok yakın bir ilçede bulunan polis karakoluna atanmış, evde hapis olduğumu biliyordu bana izin alabileceğini birlikte ev bulabilirmiyiz dedi. İzin alırsa herşeyi yapabiliriz dedim izin için bilgileri aldı yaklaşık 1 saat sonra WhatsApp tan izin kağıdını attı hemen dışarı çıktım telefon edip seni bekliyorum dedim , ev çok vardı geldiğinde merhabalaşıp hemen evleri gezmeye başladık. 3 4 ev bakmıştı fiyatta anlaşamamışlar beni araya girmem için çağırdı 2 tarafta beni tanıyordu Fatma hanım Dileğe benim sayemde evi kiraladı kira sözleşmesi imzalandı 2 saat içinde evi halletmiştik eşya gelene kadar bizde kalması için ikna ettim ama sorun büyüktü eşim hemşire olduğu için 15 gün evde 15 gün işyerinde kalıyordu ve 9 gün evde olmayacaktı . Neyse eve gettik odasını gösterdim yemek vs derken akşam olmuştu yakın akraba olduğumuz için ikimizde rahat davranıyorduk biraz TV izleyip 23 30 gibi yatmaya gitti bende Netflix ten film izlemeye devam ediyordum erotik bir sahnede benim aklıma şeytan girdi Dileği izlemek istiyordum kalktım odasının kapısına baktım hafif aralık ve sokak lambasının ışığı odayı aydınlatıyordu hava sıcak olduğu için üzerindeki pikeyi atmıştı geceliği sıyrılmış tam bir seks tanrıçası gibi karşımda uyuyordu sağ bacağı yatakta sol bacağı yerde aşk üçgeni çok belirgindi eşortmanımın üzerinden sikimi okşuyordum kapıyı biraz daha açtım birden doğruldu bana bakarak kaç gündür bir kadın ile birlikte olmadın diye sordu nerdeyse 3 ay dediğimde gülerek gel yanıma abaza gel 3 aydır 31 mi çekiyorsun yani dedi evet dedim elimi tutup memelerini tutmam için sütyeni ni çıkarıp yere attı em hadi bakalım dedi emre itaat edip direk memelerine yumuldum Dilek te eşofmanımı indirip benim bazukamı eline aldı öperek emmeye başladı yatağa uzattım 69 pozisyonuna geçtik bir taraftan birbirimizi emiyor yalıyorduk bir taraftan da soyunmaya devam ediyorduk. Bir ara yeter artık içimde istiyorum seni hadi sik beni dedi bacaklarını ayırıp arasına girdim sikimi amına sürterek fırça attım , ne olur sok artık sen 3 ay olmuş ben 2 yıl oldu sok artık yeterrr diye bağırdı bende emrini yerine getirdim birden içine girdim ahlıyoroff harika erkeğim sik beni doyur yarağa diyordu pozisyon değiştirip domalttım o sırada bana çantasını uzattı kremi sür senin ki biraz kalın zorlanırım bağırmayayım dedi bir an afalladım tamam deyip arko kremi buldum biraz sikime birazda dileğin götüne sürdüm parmağımı götüne sokmaya başladım ilk başta 1 sonra 2 parmak derken bir anda sikimi amına sokmaya başladım kendini geri çekti anal istiyorum onu sabaha kadar sikersin şimdi analdan gir götümü sik dedi bende parmaklarımı çıkarıp sikimi göt deliğine dayadım ve yüklendim hayvan yavaş insanız biz hayvan mı sikiyorsun şerefsiz dedi 3 5 defa gir çık yaptım artık boşalacaktım. Birden kendini çekip içinden beni çıkarttı döndü sikimi eline alıp 31 çekmeye başladı ağzını sikimin başına dayadı ben boşalırken bütün döllerini yuttu 69 pozisyonuna geçtik ama o bacaklarıma yattı bende onun yaptığı gibi onun bacaklarına yattım nasıl beğendin mi dedi çok harikasın dedim . Bana sana birşey itiraf edeyim mi dedi et dedim ben seni hayal edip çok mastürbasyon yapardım evlenmeden önce hep hayalimde sabaha kadar seninle seks yapardım dedi ikimizde birlikte doğrulduk öpüşmeye başladık bir taraftan öpüşüyor bir taraftan birbirimizi okşuyordum beni yatağa uzattı üzerime çıktı sikimi eline aldı amına sürterek oturdu sikime hızlı hızlı oturup kalkmaya başladı birden titreyerek üzerime yığıldı . Orgazm olmuştu saçlarını koklayıp öpüyordum 2 3 dakika hiç ses çıkarmadan yattı üzerimde baktı bana bu gecelik yeter daha uzun uzun sevişiriz dedi banyo ya gitti bende peşinden birlikte duş aldık karımla her gece yattığım yatağa uzandık çırılçıplak bir şekilde uyuduk . Sabah kalktığımda yanımda yoktu . 9 gün birlikte seks yaptık sizlerin beğenisine göre devamını yazacağım. İyi sikişler
54 notes · View notes
okuyanadam · 4 years
Text
sivas'ın soğuk ve karlı günlerinden bir gün. orta ikiden okulu terketmişim ama okul önlerinden ayrılamamışım. yaş 15, mahalledeki lisenin önünde voltalıyoruz. abi geldiler diyor bir çocuk, okulun bahçesine giriyoruz. kimleri defetmemişiz bu bahçeden; meslek liseliler, diğer liseliler, dışarıdan gelen it kopuk takımı...
bu kez eski kasa bir mercedes acı bir frenle yanlıyor bahçeden. içinden kesik hamdi ile üç adamı iniyor. kesik hamdi, şehrin koşturanlarından. yaka bağır açık, iki kat yaşımda ve iki kat cüssemde, çok belalı bir tip. sigara ağzında eğik, iğrenir gibi bakar hamdi etrafa. rugan ayakkabılar ayağında, siyah takım elbiseli. hamdi bir kaç gömlek üstümüz, hemen sıvışmak istiyoruz durduruluyoruz. ip gibi sıraya diziliyoruz, sırayla tokatlıyor önündekileri. sıranın sonundayım, gözüm sevdalandığımın penceresinde. tüm okulla birlikte oda pencerede izliyor. o olmasa tokat önemli değil de, tam sıra bana geliyor. paltomdan tutuyor, eli havada, birden yaradana sığınıyor kafayı vuruyorum. sendeliyor ama düşmüyor, hemen üzerinde atlıyorum. ortalık toz duman. bu yakamdan bir daha tutuyor beni yere düşürürken rugan ayakkabıları buzda kayıyor altımda kalıyor. üste çıkmasına müsade etmeden hızlıca vuruyorum. üste çıkarsa daha kurtulamam biliyorum. elini beline atıyor, sivas yapımı kemik tutamaçlı bıçağımla parmak hesabı bir iki kalçasına bir iki de elinin üzerine vuruyorum. cebinden silahı düşüyor, ayağımla uzağa vuruyorum. o sırada bir kaç el silah sesi geliyor, eyvah diyorum dönüyorum ki polisler.
karakoldayız, yüksel baba var başkomiser. bizi genç polislere ezdirmez, gerektiğinde kendi döver. çok karakolluk olmama rağmen onun sayesinde hiç hapse düşmüyorum. yine bir kaç tokatla bizi olaydan sıyırıyor, hamdi infazını yakmış hapsi boyluyor. sonradan öğrendiğime göre hapiste bir cinayete karışıp müebbeti yemiş.
hamdi olayından sonra, süksemiz artıyor. kahvede baş köşeye buyurlanıyor, ufak tefek hasılat işleri dahi alıyoruz. okulu daha doğrusu okul önünü didem mezun olana kadar bırakmıyorum. her çıkışta her girişte okulun yanındaki parktayım. hep didem i takip ediyorum okul bitene kadar hiç konuşmuyoruz, sürekli bakışmalar. ta çocukluktan vurgunum. babasının mahalle bakkalından. babası mahmut, hacı mahmut.
mahallede nerde bir kavgada olsam, hacı mahmut orada oluyor. yatırlık dedikleri mahallede bir tepede demleniyoruz hacı oradan geçiyor. tövbe tövbe, bu mübarek yerde diyerek söylenerek gidiyor gözü bende. düğünün birinde didem e laf atılıyor, tabi durulur mu o dakikadan sonra ama aralayanlardan biri yine hacı mahmut. hacıyı nerde görsem selam vermek istiyorum, gözlerini kaçırıyor benden her defasında. beni görünce ifrit görmüş gibi oluyor adam.
askere gitmeden önceki gün kafayı çekiyorum, didem'in evinin önünde ertekeye yatıyorum. sigara sigara üstüne. nihayet geliyor, açılıyorum onunda gönlü var. numarasını alıyorum, atlıyorum gidiyorum askere. 18 ay oluyor 23 ay. refüzeye ayrılmışım, kimseyle bir derdim yok, çoğu da uzak oynuyor. nerde bir angarya iş var bana kilitlenmiş. botluk nöbeti, çöplük nöbeti... illaki bir iki ayrıksı kendini bende sınamak istiyor, ya da bir ikisi devrecilik yapmak istiyor. sivilde hiç hapis yatmadım ama askeriyede epey bir diskoda kalıyorum. allahtan selim yüzbaşına postalanıyorum, harbiyeli. insan sarrafı baba adam, gerçekten bir iş veriyor bana mutfakta. kimseyle işim olmuyor, başta temizlik sonra sonra ahçılık öğreniyorum. ahçılık dediysek döner yapma ve kesme, ızgara mangal işleri. ilk defa bir işim olarak dönüyorum askerden.
didem e istetelim seni diyorum. hele bir işe güce gir diyor. utana sıkıla murat abinin kebapçısında işe başlıyorum. işe girer girmez annemi salıyorum. hacı mahmut; senin oğlan kabadayılık sevdasında. kabadayının evi barkı karısı olmaz demiş, annemi göndermiş. anam diyor daha gitmem o papazın evine, hem kız senden iki yaş büyükmüş ben sana küçük bulurum. didem e kaçırayım diyorum, babamı ezemem diyor. hem annen o kadar laf saydı, büyükmüşüm sen küçük birini bul diyor. hem başkalarına sorduruyormuş daha içki içiyor mu daha kavga ediyor mu diye. bana sormuyor ele soruyor. ortalık toz duman, aralayacak kimse yok.
kafam dumanlı, moralim bozuk. didem'den de yeşil ışık yanmıyor. e ben kim için racon kestiğim adamlara döner kesiyorum patronun diğer işletmesi kale aile çay bahçesinde kahve önlerinden kaldırdığım adamların boşlarını kaldırıyorum. uğur abiden haber gelmiş, gelsin üç kuruşa ağız kokusu çekmesin benim yanımda dolaşsın çok daha fazlasını veririm demiş. tüm eski dostlar zaten birilerinin tetikçisi olmuş zaten. kafam çok dağınık, çıkar yol arıyor bulamıyorum. derken o günlerde bir haber geliyor müslüm gürses bizim çay bahçesinde çıkacak ramazan boyunca. lokanta kapalı olacağından çay bahçesine geçiyorum, patron düğün salonuna geçiyor. müslüm babayı ağırlama işi bende, tam 20 gün.
müslüm baba söylüyor ben hayran hayran dinliyorum. neredeyse 24 saatimiz beraber babayla. şehrin yurt çocuklarına döner ısmarlıyor, varoş mahallerine yardım erzakları dağıtıyor, sarhoşlara berdoşlara harçlık dağıtıyor. aldığı ücret zaten yerel bir sanatçının aldığı ücret kadar babanın ama fazlasını dağıtıyor. baba, niye anadolu diyorum gülüyor, turnelerden geldim ben duramıyorum diyor. genci yaşlısı herkesin hürmeti var babaya, bir görmeli.
bir gün otelin birinin restorantında içiyoruz babayla. evlat hep gözlerinle mi anlatırsın diline vursun az diyor. tam anlatacağım içimdekileri biri resim çektirmeye geliyor biri hal hatır sormaya, susuyorum. baba anlıyor, sakin bir yere gidelim mi diyor. kızılırmak kenarında bir köşeye çekiyoruz arabayı. piyazları hazırlıyorum, kadehleri dolduruyorum. anlattıkça anlatıyorum, ben susuyorum o anlatıyor çocukluğundan itibaren, hele de muhterem hanımefendiden ve aşkından. vazgeçme aşamasında oluşumdan utanıyorum, sonunda ara diyor. ara da bir şarkı söyle, nakaratlarını bildiğim kesik kesik türküler var sadece diyorum, tek baştan sona bildiğim türkü leylim ley diyorum hem sesim de kötü. sen başla diyor, aşığın yüreğinden çıkan sedanın kötüsü olmaz diyor. o cesaretle arıyorum ve başlıyorum;
ayın şavkı vurur sazım üstüne
leylim ley
söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
leylim ley
ırmaktaki kurbağalar, dallarda hışırdayan yapraklar bile susuyor. ay bulutların arasından çıkıyor, sanki babayla beraber tabiatta susarak dinliyor. benden gelen bu yabancı sese şaşırıyorum. devam ediyorum;
yedi yıldır uğramadım yurduma
leylim ley
dert ortağı aramadım derdime
leylim ley
geleceksen bir gün düşüp ardıma
leylim ley
kula değil yüreğine sor beni
leylim ley
ben susuyorum, baba susuyor didem ağlıyor, ben ağlıyorum babanın gözü yaşlı. baba alıyor telefonu, didem evladım müslüm gürses amcan ben, yarın akşam yedide seni istemeye geliyoruz babanlara söyle diyor. dadani de bu günden itibaren içkiyi bırakıyor bana söz verdi diyor alıyor kadehi elime veriyor kır diyor, bir daha diyor kırıyorum. dövüşten kavgadan uzak duracak tek kavgası ekmeğiyle olacak diyor kapatıyor. uğur gibi mafya babalarına baba diyecekken kader karşıma müslüm babayı çıkartıyor. baba, içki için söz vermesem diyorum, yanan sigarayı avucunun içine bastırıyor nefes çekerek harlayarak bastırıyor. ben çok kadeh kırdım evlat, sen bir kere kıracaksın söz verene kadar durmayacağım diyor baba yapma etme desem de yok. söz diyorum evlat sözü.
ertesi gün babanın su toplamış avuç içine buz koyuyorum. önce anneme gidiyoruz, 2 yaş ne yav, allah allah bizim muhterem hanımla aramızda 21 yaş var diyor gülüyor. anneme itiraz cümlesi kalmıyor, baba rahmetli zaten annem müslüm baba ben kayınbabanın evine varıyoruz. kefilim, referansım müslüm baba plunca didem'i almadan çıkar mıyız. sen müslüm beye dua et diyor hacı mahmut gülüyor, eline varıyorum.
şimdi ufak ama hamdolsun işleri iyi bir lokantam, iki çocuklu mutlu bir yuvam var. babayı rahmetle yad ediyoruz, bu günleri görmem de üzerimde emeği büyük.
7 notes · View notes
lemonsherbett · 3 years
Note
İki gün dayanamadın di mi ? Buradan ayrı kalmak çok zor artık insanın içine işlemiş aq tumblr’ı kdjfkdkfkdl
Ya burası çok mal leş bir yer ama çevre yapmışız işte bağımlı olmuşuz . Gitmek istesek de bir kuvvet çekiyor böyle mıknatıs gibi skzysjsh zaten en geç yarın akşam gibi dönmeyi planlamıştim sonra dedim kendime niye acı cektireyim aman gir gitsin dedim be nolcak amaaaan dedim skxyswk
2 notes · View notes
gonulkosesi · 4 years
Text
'KABUS GÜNÜ'
Acı acı çalan telefonun sesiyle uyandı. Gözlerini yarı kısarak , gün ışığının perde aralığından usulca sızdığı odasında göz gezdirdi. Telefon susmuştu. Uzanıp, aldı. Ekrandaki numarayı tanımıyordu ama Türkiye'den aranmıştı. Uykusu iyice açıldı. Zihninin içinde saniyede seksen ihtimali ardı ardına sıralarken, uzandığı telefonun 'ara' tuşuna bastı. Çalıyordu, ancak cevap veren yoktu. Sabırsızlanmanın da etkisiyle yorganı fırlattığı gibi bir hışımla ayağa kalktı. Sol eliyle bir paçası yukarıya toplanmış pijamasını çekiştirirken , terliklerini ayağına geçirdi. Telefonun ekran ışığını yeniden açarak, aramaya devam etti; cevapsızdı. Beş kez uzun uzun çaldırdıktan sonra kapattı ve telefonu şarja takarak komidine bıraktı. Uzun koridorda mutfağa ilerlerken duyduğu bir tıkırtıyla irkiliverdi. Sesin nereden geldiğini anlayamadı; koridorun lambasını yaktı, hareket yoktu. Yarı aralık duran salon kapısından önce kolunu uzatıp lambanın düğmesine bastı. Sonra kafasını uzatıp içeriye baktı, her şey yerli yerindeydi. Hatta önceki akşam çantasından düşürdüğü cüzdanı bile orada öylece duruyordu. Telefonu yeniden çalmaya başlayınca koşup, açtı. Nihayet aynı numaraydı: "Merhaba, kardeşiniz Buğra Kan için arıyoruz, müsait miydiniz?",
"Evet ben de size ulaşmaya çalışıyordum."
"Efendim kardeşiniz üç gündür derslere girmiyor, kendisine ulaşamayınca size sormak istedik. Aradaki saat farkı nedeniyle rahatsız etmiş olduk, kusura bakmayın. "
"Önemli değil fakat dün konuştum kendisiyle, sesi gayet iyi geliyordu, siz derse gelmediğine emin misiniz?"
"Evet dün de ,önceki gün de gelmedi. Üstelik bugün de ulaşamadık.! "
"Tamam ,ben Buğra 'ya ulaşmaya çalışacağım. Sizi bilgilendiririm, teşekkür ediyorum. "
dedikten sonra kapattı. Anlam veremiyordu ama dün telefonda konuşmuş olması bir nebze de olsa içini rahatlatıyordu. Hemen kardeşini aradı; karşısına bu defa telesekreter çıkıyordu. Kapattı telefonu; beklemekten başka çaresi yoktu.
Mutfağa giderek bir bardak su doldurdu. Sürahiyi dağınık tezgahın üzerinde koyacak yer ararken kolunun çarptığı tuzluk yere yuvarlandı. Terliklerinin altı tuz dolunca sinirle söylenmeye başladı. Ne oluyordu bu sabah! Sanki her şey tersine gidiyordu. Yere dökülen tuzları orada öylece bırakıp, suyunu içti. Tezgâhın kenarında duran mide tabletinden alıp çiğnemeye başladı. Aksi halde sinirden giderek şiddetlenen mide ağrısı, kımıldatmaz hale getirecekti. Ocağa çay suyu koyduktan sonra mutfağın balkonuna çıkıp, oturdu. Gökyüzüne baktı. Az evvel yaşadığı tersliklere rağmen güzel bir gün olacağa benziyordu. Kendi kendine ‘Düşüncelerimde umarım yanılmam.’ dedi. Biraz oturduktan sonra kahvaltı masasını hazırladı. Çayını doldurup, telefonunu almak için odaya giderken; alt kattan bir ses geldi. Kedi tıslaması gibi garip bir ses... Emin olması için gidip bakması gerekiyordu. Neyse ki her yer aydınlanmıştı. Aşağı kata inen merdivenin lambasını yaktı. Trabzana sıkı sıkıya tutunarak gıcırdayan ahşap merdivenlerden, küçük adımlarla inmeye başladı. Hemen antrede duran köşe koltuğun üzerinde bir gölge gördü ama imkansızdı, evde yalnız yaşayan bir kadına böyle göz yanılgıları olması muhtemel bir zandı. Biraz cesaretle antrenin lambasını da yaktı. Aman Allah'ım dedi, işte orada boylu boyunca biri yatıyordu ! Hatta öyle derin uyuyordu ki , gürültülü nefesi odada çınlıyordu. Rüya görüyor olmalıyım dedi. Tüm bunlar kötü bir rüya olmalı! Merdivenin altında acil durumlar için koyduğu beyzbol sopasını sıkıca kavradı. Derin uykudaki bu iri yarı bedenin yanına giderek kafasının üzerine kadar çektiği battaniyesini usulca aşağı sıyırdı. Gözlerine inanamadı, elindeki sopayı yere fırlatarak: "Ahhhh Buğra, Buğra senin ne işin var burada! "diye çığlığı bastı. Genç adamsa korkudan gözünü açtığı gibi ayağa fırladı. Kadın, duyduğu korkunun da etkisiyle ağlıyordu. " Ya sana inanamıyorum, nasıl korkuttun beni böyle ; sen sen sen!.. Tüm bunlar ne demek Buğra ,neler oluyor?" dedi gözyaşlarını yüzük parmağıyla tek hareketle silerek.
"Tamam ablacığım, özür dilerim çok korkuttum seni ama geldiğimde geceydi; alt katın dış kapı anahtarı olduğu için açıp girdim, sen beni fark etmeden önce uyanırım sanmıştım ama uyanamamışım. "deyip ablasının boynuna sarıldı. İki kardeş sıkıca sarıldıktan sonra: "Buğra , bir şey mi var yavrucuğum? Dönem ortası böyle, bir anda, habersizce neden geldin sen? Daha az evvel okulundan aradılar, neler oluyor? "Ablacığım hepsini izah edeceğim ama müsaadenle biraz toparlanayım, kahvaltı ederken konuşuruz olur mu ?"
"Pekala..." dedi genç kadın, derin bir nefes aldı ve ekledi;
"Öyle ya , ocak yanıyor yangın çıkmadan ben mutfağa çıkıyorum, sen de giyinip hemen gel."
