Tumgik
#Modern Fizik
Text
Modern Fiziğin Başlangıcı: Bir X Işını Hikayesi
Modern Fiziğin Başlangıcı: Bir X Işını Hikayesi Günümüzde Tıp sanayi medikal görüntüleme hizmetlerinde, tüm havalimanlarında, alışveriş merkezlerinde güvenlik amacıyla kullanılan X Işınlarının hayatımıza nasıl girdiğinin hikayesi olacak bu hikaye… X Işınları Alman Fizikçi; Wilhelm Conrad Röntgen’e İlk Nobel Fizik Ödülünün Sahibide Yaptı. Alman bilim insanı Wilhelm Röntgen ilginç özellikleri olan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
felsefebilim · 2 years
Text
Bilimde Kesinlik Yoktur...
Tumblr media
Fizik gerçekliğini açıklama çabası ve bu paraleldeki bilimsel faaliyetler sürdürülebilir, geliştirilebilir bir canlı mekanizmadır...
Karl Popper da bu şekilde düşünen modern çağın önemli bir bilim felsefecisidir. O, bilim; hataların sistematik olarak eleştirildiği ve zaman içinde düzeltildiği tek insan etkinliğidir der. Bu deyişinden de anlayacağınız gibi bilimde kesinlik yoktur düşüncesini savunur. 
Fizik gerçekliği, insan zihninden bağımsız olarak vardır. Bu da onu hiçbir zaman tam anlamıyla kavrayamamızın sebebidir. Fizik gerçekliği açıklamak için kuramlar yaratır ve işe yaradıkları sürece kullanırız. Fakat zamanla bir kuram yetersiz kalabilir ve yerine daha iyisini koymak için çalışırız. Popper, kesinlik olmadığı için bu döngüde elimizden gelen tek şeyin en iyi kuramımızı yanlışlayacak içerikleri aramak olduğunu söyler...
17 notes · View notes
sihirlisuperisi · 10 months
Text
"Each time is true, but the truths are not the same."
"İki zamanda gerçek ama gerçekleri aynı değil."
1 note · View note
bloglaricin · 7 months
Text
MİKNATİSLAR - DEVASA+
Tumblr media
Mıknatıslar.com: Farklı Boyutlarda Manyetizma Deneyimi
Günümüzde mıknatıslar, teknolojinin yanı sıra eğlenceli ve öğretici oyuncakların da vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Mıknatıslar.com, geniş ürün yelpazesi ve kaliteli hizmet anlayışıyla mıknatıs çeşitleri ile manyetik dünyanın kapılarını aralamaktadır.
Neodyum Mıknatıs: Gücün ve Küçüklüğün Buluştuğu Nokta
Neodyum mıknatıslar, mıknatıs dünyasında bir devrim yaratmıştır. Küçük boyutlarına rağmen inanılmaz güçlü manyetik alanlar oluşturabilen neodyum mıknatıs, modern teknolojinin birçok alanında kullanılmaktadır. Bilgisayar teknolojilerinden elektrikli araçlara kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkan neodyum mıknatıslar, dayanıklılıkları ve performanslarıyla dikkat çekmektedir.
Geleneksel Mıknatıslar: Her An Kullanımınızda
Mıknatısların temelini oluşturan geleneksel mıknatıslar, demir, nikel ve kobalt gibi malzemelerden üretilir. Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bu mıknatıslar, buzdolaplarında, manyetik tahtalarda ve birçok ev aletinde yaygın olarak kullanılır. Pratik ve etkili kullanımlarıyla bilinen bu mıknatıslar, günlük hayatta işlerimizi kolaylaştırmak adına birçok fırsat sunar.
Mıknatıslı Oyuncaklar: Eğlencenin Manyetik Yolu
Mıknatıslı oyuncak, çocukların hem eğlenmelerini hem de öğrenmelerini sağlayan eşsiz ürünlerdir. Renkli bloklardan oluşan ve çeşitli şekillerde birleştirilebilen mıknatıslı oyuncaklar, çocukların yaratıcılıklarını geliştirmelerine, el becerilerini artırmalarına ve temel fizik prensiplerini öğrenmelerine yardımcı olur.
Mıknatıslar.com, bu çeşitli mıknatıs dünyasını sizlere sunarak hem eğlenceli hem de öğretici bir alışveriş deneyimi yaşamanıza olanak tanır. Kaliteli ürünleri ve müşteri memnuniyeti odaklı hizmet anlayışıyla, manyetik dünyanın kapılarını aralamak için doğru adrestir. Haydi, manyetik bir maceraya başlamaya hazır mısınız?
560 notes · View notes
anonimbeyy · 1 year
Text
Seccâde tefekkürleri
Mânâ, maddeden kıymetlidir. Evet, hocalarım seccade üzerine bağdaş kurmuşken edindiğim bu tefekkürümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Mânâya dikkat kesilmek, kâşifi olmak o kadar önemlidir ki Mânâ ile kainata bakmayan gözleri vardır ama görmezler hitabı altında ezilmeye mahkumdur.
Mânâdır hayata kıymetini veren. Kolunuza şakayla vuran arkadaşınızı sizi darp etmek için kolunuza yumruk sallayan birinden ayıran mânâsını okumanızdır. Yoksa olaya yumruğun hızını hesaplayan bir fizik formülü uzerine bakan bir gözlemci edasıyla yaklaşmanız sizi bütün olaydan bihâber kılar.
İşte kâfir ile mümini ayıran yegane olay budur. Kâfir örten demektir lügâtçe, konuyla bağdaştırırsak neyi örten derseniz? -Mânâyı derim. Bu ince çizgiyi yakalarsanız eğer anadoluda okuma yazma bilmeyen bir teyzenin , hardwarda deney yapan bir profesörden daha âlim olduğunu anlarsınız.
Size birisi çiçek verdiğinde , çiçeği gözlemleyip ona kromoplastın renk verdiğini bilmenizden çok size çiçek veren kişinin sizi sevdiğidir, bu mânâsıdır asıl verilmek istenen mesaj. Şimdi bu perspektifle kâinata bir seyirci edasıyla yaklaş. Ya biz modern bilim çağıyla övünüyorken, asıl mesajı (mânâyı) şimdiye kadar kaçırdıysak?
Neden devamlı müşahedede bulunan bir seyirci olmalıyım dersen, derim ki; "Amentü" demiyoruz "eşhedü" diyoruz bu ince ayrım çok şey ifade etmeli bizler için. Secdede her oturuşta tahiyyatın sonunda şahitliğimizi yeniliyoruz, peki secdeden kalktığımızda gerçekten şahit oluyor muyuz?
55 notes · View notes
shir0theme · 2 years
Text
Evreni Tanımak
Evren bugüne kadar gözleyebildiğimiz ve henüz gözleyemediğimiz her şeyi oluşturan; uzayı, zamanı, maddeyi ve enerjiyi içeren, var olduğu söylenen her şeyi bünyesinde barındıran, 13.82 milyar yıl yaşında olduğu hesaplanan genel yapının ismidir. Tabiki siz de evrenin birer parçasısınız. Bildiğimiz evren haricinde bambaşka evrenler olma ihtimali de vardır lakin bunu başka bir yazıya saklamayı tercih ediyorum.
Evrenin toplam büyüklüğü hepimizin aklını karıştıran bir sorudur. Bu sorunun cevabını fizikçiler bile bilmiyor zaten. Modern fizik kuramlarına göre, evrenin herhangi bir sınırının bulunmaması mümkündür. Yani evren sonsuz olmasa da, sınırsız bir yapı olabilir. Bu biraz enteresan gelebilir fakat biz aslında sınırsız bir dünyada yaşıyoruz diyebiliriz.
Peki evren en fazla ne kadar büyüklükte olabilir?
Alberta Üniversitesi Teorik Fizik Enstitüsü'nden Don Page tarafından yapılan bir araştırmaya göre evrenin çapı 10 üzeri 10 üzeri 10 üzeri 122 megaparsek genişliğindedir.  1 megaparsek bile 3.086×10¹⁹ kilometreye denk geliyor. Yani sadece 1 megaparsek bile 30 milyon kere katrilyon kilometreye eşit. Bir de bunu ilk bahsettiğim sayı kadar düşünün. Devasa bir sonuç çıkıyor değil mi? Biraz kafanızı karıştırdı sanırım. Aklımızda canlandırabileceğimiz bir sayı olabilmesi için fazla büyük.
Sadede gelirsek; bu hesaplamaların ne kadar gerçeği yansıttığını bilmek şimdilik pek mümkün değil. Fakat bildiğimiz bir şey var ki o da bu koskoca evreni neredeyse hiç tanımıyor oluşumuz. Elbette her geçen gün teknoloji ilerledikçe yeni şeyler keşfediliyor. Peki tüm evreni keşfedebilmeyi insanlık ne zaman başaracak? Onca gezegeni galaksiyi ve nicelerinin ne kadarını keşfedecek? Daha da önemlisi insanlığın ve Dünya'nın buna yetecek kadar ömrü olacak mı..
21 notes · View notes
mantikutayr · 1 year
Photo
Tumblr media
prof. dr. muhammed hacı yusuf, suriye ve cambridge'de fizik eğitimi görmüş ve fizik üzerine sahip olduğu akademik kariyerin yanında ibn arabi üzerine çalışmalarda bulunuyor. "ibnü’l-arabi zaman ve kozmoloji" arabi’nin zaman ile ilgili görüşleriyle modern fiziğin incelendiği ilginç bir metin. arabi terminolojisine hakim olanların ve fizikle ilgili temel bilgilere sahip olanların daha rahat anlayabileceği bir kitap. “ibnü’l-arabi, zamanı, bir gerçek ve müstakil varlığı olmaksızın, insan muhayyilesinin bir ürünü olarak düşünür.” ‘‘..gezegenleri ve gök cisimlerini allah’ın kendi suretinde yarattığı bir yapı olarak görmüş..’‘ ‘‘sadece dairesel hareket süreklidir ve zaman bu hareketle irtibatlıdır.’‘ ‘‘ibnü’l-arabi’ye göre zamanda yolculuk mümkündür.’‘ ‘‘bir şeyin zamanı onun mevcudiyetidir.’‘ ‘‘zamanı bilmek, vasıtasıyla ezelin bilindiği asil bir ilimdir. fakat efrad-ı mine’r-rical onu bilir. bu (hakikat) dehr-i evvel veya dehr-i dühur olarak bilinir. ondan (ezel) zaman varlık bulmuştur.’‘ ‘’eğer zamanı kendi içsel faaliyetlerimizle ölçersek (veya psikolojik zaman olarak bilinen şey ile) daima zaman içinde yolculuk yapabiliriz.’’ ‘’geleceğe yolculuk ve daha doğmamış kişiler ile görüşmek de mümkündür.’’ ‘‘zaman bilgisi, kıymetli bir bilgidir. ezel ondan öğrenildiği gibi aynı zamanda allah var idi ve o’nunla beraber başka bir şey yoktu. hadisi de zaman bilgisinden ortaya çıkar. zaman bilgisi, rical’den sadece efrad’ın bildiği bir ilimdir. söz konusu ilim, dehr ve dehirlerin dehri diye ifade edildiği gibi zaman da bu ezelden var olmuştur. bunun sayesinde allah dehr diye isimlendirildi.’‘ ‘‘allah hiçbir zaman iki şahsa bir tek surette tecelli etmez, ne de bir surette iki kere’‘ ‘’unsur-ı a’zam’’ '’o sıfır boyutunun (0-d) varlığıdır: yani hiç boyutu yoktur, zaman ve mekana tabi değildir. işte bu yüzden ibnü’l-arabi, allah’ı bazen bir nokta olarak sembolik bir şekilde ifade etmektedir.’‘
6 notes · View notes
bilimuzay · 2 years
Text
Atom Nedir ? Atom Modelleri Nelerdir ?
