Tumgik
#Ortak amaç
subliminaltecavuz · 2 months
Text
Tumblr media
Deniz dalgalı, şehir ise sessizdi. Bütün tüccarlar dükkanları çoktan kapatmış, dışarıda sadece hırsızlar, fahişeler ve evsizler kalmıştı. Şehir her ne kadar sessiz ve karanlık olsa da bu söylenenlerin dışında olan tek bir yer vardı. Şehrin hanı olan DAveram. DAveram'ın içi sesten geçilmiyordu ki sadece ses değildi problem. Herkes sarhoştu ve bu sarhoşlardan faydalanmak isteyen fahişeler ile hırsızlar da olay yerine yakınlardı. DAveram şehirdeki tek han ve tek eğlenilecek yerdi. Bu yüzden de herkesin ortak noktalarından biriydi. Hanın sahibi Etienne Delcroix illa ki handa olur ve her gün mütemadiyen çıkan kavgaları sakinleştirmek için hazır ol da beklerdi. Etienne Delcroix'in Kral Ephilianus Ravelin ile arası oldukça iyiydi ve bu da onu konumunda tutmaya yeterken, aynı zamanda elini güçlendiriyordu. Han sıradan bir günmüş gibi sarhoşların kavgalarına ve kusmalarına şahitlik ederken, kimileriyse mutluluktan içiyor ve resmen deliler gibi eğleniyorlardı. Sadece içerek de eğlenmiyorlardı, handa çalışan soytarı Sven Sibley'de handaki kimseleri eğlendirmek konusunda, özellikle de sarhoş kimseleri eğlendirmek konusunda son derece başarılıydı. Handa adım atılacak yer yoktu ve her masada bir kız dans ediyor, erkekler ceplerinde bulunan son birkaç bronzu da kızların göğüslerinin arasına atma yarışması yapıyorlardı. Kavga yok denecek kadar azalmıştı ve bu hem içeride kendi halinde eğlenen halk için hem de Etienne Delcroix için çok iyi bir haberdi. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovaladı. Bronzu bitenler handan yaka paça kovuluyor, parası bittiğini bilen kimseler ise kendi istekleriyle DAveram'ı terk ediyordu. Kısacası artık gecenin ilerleyen saatleriydi ve müdavim sayılacak zenginler kalmıştı handa. Hanın çalışanlarından biri olan Viola Velin masaları temizliyor, Sven Sibley ise insanları güldürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika içinde hanın kapısı açıldı ve içeri bir yabancı girdi. Üzerinde simsiyah bir pelerin vardı ve yüzü seçilemeyecek kadar az gözüküyordu. Yabancıyı ilk fark eden kişi Viola oldu ve ilk işi Etienne Delcroix'in yanına gitmek oldu.
"İçeriye giren adam da kim?"
Etienne baştan aşağı süzdü yabancıyı fakat yüzü seçilmiyordu.
"Gecesini güzelleştirmeye gelen herhangi biri." dedi fakat kendinden çok da emin değildi.
Viola omuz silkti. Yabancının hana eğlenmek veya bir şeyler içmek için gelmediğini düşünüyordu. Viola'ya göre yabancı buraya bir amaç için gelmişti. Zaten kıyafetlerinden ve davranışlarından bu kolaylıkla anlaşılıyordu. Viola bir kez daha döndü ve sildiği bira bardağını masaya koydu.
"Gidip konuşmaya ne dersin?" diye sordu fakat Etienne çok da oralı olmamıştı. Viola bu duruma sinirleniyor, aynı zamanda içini garip bir korku da kaplıyordu. Yabancı etrafını iyice kontrol ettikten sonra Etienne ve Viola'nın olduğu yere geldi.
"Bira," dedi fakat onlara bakmıyordu.
Viola gözlerini dikkatli bir şekilde Etienne çevirdi ve ne yapacağına baktı. Etienne sakince temiz bir bardağa bira koyup yabancıya uzattı. Yabancı arkasını dönüp birayla dolu bardağı kavradı ve tekrardan eğlenen insanlara döndü ve onları izlemeye devam etti.
"Birini arıyorum," dedi yabancı. Eğlenenleri izlemeye devam ediyor ve birasını yudumluyordu.
Etienne ilk olarak Viola'ya bir bakış attı, ardından tekrardan yabancıya dönerek, "Burada kimseyle ilgili bilgi veremiyoruz bayım," diye yanıtladı yabancıyı. "Kusura bakmayın."
Viola hemen gözlerini yabancıya dikti ve tepkilerini ölçmeyi denedi fakat yabancı ne bir tepki veriyordu ne de herhangi bir şey yapıyordu. Beş, on saniye kadar hiçbir şey demeden öylece eşrafı izlemeye devam etti. En sonunda buz gibi birasından bir yudum daha aldı.
"Irkınızdan birini arıyorum," dedi yabancı ve sesini bir nebze de olsa yükseltti. "Bir insan."
Etienne adamın söylediklerini pür dikkat dinliyor aynı zamanda Viola'yla birbirlerine bakıyorlardı. Artık sadece Viola'nın değil, Etienne'nin de içini huzursuzluk kaplamıştı. Yabancı ortamda oluşan sessizlikten sonra masaya doğru döndü ve birasını masanın üzerine koydu. Birkaç saniye kadar bekledikten sonra gözünü Etienne dikti. Etienne'nin derisi buz kesmişti.
"On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insan," dedi ve gözlerini hiçbir koşulda Etienne'den ayırmadan devam etti. "Windripcliff'te olduğunu duydum."
Etienne iyice ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Viola bu durumu en hızlı şekilde fark etti ve sözü devraldı.
"Yüzlerce kıza ev sahipliği yapıyor şehrimiz," dedi ve bunları derken sakin kalmaya çalıştı. "Kral Ephilianus Ravelin son derece halkına düşkündür. Erkekler ve kadınları asla ama asla ayırmaz. Hem ayırsa da eminim ki kadınların hakları erkeklerden daha iyi olur."
Yabancı kafasını Viola'ya doğru çevirdi ama ona bakmak yerine boşluğa bakmayı seçti.
"Kralının düşünceleri ile ilgilenmiyorum," dedi yabancı ve bunları söylerken sesini bir nebze yükseltti. "Kızı arıyorum."
Viola terslenmesinin verdiği şaşkınlığı yaşarken arkadan gürültülü bir şekilde Sven Sibley sohbete dahil oldu.
"Şuradaki pembe elbiseli kısrağı gördün mü?" diye hanın arka sıralarında oturan kızı gösterdi Viola'ya. "Esprilerim karşısında sütü daha yeni sağılmış bir ineğin memeleri gibiydi memelerinin ucu."
Viola normal şartlarda bu esprilere güler eğlenirdi fakat gülümsemek yerine kafasını yabancıya geri çevirdi ve tam o sırada Sven ortamdaki soğukluğu hissetti. Hayatı boyunca hiç gülmeyen bir cüceyi bile güldürebilecek birisiydi Sven ve bu yeteneğe sahip olduğunun farkındaydı. Bu yüzden şansını denemek istedi ve gözlerini yabancının üzerine dikti.
"Çok şanslısın çünkü bu içkiyi her yerde içemezsin. Bu içki için annemi birkaç defa tokatlamışlığım bile var. Babamı dört tane kırma orospu çocuğu ile aldattığı için değil, Etienne'in içkisini alıp o orospu çocuklarına sattığı için!" diye sesini yükseltti Sven. "Her şeye rağmen anne, satsan da satılmıyor diye bir söz var ama bu benim için geçerli değil. Geçen hafta onu yaşlı bir ibneye kırk gümüş karşılığında satıp biraları tutacağımız yeni variller aldık. Babam zaten bir cadı tarafından büyülendi ya da iyice kafayı yedi. Annemi nedendir bilmem evde duran askılıklardan biri sanıyor."
Sven anlatmaya devam ederken yabancının suratı bir nebze bile gülmedi. Konunun düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu o an iyice kavradı Sven fakat iş işten geçmişti.
Yabancı birasını tekrardan eline alıp Sven'e döndü, "On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insanı arıyorum," diye yineledi sorusunu. "Gördün mü?"
"Burası Windripcliff. Birçok genç kız var ve bazılarının saçları da kızıl."
"Saçları ateşte kavrulmuş gibi kızıl ve normal bir kızdan daha uzun boyda."
"İsmini bilmiyor musunuz?" diye araya girdi Etienne ve yabancıya pür dikkat bakmaya devam etti. "Normal şartlarda yardımcı olamayız ama istisna olabilir."
Yabancı elindeki biradan bir yudum daha aldı ve kafasını salladı aheste aheste.
"Ilgım," diye yanıt verdi Etienne'e. "Kızıl Cadı."
Sadece Etienne değil, sohbetteki herkes böyle bir ismi ilk kez duyuyor gibiydiler.
"Windripcliff'e özgü bir isim olduğunu sanmıyorum," dedi Viola. "Çevre şehirlerde de olduğunu sanmıyorum ama yine de bakmanızı öneririm. Kim bilir belki de bilen birileri karşınıza çıkar."
Yabancı kafasını salladıktan sonra birasını masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Birkaç saniye boyunca üstünü temizledikten sonra cebinden tek bir gümüş çıkardı ve Viola'ya uzattı.
"Bira iki bronz," dedi Viola. "Bu fazla."
Yabancı, Viola'nın almadığı gümüşü masaya koydu ve, "Bugün gümüş, yarın çelik," dedi. Savaşı kastediyordu ve ortamdaki herkes bu iğnelemeyi anlamıştı. Viola cevap vermek istese de bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu.
Sven'in ise kaşları çatıldı ve handa halen kendilerine yardımcı olabilecek kadar insan olduğu aklına geldi. En fazla ne olabilirdi ki?
"Burada bizi tehdit etmen için hiçbir sebep yok dostum," dedi ve vücudunu dikleştirdi. "Nerede olduğunun farkına var."
Yabancı duraksadı. Yavaşça yüzünü Sven'e doğru döndü ve baştan aşağı süzdü. Sven hala dik duruyor ve kendine güveniyordu fakat yabacının da kendine olan güveni bariz şekilde ortadaydı. Yabancı birkaç saniye kadar daha bakındıktan sonra Sven'e doğru bir adım daha attı ve o adımı atar atmaz yabancının kokusunu aldı Sven. Buram buram kokan bir nane vardı ve bu genelde elfler de oluyordu fakat ne bir elf kadar uzun ne de bir elf kadar teni sarıydı. Yabancı iyice Sven'e yaklaştı ve gözlerini gözlerine dikti. Ortalık karışabilirdi ve bu istenecek son şeylerden biriydi. Bu yüzden Etienne hızlı şekilde aralarına girdi.
"Lütfen yapmayın," dedi Etienne aceleyle. "Biranız bu seferlik bizden olsun beyim."
Yabancı üzerindeki pelerini düzeltti ve tam gitmeye hazırlanırken içeri bir kişi daha girdi. Sapsarı saçları ve kalçasına kadar uzanan yırtmacıyla bütün gözler kendisine dönmüştü. İçeri giren kişi Jeanne Magseric'ten başkası değildi.
"Fare kokusu alamayacağım bir içkin varsa çok iyi olur Etienne," dedi Jeanne. "İçtikten sonra kusmak istemiyorum."
"Biralarımız her zaman olduğu gibi tertemiz ve buz gibi Jeanne," diye cevap verdi Etienne ama aklı yabancıdaydı. "Hemen getiriyorum."
"Elfler yine bir şeyler karıştırıyorlar ama anlayamadım," dedi Jeanne ve etrafına bakındı. "Birkaç saat önce ormanı ateşe vermişler. Mecia ve Jocelyne büyü güçlerini kullanarak bile zor söndürmüşler yangını."