Genç adam uykusuz gözleriyle ablasına bakıp, başını salladı. O giyinirken, Fulya mutfağa çıktı. Gerginlikten elleri titreyen genç kadın için, günün böyle süreceği belliydi. Eminim dahası da vardır dedi şaşkınlıktan feri kaçmış gözlerini devirerek. Neyse ki çay taşmamıştı, altını kıstı. Yerlere dökülen tuzları unutup, ayağındaki terlikle sağa sola dağıtmıştı. Masaya bir bardak ve çatal daha ekledikten sonra kendi bardağındaki soğuyan çayı lavaboya döktü ve her iki bardağa da demli birer çay doldurdu. Gelen gıcırdama ile kafasını çevirdi, Buğra gelmişti. Mutfağın aydınlığında kardeşinin yüzünün sağ tarafında bir kaç çizik ilişti gözüne, bir şeyler olduğu belliydi ama bir kahvaltı edelim dedi içinden. Şakayla kolunu ablasının omzuna atıp gönlünü almaya çalışarak:
"Abla tüm hazırlıklar benim için mi?"
Kısa bir gülüşmeyle birlikte sadece peynir ve zeytinin olduğu masaya doğru bakarak;
"Sıpa, haberim olsaydı elbet çok daha iyi bir hazırlığım olabilirdi."
"Aman abla, böylesi daha heyecanlı. Bak ikimizin de uykusu açılmış oldu."
"Ben uykumun böyle kötü bir havadis yerine ,alarmla açılmasını tercih ederdim Buğra'cığım" dedi yarı sitemli.
"Eyvah, oradan başlarsak yandık ki, ne yanma."
"Bir de alay ediyor sıpaya bak sen , ben size göstereceğim Buğra Bey, siz hele şu kahvaltınızı bir edin de ..."
"Canım ablam benim , ben de seni çok özlemişim." dedi bıyık altından gülümseyerek.
Kahvaltı ederken havadan ,sudan devam eden sohbet , çay faslına geçtiğinde sıra asıl konuya gelmişti nihayet.
"Eee Buğra artık esas meselimize geçelim mi, neler oluyor?"
"Abla, anlatacağım ama sen de babam gibi beni suçlayacaksın. Bak baştan söyleyeyim; ben o işlere doydum. Hatam var, ama çözeceğim . Bunun için buradayım zaten. "
Fulya, meraklı ve kararlı bir ses tonuyla:
"Sen pazarlığı bırak da, hemen konuya gir! "
"Abla, ev arkadaşım Raşit'i biliyorsun. Onunla bir eğlence merkezine gittik. Kumar oynamaya başladık, başlarda hem eğlenip, hem kazanıyordum. Sonra kaybetmeye başladım. Kaybetmeye başladıkça hırslandım ve daha çok kazanma arzusuyla, sahip olmadığım bir paranın üzerinde oynamaya başladım ama oynadıkça içeri girdim. Kendime gelip, ne yaptığımı anladığımda ise, her şey için çok geç olmuştu. Şimdi bu adamlar peşimde, geçen Raşit' in önünü kesip beni sormuşlar . Eğer parayı ödemezse biz başka şekillerde de tahsil ederiz demişler. Orada can güvenliğim yok. Burada ulaşamazlar bana; ben de bir şekilde çalışıp parayı toparlayıp , döner dönmez öderim dedim ve atlayıp uçağa geldim."
"Ahhhh Buğra...! Babam tüm bunların ne kadarını biliyor?” diye sordu, sitemkâr bir sesle. Çakmağına uzandı. Buğra’nın yutkunuşu sessizliği deliyordu. Fulya dudağının sağına tutuşturduğu sigarasıyla çakmağını buluşturdu; ateşlediğinde çıkan bu ses, aynı zamanda ‘anlatmaya başla’ anlamı da taşıyordu.
"Sadece biraz borcum olduğunu..."
"Sakın bunun bir kumar borcu olduğunu söyleyip yüreğine indirme adamın! Bu borç dediğin meblağ ne kadar? "
Buğra mahcup gözleriyle yere bakarak;
"Yüz bin lira. Merak etme ben toparlayıp, ödeyeceğim ."
Fulya yanan sigarasından derin nefes çekip, çıkan dumanla havaya halka çizerek sakinliğini muhafaza etmeye çalışıyordu.
"Tamam, birlikte bakacağız bir çaresine; sen buraya geleceğini herhangi birine bahsetmiş miydin?"
"Hayır abla, hiç kimse bilmiyor; yalnızca babamı arayıp haber veririz."
"Tamam ,hepsini çözeceğiz. Şimdi sen çayına devam ederken ben birkaç telefon görüşmesi yapayım. Okuluna da bir şeyler uyduralım. Sonra her şeyi uzun uzadıya plânlarız. Tüm bunların hesabını da sormayacağımı zannetme. "
Fulya ayağa kalktığında, kapıya vurulduğunu duydu.
Gidip dürbünden baktı, bir karartıdan başka bir şey seçilmiyordu.
Ahizeyi kaldırdı :
"Who are you?"
Ses yoktu.
"Who are you?" diye tekrar etmesiyle, zile basıldı. Gelen , cevap vermiyor fakat zile ısrarla basmaya devam ediyordu. Ahizeyi kapattı, kapıyı açmayacaktı. Buğra'nın yanına gidip hemen aşağı inip saklanmasını istedi. Kimin geldiğini bilmiyordu ama ısrarla, ses vermeden zile basması çok da tesadüf gibi görünmüyordu. Bir şekilde takip etmiş olabilirlerdi. Hemen Robin'i aramalıyım dedi. Kapıdan uzaklaşıp, telefonunu aldı ve yeniden kapının ardına geldi. Dürbünden baktığında kimsenin olmadığını gördü. Uzun uzun baktıktan sonra takılı olan zinciri çıkarmadan kapıyı yarı aralık açtı , yere bırakılmış bir zarf buldu. Aralıktan elini uzatıp zarfı alarak, kapıyı kapattı. Zarfın sıradan bir iş postası olduğu görünce rahat bir nefes aldı. Şimdi daha iyiydi, belki de yalnızca sağır ve dilsiz bir postacıdır diye düşündü. Merdivenlerden Buğra'ya seslenerek aşağı kata indi:
"Buğra, çıkabilirsin tatlım sorun yok."
Ancak Buğra'dan ses çıkmıyordu, sırayla odalara göz atarken , antrenin çıkışındaki dış kapının aralık olduğunu fark etti. Büyük bir korkuyla kapıya gitti, kapının önünde kimse yoktu, bir yandan "Buğra.... Buğra.... Korkuyorum neredesin Buğra..?"
Halen bir cevap yoktu , hemen Robin'i aradı. "Robin derhal yanıma gelmelisin, çok korkuyorum; sana ihtiyacım var! " dedikten sonra kapattı. Elleriyle kısa ,dalgalı saçlarını sersemlemiş gibi karıştırıyordu. O adamlar mı gelmişti, kapıyı nasıl açtılar... Buğra'yı nasıl bana hiç duyurmadan alıp götürdüler, Buğra nasıl oldu da hiç mücadele etmedi; etmiş olsa bir iz olurdu, bir ses olurdu... Allah'ım ne yapacağım, babamı da arayamam, oradan doğru ne yapabilir ki zaten!.. Şuan en mantıklısı Robin'i beklemekti. Robin , çalıştığı polis merkezinden geçeceği bir anonsla kısa sürede kardeşinin izini sürebilirdi. Tekrar yukarı çıktı , her şey kabus gibiydi. Robin'i beklerken geceliklerini çıkarıp eline ilk geçen pantolon ve gömleği giydiği gibi montunu ve çantasını da alarak dış kapıda hazır oldu. Çok zaman geçmeden zil çaldı, baktı, Robin 'di. Kapıyı açtığı gibi ağlayarak ,boynuna sarıldı . Robin, neler oluyor Fulya demeye kalmadan, Fulya anlatmaya başladı: "Bu sabah Türkiye'den erkek kardeşim geldi. Orada bir kumar işine karışmış. Yüz bin lira borçlanmış, ödeyemeyince buraya kaçmış. Biz kahvaltı yaparken dış kapı çaldı, dürbünden koyu bir karartı gördüm fakat kim olduğunu anlayamadım. Kimsiniz diye seslendim ancak cevap alamadım. Gittikten sonra kapıyı açtığımda , elimdeki bu zarf vardı. Aşağı indim, Buğra' ya seslendim. Orada saklanacaktı; fakat indiğimde yoktu. Alt katın dış kapısının aralık olduğunu görünce de korkup hemen seni aradım. Robin , bir şeyler yap! Ben ne yapmalıyım bilmiyorum. Delirmek üzereyim! " Robin, "Fulya sakin ol ,önce bir aşağıya ineyim merak etme Buğra'yı bulacağız. Eve bir bakayım, sonra yardım çağıracağım dedi. Robin tüm evi gezdikten sonra durumu ekip arkadaşlarına anons etti, geldiler ve parmak izi gibi detaylı numuneleri aldıktan sonra hep birlikte merkeze gittiler. Fulya'nın resmi ihbarının ardından arama işlemlerine hızla başlandı. Robin de ekiple birlikte çıkmıştı. Fulya' nın umutlu bekleyişi uzun saatler sürdü.
Volta attığı koridordan Robin'in sesi kulağına geldiğinde heyecanla kafasını çevirdi. Robin ve Buğra'nın ona doğru yürüdüklerini gördü. Buğra'nın üstü başı biraz dağınık görünüyordu. "Robin, Robin teşekkür ederim diye sevinç naraları atarak kardeşinin boynuna atıldı. "Oh, çok şükür Tanrı'm! İyisin değil mi, iyisin...?"
"İyiyim ,merak etme çok uzaklaşmadan ekip arabası önümüzü kesince adamlar öylece teslim oldular. "
"Seni nasıl alabildiler evden, neden bana seslenmedin ?"
"Silahları vardı, seslenirsem sana zarar verirlerdi; söylediklerini yapmaya mecbur kaldım. "
İki kardeş bunları konuşurken biri heybetli, kahverengi deri montlu; diğeri ondan daha kısa boylu iki adam elleri ardından kelepçeli geliyorlardı. Kahverengi ceketli olanın sert bakışları insanı ürküten türdendi, ama artık kardeşi güvendeydi. Emniyetteki ifade işlemlerini bitirip, şikayetçi olduktan sonra eve gitmeye hazırlanıyorlardı.
"Robin, çok teşekkür ederim, sen olmasan biz şuanda kim bilir ne durumda olurduk."
"Fulya, kuru teşekkürü bırak da eve gidip norma pişir, akşam yemeğe geleyim. "
Gülüştüler:
"Tamam iyi fikirmiş. O zaman biz şimdi gidelim. Akşama bekliyoruz."
Robin'e sekreteryadan seslenilmesinin ardından, Fulya'nın güvenini boşa çıkarmamış olmasının verdiği özgüvenle “Akşam 20:00 de masayı hazır isterim ona göre.”deyip gülerek yanlarından ayrıldı. Fulya ardından biraz baktıktan sonra kardeşine dönüp, sitemkâr bir bakış attı. "Hadi gidelim."
Fulya ve Buğra Emniyet binasından çıkarken, Fulya kardeşinin koluna girdi.
“Buğra, bundan sonra asla kalbine ve vicdanına itaatsizlik etmeni istemiyorum. Vicdanını daima kılavuz edin, bir daha bize bunu yapma. “
“Ablacığım ben dersimi aldım, söz veriyorum. Bir daha ne seni utandıracak, ne de başımı belaya sokacak bir şey yapmayacağım. “
Fulya yaşanan onca sarsıntıdan sonra kardeşinin daha fazla üzerine gitmek istemedi, gözlerinde gördüğü pişmanlık da zaten son sözü söylemişti.
Dışarıya çıktılar. İlkbahar artık geliyorum diyordu, Fulya'nın elâ gözleri dallarda açan çiçeklere ilişti. Ağaçlar mutlu görünüyordu.
Huzurla birbirine sarmaş dolaş olan iki kardeş ,mis gibi orman kokusu eşliğinde konuşmadan yürüdüler. Hava güzeldi. Kuşlar uçuyordu.
Gönül D.
7 notes · View notes
boylebiblog · 5 years
Text
Ankara Kocasız Escort
Merhabalar Ankara’dan herkese arkadaşlar, bende ankara escort bayan sitenize yorum yapmıyorum lütfen benim yorumumu da yayınlar mısınız rica etsem. Evlеndiğmdе 26 yaşımda idim, ayrı еv açmış, kоϲamla kalıyоrduk. Kayınbabam iѕе kеndi еvindе kalıyоrdu. Kaynanam ölеlidеn bеri kayınbabam bir türlü еvlеnеmеdi. Çоk iѕtiyоrdu ama, hеr ѕеfеrindе hеr adayla umulmadık akѕiliklеr çıkıyоrdu vе оlmuyоrdu. Kayınbabamın mоrali buyüzdеn ереyi bоzulmuştu. Kоϲamın tеklifiylе, bеnim dе kabulümlе, kayınbabamı yanlarımızda kalmaya ikna еttik, bizdе kalmaya başladı. Dоğal оlarak kayınbabamla birliktе оlduğumuz ѕürе, kоϲamla оlduğum ѕürеdеn fazlaydı. Gеϲе gündüz kayınbabamla bеrabеrdik. Kayınbabam kahvеyе falan da реk gitmеzdi, ѕеvmiyоrdu. “Baba çık gеz dоlaş biraz, dışarda güzеl bayanlara bakarѕın amacıyla açılır.” dеdiğimdе, “Güzеlim ѕеni ѕеyrеtmеktеn daha güzеl nе оla ki? Sеn üzülmе, bеn mеmnunum, rahatım.” dеrdi.
Kоϲam haftanın birkaç günü nöbеtçidir, gеϲеlеri gеlmеz. Zatеn biraz da bu yüzdеn kayın babamla iyiϲе ѕamimi оlduk. Gеϲеlеri gеnеldе ѕоhbеtlеrimiz, kayın babamın bir türlü ideal kadın bulamamaѕı vе yaрamadığı еvliliği kоnuѕunda оlurdu. Bir gеϲе bеn bundan sonra dayanamadım, “Baba yahu bundan sonra bırakѕan şu еvlilik, еvlеnmеk işini? Bak nе güzеl hер birliktе rahat rahat yaşıyоruz şunun şuraѕında, huzurunu nе diyе bоzaϲakѕın?” dеdim.
Kayın babam yüzümе şöylе bir bakıр, Off’la, Ohh’la karışık dеrin bir ‘Ahhhh…’ çеkti. O an hatalı yaрtığımı anladım. Kayın babam, “Haklıѕın, kızım. Bеn hadi şimdidеn ѕоnra еvlеnmеyеyim tamam da, inѕanın birtakım gereksinimleri var… Hadi оnu da tam ѕöylеyеyim, kimilеri hayvani istek dеrlеr, ѕеkѕ yaрma, ѕеkѕi hayata istekları, içgüdülеri bulunmaktadır yavrum. Gеϲеlеri naѕıl uyuyabildiğimi ѕеn gеl bana ѕоr! Zоr yavrum, zоr! Sеnin amacıyla hava hоş tabii, öylе bir ѕоrunun yоk, kоϲan еlinin altında, iѕtеdiğin an еmrinе amadе…” dеdi…
Kayın babam tam da bеnim yarama dоkunmuştu, “Hiç alakaѕı yоk baba! Sеn dе оnu bana ѕоr. Bak оğlun bu akşam da yоk, taa yarın gеϲе еvdе оlaϲak. Bu nöbеtçi оlduğu günün yоrgunluğu katlanarak tüm bir hafta dеvam еdiyоr. Görüyоrѕun, izinli оlduğu gün dе uyur iken kafasını alamıyоr. Tamam, işidir, еkmеğimizin рaraѕıdır, haklıdır, ama, burada bir dе, az ya Erotik hikayeler da çоk ѕеvilmеk, оkşanmak, ѕеvişmеk iѕtеyеn gеnç bir karıѕı da var!” dеdim. Ağzımdan bu laflar naѕıl çıktı bilеmiyоrum. Kayınbabamın, “Canım bеnim, gеl bakayım bana.” dеmеѕiylе, kеndimi kayın babamın göğѕünе kaрaklanmış, hıçkıra hıçkıra ağlar buldum.
Divanda idik, kayın babam bеni tеѕеlli еtmеk amacıyla hafif hafif ѕaçlarımı оkşarkеn, ufak ufak dе alnıma yanağıma öрüϲüklеr kоnduruyоrdu. Birdеn nе оlduğunu anlamadım ama içim dе birtakım kadınѕı duyguların harеkеtе gеçtiğini hiѕѕеttim. Kayın babamdan anlamadığım bir şеkildе еtkilеnmiştim. Başımı hafif çеviriр kaldırdığımda kayın babamla dudaklarımız bir anda birbirlеrinе kеnеtlеndilеr, dillеrimiz ağızlarımızın amacıyladе birb seks hikayeleri irinе dоlaşmaya başladılar. Çоk uzun ѕürе, divanda kayın babamla birbirimizе ѕarılmış vaziyеttе öрüştük.
Kayın babam, “Canım gеlinim, güzеlim, kızım bеnim, bundan sonra еvlеnmеk iѕtеmiyоrum, ѕеni iѕtiyоrum, ѕеni kеndimе ѕеvgili iѕtiyоrum. Bеnim hеr şеyim оlurmuѕun? Gеlinim, kızım, ѕеvgilim, karım, оrоѕрum оlurmuѕun?” dеdi. “Olurum! Hеm dе naѕıl babaϲığım!” diyеrеk kayın babamla bir daha öрüşmеlеrimizin tadına vararak, birbirimizi оkşamaya başladık. Divana ѕırtüѕtü uzandığımda, kayınbabam еtеğimin altından külоdumu uѕtaϲa çеkiр çıkardı. Eğiliр ѕanki çöldе ѕuѕuz kalmışϲaѕına, ѕanki çеşmеdеn amacıylaе ѕu çеkеr gibi amımı vantuzlayarak amacıylaе çеkmеyе, еmmеyе başladı. Dayanamadım, kaѕıntılarla ѕarѕıla ѕarѕıla kayın babamın ağzına bоşaldım. Kayınbabam “Canım gеlinim, güzеlim, ѕеvgilim…” diyе diyе, üѕtümdе nе varѕa gayеt nazikçе hерѕini bir bir çıkardı. “Şahanеѕin bеnim güzеl gеlinim!” dеrkеn, gözlеri zеvklе vе kеyiflе рarıldıyоrdu. “Canım gеlinim bеnim, bundan böylе gеϲеlеrimiz yalnız gеçmеyеϲеk. Sеn iѕtеdiğin ѕürеϲе еmrindеyim. Sana hiç ama hiç dоymam, yеtеr ki ѕеn iѕtе güzеl gеlinim bеnim.” dеrkеn kеndiѕi dе ѕоyundu.
Kayın babam çırılçıрlak yanımda ayakta duruр bеni ѕеyrеdеrkеn, hеmеn bir karış uzağımda оlan yarağı bеni yеnidеn azdırmaya yеtmiş artmıştı bilе. Kоϲamın ѕikiylе uzaktan yakından alakaѕı yоktu, kayınbabamın yar sex hikayeleri ağı hеm uzun hеm kalındı. Kayın babamın yarağı nеrеdеyѕе göbеğini gеçеϲеk şеkildе şaha kalkmış bir at gibi yеrindе duramıyоr, titrеmеlеriylе, kaѕıntılarıyla bеni kеndinе çеkiyоrdu. Başımı yaklaştırdım vе yarağını оrtaѕından tutuр, kafasını ağzıma almaya çalıştım. İnanılmazdı, bayağı zоrlanıyоrdum vе bu bеni ayrıϲa hеyеϲanlandırıyоrdu. Yarağının kafasını bоğazıma kadar aldığımda, yarağının daha yarıѕı avuϲumdaydı. Harika bir duygu yaşıyоrdum. Kоϲamla kеѕinliklе böylе ѕеkѕ yaрmamıştım, yaрamamıştım. Bu kоϲa kazık gibi yarağın içimdе naѕıl оlaϲağını düşündüğümdе tеkrar оrgazm оlurmuşϲaѕına ıѕlandığımı farkеttim.
“Hadi!” dеdim kayınbabama, “Gеl, gir bundan sonra, dayanamayaϲağım. Hadi!” diyе baѕ baѕ bağırıyоrdum. Bu bеnmiydim, inanamıyоrdum. Kayınbabam divana оturuр bеni kuϲağına çеkti, “Canım gеlinim, güzеlim, yavrum bеnim, gеl ѕеn kеndin naѕıl iѕtiyоrѕan öylе al, kеndin ayarla.” dеdi. Kayın babamın kuϲağına оturdum. O kоϲa ѕırık gibi yarağı amımın dudakları araѕından göbеğimе kadar uzanarak kayın babamla aramda ѕanki bir köрrü gibi amımın dudaklarını ayırıyоrdu. Büyük ama çоk büyük bir hazdı. Tеkrar öрüşmеyе başladık. Kayın babam bеni yavaşça kuϲağında kaldırarak, yarağının kafasını amıma dеnk gеtirdi. Bеn kayın babamı gеriyе itеrеk ѕırtını divana yaрıştırdım, dizlеrimin üzеrindе dоğrularak, еlimlе dе о kоϲa yarağı ayarlayarak amımla üzеrinе оturmaya başladım. Yarağının şaрkaѕı amıma girdiğindе, amım yarılıyоr zannеttim. Biraz durdum bеklеdim, ѕоnra milim milim kaydıra kaydıra kayınbabamın yarağının yarıѕını içimе aldığımda, kaѕılmalarım ѕarѕılmalarım başladı yinе. Gözüm karardı, içim gеçti, uçmak, yеrlеrdе yuvarlanmak, vе tерinmеk istekѕu hер birliktе yüklеndilеr, bеn dе kayın babamın о kоϲa yarağına yüklеndim, hерѕini bir anda taa kökünе kadar amımın dеrinliklеrindе haрѕеttim…
Ömrümdе, hayatımda yaрmadığım, yaрamayaϲağım, ϲanhıraş bağırmalar, anırmalar, еvеt rеѕmеn anırmalar, böğürtülеrlе, kayın babamın yarağı üzеrindе kalkıр kalkıр оturmaya vе kayın babamın nеrеѕi dеnk gеlirѕе ıѕıra ıѕıra еmmеyе, ѕоmurmaya başladım. Kayın babam da mеmеlеrim ağzında, birini bırakıр birini yiyеrеk, hem de bazеn hеr ikiѕini ağzına almaya çalışarak, bir еlinin рarmakları alttan götümdе, bеni habirе yarağının üzеrindе danѕ еttiriyоrdu. (Naѕıl alırım, naѕıl yеrim?) diyе düşündüğüm yarak amımda, kayın babamın kuϲağında, yarağının üzеrindе bоyuna iniр çıkmaktaydım. Bеlkidе yaşayıр yaşayaϲağım еn büyük vе еrişilmеz оrgazmımı yaşadım. Kеndimе gеldiğimdе halеn kayınbabamın kuϲağında idim. O şahanе yarak amımın amacıyladе, рarmakları götümdе, “Canım gеlinim, güzеlim, ѕеvgilim, karım, оrоѕрum bеnim!” diyеrеk kayınbabam bеni ufak ufak öрüϲüklеrlе yinе ѕеvmеktеydi.
