Tumgik
#Garip Ama Gerçek
cuneytyardimci · 2 months
Text
Kenar Etkisi
KENAR ETKİSİDENEN ŞEY DE NE OLA? Kenar etkisi çok uzunca yıllardır biyoloji ve ekolojide kullanılan bir tanımlama olmakla birlikte, toplumsal yaşam için Prof. Dr. Sinan Canan ’ın gündeme getirdiği bir kavram… Kenar dediğimiz şey bir unsurun, kendi olmayan ile etkileşim potansiyelini barındıran sınırlarıdır. Bir diğer deyişle, bir şeyi o şey yapan, dışarıdakini de dışarıdaki şey yapan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bozusuruz · 2 years
Text
Şu an kalbim çok kırık keşke bunun için de bi hap olsaydı
17 notes · View notes
saksibitkisiyim · 2 years
Note
url ni nasil buldun yaratici neden bahcedeki bitki degilde saksı bitkisi hmm🧐
aslında ben değil lisedeyken bir arkadaşım bulmuştu
2 notes · View notes
eylences-blog · 10 months
Text
Kalın Yarak Özlemim! (1) (Tuğba 35 Y., İstanbul)
Merhaba, adım Tuğba, 35 yaşında, 2 çocuk annesi bir kadınım. İhracaat yapan büyük bir firmada çalışıyorum. Kocamla iyi giden mutlu bir evliliğim var, ama evliliğimizin ilk yıllarına göre gittikçe seyrekleşen bir seks hayatımız vardı. Kocam iş için sürekli İzmir'e gidip geldiği için ayda 2 ya da 3 defa anca ilişkiye giriyorduk.
Çalıştığım yerde gözleri sürekli bende olan ve çok yakışıklı sayılmayacak bir adam vardı. İsmi Mehmet olan bu adam firmanın muhasebe işlerine bakıyordu. Mehmet'i çok iyi tanımıyordum, ama gözlerini sürekli olarak üzerimde hissediyordum. İşe girip çıkarken, yemekhanede, serviste falan rahatsızlık vermeden kaçamak bakışları sürekli olarak üzerimdeydi. Başım sürekli olarak kapalı, vücudumu belli etmeyen elbiseler giymeme rağmen bana neden baktığını merak etmiyor da değildim.
Bu pek te yakışıklı olmayan, benden yaşça büyük olan Mehmet'te fark edilen tek şey o güzel gri gözleriydi. Soğuk tavırlarıyla ilk başta insana itici gelen bu adamın içinde bambaşka bir insan olduğunu onu tanıdıktan sonra anladım. O kaba saba espriler yapan adamın içinde sevgi dolu bir aşık varmış.
Evli olduğum için, özellikle iş yerindeki erkeklere karşı hep mesafeli duruyor, oturup kalkmama ve konuşmalarıma dikkat ediyordum. O gün işten çıkmıştım. Servisle eve giderken aynı departmanda çalıştığım mesai arkadaşım Gülten'le Mehmet tartışıyorlardı. Gülten dış görünüşüyle modern gibi görünse de düşünceleri yobazcaydı. Gülten bir ara başı örtülü kadınlar hakkında kötü bir söz söyleyince ucu bana da dokunduğundan dayanamadım ve araya girdim. Mehmet te beni destekledi ve Gülten'e sesini yükseltip, "Haksızsın Gülten, sus artık!" diyerek konuyu kapattırdı.
Mehmet hakkındaki düşüncelerim değişmeye başlıyordu. Mehmet'i biraz daha tanımak istiyordum. Neredeyse 6 aydan beri aynı yerde çalışmış olsak da birkaç merhaba ve günaydın da öteye gitmemişti konuşmalarımız. Aslında benim departmanda çalışan ve kardeşim gibi sevdiğim Hakan'la araları çok iyiydi. Birkaç kez Hakan'a Mehmet'le ilgili sorular sorduğumda, Mehmet'in 45 yaşında, evlenip boşanmış, yalnız yaşayan bir adam olduğunu öğrendim. En büyük tutkusu sokak kedileriymiş, tıpkı Hakan gibi. Bıkmadan usanmadan her akşam kasaptan aldığı ciğer et tavuk gibi malzemeleri pişirir ve sokak hayvanlarını beslermiş. Görüntüsü ve yaşamı ile kendi içinde tezatları olan garip bir adamdı açıkçası.
Samimi olduğu insanlara oldukça yakın, samimi olmadığı insanlara da bir o kadar uzaktı, tıpkı bana uzak olduğu gibi. Bakışlarından bana bir tür ilgisi olduğu belliydi, ama gerek evli olmam, gerekse kapalı bir bayan olmamdan dolayı belli ki bir türlü yakınlaşamıyordu bana sanırım.
Bir gün çalıştığım yerin temizlik işlerine bakan Fatma abla ile sohbet ediyordum. Fatma abla da benim gibi başı kapalı bir kadındı. Hem Mehmet'in boşandığı karısını tandığını duyduğum için, hem de dedikoduyu çok sevdiğini bildiğim için, "Eee, anlat bakalım Fatma abla, bizim şu Mehmet beyle karısı neden boşandılar?" diye sordum. Sormaz olaydım, Fatma abla patavatsızca, "Neden olacak, yarak yüzünden!" deyip, eliyle bileğini kavradı ve bana gösterip, "Mehmet beyde nah bu kalınlıkta yarak varmış, karı her gün o kütük gibi yarağı yemeye dayanamamış!" diye ekleyerek kahkahayı bastı. Tabii ben de güldüm, ama aynı zamanda bu söylediklerinin şaka mı, gerçek mi olduğunu çıkaramadım. Şaka da olsa, gerçek de olsa aklım Mehmet'in yarağında kalmıştı. Gözümde sürekli adamın yarağını canlandırmaya çalışıyordum.
O günden sonra artık sürekli Mehmet'in önüne bakar olmuştum. Bir gün dayanamadım ve Mehmet'in yanına gittim, işle ilgili birşeyler sorma bahanesiyle. Beni gördüğüne çok sevinmişti. İşle ilgili uyduruk sorularıma cevap verdikten sonra çay ikram etti. Çaylarımızı içerken ben tabii çaktırmadan Mehmet'in önüne bakıyorum. Olamazdı, benimle konuşurken sanki siki kalkıyordu! Çaylarımız bitene kadar kumaş pantolonunun önü iyice kabarmıştı!
Kocam ilk erkeğim olmuş ve bildiğim her şeyi ondan öğrenmiştim. Tutucu çevrede yetiştiğim için erkekler her zaman mahrem olmuştu. Şimdiyse iş yerinde bir erkek yarağını benim için kaldırmıştı. Belki başka erkekler de bana bakarak tahrik olmuştur, ama şimdi ilk kez şahit oluyordum. Bana kalkan o yarağa bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Pantolona rağmen oldukça büyük olduğu belli oluyordu.
Çaylarımız bitince işimin başına dönmek için müsaade isteyip kalktım. Ardından da, "Geçen gün için teşekkür edemedim!" dedim. "Geçen gün???" diye sordu, ne kastettiğimi anlamamıştı sanırım. "Geçen gün, hani serviste Gülten'le tartışma meselesi, onu diyorum!" diye hatırlattım. Mehmet de, "Haa, o mu, yahu boşver o manyak kadını. Dıştan bakınca insana benziyor, ama örümcek kafalının teki. Kimin neye inandığı umurumda değil. Karşımdaki iyi bir insan mı, ben ona bakarım. Kendini bir bok sanıyor koduğumun karısı. Ya pardon, ben çok sinirleniyorum böyle şeylere!" dedi.
Kaba konuşmasına rağmen oldukça samimi gelmişti bana. "Neyse ben döneyim işimin başına!" diyerek, ilk kez o gri gözlerine uzun uzun baktım. O da benim gözlerime bakarak, "Hadi bakalım kolay gelsin, iyi çalışmalar, görüşürüz!" dedi. Yanından ayrılıp işimin başına döndüm.
İlk kez bir erkek bana farklı bir gözle bakmıştı kocamdan başka. Çok güzel değilimdir, ama kendime bakarım. Genç bir kız değilim, ama yediğime içtiğime dikkat ederim. Kendimden bahsetmek gerekirse, 1.60 boyunda, 65 kiloda, balık etli denebilecek beyaz tenli bir kadınım. Siyah uzun saçlarımı her zaman başörtüsüyle örterim. Vücudumu belli etmeyen uzun ve bol elbiseler giyerim. Erkeklerin dikkatini çekmemeye çalışırım.
Kafamda bazı sorularla öğlen olmuş, yemekhaneye gitmiştim. 4 kişilik masa da 3 kişi oturuyorduk. Tabii söylemeye gerek yok bunlardan bir tanesi de kardeşim gibi sevdiğim Hakan idi. Çok geçmeden Mehmet yemekhaneye girdi ve yemeğini aldıktan sonra doğruca bizim oturduğumuz masaya oturdu. İlk kez oluyordu bu. Hepimize afiyet olsun dedikten sonra yemeğimizi yerken kaçamak bakışlarını yakalıyordum.
