Niçin kazıyorlar araziyi? Kimin üstüne atıyorlar kürek kürek toprağı? Tam takır kuru bakır iliklerim. Raylarca uzayıp gidiyor içimin ıstırabı.
Dağlara bağırsam geri dönmüyor sesim. Denizlere haykırsam enginlerde kilitlenip kalıyor hüznüm. “Erkeler ağlamaz.” diyor; etrafımda kümelenen kuru kalabalık. “Dört göz, bir evlat içindir”. Bırakın da ağlayayım ey eşrefi mahlûkat. Ben bir babayım.
“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” diye yazdırdım mezar taşına. Göğsümde kuruyan ırmaklar, alnımda dalsız budaksız ağaçlar. Yokluğun, can evimi oyup bitiren kurt. Gurbette göçebe kuş, mühürlü yalnızlığım. Kırk beş yaşından sonra ölümünle büyüdüm oğul.
Üç aylıktın anneni kaybettiğimizde. Kilitlenip kaldığım girdaptan yumuk ellerin çekip çıkardı beni. Kalbimin en savunmasız olduğu zamanlarda gülüşünle güçlendim hayata karşı. Tenine dokununca sıyrılıp gitti hüznüm ünlemsiz öykülere. Sen büyüdün, ben küçüldüm. Ben büyüdüm, sen küçüldün dalgalar arasında.
Annen bizim kadar şanslı değildi. Her ne kadar üçümüz de sağ olarak çıkarıldıysak da enkazın altından, yirmi iki saat ancak direnebildi yorgun bedeni ölümün kandiline. Hadi, o beni sana, seni bana emanet edip gitti; sen beni kimlere emanet edip de gittin evlat?
Ay karaydı, yıldız karaydı. Yeryüzü kapkaraydı o gece. Ardı ardınca devrilen duvarların altında kar ayazı bir soğuk işliyordu iliklerimize. Ölümün soğuk yüzünü taşıyordu toz toprak ensemize. Ağlıyordun, duyuyordum. Yanına gelmek istiyor, kımıldayamıyordum. İnce bir ses duyuyordum derinlerden. “Ninni yavrum, ninni yavrum.“ Ölmekte olan bir annenin dudaklarından.
Tıpkı annene benziyordu gözlerin. Onunkiler gibi iri ve simsiyah. Onunkiler gibi kıvırcık ve kahverengiydi saçların. İkinizin de yanağınızda gül bahçesi gamzeler açardı gülünce. Onun kadar güçlü, onun kadar inatçıydın hayata karşı. Turkuazı çok severdi. Sen turkuaz renginde alırdın bütün oyuncaklarını.
Ortaokul, lise... Uzayan yıllar ve üniversiteden mezun olacaktın. Kepini havaya fırlatırken fotoğraflarını çekecektim. Oysa… İlkokul sıralarında asılı kaldı sırtındaki mezuniyet cübbesi. Sözüm vardı annene. İnşaat mühendisi olacaktın. İnşaat mühendisi olacak, kolonları yıkılmayan evlerin temelini sen attıracaktın.
Oltalarımız sırtımızda balığa gidecektik. Fenerbahçe maçlarını izlerken tezahüratta bulunacaktık tribünlerden. Kuşlar gibi göklerde süzülecektik uçurtma uçururken. Mırıl mırıl söylenecektim satrançta sana bilerek çoban matıyla yenilirken. Ata binecek, ok atmayı öğrenecektik sonsuzluğu nişan alırken.
Artık sevmiyorum sonbaharı. Sevmiyorum eylül ayını. Cumartesi günlerini, saat on bir otuz yedileri… Paramparça ettim o turkuaz yağmurluğu. Ne çok isterdim. Eylül ayının cumartesi sabahı sana yağmurluk alabilmek için alış verişe gitmemiş olmamızı. Alış veriş sonrası yanımızdan geçen düğün konvoyundaki maganda kurşunuyla senin değil de benim kurşunlanmamı…
Kiracısıymışız meğer parkların, sokakların. Kiracısıymışız gökyüzünün, ağaçların. Daha iki gün öncesine kadar düşlerimiz vardı. Hayata başkaldıran umutlarımız vardı. Sen ilk maaşını alacaktın. Yaptıramadığımız mezar taşını yaptıracaktık annenin. Sen değil, sağ yanına ben yatacaktım Zahide’nin evlat.