Kayın babamın dudaklarına uzandım, dillеrimiz yinе birbirinе dоlaşmaya başladılar. İçimdе ki yarağın daha bir şiştiğini, hem de damarlarını farkеttiğimdе, kayın babam bir an durdu vе vоlkan gibi içimе рatladı. Evеt ѕanki yanardağ faliyеtе gеçti. Çеşmе gibi akıyоrdu. Kayın babamın bоşalmaѕı bitinϲе, “Harikaydın babaϲığım. Çоk açmışѕın, dоydun mu?” dеdiğimdе, “Sana dоyulur mu güzеl gеlinim, daha yеni tadına varmaya başladım, ϲanım bеnim! Sеn dе harikaydın, çоk kadın bunun tamamını alamadı amacıylaе biliyоr muѕun?” dеdi. “Alamamaları nоrmal babaϲığım, bеn kеndimе şaşırıyоrum, bеn naѕıl aldım diyе.” dеdim. “Canım gеlinim, ѕеn tam bеnlikmişѕin. Bundan böylе hеrgün ѕеvişiriz. Oğlumun bilmеѕinе gеrеk yоk, biz bizе kaldığımız gеϲеlеr bizе yеtеr yavrum bеnim!” dеdi. “Tamam babaϲığım оğlun bilmеyеϲеk, bundan sonra aѕıl kоϲam ѕеnѕin bundan böylе!” dеdim bеn dе.
Oğlu vakitle bеndеki оlumlu dеğişimi, nеşеmi, mutluluğumu fark еtti tabii vе çоk ѕеvindi, “Nе güzеl, bak babam gеldi, yalnızlıktan kurtuldun, nеşеn yеrindе. Bеn dе kоrkuyоrdum babamla anlaşamaz da aranıza ѕоğukluk falan girеr diyе.” dеmеz mi? Bilmiyоr ki kayın babamla hеrgün ѕikişiyоrum! ilеrlеyеn günlеrdе kayın babama arkadan da vеrdim, götümü ѕiktirdim. Evliliğimiz bоyunϲa оğlunun еlini bilе ѕürmеdiği о bakirе götümü kayın babamın ѕikmеѕi iѕе bеnim amacıyla ayrı bir zеvkti…
54 notes · View notes
Quote
Seni seviyorum"a karşılık "Ben de seni” demek istemeyenler için alternatif  “Ben de seni"ler
Tumblr media
--Seni seviyorum. Sen de beni sevme.
Bir portakal ağacının hayatı boyunca yetiştirdiği 18.000 portakaldan sonuncusu ol ve C vitamini olarak girdiğin vücuttan büyük bir fikir olarak çık; Esatir-i Yunaniye seni de yazsın.
Benim için… Bir zeytin fidanı dik, zamanla ‘ölmez ağacı’ olur adı; en az 3.000 yıl yaşar ve yaşadığı zaman boyunca da hiçkimseyi öldürmez.
Benim için bir cümleden ibaret olacağına, işçiliğiyle göz kamaştıran bir anafikir ol.
Eski balıkçılardan dinlediğin bir efsaneyi hatırla ve suyun altında burun buruna geldiğin bir orfozun gözlerine bakıp “Neden öyle büyük büyük bakıyor?” derken, suyun altında bir denizkızı gördüğü için öyle bakıyor olabileceğini düşün.
Kaz Dağı‘nın eteklerinde sakız reçeli, mor kekik, kuru incir, zeytinyağı, limon kekiği ve adaçayı satarak ailesini geçindiren ve okul masraflarını dahi kendisi çıkartan 12 yaşındaki bir çocuk ol.
Bir çocuk ol ve kafiyelere uyma.
Sigara tütününden deniz atı yap.
Senden daha iri cüsseli bir adamla güreş tut.
Adı “Sefil” olan mutlu bir fil çiz.
Hava kararsın.
Assos antik kentine, “tarihi eser kaçakçısı” şüphesiyle tutuklanabileceğine aldırmadan, kapıları kapandıktan sonra tel örgülerinin altından sürünerek kaçak gir.
Tüm Athena Tapınağı senin olsun.
Hayatının en güzel manzarasına karşı o gece kırmızı şarap iç; yıldızlar altında Zeus‘a bir dal sigara kurban et.
Bir kitapçıya uğra ve daha önce okuduğun ve sevdiğin ve bu yüzden bir arkadaşına da okusun diye ödünç verdiğin bir kitabı, sana geri dönmeyeceğini bildiğin için yeniden satın al.
Bu kitabı bir başkası istiyorsa da, onun gözlerine baka baka o kitabı ver ona ki alnında kocaman kocaman harflerle ENAYİ yazsın.
Enayi ol çünkü bilgelik enayilikten doğar.
Enayiliğinle gurur duy; şark kurnazları için hayatın kontenjanı hiç dolmaz.
Gecekondularla onur duy.
Çünkü bugün saraylarda oturanların yaşaması için verilen her savaşta, o evlerde yaşayanların dedeleri öldüler.
Gecekondularla onur duy çünkü gururla gösterilen şu apartmanlar denizinde, gecekonduların bahçelerinde halen en az üç kavak, beş erik ağacı, bir o kadar da sebze meyve ve çiçek sürüsü var.
Köpeklerininse tasması yok.
Bir köpek ol, Diyojen seni kıskansın.
Doğunun hükümdarlarının kendilerine niçin “zil-ullah-ı rûy-i zemîn" yani “Allah'ın yeryüzündeki gölgesi” dedirttiklerini düşün ve sen kendine böyle dedirtmeye çalışsaydın, seni nasıl da taşlayarak öldüreceklerini;
bir cümlenin nasıl da ölümcül bir gücü olabildiğini ve her cümlenin, coğrafyasına ve makamına göre değişen anlamlar içerdiğini.
Sen de beni sevme.
Demine, devranına hû de.
Deniz Ayvazovski olsun, dalgaların boyu birkaç metre olmasına rağmen “Üşürüz” diyen arkadaşlarına baka baka suya gir.
“Hasta olursun” desinler, hasta olmazsın.
Fırtına vakti, dalgaların üzerinden uçuşan kelebeklerden ol.
Ametistler boynunu, dumanlı kuvarslar avuç içlerini öpsün.
Lapis lazuli taşından bir kolye ucu yap, belki milyon yıl sonra bir arkeolog, senin için “bu insanın Uzak Doğu‘yla bir bağlantısı olabilir” şeklinde yanlış bir tahmin yürütsün.  
Urfa Göbeklitepe‘deki dilek ağacının dibinde hayatının en demli çayını iç; çay sevmiyorsan, hayatında ilk defa mırra tat.
Troya‘nın kayıp heykeli Palladion sen ol ama seni hiçkimse çalmasın. Kollarını kanatıp da birbirlerinin kanlarını emerek kan kardeş olanların makamını, kardeşlik için yakılan şarkıların meyanını iliklerine kadar hisset. İspanyolların her “Olé!” deyişlerinde aslında “Allah” diye bağırdıklarını biliyorsan, yolun Endülüs coğrafyasına mutlaka düşsün; bir akşamüstü çiçekler ve kadınlar arasında flamenko izliyorken, topukları yere vuran o İspanyol ’gypsy’, seni hiç anlamadığın ama çok iyi tanıdığın bir dilde çağırsın kendine. Hiç tanışmamış olsalar da tanışmadan birbirini tanıyan insanların, birbirlerine ait anlamları binlerce yıldır kendilerinde barındırdıklarını gör. “Bazıları köle olarak doğar” diyen Aristo‘nun, vasiyetnamesinde “kölesinin serbest bırakılmasını” isteyişindeki o gülünç hikâyeyi düşün; 23 bıçak darbesiyle öldürülen Sezar‘ın ardından, “Sezar’ı sevmediğimden değil, Roma’yı çok sevdiğimden” diye bağıran Brütüs‘ün telâşını. Beni çok sevme. Bir kitap yaz; son cümlesi “gök gürültüsü” olsun.
Marsilya kentini kuran bir Foçalı ol; Roma kentini kuran Antandroslu bir Troya kaçağı.
“Omnia mea mecum porto” yazılı bir dövmen olsun; okuduğun o çok sevdiğin kitapta adına en çok üzüldüğün karakterin adını taşıyan bir de teknen;
Samoslu Epiküros‘u ve tüm bahçe filozoflarını kıskandıracak kadar güzel bir de bahçen.
Şaraplık ve sofralık üzüm, erik, zeytin, iğde, nar, ayva, antepfıstığı, incir, şeftali, satsuma, limon, sakız, buhur yetişsin o yeşile çalan bahçede; o bahçenin orta yerinde de korkuluk diye diktiğin bir faltaşı, bir Priaposheykeli olsun.
Çünkü Priapos‘un kocaman penisi, ölüme meydan okumaktır.
Baharın rüzgârları, bahçenin kokularını karşı adalara taşısın.
Ada halkı senin bahçenin kokuları nedeniyle mis kokan adaları için “Moshos” desinler.
Salatanda roka mutlaka olsun. Bahçenin zeytinlerinden taşbaskıyla elde ettiğin erken hasat zeytinyağına doyur salatayı.
Rakıyı fazlaca kaçırıyorsan, eskilerin “kinara” dedikleri enginar, bahçenden eksik olmasın.
Bir sevgilin olsun ya da olmasın; sen de beni sevme.
Afrika kadar sömürüldükten sonra bile, ben de dahil hiçkimseye borcun olmasın.
Bırak da saçların bugün dağınık kalsın.
Bugün, güzel kalçalar sana da ilham versin.
“Benden ne istersin?” diyen Büyük İskender‘e, “Gölge etme, başka da ihsan istemem” dediği için; İskender‘e “İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim” dedirten bir fıçı filozofuna dönüşsün ruhun.
Simurg‘u arayan kuşları Kaf Dağı‘nın ardına götüren bir Hüthüt ol; bir şehzadenin başına konmuş güzeller güzeli bir Hümâ; yedi vadili ahir zamanda, kalbur samanda keyif çat ki seni masallardaki tembel ağustos böcekleri bile kıskansın.
Hiç tanışmayacağın ve tanımadığın insanlar, en olmayacak duandan sonra bile gizlice “amin” desinler.
Kristof Kolomb‘un haritalarını ele geçirdiği zaman, Piri Reis‘in gözlerinin nasıl da parladığını hayal et ve gözlerin hep öyle parıldasın çünkü gözleri parlayan insanın yaşı olmaz.
Sana güleryüzüyle para üstünü uzatan kasiyere, sen bir buçuk defa gülümse.
En az yüz kiloluk bir yayın balığının, o tuhaf bıyıklarıyla, bir Osmanlı beyefendisi gibi sular altında sergüzeşte dalmışken, tavladığı dişi yayın balıklarının yaptığı tatlı nazı düşün.
Achilleus‘un ordularının üzerine yürüyen Skamandros nehri gibi ak.
Titanların savaşına karışma, bırak da ne bok yerlerse yesinler.
Şu yıldızlı gökkubbede, güneşten ve aydan sonra en çok parlayan sen ol;
Afrodit‘ten al adını; sana Venüs yıldızı desinler; çobanlar seni “çoban yıldızı” diye sevsinler, akşamcılar “akşam yıldızı” diye; sabah namazına kalkan hacılarsa “sabah yıldızı”.
Beni sen de sevme.
Düğününü İda‘da yap ama Eris‘i bile davet et.
Gerçek olamıyorsan bile, pek de güzel uydurulmuş bir yalan ol.
Atinalı bir “metiokos” yani bir liman haytası olacaksan da, ellerin ayakların yine de bakımlı olsun.
Bakımlı eller ve ayaklar, fonksiyonelliğe meydan okumaktır.
Orospuysan, işini severek ve hakkını vererek yap; orospuluğun orospusu ol; Perikles‘in karısı Aspasia, İskender‘in anası Olympia dahil tüm ‘heteir‘ler seni kıskansın.
Hepaistos‘tan daha fazla çalış.
Sokrates’ten daha çok düşün.
Tembellik hakkını yine de sen savun.
Yediğin zeytinin çekirdeğini avcuna tükürürken, tufandan sağ kurtulan bir güvercinin onu tükürüp de zeytin ağaçlarını tüm devrana nasıl da peydah ettiğini tasavvur et.
21. yüzyılın Oscar Wilde‘ı sen ol, havandan geçilmesin; ölürsen, mezar taşında ruj izleri eksik olmasın.
Sırf güzel şiirler yazıyor diye mor kahküllü, bal gülüşlü, arı Sappho olmaya çalışma; bu defa, Lesbos‘lu şair güzelim Sappho‘nun güzeller güzeli manzarası olmaya çalış.
“Üç güzeller yarışması“ndaki altın elmayı, “üretim hatası var” diye Hermes’le Zeus’a geri yolla.
Güzelliğin hükmünü Paris‘e bırakma, güzelliğin hükmünü veren sen ol.
İskenderiyeli Hypatia‘dan daha güzel olmaya çalışacağına, ondan daha bilge olmaya çalış.
Aşk ya da bilgelik uğruna dağları delmene gerek yok; dağlarda birkaç gün geçirmen ve kendini kendine doğru adımlaman kâfi.
Sevdiğinin zannı altında ol, pirinin kalbinde.
Pirin aşığın olsun.
Gökkubben pirin.
Sen de beni sevme; ben seni severim.
Sen bugünlük keyfine bak.
Karnın acıkırsa da hayatında ilk kez meyveleri dalındayken tat.
Tıka basa yemek yeme ama rüyanda şu pırıl pırıl dolunayı kurabiye gibi yediğini gör; deniz seviyesinin 39 kilometre üstündeyken bile dünya senin olsun; Babil Kulesi bile zevke gelip yeniden kurulsun.
Boğaz‘ın suları üç kere çekilip, beş kere kudursun.
Şişmanlıktan çatlıyorsan da heykelini Rubens yontsun.
Bir kedi ol, gezdiğin tüm çatıların kiremitleri çıtır çıtır şarkılar söylesin.
Binlerce yalan uğruna yaşayacağına, seni sen yapan bir tek gerçek uğruna öl.
Fırında yemek yap çünkü fırın mutluluktur.
Masanda canlı çiçekler mutlaka olsun çünkü çiçeğin canlısını sevmek aşk-ı ekberdir.
Paraların ön yüzüne resmini yontacakları kadar ünlü değilsen, Efes paralarındaki arı figürü kadar ünlü ol.
Kızılırmak‘ın antik adı “Alyscamps“ın döne dolaşa nasıl olur da Paris Champs Elysee’nin “Elize“sine evrilebildiğini düşün.
Eğer okumamışsam, bana Sabahattin Ali‘nin Kürk Mantolu Madonna’sını hediye et.
Eğer delirmemişsem, beni delirt.
Zaferlerini zeytin, defne ya da mersin yapraklarıyla yaptığın çelenkleri saçlarının hemen üzerine koyarak kutla; aralarına birkaç ölü arı serpiştir ama arıları öldürme.
Sana deli diyene, sen divaneyim de.
“Lykia Yolu’nu yürüyeceğim” deme, hiç değilse bu yaz, bu defa yürü o yolu.
Oğuz Atay‘ın Tutunamayanlar‘ını artık bitir.
Kitap yazamıyorsan bile, bir kitap yazsaydın, adını ne koyabileceğini düşün ve bir kenara not et; kulübe hoş geleceksin, çünkü artık bir kitap yazmaya başlamış olacaksın.
Sen de beni sevme, n’olursun…
Helle‘nin de boğulduğu yer Hellespont‘un en dar yeri Sestos ve Abydos arasında boğulan Hero ve Leandros için yas tut mesela; Kala-i Sultaniyye sana eşlik eder; görürsün.
Ben muhtemelen aynı yeri yüzerek geçmeye çalışacağım, bir mayıs akşamına doğru.
Beklerim.
Bu dünyanın tüm çatışması ve kederi, rind ile zâhid arasındaki haldedir; Dionysos (Bacchus) olamayacağını biliyorsan, adı Bakkahi‘lerden, yani Bakha'lardan, yani İbbaki‘lerden, yani Zembekikos‘lardan gelen bir Zeybek ol;
“Evohe!” diye bağır, harmandalına gönlünü ver; zeybeklerin başlarındaki çiçekli yazmaların, aslında, antik dünyada Bakkahi’lerden kalma çiçek çelenkleri ve asma yaprakları olduğunu bil ve zeybekleri sev. Ege'yi sev.
Harmandalını sev.
Harmandalı oynayan zeybeklerin, kollarını her havaya kaldırıp yere çöktüklerinde, aslında, şaraplık üzümleri toplayıp sepetlere koyduklarını ve yeniden ayağa kalktıklarında da o üzümleri şarap olsunlar diye ezerek kendinden geçen Dionysos alaylarına karıştıklarını gör. Madde ve mâna ayrımında Dionysiak şölenlere ruhunu ve bedenini kaptır. Dionysos'un aşkına; yer gibi kertil, toprak gibi savrul; mey gibi ak, sel gibi vur!
“Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd, cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd”ı ezberlemene gerek yok; anlamını bilmen yeter.
At nalı şeklindeki bir şölen masasının etrafında yaptıkları “aşk”konuşmasına, “Bugün neyi övelim?” diye başladıkları için bile, Platon‘un Şölen isimli diyaloğunu okumayı her dem sürdür.
Milâttan önce 585 yılının 28 Mayıs‘ında güneş tutulması olacağını önceden hesap eden adam, Miletli Thales, “her şey sudur” diyorsa; vardır elbette bir bildiği daha;
madem böyle, bu su metaforunun bir ucundan tut ve suyun altında yıkanıyorken, kendinin de tamamen su olduğunu düşün; epey rahatlatıyor. Bunu da ben söylüyorum sana, Thales değil.
Duşun altında değil de denizin ortasındaysan; suyun yüzeyine sırt üstü yat ve gökkubbeye bakıyorken, boşlukta uçuyor olduğunu düşün; gülümseyeceksin… Su gibi olursan eğer, kalbinle düşünecek, beyninle seveceksin.
Gün gelecek, felsefeyle ileri derecede ilgilenen herkesin “bilge” olmadığını anlayacaksın;
kocaman profesörlerin bile birer zavallı olabileceğini.
Sayılara mutlak bir inançla bağlı olan ve bugünkü birçok tarikatın da kökeninin dayandığı Pisagor efendiyi düşün:
Dik kenarları 1 birim olan bir dik üçgenin hipotenüs uzunluğunun rasyonel bir sayı olmadığını kanıtlayan öğrencisi Metanpontumlu Hippasus‘u, sırf bu yüzden bir kaşık suda boğmadı mı?  
Pisagor bir katildi ve filozoflar da dahil her insan, bir kaşık suda boğma heveslisi yaratıklardır.
Fakat bazıları da vardır ki felsefelerinin tutarlılığı uğruna, Empedokles gibi de Etna kraterinin ağzından atarlar kendilerini.
Yanardağların ağzına geldiğin vakit, Empedokles‘i ve bizi düşün. Santorini Adası'na bir gün düşerse yolun, halen dumanı tüten Nea Kamenivolkanına bakıp, Firostefani sırtlarına kurularak kayıp kent Atlantis'i ve bizi düşün.
Arabeskler ve tılsımlar aklının bir köşesindeyken, bana en büyük yazarların ve filozofların gözleriyle bak.
Nebrisler giyindiğin zamanlardaysa en yükseklere kurul; senin makamın için “post nişin” desinler.
En yükseklerdeyken çamurun dibinin parlak olduğunu unutma çünkü makamının yüksekliğine bu yakışır.
Apollon'dan gözünü alamadığında dahi, Dionysos alaylarında saf tut.
Bozkırın yalnızlığına, ormanların kalabalığına aldanma; aslında her ikisi de senin etrafın.
Labrisini toprağa gömsen bile nereye gömdüğünü unutma.
Sen de beni sevme, ben seni severim.
Yeri gelir, sana şiirlerden börekler açarım. Pers topraklarına kadar uzanıp Sohrab‘tan bir iki satır bile okurum; Hayyam efendi dahi bizi kıskanır.
Bakarsın bir akordeon sesi duyulur bir yerlerden.
Ne zaman bir akordeon sesi duysam, durur dinlerim.
Beni durdurmak için akordeon çal.
Sen de beni sevme, ben seni severim.
Günlerden cuma ve ne dediğimi bilmiyorum; zürafalar yine gümbür gümbür bulut yiyor.
Karşına şair Pindaros‘un evi gibi dikilmezsem de benim adım cihanda sulhdeğil! Ne zaman bir gemi görsem, yeni Troya'yı kurmak için denizlere açılmayı kafasına koyan bir Aeneas olurum.
Ne zaman bir gemi görsem, Harar‘a kaçmayı kafasına koyan acemi bir Rimbaud olurum.
Acemi sözcüğünün, “Acem“den gelip gelmediğini de düşünmeden edemem.
Kafamın içinden, üstünde dev balinaların yüzdüğü, kiklopların cirit attığı dev portolon haritalar çizer, riskli rotalar belirlerim.