Diğer masadan kalkan bir adam, "Abi bizim çocuk telefonumla oynarken bütün numaralar silinmiş, numaranı verir misin?" diye Mehmet'e sordu. O da hemen orada telefon numarasını adama söyledi. Adam kaydederken Mehmet bana bakarak numarayı tekrarladı. Neden böyle yaptı? Acaba telefon numarasını bana mı vermek istiyordu? Numarası akılda kalacak kadar kolaydı. İçimden birkaç kez tekrar ederek numarayı ezberlemeye çalıştım. Yemekten sonra Mehmet görev yerine gitti. Biz de sigara içme alanında çaylarımızı içerken kimseye fark ettirmeden Mehmet'in numarasını 'Muhasebe' diye kaydettim...
Günler geçiyordu. Birkaç kez bir bahane ile aramak istedim, ama yapamadım. Açıkçası bazı şeylerden emin olmak istiyordum, nihayetinde evli ve çocuklu bir kadındım. Bu arada Mehmet halen bana bakmaya devam ediyor, ama bana asla yaklaşmıyordu...
Bir gün sabah mesaiye erken gitmiştim, Hakan'la oturmuş kavhve içiyorduk. O sırada Mehmet yanımızdan geçerken, "Siz kendinize Müslümansınız. Kahve içiyorsunuz, muhasebede bir gariban var ona da ikram edelim demiyorsunuz!" diye takıldı. Hakan da, "Mola saatinde geliriz abi!" diye cevap verdi.
Mola saatinde 3 tane Türk kahvesi yaptım, Mehmet'in yanına gittik. Mehmet teşekkür edip sigarasını keyifle içerken konuşuyorduk. Tabii ben çok fazla konuşmalarına dahil olmuyordum. Hakan bir ara lavaboya gidince, bu anı bekleyen Mehmet, "Kahveyi sen mi yaptın?" diye sordu. "Evet." dedim. "Güzel olmuş eline sağlık. Şey diyecektim. Bir şeye ihtiyacın olursa, veya sadece konuşmak falan istersen, çekinme gel. Sorun olmaz!" dedi. Ben de, "İş yerinde laf söz olur." dedim. "Bir şey olmaz. Numarayı da verdik ama herhalde kaydetmemişsin bile?" deyince benim jeton düştü. "Bir şeye ihtiyacım olmadı ki!" dedim. Mehmet, "Bir şeye ihtiyacın olunca mı ararsın sadece?" diye sitem edince, "Tamam, tamam, mesaj atarım sana, sen de benim numaramı kaydedersin!" dedim. "İyi bakalım. Lazım olduğum anı sabırsızlıkla bekliyorum!" dedi.
Aramızda birşeylerin olduğu o an artık iyice belli olmuştu. Hakan gelip, "Abla gidelim mi?" deyince oradan ayrıldık. Birkaç saat sonra, Mehmet'e, "Kaydet numaramı!" diye mesaj attım. Anında cevap geldi. "İş yerindeki en güzel kadın diye kaydettim!" diye yazmıştı.
Bu mesajlaşmadan sonra çok düşündüm, doğru mu yaptım, yoksa yanlış mı diye. Bu işin sonu ne olacak bilmiyordum. Bu tuhaf adam ilgimi çekmişti. Muhabbeti de yeri geldiğinde oldukça ilgi çekiciydi. Bilgili ve zekice. Büyük şehirlerde yaşamış, görmediği yer kalmamıştı. Feleğin çarkından geçmişti. Başına buyruk yaşamayı seven bir adamdı. Benim gibi evli, çocuklu bir kadında ne bulmuştu? Sadece seks için olsa bile çekici olmayan kapalı bir kadındım. Bunları merak ediyordum. Dediğim gibi o kadar güzel bir kadın da değildim.
O günden sonra eskisine nazaran daha yakındık. Bir kadın olarak ben ilk adımı atmıştım, gerisi ona kalmıştı. Mesajlaşıyorduk sürekli olarak. Mesajlaşmalar gittikçe samimi olmaya başlamıştı. Tabii kimseye belli etmeden! Özellikle Whatsap grup paylaşımlarında oldukça ilginç komik şeyler paylaşıyordu. Sanki hiç derdi yokmuş, hayatı tiye alan bir izlenim uyandırıyordu. Bu benim için bir ilkti. Kocamdan başka bu kadar samimi olduğum ilk kişiydi. Hatta öyle ki, bana çok güzel olduğumu söyleyip, iltifat etmediği gün yoktu. Bu iltifatlarına cevap vermesem de, bir erkek tarafından beğenilmek çok hoşuma gidiyordu.
Günler geçtikçe Mehmet'le ilişkimiz oldukça garip bir hal alıyordu. Bir ay kadar böyle etti. Bir gün gün mesaiden sonra eve gelmiştim. Kocam iş için o gece İzmir'e gitti, ayda birkaç kere giderdi hep. Çocuklarsa uyuyordu. Yatakta uzanmış uyumaya çalışıyordum. Her ne kadar yorgun olsam da gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Telefonuma gelen mesaj uyarısından sonra telefonuma uzandım. Mesaj atan Mehmet idi. Cinsel içerikli bir fıkra yollamıştı. Okudum, komikti. Kendi kendime gülümsedim ve "Serseri seni :)" diye yazdım. Sanırım harekete geçmeye karar vermişti.
Mehmet, "Tüh, sana mı yollamışım? Özür dilerim!" diye yazdı. "Kime yollayacaktın ki?" diye yazdım. "Yav arkadaşa yollayacaktım, sana gitti yanlışlıkla!" tazdı. "Sorun değil!" yazdım. "Hoşuna gitti mi? Gittiyse bir tane daha yollayayım sana?" yazdı. "Densiz :)" yazdım. "Cevap yazabildiğine göre kocan evde yok?" yazdı. "Evet yok, iş için yine İzmir'e gitti!" yazdım. "Pöf! Evli ol, karın olsun, sen gece İzmir'e git. Hayatta yapmazdım!" dedi. "Nedenmiş?" dedim, "Karı koca gece beraber yatmalı. Ayrı ayrı değil!" dedi.
Açılmaya başlamıştı. Konunun nereye gideceğini tahmin edebiliyordum, fakat devam ettirmeye karar verdim. "Keyfi için gitmedi ya, iş için gitti. Taş mı yiyeceğiz çalışmazsak?" yazdım. "Taşı maşı bilmem ama taş gibi sert başka birşey var burada!" dedi. Benim için ilk olan bu tür konuşmalar nedeniyle heyecanlanmaya başlamıştım. Kalbim hızlı bir şekilde küt küt atmaya başlamıştı. Olay farklı bir boyuta gidiyordu. Ama yalan yok, bu tür muhabbet hoşuma gitmeye başlamıştı. Ona, "Senin evlenmen lazım. O zaman görürsün!" yazdım. "Nedenmiş?" diye sordu. "Baksana aklın fikrin hep o iş'te!" dedim. "O iş için illa evli mi olmak gerek? Bak sen evlisin, ama yalnız yatıyorsun. Senin gibi güzel bir kadın bırakılıp da İzmir'e gidilir mi? Sen çok güzel bir kadınsın Tuğba!" diye yazdı.
Daha önceki mesajlarında ya da konuşurken hiçbir zaman adımı kullanmamıştı. Bu bir ilkti. "Teşekkürler!" yazdım. Mehmet ise, "Eğer kocan olsaydım..." diye gönderdi mesajını. Aman Tanrım, artık ok yaydan çıkmak üzereydi. Ya son verecektim, ya devam edecektim. Cümlenin devamını tahmin etsem de yine de duymak istiyordum. "Eee, kocam olsaydın???" diye sordum. "Devamını kamera açarsan söylerim!" yazdı. "Manyaksın sen :)" yazdım. "Sen de manyaksın :)" yazdı. "Kamera falan açamam, yataktayım!" yazdım. "Çıplak değilsin herhalde :)" yazdı. "Elbette değilim!" dedim. "O zaman sorun yok, aç hadi kameranı!" yazdı. "Çocuklar uyuyor!" dedim. "Tak kulaklığı, kapat kapıyı, aç kamerayı!" yazdı. "Manyak şey :)" yazdığımda, "Saat bilmem kaç, benimle mesajlaşabiliyorsan, görüntülü de konuşabilirsin! Hem merak etmiyor musun cümlemin devamını?" yazdı.
Garip bir oyun oynuyorduk. Aklım 'Olamaz!' derken, kalbim bunu devam ettirmek istiyordu. "Bekle!" diye mesaj attım. Sonra yataktan kalktım. Üzerimde popomun seviyesine kadar inen parlak satenden askılı bir gecelik vardı. Geceliğin altında sutyenim yoktu ve büyük memelerim nerdeyse taşacaktı geceliğin dekoltesinden. Üzerime sabahlığımı giydim ve kuşağını bağlayarak önümü kapattım. Ama yine de memelerim belli oluyordu. Sonra da başımı evde kullandığım beyaz bir eşarpla bağladım. Siyah uzun saçlarımı tam olarak kapatmamıştı. Biraz da tepkisini görmek istiyordum.
Sonra makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdum. Görüntülü arama yaptım. Sanki bekliyormuş gibi hemen cevapladı aramamı. Yatakta uzanmıştı. Sadece göğüs kısmından üstü görünüyordu. Konuya giremediğini, "Yazmak daha kolaymış ya!" deyince anladım. Ben de, "Sen istedin beni görmeyi. Şimdi dökül bakalım!" dedim. "Gerçekten çok güzelmişsin! Seni hep öyle bol giysiler içinde gördüm. Seni kilolu gösteriyormuş. Bak saçların da uzunmuş. Düşündüğümden çok daha sexy bir kadınsın!" dedi. Sexy? Bu kelimeyi kocamdan hiç duymamıştım. Şimdi bir adam benim sexy olduğumu söylüyordu.