Tumblr media
Atom Nedir ? Atom Modelleri Nelerdir ?
Bilinen evrenin en küçük yapı taşı atomdur. Antik çağlardan günümüze kadar gelen atomun hikayesi günümüzden çokta uzak olmayan zamanlarda neredeyse tam olarak çözüldü. Fakat hala kuantum fiziğinin tam olarak anlaşılamayışından veya tam olarak keşfedilemeyişinden kaynaklı olarak atom ölçeklerinde işlem yapmak pekte kolay değil. Her atom bir çekirdekten ve çekirdeğin etrafına sarılmış bir veya daha fazla elektrondan oluşur. Bir atomun çekirdeği bir veya daha fazla proton ve nötrondan oluşur. Hidrojen atomlarının en yaygın biçimi dışında, tüm atom çekirdekleri nötron içerir. Elektronlar, proton ve nötronlara kıyasla o kadar küçüktür ki, tek başına proton ve nötronlar bir atomun toplam kütlesinin .94'ünü oluşturur. Protonların pozitif elektrik yükü vardır. Elektronlar, negatif elektrik yüküne sahiptir. Nötronlarsa elektriksel olarak yüksüzdür. Eğer bir atomun çekirdeğindeki pozitif yüklü tanecik sayısı ile etrafındaki elektron sayısı birbirine eşitse, elektriksel olarak yüksüz olacaktır. Proton sayısı elektron sayısından fazlaysa o atom "pozitif", elektron sayısı proton sayısından fazlaysa o atom "negatif" yüklü olacaktır. Bu şekilde pozitif veya negatif yüklü olan atomlara iyon denir. Elektronlar, elektromanyetik kuvvet adı verilen bir kuvvet tarafından çekirdekteki protonlara çekilir. Protonları ve nötronları tek bir çekirdeğe bağlayan kuvvete güçlü nükleer kuvvet denir. Bu kuvvet ortalama olarak protonları iten elektromanyetik kuvvetten daha güçlüdür. Bu nedenle atomlar kolay kolay parçalanmazlar. Ancak, belirli koşullar sağlandığında, bu elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvveti yener ve atomlar bölünerek, yalnızca ana element dışındaki diğer elementlerin atomlarını bırakır. Bu bir tür nükleer dekompozisyondur(bozunmadır). Bir atomdaki proton sayısı, atom numarası adı verilen bir sayı ile temsil edilir. Ancak bir atomun proton sayısı aynı olsa bile nötron sayısı farklı olabilir. Bu tür atomlara izotop denir. Atomlar, kimyasal bağlar adı verilen elektromanyetik etkileşimler yoluyla birbirlerine veya diğer atomlara bağlanabilir. Bu şekilde üretilen daha büyük birimler, moleküller ve kristaller gibi harfleri içerir. Evrende ve doğada gözlemlediğimiz tüm fiziksel ve kimyasal değişikliklerin temel nedeni atomların birbirine bağlanıp bu bağları gevşetebilme yeteneğidir. Atomun doğasını inceleyen bilim dalı genellikle fizik iken, atomların değiş tokuşunu ve atomlar arasındaki etkileşimleri inceleyen bilim dalı kimyadır. Elbette fizik ve kimya sınırlarının çarpıştığı fiziksel kimya gibi alanlar da var. Antik Çağda Atom Antik çağlardan beri filozoflar maddenin en küçük yapı taşı hakkında kafa yormuş ve bu problemi çözmeye çalışmışlardır. En sonunda maddenin en küçük parçacığına, daha fazla bölünemez diye düşündükleri parçacığa Yunancada “atom-us” yani bölünemez adını vermişlerdir. Antik Yunan çağında yaşamış olan Leukippos ve onun öğrencisi Demokritos ve bunların ardılıları bu konu üzerinde kafa yormuş ve atoma bugünkü adını vermişlerdir. Özellikle Demokritos bu konu hakkında kendi dönemi içerisinde bilinenden çok daha ileriye giderek düşünsel çalışmalarda bulunmuştur Atom Modelleri Nedir ? Temel atom modelleri şunlardır; - Democritos Atom Modeli - Dalton Atom Modeli (Bilardo topu Atom Modeli) - Thomson Atom Modeli(Üzümlü kek Atom Modeli) - Rutherford Atom Modeli (Gezegensel Atom Modeli) - Bohr Atom Modeli - Modern Atom Modeli (Kuantum Atom Modeli) Bu atom modellerini ve bunlara bulan, keşfeden, katkı sağlayan fizikçileri ufak bir yazı ile açıklamak gerekirse; Democritos Atom Modeli Democritos’a göre bir madde ayrıldığı zaman ortaya çıkan parçacık onun temel yapı taşıydı. Bu parça bölünemez ve görülemezdi. Democritos’a göre maddelerin farklı olmasının nedeni diziliş şekilleri ve atom sayısıydı. Bütün maddeler tek bir atomdan meydana geliyordu. Democritos'un hayatı ve görüşleri hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayın. Dalton Atom Modeli (Bilardo Topu Atom Modeli)
Tumblr media
Dalton Atom Modeli Günümüz atom modelinin temelini atmıştır. 1804 yılında “Katlı Oranlar Yasası”nı bulmuştur. Dalto’nun atom kuramına göre elementler, kimyasal bakımdan birbirinin aynı olan atomlar içerirler. Dalton atom modeli 4 maddeye dayanır; - Maddeler, atomlardan oluşur. Atomlar son derece küçük ve bölünemez parçacıklardır. - Bir maddenin atomları aynıdır. Kütle, hacim veya boyut olarak bütün atomlar aynı özelliklere sahiptir. Diğer maddelerin atomları farklıdır. - Bileşikler ise birden çok maddenin atomundan meydana gelir. - Kimyasal tepkimeler atomların birbirinden ayrılması veya birleşmesi ile medyadan gelir. Thomson Atom Modeli (Üzümlü Kek Atom Modeli)
Tumblr media
Thomson Atom Modeli Thomson’a göre tıpkı bir üzümlü kek gibi atomların içerisinde pozitif yüklü elektronlar hem de negatif yüklü elektronlar vardır. - Atomlar pozitif yüklü maddelerden oluşur. - Bu pozitif maddedeki elektronlar hareketsizdir. - Elektronların kütlesi çok küçüktür. Bir atomun toplam kütlesi, pozitif yüklü maddeden oluşur. - Atomlar küreseldir. Rutherford Atom Modeli (Gezegensel Atom Modeli)
Tumblr media
Rutherford Atom Modeli Modelin adından da anlaşılacağı üzere Rutherford atomu güneş sistemine benzetmiştir. Yaptığı deneyler sonucu elde ettiği verilere dayanarak atomun çoğunun bir boşluktan ibaret olduğunu, atom çekirdeğinin atom kütlesinin çoğunluğunu oluşturduğunu ve proton ile nötronların sayılarının aynı olduğunu gözlemlemiştir. Niels Bohr Atom Modeli
Tumblr media
Bohr Atom Modeli Bohr yaptığı deneyler ile elektronların çekirdekten uzakta tek bir yörünge de sabit olarak kalmadığını belirli yörüngelerde olduğunu gösterir. Bunu elektronların sahip olduğun enerji düzeyleri ile açıklar. Modern Atom Modeli (Kuantum Atom Modeli) Bütün bu fizikçiler ve bilim adamlarının çalışmalarının ardından artık günümüzde atomun gözlemlenebildiğini ve bölünebildiğini biliyoruz. Tüm bu çalışmalar sayesinde günümüzde artık Modern Atom Modeli kullanılmakta. Modern atom modeline göre elektronların hızının ve konumunun aynı anda bulunamayacağı ve elektronların belli yörüngesel hareketlerde bulunduğu bugüne kadar çalışmalarda bulunmuş ve hala bu konuda çalışmalarda bulunan atomu daha iyi anlamamızı sağlayan tüm bilim adamları tarafından kabul edilmiş ortak görüştür. Modern atom modeli, Bohr modelinin neredeyse bir üst versiyonu gibidir. Onun açıklarını ve hatalarını kapatarak yeni bir atom modeli ortaya atılmıştır. Kaynak: https://bilimuzay.com/atom-nedir-atom-modelleri-nelerdir/ Read the full article
3 notes · View notes
Text
Ön Çapraz Bağ Ameliyatı
Ön çapraz bağ ameliyatı, dizdeki ön çapraz bağın (ÖÇB) yırtılması veya kopması durumunda yapılan cerrahi bir müdahaledir. Bu bağ, diz ekleminin stabilitesini sağlar ve sporcularda sıkça görülen bir yaralanma türüdür. Özellikle futbol, basketbol, kayak ve tenis gibi sporlarla uğraşan kişilerde ön çapraz bağ yaralanmaları daha yaygındır. ÖÇB'nin yaralanması, dizde şiddetli ağrıya, şişmeye ve dengesizliğe yol açar, bu da günlük aktiviteleri ve spor yapmayı zorlaştırır.
Ön çapraz bağ ameliyatı, hasarlı bağın yeniden yapılandırılması için yapılan bir cerrahi işlemdir. Bu ameliyatta, genellikle hastanın kendi vücudundan alınan bir tendon (patellar tendon, hamstring tendon veya quadriceps tendon) kullanılarak yeni bir bağ oluşturulur. Bazen donör dokuları da kullanılabilir. Ameliyat, genellikle artroskopi yöntemi ile yapılır, bu da minimal invaziv bir prosedür olduğu için daha hızlı iyileşme ve daha az komplikasyon riski sağlar.
Ameliyat süreci, genel veya spinal anestezi altında gerçekleştirilir ve yaklaşık bir ila iki saat sürer. Ameliyat sonrası hastalar genellikle aynı gün taburcu edilir. Ancak, tam iyileşme ve dizin eski fonksiyonlarına kavuşması aylar alabilir. Bu süreçte fizik tedavi ve rehabilitasyon programları büyük önem taşır. İlk birkaç hafta, dizin şişmesini azaltmak ve hareket açıklığını artırmak için hafif egzersizler yapılır. Zamanla, kas gücünü ve stabilitesini yeniden kazandırmak için daha yoğun egzersizler eklenir.