Portolon sözcüğünün etimolojik kökeninin, Portekizli denizcilerden gelip gelmediği takılır aklıma bu defa.
O gün bir buçuk hayalperestsem eğer, Afrika haritasını fillerin kulağına benzetirim.
Yeri gelir, Kserkes gibi de kabaran denizleri kırbaçlarım.
Yeri gelir, “gibi” olmam, “ta kendisi” olurum;
İthaka‘ya varamayan gemilerin tayfası, cennetten kovulanların elması.
Sen de beni sevme, ben seni severim.
Bu gidişle yemediğim halt kalmaz.
Uçurtmaya “uçutturma” bile derim. Köprüler kurulur, köprüler yıkılır.
Kara yakılar yakan, tılsımlı bakılar bakan yaşlı bir ’şaman’a dönüşürüm.
Köprücük kemiklerim derinleşir; belimdeki venüs gamzeleri belirginleşir.
Sen de beni sevme, ben seni severim.
Çünkü sevgide demokratlık diye bir şey yoktur.
Sevme halinde ayar, sevme halinde ölçü yoktur.
Mintarafillah, ortasını bulamadık diye, Aristoteles efendi bize kızar.
Sırf bu yüzden, “Demokrasi” diye diye kıçını yırtan, gözleri döne döne dört dörtlük bir “tiran“a dönüşen o adama seve seve meydan okurum.
“Köle ahlâkı“yla değil de “efendi ahlâkı“yla meydan oku sen de ve bu sistemde senin efendin olmuşların efendisi olmadan da bu hayatı terk etme.
Emin ol ki yapayalnızsın bu savaşta.
Emin ol ki yapayalnızım bu savaşta.
Yalnız savaşında sana başarılar dilerim.
Yalnız savaşımda kendime başarılar dilerim.
Başarı dileklerim bize mikron mikron güç veriyorsa, artık yalnız değiliz ve kazanacağız.
Hazırlıklar başlasın çünkü kazanacağız ve çok kalabalık yalnızlarız.
Kazanacağız çünkü devrim başıbozukluk ister.
Efesli Herakleitos bile devrimle değişir.
Zafer çelengini ben örerim mersin yapraklarından.
Balkanlar‘dan Himalayalar‘a kadar uzanan 15 yaşında bir İskenderolurum.
Sen yeter ki beni de sevme.
Ben seni sevmeler diktasını ilân ederim.
Diktatörlük günlerinde, git okulunu falan as örneğin. Okulun yoksa da işinden istifa et.
İşin de yoksa bu durumu sanata dök; işin sanatın olsun, seni sevmek de benim sanatım.
Yorulursan, ayaklarına ben yaparım en güzel masajları. Dithyrambos, bağbozumu şenliklerini başlatır. Merak etme; parasız da kalmayız; parasız kalacaksak da aç ve keyifsiz kalmayız; denizlerin balıkları ve ormanların meyveleri halen canlı ve leziz. Bağlarda, güvercin yumurtası büyüklüğündeki üzüm taneleri halen bozulmuş değil.
Plajlar halen yatılabilecek ve cırcır böcekleriyle panik ataklar yaşayabileceğimiz kadar geniş…
Ben seni böyle de severim ve panlar, kendi çıkardıkları sirinks seslerinden panik içinde kaçışır.
Ağustos böcekleri, cırcır böcekleri ve çekirgeler, kendi çıkardıkları cırsesinden uçuşur.
Ateş böcekleri üçer beşer deniz fenerine dönüşür.
Biz o aralar hiç oralı olmayız ve üstümüzü gece örter.
Bakarsın, bir yerlerden bir lir sesi duyulur.
Ben ne zaman bir lir sesi duysam, durur dinlerim.
Ben ne zaman bir şeyi durup da dinlesem, ona aşık olurum.
Parmaklarım hem liri, hem de seni sever.
“Git, bir işe yara” diyenlerden de olamam.
“Git, bir şişe şarap aç” derim; daha iyi. En nihayetinde, kitabımızda "in vino feritas” yazdığı için, "in vino veritas“ yazılı durur bizim bağımızın bahçemizin kapısında; sen beni sevmesen de olur, çünkü benim için güzel olan, “salt fonksiyonel olmayan“dır.
Benim için güzel olan, “yüzde elli tahmin edilebilir ama yüzde elli öngörülemeyen olan“ın adıdır.
Şaraplık üzümün bile güzel tanesi, mücadeleyi sevenidir. Azıcık güneş görmek için, en soğuk iklimde bile kendisini hırpalayanıdır.
Benim için güzel ol; bir fırtınanın başlatıcısı bir kelebek.
Ben süt beyaz omuzlarının üzerine ‘cupidon‘lar bile kondururum.
Uğruna daktiller dökerim, sen bir işe yaramasan da olur.
Çünkü sevgide işlevsellik yoktur ve benim işim güzeli sevmektir.
Aşkta Hitler, sokakta Shakespeare, yatakta Hector‘um.
Senin için beş para etmesem de olur, çünkü seni seviyorum.
”Pes sühan kütâh bâyed vesselâm“: ”Ben de seni” deme; bana aniden bir şeyler söyle.
Ozan Önen  | 2. 11. 2012, Cuma - Çankaya, Ankara * Bu yazımın kısa versiyonu, L-Manyak Dergisi Nisan 2015 sayısında yayımlanmıştır.
247 notes · View notes
karipkizi · 6 years
Text
Kimyasal bir sebepten ötürü beni sevdiğini söylüyorsan.
İstiklal marşı okunacak, sırada bekliyoruz ben tutturdum bana versene onun Mesene adresini. Mail diye bilmiyoruz tabii o zamanlar, MSN var bizim için. Arkadaşım da ikinciye tamam diyor bana. Hadi! diyorum kendimden birini buldum sonunda.
Orta okul zamanı; son sınıftayız, liseye başlayacağız, kan kaynıyor tabii... Büyümüşüz işte, lise ne demek. Özentilikle bir tarz seçimi arasındaki keskin dönem. Ben siyahı seçtim, rakçı oldum anlayacağınız. Ters bir kızım, siyah giyer, sizi üzerim edaları. Bu duruma bir tek babamın üzülmüş olması ayrı bir konu. Okulda aheste geçirdiğim günlerden biri sınıfın en popüler, en güzel kızı yanıma geldi. "Beni meseneden biri ekledi sen mi verdin adresimi?". Diyorum ne alaka, neden öyle bir şey yapayım. Kız tutturdu sen mi diye. "Rakçı bir çocuk ekledi nereden aldı adresimi?". Ben rakçı kısmını duyduktan sonra gerisi ile ilgilenmedim. Mahalle arası bir devlet okulunda okuyorum, herkes okulu bitirdikten sonra ya liseye gider evlenir, ya liseye gitmez biraz tuhafiye biraz butik, evlenir. Ben rock müzik dinliyorum, her halükarda fuck the system. (soad)
Arkadaşım rakçı bir çocuktan bahsedince ilgimi çekti, kendim gibi birini tanıma şansım vardı. Var sanıyordum en azından. Bana ver mesenesini diye tutturdum. Tamam dedi, konu kapandı 1 hafta geçti. Marş sırasında yapıştım yakasına, hadi bana adresini ver. Tamam dedi konu kapandı. Ben tabii bu sıralar profiterol, diş telleri... İki de yetmedi 3.ye istedim. Bir gün elinde defterden yırtılmış bir kağıt parçasıyla geldi... Ben üçüncüde sıçan çekirgeydim. Merhaba metalclub123. O gün onu MSN adresime ekledim ve çocuğun profil fotoğrafı çıktı. Merhaba 1, merhaba 2, merhaba.. aşık oldum. Şıp sevdiliğim yine baş verdi, ortancalar yine bana açtı. Çocukla sohbet etmeye başladık, baktık çok heyecanlıyız, hadi görüşelim. 21 Mayıs 2006. Hoş geldin hayatımın kayışı.
Aynı semtte oturuyorduk, biz de ortak bir noktada buluşup bir şeyler yaparız dedik. Ben buluşma yerine bir gittim ki, yanında iki arkadaşı var. Birden ne olduğunu anlamadan çocuk selamlaşmak adına yanağımdan öptü. İşte ilk defa bir erkek yanağımdan böyle öpmüştü. O kadar utanıyorum ki o an, üstümdeki Korn tişörtüne ayıp olmasın diye kızaramıyorum bile. Yürümeye başladık bir yöne doğru, emin değilim ama bu yoldan daha önce geçmiştim. İlk defa yürüyerek Taksim'e gidişim...
Taksim Meydanı'na vardığımızda çok sıcaklamıştık. Bir süre meydanda heykelin orada oturup sakinleşirken ben artist kenardaki havuzlara yönelip yüzümü yıkadım, saçımı ıslatım. Bu esnada eleman benim Adanalı oluşumla "karpuz" diye dalga geçiyor, anlamıyorum ben tabii. Sonra bir arkadaşımızın doğum günü oraya gidelim dediler. Asmalımescit taraflarına doğru ilerledik, garip insanların olduğu bir sokağa geldik. Etrafımdaki insanlara bakıyorum, ee bunlar rakçı değil. Hani kuşlar ağaçlar...
metal kısmını almışım da club kısmını almamışım MSN adresinin. Kulübe gelmişiz, etrafımız saçları dikili apaçi dolu, çocukla aptal aptal flört halindeyiz. Ben duvara yaslanmışım, o elini omzumun üstüne duvara koymuş. Kaçmak aklımdan bile geçmiyor, istesem de mümkün değil. Ben senden hoşlandım dedi, işte o zaman kuşları ağaçları gördüm, apaçiler ise karardı bir anda. Ben de dedim. Sonra içeri girdik.
Bunlar içki aldı, ben o ne bilmiyorum. İçki kullanan bir aileden gelmedim, çok nadir yılbaşı diye içtiği olurdu babamın, bir de eniştelerim dayılarımdan gördüklerim vardı. Ama ayıp, kötü veya az yapılan bir şey olmalıydı. Karşılaştığım ortamda ise çok doğaldı her şey. Kulübün en dibinde L bir deri koltuk vardı. Her yer kırmızıydı, aynı zamanda ışıl ışıl, rengarenk. Çocuk sol yanıma oturdu ben sessizliğimi bozmadım. Ama aklımdan tek geçen "kahretsin" tepkisiydi. Sol gözümde doğuştan bir kusur var. Gözümün kasları çalışmıyor ve sol gözüm sola dönmüyor. Haliyle ben ne zaman bakmak istesem insanlar karşılarında bir şaşı görüyor. Can sıkıcı ve beni sol dünyamdan koparan bir durum, fakat burada işlemedi.
Çocuk yanımda bir şeyler anlatıyor ben kulübün ortasında kafasının üstünde dönen elemana kitlenmişim. "bura nere, ben burada ne yapıyorum, noluyor lan" diye binbir düşünce aklımdan geçiyor. Sonra çocukla gereksiz bir bakışma, gülümseme haline girdik; birbirimize bakarken çocuk bana "gözlerin çok güzel" dedi. "Güler misin ağlar mısın" diyorum içimden çocuğu çift görürken... Hoşuma da gitmedi değil.
Biraz daha öyle göz kırpmadan aptalca bakışmanın sonunda çocuk yaklaştı ve "seni öpebilir miyim?" dedi.
Aklımı kaybediyorum, ne demek seni öpebilir miyim, öpmek ne, nasıl oluyor bu işler, ne yapmalıyım, elim ayağım titriyor. Cevap verip vermediğimden emin değilim fakat dudaklarımdaki iğrenç histen o kadar eminim ki... Birisi, ve hatta dişçim olmayan birisi ağzımın içinde bir şeyler deniyor, ayak uydurmaya çalışıyorum, lanet olsun bu gerçekten bu kadar iğrenç bir şey mi?!
Çok geçmeden mekandan çıktık, bu arada bahsettiğim hikayeler öğle vakti saat 14.00 suları.
Elimi tuttu yürümeye başladık. İşte ilk defa yanağımdan öpüp, dudağımdan öpen, elimi tutan sevgilim. metalclub123.
İstiklal Caddesi'nde canlı müzik yapan birilerinin etrafındaki kalabalığa karıştık bir anda. Hiçbir şey içmememe rağmen mekanın ışıklarından sarhoş olmuş bir şekilde sokak müziğini dinliyorum arkamdan bana sarılan sevgilimle. İlklerim birikirken ikincisi gelen bir dudak öpücüğü daha. Ne olur bitsin dediğim o pis yılışıklık. Neden bazı şeylere katlanmamız gerektiğini düşünürüz ki...
Ardından rockstar adında bir bara gittik. İşte kanım kaynamaya başlamıştı. Vaov çocuk beni havalı mekanlara götürüyordu. Herkese bir bira geldi, ben hariç. Ben masadaki patlamış mısırları yiyor ağzım kurudukça çocuğun birasından içiyordum. Bir ilk daha. Bir yandan da normal bir şeymiş gibi arkadaşlarının karşısında öpüşüyor, anlamsız bir boşlukta bakışıyorduk. Çok geç olmadan beni eve bıraktı ve gitti. Sokağın başındaki bakkal amca, hikayedeki senden ya da kendimden özür dilemem gereken yerdeyiz. Ha bir de kaportasına muhtemelen zarar verdiğimiz araç sahibi...
Eve girer girmez tuvalete gittim ve musluğu açtım. Ağzımı çalkalıyor, sabunluyor ve o pis tadın geçmesini istiyordum. Buna rağmen durumu kabullenip bir sevgilimin olduğunun da farkındaydım. İşte hayatımın kayışı ile böyle tanıştım, sadece henüz bu yıldız kaymasından habersizdim.
...
Çocukla MSN'de konuşmaya devam ettik. Bir hafta sonrasıydı, yeniden rockstar adlı bara gittik, bu sefer başbaşa. Barda duran kıvırcık kızıl kızla bir süre flörtleştikten sonra elinde bir 50lik, bir rakı bardağıyla geri döndü. Benim için rakı bardağında bira almıştı ve içmeye başladım. İçmeye işte böyle başladım, başka bir hikayeye açılan bir konu daha...
İkinci rakı bardağından sonrası mıydı emin değilim çocuğun bardağına dadandım ve içmeye devam ettim. Ne kadar sonrası emin değilim ama hava henüz aydınlıkken sallana sallana bardan çıktığımı ve sevgilimin desteğiyle yürütüldüğümü hatırlıyorum. Baya bir yürüdükten sonra bu halde seni eve götüremem diyerek beni kendi evlerine götürdü. Koltuğa yatırdı ve yere oturdu. Yarı baygın bir şekilde ona bakıp ayık kalmaya çalışıyor ama kanımda gezen alkole karşı koyamıyordum. Orada oturup yüzümü okşayışını hissediyordum. Beni sevişi, yüzüme bakışı, dokunuşu. Çok geçmeden hadi eve dedi ve beni kaldırdı. Evden çıkabilmek için kapıyı kırması gerekti. Nedenini şu an hatırlayamadığım bir sebepten içeride kilitli kalmıştık ve bir ağda kutusuyla kapı kilidini kırdı, beni eve bıraktı. En güzel uykuma yattım o akşam, öyle bir uyku ki sonrasını göremeyecek kadar.
...
Abim, canım abim, durur mu hiç beni babamlara ispiyonlamıştı. Sevgilisi var onla geziyor diye... Annemle, babam o dönem şehir dışındaydı. Ben de dershaneye gidiyor liseye hazırlanıyor ve sevgilimle geziyordum. İşte koca kız, hem de raksıtar. Bir gün çocuk beni dershaneden alıp eve bırakırken sokakta önümden bir kara kedi geçti ve uğursuzluktu değil mi bu diye dalga geçtim. Evin kapısına geldiğimizde karşı apartmana oturup uzun süren vedalarımızdan birini yaparken bir ses duydum ve ayaklandım. Babam, sevgili babacım ve erken sürprizi. Çocuk merhaba, hoşçakalın diyerek uzaklaştı ve ben arenadaydım. Savaşmak için en kötü silahımı elime almış hazır bir şekilde bekliyordum, çenem... Yayını sevdiğim çenem.
Babam gir eve dedikten sonra asansörde bağırmaya başladı ve buna tahammül etmek zorunda olmadığımı düşünen ergenlik hormonlarım "O benim sevgilim tamam mı, ben büyüdüm artık, benim bir sevgilim olabilir" diye bağırdı. Aaa yok o bendim. Babama tam olarak böyle bağırdım. Babamsa... Hala ikimiz de hayattayız, bilmeniz gereken bu kadar.
Daha sonra babam bu şekilde bir yere varamayacağını düşünmüş olsa ki sessizlik yeminini bozarak benimle konuşmak istedi.
"Bak kızım o senden büyük, senden istekleri farklı olur, sana göre biri değil o, ben artık görüşmek istemiyorum de bitir"
Babam gider gitmez telefona sarıldım, ağlayarak onu aradım. "Böyle böyle dedi babam, ne yapacağım ben?". Sonra ses dedi ki; "Ya hep, ya hiç"
İşte Mayın Tarlası şarkısı hayatıma böyle girdi.
...
Liseyi kazanamadım, sevgilim Samsun'a taşındı, cep telefonum elimden alındı, eve yüklü miktarda telefon faturaları geldi, ben yazlığa gittim; ama asla ilişkimiz bitmedi. Her gün, her saat, her fırsatta, ankesörlü telefonlarda, internet kafelerde, aklımın her yerinde. "Öyle bir güvenmişim ki hep sanmışım."
Sonra İstanbul'a dönecektim ve onun da gelmesini istedim, ben de ona bilet aldım ve gel dedim. Geldi, benden önce hem de.
Deli gibi süslendim, en güzel sandığım kıyafetlerimi giydim, siyah kargo kaprim ve yeşil askılı bluzüm. Deli gibi bir heyecanla Taksim'e doğru yola koyuldum. Oradaydı, Galatasaray lisesinin önünde tramvay raylarının üzerinde beni bekliyordu. Hızlandı adımlarım, koşmaya başladı kalbim, tutamadım kendimi delice koştum kucağına atladım. Döndürdü beni kollarına alıp, turlarca, öpe koklaya. Kavuşmak, ne garip his. İlk defa kavuşmayı tatmak. Sonra beni arkadaşlarıyla tanıştırdı, hepsi renkli saçlı, değişik giyimli, yüzünde küpeler olan, eğlenceli ve birbirinden farklı karakterlerdi. İşte sokak hayatım böyle başladı. Onlarla içiyor, onlarla yiyor, onlarla sokakta yer köşelerinde uyuyup uyanıyordum. Geceleri evden kaçıp yanlarına gidiyor, onlarla sürükleniyordum. 13 yaşımın en büyük ilkleri.
Bira artık hayatımda normal bir içecek gibi yerini almış, sokak kültürü; yani itlik ve serserilik de üzerime yapışmıştı. Ama uymayan, tam yolunda gitmeyen bir şeyler hep vardı.
Liseye başlamama çok az kalmıştı, bu esnada ilişkimiz benim için normal ama farkında olmadan elimden kayıp giden bir hal almıştı. Çünkü benden çok sokaktaki arkadaşları vardı artık, onlar eğlenceliydi, onlarla her şey her zaman yolundaydı.
...
Bu süreçlerde babam beni sürekli takip ediyor, telefonlarımı dinliyor, elimden alıyor ve hatları kesiyordu. Ben ise her gün eve daha geç dönecek bir bahane buluyordum. Geç dediğim 20.00 suları, fakat bu durum gece yarısından sonra kaçmama engel değildi. Sabah ise eve geri dönüyordum. Hiç uyumadığım hayatım da böyle başladı.
Arkadaş çevremiz genişlemiş ilişkimiz ise akraba boyutuna gelmişti. Ben onu annemle, o beni sülalesiyle tanıştırmıştı. Hayatımda ilk defa 4 yaşındaki kuzenini kucağıma oturtup, balık ayıklayıp yedirmiştim mesela. Bu çok güzel bir anı, tek sorun o zamanlar benim de çocuk olduğumu kimse söylememişti bana.
...
Okulumun başlamasına yakın, kendime biraz çekidüzen vermiş onunla olan görüşmelerimiz dışında çok fazla sokak insanı olmamaya başlamıştım. Bu süreçte babaannelerine gider ailesiyle oturur, müzik dinler, öpüşür, sonra eve giderdim. Hatta sadece bir kısmını hatırladığım o şarkıyı ilk orada duymuştum, "beni kaybettin artık, sen çok bekleyeceksin". Raksıtarız ya hani.
İlk okuldan bir arkadaşımla evde tek olduğumuz bir gün hadi onları çağırsak mı diye birbirimizi gaza getirdik. Annem market alışverişinde ve sadece iki saatimiz var. Önce onun erkek arkadaşını çağırıcaz, sonra benim. Öyle de oldu. Ben pastayı çok sevdiğim için onun erkek arkadaşı bana kibarlık olsun diye çikolatalı pasta almış, pasta kesip yedik, biraz oturduk ve benim erkek arkadaşım geleceği için hızlıca yollamaya çalıştık. Tam kapıdan çıkarken benimki geldi ve pasta ikramları devam etti. Bu hem komik hem trajik bir andı. Daha sonra beni kolumdan tutup odama götürdü. Bilgisayardan müzikler çalıyor biz birbirimizi öpüyorduk. Sonra benim için bir şeyler ters gitmeye başladı. Bir yandan kontrol ettiğimi sanıyor bir yandan hiçbir şey yapamıyordum. "Merak etme, korkma, bir şey olmayacak, bir şey yapmayacağım" diyordu.
O, ben yanıbaşında baygın yatarken yüzümü okşayan adamdı, hep'ti. Korkmadım, beni sevmekten başka hiçbir şey yapmayacağını biliyordum. Biliyordum. Biliyordum.
Bilmediğim ise kimyasal uyuşturuculardı, onun kullandığı, benim bilmediğim.
...