"Yalancı... Neremi gördün ki?" dedim. "Seni her gece soyuyorum ben!" dedi. "Terbiyesiz :) Utanmadın mı beni soymaya?" dedim. "Neden utanayım? Hayal benim değil mi? Soyarım da, severim de!" derken severim kelimesinin anlamı aslında sikerim idi. "Ama vücut benim vücudum. Öyle istediğin gibi kullanamazsın!" dedim. "Valla kullanırım, kullandım da!" dedi. "Nasıl kullandın?" diye sordum.
Cevabını merakla beklerken sandalyeden kalktım ve yatağa uzandım tıpkı onun gibi. Sadece vücudumun üst kısmını görebiliyordu. "Yatağın..." dedi. "Ne olmuş yatağıma?" dedim. "Tam düşündüğüm gibi ter temiz. Senin kocan olsaydım seni hiç yalnız bırakmazdım. Hele geceleri... O yatakta seni uyutmazdım. Tıpkı şimdi yattığın gibi, yatırırdım seni. Güneş görmemiş o bembeyaz vücudunu öperdim, koklardım..." dedi ve sustu.
Hayatımda ilk defa bir erkek telefonda görüntülü konuşurken benimle ilgili fantazilerini anlatıyordu. Anlattıkları beni de etkilemeye başlamış, amım sulanıyordu. Bunu hissedebiliyordum. Evli bir kadındım, bu yaptıklarım çok yanlıştı, ama ben de istiyordum artık.
"Eee, öyle bırakır mıydın?" diye sordum. "Hayallerimde bıraktım mı ki şimdi bırakayım? Pırıl pırılsındır, tek bir tane bile tüy yoktur sende!" dedi. Gerçekten de her zaman bakımlı olmuşumdur. Hiçbir zaman uzatmaz, düzenli keserdim kıllarımı. "Tüy yok değil mi Tuğba?" diye sordu. Hipnotize olmuş gibi, "Yok! Tertemizim!" dedim. "Eee, daha ne bekliyorsun?" dedi. "Neyi?" diye sordum. "Göstermeyi!" dedi. Neyi gösterecektim ki? Yoksa soyunmamı mı istiyordu? "Neyi göstereceğim?" dedim. "O güzel vücudunu!" dedi. "Yok artık, olmaz!" dedim. "Neden? Yarım saattir hayallerimi anlattırıyorsun bana, şimdi de göstermem mi diyorsun?" dedi.
Haklıydı, bu noktaya kadar gelmiştik. Yine de, "Fazla ileri gidiyorsun artık!" diye çıkıştım. "Sen ileri gitmiyor musun? Yok diyorsan kapat telefonu, bitir herşeyi!" dedi. Bitmesini istemiyordum aslında. Elimi ıslanmış amıma götürmek ve okşayarak orgazm olmak istiyordum. Cevap vermesem de aramayı da bitirmemiştim. "Tuğba'm, lütfen, bırak tutma kendini, çıkart içindeki o sexy kadını. İzin ver ikimiz de mutlu olalım!" dedi.
Gösterecektim. Kalkıp yeniden makyaj masasına gittim ve sandalyeye oturdum. Telefonu beni görecek şekilde aynanın önüne bıraktım. "Bakalım hayalindekiler gibi mi?" deyip sabahlığımı sıyırdım. Geceliğimin altından belli olan iri göğüslerimi iki yanından tuttum, sağa sola salladım. "Harikasın birtanem. Göster onları bana!" dedi. Askılarından tuttuğum geceliğimi yavaşça aşağıya indirmeye başladım. İri memelerim ortaya çıkmaya başlamıştı. Kocamdan sonra göğüslerimi gören ilk erkekti. Artık onun esiri olmuş gibiydim.
Mehmet artık yerinde duramıyordu. "Yanında olsam o göğüslerini avuçlayıp okşasam, uçlarını ağzıma alıp emsem..." diyen Mehmet boşta olan elini aşağıya götürdü. Sanırım yarağını okşuyordu. Sonra yatakta hareket edip kamerayı aşağıya doğru götürdü. Gördüğüm şey karşısında yutkundum. Daha önce kocamınkinden başka yarak görmemiştim. Kocaman bir yarağı vardı. Kocamınkinden daha uzun ve oldukça da kalın! Büyülenmiş gibi yarağına bakıyordum. O anda o yarağı içimde hissetmek istedim. Kocam beni tatmin ediyordu, ama iki çocuk doğurduktan sonra (Keşke şimdi daha kalın bir yarak olsa!) diye içimden geçirdiğim, özlem duyduğum anlar çok olmuştu.
"Tuğba'm, aşkııımmm, işte bununla siktim seni hayallerimde!" dedi Mehmet kocaman yarağını okşarken. Aşkım? İlk defa bana böyle hitap ediyordu. Böyle demesi hoşuma gitmişti. Ben yarağına gözümü kırpmadan bakarken, Mehmet, "Ben de seninkini görmek istiyorum! Lütfeeennn!" diye yalvarıyordu. Heyecanımı yenmek için biraz bekledim ve sonra ayağa kalktım ve belime kadar inmiş olan sabahlıkla birlikte geceliğimi sıyırınca Mehmet'in karşısında, başımda eşarbım, altımda külotumla kalmıştım. Yavaş hareketlerle yanlardan tutup külotumu da indirdim aşağıya doğru...
"Harikasın aşkım. Muhteşemsin. Yalamak istiyorum amını!" diyordu. Kendime inanamıyordum, çok da iyi tanımadığım bir adama amımı gösteriyordum. "Ohhh! Çok güzelsin aşkım!" diye iltifat ediyordu. Amım sulanmış, yanıyordu. O kocaman yarağından gözümü alamıyordum. Vıcık vıcık olmuş amıma girmesini öyle istiyordum ki! Kalbim küt küt atıyordu, nefes alamaz hale gelmiştim...
Mehmet'e, "Boşaldığını görmek istiyorum!" dediğimde, "Hadi sen de amını okşa da beraber boşalalım aşkım!" dedi. Karşılıklı mastürbasyon yapıyorduk. Birkaç dakika sonra büyük bir zevk dalgasının kasıklarımı sıkıştırdığını hissettiğim anda, Mehmet'in elinde benim eşarbıma çok benzeyen bir şey gördüm. Mehmet, "Ohhhh! Tuğba'm! Aşkıımmm!" diyerek elindeki eşarba boşalmaya başladı. Ama ne boşalma! Boşalma anını daha iyi görebilmem için kamerayı öyle bir ayarlamıştı ki, damarları iyice gerilmiş, döllerin fışkırmasını görebiliyordum. O anda ben de orgazm oldum. Daha önce böylesine şiddetli bir orgazm yaşadığımı hatırlamıyordum. Ben saniyelerce orgazm olurken, Mehmet'in yarağından döller elindeki eşarba fışkırıyordu. O anda o kocaman yarağından çıkan döllerin amıma fışkırmasını öylesine arzu ediyordum ki...
Orgazmdan sonra üzerimde tatlı bir yorgunluk oluşmuştu. Mehmet eşarpla sikini güzelce temizledi. Ben de sandalyeye oturdum, biraz kendime geldim. İçimde bulunduğum durumu düşündüm. Çevremde beni tanıyan herkes, mütevaziliğimin yanında, namusuna düşkün, tam bir aile kadını olarak biliyordu. Kapalı giyindiğim için eleştiren komşular acaba benim bir erkekle böyle şeyler yaptığımı bilseler ne düşünürlerdi?
Mehmet, "Aşkım, pişman mısın?" diye sorduğunda, "Hayır değilim!" dedim. "İşte her gece böyle seni düşünerek kendimi tatmin ediyorum!" dedi. "O eşarp neyin nesiydi?" diye sordum. "Senin başını örttüğün her eşarbın benzerinden birer tane aldım. Senin olduğunu düşünerek boşaldım o eşarplara! Anla artık seni ne kadar çok istediğimi" dedi. "Bak Mehmet, ben de seni çok istiyorum, ama evliyim, sonumuz yok biliyorsun!" dedim. "Umurumda değil. Seni istiyorum. Hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. Ne olur bir kere buluşalım!" dedi. "Bilmiyorum. Düşünmem lazım. Lütfen ısrar etme. Şimdi yatmam gerekiyor!" dedim ve cevap vermesine izin vermeden aramayı sonlandırdım.
Nefsime yenilmiştim. Ya bu işi bitirecektim, ya da buluşup beni deli gibi arzulayan erkeğin altına yatacaktım. Geceliğimi giyindim ve yatağa rahatlamış olarak yattım. Telefona bakınca Mehmet'in mesaj attığını gördüm. "Seni seviyorum Tuğba'm!" yazmıştı...