Ön çapraz bağ ameliyatının başarısı, hastanın rehabilitasyon programına ne kadar bağlı kaldığına bağlıdır. İyi bir rehabilitasyon programı, ameliyatın başarısını artırır ve hastanın spora veya günlük aktivitelerine dönmesini hızlandırır. Ameliyat sonrası dönemde hastaların doktor ve fizyoterapistlerinin önerilerini dikkatle takip etmeleri, iyileşme sürecini olumlu yönde etkiler.
Ön çapraz bağ ameliyatının riskleri arasında enfeksiyon, kan pıhtılaşması, ve nadir de olsa bağın tekrar yırtılması bulunur. Ancak, modern cerrahi teknikler ve rehabilitasyon protokolleri sayesinde bu riskler minimize edilmiştir. Ameliyat sonrası düzenli kontroller, olası komplikasyonların erken tespit edilmesini sağlar ve hızlı müdahale imkanı sunar.
1 note · View note
webirinci · 3 months
Text
Teknolojinin Faydaları Nelerdir?
Tumblr media
Teknoloji, modern dünyanın en önemli unsurlarından biridir. Öyle ki çoğu kez teknolojinin gelişmişliği uygarlığın gelişmişliği ile eş tutulur. Teknoloji en basit tanımı ile insanlığın çevresini geliştirmek ve denetlemek için geliştirdiği tüm araç, gereç ve bunun bilgisine verilen addır. Tanımdan da anlaşıldığı üzere teknoloji, birçok alanı kapsayan insanlığa birçok fayda sağlayan unsurdur. Toplumlar, ilerlemek ve daha rahat yaşam sürmek için teknolojiyi aktif olarak kullanılır ve gelecek yaşam koşullarını bu unsur etrafında için geliştirirler. Günümüzde kullanılan ve geliştirilen akıllı ev sistemler, akıllı arabalar, akıllı telefonlar, yazılımlar, bilgisayar programları ilerleyen ve de gelişen teknolojinin ürünleridir.
Teknolojinin Eğitime Faydaları 
Teknoloji birçok alanda kullanılan kapsamlı bir unsurdur. Özellik olarak doğa, fizik ve matematik gibi bilgilerin pratik uygulamalarını bünyesinde barındırır. Onun bu yapısı eğitim, sağlık, eğlence, sanayi, endüstri gibi birçok alanda aktif olarak kullanılmasını sağlar. Bunlardan eğitim, teknolojinin gün geçtikçe daha çok yararlanılan alanlarından biridir. Teknolojinin eğitime faydaları saymakla bitmemek birlikte genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Erişim kolaylığı ve kapsayıcılığına olanak vermesi: Teknolojinin eğitime sağladığı en büyük katkılardan biri kolay, ücretsiz ve hızlı şekilde istenilen bilgilere erişim sağlamasıdır. Bununla birlikte tez, makale, bilgi ve kitap gibi bilgi ve öğrenme mataralarının yanı sıra herhangi bir ülkenin herhangi bir ders, kurs ve videolarına ulaşım imkânı sağlar. Onun bu yönü coğrafyayı ortadan kaldırarak dünyadaki bilgilere yerinde erişme olanağı sağlar. Maliyet tasarrufu sağlaması: Dokunulabilir bilgilere ulaşma adına emek ve maliyet harcanır. Bu maliyetler ihtiyaç ve taleplere göre artar. Teknolojik gelişme ve dijitalleşme ile birlikte birçok öğrenim materyaline ücretsiz ya da daha az ücretle ulaşım sağlanır. Teknolojinin bu yönü eğitimde bilgiye olanağı arttırdığı gibi çevreci yapısıyla da önem arz eder. Mesleki ve kişisel alanda sürekli gelişim imkânı sunması: Teknoloji eğitimde öğrencilere büyük fırsat tanıdığı gibi öğretmenler içinde kendilerini geliştirme imkânı tanır. Sürekli gelişen ve dönüşen dünya da eğitim teknik ve yöntemleri de değişime ve gelişime uğrar. Bu durumda rehber pozisyonunda olan öğretmen aldığı mesleki eğitiminin yanı sıra değişime uyumluk sağlamak için kendini mesleki ve kişisel olarak geliştirme mecburiyetindedir. Bu açıdan teknolojik gelişmeler ile öğretmen gerek çevrimiçi eğitim programları gerekse güncel materyallere ulaşım imkânı bulur.  Anında ve otomatik geri bildirim imkânı sunması: Teknolojinin her geçen gün ilerleyip gelişmesi eğitim teknolojisi alanında görülür. Çeşitli uygulama ve programlarla öğrencilerin bilgilerinin ölçülüp değerlendirildiği gelişmeler bu duruma örnek verilebilir. Öğrenciler bu uygulamalarla bir soru üzerinde ne kadar zaman geçirdiğini kaç hatası olduğunu ve hangi konularda eksik olduğu gibi verilere anında ulaşarak eksikliklerini tanıma imkânı yakalar.  5. Kolay taşınabilir kaynak ve materyal sunması: Teknoloji; tablet, telefon ve bilgisayar gibi araçlarla kitap, defter gibi ağır materyal taşınmasının önüne geçme imkânı verir. Bu yönü ile kullanıcılarına kolay ve her yere taşınabilir bilgi imkânı sunar.  
Teknolojinin Zararları 
Bilgi çağının en büyük yapı taşlarından biri olan teknoloji yanlış ve kötü niyet kullanımı ile kullanıcılarına ve ondan etkilenen diğer kişilere zarar verebilmektedir. Teknolojinin zararları, kullanıma ve niyete bağlı olarak kişinin yaşına, kullanımına ve ona maruz kalan kitleye göre değişim gösterir. Bu durumlara uğramamak için teknolojiyi doğru ve yerinde kullanmak gerekir. Bununla birlikte teknolojinin özelliklerini ve kullanım amaçlarını doğru anlamak teknolojinin zararları konusunda önem arz eder. Teknolojinin genel olarak zararları şu şekilde sıralanabilir: Sağlık sorunlarına sebebiyet vermesi: Teknolojik aletler doğru kullanılmadığı takdirde insan vücudunda kalıcı ve geçici olmak üzere bir dize soruna yol açar. Özellikle televizyon, tablet ve bilgisayar gibi teknolojik aletlerin başında geçirilen yanlış zaman, duruş ve yer kişinin sağlık durumunu olumsuz etkiler. Göz hastalıkları, duruş bozuklukları, vücudun çeşitli yerlerinde oluşan ağrı ve yorgunluk gibi durumlar yanlış kullanım sonrası oluşabilecek sağlık durumlarına örnek verilebilir. Bununla birlikte özellikle yaş durumuna göre oluşabilecek psikolojik sağlık sorunlarına da dikkat çekmek gerekir. Bu sebeple küçük çocuklarda teknoloji kullanımı belli yaşa kadar ebeveyn kontrolünde olmalıdır. Kişileri toplumdan uzaklaştırarak toplum izolasyonuna sebebiyet vermesi: Teknoloji başında geçirilen zaman ve uğraş normalin üstüne çıktığında kişileri toplumdan uzaklaştırarak yalnızlaştırabilir. Özellikle bilgisayar oyunları, sosyal medya gibi mecralar kişilere toplumdan uzak yeni bir gerçeklik algısı yaşatabilir. Bağımlılık sorunları oluşturması: Teknolojinin doğru kullanılmadığı zamanlarda kişide öz denetim mekanizması çökebilir. Bu durumda kişi kendi iradesi dışında teknolojik araçlarla zaman geçirebilir ve yokluğunda yoksunluk durumuna girebilir. Gizlilik ve mahremiyet sorunu oluşması: Teknoloji kötü niyetle kullanıldığında kişilere zarar verebilir. Özellikle sosyal medya gibi uygulamalarla dağılan kişisel bilgiler kötü niyetli kişilerin eline geçebilir. Bu durumda kişiler kendilerini teknoloji ortamında nasıl muhafaza edebileceğini ve bu durumlar yaşandığında haklarını nasıl arayabileceklerini öğrenimleri gerekir.  Dijital Dönüşüm Read the full article
0 notes
futbolpenceresi · 3 months
Text
FUTBOLUN OYUNCULARI
Futbol Takımı, Oyun Sistemi ve Oyuncular https://engelsbergideas.com/portraits/valeriy-lobanovskyi-the-greatest-football-coach-youve-never-heard-of/ Rinus Michels’s 1970s totaalvoetbal is credited with shaping the modern game through pressing, interchangeability of position and function, and an emphasis on fluid passing and movement. Yet, Lobanovskyi’s combination of the coordinated, collective approach with data-driven planning and hard-nosed pragmatism means the game today more closely resembles the Soviet laboratory than the Dutch ideal.
OYUN SİSTEMİ ve SİSTEME UYGUN ROLLER ve bu rollerin sahip olması gereken YETENEKLER nelerdir. Futbol tarihinden, ülkemizden ve dünyadan örneklere bakalım:
1. Tanju-Prekazi ve diğerlerinden oluşan ve şampiyonlar kupasında yarı finale kalan Galatasaray futbol takımı. 2. Hakan Şükür, HAGI ve diğerlerinden oluşan ve UEFA kupasını kazanan Galatasaray futbol takımı. 3. PLATINI, BONIEK ve diğerlerinden oluşan JUVENTUS futbol takımı. 4. Messi ve diğerlerinden oluşan ve sayısız kupa kazanan tiki takaya dayalı BARCELONA futbol takımı. 5. Ariel Roben ve diğerlerinden oluşan Hollanda milli futbol takımı. 6. Rinus Michels'in yarattığı Cruyff'un yıldız oyuncusu olduğu total futbol sistemine sahip Ajax ve Hollanda milli futbol takımı. 7. Valeriy Lobanovsky'nin yarattığı olağanüstü disiplinli ve mekanik futbol anlayışına sahip Dinamo Kiev ve Avrupa Şampiyonasında Rinus Michels'in Hollanda'sına kaybeden Sovyet milli takımı. 8. Sep Piontek'in yarattığı ve üç beş iki sistemini kullanan Danimarka milli futbol takımı ve vurucu santraforu Larson. 9. Olağanüstü savunma yapan büyük efor harcamaya dayalı futbol oynayan ve Avrupa şampiyonasını kazanan Yunanistan milli takımı. In the final, however, Lobanovskyi was left to rue his team’s luck. The Soviets spurned two good chances before Gullit gave the Netherlands the lead. Van Basten’s once-in-a-lifetime volley beat Rinat Dasayev—winner of the 1988 World’s Best Goalkeeper of the Year award—from a seemingly impossible angle, before Belanov hit the post and missed a penalty. Michels was heralded as the Coach of the Century by FIFA while Lobanovskyi departed for the Middle East. Tanju ve Prekazi kilit ikilisine dayalı takımı Hakan Şükür'lü bol pres yapan ve yüksek efor harcayan bir takıma dönüştürme Mustafa Denizli zamanında başladı. Fatih Terim bu takıma dev bir yıldızı, Hagi'yi ve kaledeki ilk hücum elemanı Taffarel ile birlikte defansı toparlayan Popescu'yu monte ederek UEFA kupasını kazanan takımı yarattı. Başta Taffarel, Hagi ve Hakan Şükür'ün bulunduğu bu kilit oyuncuları tamamlayan oyuncuların her biri de üstün nitelikli oyunculardı. Orta sahada olağanüstü efor sarfeden ve pres yapan Okan Buruk ve Suat Kaya, fizik gücü kadar teknik yönden de kuvvetli Emre Belözoğlu, kanatlarda Ümit Davala, Hakan Ünsal, Arif Erdem.