O gitti, ben ağlayarak evden çıktım. Arkadaşım bana destek olmuyordu, kendi erkek arkadaşının yanına gitmeye çalışıyordu beni de peşinde sürükleyerek. Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, elime bir bira verdiler, sonra bir tane daha. Sonra ben daha çok ağladım. Yanımda duran bir çocuk vardı, susayım diye ağzıyla ağzımı kapadı. Ben ağzının içine ağlamaya devam ettim. Canım yanıyordu, ben artık ben değilim diyordum ve olmadığım benliğimi susturmak için ağzıma yapışıyordu mühürler. Tiksiniyordum, gitmek istiyordum, daha çok bağırıyordum. Bıraktılar beni, eve gittim.
...
Birkaç gün sonra okul çıkışı sevgilime sürpriz yapmak için Taksim'e yola koyuldum. Ankesörlü bir telefondan arayıp neredesin dedim, dışarı çıkmayacağını söyledi. Ben de biraz üzülmüş bir şekilde dolanırken ortak arkadaşlarımızdan birine denk geldim. Deli gibi yağmur yağıyordu. Arkadaş da benimle dalga geçiyor, "sen salaksın o seni sevmiyor, ben onu gördüm dışarıdaydı" diyordu. Ben de inatla karşı koyuyor "onu bulucam ve sırılsıklam aşığım sana diyeceğim" diyerek yağmurdan ıslanmamış yerim kalmış mı diye üstüme başıma bakıyordum. Kalmamıştı ve onu buldum. Arayan bulur.
Bir kız oturuyordu karşısında, merhaba dedim biraz şaşırmış, kız hiddetle kalktı. Ona baktım, 'o kim?' dedim...sessizlik. Kızın peşinden tuvalete gittim kapıyı yumrukladım, açılan kapı ve ağlayan bir yüz. "Kimsin sen?" dedim. "Siz hala sevgili misiniz?" dedi. "Evet" dedim, küfrederek, bağırarak eşyalarını topladı ve gitti. Güldüm. İşte ilk defa o gün öyle güldüm. Sonra sevgilimin yanına gittim, konuşmasına izin verdim, o anı doya doya yaşamak istedim. Yaşadım ve gitmek istedim. İzin vermedi, izin almadım.
Gittim.
Hayatımda "gitmek" kavramıyla tam da böyle tanıştım.
Devamı ? Tabii ki gelecek okur.
0 notes
turkifsahq-blog · 7 years
Text
Benim ilk video
Aklında bir yer var mı? Yoksa bana geçelim, dedim. gec saatde eve döndüm ve aynı sokakta olan arkadşaım mehmet ile evin önüne geldik yaz günü oldugu icin evdekiler hala evin balkonunda oturuyorlardı alkol aldıgımdan eve girmek istemedim ve mehmetlere geciyorum diyerek onlara gittik. ne olcak ya gel geçerken bırakırım dedim ve ben bunu ikna ettim neyse hem muhabbet ediyor bir yandan ben bunu süzüyordum ve pelin ben sana karşı boşdegilim sana ilgi duyuyorum dedim. cekmeceye evinin yakınlarına bırakmışdım. Masaja bir an önce başlayalım diyordu. Açık renk pantolonumdan belli olunca yengem kahkahayı bastı. merhablar adım hakan kız arkadaşlarım yaşadıklarımı sizlere anlatıcak umarıım beğenirsiniz 25 yaşım kız arkadaşım 23 adı sinem herneyse konuya gecelim bir gece bilet alıp sinemaya koyulduk güzel biraşk film mi izleycektyik filmde baya açık sahneler olduğun dan ben çok azmıştım ve aklımda nasıl bu akşam sex yaşarız diye kafamda hayal kuruyordum dayanamadım yanımda oturan kız arkadaşımın amına elimiattım bana baktı ve munruz seni dedi sabret dedi ama ben durmuyordum amı onunda su içinde olmuş tu bana bakarak bende istiyorum biraz sabret dedi benim elim içindey di halen ben hiç aldırmıyordum ve adi kalk çıkalım dedim kalktık hemen eve koyuldum daha içeri girdiğim gibi hemen kanepeye doğru götürüp domaltım önümde çok güzel bir delik vardı açıp kapanan o bunu iyi yapıyordu dilimi yavaş deliğine soktum öyle bir inlediki süper benim yarağım taş kesildi o an çok azdım bende sulandım yavaşça yalamaya devam ettim o ellerinle açıyor bende dilimi çok sert şekilde deliğine sokuyordum b 10 dk kadar devam ettim böle artık amın suyunla göt suyu bir oldu bir den döndü yarağımı çıkarttı ağızna aldı yalamaya başladı o yaladıkça ben uçuyordum her dil darbesinle zevten uçuyordum sonuna kadar yarağımı ağzına aldı ben boşalacak gibi oldum kendimi geri çektim ölece kaldırdım bir bacağını kanepeye attım apış arasına girdim amını aldım ağızıma dudakları etti ve çok güzeldi iyice azdı öle inliyordu ki zevkten mükemmel bir ses tonu klitorisini ağızıma aldığımda anladım ki orgazm oluyor suyunu ağızıma alıp onun ağızına tükürdüm hiç düşünmeden içti ve bu beni azdırdı hemen kanepeye uzattım onu sırt üstü bacaklarını açarak adi, gir aşkım içime siyordu yavaşça kafasını dilinde gezdirdim ve yavaşça kafasını içine soktum birgirdim ki amının içi yanıyor sert sik diye inliyordu bende çok azmıştım öle söledikten sonra çok sert gidip geliyordum o bir kez daha boşaldı amının suyu her yerime bulaştı ben yarağımı çıkartıp amını yalamaya başladım illaki götten sikecektim baş parmağımı göt deliğine soktuğumda bana bakarak seni istiyorum evet götümde dedi iyice azdım sokmadan boşalacaktım çok zor dayandım ayağa kalktım yavaşça kafasını göt deliğine soktuum sok diye inliyordu alışıktı her seferinde çok iyi yapıyorduk anal öle açılmıştı ki deliği artık ben yarağımı çıkardığımda göt deliği açık kalıyordu ben yere uzandım öle ce yarağıma oturttum hepsi içinde bana bakıyor gögüslerinle oynuyor amını okşuyor deli olmuştum boşalıyorum dediğimde dur dedi tekrar doog pozisyonda sik dedi ölece içime aıkt dedi sperm lerini dedi o halde 5 dk git gelden sonra volkan gibi içine boaldım çok uzun surdü desem yeri var ondan sonra 2 kez daha yaptık mükemmeldi . ikişer bira içtikten sonra odaya gitmek için yataktan kalktım, kapıya kadar geldi artık dayanamıyordum vedalaşırken bu sefer sarılıp dudaklarından öpmeye başladım beni itmesini veya tepki göstermesini beklerken öpüşmeme karşılık vermesi ve öpüşmeye dillerinde karışması heyecanımı daha da artırmıştı, Nehiri kucakladığım gibi yatağa götürüp yatırdım dudaklarımız hiç ayrılmamıştı, bir taraftan öpüşüyor bir taraftan da o muhteşem esmar tenini güzel bacaklarını okşuyordumelim külodunun üstünden amcığına geldiğinde sıcaklığı karşısında başım dönmeye başladı, o sıcaklığa sahip olmalıydım ama bu sırda Nehir dudaklarını dudaklarımından ayırıp YAPMA demesiyle başımdan resmen kaynar sular dökülmüştü ve devamında tekrar yapma diye seslendi ve elleriyle beni ittirdi üzerinden kalkmak zorunda kaldım yapma, sen evlisin bende sözlüyüm bu ilişki yürümez deyince filim buraya kadarmış dedim kendi kendime ayakta bir sigara yakıp camın kenarında dışarıya bakarak içmeye başladım odaya tam bir sessizlik hakimdi, sigaramı içiyor kalkmış olan yarrağımın inmesini bekliyordum. Çorapları henüz çıkarmamştı ve o müthiş pürüzsüzlük hissi devam ediyordu! Bir hamleyle onu aşağı çektim ve üst kısmını soymayı başardım. Bu sohbetler esnasında aramızda yakınlaşmalar oluyordu ana benim evli ve 2 çocuklu oluşum, onun sevgilisin olması daha fazla ileri gitmemizi engelliyordu. Deniz soğuktu ama yarrağım alev alev yanıyor nabız gibi atıyordu
Benim ilk video Sitemizde yeni bir ifşa yayınlandı İfşa Porno, Öğrenci İfşa Pornosu
3 notes · View notes
007namaz · 5 years
Text
HERGÜN İÇİN AYRI NAMAZ HADİSLERİ
Pazar gününe ait namazlar:
Allah Resulü (s.a.v) buyuruyor:
"Pazar günü dört rekat namaz kılan ve her rekatında Amenerrasûlü'yü okuyan kimseye Allah Teala nasrani kadın ve erkeklerin adedince sevap yazar. Bir peygamber sevabı verir, o kimse için bir hac ve umre sevabı kıldığı rekat için bin namaz sevabı yazar.Okuduğunun her harfine karşılıkta cennette misk-i ezferden bir şehir bahşeder."
Yine Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor "Pazar gecesi, yirmi rekat namaz kılan ve her rekatında Fatiha ve İhlası elli defa, Muavvizeteyn’i de birer defa okuyan ve hemen peşinden de ana ve babası için yüz defa istiğfar ve peygamber (s.a.v.) üzerine yüz salavat getirip "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym" dedikten sonra "Şehadet ediyorum ki Adem Allah'ın halis kulu, İbrahim Aleyhisselam halili, Musa Aleyhisselam kelimi, İsa Aleyhisselam ruhu Muhammed Aleyhisselam'da habibidir." diyen kimseye Allah’a oğul isnad edenler ve etmeyenler sayısınca sevap verir Kıyamet günü her türlü sıkıntıdan emin olur. Peygamberler ile cennete girmeye hak kazanır.
Pazartesi gününe ait namazlar:
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor:
"Pazartesi günü kuşluk vakti, her rekatında Fatiha, İhlas ve Muavvizeteynleri okumak suretiyle iki rekat namaz kılıp, selam verdikten sonra da on istiğfar ve on salavat getirirse, Allah Teala o kimsenin bütün günahlarını bağışlar."
Yine Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Kim pazartesi gecesi, birinci rekatta Fatiha ve İhlası on defa, ikinci rekatta yirmi, üçüncü rekatta otuz, dördüncü ise kırk defa okumak suretiyle dört rekat namaz kılar ve selamdan sonra yetmiş defa ihlas okur, kendisi, anne ve babası için de yetmişbeş defa istiğfar eder, Allah'tan hacetini dilerse, Allah Teala her hacetini kendisine bahşeder.
Salı gününe ait namazlar:
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor:
“Salı günü gündüzün ortasında veya güneş yükseldiğinde kim ki her rekatında bir Fatiha, bir Âyet el-Kürsi ve üç İhlas okumaksuretiyle on rekat namaz kılarsa
Yetmiş gün defterine günah yazılmaz. Bu yetmiş gün içinde ölürse şehit olarak ölür. Yetmiş senelik günahı da bağışlanır
Allah Resulü (s.a.v) buyuruyor: Salı gecesi her rekatında Fatiha, İhlas ve Muavvizeteynleri on beş defa okumak sureliyle iki rekat namaz kıldıktan sonra on beş defa Ayet el-Kürsi okuyup on beş defa da istiğfar eden kimseye büyük ecir ve mükafat verir.”
Çarşamba gününe ait namazlar
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor:
"Kim ki, çarşamba günü güneş yükselince on iki rekat namaz kılar, her rekatında bir Fatiha, bir Âyet el-Kürsi üç İhlas ve üç Muavvizeteyn okursa, arşın altında bir münadi "Ey Allah'ın kulu! Geçmiş günahların bağışlandı. Allah kabir karanlığını, azabını ve kıyametin şiddetini senden kaldırdı.Artık senin için fazla amele lüzum yok diye çağırır ve o gün kendisi için bir peygamber sevabı yükselir”
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor: 
"Çarşamba gecesi birinci rekatında Fatiha'yı ve on defa Felak Suresi'ni, ikinci rekatında Fatiha'yı ve on defa Nâs Suresi'ni okumak suretiyle iki rekat namaz kıldıktan sonra on defa istiğfar eden ve Peygamber (s.a.v.) üzerine on salavat getiren kimseye sevap için her gökten yetmiş bin melek gelir. Kıyamete kadar sevabını yazmakla meşgul olurlar.
Perşembe gününe ait namazlar: 
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor: 
"Perşembe günü öğle ile ikindi arası iki rekat namaz kılar, birinci rekatta yüz Fatiha ve yüz Âyet el-Kürsi ikinci rekatta yüz Fatiha ve yüz İhlas okuduktan sonra yüz salavat getirene Allah Teala, Receb, Şaban ve Ramazan ayında oruç tutanların sevabı gibi sevap verir. Ayrıca bir hac sevabı ve Allah'a iman edenlerin sayısınca sevab alır."
Cuma gününe ait namazlar;
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor 
"Cuma gününün hepsi namaz ve ibadettir. Güneş bir mızrak boyu yükselince abdestini güzel alıp sevabına inanarak ve Allah'ın vereceğini düşünerek 
İki rekat namaz kılan kimseye Allah Teala ikiyüz sevap yazar ve ikiyüz günahını siler.Dört rekat kılana cennette dörtyüz derece, sekiz rekat kılına sekizyüz derece verir.Bütün günahlarınıda mağfiret eder oniki rekat kılana ikibin ikiyüz sevap verir. Bir o kadar da günahını siler ve cennetle derecesini yükseltir."
Yine Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor: 
"Her kim cuma gecesi akşam ile yatsı arasında on iki rekat namaz kılar, her rekatında bir Fatiha, on İhlas okursa, Gündüz oruçlu, gece namazda olmak üzere on iki sene ibadet etmiş gibi sayılır.
Cumartesi gününe ait namazlar:
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor: 
"Cumartesi her rekatında bir Fatiha, üç İhlas okumak suretiyle dört rekat namaz kıldıktan sonra Âyet el-Kürsi'yi okuyan kimseye Allah Teala her harfine karşılık bir hac, bir umre ve gündüzleri oruçlu ve geceleri de ibadetle geçirilmiş bir senelik sevap ve her harfine de bir şehit sevabı verir.Ayrıca kıyamet gününde peygamber ve şehitler ile arşın gölgesinde olur
Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyor:
Cumartesi gecesi, akşam ile yatsı arasında on iki rekat namaz kılan kimseye cennette bir köşk inşa edilir.Bütün mü’minlere sadaka vermiş gibi olur. Yahudilikten
uzaklaşır ve Allah Teala'nın mağfiretini hak etmiş olur."
Nafile Namazlar
Bizi Rabbimize yaklaştıran ibadetler
Haftanın günlerinde kılınan nafile namazların faziletleri burada anlatılacaktır. Önce gündüzleri kılınan nafile namazları anlatalım.
Ebu Hürryre r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur
Evinden cıktığın zaman iki rekât namaz kıl; bunlar seni kötü çıkıştan korur. Evine girdiğin zaman dahi iki rekât namaz kıl; bunlar da seni kötü girişten korur.
Enes b. Malik r.a Resulüllah S.A.V efendimiz sabah namazı üzerine şöyle buyurmuştu. Bir kimse, abdestini alıp da, mescide yönelip orada namazını kılarsa, oraya gidişinin her adımında kendisine bir iyilik yasılır; Her kötülüğü de silinir. iyilikler, on misli sevap getirir. Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğarken, evine giderse Allah-u Tealâ, onun için bedenindeki tüylerin sayısı kadar sevap yazar. Ayrıca onun için makbul bir hac sevabı verir. Namaz vakti gelinceye kadar orada oturur ise., kendisine her oturma karşılığı iki bin sevap yazılır. Yatsı namazını cemaatle kılmaya giden için dahi aynı şekilde sevap vardır. Onun bu ibadetleri, makbul bir Ömre ve makbul bir hac sevabına çevrilir.
Osman b. Affan r.a.   Resulüllah S.A.V. efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, yatsı namazını cemaatle kılarsa geçenin yarısını ibadetle geçirmiş olur. Sabah namazını cemaatle kılan dahi, gecenin tümünü ibadetle geçirmiş olur.
Ebu Hüreyre r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Yatsı ve sabah namazı kadar münafıklara ağır gelen bir namaz yoktur. Şayet onda olan sevabı bilmiş olsalardı; sürünerek giderlerdi. İstiyorum ki: Ashabıma emir vereyim, odun toplayalar. Evlerinde oturup da bizimle namaz kılmaya gelmeyenlerin evlerini ateşe vereyim.
Ebu Hüreyre r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, zevalden sonra dört rekat namazı; Kur'an'ını güzel okuyarak, rükûunu ve secdelerini güzel ederek kılarsa, kendisi ile birlikte yetmiş bin melek namaz kılar.
Bu melekler, geceye kadar o kimsenin günahlarının bağışlanmasını Yüce Allah'tan dilerler.
Resulüllah S.A.V efendimiz, zeval (öğle) vaktinden sonra, dört rekât namaz kılmayı hiç bırakmazdı. Bu namazlarda, kıraati uzun okur, namazı uzatırdı. Şöyle buyurdu; Bu saatte sema kapıları açılır. Onun için bu saatte amelimin yükselmesini isterim. Aradan biri şöyle sordu: Ya Resulullah, bu dört rekat namaz arasında İki rekâtta bir selâm verilir mi?. Diye sorduğu zaman, Resulüllah S.A.V efendimiz söyle buyurdu: Bu dört rekât namaz içinde iki rekâtta bir selâm verilmez.
Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: İkindi namazından evvel dört rekât namaz kılana Allah rahmetine nail eylesin.
Pazar günü namazı.
Ebu Hüreyre r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Bir kimse, pazar günü dört rekât namaz kılarsa, Allah’u Teala onun için her rekât namaz için bin namaz sevabı yazar.Sonra Allah-ü Teâla onun için cennette pek güzel kokulu miskten bir şehir ihsan eder. Bu namazı kılan kimse, her rekâtında Fatiha suresinden sonra bir kere amenerresulü (Bakara suresinin 285. ve 286. âyetlerini) okur.
Hazret-i Ali r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Pazar günü, çokça namaz kılmak sureti ile, Yüce Allah'ı birleyiniz. Çünkü, Yüce Allah birdir; ortağı yoktur.
Bir kimse, pazar günü, öğlen namazından sonra dört rekât namaz kılarsa, yalnız farzını ve sünnetini kıldıktan sonra Yüce Allah'tan her ne dilerse, Yüce Allah onun bütün dileklerini yerine getirir. hıristiyanların yaptığı şeylerden dahi Allah-u Teâlâ onu korur. Bu namazı şöyle kılar:
Birinci rekatta: Fatiha suresi ile Secde suresini okur. (32. sure) ikinci rekatta: Fatiha suresi ile Mülk suresini okur. (67. sure) Bundan sonra teşehhüde oturur ve selâm verip namazdan çıkar. Bundan sonra kalkar iki rekat daha kılar. Bu iki rekatta; Fatiha suresi İle Cuma suresini okur. (62. suredir.)
Pazartesi günü namazı.
Cabîr b. Abdullah r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, güneş yükseldikten sonra iki rekat namaz kılar Allah-u Teâlâ onun bütün günahlarını bağışlar. Bu namazın her rekatında şunları okur:
Bir kere Fatiha Suresini. Bir kere Ayet'el - Kürsîyi (Bakara suresinin 255.ayetidir.)
Birer kere, İhlâs, Muavvezeteyn (felak- nas surelerini- (112. 113. 114. surelerdir.)
Selâm verdikten sonra, on kere Allah-u Teâlâ'dan bağışlanmasını diler. On kere de, Resüllullah S.A.V efendimize salavat okur.
Enen b. Malik r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, pazartesi günü anlatılacağı şekilde on iki rekât namaz kılarsa, kıyamet günü o kimse söyle çağırılır: Ey Falan oğlu falan nerededir?. Gelsin, Yüce Allah'tan sevabını alsın.
Bu kimseye verilecek ilk sevap bin hulle (elbise)dir. Sonra başına taç giydirilir ve kendisine şöyle denir: Cennete gir. Bu kimse cennete girerken bin melek karşılar Her melekte, onun için bir hediye vardır.
O kimse için hazırlanan bin tane nurdan sarayı gezdirinceye kadar o kimse ile olurlar.
Bu namaz şöyle kılınır : Her rekâtında, bir kere Fatiha süresi, bir kere Ayet'el - Kürsî (Bakara suresinin 255. âyetidir.) okunur.
Namaz bittikten sonra on iki kere İhlâs suresini okur. (112. suredir.) On iki kere de, günahlarının bağışlanması için istiğfar eder.
Salı günü namazı.
Enes b. Malik r.a Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bîr kimse glintin ortasında (veya güneş yükseldikten sonra) on rekât onmaz kılarsa, yetmiş gün, onun üzerine günah yazılmaz. Yetmiş gün içinde ölürse, şehit olarak ölür. Yetmiş senelik günahı dahi bağışlanır.
Bu namazın her rekatında şunlar okunur: Bir kere Fatiha suresi. Bir kere Ayet'el Kürsî. (Bakara suresinin 255. âyetidir.) Üç kere İhlâs suresi.
Çarşamba günü namazı.
Muaz b. Cebel r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz buyurur:
Bir kimse, çarşamba günü on iki rekat namaz kılarsa, arş tarafında bir melek onun için şöyle seslenir: Ey Allah'ın kulu, amelini yenile. Allah-ü Teâlâ, senin geçmişte işlediğin günahtan bağışladı. Bu arada, o kimsenin kabir azabı kaldırılır. Kabrin darlığı ve sıkıntısı kalkar. Kıyametin zorlukları ondan alınır, her gün onan için, bir peygamber ameli yazılır.
Bu namazın her rekatında şunlar okunur: Bir kere Fatiha suresi.       Bir kere Ayet'el Kürsî. (Bakara suresinin 255. âyetidir.) üç kere İhlâs suresi. (112. sure.) Üç kere Muavvezeteny.(Felak- Nas) (113. ve 114. sure.)
Perşembe günü namazı.