[Tuğba]
175 notes · View notes
noksanbiri · 5 months
Text
yaaani.
biraz iç dökümü gibi mi olacak? genelde benim iç dökümlerim sayfalarca oluyor ama kendime dönük yapıyorum bunu. gün içinde ne olursa olsun kafamı yastığa koyduğum zaman iki üç dakikada uyuyan insanım. bu huyumu seviyorum. yoksa bazı zamanlar hiç uyuyamayacak olmamı düşünmek korkunç. sabah uyandım ama nasıl uyanmak. biraz gergin sinirli garip bu ruh hali. hiç affedemeyeceğim birisi var. gerçek anlamda var. düşüncemde. her anım değil ama çoğu zaman. gel gitlerle aklıma gelen. insanın savunmasız olması da ayrı bir olay zaten oraya girersem eğer hiçbir zaman çıkamam. neyse kaşlar çatık falan bir bardak çay içtim. bugün hastaneye gitmeyeyim dedim kalabalık olacağını düşünerek ee dedim epeydir gitmediğim Çiğbörek yemeye gidelim. biraz uzak aslında ama abartısız Eskişehir’de olan en iyi Çiğbörek. genelde buraya gezmeye gelenler çarşının göbeğinde olan papağan çiğböreğe gidip yağlı tatsız bir şey yiyip beğenmeyip şehirlerine geri dönüyorlar. bir ananemin çiğböreği bi de Alpu'da olan Mehmet amcanın çiğböreği enfes bir şey. gittik işte. Alpu'ya. ama içimde hala garip bir duygu var. birikmişlik. sinir. nefret demek istemiyorum çünkü ben birisinden nefret edebilecek bir insan değilim ama ona yakın bir his işte. geçmiyor daralıyor beni başka mekanlarda bile. galiba kimseye karşı bu kadar negatif duygular beslemedim. bi yandan da kendime kızıyorum. nedir bu diye. alışık değilim çünkü. sinirlerim. kızarım. yeri geldiğinde bağırırım ama bu bu kadar uzun olmaz. biliyorum kendimi. süre gelen bir şey zaten. galiba böyle de gidecek o insan için bu negatif duygularım. neyse. yedik kalktık çok şükür. markete girelim dedik. eneeee iki tane şekerden tatlı küçük köpek yavruları baktılar baktılar baktılar. girdim ekmek aldım küçük küçük parçalayıp verdim önlerine. ilk başta yerken garip garip sesler çıkarttılar sonra alıştılar herhalde bana normal yemeye başladılar. bırakıp tekrar markete girdim. alacaklarımı aldım kasaya doğru baktım köpek mamaları var küçüklerinden aldım çıktım döktüm önlerine. tabii bunu gören üç beş tane büyük köpeklerden gelenler oldu falan bu küçük miniklere rahat vermediler. bunlarda kaçmadı ama kenarıya doğru çekildi. orada olan iki üç esnafa sordum anneleri yokmuş. gelen giden besliyor dediler. arabaya binerken son bir kez bakayım dedim. ama yemin ederim böyle masum bir bakış olamaz. bak yemin ederim. bunları orada bıraksam kesin bir hafta boyunca aklımdan çıkmazdı. eminim buna. ikiside oturmuş boyunları hafif eğri bana bakıyorlar. geri dönüp attım ikisinide bagaja. kaçırdım yani binevi. getirdim eve yol boyunca ise hiç ses etmediler bi ara durdum iyiler mi diye kontrol bile ettim öyle güzellerdi. bıraktım bahçeye. iki üç kediyle şimdiden kanki oldular bile. kümese girdiler tavuklar biraz sevmedi ama zararsızlar. yaaani yazımı söyle sonlandırayım. sabah uyandığımda içimde oluşan duygular birden bire farklı duygulara evrildi. ben oraya gideceğim de bu yavruları bulup geleceğim eve he? kader biraz da böyle herhalde. şimdi bu küçük yavruları birkaç tane isim türetmenizi isteyeceğim. benim fikrim çok standart ama bir anlamı var. birisinin burun ve vücud kısmı siyah diğerinin ise daha beyaz olduğu için. karabaş - akbaş olsun diyorum. sizlerin fikirleri varsa eğer yoruma yazabilirsiniz. sevgiyle.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
123 notes · View notes
murat-o41 · 9 days
Text
YAŞLI KOMŞUM VE KARIM (7) SON…
Kanepede arkama yaslandım. Tuhaf bir rahatlama dalgası kaplamıştı bedenimi, neredeyse bir anlık transa girmiş gibi hissediyordum. Boşalmanın verdiği rehavetle tam bir uykuya sürüklenmek üzereyken komşumuzun tarafındaki sürme kapı açıldı.
Ayla içeri girdi, darmadağınıktı yine… Aslında okulda çalışırken giydiği elbiseydi üzerindeki, ama düğmeleri kopmuş, yakasına ruj bulaşmıştı.
Bana baktı ve benim az önce boşalan sikimi gördü. Yumuşamıştı, bacaklarımın arasından sarkıyordu. Gülümsedi.
“Yani… Görünüşe göre çektiğimiz pornoyu beğendin aşkım, öyle mi?”
Ona baktım, ama cevap veremedim. Sadece başımı sallayabildim.
Tekrar gülümsedi, kıkırdayarak,
“Dişlerimi fırçalamam lazım bebeğim… Ağzıma o kadar çok boşaldı ki azgın köpek…”
Karım güzel kıçını sallaya sallaya merdivenlerden yukarı çıkarken arkasından baktım. Bunun olacağını hissediyor ve bekliyordum. 
Ve ertesi Pazar günü kaçınılmaz olarak beklenen oldu. Karım ve komşumuz her zaman olduğu gibi bizim havuzun etrafında çıplak vaziyetteydi. Suya girip çıkıyorlar, öpüşüp koklaşıyorlardı.
Mayosu olmayan ve havuzun etrafında çıplak dolaşan Burhan’ın büyük yarağı tamamen gözümün önündeydi. Eşim bütün öğleden sonra koca yaraklı komşumuzla benim yanımda oynaştı. Bazen havuz sandalyelerinden birine oturduğumda o da oturup erotik gevşemenin keyfi içinde benimle flört ediyordu.
Hepimiz içiyorduk, Burhan'ın hazırladığı ünlü kokteyl kadehleri ağır bir şekilde tüketiliyordu. İnanılmaz derecede tuhaf bir öğleden sonraydı. Ama neredeyse tüm bu zaman boyunca taş gibi sertleşmiş durumdaydım. 
Özellikle de ikisinin sessizce su yüzeyinin altında birbirleriyle oynadığını fark ettiğimde deli gibi tahrik oldum. Az bile söylemiştim, gerçek üstü bir Pazar öğleden sonraydı.
Aniden uyandım. Geceydi, şezlongta sızıp kalmışım. Verandaya bakıp ortalıkta kimseyi göremeyince içimi merak kapladı. Garip bir duyguyla ayağa kalktım. 
Sersem gibiydim, gündüz içtiğim bolca alkol hala sistemimde dolaşıyordu. İlk başta büyük bir sessizlik vardı, ama bu sessizlik uzak bir inilti tarafından bölündü.
Duyduğum inilti uzak ve boğuktu, ama eşime ait olduğunu anladığımda korku sardı içimi… Panikledim, sesin nereden geldiğini bilmiyordum. Evin içine koştum, etrafıma baktım. Oturma odasında değildi.
Merdivenleri uçarcasına çıkarak yatak odamıza daldım. Orada da değildi, neden olsun ki? Bir an durdum, merak ve korku duygusu içimi kemiriyordu. Tam da ayrılmak için döndüğümde onları gördüm.
Bizim yatak odası karanlıktı, ama Burhan’ın karşıdaki yatak odası parlayan ışık altında ayna gibi görünüyordu. Oradaydı karım… İkisi de çırılçıplaktı. 
Karım adamın yatağındaydı, dört ayak üzerine yayılmıştı. Zevkle inlediğini görebiliyordum, kafasını geri çevirmiş, koca yarağıyla amına girip çıkan sikicisine bakıyordu.
Burhan onu arkadan beceriyordu. Karımın büyük göğüsleri ileri geri sallanan iki top gibiydi. Arkadan karıma bindirmeleri oldukça güçlüydü ve o kalınlığını ezbere bildiğim yarağıyla karımın amına girip çıkarken, kürek gibi elleri ince belini sıkıca tutuyordu. 
Her ikisinin bedeninde, neredeyse saatlerce çiftleşiyormuş gibi net bir ter parlaklığı vardı.
Yatağımızın kenarına çöktüm. Derin bir ürperiş bir anda vücudumu sardı. İçimde dönüp duran duyguların kokteyli eziciydi. Erotizm, utanç, tahrik, heyecan, alçalma, küçülme… Ama hepsine hakim olan şey korkunç bir cinsel uyarılmaydı.
Sikimi açığa çıkardım, ancak fiziksel provokasyon olmadan bile patlamaya yakın olduğum için ona dokunmaya cesaret edemedim.
Karımı daha önce hiç böyle görmemiştim, daha önce hiç böyle şehvetle bağırdığını duymamıştım. Aramızdaki iki cam bölmeyi bile aşıp gelen zevk iniltileri inanılmazdı.
Karım adamın seks oyuncağı gibi parmaklarıyla çarşafı kavramış sürekli inliyordu. Adam kalın yarağıyla vajinasına her daldığında deli gibi çığlık atıyordu.
O anda, Burhan’ın karımın kadınlığının hiç ulaşamadığım alanlarına, benim hiç yapamadığım kadar daldığını biliyordum. Vajinal sinir uçlarını had safhada uyardığını, içindeki vahşi hayvanı serbest bırakma zevkine ulaştığını biliyordum.
Aniden onları izlerken ağzımın tamamen açık olduğunu fark ettim. Burhan uzandığında dehşet içinde onlara baktım. Karımın göğüslerini tutarak sikerken şişe geçirir gibi kendine çekiyordu bedenini…
“Oh bebeğim, sikimi seviyor musun?” dedi Burhan. Onları zar zor duyabiliyordum, ama dudaklarının hareketleri sesin zayıf geldiği anlarda konuşmalarını anlamamı sağladı.