Yabancı Jeanne'nın dediklerine kulak misafiri oluyor ve pür dikkat dinliyordu fakat bunu Viola fark etmişti.
"Birini ya da birilerini arıyorlarmış galiba," dedi Sven ve Viola'ya bakındı. "Umarım çevremizde bir elf ajanı yoktur."
Viola iyice şüphelenmeye başlamıştı ve daha fazla dayanamayıp yabancıya doğru bir adım attı.
"Umarım bir elf değilsindir," diye fısıldadı. "Yoksa askerleri çağırmak zorunda kalırım."
Yabancı birkaç saniye kadar tepkisiz kaldığı bu yarım yamalak ithama karşılık olarak Viola'ya döndü.
"Elf değilim," dedi ve üstündeki pelerini çıkardı. Viola resmen olduğu yerde kalakalmıştı. "Kızın nerede olduğunu biliyor musunuz?" diye tekrardan sordu yabancı.
Viola'nın karşısında duran yabancı Vika'ydı. Elflerin insan generali! Jeanne tutuk bir şekilde ayağa kalktı ve Vika'ya baktı. Viola'nın ise resmen donakalmıştı.
"Askerler dışarıda fink atıyor," dedi ve geri geri adımlar attı. "Yanlış bir şey yaparsan buradan canlı çıkamazsın."
Bunu duyan Etienne ve Sven hızlıca arkalarını dönüp Vika'ya baktılar. Sven'in resmen nefesi kesilmişti çünkü demin diklendiği adam Cadı Avcısıydı.
"Askerleriniz buraya gelene kadar ölmüş olursunuz," dedi Vika. "Kızın Windripcliff'te olduğuna dair haberler aldık. Buradaysa ve yerini söylemiyorsanız kaderiniz çok uzun yazılmamış olacak."
"Söylediğin kızın kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Söylediğin isim yurdumuzda kullanılan bir isim değil," diye cevap verdi Sven. İçinde korku ve bir o kadar da pişmanlık vardı. "Burada olsa emin ol bilirdik."
"Kız buraya gelecek olur ve haberimiz olmazsa sizin için geliriz," dedi ve gözlerini Etienne çevirdi. "Aileleriniz var ve onlarla ilgili her şeyi biliyoruz."
Sven ve Etienne buz kesmişçesine duruyor, Viola ve Jeanne ise korku dolu bakışlarla dinliyorlardı Vika'yı. Cadı avcısı pelerini tekrardan üzerine aldı ve kendinden emin bir şekilde handan yürüyerek çıkıp gitti. Vika'nın çıktığını görür görmez Viola ilk bulduğu sandalyeye oturdu ve derin derin nefesler almaya başladı.
"Bu adamı tanıyorum ama tam olarak kim bilmiyorum," dedi ve diğerlerine bakındı Jeanne. "Neden bir kız arıyor?"
"Elflerin insan generali," dedi Etienne donuk bir sesle. "Hain olan."
"Elf değil ki," diye araya girdi Jeanne. Kafasında oluşan soru işaretlerini herkes yüzünden okudu. "Elfler bir insanı nasıl general yaparlar?"
Etienne kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı ama sanki aldığı nefesler ona iyi gelmiyormuş gibi hissetti.
"Gadanfar kalesi kuşatmasında orada olan bir çocuk olduğunu söylüyorlar." dedi Etieene ve Jeanne'e döndü. "Kralın en büyük çocuğu Asgeies Ravelin'in ilk savaşıydı ve şehirde birçok elf olduğu söyleniyordu. Asgeies ise onları temizlemek için şehire gitti ve elfleri tek tek öldürdü ama orada yaşayan insanlar birlikte yaşadıkları elflere ihanet etmedi ve Asgeies Ravelin'e karşı savaştılar fakat başaramadılar. Asgeies Ravelin orada bulunan isyan etmiş veya etmemiş bütün insanları aynı elfler gibi yok etti ve bu insanların arasında Vika'nın ailesi de vardı. Anlatılanlara göre Vika yıkılmış bir evin içine girmiş ve orada hayatta kalmayı başarmış tek kişiydi. Tabi günler geçmiş ve elfler olay yerine gelmişlerdi ama Asgeies'in ordusu çoktan Windripcliff'e geri dönmüştü. Asgeis ve ordusu Windripcliff''te eğlenmeye devam ederken, elfler araziyi normal askerlere aratmak yerine büyücüleri kullanmışlar ve Salihn Wynmenor'un büyü güçleri sayesinde az daha susuzluktan ölecek olan Vika'yı bulup onu Selu Quessir'e götürmüşler. Ne ismini söyleyebiliyormuş ne de herhangi bir şey anlatabiliyormuş. Altı yaşında bir erkek olduğu ve elflerle iç içe yaşamaya alışık olduğu için onu bir elf gibi yetiştirmeye başlamışlar. İsmini nedendir bilinmez ama manası 'Erkek Cadı' olan Vika koymuşlar. Elfler Vika'yı bir asker olarak yetiştirmeye başlamışlar ama bu kadar iyi bir asker olacağını muhtemelen Selu Quessir'de bulunan en iyi büyücüler bile tahmin edememiştir. Henüz on yedi yaşındayken Valenvers savaşında elflere önderlik etmiş ve savaşı kazandırmıştı. Orada bulunan bütün erkekleri, kadınları, çocukları hatta ve hatta bebekleri bile yaktırdı. İnsanlara karşı büyük bir nefret duyuyordu ve bu nefret onun içindeki güçü her geçen gün büyütüyordu. Vika yirmi yaşına bastığı günden on üç gün sonra elf generali Arathorn Normaer öldü ve elflerin Yüksek Kralı Flandryn tarafından general ilan edildi. Birçok elf bu kararı büyük bir risk olarak gördü ve bu kararın değişmesini istedi ama aldıkları bu riskli karar onları resmen en alttan en yükseğe taşıdı. Kılıç tutmayı bile bilmeyen elfleri ölümcül birer savaşçıya çevirdi ve saygı kazanmaya başladı. Elfler generallerini iyice benimsemeye başladılar ve bu durumdan elf soyluları da oldukça memnundu ki bundan bir sene sonra elf köylerinde yaşayan bütün insanları toplamaya başladı. Topladığı insanları tek tek Selu Quessir'e getiriyor ve teker teker hepsini yakıyordu. Ne yaşlı ne de bebek dinliyordu. Elflere göre Vika; Tanrıların elflere olan büyük bir mucizesiydi. Vika ise bu tanrı anlatımlarına inanmıyor ve insanlardan intikam almaya devam ediyordu. Bir sonraki adresi Tivl Edhil oldu. Tivl Edhil'de yaşayan herkesi tek tek yakmış ve orada yaşayan elfleri de insanlarla yaşıyor diye kulaklarının sivri bölümlerini kestirip insanlara benzemelerini sağlamış. Hem elfler hem de insanlar için büyük bir boşluktu Tivl Edhil. Orada ölen kırk beş bebek o kadar çok ağlamışlar ki ateş bile buna dayanamayıp sönmüş ama ateş tekrardan yakılmış ve her şey kaldığı yerden devam etmiş. Anlatılanlar doğruysa yakılan bebeklerin çığlıkları halen daha Tivl Edhil'de duyabiliyormuş. Şimdiyse başka bir kız aradığını söylüyor ve muhtemelen insanlık için çok ama çok önemli biri o kız. Her ne olursa olsun kızı bulmamalı."
Etienne uzun uzun anlattıktan sonra, "Sonuç olarak bir cadı arıyor değil mi?" diye sordu Viola ama kimseye bir cevap şansı vermeden devam etti. "Belki de hiçbir zaman bulamaz ve mutlu mesut yaşamaya devam ederiz. Hem aradığı kız gerçek bir cadıysa ve onu öldürse bile kendisine musallat olacağını kesinlikle biliyordur. Binlerce sene sonra bile onu arayacak, bulacak ve intikamını alacaktır. Bir cadının musallat olduğu herhangi bir ruh olacak ve bundan asla kurtulamayacak. Bu yüzden onu öldürüp öldürmeme konusunda çok ama çok dikkatli düşünmesi gerektiğinin farkındadır. Şimdilik cadı avcısı o olabilir ama ileride cadının avı olacağından hiçbir şüphem yok."
250 notes · View notes
yasamsallik · 4 days
Text
Tumblr media
"Kıt aklınca bana yazan Ümmetçi kardeşim dinle bak, sana ne diyeceğim!..
Üniversite Lisans ve masterimi belirtmeyeceğim, haftada 2 kitap bitirdiğimi, günlük 10 tane gazete, dergi takip ettiğimi ve en az 20 yazarın köşe yazılarını okuduğumu, 50 ülke gezdiğimi, 3 dil bildiğimi, 4 kitap yazdığımı, saz çaldığımı söylemeyeceğim.
Cahilsin diyorum alınıyorsun, yeterince okumamış ve araştırmamışsın diyorum kabul etmiyorsun, görmemişsin ve yaşamamışsın diyorum güceniyorsun…
Cahil olmana değil, cahillikte diretmene kızıyorum. Yine de seni doğrudan doğruya suçlamıyorum, sen ve senin gibi saf insanları, iyi niyetli arkadaşları ve Türk Halkını hususi cahil bırakanları, karanlığa sürükleyenleri ve sonrasında amaçları doğrultusunda bir maşa gibi kullananları lanetliyorum.
Resimdeki yer, Riyad/Suudi Arabistan, uluslararası iş dünyası ve yatırım ajansları toplantısındayım. Biliyorum, sen kutsal toprak dediğin buraları hiç görmedin, belki umre ve hacca gidenlerden dinlemişsindir.
Dünyanın tüm Arap ülkelerini dolaştım, her seviyede Araplar ile tanıştım, mevcut dini yapı ve inanç sistemlerini inceledim, kültür ve hayat şartlarını görerek ve yaşayarak öğrendim.
Vardığım sonuç; her ne arayacaksan kendinde aramalı, her ne istiyorsan özünde bulmalısın.
Kim ki; Arabın şahsına, Arabın diline, Arabın kültürüne, Arabın giyim ve yaşam biçimine kutsiyet atfediyorsa, bil ki ya cahildir, kandırılmıştır, ya menfaat karşılığı satılmıştır.
Dikkat buyur; din demiyorum, din ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de müslümandır. (Kaldı ki müslüman olmayan Türkler ve Türk boyları kardeşlerimiz de vardır, hepsine sevgimiz ve saygımız sonsuzdur) Müslüman olup da Arap veya Türk olmayan farklı milletler ve ülkeler de mevcuttur.
Bu durumda, İslam dini; hiç bir ülkenin, milletin, hiç bir cemaat ve grubun tekelinde değildir.
Arap iyi müslüman da, Türk kötü müslüman mı? Bu hayranlık, sempatizanlık, özentilik neden?
Dünyadaki tüm müslüman milletler, Arap gibi giymek, Arap gibi yemek, Arap gibi konuşmak, Arap gibi okumak, Arap gibi yaşamak zorunda mıdır? Kaynak nedir? Ölçü nedir? Doğru nedir?
Kaynak “Kur’an” dediğini duyuyorum. Ama kaynağı da iyi okumuyorsun, okusan da anlamıyorsun, kelimelerin manasını bilmiyorsun. Kaynağın da, anlayacağın dilde, Türkçe olarak okunmasını, duaların Türkçe edilmesini istemiyorsun. Çünkü, sana öyle diyorlar, öyle öğretiyorlar, öyle aşılıyorlar.