Bu sınırsız efor harcayan, pres yapan takımın presi hücum hattında Hakan Şükür ve Arif Erdem ile başlıyordu. Orta sahanın üç bücürlerinin harcadığı enerji, yaptıkları pres onların da bir gömlek üstündeydi. Defansta Tanju ve Prekazili takımda ilk maçlarını oynayan büyük savaşçı Bülent Korkmaz da Popescu'yu tamamlıyordu.
Kısacası UEFA kupasını kazanan bu takım, sınırsız enerji harcamaya ve sürekli pres yapmaya dayalı bir oyun felsefesine sahipti. Taffarel, Popescu ve Hagi bu enerji ejderhasını akıl, teknik ve yetenekle tamamlıyordu. Okan Buruk ve Emre Belözoğlu gibi enerji küplerinin teknik yetenekleri de ortalamanın epey üstündeydi. Ümit Davala, Arif Erdem, Hakan Ünsal gibi oyuncular da teknik açıdan zayıf oyuncular değildi.
Yani, UEFA kupasını kazanan bu takım olağanüstü efor sarfeden, pres yapan, oyun bozan bir oyun felsefesini ortalamanın üstünde teknik, yetenek ve zekayla harmanlıyordu.
Tanju Prekazi birincil kilit oyuncularına dayalı Galatasaray takımı Prekazi'nin olağanüstü gollük ortaları ve Tanju'nun bu ortaları büyük bir isabetle değerlendiren büyük golcülük yeteneklerine dayalı bir takımdı. Kalede Simoviç vardı. O da ikincil kilit oyunculardan biriydi Libero, rahmetli Erhan Önal da ikincil kilit oyunculardandı. Bülent Korkmaz, Yusuf Altıntaş, Semih Yuvakuran gibi büyük savaşçı savunmacılar da kadronun sürekli mesaisinde yer alan oyunculardı.
Belki ciddi bir sistemi yoktu bu takımın ama savunma ve hücum oyuncularının birbirini tamamlayan bir bileşimine sahipti. Simoviç, Yusuf, Bülent ve Semih ciddi bir şekilde savunma yapıyor, Erhan Önal geriden hücuma çıkıyor, İlyas Tüfekçi ve Uğur Tütüneker gibi hem enerjik hem de teknik oyuncularla orta sahayı kontrol ediyordu. Prekazi ve Tanju ikilisi de takımın dev gol silahlarıydı. Platini Boniek kilit ikilisine dayalı Juventus da bu açıdan Prekazi Tanju kilit ikilisine dayalı Galatasaray'ı andırmaktadır. Ama Juventus'un tipik İtalyan takımları gibi katenaçyo'ya benzeyen bir sistemi de bulunmaktadır. Zaten zor gol yiyen bir takım ve kontra atağa dayalı bir sistem Platini ve Boniek gibi kontra atak işlevine hizmet eden iki devle harika bir bileşim oluşturmaktadır. https://junbet.blogspot.com/2015/02/savunma-sanatnn-kilidi-katenacyo.html Katenaçyo İtalyancada ‘asma kilit’ anlamına gelen, alanı sıkı ama enerjik bir şekilde kapama prensibine dayalı bir defansif bir futbol stilidir. Her zaman bir sarkık libero kullanılır. Herkes topun arkasına geçer. Pres yapılmasa da, agresif müdahalelerle top kazanılmaya çalışılır ve hızlı kontra-ataklar yakalanmaya çalışır. Hızlı kanat oyuncuları, defansif efor ve sarkık liberonun anahtar terimler olduğunu söyleyebiliriz.
Ofansif olan her futbol Total Futbol olmadığı gibi, defansif her futbol da elbette katenaçyo değil. Yine de bugüne kadar tabii ki katenaçyonun izlerini taşıyan takımlar izledik. 2002’de Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan, Trapattoni’nin birçok takımı ve belki şaşıracaksınız ama Bilardo’nun biri şampiyon ikisi de Maradonalı Arjantin’i… Ortak noktalar derinde kurulan defans, orta sahada fazla top oyalamayıp ilk toplara basmak ve dikine paslar.
Başka birkaç dâhi, başka bir plan geliştirmişti. Orta sahanın göbeğinde üç kişiyle oynama ve hareketlilikleriyle sabit görevleri olan rakip oyuncuları şaşırtma fikri Feyenoord ve Ajax’la birlikte Avrupa’ya yayılıyordu… Bu Hollanda takımları, İtalyanların aksine oyuncularını sahada serbest bırakıyor ama onlardan tam saha pres bekliyorlardı. Oyuncularının pozisyonlarını kaybetmelerini destekliyorlardı hatta. 1969’da Rocco’nun Milan’ına yenilen Ajax, 1972 yılında Inter’i yenip Şampiyonlar Şampiyonu olduğunda Hollanda gazetelerinin birçoğunun başlığı şuydu:
“Katenaçyonun mahvoluşu…”
Doğansa Total Futbol’du. https://tr.wikipedia.org/wiki/Total_futbol Total futbol (Felemenkçe: totaalvoetbal), savunma hattıyla hücum hattı arasındaki mesafeyi daraltmayı amaçlayan ve futbol takımının oyuncularının her mevkiide oynayabilmesini öngören ve Hollandalı teknik direktör Rinus Michels tarafından icat edilen futbol sistemi. Sistemdeki kilit nokta, kaleci hariç her oyuncunun (sınırlı bir miktarda da olsa) bir diğerinin rolünü üstlenebilmesidir. https://www.foottheball.com/explainer/what-is-tiki-taka-style-tactics-impact-philosophy-barcelona-spain-pep-guardiola-vicente-del-bosque/
Tiki-taka majorly focused on the passing aspect of the game. It is about using short, quick passes to unlock the opposition’s defensive line patiently. Moreover, tiki-taka also employs through balls to find the runner behind opposing backlines.
The teams emphasized keeping possession for as long as possible but eventually, they had to lose it at times. Then it became all about winning the ball back supremely quick. Barcelona and Spain employed the high press which started with the forwards. Messi ve diğer yetenekli oyuncuların oluşturduğu tiki taka sistemine dayalı Barcelona. Tiki taka sisteminin olağanüstü MEKANİK ve deterministik düzenine 'messy' MESSI ile eklenen KAOS ve BELİRSİZLİK ve bunun rakibin dengelerini bozması, ve bozulan dengenin oluşturduğu zayıflıkları değerlendiren mekanik sistemin birbirini tamamlaması.
Tabii tiki taka oyun sisteminde bu ana fikirleri destekleyen ana uygulamalardan biri de bloklar arasındaki mesafenin kısa tutulması, savunmada alan daraltılırken hücumda alanın genişletilmesidir. Doğal olarak sistem rolleri içindeki oyuncuların da bu felsefeye uygun bir anlayışa, yeteneklere sahip olması gerekmektedir. Barcelona macerası da yaşayan Arda Turan tiki taka sistemini uygulamanın zor olduğunu söylemektedir.
Yine benzer denge bozma temasına dayalı ve Ariel Oben gibi bir yıldızın hız ve sürükleyiciliğine ve defansı meşgul etmesini ve bu nedenle hücumun o kanada yığılmasını, dolayısıyla rakip savunmanın da o kanada yığılmasını ve ters kanatta dengesizlik oluşmasını kullanan Hollanda milli takımı. Bu sistemin dayalı olduğu omurga, yıldız oyuncu Ariel Roben idi. Onun kalitesi, hızı ve skora katkısı rakip takımları önlem almaya itiyordu. Rakip o kanada yığılınca ters kanat zayıflıyordu. Ve ters kanattaki zayıflığı kullanmak sistemin diğer tamamlayıcı unsuru oluyordu. Bu zayıflığı kullanmak için gereken becerilerse ters kanada uzun ve isabetli paslar çıkarma, top ters kanada gelince de çabuk ve derinlemesine paslar ve hızlı, çevik oyuncularla sonuca gitme.
Son olarak Danimarka milli takımının yıldızını parlatan ve epey başarı kazandıran güçlü bir orta saha, açıkları kullanan kanat adamlarından ve onların ceza sahası içine kavisli ortalarını değerlendiren güçlü ve hızlı bir santrafordan oluşan 3-5-2 sistemi.
Bu sistemde de sol ve sağ kanat oyuncuları ile santrafor sistemin(hücumun) kilit oyuncuları oluyordu. Sol ve sağ kanatlardan ceza sahası içine kavisli, sert ve isabetli ortalar yapma ve bu ortaları gole çevirecek hız, refleks ve vuruş becerileri ön plana çıkıyordu.
https://www.nkfu.com/futbolda-oyun-sistemleri-nelerdir-isimleri-ozellikleri-aciklamalari/ Sistem, amaca ulaşmak için bir bütünle ilgili çeşitli parçaların bir araya getirilmesidir.
3-5-2 sisteminde libero, stoper ve bek görevlerinin yanı sıra hücum fonksiyonlarında da etkin rol alır. Orta sahanın ağırlık kazandığı ve büyük ölçüde hücumun ön plâna çıktığı bu sistemde ilk amaç, gol atmaktır. Burada sağ ve sol kanatlarda oynayanlar bek ve açık oynayabilme özelliklerine, defan-sif orta saha oyuncusu ise ön libero özelliğine sahiptir.
Sistem, kelime anlamı olarak, bilimsel bir bütün veya öğreti meydana getirebilecek biçimde birbirine bağlı ilkeler topluluğudur. Futbol sporunda ise, sistem, belli amaçlar doğrultusunda taktiksel görevler verilerek ortak amaca yöneltilmiş olarak oyuncuların sahada dizilmeleri olarak tanımlanabilir. Sistem; futbolcuların sahada arzulanan hedeflere ulaşabilmek için, bireysel hareket serbestliklerini kullanarak, önceden belirlenmiş hareketleri gerçekleştirmek amacıyla planlı bir şekilde oyun alanı içindeki dağılımları olarak tanımlanabilir.