“Ahh… Evet… Onu seviyorum. Senin koca sikini çok seviyorum. Sik beni aşkım… Koca yarağını istiyorum.” Karım inleyerek yanıtladı adamı…
Yavaşladı sonra, karımı belinden çekip onu yatağında döndürdü, sırtüstü yatırdı. Önü, kadınlığı şişmiş, kabarmış ve sırılsıklam görünüyordu. Erkeğin masif organı, karımın içinden fışkıran gerçek dışı miktardaki zevk kremiyle kaplanmıştı.
Sikinin gövdesi boyunca neredeyse dolu dolu bembeyaz bir köpük görüntüsü vardı. Ayla'nın bana bu kadar kadınlık özünü verdiğini daha önce hiç görmemiştim. Aldığı zevkin derecesini anlayabiliyordum.
Eğildi ve karımın göğüslerini ve sonra dudaklarını öptü. Kasıklarındaki devini bir kez daha karımın cinsel organına hizaladı, yavaşça kendini içine itti. 
Kalın sikinin gövdesinin karımın amcığını ikiye yarmasıyla büyülenmiş vaziyetteydim. Adama karşı bir hayranlık uyandı içimde…
Karımın sırılsıklam kalçalarının etini esnetiyor ve kucaklıyor, asla bırakmıyordu. Ayla’nın zevk kaynağı am dudakları adamın kalın sikinin etrafını sımsıkı sarmış vaziyetteydi.
Bacaklarını kaldırdı karım, yüksek sesle inledi, güzel ayakları adam içine girerken havada kasıldı. Onu bir kez daha pompalamaya başladığında narin ayak parmaklarının kıvrılışını izledim.
Büyük topları, karım onu içine alırken dolgun kıçının minik deliğine tokat atmaya başladı. Kollarını erkeğin boynuna sardı, kendine çekip sarıldıkça göğüsleri birbirine yapıştı. Karımın iri memeleri adamın geniş göğsünde eziliyordu.
Odanın karanlığında yüksek sesle çalarak telefonumdan aniden şaşırdım. Her nasılsa, Ayla arıyordu. Cevap verirken titriyordum, 
“Merhaba?” 
Salak gibiydim. Karşımda sevişen çifte baktım. Telefon karımın elinde bile değildi. Yakında, yastıkların altında bir yerde olduğunu ve çağrının yanlışlıkla temas sonucu olduğunu fark ettim.
Çiftleşmelerinin şu anki net sesleri rahatsız ediciydi. Zevk çığlıklarını duymak beni derinden sarstı. Telefonu hoparlöre ayarladım, yenilgi içinde yan tarafıma fırlattım.
“Bana o kocaman yarağını ver Burhan! Ben onu seviyorum! Sik beni… O koca yarağınla sik beni…” İnliyordu durmadan, sarhoş edici, gerçeküstü inlemeler…
“Ben de bu sıkı amcığı çok seviyorum bebeğim… Kadınım, sen dünyadaki en seksi şeysin. Kocan sikemiyor seni yavrum… Benim gibi sikemiyor. Senin hak ettiğin gibi sikemiyor seni… Ohhh… Doyuramıyor seni…” Karımın içine yarağını iterken ayı gibi homurdandı.
Ayla'nın inlemeleri ateş topları haline geldi ve yatağın bitmek bilmeyen gıcırtısı, bellerinde güçlü bir şeye, çok yoğun bir orgazmın demlenmesine yol açıyordu.
“Oh! Oh! Oh… Sik beni! Burhan..! Yine geliyorum erkeğim… Ben, ben… Ben yine geliyorumm !!”
İniltileri vahşi bir hayvan gibi ilkeldi. Bacakları adamın belinin etrafına sarılmış, ayak parmakları kıvrılmış ve aşağı doğru kilitlenmiş gibiydi. Görebiliyordum. Vücudu, hayatının en güçlü orgazmı onun bedenini sardığında sarsıntılarla patladı.
Burhan kükredi, cinsel zirveye o da katıldı,
“Ohhh… Ayla… Senin bu evli amcığına döllerimi boşaltacağım! Aaahhh… Kocan sana hiç bu kadar boşalmayacak bebeğim benim… Oohhhh…”
Adamın büyük topları boşaldı, karımın istekli rahmine olması gerektiği kadar büyük bir tohum yükü indirdi.
Tutkuyla kucaklaştılar ve öpüştüler. Sonunda yuvarlandılar ve birbirlerinin yanına uzandılar. Burhan’ın masif organı şimdi gevşek ve boşalmasına rağmen hortum gibi kalın, bacak arası boyunca uzanıyordu.
Eşim ağır ağır nefes alıyordu ve ben onu kadınlığının hala titrediğini, bacaklarının kasıldığını gördüm. Elini karnına dayadı, kıkırdayarak mutluluğunu belli etti. Yorgun, doymuş bir vaziyette gülümsedi. Burhan karımın çıplaklığına hayran hayran bakarak,
“Sanırım evli kadını sikme fantezimi biraz uzattım. Nasıl buldun peki sikişimi? Beğendin mi?” 
Karım, cinsel rahatlamanın verdiği rehavetle gevşek bir şekilde güldü, içinden akmaya başlayan erkeğin döllerini parmağıyla alıp baktı,
“Bunun gibi mi? Bir erkeği böyle boşaltabileceğimi bile bilmiyordum… Senin koca sikin bitiriyor beni… Doyamıyorum senin sikine ben…”
Elini adamın erkekliğine koydu, dinlenirlerken sikinin gövdesini parmaklarıyla, nazikçe okşadı.
Adam karıma gülümsedi, üzerine eğildi ve onu tekrar dudaklarından öpmeye başladı,
“Bu yüzden komşuyuz bebeğim. Seni durmadan sikeceğim Ayla. Ama şimdi…” Durakladı, karımı çevirerek kıçını tokatladı.
“Ama şimdi kocana geri dönmen lazım canım... ”
Benden bahsediyorlardı. Boynuzlu kocadan… Aşağıya, kasıklarıma baktığımda istemsizce boşaldığımı fark ettim. Her yeri batırmıştım, spermlerim komşumun yatak odasından gelen ışıkta parlıyordu.
Komşumun bol ışıklı yatak odasında, dev ekranda bir porno film izler gibi karımın sikilişini izlemek alabildiğine tahrik etmiş, bitirmişti beni… Hele o porno oyuncusunun benim karım olması harika bir histi doğrusu…
Zorlukla kalktım, dizlerime inmiş pantolonumu da çıkarıp soyundum. Kalkıp ışığı yaktım, yatak odam aydınlandı. Pencerenin önüne geldiğimde beni fark ettiler. Elimi salladım…
Gülerek bana baktılar. Karım ve komşum, ortağım… Onlar da gülerek el salladılar yattıkları yerden…
47 notes · View notes
mecnun1cinar · 9 months
Text
Soru postu 🏞️
1-Klasikleşmiş filmler dışında 3 güzel film öner
2-Hayatının dönüm noktasını yaşadın mı yaşadıysan yaşatan şey nedir ?
3-Geçmişte yapmadığın için pişman olduğun bir şey?
4-Hayatı ne güzel kılar ?
5-3 özelliğini değiştirmek istesen hangileri olur
6-Kimsede sevmediğin ama ailende katlanmak zorunda olduğun bir şey
7-Kesin görülmesi gerek dediğin 5 şehir
8-Mucizelere inanır mısın?
9-Korktuğun bir anı anlat
10-Rezil olduğun ama hiç olmamıs gibi davrandığın bir olay
11-Hangi şehirde yaşıyorsun
12-Bize şarkı öner
13-Aşk senin için ne anlam ifade ediyor
14-Sevmediğin birini seviyormuş gibi gösterdin mi
15-Kitap öner
16-Vücudunda en sevdiğin yer neresi
17-Kendine ait bir özelliğin olsa bu ne olsun isterdin
18-Mizah anlayışınızı bir görselle özetleyin
19-seni seviyorum diyemem ama ?
20-Gizlice dinlediğin en garip konuşma neydi?
21-Twitterda engel yediğin en ünlü hesap?
22-Artık son bulmalı dediğiniz gelenekler
23-Kolay olsada yaparken üşendiğiniz şeyler
24-Bir esnaf yalanı
25-Gece olunca yapılması keyif veren bir şey
26-çoğu insanın komik bulduğu ama size komik gelmeyen bir şey
27-Bir kadın/erkek yalanı yazın
28-Tüylerinizi diken diken eden bir yazım yanlışı(görselli yanıtlar)
29-Toplumun ayıplayıp size göre normal olan bir şey
30-Başkası yaptığında başkası adına utanabileceğin bir şey
31-youtube arama geçmişini bizle paylaş
32-Hayatınızda kaç gerçek arkadaşınıza güveniyorsunuz ?