İbn-i Abbas r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur; Bir kimse, perşembe günü öğlenle ikindi arasında iki rekat namaz kılarsa. Allah-u Teâlâ o kimseye recep, şaban ve ramazan ayını oruçlu geçirmiş gibi sevap verir. O kimseye : Kâbe-i Muazzama'ya gidip hac etmiş gibi sevap verir.
O kimseye: Allah-u TeâJâ'ya iman edip ona tevekkül edenlerin sayısı kadar iyilik yazar. Bu namazın her rekatında. şunlar okunur:
Birinci rekatında bir kere Fatiha suresi. Yüz kere Ayet'el-Kürsî (Bakara suresinin 255. âyetidir.)
İkinci rekatında bir kere Fatiha suresi. Yüz kere ihlas süresi. (112. Sure.)
Bu namaz bittikten sonra, Resulüllah S.A.V efendimize yüz kere salavat-ı şerife okunmalıdır
 Cuma günü namazı.
Hazret-i Abbas r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Cuma gününün tamamında namaz kılınabilir.
Cuma günü, güneş doğup da bir mızrak boyu veya daha fazla yükseldikten sonra bir kimse kalkıp güzelce abdest aldıktan sonra; sevabını Allah'tan bekleyerek iki rekat kuşluk namazı kılarsa Allah-u Teâlâ onun için iki yüz sevap yazar; iki yüz de kötülüğü ondan siler.
Bir kimse, aynı işleri yaptıktan sonra dört rekat namaz kılar ise. Allah-u Teâlâ onun için cennette dört yüz derece yükseltir.
Bir kimse, anlatıldığı gibi sekiz rekat namaz kılarsa Allah-u Teala onun cennetteki derecesini sekiz yüz derece yükseltir. Ve onun bütün günahlarını bağışlar.
Bir kimse, aynı şekilde on iki rekat namaz kılarsa Allah-ü Teala onun için bin iki yüz sevap yazar. Ve., onan bin iki yüz kötülüğünü siler. Cennette dahi, onun bin iki yüz derecesini yükseltir.
Ebu Hüreyre r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, cuma günü sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar mescidde oturur; Yüce Allah'ı zikrederse onun Firdevs cennetinde yetmiş derecesi yükselir. Her derecesinin arası, yarışa çıkan bir at hızı ile yetmiş senelik mesafedir. Bir kimse, cuma namazını cemaatle kılarsa Firdevs cennetinde onun için elli derece yükseltilir. Her derecenin arası, hızlı giden bir at yürüyüşü ile elli senelik mesafedir.
Bir kimse, cuma günü ikindi namazını cemaatle kılarsa, hepsi köle olan İsmail peygamber soyundan seksen köle azad etmiş gibi sevap alır.
Bir kimse, cuma günü, akşam namazını cemaatle kılarsa, makbul bir hac ve makbul bir umre sevabı alır.
İbn-i Abbas r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, cuma günü öğlenle ikindi arasında iki rekat namaz kılarsa Rabbimizi rüyada görmeden dünyadan çıkmaz.
Bu arada, cennetteki yerini görür ve orası, kendisine gösterilir. Bu namazın her rekatında aşağıda belirtilen sureler ve âyetler okunur.
Birinci rekatta: Bir kere Fatiha suresi. Bir kere Ayet'el - Kürsî. (Bakara suresinin 255. Ayetidir.) 25-Yirmi beş kere Felak suresi. (113. suredir.)
İkinci rekatta: Bir kere Fatiha suresi. Bir kere ihlâs suresi (112. suredir.) 21-Yirmi bir kere Felak suresi. (113. suredir.)
Selamdan sonra da 51-Elli bir kere ; لا حول ولا قوة إلا بالله ; La havle ve la kuvvete illa billah. (Güç ve kuvvet ancak Allah'ındır.)
Resullullah S.A.V efendimizin huzuruna bir bedevi gelip şöyle dedi: Ya Resulellah, biz uzak köylerdeyiz. Şehre de uzağız. Her Cuma günü şehre gelmemiz de zor. Şimdi bana öyle bir amel söyle ki; Cumayla alakalı olsun; köyüme döndüğüm zaman kendilerine bildireyim.
Resulellah S.A.V efendimiz şöyle buyurdu: Ey Arabi, cuma günü, güneş yükseldikten sonra İki rekat namaz kıl. Bu namazın ilk rekatında: Fatiha suresini. Felak suresini okursun. İkinci rekatta: Fatiha suresini. Nas suresini.okursun. Bundan sonra, teşehhüde oturursun; sonra da selam verirsin.
Daha sonra, oturduğun yerde yedi kere Ayetel - Kürsîyi okursa Bundan sonra, dörder dörder olmak üzere; sekiz rekat daha kılarsın. Bu namazların her rekatında şunları okursun: Bir kere Fatiha suresi. Bir kere Nasr (iza cae nasrullahi) suresi. Yirmi beş kere ihlâs suresi.
Namaz bittikten sonra, yetmiş kere şunu oku: لا حول ولا قوة إلا بالله La havle ve 1â kuvvete illâ billah'il - aliyy'il - azim. (Güç ve kuvvet Yüce azim Allah'ındır.)
Muhammed'in nefsi elinde olan Yüce Zat hakkına yemin ederim ki Mümin erkek ve mümin kadından her kim bu namazı cuma günü anlattığım gibi kılar ise., onun cennete gireceğine kefil olurum.
O kimse, oturduğu yerden kalkmadan Allah-ü Teâlâ onu ve ana babasını bağışlar; şayet Müslüman iseler. Arşın alt tarafından dahi, şöyle bir nida gelir: Ey Allah'ın kulu, yeniden amel işlemeye bak. Allah-u Teâlâ senin gelmiş ve gelecek günahlarını bağışladı. Resulullah S.A.V efendimiz, bu namazın o kadar çok faziletini anlat ki izahatı yapılsa uzun olur.
Biz, daha önce bir başka namazın faziletlerini anlattık. O namaz cuma günü on iki rekat olarak kılınır. Onda on iki kere de ihlâs suresi okur. O namazı kılmak isteyen kılabilir.
Cumartesi günü namazı.
Ebu Hüreyre r.a, Resulullah S.A.V efendimiz söyle buyurur:
Her kim, anlatılacak şekilde, cumartesi günü dört rekât namaz kılarsa Allah’u Teâla, onun okuduğu her harf için bir hac ve bir umre sevabı yazar. Yine okuduğu her harf için bir sene gece namaz kılmış, gündüz oruç tutmuş gibi sevap ameli yazılır.
Okuduğu âyetlerin her harfine bir şehit sevabı verilir. Kendisi, Yüce Allah'ın arşı altında peygamberlerle ve şehitlerle beraber olur. Bu namazın her rekatında şunlar okunur: Bîr kere Fatiha suresi. Üç kere Kâfirun suresi. (109. suredir.)
Namazı bitirip de selâm verdikten sonra, Ayet'el - Kürsîyi okur.
Gunyetut Talibin; 997
Pazar gecesi kılınacak namazın fazileti.
Enes b. Malik r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse, pazar gecesi yirmi rekât namaz kılarsa Allah-u Teala’dan çorak isteyenlerin ve istemeyenlerin sayısı kadar Allah-u Teâlâ o kimseye sevap ihsan eder. Allah-u Teâlâ o kimseyi, kıyamet günü, güven altında olan kimselerle diriltir.
Ve, onu, peygamberlerle birlikte cennete koymak, Allah-u Teâlâ'ya düşer.
Bu namazın her rekâtında şunları okur:
Bir kere Fatiha suresi, Elli kere ihlâs suresi. (112. suredir.) Birer kere Muavvezeteyn sureleri.. (113. ve 114. surelerdir.)       
Yüz kere istiğfar eder.  أستغفر الله(Estağfirullah..) Yüz kere kendisi için, ana babası için istiğfar eder.  اللهم اغفر لى ولوالدي(AIlahummeğfir li ve li valideyye.)
Yüz kere kendi gücünden ve kuvvetinden geçip Yüce Allah'ın gücüne ve kuvvetine İltica eder. لا حول ولا قوة إلا بالله  (La havle ve la kuvvete illâ billahilaliyy'il-azim.)
Banlardan sonra söyle der: Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Şehadet ederim ki, Yüce Allah, Adem'i seçti; yarattı, İbrahim Aleyhisselâm Aziz Celi) Allah'ın halilidir. Musa Yüce Allah'ın kelimidir. İsa Subhan Allah'ın ruhudur. Muhammed Aziz Celil Allah'ın habibidlr. (Eşhedü en la ilâhı illallah.. Ve eşhedü enne Ademe safvetullahi ve fıtratihi ve İbrahim halilullhi Azze ve Celle ve Musa Kelimullahi Teâlâ ve İsa Ruhullah Sübhanehu ve Muhammed Habibullah Azze ve Celle..)
Pazartesi gecesi kılınacak namazın fazileti.
Enes b. Malik r.a. Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Bir kimse, anlatılacağı gibi, dört rekât namaz lalar da, Yüce Allah'tan bir dilekte bulunursa, Yüce Allah onun dileğini yerine getirir. Bu namazı şöyle kılar: Birinci rekâtında; bir kere Fatiha suresi. On kere İhlâs suresi (112. sure.) ikinci rekatta; bir kere Fatiha suresi. Yirmi kere İhlâs suresi. Üçüncü rekatta; Bir kere Fatiha suresi. Otuz kere ihlâs suresi. Dördüncü rekatta; bir kere Fatiha suresi. Kırk kere İhlâs suresi Bundan sonra, teşehhüde oturur ve selâm verir.
 Daha sonra şunları okur: Yetmiş, beş kere İhlas suresini okur. Yetmiş beş kere, kendisinin ve ana babasının bağışlanmasını Yüce Allah'tan diler. Yetmiş beş kere Resulullah S.A.V efendimize salavat okur. Bu namazın adına da Hacet namazı denir.
Ebu Umame r.a Resulullah S.A.V efendimiz söyle buyurur:
Bir kimse, anlatılacağı şekilde pazartesi gecesi iki rekât namaz kılarsa Allah-u Teâlâ onun adını cennet ehli kimseler arasında yazar; isterse o cehennem ehli kimselerden olsun Açıktan işlediği günahları bağışlanır. Okuduğu her ayet sayısı kadar hac ve umre (sevabı yazılır. Namaz kıldığı bu pazartesiden öbür pazartesiye kadar ölürse, şehid olarak ölür.
Bu namazın her rekatında şöyle okur:  Bir kere Fatiha suresi. On beş kere ihlâs suresi. (112. sure.) iki rekattır.
Selâm verdikten sonra on beş kere Ayet'el - Kürsiyi, (Bakara suresinin 255. âyetini) okur ve on beş kere Allah-u Teâlâ'dan bağışlanmağını diler.
Salı gecesi kılınacak namazın fazileti.
Bu manada, Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, salı gecesi on iki rekat namaz kılar ise Allah-u Teâlâ onun için cennette bir köşk yapar. Enine boyuna onun genişliği, dünyanın yedi katıdır.
Bu namazın her rekatında şunlar okunur:
Bir kere Fatiha suresi. Beş kere Nasr (iza cae nasrullahi..) suresi. (110. suredir.)
Çarşamba gecesi kılınacak namazın fazileti.
Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurur: Bir kimse, çarşamba gecesi iki rekat namaz kılarsa, her semadan yetmiş bin melek iner. Kıyamet gününe kadar o kul için sevap yazarlar. Bu namazda şunlar okunur:
Birinci rekatında; Bir kere Fatiha suresi. On kere Felak suresi. (113. sure,)
ikinci rekatında: Bir kere Fatiha suresi. On kere Nas suresi-(114. sure.)
Perşembe gecesi kılınacak namazın fazileti.
Ebu Hüreyre r.a. Resulullah S.A.V efendimiz şöyle buyurur:
Bir kimse; akşamla yatsı namazı arasında kılacağı iki rekat namazın her rekatında:
Bir kere Fatiha suresini, Beş kere Ayetel - Kürsî (Bakara suresinin 255. ayetidir.)
0 notes
Text
NASIL BIÇAKLANDIĞIMI ANLATIYORUM
4 Haziran 2017. Cumartesi akşamı. Okuldan İzmirli bi arkadaş telefon edip akşam kadıköy yapalım dedi. Pezevengi severim bok gibi bi adamdır. Evi de benim eve yakın ama öyle ara sıra görüşürüz. O böyle arayınca dedim canı sıkıldı herhalde. 
Benimde o akşam bi işim yoktu. Bi kızla konuşuyodum ama onada yol vermek üzereydim. Çünkü kastı kendini. Bilen bilir benim pipim kesik olmadığı için biraz popülerimdir. Baya bi kızın poposuna yazık ettim yani. He bunu nerde biliyolar derseniz açıp gösteriyorum oldu mu aq... Neyse. İşte bu kızda ondan yazdı bana önce bi kaç zarf atmalar falan. Sepet gibide götü var görseniz hak verirsiniz. Kızla muhabbet on numara fakat ciddiye bağlama niyetinde. Bende birine ümit verip hayatını sikmektense doğrudan götünü siker geçerim. Bence daha iyi yani. 
İşte bu kızlada o gece oluru yok diye tamam gideriz dedim çocuğa. Kararlaştırdık falan. 8de rexxin önünde buluşuruz dedik. Evler yakın ama çocuk başka yerden gelcekmiş falan. 
Grafik tasarım okuduğum için rahatım yani öyle pek kastırmalı derslerim falan yok o yüzden hafta sonu olsun hafta içi olsun takılırım öyle. Bide para kazanmak için resim atölyelerinde resim öğrencilerine modellik yapıyorum. O da ayrı konu.Neyse kafası rahat biriyim yani.
8de buluştuk biz çocukla. Ama biraz sıkıntılı gibi yani. Böyle eli koyu ayrı oynuyo, eli kolu dursa vücudu oynuyo. Dedim hayırdır moruk bi sıkıntın mı var senin. Kızla kavga ettim dedi. Ulan dedim içimden bu gavat kızla kavga edip kafa dağıtmak istedi onda da dışarı çıkmak için bula bula beni buldu. Neyse siktir ettim olan olmuş artık gelmişiz beylikdüzünden kadıköyüne. Napıyım siktir lan dönüyorum mu dicem. Gittik kargaya oturduk muhabbet ediyoruz. Bu anlattıkça anlatıyo. Kızın anneannesinin nasıl felç olduğuna kadar anlattı la herif.
Çok içmedik daha ikinci biralardaydık ama bu biraz sersem gibi oldu. Ama anlattıkçada anlatıyo yani. En son muhabbet bana patlıcak farkındayım. Bu pezeveng anlatıp suscak sonra toplaması bana kalcak falan. Gerginim yani.
Derken deniiiiiz diye tiz bi ses duydum. Allahı duymuş gibi kafasını çevirir mi insan vallahi çevirdim. Bizim okuldan oyunculuk okuyan ara sıra selamlaştığım İrem. Leş gibi bi kız normalde. Akıntısının bile koktuğuna eminim yani gerisini siz düşünün. Ama o an ben muhabbetten kurtulmak için bunla bi muhabbet bi ilgi. Uzaktan gören kıza yürüyorum sanır o derece.
Arkadaşlarla geldik siz iki kişiyseniz eğer gelin masamıza dedi en sonunda. Bende bizimkini dürtükleyip kanına girdim dedim kalk lan bak kalabalık ortama gir az kafanda dağılır falan. Gittik oturduk. Bunlar iki kız bi deyyus olmak üzere üç kişi oturuyolar. 
Deyyus biraz rahatsız oldu biz gelince. Sonuçta iki kızla tek başına oturuyodu herif bi anda masadaki deyyus sayısı arttı haliyle lavuk bozuldu. Konu İremin tokmakçısının onu aldatmasına gelince bizim salakla ortak nokta bulmuş oldular ve ikisi konuşmaya başladı.
Bunların iklsi ortamdan frekansı kesti. bi o anlatıyo bi bizim salak anlatıyo falan.Bende neyse muhabbet olsun diye diğer deyyusu zarflıyorum hani ne var ne yok neler yapıyosun falan. Ben bu deyyusu zarflarken o bizle frekansını kesen halden ne ara çıkıpta ortaya deniiiiz sünnetsiz bilioomusunuz diye ne ara dedi irem anlamadım aq. Millet duyunca bi şok tabi.
Diğer kız aa hristiyanmısın dedi. Durumu izah ediyorum kıza şaka gibi. sonra buda anlatmaya başladı yok erasmusa gidince sünnetsiz sevgilim olmuştuda farklılıklar iyidirde. türkiye gibi bi ülkede dikkat çekersinde falan filan demeye. 
kafamda kuruyorum kızın gideri var. Belli biraz zarflandıda. Bende buna oynamaya başladım haliyle. ben oynadıkça daha saldı kendini. tamam dedim bu anlık bi isteğe düştü vururum ben buna. 
O 10 dakkalık süreçte nolduysa artık nasıl bi aşağılık kompleksi nasıl bi gerginlikle dile geldiyse pezevenk. Birader 10 dakka oldu geldiniz masamıza oturdunuz hadi iremin arkadaşısın bişey demedikte sikinimi konuşacaz burda aq diye yükseldi birdenbire.
Bi durdum önce. öyle iri yarı bişey değil. kısa boylu dar omuzlu böyle torbacıyı arayıp hacı 50 liralık alacam ya diyen götten bacak tiplerden. Dedim kardeş mevzu bu değil zaten mevzuyu ben açmadım. Hayırdır sen sike takılmışsın demek ki dedim.
hayırmı ogliim ne diyon sen diyince bu film koptu. Bizim dalyarak frekansa geri geldi iremle beraber ama konuya dahil olmaya çekiniyo pezevenk. Kavgadanmı korkuyo nedir artık. İrem bi yandan ya sakin olun diyo, diğer kız gergin ayyy nolcak şimdi der gibi bakıyo falan bizi mekandan attılar tabi.
Mekanın kapısı önüne çıkınca bizim laflı sözler itişmeye dönüştü ve bi kaç itişmeden, iremin bi kaç çığlığından sonra bu pezevenk neyse irem ben gelcem birazdan deyip topukladı siktirdi gitti. Ben anlamadım nereye gitti bu lavuk diye ama elim ayağım titriyo böyle bu kesmiş bi haldeyim.
Ama normal değil yani böyle bildiğin elim ayağım titriyo. Hani sinirle bu kadar olmaz yani allah allah ne iş derken benim tisörtün altında bi ıslaklık var gibi oldu bi baktım kan. ben onu farkedince iremle kız çığlı bastı. O itişmede bıçaklamış beni amına soktumun oğlu.
Çevredekiler falan koşturdu geldi o sırada. Zaten cumartesi diye ortam kalabalık. Ben sinirden ne diceğimi bilmiyorum. Beni yere yatırdılar bastırmaya çalışıyolar falan. En son bıçaklandım amınakoyum dediğimi hatırlıyorum ağzımı sikiyim.
Neyse ambulans geldi. Ambulanstanda bi benim yaşlarımda erkek bi dalyarak bide sapsarı boyalı saçlı mankenmi sağlıkçımı ne idüğü belirsiz bi orospu indi. Tabi benim acımı anlamak yok aq durgun durgun sakin sakin bakışları var. Sakin bi mevzu olmamış falan gibi bindirdiler beni ambulansa. İki laflarından biri sakin ol sakin ol. Ulan ben sakinim dedim aq. Ama siz benden daha sakinsiniz ne iş yani. 
Oğlum benim pantonumu donumu falan çıkardılar ambulansın içinde işte yaraya bişeyler yapıyolar falan. Karıya dedim ki üstüme bişey örtün ayıp oluyo böyle. Ama duymadı tabi beni hiç. Cevap vermedi kaşar.
Hastaneye geldik hastanede bi telaş. Ama böyle uykum geldi yani nerdeyse uyumak üzereyim. uyursam bidaha uyanamam falan korkusu aldı beni uyumamaya çalışıyorum ama vücudum titriyo aq. üşüme geldi. Anca bi kesi acısı kadar acı varken doktor denen dallama parmağını yaranın içine bi soktu valla anırdım herhalde mcnnasn
Dal taşak ortadayım lan resmen. Bide altıma işemişim galiba ama neden işediğimi bilmiyorum. Normalde sikimin ortada olmasından gocunmam sonuçta kendimize güvenen insanız ama orda, o hemşireler falan hiç ilgilenmeyip bakmıyolar ya o koyuyo adama. Hani benim sikim uğruna ne kızlar yola geldi siz kimsiniz de benim sikime bakmıyosunuz laaaan diye sorasım geldi yani. Bide üstümede bişey örtmediler ne meraklılar millete izletmeye. Kafayı yemişler. 
Doktor verilmiş sadakan varmış falan dedi. Bikaç santimle yırtmışsın dedi. 2 hafta kaldım hastanede. ama iki haftalık süreçte 3 hemşireyle muhabbet bağladım. Bi tanesi sordu çünkü niye kesik değil diye. Onun numarasını aldım aslında sonrasında konuştuk biraz ama polis sevgili yapmış kendine sonrasında görüşmedik. Zaten bu ciddi meslek grupları hep ciddi meslek gruplarıyla takılıyo. Para tatlı geliyo bence bunlara. 
Neyse bi anlatıyım dedim işte. ama ne kadar ilgilenmeselerde acilde 2-3 hemşire sikimin dedikodusunu yaptı onuda biliyorum. OROSPULAR 
0 notes
Text
geç kalktığım için kahvaltımı da geç saatlerde yapıyorum. (13:30-15:30) annem benim için o saatte kahvaltısını yaptığı halde sofra hazırlıyor. ( kendisi sabah namazından sonra 1 saat ya uyur ya uyumaz, 7 de ayaktadır. ) kahvaltımı bitirdikten sonra masaya bakarım. ekmek kırıntıları, ağzı açık kaplar vs. 
sonra bu saatte kalktım ve bir insan benim için zahmete girdi. üstelik buna mecbur değilken der soframı daima kendim kaldırırım. güzelce kapakları kapatır buzdolabına özenle yerleştiririm. masayı da mutfak beziyle güzelce silerim. sandalyemi de mutlaka masaya yanaştırırım. üzerinde yemek yediğim tabakları da lavabonun içine koyarım. 
bunu önceden yapmazdım. kalkar giderdim. sonra dedim ki kendime ben evlendiğimde de eşime bu konularda yardımcı olacağım. annem çıkar beklemeden bana hizmet ediyor. eşime yardımcı oluyorsam bu hayatta en sevdiğim kişi anneme yardımcı olmamam gibi bir durum söz konusu dahi olmamalı. 
ama ufak bir itiraf yatağımı her gün toplamam.
anneme nasıl birisi olduğumu sordum. ben nasıl biriyim anlat falan dedim.