Rashica veya başka herhangi bir oyuncunun bir takım için taşıdığı önem de sadece oyuncunun yeteneklerine bağlı değildir. Takımın sistemi, o sistemdeki roller(sol, sağ kanat, sarkık libero, ön libero, santrafor, pivot santrafor, vs) veya takımın genel olarak felsefesine, yani tamamen teknik ve yeteneğe bağlı bir oyun felsefesine mi, yoksa tamamen efora ve fizik güce dayalı bir oyun felsefesine mi, yoksa her ikisinin belli ağırlıklarda bileşimine dayalı bir oyun felsefesine mi sahip olduğu en önemli belirleyici unsurlardır.
Yani bir futbolcunun takıma uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde ÖNCELİKLE OYUN SİSTEMİNİZİN belli olması gerekir. Bir antrenörün başarısı da bunlarla ölçülebilir. Bir oyun SİSTEMİ yaratmak, Rinus Michels, CRUYFF, SEPP PIONTEK, Valeriy Lobanovski gibi ve bu düzene uygun OYUNCULARI SEÇEREK oyuncuları GELİŞTİRMEK.
Serdar Kelleci ciddi bir iddia da bulunuyor. Ama bunun ARKASI DOLDURULMAMIŞ. Yani GS hangi SİSTEMLE oynuyor, oynayacak, ana oyun felsefesi nedir, OKAN hocanın kafasındaki sistem/düzen nedir. Bu belli bile değilken RASHICA büyük kaçan BALIK demek epey EZBERCİ bir yaklaşım. Bu değerlendirmenin doğru olması için Rashica'nın hemen her sisteme uyan bir oyuncu olması gerekir.
Rashica yeteneklerine baktığımızda, öne çıkan özellikleri şöyle sıralayabiliriz: Hızlı, yüksek fizik gücüne sahip, yüksek efor harcayan ama teknik yetenekleri sınırlı bir oyuncu. Galatasaray tarihinde benzeyen bir örnek Ümit Davala. Ama Rashica ondan daha hızlı sanki, ölçmek lazım. Rashica bu yetenekleriyle TİKA TAKA sistemine uyar mıydı. (yeteneğin NİCELİĞİNE değil, NİTELİKLERİNE bakarsak). Yine aynı soruyu 3-5-2 sisteminin kanat oyuncusuna uyar mı diye sorabiliriz. Büyük olasılıkla da uymayacaktır. Çünkü Rashica'nın orta yapma yetenekleri çok gelişmiş değildir.
Rashica, bu özellikleriyle, daha çok fizik gücüne, prese, yüksek efor harcamaya dayalı bir oyun felsefesine sahip takıma ve sisteme uygun görünüyor. Galatasaray veya Okan Hoca'nın kafasındaki, planladığı Galatasaray böyle bir takım mı bilmek ona göre değerlendirmek gerekiyor. Soruyu bir de Icardi gibi bir golcü santraforu tamamlayacak özelliklere sahip midir Rashica diye sorabiliriz. Teknik kapasitesine ve orta yapma yeteneklerine bakıldığında Rashica Icardi ayarında bir golcüyü tamamlayacak kapasitede görünmüyor. Ama Türkiye ligi şampiyonluğuna oynayacak bir Galatasaray için uygun bir kanat oyuncusu mudur sorusuna cevapsa olumludur.
Aynı sorular ve değerlendirmeler Beşiktaş Rashica birlikteliği için de geçerlidir. Hedefi Türkiye ligi şampiyonluğu olan Beşiktaş için son derece değerli bir oyuncudur Rashica. Avrupa liglerinde üst seviyede başarılar da büyük olasılıkla da Beşiktaş'ın hedefleri arasında yer almamaktadır. Maddi kısıtlar ve birincil hedefler düşünüldüğünde son derece gerçekçi ve akıllıca bir transferdir bu.
Kıssadan hisse: orduların mutlak büyüklüğü değil, tâyin edici olan. Tâ başta da söylemiştim. Sonucu, kesin darbenin indirildiği noktadaki “mahallî üstünlük” (local superiority)belirliyor. 
0 notes
izmirfiziktedavi · 4 months
Text
Fizik Tedavi Nedir?
0 notes
sihirlisuperisi · 10 months
Text
"The place where two times meet, despair... Where two times leave, satisfaction..."
"İki zamanın karşılaştığı yer, umutsuzluk... İki zamanın ayrıldığı yer, hoşnutluk..."
0 notes
Text
İlk Yardım Eğitici Eğitimi
Tumblr media
İlk Yardım Nedir?
Herhangi bir kaza ya da yaşamı tehlikeye düşüren olaylarda, sağlık görevlilerince tıbbi yardım sağlanıncaya kadar, hayatın kurtarılması ya da durumun daha kötüye gitmesini önleyebilmek amacıyla olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamalardır.
İlk Yardım Eğiticisi Kimdir?
İlk yardımcı yetiştirmek amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından sertifikalandırılmış eğiticilere verilen unvandır.
Kimler İlk Yardım Eğiticisi Olabilir?
Acil Tıp Teknisyen ve Teknikerleri Ambulans ve Acil Bakım Teknikeri Ameliyathane Teknikeri Anestezi Teknikeri ve Teknisyeni Biyokimya Teknikeri Biyomedikal Cihaz Teknikeri Biyolog Cerrahi Tekniker Çevre Sağlığı Teknikeri ve Teknisyeni Çocuk Gelişimi Dil ve Konuşma Terapisti Diş Protez Teknikeri Diş Tabibi, Diş Teknikeri Diş Teknik Sekreterliği Diyaliz Teknikeri Diyetisyen Ebe Eczacı ve Eczane Hizmetleri Emekli Sağlık Çalışanı Evde Hasta Bakımı Fizik Tedavi ve Fizyoterapist Hayvan Sağlık Memuru İlk ve Acil Yardım Teknikeri İş ve Uğraşı Terapisti (Ergoterapist) İş ve Uğraşı Terapisti (Ergoterapi Teknikeri) Laborant ve Veteriner Sağlık Odiyormetri Teknikeri Optisyenlik Teknikeri Paramedikler Pataloji Laboratuvar Teknikeri Perfüzyon Teknikeri – Perfüzyonist Protez ve Ortez Teknikeri Psikolog Klinik Psikolog Podolog Radyoterapi Onkolojisi Teknikeri Röntgen Teknisyenleri ve Yardımcıları Sağlık Fizikçisi Sağlık Hizmetlerinde (Hayvan Sağlığı Dahil) Mesleki Eğitim görerek yetişmiş Tabip Sağlık Memuru ve Sağlık Mühendisi Mamografi Teknikeri Sağlık Savaş Memuru Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Tıbbi Görüntüleme Teknikeri Tıbbi Laboratuvar Tıp Doktoru Tıp Teknoloğu Toplum Sağlığı Teknisyeni Veteriner Hekim Yaşlı ve Hasta Bakım Teknikeri
Adana İlk Yardım Eğiticisi Kursu İris Bemer Akademi’de Eğitimler Nasıl Düzenleniyor?
İlk yardım merkezleri, sürücü kursları vs. eğitim merkezlerinde ilk yardım eğiticisi unvanı sahibi olmak gerekir. İlk yardım eğiticisi unvanı alabilmeniz için Adana İris Akademi tarafından eğitimler örgün eğitim modeli ile uygulamalı olarak yapılır. Eğitim süresi ise hekimlerimiz için 3 gün, diğer kursiyerlerimiz için ise 5 gündür. Bir günde 8 saat olarak yapılan derslerin toplam saati ise 40 ders saatidir.
İlk Yardım Eğiticisi Sınavları
Adana İlk Yardım Eğiticisi Kursu İris Akademi’de katılımcılarımızın 5 günlük eğitimi sonunda sınav yapılır. Sınavlar Adana İlk Yardım Eğiticisi Kursu İris Bemer Akademi’nin modern sınıflarında gerçekleştirilir. Katılımcılarımızın sınavları İl Sağlık Müdürlüğünce gerçekleştirilir. Başarılı olan katılımcılarımıza ilk yardım eğiticisi kimlikleri Adana İl Sağlık Müdürlüğünce verilir.
Biz Bu İşte Ustayız
Adana İlk Yardım Eğitim Merkezi olarak yıllardır eğitimlerine devam eden Adana İris Bemer Akademi, bu eğitimlerini alanında en iyi olan eğitici eğitmenleri tarafından gerçekleştirir. Uygulamalı eğitimleri ile sınava ve yaşama dair bilgiler sunan Adana İris Bemer Akademi, ilk yardım eğiticisi olmak isteyenleri, kaliteli kurslarına davet ediyor.
0 notes
pateralba · 7 months
Text
Tumblr media
EVRENDEN EVRİME
Evreni anlamak için birçok bilimden yararlanırız ama bu işin odağında fizik var. Evrende fizik olmadan açıklanması mümkün olmayan temel kuvvvetlerin varlığı, çekim kuvvetlerinin harekete etkisi ve ışığın yayılması gibi şeyler var. Elektromanyetik dalgaları keşfetmeden önce ise evreni yeterince açıklayamıyorduk. O zamanlar alanımız mekanik, elektrik ve manyetik alan olarak sınırlıydı. Şimdi işler değişti, dalgaların varlığı kanıtlandı. Bu sayede milyonlarca yılda yanına gidip gelerek açıklayabileceğimiz şeyleri, ışığı, yani bize gelen elektromanyetik radyasyonu inceleyerek ve maddelerle iletişimde tanecik gibi davrandıkları için açıklayabiliyoruz.
“Kozmoloji ve astronomi” dediğimiz bilim dalları sırasıyla evrenin yapısı ve kökeni, gök cisimlerinin konum ve hareketleri ile ilgilenir. Ama bunu fizik olmadan ya da fizik çalışmaları için üretilen aygıtlar olmadan inceleyemez. Ayrıca kozmolojinin birden çok astronomi dallarından yalnızca biri olduğunu belirtmekte de yarar var. Konunun kafalarda düzenli bir taslak oluşturmasını istediğimden ve yararı olacağını düşündüğümden önce astronominin, daha sonra ise modern astronominin dallarını sıralamak istiyorum.
Astronomi, konularına göre yıldızların oluşumu, gözlemsel astronomi, güneş sistemi, galaksi dışı gök bilimi, kozmoloji ve galaktik gök bilim gibi alt dallara ayrılırken, gözlem dallarına göre ise ışık, nötrino (ışık hızına yakın hıza sahip olan, elektriksel yükü sıfır olan ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel parçacıklardandır), radyo dalgaları, gözle görünen ışık, y ışınları, x ışınları, mor ötesi ışınlar ve kızıl ötesi ışınlar gibi alt dallara ayrılır. Başka dalları da vardır; örneğin arkeoastronomi (gök bilimi araştırmalarının nasıl yapıldığını inceler), astromatematik (yörüngelere dair hesaplamalar yapar), astrokimya (gök cisimi ortamlarının kimyasal yapılarını inceler), astrobiyoloji (gök cisimlerindeki yaşam olasılığını ve ortamlarını inceler), astrojeoloji (erendeki cisimlerin yapı ve oluşumunu inceler), astrofizik (gök cisimleri arasındaki elektromanyetik dalgaları inceler), gök mekaniği (gök cisimlerinin hareketlerinden doğan olayları inceler), astronometri (gök cisimlerinin poziyonlarını ortaya koymakla ilgilenir), spektroskopi (gök cisimlerinden radyasyon çıkışını inceler), fotometri (tam spektroskopi denilir ve uzaydan gelen radyasyonun yoğunluğunu ölçer.). Sanırım bu örneklerden sonra astronominin tam olarak nelerle ilgilendiği açıkça ortada.
Bu arada astrolojinin tüm bunlarla ilgisi olmadığını, daha doğrusu bilimle ilgisi olmadığını belirtmekte de yarar var. Astrologlar, gök cisimleriyle ilgili bir takım hesaplarla mistisizmi, dini vb. ilişkilendirerek insan ilişkilerini yorumlamaya çalışır ve onlara göre evren değişmez bir statiktir. Oysa bilim insanları evrenin merkezsiz ve dinamik olduğunu buldular.
Bunlardan söz etmişken önce “Nedir bu evren?”, “Evrenin uzaydan farkı var mı?”, “Nasıl oluştu?” ya da “Başlangıcı var mı?” diye sorup, sonuyla ilgili merakımızın cevaplarını tümden dünyamıza gelerek açıkladıktan sonra vereceğiz.
Evrenin ne olduğunun cevabı tek olsa da uzay hakkında birden çok yorum karşımıza çıkıyor. Kozmolojik ilke evrenin homojen ve izotropik (her doğrultuda aynı) olduğunu ortaya koyar. Evrenin neresine bakarsak bakalım aynı genişlemeyi görürüz. Bütün anlamına gelen kozmos-düzen-bütün ile kozmoloji evren bilimi anlamına gelir. Yani evren doğadır desek yeridir ve uzaydaki her şey ile uzayın kendisinden oluşur. En mantıklı yorum olarak uzaya ise yalnızca “keşfedilmiş evren” diyenler var ve bu gözlemlenebilir evren şimdilik 93 milyar ışık yılı genişliğinde. Işığın 1 senede aldığı yol ise 9.460.700.000.000 km (yaklaşık 9.46 milyar km) uzunluğundadır. Işık yılına “ly” denir ve saniyede 299.792 km’dir ve kısaca 1 Iy Samanyolu galaksisi 100.000 Iy çapındadır. Ayrıca uzayın büküldüğünü, dalgalandığını ve genişlediğini gözlemledik. Bunu uzayı kütle çekimi olan maddelerden oluşan sıvı bir yapışkanla dolu gibi düşünürseniz daha kolay algılayabilirsiniz. Kimi bilim insanları dünya ile uzay arasındaki sınırı tanımlarken ise 30 km gibi alçak bir irtifaya veya 1,6 milyon km gibi devasa bir uzaklığa işaret edebiliyor. Buna yaklaşık yarım yüzyıldır “Kármán Hattı” diyorlar. 1900'lerde fizikçi Theodore von Kármán sınırın deniz seviyesinden yaklaşık 80 km yukarıda olduğunu belirledi. Bu uzay sınırı bugün Kármán hattı olarak biliniyor. Uluslararası Havacılık Federasyonu (FAI) ise uzayın 100 kilometre yukarıdan başladığını tanımlar. "Uzay" ile “uzay olmayan yer" arasında kolay bir ayrım yok ve dünyanın atmosferi birden yok olmuyor, yaklaşık 1000 km boyunca inceliyor. Eğer uzayı atmosferin yok olduğu yer olarak tanımlarsanız ortalama 380 km yükseklikteki yörüngede dönen ”Uluslararası Uzay İstasyonu” uzayda olmaz.
Evrenin çoğu canlıyı, maddeyi vb. meydana getiren baryonik maddeden oluştuğu düşünülürken şu an belirlenemeyen bir madde; elektron, proton, nötronlardan farklı, başka bir madde ile dolu olduğu biliniyor. Ayrıca evrenin “düzen” anlamına gelmesine bakmayın, evren kusursuz değildir. Evren genişledikçe galaksiler bizden uzaklaşır, her galaksi bir diğerinden uzaklaşır, soğuyor gibi göründüğünü biliyoruz ve sonunda donabilir, her şey aynı elementlerden oluşur ve dünya gezegeni yaşam olduğu bilinen tek yerdir. Bildiğimiz her şeyden daha yaşlı olan evrende keşfedebildiğimiz kadarı ile evrende 400 milyardan fazla galaksi ve 300 sekstilyon (3 × 1023 (10 üzeri 23)) yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca evren ışık hızından daha hızlı genişler. Oysa biz insanlar olarak ışık hızını limit olarak belirleriz. Ve eğer büyük patlamayla evren oluştu ve sonsuzsa, evren kendi içinde genişlemektedir. Bir anlığına durup, Güney Kutbu’ndaki aynı noktada kesişen boylamları ve onları yol boyunca kesen enlemleri düşünün. Fiziğe göre zaman ve mekan yani dolasıyla evren, bu enlemler gibi Güney Kutbu’ndan (varsayımsal başlangıçtan, büyük patlamadan) uzaklaştıkça genişliyorlar. Ancak kesiştikleri noktanın daha güneyinde hiçbir şey yok.
Bu arada açıklamada yarar var, büyük patlama terimi tam olarak karşılığını vermiyor. Aslında bu terim 1949 yılında BBC'de yayınlanan "Eşyanın Tabiatı" isimli bir radyo programına katılan İngiliz Fizikçi Fred Hoyle'un konuşmasından geliyor. Büyük patlama aslında "tekillik noktası" denilen bir noktadan genişlemeyi açıklayan kozmolojik bir model. Hepsi bu.
Ayrıca büyük patlama yaratılış anı değildir. Büyük patlama yaşadığımız gözlemlenebilir evreni oluşturdu, ama her şey büyük patlamayla oluşmadı; çünkü büyük patlamadan önce kozmik enflasyon vardı ve büyük patlamayı da kozmik enflasyon oluşturdu.
Uzay ve zaman büyük patlamayla oluşmadı: Kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesinin getirdiği sınırlamalar sebebiyle ölçebildiğimiz ilk an 5,39 × 10 üzeri −44 saniyedir. Kozmik enflasyon bile daha sonra başlamıştır. Oysa büyük patlama kozmik enflasyon bittikten sonra 10 üzeri -32. saniyede gerçekleşti; yani büyük patlamadan önce de zaman vardı. Sadece bizim zamanımız değildi.
Ayrıca kozmik enflasyon teorisine göre iki büyük patlama var. Planck anında başlayan kozmik enflasyon (soğuk büyük patlama) ve kozmik enflasyonun gözlemlenebilir evrende sona ermesiyle oluşan sıcak büyük patlama (okulda öğretilen ve belgesellerde gösterilen bildiğimiz büyük patlama).
Büyük patlama’dan çok daha önce ne olup bittiği hakkında pek bir şey bilmesek de, Büyük patlama’nın kendisinin evrensel fizik yasalarına ve maddeyi oluşturan kimyasal elementlere yol açan bir dizi olayı başlattığını biliyoruz. En basit haliyle büyük patlama, evrenin küçük bir tekillik ile başladığını söyler ve sonrasında da bugün bilebildiğimiz kadarıyla yaklaşık 13.8 milyar yıldır da şiştiğini ileri sürer. Evrenin yalnızca %5’lik bir kısmı gezegenler, yıldızlar ve gökadalar gibi "karanlık olmayan maddeden” oluşmuştur. Bu da şu anlama geliyor: Zaman geçtikçe artık kimse Dünya'dan ya da gökadamız içerisindeki herhangi bir yerden diğer gökadaları saptayamayacak. Büyük patlamayı doğrudan göremediğimiz için günümüz teknolojisindeki büyük süper bilgisayarlarla, evrenin 4000 versiyonunu simüle ederek büyük patlamadan sonraki aşamalar modellenmeye çalışılıyor.
İlk andan itibaren evren bu tekil yoğunluktan genişlemeye başlamış, hızla devam eden genişleme sürecinde zamanla atom çekirdeklerinin (hidrojen, helyum ve çok az lityum) oluşabileceği kadar düşük yoğunluk ve sıcaklığa ulaşmış, yeterince genişledikten sonra ise bu hidrojen ve helyum gazlarının kütleçekimsel etkilerle kendi üzerlerine çökmeye başlaması sonucu ilk yıldızlar ve galaksiler oluşmuştur. Aradan geçen milyarlarca yıl içinde bu ilk (ve büyük kütleli) yıldızlar patlayarak çekirdeklerinde oluşan karbon, oksijen, azot, silisyum ve demir gibi bugün periyodik tabloda gördüğümüz ağır elementleri uzay boşluğuna saçtı. Sonraki kuşak yıldızlar, yıldızlararası boşluğa saçılan bu ağır elementleri de içerdiği için kayalık yüzeye sahip ve yaşamı destekleyebilecek gezegenler de içeren yıldızların oluşması mümkün oldu.
Uzak galaksi kümelerinden gelen ışığın kırmızıya kaymasının, “doppler etkisi” nedeniyle gerçekleştiği varsayımına dayanılarak evrenin genişlediğini söylüyoruz. Doppler etkisi, ışığın veya sesin, yani bir “dalganın uzaklaştıkça dalga boyunun” büyümesi, yakınlaştıkça küçülmesidir. Şöyle ki, bir ışık kaynağı sizden uzaklaşıyorsa, ışığın giderek kırmızılaştığını, yaklaşıyorsa mavileştiğini görürsünüz. Tıpkı sesin uzaklaştıkça pesleşmesi, yakınlaştıkça tizleşmesi gibi. Bu da şu demek oluyor; uzak galaksi kümelerinin ışıkları hafifçe kırmızıya doğru kayıyorsa, bizden uzaklaşıyor olmalılar. Eğer gökyüzünün her yanındaki uzak galaksi kümeleri bizden uzaklaşıyorsa, aslında evrenin genişlediğini düşünebiliriz.
Yaklaşık 13,8 milyar yıl önceki büyük patlamadan, bir müddet sonra mevcut sis dağıldı ve ışık da serbest kalarak evrenin her yanına dağıldı. Bu ışımanın izinin bulunması 1964’te gökyüzünü dinlemek için yapılan bir antendeki parazitin varlığı ile ortaya çıktı. Sıkı durun evrenin oluştuğu zamanlardan gelen bu ışığa hepiniz rastladınız. TV’de kanal değiştirirken ekranın karıncalanmasının yüzde 1’lik sebebi bu parazit. Tam başlangıç anını ise en gelişmiş teleskoplarımız bile inceleyemiyor çünkü başlangıç ile 380.000 sene sonrası arasından gelen bir ışık yok. Sisli havada su zerreciklerinin ışığı saçtığı gibi, boşta gezen elektrik yüklü protonlar (+) ve elektronlar (-) da ışığı saçıyor.