83 notes · View notes
oluruvar · 7 months
Text
En az bir ay girmeyeyim demiştim ama çok ihtiyacım var şu anda buraya yazmaya. Hayatım rezalet gidiyor. Bunu kendimden saklamaya çalıştığımı fark etmek suratıma defalarca tokat yemek gibiydi. Kendimi güler yüzlü, pozitif bir insan olarak görmek iyi geliyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Düşündüğüm her şeyden, hayatımın tümünden, en çok da kendimden deli gibi şüphelenmeye başladım. Hiçbir şey yüzde yüz doğru olamaz, neden doğru olsun istiyoruz, doğru nedir, insanlara karşı hislerimiz gerçek mi yoksa bir şeylerin üstünü örtmek için yarattığımız araçlar mı, kendimi harika hissederken aslında içimde rezalet olduğumu bağıran kişi doğruyu mu söylüyor? Kime ve neye inanmalıyım? The Office'i bitirdim birkaç gün önce. Çok ağladım. Pek çok şey hissettirdi ve hatırlattı. Arkadaşlarımı çok özlediğimi, hala konuştuğumuz ve ara ara buluştuğumuz halde artık eski insanlar olmayışımızı, dünyanın rezalet bir yere doğru gitmesi ve Türkiyenin rezalet bi yere gitmesinin hepimizi mahvettiğini, umutsuz olduğumuzu düşündükçe eskiden rezalet lisemizde günlerimizi geçirirken nasıl içten kahkahalar attığımızı hatırlamak çok üzdü. Buradan tanışıp neredeyse her gün konuştuğum, benim için çok değerli olan insanları çok özlediğimi ve artık hayatlarında ne yaptıklarını, iyi olup olmadıklarını bile bilmediğimi düşününce çok üzüldüm. Dünden önceki gece iki buçuktan 7 buçuğa kadar anneme hastanede refakat etmenin beni ne kadar endişelendirdiğini, korkulacak pek bir şeyi olmamasına rağmen nasıl yıprandığımı, eve geldikten sonra yattığımda boğazımın deli gibi yandığını, uyandığımda hasta olmama rağmen ev işleri yapmam gerektiğini, abimin rezalet ve vicdan yoksunu olduğu için her şeyi benim yapmak zorunda olduğumu, bugünse baya baya hastalandığımı, gün boyu yatıp ağrıdan uyuyamadığımı, şimdi de ateşim çıktığı için yüzüm cayır cayır yanarken bedenimin titremesi, nasıl yalnız hissettiğim, kendime ada çayı yapmakta ne kadar zorlandığım, günlerimin ne kadar rezalet geçtiği, sorunlarla baş edemeyeceğimi düşündüğüm, korktuğum için görmezden gelmeye çalışıp iyi yaşamaya çalıştıkça olumsuzluğa daha da sürüklendiğimi, ailemin nasıl çocuk gibi davrandığı ve artık bununla nasıl başa çıkacağımı bilemediğim için ezildikçe ezildiğim... Cümlenin nasıl başladığını hatırlamıyorum. Bakmak da istemiyorum. Sadece içimi dökmek istiyorum. Beni takip eden kimsenin bunları bilmesine gerek yok evet ama benim anlatmaya ihtiyacım var. Biriyle görüşmeye, konuşmaya halim yok, sadece yazmak ve birilerinin okuduğunu varsaymak iyi geliyor. Zor zamanlar yaşıyoruz. Pek çok insanla aynı şeyleri atlatamadık. Covid, kapanma ve üniversiteye gidememek, hayatımla ilgili öngörülerimin beklediğim gibi gitmemesi. O süreçte evden çıkmamaya çok alışmak, çıkmak istediğim halde artık garip bir şey gibi gelmesi ve sosyofobim olduğundan iyice kötü hissetmek. Dışarı çıkmadığım için psikolojimin bozulması, dışarı çıkınca gelen anksiyete... Bir şeyler düzelecek sanıp çabalarken gelen deprem, onca insan... Bu konu hakkında konuşmaya hala çok korkuyorum. Nasıl toparlanılır bilmiyorum. Seçim ve bir şeylerin iyi olacağına kendimi inandırmam, seçim sonrası her şeyin daha da kötüye gitmesi. Ekonomi, ailevi hayatın daha da boka sarması ve kaçacak hiçbir yerim olmaması, evde sığıntı gibi, yük gibi hissetmek ve bunun cidden hissettirilmesi, sevilmediğimi her gün defalarca hissetmekle artık başa çıkamayışım ve belki en kötüsü benim de kendimi sevmek için pek bir şey bulamayışım, kendimden deli gibi uzaklaşmam, özel hayatımın da sürekli olarak boka sarmaya devam etmesi... Çok yoruldum. Sürekli geçecek, hallolacak demekten, umursamadığımı hayal etmekten ama durduğum yerde çürümekten ve kalkacak halimin olmamasından, ne zaman gücümü toplasam tekme yemekten ve tekrar yere yapışmaktan çok yoruldum. İçimde tutmaktan, yalandan gülmekten çok yoruldum. Düşünsenize, gitmeden önce urlm keyifhaliydi :)
34 notes · View notes
ceremir · 27 days
Note
Twd serisini izlediğini söylemiştin geçenlerde. Bununla ilgili garip bir soru sorasım geldi. Diyelim ki orada bir karaktersin yada gerçekte yaşanıyor bu durum işte sevgilin karın yada birlikte değilsen bile sevdiğin kadın bir zombi tarafından ısırılsa veya ölse ne yaparsın? Diğer postlarında sevgini anlatmışsın bunun üzerinden yorumlar misinn?
Bu arada ben Twd serisini izlediğimi söyledikten yaklaşık 1 hafta sonra tekrar baştan sona izledim. Orada bir karakter olsam, sevgilimi o an bir zombi ısırsa öncelikle kurtarabiliyor muyum ona bakarım. Eğer kolunu ya da bacağını ısırıyorsa ve hemen kurtarabilme şansım varsa o an etrafındaki zombileri öldürür ve enfeksiyon kana karışmadan ısırdığı yer kolu veya bacağıysa direkt keserim. Hayatta tutabiliyorsam tutarım 1 gün 1 gündür. Ama eğer boynundan ısırılıyorsa yani kurtuluş yoksa direkt kafasına sıkarım ki acısı hemen dinsin ve zombiye dönüşmesin. Onu öldürdükten sonra etrafındaki tüm zombileri öldürür ama onun boynunu ısıranı bırakırdım. İşkence edip içimi bir nebze rahatlattıktan sonra kafama sıkıp kendimi öldürürdüm. Herkes sevdiğiyle aynı anda ölmeli.
'Gerçek senaryoda' Negan herkesin gözü önünde Glenn'in kafasını parçaladığında Meggie'nin yerinde olsaydım o an ya ölürdüm ya da kendimi öldürtürdüm. O acıyla yaşanmaz çünkü.
10 notes · View notes
akinci · 10 months
Text
Tumblr media
Hintli milyarder Ratanji Tata'ya radyo sunucusu tarafından bir telefon görüşmesinde sorulduğunda:
"Efendim, hayatta en mutlu olduğunuz anı ne olarak hatırlıyorsunuz?"
Ratanji Tata dedi ki:
"Hayatta mutluluğun dört aşamasından geçtim ve sonunda gerçek mutluluğun anlamını anladım.
İlk aşama zenginlik ve kaynak biriktirmekti.
Ama bu aşamada istediğim mutluluğu elde edemedim.
Ardından değerli eşyaların toplanması olan ikinci aşaması geldi.
Ama bunun etkisinin de geçici olduğunu ve değerli şeylerin parıltısının uzun sürmediğini fark ettim.
Ardından büyük bir proje alma olan üçüncü aşaması geldi. O zaman Hindistan ve Afrika'daki dizel yataklarının %95'ine sahiptim.
Ayrıca Hindistan ve Asya'daki en büyük çelik fabrikasının sahibiydim.
Ama burada da hayal ettiğim mutluluğu elde edemedim.
Dördüncü adım, bir arkadaşımın benden bazı engelli çocuklar için tekerlekli sandalye almamı istemesiydi.
Yaklaşık 200 çocuk.
Arkadaşımın tavsiyesiyle hemen tekerlekli sandalyeleri aldım.
Ama arkadaşım onunla gitmem ve tekerlekli sandalyeleri çocuklara vermem konusunda ısrar etti. Bende hazırlanıp onunla gittim.
Orada bu çocuklara tekerlekli sandalyeleri kendi ellerimle verdim. Bu çocukların yüzlerinde garip bir mutluluk parıltısı gördüm. Hepsini tekerlekli sandalyede otururken, dolaşırken ve eğlenirken gördüm.
Kazanan bir hediyeyi paylaştıkları bir piknik yerine ulaşmış gibiydiler.
Gerçek mutluluğu içimde hissettim.
Ayrılmaya karar verdiğimde çocuklardan biri bacağımdan tuttu.
Bacaklarımı yavaşça kurtarmaya çalıştım ama çocuk yüzüme baktı ve bacaklarımı sıkıca tuttu. Eğilip çocuğa sordum: Başka bir şeye ihtiyacın var mı?
Bu çocuğun verdiği cevap beni sadece şok etmekle kalmadı, hayata bakışımı da tamamen değiştirdi.
Bu çocuk dedi ki:
"Yüzünü hatırlamak istiyorum ki cennette buluştuğumda seni tanıyıp bir kez daha teşekkür edebileyim!..
Alıntı
30 notes · View notes
cuneytyardimci · 2 months
Text
Tarihin En Büyük Pandemisi ve İlk Biyolojik Silah
İnsanlık birçok defa bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla sınanmıştır; ancak tarihin en büyük pandemisi kuşkusuz Kara Veba salgınıdır. Kara Ölüm adı da verilen bu hastalık, aynı zamanda kayıtlara tarihteki ilk biyolojik silah kullanımı olarak geçer!!!