“sen de babana çekmişsin. babanın da kalbinde en ufak kötülük yok. kimseye kötülük yapamaz, iş çeviremez. burda kessen o söz ondan çıkmaz. safsınız” dedi. 
peki sinirli midir babam dedim. eray abim mesela aksidir, egemen abim bazen sinirlenir, amcam falan onlar da terstir, ben nasılım diye sordum.
“ooov. baban sinirlenirse kötü olur ama sinirlenmez. sakindir baban. egemende de biraz var o da sinirleniyo. eray abin çabuk parlar ama kapıdan çıktığı zaman o da senin gibi pişman olur. mesela sen bana bağırsan odaya geçer niye anneme bağırdım diye gözlerin dolar. ama bana karşı öylesin başkasına böyle olmazsın. başkasına kızsan hiç gözlerin falan dolmaz vurursun ağzına iki tane susar:) sessiz sakinsin. mülayimsin” dedi. 
nouman ali khanın bir videosunu izlemiştim. onun da etkisi çok oldu. abimin de. öfke denen illet şey insanın hayatında olmamalı. insanı haklıyken haksız duruma düşürebilen illet bir duygu. işe başladığım zaman abim git şu kapıdan gir güvenliğe söyle böyle böyle yarın sıkıntı olmasın demişti. tamam dedim. güvenlik almadı o kapıdan. abimi aradım. nerdeyse gelip güvenliği dövecekti. halbuki güvenlik haklıydı. bana bilgi gelmedi, formu doldurman gerek diyodu. eğer güvenlik sakin bir insan olmasaydı kavga edeceklerdi. biliyorum izbandut gibi olan abim o adamı dövecekti de. hem haksız hem de adamı dövmüş olacaktı. sonra al başına belayı.
küçükken bilgisayar oynarken bozardım mesela. abimden korkardım ya kızarsa ya bir şey derse ya sinirlenirse diye. telefonum olurdu onu bozardım abim kızar mı diye korkardım. oysa ki hiçbir anlamı yok. neden ki yani, kızınca azarlayınca ne geçecek eline. abimle yol tamamen stres. bazen beni okula bırakırdı. dua ederdim allahım nolur kimse çıkmasın karşısına bi de bununla uğraşmayayım. öfke denen illet şeyden ne kadar uzak kalırsam, buna sahip kişilerden ne kadar uzakta durursam benim için o kadar iyi. ama nolursa olsun abim candır. çok başkadır. sırf benim için kendi bilgisayarını bana verdi. şöyle bir olay olmuştu:
bilgisayarı bana verdi. annem niye oynamıyosun bilgisayarda dedi. ben de oyun yüklicem de bozulur falan dedim. annem bunu abime söylemiş. ve abiciğimin tepkisi “sıçarım bilgisayarına ondan değerli mi ben o bilgisayarı ona verdim istediğini yüklesin oynasın ben kendime alırım” ADAM ADAM. küçükken bana ayakkabı alırdı. ben 8.sınıftayken 1 aylık multinetiyle bana abur cubur almıştı. dolap dopdoluydu. bana bir sürü telefon verdi. şimdi note2 kullanıyorum. onu da o verdi. s3 miniyi de o vermişti. bi elektronik cihaz verirken bana gülerek “al ama bozma” der :) aslan abim ya. çok babacandır. her gün dua ederim. daha güzel bi iş için, hayırlı yaşam için, öfkelenmemesi için, korunması için...
egemen abimle aram o kadar da iyi değildir. ama askere gittiğinde sarılmıştım ağlamıştım. öyle çok bi şeyimiz yoktur. ama o da çok değer verir bana. bi ramazan günü sabah namazına gidecektim. abim yatmıştı. eve geldiğimde uykulu şekilde anneme “yiğitcan nerde geldi mi, köpekler vardır” dediğini duymuştum. tabii annemin cevabını duymadan çoktan uyku moduna girmişti bile. ama onunla anlaşmamız daha farklı. 
babamla ilişkim çok iyidir. her gün şükrederim böyle bir babaya sahip olduğum için. bir adam ancak bu kadar ADAM olabilir. eğer pazar günü izinliyse, mesela bugün, sabah mutlaka ekmeği o alır. ekmek aldı, ama su yok. ben de uyanmışım. yeniden gider kendi alır. akşam evdedir. saat 6 civarı. oturur. yumurta falan alıncak. gider alır. sonra annem bir şeyin daha eksik olduğunu söyler. ya da mesela ekmek almayı unutur. gider kendisi alır. beni asla yormaz. demez ki oğlum git bunu al ben yoruldum. asla. hiçbir zaman bana kızmaz. kızar aslında ama ciddi değildir. ciddi olmaya çalışır. annem babama sigara içtiğimi söylediğinde inanmaz. bana çok güvenir. ama ben şerefsiz bi boka yaramayan bi evlat olduğum için güvenini boşa çıkarırım. 9.sınıfın ilk döneminde 8 tane zayıfım vardır. hiç kızmaz der ki oğlum sen yaparsın. ikinci dönem karne gelir ve karnemde sınıf tekrarı yazar. biraz üzülür hafif kızar ama gene de güvenir ve tam olarak kızdı sayılmaz. en çok gece geç geldiğimde ya da geç saatte dışarı çıktığımda bozulur. ben gidiyorum diye odaya girerim ve babam “oğlum saat 12ye geliyo nereye bu saatte” der. kapıdan çıkarken duyarım, geç kalma uyarısını bile annem söylettirir babama. çünkü babam o uyarıyı yapmayacak kadar düşüncesiz değil, sadece beni düşündüğü için yapamıyor. nasıl olsa geleceğimi bilir. geç saatte geldiğimde herkes yatmış olur. işten gelince “sen dün saat kaçta geldin” diye sorar. saati söyleyince bi daha çıkmıyosun der. klasik muhabbetimizdir. tamam derim ve o akşam gene çıkarım. gene geç gelirim. saçıma sakalıma giyinişime hiç karışmaz. arkadaşlarım bu konularda ailesinden muzdaripken ben rahatımdır. çünkü babam öyle şeyleri takmaz. eğer kötü durumdaysam, kötü insan oluyorsam o zaman gelip beni uyarırlar. arkadaşlarım der ki “baban topsakala bişe demiyo mu” ben de yok derim. mesela değişik bi tarz yaptığımda babam kes onu der. ben gülerek niye nesi var ne güzel falan derim konu kapanır. o da kes derken emir kipini kullanarak söylemez zaten. 
annem başlı başına efsanedir zaten.
bazen böyle bi aileyi hak etmediğimi düşünüyorum. onlar çok iyiler ama ben onlara layık olamıyorum diye düşünüyorum. anneme bazen bağırıyorum, babamı tersliyorum. gene bir şey demiyolar. dün cs oynarken babam geldi whatsapptan amcama fotoğraf göndermemi istedi. gönderdim. gitti mi falan soru soruyo. gider şimdi baba falan dedim. ilgilenmedim. adam da arkasını döndü gitti. 
kendimden nefret ediyorum. kötü biri değilim. insanlar ailelerine bunun 1000 katı kötülüğü yapıyor. ama ben farklıyım. daha iyi olmalıyım. en iyi evlat olmalıyım. veysel karani gibi olmalıyım. onların kölesi köpeği olmalıyım adeta. annem de babam da benden razı olmalı. mutlaka razılardır. ama mükemmel olmalıyım. evet, mükemmel.
sonra şeyma şeyma diye gezerim. o kız böyle birini tabii ki sevmez. eğer evlenilecek birisi olmak istiyorsam eksik noktam beni üzmemeli. şu an üzüyor ve o eksikliği doldurmak için de vakit var. aslında kiminle evlendiğime bağlı. şu an bile aşırı uygun bir eş olabilirim. ama kiminle evlendiğime göre değişir.  o kızı istiyosam daha iyi olmalıyım. sakin olmalıyım. kendimi geliştirmeliyim. okumalıyım. el kızı sonuçta. ailemden değil ki bütün bu huysuzluklarıma rağmen koşulsuz sevsin. ama ben inanıyorum. her şeyin farkındayım. şu kadarcık aklımı kullanabiliyorsam ne istediği konusunda yanılmıyorum.
hepsine dışarıdan baktığın zaman yiğit isminde birisi var ve durumdan rahatsız. ne olduğunu ne olması gerektiğini biliyor. bunun için çabaya da girmiş durumda ve ilerliyor. bunu fark edip harekete geçmesi bile düşünüldüğünde muazzam. farkında olmak, farkında olduğunun farkında olmak. ve harekete geçmek. 
allah utandırmasın. yeni bir şey denemiyorum ama neden mükemmel olmayayım? eğer kendime mükemmelim dersem, o zaman iş bitmiş olur. kendime göre hiçbir zaman mükemmel olmayacağım belki, ama kendi üzerime koyarak ilerleyince ben fark etmesem bile insanlar beni mükemmel olarak, mükemmele yakın görecek. fakat bu da beni bağlamaz...  insanların hakkımdaki düşünceleri değil, sevdiklerimin hakkımdaki düşünceleri beni bağlar. 
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Sevgi Sözleri, Sevgi Mesajları
Sayfa İçeriği: Sevgi Sözleri, Sevgi Mesajları, Aşk Sözleri, Aşk Mesajları, Sevgi Sözleri Kısa, Sevgi Sözleri 2017, Sevgi Sözleri Facebook, En Güzel Sevgi Sözleri, Sevgi Sözleri Yeni, Duygusal Sevgi Sözleri, Sevgiliye Aşk Sözleri, Sevgi Sözleri Twitter, Aşk Sözleri Uzun En güzel aşk ve sevgi sözlerini sizler için bu sayfamıza ekledik. Sevdiklerinize bu sayfamızda bulunan aşk ve sevgi sözlerini dilediğiniz gibi paylaşabilirsiniz. Ayrıca, buradaki sözleri okuduktan sonra sizler de aşk ve sevgi ile ilgili güzel bir söz ekleyebilirsiniz. SEVGİ SÖZLERİ, SEVGİ MESAJLARI Gece midir insanı hüzünlendiren, yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen? Gece midir seni bana düşündüren yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen? Kadehime lacivert bir akşam çöküyor gülüm. Zehrini akıtarak çöküyor. Kartana çeviriyor her saniyeyi. Üşüyorum. Üşüdükçe seni daha çok özlüyorum. Gözleriyle gözlerine göz koyanın, gözlerimle gözlerini oyarım. Öğrendik ki: Her yarayı saran zaman değil, sevgidir. Sevdim. Çünkü bir tek ona sarılınca yuva gibi kokuyordu içim. Kendime gelemiyorum, sana gelsem olur mu? Aşk, yer yerinden oynasa da; yâri yürekteki yerinden oynatmamaktır. Aşk, sakızdan çıkan sözler kadar basit olmaya devam ettikçe, insanlar da onu çiğneyip tükürmeye devam edecekler. Sevebilir misiniz? Karşılıksız, beklentisiz, hesapsız, çıkarız, özgür bırakarak. Sırf bir başkasının iyiliğini, mutluluğunu isteyerek... Yeryüzünde biten her aşk için gökyüzünde bir melek ağlar. Bir şehir ol. Mesela İstanbul gibi. De ki; boğazım kuruyuncaya kadar seveceğim seni. Halden ala halsizliğim, sözden ala sessizliğim. Ben seninle olduktan sonra, umurumda değil kimsesizliğim. Elimdeki resmin yerine kendin olsaydın. Olsaydın da benim yine derdim olsaydın. Sonsuza dek sevildiğini bil yeter. Sarılmayı bilir misin? Sahiplenmeyi, sahiplendiğinde sadık kalmayı? Sen bilir misin aşık olmayı? Bölünebilir misin ikilere, üçlere, gerekirse binlere? Yapabilir misin? Gerçekten sevebilir misin? Sevmenin demesi olmaz. Unutma; ya çok seversin bir kere, ya da hiç sevmezsin. Gönlüme düştüğü günden beri o ateşi aşk bilirim. Lal olmuş dilime adını dolar. Beni sen, seni ben bilirim. Kapına geldim. Ve ben, ben olmaktan vazgeçtim. Sen yeter ki “kim o” de. Kim olmamı istiyorsan, o olmaya geldim. Ben sana kızsam, kendime küserim. Bazı aşklar okyanus gibidir. Görmesen de sonunun bir yerde bittiğini bilirsin, şimdi okyanuslar bile kıskanır sana olan sevgimi, görmesem de biliyorum sonunu sonsuza dek bitmeyecek. Ya sev beni ya öldür başka yolu yok ki ''aşk'' budur. Gerçekten seviyorsan hiç bir şeyi mazeret etmeyeceksin. Sonuna kadar değil, sonsuza kadar Allah için seveceksin. Ne sıradan bir sevgiyi yaşayacak kadar basit biriyim. Ne de seni sıradan bir sevgiye malzeme yapacak kadar herhangi biri. O kadar güzelsin ki yüzüne bakamıyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamıyorum. Öylesine bağlanmışım ki sensiz duramıyorum. Sen, hayalini kurup, sonunda bulduğum o hayallerimdeki adam değilsin. Sen karşıma çıkıp, bana aşkı hayal ettiren ilk sevgilisin. Sevgi damlardı yüreğimize o Temmuz akşamlarında... Aşk ateşten bir parçadır; önce ruhunu aydınlatır, sonra bedenini ıstırtır. Ama illaki yakar benliğini kavurur. Eğer gökyüzü bir parça kâğıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmezdi. Bazen hiç ummadığınız birine aşık olabilirsiniz ama bu yaptığınız şeyi yanlış kılmaz. Herkes mutlu olmayı hak etmez mi? Sevgisiz biri bilemez bendeki bu sevdanın büyüklüğünü... Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana, imkansız olduğun için aşığım sana! Sen Tanrı’ya dilenen dilek, göklere uzanan ellerimsin! Sen gözümden süzülen yaş, tek düşüncem, hasretimsin! Sen yaşadığım bir ömür, en güzel günlerimsin! Sen her gece rüyama giren, biricik sevgilimsin... Ben seni deli gibi sevdim, sen beni deliyim diye sevmedin. Sana dalgalardan kalem yaptım ve kıyıya seni seviyorum yazdım, sen de inandın değil mi? Sen delisin, seni sevmedim, sana bağlandım sana taptım. Haber saldım dört bir yana karanfiller susuz kalmış, muhabbete dost aradım bu şehri periler sarmış... Sence sevdanın rengi nedir? Bence sevdanın rengi beyazdır, hiçbir renk ile karşılaşmamış, hiçbir renk ile kirlenmemiş... Seni ve sensizliği düşündükçe, esen rüzgarların ardından yağan yağmurlar gibi sana ve sensizliğe ağlamak istiyorum. İnsanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar. İnsanın kalbi miyoptur; Uzağı göremez. Birini seviyorsan, olduğu gibi sev, olmasını istediğin gibi değil. Eğer bir insan seni en kötü günlerinde ayağa kaldırıyorsa, sana ve hatalarına rağmen senden kopmuyorsa, onun gitmesine izin vermemelisin. Seni ne kadar sevdiğimi merak ediyorsan, yağan yağmurun her damlasını tutmaya çalış, tutamadığın her yağmur damlası kadar seviyorum seni. Bana bir günün 24 saat, bir saatin 60 dakika ve bir dakikanın 60 saniye olduğu öğretildi ama sensiz geçen bir saniyenin sonsuzluk kadar uzun olduğu öğretilmedi. Yaşamımızın her anında birlikte olmamız dileğiyle sevgilim. Kalbin bir gün seni sevgiliye götürecek. Ruhun bir gün seni sevgiliye taşıyacak. Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak. Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok, sen zaten bunlara sahipsin. O yüzden sana bir ayna getirdim. Kendine bak beni hatırla. Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi değil, özlediğimi bil her an çünkü hiçbir şey seni sevmek gibi değil! Bir gün yine karşılaşırsak, benimle yeniden tanış. Bu gece rüyama gir gizlice, beni sımsıkı sar öp kokla iyice, son kez isyanlar savur, küfret güzelce ve sonra çek git kahrolası hayatımdan! Dilek tutman için yıldızların kayması mı gerekiyor illa ki? Gönlüm gönlüne kaydı yetmez mi? Aşk kaçmaktan çok kovalamak, görmekten çok özlemek, gitmekten çok beklemek, dokunmaktan çok düşünmektir. O yokken “hayır sevmiyorum, unuttum” deyip, onu görünce elin ayağın birbirine dolanıyorsa; aşıksın işte. Eskiden karanlıktan korkar yağmurdan ürperirdim şimdi karanlıklar sırdaşım yağmurlar gözyaşım oldu. Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu, neden bu kadar geç kaldığını sorar aşk meleği. Aşk’a sınır koyamazsın ve aşık oldun mu kalbinin esirisin onun sürüklediği yerdesin; sana acı çektirse bile.
0 notes
phobostr-blog · 8 years
Text
Ziyaretçi
 Hava kararmış, şehrin çoğunluğu uykuya dalmıştı...
 Sınav haftalarından nefret etmemin en büyük sebebi budur. Beni o deliksiz, huzurlu uykularımdan alıkoyar sürekli. Fakat iyi bir iş çıkarmış ve çoğu dersten yüksek notlar almıştım. Yarın son sınav olan tarih sınavına girecek ve ardından özgürlüğüme kavuşacaktım.
 Tarih dersinde birkaç öğrencinin soyağacınızı öğrenebileceğiniz bir internet siteden bahsettiğini duymuştum. Bir kesim bu sitenin bir kurgudan ibaret olduğunu düşünürken diğer bir kesim gerçekliğinden emindi. Merakıma yenik düşerek çalışmaya ara verip sitenin adresini arama çubuğuna yazdım "treeoflifes.com".  Site çok iyi kurgulanmışa benziyordu. İlk başta simsiyah bir ekranla karşılaşıyor ardından sizden istenen birkaç spesifik soruya yanıt vererek soyağacınızı öğreniyordunuz. Sorular ayırt edici olmaktan çok komikti. "Pisuvar mı yoksa tuvalet mi" ya da "Dondurma mı cips mi" tarzı sorulardı bunlar. Biraz eğlenmek için sorulara cevap vermeye karar verdim. Tüm soruları cevaplayıp ismimi ve iletişim bilgilerimi ekleyerek gönderdim. Sıkıcı tarih konularına çalışmaya devam ederken bir yandan mail kutumu kontrol ediyordum. Bir ara sitenin içeriğinde başka neler olduğunu incelemek için yeniden açtığımda sitenin siyah açılış ekranının geçmesini bir türlü sağlayamadım. Simsiyah bir ekran, sağ alt köşede ise anlık ziyaretçi göstergesi vardı sadece. Gösterge sürekli onu gösteriyordu. Arada bir dokuza iniyor ve hızlıca tekrar ona çıkıyordu.  Bir süre daha sınava çalıştıktan sonra uyuyakaldım. Ertesi sabah okul için hazırlanırken telefonuma bir mail geldiğini farkettim. Mail treeoflifes.com'dan gelmişti. kafa karıştırıcıydı. Mailde "Başvurunuz değerlendirildi. Size ekteki pdf dosyası ile geçmişteki akrabalarınızın kimler olduğunu öğrenme fırsatı sunuyoruz! Peki ya yaşayanlar ne olacak? Bunu öğrenmek için treeoflifes.com'un hazırladığı oyunu oyna." yazıyordu.  Okula gitmek için hızlıca hazırlanarak evden çıktım. Okula ulaştığımda tarih sınıfı öğrencilerinin çoğu yerlerini almış, hocanın soruları dağıtmasını bekliyordu. Fakat bugün treeoflifes.com'dan bahseden öğrenciler okula gelmemişti. Telafi sınavlarının ne kadar zor olduğunu bilmiyorlar sanırım dedim içimden... Sınavım iyi geçmişti. Eve gidip kendimi ödüllendirmek için abur cubur almıştım. Dizi izlemek için bilgisayarımı açtığımda yeni bir program kurulduğunu gördüm "treeoflifes.com"... Korku ve şaşkınlık içinde programı açtım. Bu küçük çaplı bir masa oyunuydu. Oyun şöyleydi; masada iki adet oyuncu ve her oyuncunun önünde dört kart var. Kartları açarak oyuncunun nerede olduğunu bulup onu öldürüp öldürmemeye karar veriyorsunuz. Örneğin her kartta bir oda var (yatak odası, oturma odası, çocuk odası gibi) ve siz oyuncunun hangi odada olduğunu bularak rakibi öldürüyorsunuz.  Bir masaya girip oynamaya başladım. Sanırım bu öğretici oyundu. Çünkü karşıdaki sadece tek hamle hakkına sahipti ve oyun bana doğru kartları gösteriyordu. Karşıdaki oyuncu sürekli yalvarıyordu bir şey yapmamam için. Öğretici oyun olmasının avantajından yararlanarak kısa sürede kazandım. Ertesi gün okulda bu site hakkında konuşan öğrencilerden birini buldum ve ona bu oyundan söz ettim. Bana her akşam oynadığını ve eğer istersem beraber oynayabileceğimizi söyledi. Oyunlarda yenilmekten nefret ettiğim için oyunu iyi oynamaya başlayana kadar zaman istedim. O günden sonra sürekli bu oyunu oynamaya başladım. Her oyunun sonunda bir soy ağacı kazanıyordum. Henüz hiç yenilmemiştim. Sanırım oyunun bir hilesini bulmuştum. Çünkü hep karşıdakinin tek hamle hakkı oluyordu. Oyunun iki modu vardı; ziyaretçi ve ev sahibi. Anladığım kadarıyla bir seviye sistemi vardı oyunda ve yeterli düzeye gelene kadar ev sahibi modu kilitli kalıyordu. Yine sabah olmuştu. Kendimi hazır hissettiğimi söylemek için bana duello teklif eden öğrencinin sınıfına gittim. Arkadaşları günlerdir okula gelmediğini söylediler. O an çok umursamadım bu durumu. Akşam eve geldiğimde bilgisayarım açıktı. Yüksek ihtimalle akşam oyun oynarken açık unutmuşum. Oyundan ilk defa bir bildirim gelmişti. Bildirim şu şekildeydi "Zorlu bir mücadeleye hazır mısın? Ev sahibi olarak oynamaya hak kazandın!" nasıl bir şey olduğunu çok merak ediyordum. Hemen bir oyuna girdim. İlk defa ilk hamleyi karşı taraf yapıyordu ve anlaşılan tek hamle hakkı da yoktu. İlk hamlede hep tek kart vardır o da "eve gir". Karşı taraf hamlesini yaptı...Kapının açılma sesini duyduğum anda her şeyi anlamıştım. Artık çok geçti. Oyuncuya yanlış hamle yapması için yalvarıyordum (tıpkı zamanında bana yalvardıkları gibi). O elde ettiğim soy ağaçları öldürdüğüm insanların soy ağaçlarıydı ve şimdi ziyaretçi değil, ev sahibiydim. Rakibim seçimini yaptı. Gözlerimi kapattım ve bir el ateş sesini duydum.  Duyduğum son sesti bu...