1x10 üzeri -43. saniyede, evren inanılmaz ölçüde küçük, yoğun ve sıcaktı. Kuantumca konuşmaya başlıyoruz dikkatinizi çekerim. Kuantum fiziği atomaltını inceleyen fizik dalı. Bu evrede kuantum teorisi ile yerçekimi teorisinin birleştiği düşünülüyor ki bu modern fiziğin ulaşmaya çalıştığı "her şeyin teorisine" işaret ediyor. Yalnız henüz kanıtlanmadığını söyleyelim. Evren ışık hızından hızlı bir şekilde 80 kez ikiye katlanarak genişledi. Buna enflasyon teorisi deniyor. Enflasyon devresi büyük patlamanın “patlama” kısmı. Evren, genişledikçe de soğuyor.
Peki büyük patlamadan önce bir şey var mıydı?
Burada iki seçenek göze çarpıyor: - Hiçbir şey yoktu, evet hiçbir şey yoktu. Biz maddeleri atomların formasyonu dolayısıyla kavrar ve bilinç düzeyine ulaştırırız. Büyük patlamadan önce bu kadar çeşitli formasyonların olmadığı bir ortamda mutlak sıfır derece sıcaklıkta sonsuz boşluk var olduğu düşünülüyor. Ve bu evrende zaman ve mekan kavramı yok. Yani bizim bildiğimiz anlamda bir "ortam" bir "akış hali" yok. Çünkü bizim varoluş dediğimiz kelimenin o evrende karşılığı yok.
- Büyük patlamadan önce yine evren var olabilir. Muhtemelen şu an içinde var olduğumuz görünür evreni oluşturan maddeyle bire bir aynı özelliklerde olmayan fakat zorunlu ve nitel olarak belirli bir ilişki içinde olan "eski" evren.
Peki evrendeki ilk atom nasıl oluştu?
- Bu boşluklu evrenin enerjisi tekil bir noktada toplandı. Yani günümüzdeki evreni oluşturacak, sizi ve bizleri oluşturan her bir atom o tekil noktanın üzerinde idi. Binlerce teli alıp elinizle sıkıştırdığınızı ve avucunuzun içinde tutup aniden bıraktığınızı düşünün. İşte evrendeki atomlarda aynen böyle tek bir noktadan patlayarak etrafa doğru yayılmaya başladı. Evrenimiz bu sebeple sürekli genişleyen, giderek soğuyan bir yapıya sahip oldu.
Peki evrendeki ilk hücre nasıl oluştu?
Dünya tarihi hakkında elimizdeki bilgilere dayanarak bundan yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamın ilk tohumlarının atıldığı söylenebilir ancak yaşamın ilk tohumlarının karşılığının birkaç yüz milyon yıl sonra alındığı düşünülüyor. Bu, ilk tek hücreli organizmaların ortaya çıktığı zamanı içinde bulundurabilecek kadar son derece geniş bir zaman dilimi gibi görünüyor.
- Dünyanın ilk halleri: Dünya inanılmaz sıcaklıklara sahipti. Su yoktu. Uzun yıllar asteroid yağışına maruz kalan dünya asteroidlerin içindeki suların asteroidlerle beraber eriyerek birleşmesi ile büyük okyanuslara sahip oldu. Daha sonraları buzul dönemine giren dünyada yaşam çok uzun zaman boyunca imkansızdı.
- Dünya canlılığa başlarken: Dünyanın etrafındaki buz kabuğu nedeniyle dünyanın çekirdeği tıpkı bir düdüklü tencere gibi giderek ısındı, basıncı arttı ve en sonunda buzları kırarak volkanlarla lav püskürtmeye başladı. İklimimizin dengelenerek, bildiğimiz anlamda su ve kara formasyonu oluştuğunda hala denizlerin içinden yüzeye doğru sıcak hava püskürten "su bacaları" diye tabir edebileceğimiz yapılar vardı. Yani denizin dibinden yüzeye doğru, dünyanın ısısını ileten bir baca.
- Su bacalarında neler oluyor: Denizin en dibinde yer alan bacaların yanında artan sıcaklık nedeniyle suyun içindeki atomlar rastgele çarpışıyor, yağ asitleri başta olmak üzere keton, aldehit gibi organik moleküller oluşturuyordu. Oluşan moleküller sıcaklığın etkisiyle bacaların yanından ayrılarak yüzeye doğru biraz yükseliyordu. Fakat kimyasal ortam fazlasıyla karışıktı. Bu yüzden anlamlı bir hücre formasyonu oluşamıyordu.
- Yağ asitleri: Kimyasal evrim tasviri burada doğuyor. Oluşan moleküllerden sadece yağ asitleri suda yükselerek, yerçekimine karşı gelebiliyor, diğer moleküllerin bir çoğu oluştuktan sonra yüzeye tekrar batıyordu. Dolayısıyla yağ asitleri görece olarak diğer moleküllerden kendini soyutlamıştı. Yağ asitleri uygun konsantrasyonlarda top diye tabir edebileceğimiz formasyonlar oluştururlar. Çünkü bir suyu seven bir de suyu sevmeyen uçları vardır. Dolayısıyla suyu seven ucu dışa suyu sevmeyen ucu içe gelecek şekilde yağ asitlerini bağlayabilir ve suyu sevmeyen kısmını sudan soyutlayabilirsiniz. Yani yağ asitlerinin hidrofobik (su sevmeyen) ucu dolayısıyla yağ asitleri bir top formu alarak bugün bildiğimiz plazma membranlarını oluşturdu. Dikkat edin hala canlı değil.
- Canlılığın ilk adımları: Plazma membranları (içi boş topcuklar) rastgele oluşuyordu. Hatta bazı plazma membranları oluşurken içinde başka molekülleri hapsediyordu. Böylece içine hapsettikleri molekülleri dış kimyasal ortamdan da soyutluyordu. Bizim canlılığımıza köken verecek molekülleri hapsedene kadar bu biyolojik seçim yıllarca devam etti. Hatta o süreçte başka hücrelerin de oluştuğu fakat günümüze köken verecek kadar dayanıklı formasyonda olmadığı düşünülüyor.
- İlk canlı hücrenin özellikleri: Çekirdeği yoktu. Esasında hiçbir organeli yoktu. Sadece kendini eşleyebilen bir RNA'sı (DNA değil) vardı. Bütün canlılık bu hücreden sürüklenerek geldi. Yani canlı olan herkes her şey akraba.
Peki ya dünyanın tıpkı evren gibi doğal holistik yapısına ne diyeceksiniz?
- Pangaea ya da Pangea, Paleozoik sonları ile Mezozoik başlarında var olmuş dördüncü ve son süperkıtadır. Yaklaşık 335 milyon yıl önce daha önceki erken kıta parçalarından toplanarak bir araya geldi ve yaklaşık 200 milyon yıl önce ayrılmaya başladı. Günümüzdeki yeryüzünün aksine, bu süperkıtanın daha fazla bir kısmı güney yarımkürede bulunuyordu ve etrafı süper okyanus Panthalassa ile çevriliydi. Pangea magma tabakasındaki konveksiyonel hareketler sonucunda güneyde Gondvana ve kuzeyde Laurasia (Lavrasya) olarak ikiye bölünmüştür. İlerleyen evrelerde bu 2 kıta daha fazla parçaya ayrılarak günümüzdeki kıtalara dönüşmüştür. Pangea, günümüze kadar var olan süperkıtaların sonuncusu ve jeologlarca biçimi ortaya çıkarılanların ilkidir.
Peki ya insanın evren yapılı olması?
İnsanın evrimi, insanların kuyruksuz büyük maymunsu (İng: ape) atalardan türeyip değişim gösterdiği uzun bir süreçtir. Bilimsel kanıtlar, tüm insanlar tarafından paylaşılan fiziksel ve davranışsal özelliklerin kuyruksuz büyük maymunsu atalarından kaynaklandığını ve yaklaşık altı milyon yıllık bir dönem boyunca geliştiğini göstermektedir.
İnsanları oluşturan atomların en az 5 milyar yıl önce süpernova halinde patlayarak içindekileri uzaya döken eski yıldızların çekirdeğinde oluştuğu biliniyor. Bu da bizi evrene bağlıyor. İnsanların ortaya çıkışını düşündüğümüzde ilk olarak, hemen hemen her canlının evrim süreci boyunca başka bir şeyden evrimleştiğini bilmemiz gerek. Örnek verecek olursak, dünyada bilinen ilk yaşam örneği yaklaşık 3,5 milyar yıl öncesine dayanıyor. Üzerinden geçecek olursak bu erken yaşam, bugünden çok farklı bir dünyada, gözle görülemeyecek kadar küçük, su altında yaşayan minik mikroplar şeklinde başlamıştı. O sırada kıtalar henüz yeni oluşuyor, havada oksijen bulunmuyordu. O zamandan beri, dünyadaki yaşam inanılmaz bir şekilde değişti ve birçok şekil aldı. Oysa dünya tarihinin ortasında (1,8 milyar ila 800 milyon yıl önce) yaklaşık bir milyar yıl boyunca, dünyadaki yaşam büyük cıvık bir tabakadan başka bir şey değildi. Günümüzde yaşayan tüm insanlar, Homo sapiens türüne ait. Bununla birlikte, eski insan akrabamız olan Neandertaller (Homo neanderthalensis) de dahil olmak üzere, bizden önce gelen hominin adında uzun bir soy hattına sahip bir aile üyemiz var. Homo sapiens, bugün yaşayan tek hominin. Homininler ilk olarak milyonlarca yıl önce ortaya çıktı, uzun bir süre içinde evrim yoluyla genel olarak çok az değişti. Kulağa saçma gelebilir çünkü sokakta birinin yanından geçerken onun köpek ya da kedi değil de insan olduğunu hemen anlayabiliyoruz. Fakat 100.000’den fazla nesil önce yaşamış, ilk atamız Lucy (aşağıda onun hakkında daha fazlasını bulabilirsiniz) ile aranızdaki fark, bir insan ile köpek arasındaki farktan çok daha az. Bu yüzden sorunun cevabı biraz daha karmaşık. Bu nedenle iki cevap verilebilir, doğru olduğunu düşündüğünüz cevaba siz karar verin. İlk cevap, ilk “insanın” türümüzün ilk üyesi olan Homo sapiens olduğunu varsaymak. Bu kişi tıpkı sizin ve benim gibiydi. Türümüz Homo sapiens’in şimdiye kadarki bilinen en eski iskeleti Fas’ta bulundu ve yaklaşık 300.000 yıllık. Bu atamızın, Neandertaller ve Denisovalılar da dahil olmak üzere insan ailesinin diğer üyeleriyle aynı zamanda yaşamış olması muhtemel. Arkeologlar, bizi bu diğer eski insan türlerinden neyin farklı kıldığını uzun bir süredir tartışıyor. Cevap muhtemelen beynimiz ile alakalı. Homo sapiens’in sanat ve dil gibi uğraşları olan tek tür olduğunu düşünüyoruz ancak son keşifler Neandertallerin de birer sanatçı olduğunu öne sürüyor. Homo sapiens’in neden hayatta kaldığını ve hominin ailemizin geri kalanının neden hayatta kalmadığını kesin olarak bilmemiz zor. Ancak Fransa ve Endonezya’da bulunan bazı harika erken mağara resimlerine yol açan yaratıcılığın, son 100.000 yılda başarılı olmamıza yardımcı olmuş olabileceği ihtimali yüksek. Soruya verilebilecek bir başka cevap ise ilk “insanın”, şempanze ve gorilleri de kapsayan geniş ailemizin geri kalanından ayrılan ilk hominin olduğunu varsaymak olur. İlk atamızın kim olduğundan tam olarak emin olamayız ancak birçok bilim insanı Australopithecus afarensis’in iyi bir ihtimal olduğunu düşünüyor. Bu tür, bakınca bize farklıymış görünebilir ancak yine de dik yürüyebiliyor ve taştan aletler kullanabiliyordu. Buna en güzel örnek, ünlü bir fosil iskeleti olan Lucy verilebilir. Lucy’nin iskeleti Afrika’da bulundu ve diğer eski hominin iskeletlerine kıyasla elimizde daha fazla iskeleti bulunsa da, iskeleti eksiksiz değil. Bu durum, ilk “insanın” kim olduğunu anlamamızı zorlaştırıyor. Lucy, yaklaşık 3,18 milyon yıl önce hayattayken vücudu kıllarla kaplıydı. Kemikleri, yetişkin olduğunu gösterse de muhtemelen öldüğünde şu anda sizinle aynı boydaydı. Lucy’nin zamanında yaşamış fosillerin çoğu eksik olduğundan, geriye inceleyebileceğimiz soyu tükenmiş her türden bir avuç kemik kalıyor. Bu nedenle arkeolojideki her yeni keşif çok heyecan verici. Her yeni fosil, soy ağacımızın bulmacasını çözebilmemiz için bize yeni bir şans veriyor.
Aşağıdaki dört bileşen, vücudun protein, karbonhidrat ve yağ mimarisinin temel parçalarıdır.
65% Oksijen: Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesi için kritik öneme sahiptir. 18.5% Karbon: Vücudun yapı taşları olarak adlandırılan omurga, testosteron ve östrojen gibi diğer önemli bileşiklerin önemli bir parçasıdır. 9.5% Hidrojen: Besinlerin taşınmasına, atıkların atılmasına ve vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olur. Enerji üretiminde de önemli bir rol oynar. 3.3% Nitrojen: Proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerde bulunan; DNA'yı oluşturan nükleik asitlerin önemli bir parçasıdır.
Diğer Anahtar Unsurlar
%1,5 Kalsiyum: Kemiklere ve dişlere sertlik ve güç verir; sinirlerin ve kasların çalışması ve kanın pıhtılaşması için de önemlidir. %1 Fosfor: Gövde ve dişlerin yapımı ve bakımı için gereklidir; ayrıca hücrelerde kimyasal reaksiyonları yönlendiren enerjiyi sağlayan ATP molekülünde (adenozin trifosfat) bulunur. %0,4 Potasyum: Sinirlerdeki elektriksel sinyaller ve vücuttaki su dengesinin korunması için önemlidir. %0,3 Kükürt: Kıkırdak, insülin (vücudun şekeri kullanmasını sağlayan hormon), anne sütü, bağışıklık sisteminde rol oynayan proteinler, deri, saç ve tırnaklarda bir madde olan keratinde bulunur. %0,2 Klor: Sinirlerin düzgün çalışması için gereklidir; ayrıca mide sularının üretilmesine yardımcı olur. %0,2 Sodyum: Sinirlerin elektrik sinyallerinde kritik bir rol oynar; ayrıca vücuttaki su miktarının düzenlenmesine yardımcı olur. %0,1 Magnezyum: İskelet ve kasların yapısında önemli rol oynar; ayrıca enzimlerin hücrelerdeki kimyasal reaksiyonlar için enerji sağlamak üzere ATP kullanmasına yardımcı olan moleküllerde bulunur. İyot (Eser Miktar): Tiroid bezi tarafından üretilen temel bir hormonun parçası; metabolizmayı düzenler. Demir (İz Miktar): Kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan hemoglobinin bir parçasıdır. Çinko (Eser Miktar): Sindirimde görev alan bazı enzimlerin bir parçasını oluşturur.
Peki ya gelişim sürecine ne diyeceksiniz?
- 4-3,5 milyar yıl önce prokaryotlar (çekirdeksiz tek hücreliler), - 3 milyar yıl önce fotosentetik bakteriler, - 2.8-1.8 milyar yıl önce çekirdekli tek hücreliler (ökaryotlar), - 1.8 milyar yıl önce ilk bitkiler, - 1 milyar yıl önce ilk çok hücreli yaşamlar, - 665 milyon yıl önce ilk olası hayvan kalıntıları, - 570 milyon yıl önce ilk hayvanlar (dickinsonia vb.; bkz. ediyakaran faunası), - 550-530 milyon yıl önce ilk iskeletli ve kabuklu hayvanlar (brachiopoda vb.), - 530 milyon yıl önce balıklar, - 475 milyon yıl önce kara bitkileri, - 420 milyon yıl önce et yüzgeçli balıklar, - 400 milyon yıl önce böcekler, tohumlu bitkiler ve ammonitler, - 360 milyon yıl önce iki yaşamlılar (amfibiler), - 300 milyon yıl önce sürüngenler, - 200 milyon yıl önce memeliler, - 150 milyon yıl önce kuşlar, - 130 milyon yıl önce çiçekli bitkiler ortaya çıktı, - 65 milyon yıl önce kuş olmayan dinozorlar, ammonitler, birçok sürüngen ve memeli yok oldu, - 2,5-2.8 milyon yıl önce Homo cinsi göründü, - 300.000 yıl önce anatomik olarak modern insanlar (homo sapiens) görünmeye başladılar, - 40.000-30.000 yıl önce son homininler (neandarteller ve flores insanları) yok oldu.
Peki evrenin sonu var mı?
The Big Rip: Bu senaryoya göre, karanlık enerji, evrendeki her şey (bireysel atomlar dahil) kendini parçalayana kadar evreni giderek artan bir hızla ayırmaya devam ediyor. Büyük Donma: Benzer şekilde, evrenin genişlemesi devam ederse, gezegenler, yıldızlar ve galaksiler birbirinden o kadar uzaklaşacak ki, yıldızların yıldız oluşumu için hammaddeye erişimi olmayacak ve böylece ışıklar kaçınılmaz olarak sonsuza dek sönecek. The Big Crunch: İyi haber şu ki, evren onu parçalamakla tehdit eden genişlemeyi sonunda durdurabiliyor. Kötü haber şu ki, potansiyel olarak başka bir büyük patlamayı tetikleyerek kendi üzerine çökmeye başlayacak. Büyük Slurp: Higgs bulgularının ima ettiği gibi, evren muhtemelen özünde kararsızdır ve bu da bir vakum metastabilite olayının meydana gelmesine yol açabilir.
Ama her neresinden bakarsanız bakın evren holistiktir.
0 notes
serguzest · 8 months
Text
Geleceği Kurtarmak
Bir cafe. On altı yaşında bir delikanlı, hamburger yiyor. Genç bir dahi. Siyasetbilimi ve felsefe okuyacak. Yazdıklarıyla geleceğe yön verecek.
Karşı masada, fötr şapkalı adam. Bu tuhaf genci, merakla ve merhametli gözlerle izliyor.
Ben başka bir masadayım.
İşin aslı şu, bu dahi genç, ileride başarılı bir yazar ve hatip olacak. Gelecekte, tüm ezilenlerin ve yoksulların isyan etmesine sebep olacak bir isyan süreci başlayacak. Kenara itilenler, gettolarda yaşayanlar ayaklanacak. Şu an on altı yaşında olan genç, isyanın teorisini yazacak. Gelecekte isyana önderlik edecek olan lider, bu gencin ileride yazacağı kitaplardan etkilenecek.
Gelecekte yaşanacak bu isyanın nedeni şu: ileride, muktedirler ve ezilenler arasındaki fark çok açılacak. Dünyanın her yerinde, zenginler, korunaklı sitelerinde ve etrafı duvarlarla çevrili şehirlerinde yaşayacak. Diğer gruplar ise, büyük bir sefalete sürüklenecek.
Gelecekten gelen bazı adamlar, bu genci öldürmek istiyor. Fötr şapkalı adamın amacı, bu genci korumak. Sadece bu genci değil, geleceği de kurtaracak.
Ben ise, sadece bir gözlemciyim. Burada, görevimin içeriğini yazamam. Anlaşmanın bir parçası bu. Hiçbir bilgisayar ortamında, görevim konusunda yazamam, bildiklerimi kimseye anlatamam. Bunun yanında, tarihe ve gerçeğe müdahale edemem.. Sadece gözlem yapmak için buradayım.
Açıkçası, zaman yolculuğu denen şeyin nasıl işlediğini bilmiyorum. Fizik eğitimi almadım. Sadece, bana verilen görevi yerine getiriyorum.
2010 yılında, bir otel odasında yazıyorum bunları. Elbette, delirmemek için yazıyorum.
2030 yılında doğmuş olan bir teorik fizikçi, zaman yolculuğunun imkanı hakkında şöyle yazmıştı:
'Eski Budist metinler, boşluktan bahseder.. Bütün bir kainat boşluktan ibarettir, ya da boşluktan yapılmıştır. Modern fizik de boşluğu keşfetti. Maddenin belki de yüzde 98'i, boşluktu. Geri kalan kısım, atomlardan ve moleküllerden oluşuyordu. Öyleyse, bir simülasyonun içinde yaşıyor olabiliriz. Eğer bu doğruysa, zaman yolculuğu dediğimiz şey, sistemi hacklemekten başka bir şey değil. Yani, bir bilgisayar oyununun içindesin diyelim. Ancak çok zekisin. Sistemi hackleyerek, ileri-geri gidebilirsin. Ama sistemin bütünüyle dışına çıkmak ve sistemi yaratanla karşılaşmak, o bambaşka bir seviye olurdu.'
Eğer bir simülasyonun içindeysek, bütün bunların anlamı ne? O dahi çocuk, kendisini çok önemsiyor. Belki gerçekten de, geleceği kurtaracak. Fötr şapkalı adam, binbir emekle, başka bir zamandan geliyor, sırf bu çocuğu korumak için. Ben, tüm bunları izliyorum.
Niye her şeyi bu kadar önemsiyoruz? Niye Shakespeare bütün o oyunları yazdı? Neden uzaya çıktık? Niye savaşıyoruz? Bir ağacın gölgesine oturup keyif yapmayı neden tercih etmiyoruz?
Yoruldum..
0 notes