TARİHİN EN BÜYÜK PANDEMİSİVEİLK BİYOLOJİK SİLAH Bir önceki yazıda “Tamı tamına 217 kere COVID-19 aşısı olan adam” ‘dan bahsetmiştim; hemen ardından eski paylaşımlarımdan biri olan “Dünyanın En Büyük Pandemisi Kara Veba ve İlk Biyolojik Silah” başlıklı yazı konu bütünlüğü sağlayacaktır. İnsanlık birçok defa bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla sınanmıştır;  Ancak tarihin en büyük pandemisi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mesutbahtiyarolacak · 1 month
Text
Tumblr media
“Hissiz olmalıydım.
Hissiz, düşünmeyen, yorum yapmayan, soru sormayan, benden bir şey istendiğinde onu yerine getirmek için tüm gücümle ileri atılmalı, sonrasındaki tüm zamanlarda ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırıp gözlerim yerde beklemeliydim.
Hiçbir kelimenin bırakın beynimle buluşmasını, düşüncelerimi harekete geçirmesini, harflere bölünmüş haliyle gözlerimin önünden bile geçmesine izin vermemeliydim.
Bana söylenen tüm sözleri sağır olmuşcasına dinlememeli, yüz mimiklerinden, sesin tonundan anlamalı, gürültülerin arasından seçilebilecek ve hislerimi canlandırabilecek her şeyi engelleyebilmeliydim. 
Beden çeperi içerisinde balçıkla doldurulmuş bir yığın gibi önce bir duvardan bir duvara, yatağın bir kenarından diğer kenarına şu bedeni çarpmalı sonrasında kesif bir karanlığa doğru göz kapaklarımı kapatarak kendimi düşercesine bırakmalıydım.
Boşluğun gözlerimi açtığımda mı yoksa kapattığımda mı başladığını bilmiyordum.
Karanlığın da öyle…
Rüya, hayal veya sanal gerçeklik sözcüklerinin gerçekliğini damağımdaki çelik tadı ile anlayabiliyordum.
Bu bıçağın bedenime yavaş yavaş girişini ilk günkü gibi hatırlasam da, aslında hangi bedenime saplandığını ve şimdi nerede olduğunu bilemiyordum.
Bir çepere hapsolmuş bir ruhun, karmaşık hisleri ve sınırsız istekleri bu şekilde gerçekliği sorgulaması garip geliyordu. Gariplik isyan derecesine ulaştığında ise yeniden gözlerimi açıp uzun uzun karanlıkta boşluğu izlemeye başlıyor, parmak uçlarımdan başlayan uyuşmanın tüm bedenime yayılmasını bekliyordum.
İşte o anda, başka bir gerçekliğin başladığını düşünmek istiyordum.
Ama gerçeklikle birlikte bedenime dokunan bir acının mı, yoksa ruhuma, hislerime dokunan bir acının mı daha gerçek olduğunu, hangisinin daha acıtıcı olduğunu bilemiyordum…
10 notes · View notes
xmidnightbluex1 · 4 months
Text
Özledim seninle konuşmayı vakit geçirmeyi seninle uğraşmayı senle kavga etmeyi bile özledim lan ben hiç mi aklına gelmiyorum sırf her şeyden yorulduğun için gittin hiç mi düşünmedin o kadar yaşadığımız şeyleri o güzel günleri yaptıklarımızı dokuz saat olmuş sadece seninle konuşmayalı ama sen hayatına devam ediyorsun ne garip değil mi o kız arkadaşın senin yanında seninle konuşabiliyor ama ben nasılsın ne yapıyorsun bilmiyorum bile kafayı yemek üzereyim sensiz nasıl geçecek zaman her şeyim sendin lan benim hiç mi aklına gelmicem can yakıyorsun umarım geri gelmezsin biliyorum yine geliceksin özür siliceksin ama bu sefer ben seni affetmicem işte ne kadar ozlesem ne kadar sevsem bile beni herkeste aricaksin biliyorum ama buda bir gerçek benim gibi birini bulamazsın bil istedim yaptıklarını hiç bir kız kabul etmezdi ama ben ettim işte neyse umarım mutlu olursun benim hayatımın içine ettin kendin mutlu olursun umarım hoşçakal sevgilim seni çok özleyeceğim...
9 notes · View notes
murat-o41 · 10 months
Text
Kısa boyluyum ama götüm çok güzel (1) (Gülbahar 20 Y., Denizli)
Selam, ben Denizli'den Gülbahar. O zamanlar 16 yaşındaydım ve Liseye gidiyordum. Boyum kısa olduğu için pek erkeklerin dikkatini çekmezdim. Bu durumda doğal olarak ben de kendimi derslere vermiştim. Fakat bir gün okulun en popüler çocuklarından birisi bana çıkma teklif etti. Eee haliyle kaçıracak halim yoktu. Çocuk 1.90 boylarında, kalıplı ve inanılmaz yakışıklıydı. Fakat en başta dediğim gibi benim boyum oldukça kısa, dolayısıyla aramızda yaklaşık bir 35 cm fark vardı. Ben bulduğum yakışılıyı kaybetmemek için her türlü şeyi deniyordum...
Bir gün okuldan eve dönerken pantolununun önüne gözüm ilişti, yarağı kocaman birşeydi. Aile yapım gereği seks ya da cinsellik bana en uzak kelimelerdi, fakat o gün içimde birşeyler uyandı. Araya yaz tatili girdi. Tatil boyunca aklım pantolonun önünde kaldı, garip bir şekilde içerisindekini görmek istiyordum. Okullar tekrar açılmıştı. Bir gün serviste önüne yanlışlıkla elim çarpmış gibi yaptım ve gördüm ki siki daha da büyüdü, resmen pantolonundan fırlayacak gibi duruyordu. Artık dayanamıyordum ve kulağına, "Dokunabilir miyim?" diye fısıldadım. O ilk başta anlamamış gibi, "Neye?" diye sordu. Gözlerimle yarağını işaret edince gülümsedi ve "Buyur, senindir!" deyip sıcaktan giyemediği okul ceketini kucağına koyup, elimi ceketin altına soktu. İnanılmaz bir duyguydu, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi...
Bir kaç gün sonra ailem bir haftalığına köye gitti. Ben de sevgilimi evimize davet ettim, korkuyorum bahanesiyle. O da kırmayıp kabul etti. Okuldan direkt bizim eve gelmişti. O gün sevgilimin alkolü çok sevdiğini öğrendim, akşam gidip 8 tane bira aldı geldi. Birlikte TV'de oynayan filmi izlerken, o bir yandan biraları hızlı hızlı götürüyordu. Film bittikten sonra o kanepeye uzandı ve öylece uyuyup kaldı. Havalar sıcak olduğu için üstü açık yatmıştı, ama eşofmanının önü kabarıktı yine. Derin uyuyup uyumadığını kontrol etmek için seslendim, saçlarını okşadım ve hiç tepki yoktu. Dayanamayıp eşofmanını sıyırdığımda karşımda kocaman yarağı duruyordu. Artık herşeyi göze alıp yarağına dokunmaya başladım. Dokundukça yarağı daha da büyüyordu. Birden uyandı, gülümsüyordu. "Çekinme, devam et!" dedi. Ben de onun bu rahatlığından cesaret alaarak, hayatımda canlısını ilk kez gördüğüm yarağı elime aldım...
Merak etmiştim, "Kaç cm bu?" dedim. 21 cm olduğunu öğrendiğimde resmen ağzım açık kaldı. Ben onun yarağını incelerken, o elimin üstünden tutarak, elime ileri geri yaptırmaya başladı. Az sonra diğer elini de benim bacak arama atmıştı. Elini orda hissedince neye uğradığımı şaşırdım, ama çok ta hoşuma gitmişti. Bacaklarım resmen kendiliğinden açılıyordu. Elini geceliğimin içine sokamaya çalışınca korktum ve toparlandım. Fakat yarak halen elimdeydi ve elimi de bıraktırmıyordu. Git gide hızlanmaya başladı ve "Böyle olmayacak!" diyerek kalktı, internete girip pørnø açtı. Daha önce de pørnø izlemiştim, ama gerçek olduklarına inanmamıştım. Ne bileyim, ailemin kurduğu psikolojik baskı inanılmaz derecedeydi çünkü. Yanına oturdum ve ben de izlemeye başladım...
Elimi tekrar yarağına götürüp, hızlı hızlı ileri geri yapmaya başladı. Sonra birden başımı yarağına doğru bastırmaya başladı. "Yakından bak, iyice yakından!" derken yarak burnumun önündeydi. Sonra birden kolumu sıktı, ben "Ahh!" diye bağırır bağırmaz, kafamdan bastırıverdi ve yarağı ağzıma girdi. Çok geçmeden ağzıma ılık ılık dölleri fışkırmaya başladı. Tadı çok hoş değildi, ama çıkardığı seslerden sevgilimin zevk aldığı belliydi. Ben de pørnødaki kadın gibi ileri geri yalayarak tüm döllerini ağzıma aldım. Tam tükürecektim ki, bana sertçe, "Hepsini yut!" dedi. Ben de artık şaşkınlıktan, kendimden geçmiş bir vaziyette hepsini yuttum. "Nasıl, döllerimi beğendin mi?" dedi. Ben hiç cevap vermedim, o yerine geçip tekrar uyudu. Bense olanların heyecanıyla sabaha kadar uyuyamadım...