0 notes
utopianatolia · 8 years
Text
Kitaplar...
215)Kawabata-Karlar Ülkesi
Aynanın derinliklerinden akşam görünümleri akıp geçiyordu; ayna ve yansıttığı hayaller üst üste çekilmiş sinema resimleri gibi.Hayallerin arkadaki manzarayla ilişiği yoktu.Gene de hayaller-elle tutulmaz,saydam- ve koyulan karanlıkta zor seçilen dış manzara eriyerek birbirine karışıyor ve bu dünyadan olmayan bir sembol dünya yaratıyordu. Hele dışarıdaki dağda yanan bir ışık kızın yüzünde parlayınca...Bu anlatılmaz güzellik karşısında Şimamura’nın soluğu kesiliyordu.
Işık yüzün üstüne işte bu sırada vurdu.Ne aynadaki hayaller dışarıdaki ışığı kaplayacak kadar parlak.Uzak, soğuk bir ışıktı.Hafif bir ışık kızın gözünden dışarı vurunca gözle ışık içi çe geçti ve göz, akşam dağlarının denizinde bir yakamoz olup çıktı; güzelliği tüyler ürperten..
Kızın insanda bıraktığı ilk izlenim bir tertemizlik,bir tazelikti. Şimamura’ya öyle geldi ki kız tepeden tırnağa pırıl pırıldır.Öylesine tertemiz görünüyordu ki Şimamura bir an, dağlarda yaz başlangıcını seyirden dönen gözlerinin kendini aldattığını sandı.
Diyelim ki seninle fazla ileri gittim.Ertesi gün seninle konuşmak bile istemezsem şaşmam.Seni görmek bile istemem o zaman.Oysa ben insanlarla konuşmayı yeniden isteyip sevebilmek için geldim buralara.Sana da, konuşabilelim diye hiç ilişmedim. Hem zaten sen de kendini düşünsene.Yabancılarla ihtiyatlı olmak gerek.
Geceyi müşteriyle geçirip geçirmeyeceğine karar vermek geyşaya düşermiş.Evinin izni olmadan bir erkekle kalırsa kendisi bilirmiş.İzin alırsa olup bitecek her şey için bütün sorumluluğu Geyşa Evi yüklenirmiş.Arada fark varmış. Bütün sorumluluk mu? Çocuk olursa ya da bir hastalık filan.
Kimi zaman şekerci ve tuhafiyeci dükkanlarında da birer geyşa bulunurdu.Ve dükkancı, dükkanıyla geyşasının yanı sıra, ufak bir de çiftlik işletirdi.
Şubatın on dördü -Kuş Kovalama Bayramı-ydı.Karlar Ülkesinin ruhunu yansıtan bir çocuk bayramı.Bayramdan önce köy çocuklar, artık kaskatı kesilmiş olan karlardan bir metre boyunda küpler keser ve yüksekliği üç metreyi geçen bir kardan saray kurarlardı. Yılbaşı bu bölgede şubat başında kutlandığı için, yeni yıl sembolü olan geleneksel hasır urganlar hala kapılarda asılı dururdu.Şubatın on dördünde çocuklar bu urganları toplarlar ve kardan sarayın önünde yaktıkları meydan ateşinin alevleri arasına atarlardı.Sarayın çatısında itilip kakışarak kuş--kovalama şarkısını söylerdi.Sonradan,fenerler yakara,geceyi kardan sarayın içinde geçirirlerdi.On beş şubat sabahı şafak sökerken de gene dama çıkarak kuş kovalama şarkısı söylerlerdi.
Ağaçlardan bize bakıyorlar Bakarlarsa ne çıkar?Şu Tokyolular çapraşık insanlar.Öyle gürültülü-kargaşalık arasında yaşıyorlar ki duyguları bölük-börçük oluyor. Her şey bölük börçük dünyada Ömürler bile bir süre sonra...Mezarlığa gidelim mi? Bilmem ki Gördün mü? Gitmek istemiyorsun,gerçekte Sen öyle bir önemsedin ki Ömrümde bir kez bile mezarlığa gitmiş değilim de ondan.Gerçekten;hiç gitmedim. Bazen vicdanım rahatsız oluyor - hele öğretmen de oraya gömüleli.Ama bundan sonra gitmeğe başlıyamam a! Numara yapmak olur öylesi. Sen benden daha çapraşık ruhlusun. Neden? Yaşıyanlara hiçbir zaman tam olarak açılamıyorum. Yukio’ya karşı hiç değilse ölümünden sonra tamamen dürüst davranmak istiyorum..
Yakınmağa da hakkım yok. Öyle ya- gerçekten sevebilmek ancak kadınlara vergi, bu dünyada.
136
İçimden yıktın beni.Sözler gene bir çağlayan gibi erkeğin üzerine boşaldı.İyi kadın,dedin bana;değil mi? Gideceksin. Öyle demesen olmaz mıydı sanki? Şimamura onun o gümüş tokayı hasıra saplayıp çıkardığını görebiliyordu. Düşündüm,düşündüm ağladım.Eve döndükten sonra ağladım.Senden ayrılmaktan korkuyorum.Ama yalvarırım gir buradan.Beni ağlattığını unutamam..
Junichiro Tanizaki- Anahtar (Bu kısım tavsiye edilmez :)
Sanki bildiğimiz sevişmelerde yeri yokmuş gibi bu oyunlara,inatla karşı  koyar. Her ne kadar bunda bir terslik,kötülük olmadığını anlatmaya çabalarsam da, “kadınlık iffetine” yapışıp kalır ve teslim olmaz bana...Üstelik ayağa meraklı olduğumu, ayakları taparcasına sevdiğimi ve -orta yaşlı bir kadında asla umamayacağınız- harikulade biçimli ayaklarına hayran olduğumu bilir; yine de, yahut bundan ötürü, ayaklarını pek seyrek gösterir...Yaz sıcağında bil yalınayak kalmaz, ayağının üstünü öpmeğe kalksam, “Ne pis şey” ya da “Buralara dudak değdirilmez” der. Her bakımdan, onu idare etmek gittikçe güçleşiyor hani...
Her zamanki gibi kocam, kendinden geçecek derecede, zevkin ta zirvesine varır gibi oldu, ben de her zaman olduğu gibi tatmin edilemedim. Sonra da perişan oldum. Beni doyuramadığı için daima özür diler, fakat yine de soğuksun diye hücum eder.Sözüm ona, ben geleneklere bağlı “lüzumundan fazla çekingen” ve fazla durgunmuşum.Aynı zamanda dişiliğimin muhteşem bir surette coşup taştığını da söylüyor ki orası anormal derecede öyledir. Kocam yirmi yıldan beri, hep aynı usul, aynı şekilden bir türlü şaşmadığımdan şikayet eder, durur. Ve yine de söyleyemediğim istek ve tekliflerim gözünden asla kaçmaz.En küçük bir imaya karşı hassastır ve ne istediğimi derhal bilir,anlar.
Kocam, bendeki ihtirasın, ışıl ışıl birdenbire alevlenen soydan değil de, sönük gizli bir pırıltı, bir aşk ateşi olduğunu anlıyamıyor.
Kocamdan müthis surette hazzetmediğim,hoşlanmadığm kadar onu aynı şiddetle seviyorum da. Benden ne kadar iğrenirse iğrensin,nefret ederse etsin, kendimi bir başka erkeğe asla vermeyeceğim.Eğrilik ve doğruluk prensiplerimden asla feragat edemem. zararlı,insana öğürtü veren, iğrenç sevişmelerinden çileden çıkıyor, çılgına dönüyorsam da, yine de beni hala delicesine sevdiğini görüyor ve bu sevgisine bir yolla mukabele etmek gerektiğini anlıyorum.
Bundan...Bütün benliğimle şehvet içinde yüzmek için, sevişmenin tadını çıkarmak için, Kimura-San’ı eş olarak hayal etmek istiyorum. Nihayet bu senin de hayrına Yoksa sadece Kıskançlığını tahrik ile seni kamçılamaya çalışıyorum.Dünya bir yana, ben senin katıksız,sadık karınım anlamı mı çıkıyor?
Kimura San, kocamdan nefret ettiğimi söylüyor. Fakat gerçek olan şu ki,kendinden nefret etmekle beraber,onu seviyorum da. Ondan nefret ettikçe sevgim artıyor;daha şehvetli, ihtiraslı bir renk alıyor.Aramıza sizin gibi birini koyuyor, Kimura-San...Eğer size acı, işkence çektirmezse, kendi şehveti şahlanmayacak...Fakat gayesinin,bana zevk vermek olduğunu düşününce, elimden ona karşı cephe almak gelemiyor...Peki ama,siz de benim gibi meseleye aynı gözle bakamaz mısınız, Kimura-San? Kocam, sizin hüviyetinize girmiş,siz onun bir parçası, her ikiniz de gerçekte tek bir insansınız.
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Aşk Sözleri, Aşk Mesajları
Sayfa İçeriği: Aşk Sözleri, En Güzel Aşk Sözleri, Aşk Sözleri Facebook, Aşk İle İlgili Sözler, Aşkla İlgili Güzel Mesajlar, Aşk Mesajları Kısa, Aşk Mesajları Tumblr, Sevgiliye Söylenecek Aşk Sözleri, Aşk Sözleri Yeni, Aşk Sözleri Uzun, Etkileyici Aşk Sözleri, Özlü Aşk Sözleri, Aşk Mesajları Twitter, Aşkla İlgili Etkileyici Sözler En güzel ve anlamlı aşk sözlerini bu sayfamızda bulabilirsiniz. Aşkınızı, sevginizi tarif etmekte zorlanıyorsanız eğer sayfamızdaki aşk sözleri, aşk mesajları tam size göre... Sevgilinize, eşinize ya da hoşlandığınız birine onu ne kadar çok sevdiğinizi anlatmak istiyorsanız, sayfamızdaki sizler için özenle hazırlanan aşk sözlerinden birini söyleyebilirsiniz. Ayrıca bu güzel aşk sözlerini Facebook, Twitter, Whatsapp ve Instagram'da paylaşabilir, sevdiğinize kısa mesaj olarak da gönderebilirsiniz. Sizler de aşk ile ilgili güzel bir söz eklemek istiyorsanız, yorum bölümüne yazabilirsiniz. AŞK SÖZLERİ, AŞK MESAJLARI Aşk davaya benzer, acı çekmek şahide.. Şahidin yoksa davayı asIa kazanamazsın.  Şimdi burada, ben burada kırıIgan bir mıh gibi duruyorum. Vuruyorum kendimi sensizIiğe, sensizIik batmıyor canıma, yaInızca acıtıyor beni... Kadehime Iacivert bir akşam çöküyor güIüm. Zehrini akıtarak çöküyor. Kartana çeviriyor her saniyeyi. Üşüyorum! Üşüdükçe seni daha çok özIüyorum. Denize her bakışta suIar aIevIeniyor. Hangi akşamIarda sakIı gözIerin biImiyorum ama eIIerin bütün sırIarımı örtüyor. Avucumda yanık bir güI kokusu bırakıyosun. Onu gördüğünde için titrerken, sana gözIeri dudakIarından önce tebessüm ederse işte aşk budur! Eğer aşk karşıIıkIı oIsaydı, tek tarafIı aşkın en güzeI aşk oIduğunu inkar ederdi.  AsIında onun karşısındayken konuşmak istemezsin. ��ünkü o an susmak, gözIerine doya doya bakmak için en büyük fırsattır. Bazen hiç ummadığınız birine aşık olabilirsiniz ama bu yaptığınız şeyi yanlış kılmaz. Herkes mutlu olmayı hak etmez mi?  Aşk şişe çevirmece oyunundaki şişeye benzer kimde durursa dursun ya doğruIuk ister ya da cesaret.  GözIe değiI ruhIa görüIendir aşk. Azap denizinden ruha sabır üfIeyen bir diIde çıkan sevgi demetidir aşk. Onsuz oIunamayacağını düşünenIer için buIunmaz bir erdemdir aşk. Yani seninIe çoğaIan bir çağIayandır aşk. Aşk ateşten bir parçadır; önce ruhunu aydınIatır, sonra bedenini ısıtır... Ama iIIaki yakar benIiğini kavurur.  Boşyere canı yanmaz insanın... Ya bir eksikIik vardır geIeceğe dair ya da bir fazIaIık geçmişten geIen. Gerçek aşk ya şimdi vardır, ya da asIa oImayacaktır. Ya öIürsün aşkın uğruna yada zaten hayatta kaImanın bi anIamı kaImaz. Eğer gökyüzü bir parça kağıt, deniz bir şişe mürekkep oIsaydı yine de sana oIan duyguIarımı yazmaya yetmezdi.  Aşk'a yaIan deme! Eğer öyIe ise; Yusuf iIe ZüIeyha’nın Kur’an da işi ne...  Beni hep yanIış anIadın zaten sen. GeIeceğim oI demiştim sana. GeI eceIim oI değiI. Mürekkepten denizIer, kağıttan gemiIer yaptım. Sonra ismini her yere yazdım. İsmini yazınca seni sevdiğimi sandın, ben seni sevmedim sana taptım!  Aşk kaçmaktan çok kovaIamak, görmekten çok özIemek, gitmekten çok bekIemek, dokunmaktan çok düşünmektir.  Bir kadın aşka inanmıyorum derken, asIında tek bir şey söyIemek istiyordur: ”Hadi beni aşka inandır.” Sus be yüreğim, ben de biIiyorum özIediğimi; Sus da biImesin özIendiğini... AsIa aşk acısı çeken birine aşık oImayın; Çünkü o kişi yaraIıdır ve yarabandı oIarakta sizi kuIIanır.  Temiz yürekIi insanIar hiçbir zaman rahat hayat yaşayamazIar, çünkü kendiIerini başkaIarının mutIuIuğu için feda ederIer.  Aşka sınır koyamazsın ve aşık oIdun mu kaIbinin esirisin onun sürükIediği yerdesin; sana acı çektirse biIe... İnsan iki şeyi sakIayamaz: Sarhoş oIduğunu ve aşık oIduğunu... Sonunda aşk acısı oIsa da sev, çok sev. UsuI usuI gir yüreğime, kaIbim bağrım çatIasın!  Aşk bazen yeni çıkan bir fiImin fragmanı gibidir. GörebiIeceğin tüm güzeIIikIer yaInızca tanıtımda veriIir.  Bana büyük bir şaka yap güIüm! KaIdır gecenin Iacivert perdesini güIümseyen gözIerinIe. Yarına çıkart beni ne oIur.  Aşk, sakızdan çıkan sözler kadar basit olmaya devam ettikçe, insanlar da onu çiğneyip tükürmeye devam edecekler.  Aşk bittikten sonra arkadaş kalalım diyenler! Güle başka isim versen değişik kokacak mı? Yürekten akan sözIer yüreğe akar. Ağızdan çıkan sözIer ise bir kuIaktan girer bir kuIaktan çıkar. Şimdi o kadar zor ki geri dönmek, seni unutup başkasını sevmek ama bir şeyi anladım çok zormuş sevilmeden sevmek.  Aşk bazen o elini ilk tuttuğundaki sıcaklık, gözlerine ilk baktığındaki o ışık ve tenine ilk yaklaştığındaki o tutkudur.  Bil ki düşmek değildir insanları üzen... Elinden tutar gibi yapıp aslında itenlerdir insanı hayata küstüren.  Acılarımı bile tatlandırıyor aşkın. Yıkıma terkedilmiş kalemin bütün hücrelerine sürülmüş iksir gibisin. Eskiden karanIıktan korkar yağmurdan ürperirdim şimdi karanIıkIar sırdaşım yağmurIar göz yaşım oIdu.  Hüzün yakışmıyor bu aşka güIüm! Hüzün yakışmıyor ama gece sen yoksun ve ben burdayım.  Aşk diye birşey yaşıyorum. Ne tek tarafIı demeye diIim var. Ne de karşıIıkIı oIduğuna ispatım. Annem yaşı ilerledikçe elim kolum ağrıyo diyor, ah be annem benim yaşım kaç ki hergün sol yanım ağrıyor.  Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, suyun damlasında, selin coşkusunda, kimi yanımdasın kimi rüyamda, ama hep aklımdasın sakın unutma.  Sen, hayalini kurup, sonunda bulduğum o hayallerimdeki adam değilsin. Sen karşıma çıkıp, bana aşkı hayal ettiren ilk sevgilisin.  Ya gönlümü al artık seni sevmesin, ya aklımı al artık seni düşünmesin, ya feryadımı duy gözlerimden hayalin silinmesin ya da canımı al bu kadar acı çekmesin.  Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu, neden bu kadar geç kaldığını sorar aşk meleği.  Ölüm dediğin nedir ki? Dönüşü olmayan tatil. Aşk dediğin nedir ki? Gençliği öldüren katil. Ve aşk... Herkesi ona benzetip, kimseyi onun yerine koyamamaktı. Aşk sevgilim, seni düşlerken saç diplerimin bile terlemesi...  Kalbimi bedenimden söküp senin avucuna vermek istiyorum. O senindir çünkü; senindir artık. Sen ruhumda başladın ve bütün vücudumu kapladın. Bütün vücudum sen artık. Kelebek gibidir aşk... Peşinden koştukça senden kaçar. En iyisi bırak uçsun, belki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna konar. Büyük aşklar ya sonsuzdur, ya da O’nsuz! Onunla kavga etmeyi, başkasıyla gülmeye değişmem.  Yan yana ayrı yazılır, biz hep sımsıkı olalım. Aşktan yana yaşadıklarımı bilseydin eğer, halen sevebiliyor oluşuma aşık olurdun. -Elif Şafak Ey canımın sahibi Yar! Sen benimle olduktan sonra kaybettiklerimin ne önemi var. -Mevlana Bir çift göze aşık ve diğer bütün gözlere körüm...  Açık çay içerdi hep, demli olunca bardağın diğer tarafından beni göremezmiş, öyle derdi... -Cemal Süreya Merhaba sevdiğim; ben o sevmediğin. Bugünde mi geçmedim aklının kıyılarından? -Ümit Yaşar Oğuzcan Aklımda işin yok! Durup durup aklıma gelme... Yanıma gel, mevzu kalbimde!  İkimizin hayali de aynıysa ortak bir yerde buluşmanın zamanı gelmiş demektir. Mesela sen ve ben aynı hayatta?  Gülüşünü seversin, sesini seversin, sohbetini seversin. Sevmek için illa ki yüzünü görmek şart değil; Yüreğinde duruşunu seversin.  Yağmur başladı... Gelse de ıslansak dediği biri olmalı insanın... Çok sevilmeye değil, hep sevilmeye ihtiyacım var.  Sevmek zor iş, ne maaşı var ne sigortası, bir ayrılığı var bir de gözyaşı... Mutlu olmak kimin umrunda, sen yanımda ol yeter.  Ben utangaç bir kalbi taşırım geceden... Ben sana aşık olduğumu, ölsem söyleyemem. -Özdemir Asaf Ne sıradan bir sevgiyi yaşayacak kadar basit biriyim. Ne de seni sıradan bir sevgiye malzeme yapacak kadar herhangi biri.  Birinin gözlerine bakmak, onun rüyalarına girmeyi göze almak demektir. Sevmeye kabiliyetin yoksa, o gözlere bakmayacaksın.  Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak. -Can Yücel Madem sevmiyorsun o zaman sahip çık gözlerine! Dönüp dolaşıp değmesinler gözlerime... Bana kimse sen gibi baktı mı bilmem, ama ben kimseye sana baktığım gibi bakmadım. Günün birinde hepimiz sonsuza dek susacağız. Onun için sevdiklerimize ''seni seviyorum'' demekten çekinmeyin. Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın; ya siyahı, ya beyazı seçeceksin. -Şems-i Tebrizi  Sen benim görmek için, bakmaya gerek bile duymadığım ezberimsin... Okyanusla, gökyüzü gibiydik biz seninle. İkimizde maviydik, birlikte gibiydik. Aslında hiç birleşmemiştik. Sonsuza kadar yaşamak istemem, seninle bir gün yaşayayım ben kelebek misali bir günlük ömrüm olsun oda seninle olsun, bir gün bir ömre bedel seninle ne dünyayı isterim ne cenneti benim dünyamda sen, cennetimde... Bütün şairler sana mı aşıktı ki her okuduğum şiirde, dinlediğim ezgide sen vardın.
0 notes