Yıkık, dökük, sönük bir harabeyim başucunuzda artık. Misafirliğimin bitmesini beklerken toprak kokunuzu buram buram içime çekmek. Sabrın manası tam da bu olsa gerek. Kulağımda ölüm çığlıkları, gözlerimde ezberlediğim bir yağmur dalgası. Sağ yanım yıkık kolonlar altında ezik. Sol yanım cani bir magandanın kurşunuyla yaralı.
Bir ihtimal hafifler mi acım? Sanmam. Seni katleden vicdansız bulunup tutuklanırsa söner mi öfkem? Bilmem. Oyuncaklarını sevsem, yorganını üstüme sersem diner mi hasretin, emin değilim. Kovaya sığan okyanus, göz pınarlarım. “Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.” Bu adamı susturmayın.
Güçlüdür diyorlar babalar. Tok açın halinden anlamaz. Evlat acısı bilmezler. Cesur ve iradeli olurmuş erkekler hüzün baş gösterince. "Deve suyu bağıra bağıra geçer.” dostlar. Aklıselim bulunurmuş yiğitler. “Acılı başta akıl olmaz." efendiler! Yosun kayaya sarılmayıversin bir kere. Bitirir yavuzluğunu. Varlığını imha eder.
Şurası var ya şurası... Elemin gelip de taht kurduğu yer. Kalbimin her atışında yer bitirir beni bu keder. Ölüm iki uçlu bir hançer. Oydukça oyar, göğsümü deler. Gönlüm, yanardağ içindeki ateşi özetler. Canımdan can kopararak bedenimden seni kestiler. Tellal olmuş, haykırır özlem, gövdemi çarmığa çiviler.
Evladın ayağı taşa değse babanın bağrı kan ağlar. Kaybetmişse evladını bir baba herkül olsa da iki göz iki çeşme ağlar. Dokunma bana insanoğlu! Evladı olmayınca bir baba neye yarar?
bana “gidiyorum.” dedin ve ben sana kal bile diyemedim çünkü ne haddime kal demek. ben senin neyin oluyordum ki “kal gitme.” diyecektim? sen gitmeyi tercih ettin ve geride sadece ağlayan bir çift göz ve bekleyen bir umut tanesi bıraktın. şimdi ne mi oldu peki? o seni bekleyen umut tanesi artık yok oldu seni beklemiyor hatta seni özlemiyor bile. geçmişi ve seni o kadar sağlam sildi ki, senin adını bile hatırlamayacak duruma geldi. o ağlayan bir çift göz ise artık sadece mutluluktan ağlıyor ve mutluluktan içi parlıyor. bu hikaye de sen zehirdin bunu o umutlu insan çok zor kabul etti ama sen zehirdin.
Ey bu yazıyı okuyan bir çift göz, acaba Allahtan hakkıyla korkuyor muyuz? Cehennem gibi dehşetli bir azabı elinde bulunduran O zâtın ﷻ azâbını güneş gibi kât'i bir senetle bize haber veren kurânı hâkimi tüylerimiz diken diken ve ağlamaktan gözlerimiz şişercesine okuduk mu hiç? Hafızların sesini güzelleştirip nâmeyle bize okuduğu cehennem ayetleri uykumuzu kaçırıyor mu? Sâhi biz gerçekten imân ediyor muyuz...
... bak ne diyor Rabbimiz:
"İman edenlerin, Allah’ın zikri ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?” (Hadid, 16)
“İnsanların hesapları yaklaştı. Böyleyken, onlar gaflet içindeler, yüz çeviricidirler." (Enbiya, 1)
Bu ayetlere kimse bizim kadar kayıtsız kalmadı, cenneti en çok hakedenler cehenneme girecekmiş gibi ağladı, cehenneme koşar adım gidenler ise cennetlikmiş gibi yaşıyor.
Peygamber aleyhisselam ﷺ bir keresinde şöyle buyurmuş: ...Vallâhi siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Zevcelerinizle meşgul olamaz, yollara dökülür, yüksek sesle Allah’tan yardım isterdiniz.”
Hadîsin râvîsi Ebû Zer der ki: “Kesilen bir ağaç olmayı ne kadar isterdim!” (Tirmizî, Zühd, 9/2312)
Hz. Ömer (r.a) günlük virdini okurken rastladığı bir âyet sebebiyle boğazı düğümlendi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve yere düştü. Bir iki gün evinden çıkamadı. Öyle ki insanlar onun hastalandığını zannederek ziyaretine gelmeye başladılar. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, XIII, 269; Ebû Nuaym, I, 51; Ahmed, Zühd, s. 119; Beyhakî, Şuab, V, 20)
Hz. Ömer (r.a) Tekvîr sûresini okuyordu:
“Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, Dağlar yürütüldüğünde…” Onuncu âyet-i kerimeye geldi: “Amel defterleri açıldığında…” dedi ve daha fazla dayanamayıp baygın yere düştü. (Gazâlî, İhyâ, IV, 184; Muhibbu’t-Taberî, er-Riyâdu’n-nadra, II, 375)
Hz. Hasan (r.a), abdest alıp bitirdiğinde rengi değişirdi. Bunun sebebi sorulduğunda ise şöyle buyururdu: “–Yüce Arş’ın Sâhibi’nin huzuruna girmek isteyen kişinin hakkı, renkten renge girmektir.” (İbn-i Hallikân, Vefeyâtü’l-a’yân, II, 69)
Behz bin Hakîm anlatıyor: “Tâbiînden Basra’nın kadısı ve imamı olan Zurâre bin Evfâ, Ulu Câmi’de sabah namazı kıldırıyordu.
“O Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya, işte o gün zorlu bir gündür. Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.” (Müddessir, 8-10) âyet-i kerîmelerini okuyunca yere düşüp vefât etti.
Onun cenâzesini taşıyanlar arasında ben de vardım. (İbn-i Saʻd, Tabakât, VII, 150; Ebu Nuaym, Hilye, II, 258; Zehebî, Siyer, IV, 516)
Rebi bin heysem ateş dolu bir fırını görünce furkan süresi 12 ve 13. Ayetlerinden dolayı bayıldı. Onu taşıyarak ailesine götürdüler. Başında beklediler de akşama kadar ayilmadi...
(Ebû Ubeyd, Fedâilü’l-Kur’ân, s. 23)
Ey bu yazının sonuna gelen bir çift göz!
Ömer bin hattabı bayıltan ayetleri , Hz aişeyi ölüm döşeğinde titreten ayetleri, ibn Ömer'i hıçkıra hıçkıra gözyaşlarına boğan ayetleri,sanki cehennem kendisi için yaratılmış gibi ağlayan Ömer bin Abdülazizin okuduğu ayetleri biz acaba nasıl okuyoruz?
Zaman hızla geçiyor, artık Rabbinden sana gelene teslim olma vakti gelmedi mi? " Nasıl Allah’ı inkâr edersiniz? Hâlbuki sizler ölüler iken, O size hayat verdi. Sonra öldürecek, sonra diriltecek, sonra O’na döneceksiniz." (Bakara, 28)
Hâdi bu sefer kurânı hirâdan yeni inmiş gibi oku. Bırak sesinin güzelliğiyle name yapan hatipleri, hafızları... Cehennem ayetlerini duyunca bineğinden düşüp bayılanlar gibi oku, cennet ayetlerini okuyunca Allah'ın rahmetine bir dilenci gibi yapış...
Ürpermeyen kalpten, yaşarmayan gözden Allaha sığınırız...
Yazarken surçi lisan ettiysem affola, benim için yazması en güç yazıydı.
Gül yüzlü sevdiğim
Bir yol biliyorum…
Bir ucu sen, bir ucu Ben…
Bir Şiir Yazıyorum…
Kalemi sen, Kağıdı Ben…
Bir Çiçek Biliyorum…
Çiçegi sen, Dikeni Ben…
Bir Göz Yaşı Biliyorum…
Ağlayan Ben, Ağlatan Sen…
Bir Kalp Biliyorum…
Kıran Sen…
Kırılan Ben…
Ama Yine de Bir insan Biliyorum…
Yarısı Sen..
Yarısı Ben..
♥️♥️
“Kuru Kuruya “ALLAH'IM SENİ SEVİYORUM” Demek Yetmez! TEVBE Gerek DUA Gerek NAMAZ Gerek AŞK Gerek.”
Ramazanın Son Cuma Akşamı Ve Kadir Gecesi Arefesi Hürmetine Ya RABBİ! Alnı SECDEDE Duranlar Hatırına. Hesabı NEFSİNE Soranlar Hatırına. Gözlerini İLİMLE Yoranlar Hatırına. Emaneti YOLUNA Serenler Hatırına. SENİ Sevdiren SÖZ Hatırına. KABE'DE Ağlayan GÖZ Hatırına. MUHAMMED ﷺ Kokulu GÜL Hatırına Tüm Eksiklikerimize Rağmen Kurtuluş Günlerini Yaşadığımız Ramazanımızı Kabul Et, Bizi Sev, Bizden Razı Ol, Bizi Bağışla, Bize Acı, Bize Merhamet Et, Ümmetin Üzerine Yağan Musibetleri Kaldır, Kâfir Kavimlere Karşı Alemi İslama Birlik Beraberlik Ver, Gazzede Filistinde Doğu Türkistanda Ve Dünyanın Her Köşesinde Ne Kadar Mazlum Müslüman Varsa Hepsini Feraha Ulaştır. Âmin. Yüce RABBİM Hakkımızda Hayırlı Olacak Dualarımıza İcabet Buyursun İNŞALLAH. Hayırlı Akşamlar, Nurlu Cumalar, Bereketli İftarlar Cümleten. Cuma Akşamınız Mübarek Olsun Arkadaşlar
Umut yaşatır insanı derler.. Umut etmek güzeldir insanı ayakta tutar.. Bunca zaman sadece umut ettim ve şimdiki yaşlarımda umut yerini aşka bırakır oldu.. İnsanı yaşatan tek şey umut değilmiş meğer.. Aşk bize verilmiş en kutsal duygu.. Küçücük kalbime dokunduğun gün başladı hayat.. Hala devam ediyor ve ben her seferinde iyi ki diyorum.. Bana olan desteğin bana olan sevgin bana duyduğun büyük aşk karşısında dizlerinin önüne eğilip sana olan bütün duygularımı haykırmak isterdim.. Fakat ağızdan çıkmıyor cümleler senin yanında.. Seni sadece yazarak anlatabiliyorum.. Yüzünü kirpiklerinin tel tel ayrılışını gülüşünü ellerinin ve kalbinin sıcaklığını sadece kağıtlara dökebiliyorum.. Sana bakarken daha bir güzelleşiyor sanki ruhum.. İçimde kötü olan ne varsa hepsi bir bir kopuyor karışıyor sonbahar rüzgârlarına.. Savruluyor içimdeki bütün olumsuzluklar.. Güzel olan ne varsa bana koşuyor sanki seninle birlikte.. Tarif edilemiyor bazen sevgilim.. Sen kutsanmış kitap gibi sen üstüme düşen yağmur damlası gibi sen cama vuran rüzgar gibisin.. Sen yatağımdaki derin uyku sen sabahıma güneş sen karanlığıma mum alevi.. Sen kalbimi ısıtabilen içimi okşayabilen tek varlıksın.. Bana bütün duyguların en güzelini yaşatan büyümemi sağlayan içime heyecan katanımsın ve sen iyi ki varsın.. Duysalar kıskanırlar kalbinin güzelliğini duysalar alırlar hemen seni benden.. Yok eşin benzerin.. Senden bir tane daha yok.. Senin gibi bakan senin gibi gülen senin gibi dinleyip susan senin gibi ağlayan senin gibi saran yok.. Sen varsın bir.. Şu koca dünyaya gönderilen ve beni bulan bir tek sen varsın.. Sen bütün sonlarımın başlangıçlarına dokunansın.. Sen denizin mavisi yaprakların yeşili siyahın aydınlığısın.. Sen beyazsın hemen kırılırsın leke tutar beyaz yanların ağlarsın kan damlar sokaklara.. Yüzüne ufacık hüzün düşse kuşlar ötmeyi bırakır kanatları kırılır.. Ne zaman dönsen sırtını bana yırtılır bedenim.. Yokluğun keser nefesimi dolar gözlerimde ağlayamam.. Üzülmenden korkarım.. Sen üzülme karicim varsın dolsun gözlerim yaşlarla varsın yansın bu gezegen alev alsın.. Yeterki üzülme.. Sen gülümsemek etrafa neşe katmak için yaratılmışsın.. Sen başyapıtsın.. Gözlerin hiç dolmamalı mesela yüzün hiç düşmemeli.. Ellerin hiç gözyaşlarına gitmemeli senin.. Sen hep sevmeli sevilmeli gülmeli mutlu olmalısın.. Sen sofranın tuzu rüyaların tatlı düşü.. Sakın gitme hep yanımda kal.. Kalki ruhum nefes alsın kalki canıma can katılsın.. Yüreğime değdiğin günden beri böyleyim işte.. Kerem Ferhat Mecnun misali divaneyim deliyim belki.. Nasıl böyle oldu dersen dön bir bak aynaya.. Bunun bütün cevabı sende.. Sen sorulara cevapsın.. Bazen olmadığın gecelerde oturuyorum camın önüne alıyorum elime bir kahve ... Sen yokken hava genelde öfkeli oluyor.. Esmer bulutlar kuşatıyor gökyüzünü bir türlü açık vermiyor.. Tek bir yıldız kalmıyor gökyüzünde sanki hepsi küsüyor.. Yıldızlara bakıp dalamıyorum diye dışarıya göz gezdiriyorum bende.. Ağaçlar yalpalanıyor.. Yapraklarını akıtıyor gözyaşı misali.. Yerler hep yaprak oluyor.. İnsan basmak istemiyor yapraklara acıyla ayrılıyorlar daldan diye.. Sonra rüzgar bakıyor etrafa sen yine yoksun.. Bir hışımla esmeye başlıyor.. Ne ağaç dalından düşen yaprak kalıyor ne yerden kalkmayan toz tomur.. Yokluğun böyle bir şey sevdiğimm.. Sensizlik bir tek bana değil bütün doğaya yansıyor.. Herşey herkes kırılıyor dallarından.. Oyüzden iyisi mi sen gitme kal.. Ciğerlerime dolan sigara dumanı bile yoksun diye dertli yanıyor kahve buz gibi oldu odada epey soğuk.. sen hep doğ karanlığıma aydınlansın ısınsın odam.. sen gitme kal.. #Ysfdgrz51
Kaç kez odamda oturup ağladığımı,kaç kez umudumu yitirdiğimi,kaç kez hayal kırıklığına uğradığımı kaç kez göz yaşlarımı tutmak zorunda kaldığımı kimse bilmiyor.Bazen en güçlü insanlar kapalı kapılar ardında ağlayan ve kimsenin bilmediği savaşları yenenlerdir.