Hiç sordun mu, araştırdın mı? Diğer dinler ve kitaplar nasıl? Mesela İncil neden öyle değil. Avrupa ülkelerini gezince göreceksin ki, her ülke kendi dilinde dualarını okuyor, ibadetini yapıyor.
Ortodokslar mesela, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan vs. hepsini gezdim, kiliselerine gittim, din adamlarıyla konuştum, gördüm ki hepsi kendi dillerinde, kendi kültürlerinde inançlarını harmanlayarak dinlerini yaşıyorlar.
Ayrıca… Müslüman ülkelerde Arap kültürünü hakim kılmak için yıllık ne kadar bütçe ve finansal kaynak ayrıldığını biliyor musun?
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan dernek, cemiyet, parti, vakıf, cemaat, tarikat vs. yapıların, sadece bayramdan bayrama topladıkları kurban derileriyle mi giderlerini karşıladıklarını sanıyorsun?
Bir tek bağışlarla mı geçiniyorlar? Yalnız aidatlarla mı ayakta duruyorlar? Kimler destekliyor? Hangi Arap ülkelerinin diasporası var bu oluşumların arkasında? Harcanan bu devasa sermaye, nasıl geri dönüştürülüyor?
Sen daha neyin orucu bozup - bozmadığını öğrenemedin ki, bunları nerden bileceksin? Günde 10 bin defa tesbih çekmeyi, 20 bin defa tekbir getirmeyi ders mi, ilim mi sanıyorsun?
Demem o ki; Ümmetçi kardeşim, aklını kullan, hipnoz olma, kimseye biat etme, gözlerini aç!. Din kullanılarak dünya geneline yayılan Arap Emperyalizmini gör, Selefi Arapçılığı fark et!..
Bir Türk vatandaşı olarak, bütün insanlara, dinlere, dillere ve kültürlere elbette saygı duyuyorum ama kimsenin de Türk dilini, dinini, töresini ve kültürünü Araplaştırmasına, yozlaştırmasına, tahrip etmesine iyi gözle bakmıyorum ve kayıtsız kalamıyorum.
��ünkü ben Ümmetçi değil, özü ve sözüyle bir Türk Milliyetçisiyim, Vatansever, Devrimci, Halkçı, Cumhuriyetçi, Laik, Yurtseverim. Senin hiç sevmediğin ATATÜRK, benim hayat liderimdir. Senin hoşlanmadığın Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi, benim vazgeçilmezimdir. Özgürlük ruhum, bağımsızlık karakterimdir. Yükselmek, gelişmek, ilerlemek hedefimdir.
Gayem insanlık, yüküm sevgi, ölçüm vicdandır.
Kalben yolum Hak-Muhammed-Ali, ocağım Ahmet Yesevi, Pirim Hacı Bektaşi Veli’dir.
Ulu Ozanlar ile nefeslenirim; Nesimi okur, Şah Hatayi dinler, Pir Sultan Abdal söylerim.
Öğüdü Edebali’den, hoşgörüyü Yunus Emre’den, cesareti Battal Gazi’den alırım.
Unutma, bilim ile gidilmeyen her yol karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara selam olsun."
Muazzez İlmiye ÇIĞ
22 notes · View notes
layezalll · 1 year
Text
Soğuğu düşleri terleten yurdumun en güney doğusunda esmer suretim değdi dünyaya 
Yıldızlara aşinalığım hatta aşka sıcaklığımın varisi
Yaşlılığımın çocuk olma hevesi Çocukluğum ise yaşlılığımın ertesi
Koynumdaki goncaların nefesi toprak damlı evlerinde bir çay molası
Annemin yaprak sarması
İçli köfte ve salata arası
Çocukluğum kıyamet yarası
Sonra daha büyümenin çaresi bulunmadan hayal edilen, hayallerle dolu, hayaller ülkesi
Ah ulan İstanbul …
Ne de güzeldir adı
Hiçbir şey dokunmaz insana dalgasız bir deniz kadar İstanbul da
Korna sesleri arasında yakası sararmış önlükler içinde mavi çocuklar
İstanbul ’un hüviyetidir  sisli havalar sonra bir aşk telaşı büyüme hazzı
Kadıköyün ıssız sokaklarında devrimci yazıları defter arkası kıyak cümleler
Hiçbir resim o kadar fiyakalı olmayacak bir daha çünkü megapixeller arttıkça, azalacaktır gülüşlerin sadeliği
Raylar üzerinde kısa uykular geleceği durağa kadar saf kalanlar
Ve mesai başlar
Pembe rüyalar biter
Bir düdük ile son bulur kısa bir arada yaşananlar şakaklarında kar
Amaç biletsiz öğrencilerle bir heyecan yaşamak değil
Ay sonu bakkalın borcunu kapatmak olan biletçi amcalar…
Ve kara gözlerine umut misafir etmiş yorgunluğun yanı sıra misafirperver
100 simidi bitirmek niyetiyle sabahçı, elleri bereket nasırlı
Çoğu esmer, çoğu doğuştan buralı aslında
Aslını unutmuş ne çocuk olma nede büyüme telaşı
Çocuklar…
İstanbul ’un hüviyetidir sisli havalar
Herkesin cebinde bir tutam umut biraz tütün kırıntısı yüzler utangaç, hayaller safran sarı
Ve hiçbir şey eritemeyecek çocukluğumuzda bu koca şehre yağmış olan karı
Sonra aşk telaşı, şiirler yazılmış olmamış sevdalara
Avuçlarına hohlayan üşümekten ziyade
Tutulacak diye bir ay parçası tarafından
Sıcak olsun eller hesabı,
Arkadaşıyla ortak kullandığı ağır parfüm kokusuyla emanet olmasına rağmen kıyak bir ceket ile parkta çok önceden rezerve edilmiş kıç donduran bank üzerinde elele tutuşmuş, üşümelerini birbirlerinde saklayan Sevdalılar…
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Ağız dolusu yalanlar
Umut edenler öldü umutsuzdur geriye kalanlar kızgın, ağzında küfür dolu naralar
Yine de bilmeyene ağır gelir İstanbul’a duyulan aşklar
Ülkemin dağlarından doğdu bu cümleler
Belki bir daha hiç güneydoğusu olmayacak ömrümün
Lakin İstanbul kadar fiyakalıdır sevdası gönlümün
Ve gönlümden süzülür bu yazılar
Bilirim İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Biraz sis, biraz aşk, biraz sitem, biraz telaş, biraz İstanbulludur bütün yazılarım … 
116 notes · View notes
baybaykus · 5 months
Text
Kıt aklınca bana yazan Ümmetçi Kardeşim iyice oku, ama okuduğunu anlamadan sakın cevap Yazma...
Sana ne diyeceğim, cahilsin diyorum, alınıyorsun.
Yeterince okumamış ve araştırmamışsın diyorum, kabul etmiyorsun.
Görmemiş ve Yaşamamışsın diyorum güceniyorsunn.
Cahil olmana değil, cahillikte diretmene kızıyorum.
Yine de Seni doğrudan, doğruya suçlamıyorum.
Sen ve senin gibi, saf İnsanları, iyi niyetli arkadaşları.
Türk halkını hususi cahil bırakanların...
Karanlığa sürükleyenlerin ve sonrasında amaçları doğrultusunda bir maşa gibi kullananları öyle hakaretler öyle küfürler ediyorum ki küfürün bile yüzü kızarıyor...
Kardeşim ;
Her seviyede Araplar ile tanıştım.
Mevcut Dini Yapı ve İnanç sistemlerini inceledim.
Vardığım Sonuç ;
"Her ne arayacaksan, kendinde aramalı, her ne istiyorsan, Özünde bulmalısın..."
Kim ki ;
Arabın Şahsına,
Arabın Diline,
Arabın Kültürüne,
Arabın Giyimine,
Yaşam Biçimine
Kutsiyet atfediyorsa, bilmeni isterim ki;
Ya Cahildir,
Ya Kandırılmıştır,
Ya da Menfaat karşılığı Satılmıştır...
Dikkatli OKU Yazdıklarımı ;
Sana Din demiyorum.
Din ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de Müslümandır.
Kaldı ki Müslüman olmayan,
Türkler ve
Türk Boyları Kardeşlerimiz de vardır.
Hepsine Sevgimiz ve Saygımız sonsuzdur.
Müslüman olup da arap veya Türk olmayan farklı Milletler ve Ülkeler de mevcuttur...
Bu durumda, İslam Dini ;
Hiç bir Ülkenin,
Hiç bir Milletin,
Hiç bir Cemaat ve Grubun Tekelinde Değildir.
Arap iyi Müslüman da,
Türk kötü Müslüman mı..?
Bu hayranlık..?
Empatizanlık..?
Özentilik neden..?
Dünyadaki tüm Müslüman Milletler ;
Arap gibi giymek,
Arap gibi yemek,
Arap gibi konuşmak,
Arap gibi okumak,
Arap gibi yaşamak
Zorunda mıdır..?
Kaynak nedir..?
Ölçü nedir..?
Doğru nedir..?
Kaynak “Kur’an-ı Kerim" dediğini duyuyorum.
Ama Kaynağı da ; İyi okumuyorsun.
Okusan da anlamıyorsun.
Kelimelerin mânasını bilmiyorsun.
Kaynağın anlayacağın Dilde.
Türkçe olarak okunmasını.
Duaların Türkçe edilmesini istemiyorsun.
Çünkü,
Sana öyle diyorlar,
Öyle öğretiyorlar,
Öyle aşılıyorlar..
Hiç sorup, araştırdın mı..?
Diğer Dinler ve Kitaplar nasıl..?
Mesela İncil neden öyle değil..?
Her Ülke kendi Dilinde Dualarını Okuyor, İbadetini Yapıyor.
Ortodokslar mesela, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan vs.
Hepsi kendi Dillerinde.
Kendi kültürlerinde inançlarını harmanlayarak Dinlerini yaşıyorlar...
Ayrıca,
Müslüman Ülkelerde,
Arap Kültürünü hâkim kılmak için yıllık ne kadar Bütçe ve Finansal Kaynak ayrıldığını biliyor musun..?
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan.
Dernek, Cemiyet, Parti, Vakıf, Cemaat, Tarikat vs. yapıların.
Sadece Bayramdan Bayrama topladıkları Kurban Derileriylemi giderlerini karşıladıklarını sanıyorsun..?
Onlar ;
Bir tek bağışlarla mı geçiniyorlar..?
Yalnız aidatlarla mı ayakta duruyorlar..?
Kimler destekliyor..?
Hangi Arap Ülkelerinin Diasporası var bu oluşumların arkasında..?
Harcanan bu devasa Sermaye,
Nasıl geri dönüştürülüyor..?
Sen daha neyin Orucu Bozup-Bozmadığını öğrenemedin ki, bunları nerden bileceksin..?
Günde 10 Bin defa Tesbih Çekmeyi.
20 Bin defa Tekbir Getirmeyi,
Ders mi ilim mi sanıyorsun..?
Ümmetçi Kardeşim ;
Aklını kullan,
Hipnoz olma,
Kimseye biat etme,
Gözlerini aç..!
Din kullanılarak Dünya Geneline yayılan Arap Emperyalizmini gör.
Selefi Arapçılığı fark et..!
Bir Türk Vatandaşı olarak,
Bütün İnsanlara,
Dinlere,
Dillere,
Kültürlere elbette saygı duyuyorum ama kimsenin de.
Türk Dilini,
Dinini,
Töresini ve Kültürünü Araplaştırmasına,
Yozlaştırmasına,
Tahrip etmesine iyi gözle bakmıyorum ve kayıtsız kalamıyorum...
Çünkü ben Ümmetçi değil,
Özü ve Sözüyle bir
Türk Milliyetçisiyim,
Vatansever,
Devrimci,
Halkçı,
Cumhuriyetçi,
Laik,
Yurtseverim...
Senin o hiç sevmediğin,
Mustafa Kemal ATATÜRK...
Benim Hayat Liderimdir.
Senin hoşlanmadığın,
Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi,
Benim Vazgeçilmezimdir.
-Arşiv Saka
2 notes · View notes
doriangray1789 · 6 months
Text
Çehov'un tüfeği veya Çehov'un silahı… “Sahnede silah gözükürse patlar”
bir hikâyedeki her ögenin zorunlu olması gerektiğini ve ilgisiz unsurların kaldırılması gerektiğini belirten dramatik bir ilkedir. Bu unsurlar, oyunun içine hiçbir şekilde girmeyerek "hatalı vââtler" vermemelidir. Bu durum, Anton çehov tarafından birkaç kez mektuplarında açıklanmıştır…
“Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır. Patlamayacaksa sahneye asla dolu bir tüfek yerleştirmeyin. Tutamayacağınız sözler vermek yanlıştır." Bu Çehov'un Aleksandr Semenoviç Lazarev'e mektubudur..  Soru şu bşr cemaat- tarikat devletin silahlı güçleri içinde neden örgütlenmek ister? Bu sorunun Cevabını 2015 yılında acı bir şekilde  yaşamadık mı?  devletin, genel ideolojisi, politikası,  örgütlenmesi, varlık sebebi, vs vs ile tamamen farklı bir zihniyet ile kişisel menfaat ve kendi örgütlü gücü için kurumlarını ele geçirmesinin sonu ne olur? 
devlete bağlılık önemlidir ( devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olmak üniter yapının korunması açısından da önemlidir. Devlet halktan başka bir şey değildir.Bı Çicero’nun organik devlet tanımıdır) devlet soyut bşr kavramdır devlet ancak temsille varlığını gösterir ve eğer bu temsil kurumları belli grupların eline geçerse bağlılıkta o gruplara olur  halk da halk olmaktan çıkar cemaate döner. Çünkü Halk, herhangi bir şekilde bir araya toplanmış olan rastgele bir yığını değil, ortak bir yarar ve amaç ile uyum halinde bulunan, hukuksal bağlarla birleşmiş insanlar topluluğudur be bu toplum bir kişinin şahsi gücünün unsuru değildir.. Cicero’nun Yasalar Üzerine adında bir kitabı daha vardır. Benzer şekilde, Platon’un da Devlet ve Yasalar Üzerineadlarında iki önemli kitabı bulunmaktaldır adamlar MÖ yazmış yahu yani binlerce yıllık bir ilke hukuk ve tanımlar topluluğunun tarifi var 
2 notes · View notes
ozlembroke · 1 year
Photo
Tumblr media
SIMS 4 WELCOME TO EDEN CHALLENGE  🦋 
 This challenge is my own challenge inspired by the Netflix series ‘Welcome To Eden’. The rules are written in Turkish. 
Amaç/Hikaye: Uzayda yeni gir gezegene gitmeye hak kazandığına inanan birisin. Uzaylıların gönderdiğine inandığın mesaj sebebi ile seninle yeni gezegene gidecek olan insanları topluyorsun. Amacın onlarla birlikte uzaylıların bahsettikleri yeni cennete gitmek.
Başlarken;
Yaşam süresi normalde olmalıdır.
Büyük bir arsada yaşanılacaktır. Kullanabileceğiniz arsa benim galerimde (Ozlis95) bulunmaktadır. Kendinizde inşaa edebilirsiniz.
Arsayı almak ve yerleşmek dışında hile kullanamazsınız.
Kurallar gerektirmedikçe, hile veya modlara başvuramazsınız.
Heir/Varis;
Varis olacak kişiler en fazla 2 kişi olabilirler. Varislerden bir tanesi erkek 1 tanesi kadın olmak zorundadır. Tek varis ile de oynayabilirsiniz.
1. Varis’in kişisel özellikleri; Evil, Family Orianted, Genius olmalıdır.
2. Varisin kişisel özellikleri; Bro, Ambitious, Self Assured olmalıdır.
Varisler Adult yaş evresinde olmalıdırlar.
2 Varis ile oynarsanız çift olmak zorundalar.
Varislerin görünümleri tamamen istediğin gibi olabilir.
Varislerin çocuğu olabilir ama kimse bilmemelidir ve aile ile birlikte yaşayamaz.
Taşınma;
50x40, 50x50 veya 64x64 büyük bir arsada oynamalısınız.
Arsa içerisinde kapsül tarzında en fazla 3 kişinin kalacağı küçük evler olmalıdır.
Bir tane yemekhane ve mutfak bölümü olmalıdır.
Arsada meyve sebze yetiştirmek için sera olmalıdır.
Etkinlik, spor, hobi alanı olmalıdır.
Meditasyon yapmak için daire çeklinde bir ortak alanda bulunmalıdır.
Roket için bir bölümde yer almalıdır.
Yaşanılacak yeri siz inşa edebilirsiniz ya da galeriden indirebilirsiniz.
Kurallar;
Varis/Varisler bir çok kişi ile tanışıp bu insanları bir partiye davet etmelidir.
Partide seçtiği bazı kişileri ailesine davet etmelidir.
Her partide en fazla 2 kişi seçebilir. Toplamda 6-7 kişi aileye eklenene kadar partiler devam edilmelidir.
Aile seçilecek kişiler Young Adult veya Adult olmak zorundadır.
Varislerin halk tarafından sevilmeleri gerekmektedir.
Eğer Eco Lifestyle paketiniz varsa, varisler kendi içeceklerini üretmelidirler ve partide ikram etmelidirler.
Varisler dışında kimse evden ayrılamaz.
Eve giren bir kişi ölüm olmadığı sürece evden çıkamaz.
Aile katılan her bir kişinin sorumlu olduğu bir alan olmalıdır. Bahçe, yemekhane,  tamirat, resim, Mantık (logic), programlama, müzik
Aile katılan simler sorumlu olduğu alandaki yeteneğini tamamlamak zorundadır.
Her hafta 1 kere toplu meditasyon seansı yapılmak zorundadır. (Spa Day Varsa) Bu seansı varis yönetir.
Varis roket yapımından sorumludur ve roket yapımı yeteneğini tamamlamalıdır.
Tüm aile bireyleri yeteneklerinde 10 level olduğunda roketde Sixam gezegenine gitmek için güncelleme yapılabilir. (Get to work varsa)
Kimse görevler tamamlanana kadar uzaya gidemez. Sadece görevler tamamlandığı zaman roket havalanır.
Ana oyun oynayanlar varis ile birlikte 1 kere roket havalandırabilirler. Get to work paketi olanlar tüm aile ile birlikte Sixam gezegenine gitmek zorundadırlar.
Gezegene gittikten sonra bb.enable free build hilesi ile oraya bir kurabilir ve tüm simler yaşlanıp ölene kadar orada yaşatabilirsiniz.
Aileden birini çıkartmak; bunun için bir kendiniz bir kural belirleyebilir buna uymayan simleri mod/hile yolu ile öbür tarafa yollayabilirsiniz. Giden her aile üyesi yerine yenisi gelmelidir.
Challenge Nasıl Biter?
Tüm simler yeteneklerinde 10 level olduktan sonra hazırlanan roket ile varis uzaya çıkar ve geri döner. (Ana Oyun)
Tüm simler yeteneklerinde 10 level olduktan sonra hazırlanan roket ile varis uzaya çıkar ve tüm aile sixam gezegenine gider. (Get To Work)
Tüm simler yeteneklerinde 10 level olduktan sonra hazırlanan roket ile tüm aile Sixam’a gider orada yaşar ve ölürler. (İsteğe bağlı)
7 notes · View notes
kalemimle · 1 year
Text
Hayaller Gerçek Olmayı Hak Eder
Her şeye; her vakit ve her mümkünde çare bulunuyor. Fakat, fani dünyanın en usturuplu yanına konmaya çabalarken kalbimiz, bir tek onun yüküne çare bulunmuyor.
Kaç kere düşsen de bir amaç bul kendine; düştüğün vakit kalkacak bir sebebi olsun diyorum kendime. Düşüyorum, bazen itiliyorum, bazen gönüllü oluyorum; kalkmaya çaba sarf ederken bir elim, sanki boşluğun döşemesinde kalıyor.
Kaç eli var insanın ve kaç kendinden kurtarır insan yine kendini? Sadece ben değil, bu aralar herkes ıssız. Kırım Kırım kırılıyorum, harpten çıkmış bir bedenden.
Affetmeyi öğrenmeli mi? Her şey ve herkes, her durum ve şartta affedilmeye değer mi? Kişi, en önce kendinden kurtarmalı kendini.
Yeni bir sen yaratmadan eski sen'i gömemezsin.
Cesaret ediyorum, bir vakitte; bir sürgün, bir kendim olabilmek afetinde, sonrası kısraklanan acaba ve gerçekten mi sorunlarıyla, soruları...
Ayağa kalkmalıyım; bu aralar çok dönüyor başım. Kaç ortak zamanı kurdum içimde ve kaç hayalden paydos ettim, sayamıyorum.
Sen, ben, o, biz, siz, onlar ve en uzakta diğerleri... Kalkabilmeliyiz, kalkmalıyız. Çok yüz verdik yıpranmaya ve acı çekmeyi sevmeye; mutlu olmak, yeni hayaller kurmak, onları gerçekleştirmek, yeni insanları tanımak ve onları sevmek mümkün olamaz mı?
Isıtılamaz mı bir çorba saadet? Doyulmaz mı en ufak bir umutla bile?
Kalkmalısın, kalkmalıyım; kalkmalıyız. Yüzde bir ihtimal dahi olsa, yüzde bir şarj ömrü olsa da ve powerbanki bozulmuş olsa da zamanla kaderin; kalkmalıyız. Yeni doğmuş bir bebek gibi...
Bu aralar fazlaca soyut kaldım kendime; nesnesi oldum hiçbir şeyin, suje ve obje istasyonları geçti kırgın ömrümden. Kalkmalıyım.
Yeni hayallere, yeni doğumlara ve yepyeni umutlara... Çünkü yapısı gereği düştükten sonra kalkmaya programlı insan; düştüğü vakit canı yanmış olsa bile.
Kalk, koş, buna layıksın. Düzeni yeniden kur.
Kim, korkmakla mutluluğu bir tutmuş ki?
Zaman, senden bağımsız bir ülke iken umut literatüründe; yepyeni bir dünya inşa edip kendi cennetini bağımsız kılabilirsin. Ülkenin adı değişir, fırında tavuk ve mutlulukta mevsim salatası haiz olurken, hayallerin yedi düvele karşı nispet olur. Olur mu, olur...
İnan, in artık hücrenden; merdiven basamaklarını koşarak geç, hücrenin dev kampanyalı bir umut alana bir mutluluk bedava yemininden soydaş ikilemler payidar olmasın.
İnan, inanmalısın, inanmalıyız. Güneş, her vakit yaratılacak en şahane aydınlık değil mi? Yeni günle merhabalaşan. O vakit, sen neden bu kadar karanlıksın, neden karanlıktayız?
Dünya dönsün başım; avuç içimde kelebeklerin asrı saadeti payelensin ama damarsal acıların sanatsal dönüşü olma sen.
İnanmak ve sadece kendine...
Bir evde, bir caddede, bor bir gecede; unutulan olmak üzere kabul ettiğimiz geleceğin yeni kıymetlere açıldığı perdelerce; sanatsal devinimlerimiz bir şövalye. Kabul et, yaz, çok yaz ve hiç tüketme.
Kalem, ayrılık yüzü görmesin.
İğneler batmasın noktanın başlattığı büyük harflere.
Dilara AKSOY
6 notes · View notes
tugceozdemir · 1 year
Text
Tumblr media
ANOTHER LOVE...
Başlığı Tom Odell'in şarkısından aldım. Kendimi kötü hissettiğim ama sebebini bilmediğim akşamlardan birinde, en azından iyice dibe çökeyim diye playlist ararken, takılıp kaldım. Çok da aradığım türden bir "dibe vurma" şarkısı değildi ama sanırım sözleri bilinçaltımdaki sebebini bilmediğim sıkıntıya dokundu anlamadan. Bunu, aklım suyunu bulandıran mürekkebini, kağıda aktardıktan sonra farkettim.
Şöyle yazmışım;
" Ve gündüzle gece eşitlendi yine. Bir benim ruhum eşitlenemiyor gibi geliyor, sanki bir türlü nötrlenemiyor.
Kendimi yeterli hissetmek için, sürekli kafamda varsayımsal rütbeler verdiğim insanların bana hayran olması ya da en azından ciddi bir saygı duyması gerek şart. Bu saygıyı ve hayranlığı alamadığım sürece de asla tamam olamayacağım, hatta böyle bir potansiyeli bu dünya ziyan etmiş olacak. Bana da çok büyük haksızlık olacak tabii.
Halbuki bu payeler, yine tarafımdan verildiğine göre hazretlere, demek ki asıl yetkili onay merci yine ben olmuyor muyum bu durumda? Bilinçaltımdan, hayranlık duyduğum özellikleri sebebiyle seçtiğim bu insanların ortak noktaları, benim saygı duyduğum özellikleri. Dolayısıyla pek de bir çeşitlilik içermeyen örneklem grubunun beni onaylamaması bir şey ifade eder mi?
Eder. Yeterliliğim ya da yetersizliğim, saygıya değer olup olmadığımla ilgili değil ama. Benim ihtiyaç içinde olduğum, ama tam da bu ihtiyaçtan dolayı, o seçtiğim insanlara en zayıf haliyle yansıttığım ve yine bu en zayıf hali sebebiyle de talep ettiği şeyi asla o kişilerden alamayacak olan yüzümü temsil eder. Bu da sayın tatlı okuyucularım, evet bildiniz, farkındalıkla karşılanmadığı sürece koskoca bir kısır döngüye sokar beni.
Tumblr media
Gölgeyle Buluşma kitabını okumaya başladığımdan beri, kendi gölgemin peşine düştüm. Anlaması çok kolay bir kavram değil. Ben de tam anlayabildiğimi söyleyemem. Ailemizin ve toplumun bizden beklediği ve onayladığı davranışlarımızla egomuzu oluştururken, onaylanmayacağını düşündüğümüz taraflarımızı bastırdığımızda oluşan ve büyüyen bir kavram. Yani aslında olmak istediğimiz ve aslında olduğumuz kişi arasında fark gölge. Hiç sevmediğimiz, ya da hayran olduğumuz insanlara yansıttığımız, kendimizin çoğu zaman farkında olmadığı ama başkalarınca alenen görünen yanımız.
Yukarıda bahsettiğim örnekte, benim kendimi saygı duyulmayı sonuna kadar hakeden üstün bir kişilik olarak gördüğümü ve bunun başkaları tarafından da farkedilip onaylanması gerektiğini düşündüğümü yazdım. Bu olmayınca kendimi yetersiz ve eksik hissediyormuşum.
Peki biz insanlar kime saygı duyarız? En azından ben, kendinden şüphesi olmayan, şüphesi varsa bile bunu yansıtmaktan çekinmeyen ve belki buna çok da takılmayan, rahat birine hayran olurum. Peki yukarıdaki satırları yazanla, saygı duyduğum karakter arasındaki taban tabana zıt özellikleri farkettiniz mi siz de?
Egom bir illüzyon. Üstüme giydiğim bir karakter. Ve çıplak dolaşamayacağım gibi, beni korumak için gerekli de. Bu hikayede saygıyı sonuna kadar hakeden yüce kişilik. Peki ya gölgem? O da bana saygı duymanız gerekiyor diye zırıl zırıl ağlayan savunmasız minik çocuk.
Çok bastırılan ve üstü kapatılmaya çalışılan her şey gibi, kontrol edilemez noktaya gelmeden önce ufak ufak gölgeyle tanışması ve uzlaşması gerekiyor insanın. Ama bir anda değil. Tıpkı Dr. Jekyll ve Bay Hyde hikayesindeki gibi. En bilinen gölge-ego örneği de bu galiba zaten. İçimizde, varlığından çoğu zaman haberdar bile olmadığımız canavar ama bir bakıma da çok büyük bir potansiyel. İşte amaç tam olarak canavarla tanışıp barışmak ve potansiyeli özgür bırakmak.
Bu arada bu o kadar sık oluyor ki; rastgele çalan playlistlerde, konuyu bağlayan, üzerine buraya hangi şarkı gelmeli diye düşünsem denk getiremeyeceğim kadar uygun şarkılar çıkıyor karşıma, hem de tam zamanında. Evrenin şakalı hareketleri herhalde.
5 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Yaşadığımız İbretler Ne Anlama Geliyor?
Bir felaket yaşandıktan sonra suçu yaratana atanlar kendi suçlarını gizleyerek suçu yaratana atmaya devam etsinler.
Sonlarını düşünmesinler.
Onların peşine takılanlar da kendi sonlarını düşünmediler zaten.
Bu bir din dersi değil, bir iman dersidir.
İman dinler ile ortaya çıkmadı. Yaratan ilk ruhu ilk insana bahşettiği günden bugüne var.
İman ne midir?
İman; yaratanın verdiği us ve duyunca layık yaşamak, iyiyi, doğruyu, gerçeği ve güzel olanı korumak, savunmak, ilkeden, ahlaktan ve adaletten ayrılmadan merhametli olmak demektir.
İnsan ve toplumlar ne zaman mana boyutu ile madde boyutunun dengesini bozacak bir yaşamı tercih ettiklerinde yaptıklarının altında ezilmiş ve yok olmuşlardır.
Mana maddeyi amaç yapmak değil araç olarak tutarak dengeyi bozmamak demektir.
Dengeyi güç bozar. Gücünü kendi kullanmak yerine başkalarına devredenler kontrolsüz gücün ortaya çıkmasına sebep olur ve o güç ile başa çıkamazlar.
Güç şeytanidir.
İnsan çıkar putuna sık sık yenik düşen bir canlıdır.
Kendisi için istediği yararın yurdu ve ulusu için de yararlı olup olmadığını düşünmeden hareket ettiği her devirde hezimete uğramıştır.
Dengeyi gücün bozacağına inanan ve inanmasını sağlayan şeytanlığın oyuncağı olmamanın yolu imana gelmektir.
İman, her din icat edene koşulsuz biat ve itaat etmek demek değildir.
Onlar her biri ayrı bir dünya görüşü yalanı ile sizin gücünüzü ele geçirmenin peşindeler.
Ve bu toplum seksen yıldır dünya görüşü adı altında yalanların oyuncağı olmanın altında kalmıştır.
Yönünü değiştirmez ise kendi zulmünün altında kalmaya da devam edecektir.
Yeni dünya düzeni adı altında şeytan güç devşirmek peşine düşmüş olup toplumu ittifaklar ile seçeneksiz bırakarak her sonuçta kendisinin kazanacağı bir düzeni satılık kalemler sayesinde, kendini satmış işbirlikçi medya sayesinde dayatmaktadır.
Bugünlere birlik ve beraberlik içinde yaşamayı terk ettiğimiz için gelmedik mi?
Amasya genelgesi zamanında siyasi partiler olacak mı sorusuna yanıt olarak ne demişti bize Cumhuriyet yönetimini hediye ederek doğru yolu yön olarak gösteren büyük Atatürk;
✓ Bizim partilere ihtiyacımız yoktur, biz milli birliğe muhtacız.
Neye muhtacız ortak akıl ve vicdan birliğine yani toplumsal bir imana ihtiyacımız var.
Atatürk döneminde adam oğulları bu imana sahipken neden ve nasıl kaybettiğini seksen yıllık yakın tarih bize anlatıyor.
Krizler, talan, soygun ekonomisi, deprem, sel su baskını, orman yangını ve benzeri tüm felaketlerin son bulması o kadar hızlı olmayacak.
Biz bugüne bir günde gelmedik.
Her doğrunun olduğu gibi her yanlışın veya yıkımın da bir bedeli var.
Canlı ölü zalimler ve onlara güç verenler yaşattıkları zulmü yaşamadan bu ibret son bulmayacak.
Dost acı söyler, düşman aldatmak için süsler. İnsanın kendisi ile yüzleşmesi kendisine yeni bir şans verebilir.
Umarım aldatan ve aldananlardan olmaya devam etmezsiniz.
Aksi takdirde turbun büyüğü daha duruyor.
Mızrak çuvala sığmıyor çünkü!
Acımızı türkü yapmaktan vazgeçerek us ve duyunç içinde iman ile yaptıklarımızı başkalarının diline türkü olarak söyletmemiz gerekiyor.
Bir asırdır kendinden sürekli bahsettiren Mustafa Kemal Atatürk gibi bir meşalesi olan bir topluma bu yaşadıkları hiç yakışıyor mu?
İki satır yazı bir kaç kitap karıştırmayan bir toplumun medya denen palavra ile zihnini doldurması dünyayı ve yaşananları okuması haliyle mümkün olmuyor.
Bir Türk Atasözü der ki;
✓ Ders siz öğrenene kadar devam eder.
] Önder KARAÇAY [
6 notes · View notes
ERASMUS+Spor Projeleri Genel Tanıtım
ERASMUS+Spor Projeleri Genel Tanıtım https://youtu.be/42IfX68xJRc #Erasmus #Sporprojesi #Proje #Erasmusspor #KarAmacıGütmeyenAvrupaSporFaaliyetleri 1. Erasmus+ Spor Alanında Küçük Ölçekli Ortaklıklar Proje Başına Hibe: 30.000-60.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 6-24 ay Küçük Ölçekli Ortaklıklar projelerinde en az 2 farklı program ülkesinden en az 2 ortak yer almalıdır. Kapsam ve Amaç Küçük Ölçekli Ortaklıklar, okul eğitimi, yetişkin eğitimi, mesleki eğitim-öğretim, gençlik ve spor alanlarında ulaşılması zor olan aktörlere ve bireylere erişmek için tasarlanmıştır. İşbirliği Ortaklıklarına kıyasla bu eylem kuruluşlara verilen daha düşük hibe miktarları, daha kısa süre ve daha basit süreçler ile daha az deneyimli kuruluşlara ve Programa yeni katılanlara ulaşmayı ve programa giriş engellerini azaltmayı amaçlamaktadır. 2. Erasmus+ Spor Alanında İşbirliği Ortaklıkları Proje Başına Hibe: 120.000 Avro, 250.000 Avro ve 400.000 Avro Bütçe Kalemleri: Proje Yönetimi ve Uygulama Ulusötesi Proje Toplantıları Proje Çıktısı Çoğaltıcı Etkinlik İstisnai Giderler Özel İhtiyaç Desteği Öğrenme/öğretme/eğitim faaliyetleri (Opsiyonel) Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 12-36 ay En az 3 farklı Program Ülkesinden en az 3 ortak yer almalıdır. Kapsam ve Amaç İşbirliği Ortaklıklarının birincil amacı, kurumların faaliyet kalitesini ve uygunluklarını artırmak, ortak ağlarını geliştirmek ve güçlendirmek ile yeni uygulama ve yöntemlerin karşılıklı paylaşımı görüşülmesine olanak sağlamaktır. 3. Erasmus+ Kar Amacı Gütmeyen Avrupa Spor Müsabakaları Proje Başına Hibe: Avrupa çapında etkinlik 450.000 Avro Yerel Etkinlikler (I. TİP) 200.000 Avro Yerel Etkinlikler (II. TİP) 300.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 12-18 ay Yerel etkinlikler (I. Tip) 3 ila 5 kuruluşu içermelidir. Her kuruluş farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçüncü ülkelerden gelmelidir. Yerel etkinlikler (II. Tip) 6 farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçüncü ülkelerden gelen en az 6 kuruluş içermelidir. Avrupa çapında etkinlikler 10 farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçüncü ülkelerden gelen en az 10 kuruluş (1 tek başvuru sahibi + 9 katılımcı kuruluş) içermelidir. 4. Erasmus+ Spor Alanında Kapasite Geliştirme Proje Başına Hibe: Minimum 100.000 Avro, maksimum 200.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 7 Nisan 2022 Proje Süresi: 12, 24 ya da 36 ay olabilir. Kapasite geliştirme projeleri ulus ötesidir ve en az 3 ülkeden, en az 4 kuruluşu içermelidir. Kapsam ve Amaç Kapasite geliştirme projeleri, programda spor alanında faaliyet gösteren kuruluşlar ile Programa bağlı olmayan Üçüncü ülkeler arasındaki çok taraflı ortaklıklara dayalı uluslararası işbirliği projeleridir. Bireylerin kişisel ve sosyal gelişimini teşvik etmek ve daha uyumlu topluluklar oluşturmak amacıyla bir eğitim aracının yanı sıra spor faaliyetlerini ve politikalarını desteklemeyi amaçlarlar. Programın özel hedefleri aşağıdaki gibidir; Spor yoluyla ortak değerlerin, ve cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi, Dezavantajlı grupların (örneğin bağımsızlık, liderlik vb.) sosyal katılımını arttırmak amacıyla gerekli becerilerin geliştirilmesi, Göçmenlerin entegrasyonu, Çatışma sonrası uzlaşma. Öncelikli Konular Kapsayıcılık ve Çeşitlilik Dijital Dönüşüm Çevre ve iklim değişikliğiyle mücadele Ortak değerler, sivil katılım ve ortaklık Faaliyet tanımları / Uygun Faaliyetler İşbirliği Ortaklıkları ve Küçük-Ölçekli Ortaklıkları da içeren Ortak İşbirliği, Mükemmellik için ortaklıklar, Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri, Öğretmen Akademisi ve Erasmus Mundus Eylemini de içeren Mükemmeliyet Ortaklığı, İşbirliği ve İleriye Dönük Projeleri de içeren Yenilikçiliğe yönelik ortaklıklar, Gençlik alanında Kapasite Geliştirme projeleri, Avrupa’da kar amacı gütmeyen spor etkinlikleri. Beklenen Sonuçlar Hedef gruplara hitap edecek yenilikçi yaklaşımlara sahip, daha ilgi çekici eğitim-öğretim programları, katılımcı yaklaşımın benimsenmesi ve dijital yöntemlerin kullanılması, dezavantajlara sahip hedef grupların ihtiyaçlarına yönelik yeni ve gelişmiş uygulamalar, sosyal, etnik, dilsel ve kültürel çeşitliliği ele alacak yeni yaklaşımlar, özellikle bölgesel ve yerel düzeyde rekabet edebilirliği ve istihdamı destekleyecek yeni yaklaşımlar, Kurum içinde daha modern, dinamik ve profesyonel bir ortamın oluşturulması; dijital yetenekler de dahil olmak üzere uygulama örnekleri ve yeni yöntemlerin günlük faaliyetlere dahil edilmesi, farklı alanlarda veya diğer sosyo-ekonomik sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşlarla sinerji, AB/uluslararası düzeyde çalışabilmek için profesyonellik ve kapasitenin arttırılması, ileri yönetim yetkinlikleri ve uluslararası düzeye geçebilmek için stratejiler oluşturulması; diğer ülkelerden ortaklarla işbirliği, AB projelerinin veya uluslararası projelerin hazırlık, uygulama, izleme ve takibinde kalitenin arttırılması. #Erasmus #Sporprojesi #Proje #Erasmusspor #KarAmacıGütmeyenAvrupaSporFaaliyetleri 1. Erasmus+ Spor Alanında Küçük Ölçekli Ortaklıklar Proje Başına Hibe: 30.000-60.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 6-24 ay Küçük Ölçekli Ortaklıklar projelerinde en az 2 farklı program ülkesinden en az 2 ortak yer almalıdır. Kapsam ve Amaç Küçük Ölçekli Ortaklıklar, okul eğitimi, yetişkin eğitimi, mesleki eğitim-öğretim, gençlik ve spor alanlarında ulaşılması zor olan aktörlere ve bireylere erişmek için tasarlanmıştır. İşbirliği Ortaklıklarına kıyasla bu eylem kuruluşlara verilen daha düşük hibe miktarları, daha kısa süre ve daha basit süreçler ile daha az deneyimli kuruluşlara ve Programa yeni katılanlara ulaşmayı ve programa giriş engellerini azaltmayı amaçlamaktadır. 2. Erasmus+ Spor Alanında İşbirliği Ortaklıkları Proje Başına Hibe: 120.000 Avro, 250.000 Avro ve 400.000 Avro Bütçe Kalemleri: Proje Yönetimi ve Uygulama Ulusötesi Proje Toplantıları Proje Çıktısı Çoğaltıcı Etkinlik İstisnai Giderler Özel İhtiyaç Desteği Öğrenme/öğretme/eğitim faaliyetleri (Opsiyonel) Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 12-36 ay En az 3 farklı Program Ülkesinden en az 3 ortak yer almalıdır. Kapsam ve Amaç İşbirliği Ortaklıklarının birincil amacı, kurumların faaliyet kalitesini ve uygunluklarını artırmak, ortak ağlarını geliştirmek ve güçlendirmek ile yeni uygulama ve yöntemlerin karşılıklı paylaşımı görüşülmesine olanak sağlamaktır. 3. Erasmus+ Kar Amacı Gütmeyen Avrupa Spor Müsabakaları Proje Başına Hibe: Avrupa çapında etkinlik 450.000 Avro Yerel Etkinlikler (I. TİP) 200.000 Avro Yerel Etkinlikler (II. TİP) 300.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 23 Mart 2022 Proje Süresi: 12-18 ay Yerel etkinlikler (I. Tip) 3 ila 5 kuruluşu içermelidir. Her kuruluş farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçünc�� ülkelerden gelmelidir. Yerel etkinlikler (II. Tip) 6 farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçüncü ülkelerden gelen en az 6 kuruluş içermelidir. Avrupa çapında etkinlikler 10 farklı AB üyesi ülkeden ve programla ilişkili üçüncü ülkelerden gelen en az 10 kuruluş (1 tek başvuru sahibi + 9 katılımcı kuruluş) içermelidir. 4. Erasmus+ Spor Alanında Kapasite Geliştirme Proje Başına Hibe: Minimum 100.000 Avro, maksimum 200.000 Avro Son Başvuru Tarihi: 7 Nisan 2022 Proje Süresi: 12, 24 ya da 36 ay olabilir. Kapasite geliştirme projeleri ulus ötesidir ve en az 3 ülkeden, en az 4 kuruluşu içermelidir. Kapsam ve Amaç Kapasite geliştirme projeleri, programda spor alanında faaliyet gösteren kuruluşlar ile Programa bağlı olmayan Üçüncü ülkeler arasındaki çok taraflı ortaklıklara dayalı uluslararası işbirliği projeleridir. Bireylerin kişisel ve sosyal gelişimini teşvik etmek ve daha uyumlu topluluklar oluşturmak amacıyla bir eğitim aracının yanı sıra spor faaliyetlerini ve politikalarını desteklemeyi amaçlarlar. Programın özel hedefleri aşağıdaki gibidir; Spor yoluyla ortak değerlerin, ve cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi, Dezavantajlı grupların (örneğin bağımsızlık, liderlik vb.) sosyal katılımını arttırmak amacıyla gerekli becerilerin geliştirilmesi, Göçmenlerin entegrasyonu, Çatışma sonrası uzlaşma. Öncelikli Konular Kapsayıcılık ve Çeşitlilik Dijital Dönüşüm Çevre ve iklim değişikliğiyle mücadele Ortak değerler, sivil katılım ve ortaklık Faaliyet tanımları / Uygun Faaliyetler İşbirliği Ortaklıkları ve Küçük-Ölçekli Ortaklıkları da içeren Ortak İşbirliği, Mükemmellik için ortaklıklar, Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri, Öğretmen Akademisi ve Erasmus Mundus Eylemini de içeren Mükemmeliyet Ortaklığı, İşbirliği ve İleriye Dönük Projeleri de içeren Yenilikçiliğe yönelik ortaklıklar, Gençlik alanında Kapasite Geliştirme projeleri, Avrupa’da kar amacı gütmeyen spor etkinlikleri. Beklenen Sonuçlar Hedef gruplara hitap edecek yenilikçi yaklaşımlara sahip, daha ilgi çekici eğitim-öğretim programları, katılımcı yaklaşımın benimsenmesi ve dijital yöntemlerin kullanılması, dezavantajlara sahip hedef grupların ihtiyaçlarına yönelik yeni ve gelişmiş uygulamalar, sosyal, etnik, dilsel ve kültürel çeşitliliği ele alacak yeni yaklaşımlar, özellikle bölgesel ve yerel düzeyde rekabet edebilirliği ve istihdamı destekleyecek yeni yaklaşımlar, Kurum içinde daha modern, dinamik ve profesyonel bir ortamın oluşturulması; dijital yetenekler de dahil olmak üzere uygulama örnekleri ve yeni yöntemlerin günlük faaliyetlere dahil edilmesi, farklı alanlarda veya diğer sosyo-ekonomik sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşlarla sinerji, AB/uluslararası düzeyde çalışabilmek için profesyonellik ve kapasitenin arttırılması, ileri yönetim yetkinlikleri ve uluslararası düzeye geçebilmek için stratejiler oluşturulması; diğer ülkelerden ortaklarla işbirliği, AB projelerinin veya uluslararası projelerin hazırlık, uygulama, izleme ve takibinde kalitenin arttırılması. eraerasmus+spor,erasmus,erasmus+,erasmus+sport,not-for-profit european sport events,Kar Amacı Gütmeyen Avrupa Spor Etkinlikleri,Spor ile ilgili alanlardaki “İşbirliği Ortaklıkları”,Kâr amacı gütmeyen “Spor Etkinlikleri”,Küçük İşbirliği Ortaklıkları,Erasmus+ Spor Destekleri,brüksel,merkezi başvurular,spor projeleri,sport event,Erasmus+ Spor proje örnekleri,Erasmus+ spor Projeleri 2021,Spor Projeleri Nasıl hazırlanır,Spor alanında yapılan projeler
3 notes · View notes
yantekerlek · 1 year
Note
yante selamun aleyküm iyisindir inşallah. bir konuda bana fikir verir misin yazıların gerçekten çok güzel tecrübe edilmiş sanki her biri. bir arkadaşım var onunla yeni tanıştım iyi gidiyorduk falan onu böyle çok yakın hissettim kendime. ama bi süre sonra bana soğuk davranmaya başladı bilmiyorum öyle bir izlenime kapıldım çünkü tanıyordum onu birden bire niye böyle yaptı anlayamadım. sordum ona da bir şey olmadığını söyledi bende üstüne gitmedim şuan konuşmuyorum mesela arkadaşlık zorla olacak şey değildir diye düşünüyorum. acaba benim hatam mıydı diye düşünüyorum sonra bakıyorum yok bir şey de yapmadım kafam çok karışık. sen bir şeyler söyler misin..
ve aleyküm selam. bu sık oluyor. önce kısacık bir cümleyle de olsa övülüyor ve belki anlık bana ne şu anda ya diyeceğim şeylere cevap verecek kıvama getiriliyorum. insanlar gördüğünüz gibi işlerini çok iyi biliyorlar anonim. siz de gayet iyi biliyorsunuz. belki kafanızda bu saydığım amaç yok överken, iltifat ederken ama yaşamayı öyle bi öğrenmişsiniz ki kafanızda bahsettiğim gibi bir şeyi amaç edinmeden kendiliğinden üslubunuz akıyor. vay ananas 🍍
evet, arkadaşlıklar tecrübe ettim. mahallede, parkta, anneannemlerin mahallesinde, ilkokulda, ortaokulda, lisede, üniversitede, yüksek lisansta, vazifeli olduğum okulda öğretmenler odasında, ilgilendiğim bir konuyla ilgili 2-3 gün süren seminerler dizisinde, vaktin namazını eda etmek için bulunduğum camide. hepsinin tipi, yakınlığı, süre uzunluğu farklı. ortak özellikleri geçici olmaları. fani insanın arkadaşlıkları baki olacak değil ya. fani olana dair her şey, fani. ha birbirleriyle geçirdikleri vakte Allah'ı şahit tutarak, Allah rızası dahilinde işler yaparak, Allah rızası için severek, araya çeşitli sebeplerden zorunlu mesafeler girse de Allah rızası dahilinde birbirini terk ederek, cennette de bu arkadaşlığın nimetiyle nimetlenmek isteyenler bunun niyazında olurlarsa umulur ki Allah icabet eder.
arkadaşlığın sürebilmesi için iki tarafın da benzer fedakarlıklar sergilemesi, benzer duygu yoğunluğuna sahip olabilmeleri, birbirlerinin hem lisan olarak dilinden hem ruh olarak dilinden anlamaları gerekiyor. ya da bir tarafın fedakarlığım vanasını sonsuza kadar açık tutması gerekiyor. e haliyle ziyan olmasın diye kovalarca fedakarlık taşımak zorunda kalıyor. sonunda ya karşılığı olmayan (bir teşekkürün bile çok görüldüğü) fedakarlık sebebiyle kendini keriz gibi hissediyor ya da duyguları sürekli sömürüldüğünden kuraklaşıyor. duygusuzlaşıyor.
arkadaşınıza karşı yaklaşımınızda hiçbir sorun olmayabilir de sizin sorun olarak görmediğiniz çoğu insanın da sorun olarak görmeyeceği onun sorun olarak görüp büyüttüğü bir şeyler olabilir. veyahut tanıştığınız zamanki sıcaklığı bağlılık hissini gönlünde bulamıyor olabilir. sizinle bağ kuracak enerjiyi kendinde bulamıyor olabilir. halini sıkıntılarını zorluklarını bilen birileriyle devam etmek dertlerini hatırlatıyor olabilir sıkıntılı hallerine kederine şahit olmayan çeşitli insanlarla tanışarak dertsiz bir insanmış gibi hissetmecilik oynuyor olabilir. bunların hiçbiriyle alakası olmayabilir sizinle yakın olmak istemiyor da olabilir. kimseyle yakın olmak istemiyor olabilir. insan gibi sordunuzsa kendinize, yaptığım söylediğim şeylerden hoşuna gitmeyen bir şey olmuş olabilir düşüneyim dediyseniz cevabınız bulamadım yok olduysa yine insan gibi gidip ya benim fark etmediğim bir hata mı işledim, incittiğim bir nokta oldu mu diye sorduysanız. tüm bu insanlıklara mukabele etme nezaketini göstermediyse/gösteremediyse olayı kendi kusurluluğunuzla alakalandırmaktan ennn kıl olduğum evhamdan vazgeçebilirsiniz.
siz kendinize yakın hissetmiş olabilirsiniz bunu uzun sürecek bir arkadaşlık olarak hayal etmişsinizdir belki o aynı hayalde değildir. onun için bir tanışıklık mesabesindedir arkadaşlığınız. hayatına girdiğimiz, bir yerine temas ettiğimiz, çeşitli duygular beslediğimiz her insanın gönlünde, rutininde yer edeceğiz diye bir durum veya kurum yok maalesef. olsa başvururduk. aidatları peşin ödedik kafamız rahat olurdu. ama öyle değil.
kafa karıştıracak bir durum yok aslında insanlar böyledirler çalgısız yaşayamaz ölürler. kendinizi düşünün herkesi canınız ciğeriniz mesai arkadaşınız yapıyor musunuz? herkese kapınız sonuna kadar açık mı? (ha olabilir tabii ama bu şerlilerin zararından emin olmayı zorlaştırır Allah kolaylıklar versin.) değil büyük ihtimal. sizin kapınız öyleyse bile bu tip kapılardan az olduğunu bilmenizde fayda var.
yaşınız kaç bilmiyorum 14-23 hissettim. bu aralık insanın yalnız kalmaya tahammül edemediği, arkadaşlarım var cümlesini ağzını doldurarak söylemek istediği bir aralık. bütün yaş grupları aynı hayatın dünyanın içinde ama gerçeklikleri farklı oluyor. talep ettiğiniz şey sahte gerçek bir şey demiyorum. ama 92'de dünyaya gözlerini açan bir insan bu aralığın gerçekliğine tekme tokat dalmak istiyor. Allah'tan bütün yaşlarımdan 500'er gram saklıyorum bünyemde de biraz iletişime geçilmesi mümkün bir insan olarak yansıyorum insanlara.
ne diyordum yaşınız ilerledikçe kendi tecrübelerinizi gözlemledikçe analiz ettikçe tık tık tık bir şeyler daha güzel oturuyor. önemli olan yaşananlardan, insanlarla karşılaşmalardan hayat çok yönlü, insanlar çok çeşitli bu da mümkün, böyle şeyler de olabilir olacaktır diyerek çıkabilmek.
yaşınız 23 üstüyse bahsettiğim şeyi hakaret olarak anlamayın lütfen. zamanımızın bitmeyen ergenlikleri var. ne kadar olgun da olsak tecrübeli de olsa ergenlik sivilceleri cortlayabiliyor her yerden. Allah aklı selim versin.
kolay gelsin hepimize. hayırlı işler.
2 notes · View notes
cerayn · 2 years
Text
Türkiyə'nin-Bosna müdafası...
Bosna konusunda şunları belirtmekte fayda var. Bosna, Türkiye'nin bir parçasıdır. Batı Almanya nasıl Hırvatistan'ı kurtarmak için uğraştıysa Türkiyənin Bosna için çabalaması bundan daha tabii bir olaydır.
Bu mücadele tüm Türk halkına ait bir durum olsa da liderlik yapan kişileri anmakta fayda görüyorum. Refah Partisi genel başkanı merhum Necmeddin Erbakan, öncelikle devlet bünyesi dışında Almanya'da İHH'yı kurdurmuştur. Bugünkü faaliyetleri tartışmaya açık olsa da o zamanlar amaç: devlet bünyesinde toplanan yardımlar Kızılay gibi, Birleşmiş Milletler üzerinden dağıtılmak zorundaydı. BM ise yardımları Sırplara aktarmaktaydı. Bu nedenler özel bir kuruluş gerekiyordu. Ayrıca bununla beraber bu kuruluşun ambargoya maruz kalmaması için Almanya'da temellerini attırarak Alman hukuku yani Avrupa hukukunu Avrupa'ya karşı kuruluşa kalkan yaptı. Böylece toplanan tüm yardımlar direkt Bosnalı kardeşlere ulaştırıldı.
Tumblr media Tumblr media
Silah və sanayi yardımını tahmin edersiniz zaten. Amerikadan dahi savaşmaya giden gönüllü Türk vardır. En usta komutanlarımız gönderilmiştir. Yine şaşırtıcı olması hasebiyle vurgulayacağım Deniz Baykal, bombaların arasından Aliya'nın sığınağına kadar ulaşıp orduya halka hem manevi destekte bulunmuş hem de yardım taksiminde görev almıştır. Tecavüze uğrayan bacıların başına elleriyle beyaz yazma bağlayarak gözümüzde onların pirü pak olduğunu belirtmiştir.
Bosna, sağıyla soluyla milletimizin ortak savunma hattı olmuştur. Kıbrıs'ta olduğu gibi...
Adını bilmediğimiz, anmadığımız yaşayanlara Allah selamet versin, ölenlere rahmet eylesin.
Ne hazindir ki Rahmetli Erbakan Bosna'ya gönderdiği bu paralar yüzünden hırsız damgası yemiş, siyasi yasaklı hale getirilmiştir... Deniz Baykal da Fetö kumpasına düşüp zafiyet göstermiştir.
7 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
Hürriyette Dayanışma – 1867 – Mihail Bakunin
Tumblr media
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, […] ile gösterilmiştir.
Daha önce ortaya koyduğum Eylem Konseyi birinci ilkesinden, [yani] pratik dayanışma veya mücadele kardeşliği [ilkesinden], eş öneme sahip kuramsal bir sonuç ortaya çıkar. İşçiler, sınıfın ekonomik eylemi için bir sınıf olarak birleşebilirler; çünkü herhangi bir verili toplumda süregelen dini felsefeler ve ahlaki sistemler daima onun gerçek, maddi durumunun ideal birer ifadesidirler. Teolojiler, felsefeler ve etik, her şeyden önce toplumun ekonomik Organizasyonu’nu tanımlarlar; ve ikinci olarak ise, aslında bizzat kendisi ekonomik düzenin yasal olarak ve zorla kutsanmasından başka bir şey olmayan siyasi organizasyonu [tanımlarlar]. Sonuç olarak, yönetici istiridyelerin [ing. clam] çok sayıda dini yoktur; sadece bir tane vardır: mülkiyet dini. Ve işçi sınıfının da çok sayıda dini yoktur; sadece bir tane; her türlü mistizm sisini delip geçen, binlerce duacısında anlamını bulan; mücadeleye adanmışlık, kurtuluş hayali [imgesi]. Tüm inançlardan işçilerin, aynen tüm topraklardan olan işçiler gibi, tek bir dini, tek bir umudu ve tek bir merhameti vardır; tek bir ortak amaç görünüşteki ırk ve inanç düşmanlıkları[ndan kaynaklanan] barikatların üstünden aşıp geçer. İşçiler tek bir sınıftır, ve bu nedenle de tek bir ırk, tek bir din, tek bir ulusturlar. Bu Eylem Organizasyonu Konseyi’nin pratikteki ebedi dayanışmasından eyleme geçirilmiş kuramsal bir doğrudur. Kilise ve Devlet işçi sınıfının hayati Organizasyonu’nda, özgür insanlığın dehasında tasfiye edilirler.
Protestanlığın Avrupa’ya özgürlüğü getirdiği söylenir. Bu büyük bir hatadır. Bu, yanlızca siyasal ve yasal özgürlük olarak yaratılan, burjuva sınıfının ekonomik [ve] maddi kurtuluşudur; ki [bu] sadece proletaryanın yaratabileceği muhteşem ve evrensel insan özgürlüğüyle kolayca bozguna uğratılabilecek [bir şeydir]. Göründüğünün aksine burjuvazinin yasal ve siyasal hürriyetine zorunlu olarak eşlik edenler; burjuvazinin entelektüel, Hristiyanlık karşıtı ve din karşıtı kurtuluşudur. Kapitalist yönetici sınıfın dini yoktur, idealleri yoktur, yanılsamaları [ing. illusion] yoktur. Ahlaksız ve inançsızdırlar, çünkü insan topluluğunun gerçek temelini, [yani] işçi sınıfının kurtuluşunu reddederler. Çıkarlarını gözeten profesyonelliğinin doğası gereği, burjuva toplumu Devlet denilen otorite ve sömürü merkezlerini devam ettirmelidir. Ekonomik gereksinimleri nedeni ile, işçiler bu tip baskı merkezlerine meydan okumalıdırlar.
İnsan varoluşunun ayrılmaz [tabiatında olan, ing. inherent] ilkeleri tek başına dayanışma kuralıyla özetlenebilir. Bu insanlığın altın kuralıdır, ve şöyle ifade edilebilir: diğerlerindekinin [diğer insanlardaki insanlığın] farkına varmadan ve böylece de onu [kendi insanlığını] gerçekleştirmek için her biriyle ve [de] tümüyle işbirliği içinde olmadıkça, hiçbir insan kendi insanlığının farkına varamaz. Onunla ilişkili tüm insanlarla beraber kurtulmadıkça, hiç kimse kendini kurtaramaz01.
Benim hürriyetim herkesin hürriyetidir. Gerçekten özgür olana değin düşüncede özgür olamam. Düşüncede özgür olup, gerçekte özgür olmamak isyan edilmesi gereken bir şeydir. Gerçekte özgür olmak, hürriyetime ve haklarıma sahip olmaktır; [benim kendi hürriyetim ve haklarımın] onanması, tüm insanlığın hürriyeti ve haklarında onanmasıdır. Yanlızca ve yanlızca tüm insanlar benim eşitimse, ben özgürümdür (en başta ekonomik olarak).
Diğer insanların ne [durumda] olduğu benim için çok önemlidir. Kendimi ne kadar bağımsız hayal ediyor olursam olayım, toplumsal konumumun dünyevi [sıradan] karşılıklarından ne kadar uzak görünürsem görüneyim, toplumun en ortalama üyesinin sefaletince köleleştirilmişimdir. Serseri [toplumdan dışlanmış, ing. outcast] benim günlük kaygımdır. İster Papa, ister Çar, ister İmparator, ve hatta isterse Başbakan olayım; ben daima onların durumlarının [koşullarının] bir yaratığıyım; onların cehalatinin, iradelerinin ve gürültü patırtılarının bilinçli bir ürünüyüm. Onlar köledirler, ve daha üstün olan ben sonuç olarak köleleştirilmişimdir.
Örneğin, farzedelimki aydın veya zeki birisi olayım. Ama insanların ahmaklıkları ile aptallaşmışım, aklım onların gereksinimleri ile sersemletilmiş, zihnim felç edilmiş. Cesur bir adamım, ama insanların korkularının korkağıyım. Sefaletleri bana erişir, ve her gün yaşam savaşından [daha fazla] ürkerim. Yaşamaktan kaçınmak [giderek] meslek haline gelir. Zengin bir insan olan ben onların yoksulluğu önünde titrerim, çünkü bu beni yutma tehdidini içerir. Sıradan insanların sıradan yaşamlarından çalınmış olanların haricinde, kendimden bir zenginliğimin, bir refahımın olmadığının farkına varırım. Ayrıcalıklı bir kişi olarak, halkın adalet taleplerinin önünde sapsarı kesilirim. Bu talepte bir tehdit sezinlerim. O feryat uğursuzdur ve tehdit edilmekteyimdir. Bu, kaçınılmaz olan bir tutuklamayı beklemekte olan bir suçlunun [yaşadığı] dehşet hissidir. Yaşamım ayrıcalıklı ve gizlidir. Ama o benim değildir. Özgürlük ve hoşnutluktan yoksunumdur. Kısacası, özgür olmayı arzularken; zeki, cesur, zengin ve ayrıcalıklı olmama rağmen özgür olamam, çünkü yakın arkadaşlarım insanların özgür olmasını arzulamıyorlardır; ve tüm akıl, cesaret, zenginlikler ve Ayrıcalıklardan mahrum bırakılmış bir Kitle ise özgürlüklerini nasıl koruyacağını bilmiyordur. Sıradan insanların köleliği, onları benim baskımın vasıtası yapar. Bizim özgür olmamız için, onların özgür olması gerekir. Ekmek ve özgürlüğü birlikte fethetmeliyiz.
Tek bir bireyin gerçek hürriyeti, tüm herkesin kurtuluşunu ima eder; çünkü tüm insan topluluğunun doğal temeli olan dayanışma yasası sayesinde kendim gibi özgür olan insanlarla çepeçevre sarılmadıkça, ben kendim gerçekten özgür olamam, [özgür] hissedemem, bunu bilemem. Her birimizin köleliği benim köleliğimdir.
01″no person can recognise or realise his or her own humanity except by recognising it in others and so cooperating for its realisation by each and all. No man can emancipate himself save by emancipating with him all the men about him”.
Çeviri: Anarşist Bakış “Bakunin’s Writings”, Guy A. Aldred, Modern Publisher, Indore Kraus Reprint Co., New York (1947). Kaynak: “Solidarity in Liberty”
1 note · View note
layezalll · 2 years
Text
Tumblr media
Soğuğu düşleri terleten yurdumun en güney doğusunda esmer suretim değdi dünyaya 
Yıldızlara aşinalığım hatta aşka sıcaklığımın varisi
Yaşlılığımın çocuk olma hevesi Çocukluğum ise yaşlılığımın ertesi
Koynumdaki goncaların nefesi toprak damlı evlerinde bir çay molası
Annemin yaprak sarması
İçli köfte ve salata arası
Çocukluğum kıyamet yarası
Sonra daha büyümenin çaresi bulunmadan hayal edilen, hayallerle dolu, hayaller ülkesi
Ah ulan İstanbul …
Ne de güzeldir adı
Hiçbir şey dokunmaz insana dalgasız bir deniz kadar İstanbul da
Korna sesleri arasında yakası sararmış önlükler içinde mavi çocuklar
İstanbul’un hüviyetidir  sisli havalar sonra bir aşk telaşı büyüme hazzı
Kadıköyün ıssız sokaklarında devrimci yazıları defter arkası kıyak cümleler
Hiçbir resim o kadar fiyakalı olmayacak bir daha çünkü megapixeller arttıkça, azalacaktır gülüşlerin sadeliği
Raylar üzerinde kısa uykular geleceği durağa kadar saf kalanlar
Ve mesai başlar
Pembe rüyalar biter
Bir düdük ile son bulur kısa bir arada yaşananlar şakaklarında kar
Amaç biletsiz öğrencilerle bir heyecan yaşamak değil
Ay sonu bakkalın borcunu kapatmak olan biletçi amcalar…
Ve kara gözlerine umut misafir etmiş yorgunluğun yanı sıra misafirperver
100 simidi bitirmek niyetiyle sabahçı, elleri bereket nasırlı
Çoğu esmer, çoğu doğuştan buralı aslında
Aslını unutmuş ne çocuk olma nede büyüme telaşı
Çocuklar…
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Herkesin cebinde bir tutam umut biraz tütün kırıntısı yüzler utangaç, hayaller safran sarı
Ve hiçbir şey eritemeyecek çocukluğumuzda bu koca şehre yağmış olan karı
Sonra aşk telaşı, şiirler yazılmış olmamış sevdalara
Avuçlarına hohlayan üşümekten ziyade
Tutulacak diye bir ay parçası tarafından
Sıcak olsun eller hesabı,
Arkadaşıyla ortak kullandığı ağır parfüm kokusuyla emanet olmasına rağmen kıyak bir ceket ile parkta çok önceden rezerve edilmiş kıç donduran bank üzerinde elele tutuşmuş, üşümelerini birbirlerinde saklayan Sevdalılar…
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Ağız dolusu yalanlar
Umut edenler öldü umutsuzdur geriye kalanlar kızgın, ağzında küfür dolu naralar
Yine de bilmeyene ağır gelir İstanbul’a duyulan aşklar
Ülkemin dağlarından doğdu bu cümleler
Belki bir daha hiç güneydoğusu olmayacak ömrümün
Lakin İstanbul kadar fiyakalıdır sevdası gönlümün
Ve gönlümden süzülür bu yazılar
Bilirim İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Biraz sis, biraz aşk, biraz sitem, biraz telaş, biraz İstanbulludur bütün yazılarım …
147 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
🦋Karı koca; bir anne gibi, hastasıyla gönülden ilgilenen bir doktor gibi, yürekten onun mutluluğu için çalışan bir baba misali birbirini düzeltmeye çalışmalıdır.❣
🦋Karı kocanın ortak hedefleri ve ulaşmak istedikleri amaç; Allaha yönelmek, ona ulaşmak için çalışmak ve onun emirlerini yerine getirmek olmalıdır.
🌿Bu hedefe ulaşmak için bir birlerine destek olmalı ve birbirlerini korumalıdırlar. Sizin eşinize yapabileceğiniz en büyük iyilik ve yardım, onun günah işlememesini sağlamaktır.
🌿Emir ederek değil, güzel ahlak ve tatlı dille onu Allah’a isyandan koruyun, dikkat edin eşiniz en ufak bir günaha dahi düşmesin.
Ayetullah Hamaney 🌹
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Sevgili dostlar,
Toplumsal yaşam kaçınılmaz şekilde siyasal yaşamdır. Çünkü insanın temel ihtiyaçları olan birliktelik, dayanışma, iş bölümü, iş birliği gibi kavramların karşılığı bir araya gelmekten geçer. Siyasal olan ise temelde hiyerarşiye dayanan, yöneten ve yönetilenlerden bir araya gelen, belirli bir kurallar zincirine bağlı olduğu düşünülen ama aslında hakikat ile değil, algı ve özellikle ikna ile ilerleyen bir süreçtir. İnsanlar bir şeye bağlanmak, o bağlılığı amaca dönüştürmek ve o amaç için kendilerini ve çevrelerini de ikna etmek için topluluk haline gelir, gelişince toplum halini alır ve ister istemez siyasallaşırlar. Hakikatin ikna ile veya topluluk olma ile alakası yoktur. Hannah Arendt (1906-1975) bana göre çok önemli bir siyaset bilimcidir. Kitaplarını öneririm. Ama konu ile alakalı yani “toplum dışı kalması gereken” dört çeşit insandan bahseder ve uygulamaları gereken yolu siyasal yaşama karşı şöyle sıralar ; Filozofların (felsefe ile düşünenler) yalnızlığı, Sanatçı ve bilim insanının yalıtılmışlığı, Yargıç ve tarihçilerin tarafsızlığı, Tanıkların bağımsızlığı( gazeteciler, televizyoncular medya) Bu onları siyaset ile karşı karşıya getirir. Çünkü siyasetin ve toplumsallığın temeli “ortak kanılar “ dır…der. Yalnız olan bir felsefeci toplumsallaşamaz, ya da bir sanatçı veya bilim insanı, yargıç ve tarihçi taraf olamaz, bir gazeteci bağımsızlığını kaybeder ise nasıl güvenebiliriz?! Eleştirel düşünebilmek ve eleştirdiğine dönüşmemek yani sorgulama ve şüphe yetisini kaybetmemek için çaba ve bedel ödemek gerekebilir.
Ama özgürlük de bedel ödemek değil midir?
Tumblr media
6 notes · View notes