Ertesi gün okuldan geldikten sonra direkt alışverişe gittim. Birden kadınlık duygularım kabarmıştı ve kendime normalde asla alamayacağım derecede sexy iç çamaşırları aldım. Akşam eve geldiğimde, sevgilim arkadaşlarıyla halı sahaya gitmiş. Not bırakmış, "Sen uyu, ben geç gelirim." diye. Hemen onun girdiği sitelere girip, bir sürü pørnø izledim ve bu işin nasıl olduğunu öğrenmeye çalıştım. Vakit geç olmuştu ve sevgilim daha gelmemişti. Bir gün öncesinin de verdiği uykusuzlukla sonunda dayanamayıp gidip yattım. Gece bir ara bir elin vücudumda gezdiğini hissettim. Ben tam kalkacakken sevgilimin yarağını yine ileri geri yaptığını gördüm, 31 çekiyordu. Geceliğimi çıkarmıştı. Şaşkın bakışlarım eşliğinde göğüslerime boşalıp, yattı uyudu. Ben o şaşkınıkla bir süre uyuyamadım. Sonra ben de uyumuşum...
Sonraki gün sevgilime, "Okula gitmeyelim bu gün!" dedim. "Tamam!" dedi. O yarakla işim vardı. Artık azmıştım, en ufacık düşünceyle bile amımdan sular geliyordu. Sevgilim, "Ben duşa girsem olur mu?" dedi, ben de, "Tamam!" dedim. Banyodan çıktıktan sonra beline doladığı havlunun üstünden yarağı bariz bir şekilde belli oluyordu. O çıktıktan sonra ben de banyoya girdim. Güzelce yıkanıp, o incecik ve sexy iç çamaşırlarımı giydim, tangamın ipini iyice götümün arasına yerleştirdikten sonra sevgilimin yanına gittim. O koltukta uzanmıştı ve ben havluyla vücudumu sarmıştım. Tam önüne geldikten sonra eğiliyor gibi yapıp, havlumu bırakıverdim. Yüzüm güzel olmayabilir, yada boyum uzun olmayabilir, ama götüm kocamandır. Sınıftaki kızlar hep götümün güzel olduğunu söylerlerdi. Sevgilimin de dikkatini çekeceğinden emindim...
Öyle de oldu, sevgilim birden kalktı ve havlusunu koltuğa bıraktı. Tamamen çıplaktı ve yarağı taş gibiydi. Beni dudaklarımdan öpmeye başladı. Eli götümü sıkıyor, bir yandan da dili boğazıma kadar uzanıyordu. Kulağıma, "Şimdi yarağı yedin kızım sen!" dedi. Kolumdan sürükleye sürükleye yatağıma götürdü beni ve önüne domalttı. Arkama geçip amımı yalamaya başladı. Çok hoşuma gitmişti, zevkten kendimden geçiyordum. Elleri de göğüslerimdeydi. Sonra ellerimi kemerle sıkı sıkı bağladı. Arkadan yarağını amıma sürtmeye başlamıştı. Çok hoşuma gidiyordu ve inlemeye başlamıştım...
Bir anda içimin yarıldığını hissetmemle birlikte acı bir çığlık attım. Sevgilim o koca yarağını köküne kadar amıma sokmuştu. Bana küfrediyordu, "Nasıl, tatlı mı yarağım orospum benim, daha dur yeni başlıyorum seni sikmeye!" falan diyordu. Benim aklım çıkmıştı, çünkü benim el değmemiş amıma tek hamlede sonuna kadar sokmuştu o hayvan gibi yarağını. Amımdan kanlar gelirken bu sevgilimin umrunda bile değildi. Benim acıyla kıvranmamı önemsemeden sürekli sokuyordu. Bir süreden sonra ben de zevk almaya başladım. Ben inlerken o hepten hızlandı ve amıma makine gibi sokmaya başladı. Birden inanılmaz bir hisle orgazm olduğumu hissettim...
Lavaboda yarağını temizleyip geldi ve "Şimdi sen de beni boşaltacaksın!" dedi ve beni önüne diz çöktürüp yarağını ağzıma soktu. Ben de pørnøda gördüğüm gibi ileri geri yapıyordum, taşaklarından başlayıp en ucuna kadar dilimle santim santim yalıyordum. Birden kafamdan tuttu ve hızlıca ileri geri yaptıktan sonra yarağını boğazıma kadar soktu ve boşalmaya başladı. Ama bu sefer dölleri çok daha sıcaktı. "Yut hepsini!" deyip, döllerini yutturduktan sonra, beni yine yatağa attı. Ben orgazm olmanın verdiği zevkle yatakta gülümserken, sevgilimin yarağı hiç inmemişti...
Yatağımın başucunda duran nemlendirici losyonu alıp avucuna bolca sürdü ve beni yan çevirip iki parmağını götüme sokmaya başladı. Sonra üçüncü parmağını çok az daha soktuktan sonra beni tekrar domalttı ve yarağını götüme dayadı, yüklenmeye başladı, fakat girmiyordu. Yarağını birkaç kez amıma sokup kayganlaştırdıktan sonra amımdan çıkarıp birden götüme bastırdı. Beynimde şimşekler çaktı, yarağı sonuna kadar girmişti götüme. O anda ben acıdan bayılmışım. Ayıldığımda sevgilim götümü halen sikiyordu. Azgın sevgilim benim baygın olmama aldırış etmeden götüme bir posta boşalmış, fakat götümü sikmeye doymamış, tekrar sikiyordu...
Bir süre sonra artık götüm de sikilmeye alışmış, hatta zevk bile alıyordum. Hızlı hızlı götümü sikerken elini de amıma atınca ben orgazm oldum. O da yarağını götümden çıkarıp, beni sırt üstü yatırdı ve göğüslerimin arasına yerleştirdi, birkaç git gelden sonra, "Ağzını aç!" dedi, ağzıma boşaldı. Ben de beni kadın yapan erkeğimin döllerini zevkle yuttum. Sonra yanıma yattı ve uyuyup kaldı...
[Gülbahar]
83 notes · View notes
ata-1966 · 1 year
Text
Tumblr media
Hintli milyarder Ratanji Tata'ya radyo sunucusu tarafından bir telefon görüşmesinde sorulduğunda:
"Efendim, hayatta en mutlu olduğunuz anı ne olarak hatırlıyorsunuz?"
Ratanji Tata dedi ki:
"Hayatta mutluluğun dört aşamasından geçtim ve sonunda gerçek mutluluğun anlamını anladım.
İlk aşama zenginlik ve kaynak biriktirmekti.
Ama bu aşamada istediğim mutluluğu elde edemedim.
Ardından değerli eşyaların toplanması olan ikinci aşaması geldi.
Ama bunun etkisinin de geçici olduğunu ve değerli şeylerin parıltısının uzun sürmediğini fark ettim.
Ardından büyük bir proje alma olan üçüncü aşaması geldi. O zaman Hindistan ve Afrika'daki dizel yataklarının %95'ine sahiptim.
Ayrıca Hindistan ve Asya'daki en büyük çelik fabrikasının sahibiydim.
Ama burada da hayal ettiğim mutluluğu elde edemedim.
Dördüncü adım, bir arkadaşımın benden bazı engelli çocuklar için tekerlekli sandalye almamı istemesiydi.
Yaklaşık 200 çocuk.
Arkadaşımın tavsiyesiyle hemen tekerlekli sandalyeleri aldım.
Ama arkadaşım onunla gitmem ve tekerlekli sandalyeleri çocuklara vermem konusunda ısrar etti. Bende hazırlanıp onunla gittim.
Orada bu çocuklara tekerlekli sandalyeleri kendi ellerimle verdim. Bu çocukların yüzlerinde garip bir mutluluk parıltısı gördüm. Hepsini tekerlekli sandalyede otururken, dolaşırken ve eğlenirken gördüm.
Kazanan bir hediyeyi paylaştıkları bir piknik yerine ulaşmış gibiydiler.
Gerçek mutluluğu içimde hissettim.
Ayrılmaya karar verdiğimde çocuklardan biri bacağımdan tuttu.
Bacaklarımı yavaşça kurtarmaya çalıştım ama çocuk yüzüme baktı ve bacaklarımı sıkıca tuttu. Eğilip çocuğa sordum: Başka bir şeye ihtiyacın var mı?
Bu çocuğun verdiği cevap beni sadece şok etmekle kalmadı, hayata bakışımı da tamamen değiştirdi.
Bu çocuk dedi ki:
"Yüzünü hatırlamak istiyorum ki cennette buluştuğumda seni tanıyıp bir kez daha teşekkür edebileyim!.."
70 notes · View notes
cuneytyardimci · 3 months
Text
Kapuçin Maymunu Fahişeliği Öğrendi ve Kumarbaz Oldu...
Bu yazıda Katolik bir cemaat olan Kapuçinler 'in isim babalığı yaptığı "kapuçino kahve" ile "kapuçin maymunlarının" ilginç hikayesinden bahsedeceğim.
KAPUÇİN MAYMUNU BİLEBOZULDUKTAN SONRABU DÜNYA SANA NELER YAPMAZ? Bu yazıda küçük bir kelime köken yolculuğu ile Katolik bir cemaat olan Kapuçinler ‘in isim babalığı yaptığı “kapuçino kahve” ile “kapuçin maymunlarının” ilginç hikayesinden bahsedeceğim. Ancak asıl konu ise Yale Üniversitesi tarafından yapılan çok çarpıcı bir sosyal deney: Öyle ki bilimsel çalışmalarda para kavramı öğretilen…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes