Tumgik
#alman ideolojisi
yorgunherakles · 28 days
Text
kaçınma en temel nevrotik eğilimlerden birisidir.
bruce fink - lacancı özne
29 notes · View notes
doriangray1789 · 4 months
Text
Düşünme kabiliyeti körelmiş ve bir komuta merkezinin emirlerinin kolu bacağı olmuş kitleler içinde insan, sadece araçtır.
Bilincimin çalışmadığı bir eşitlik anlayışını çok makul karşılayamıyorum açıkçası. Hiçlikte eşitlik bana anlamlı gelen bir konum değil.
Heidegger ne demişti hatırla: “Duyma ve anlama kendini, sözü edilene önceden kenetlemiştir.” (Varlık ve zaman)
Theodor W. Adorno <SAHİCİLİK JARGONU > okuyun -> Adorno'nun Alman felsefe jargonu-ideolojisi üzerine eğildiği; bunu yaparken Hegel, Heidegger, Jaspers, Sartre, Freud gibi düşünce tarihini ve daha da çok Alman ideolojisini derinden etkileyen kişileri ve görüşlerini ele aldığı kitabıdır…bir kaç alıntı:
“Dünyevi bir dil ilahi dile ancak o dilin tonlamasına mesafe alarak yaklaşabilir, onu taklit ederek değil.”
Ölüm, Dasein'ın özü olur.Dasein uzakları aramaya başlar, ama onu sadece görünüşü bakımından kendi yakınma taşıyabilmek için.Dasein hep kendi varlığı uğruna mı varolmaktadır
3 notes · View notes
korayaker · 2 years
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek  kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
  POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov  Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği  George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Text
Çiftçilere üretim ve kredi kooperatifleri, küçük sanat sahipleri ve esnafa kredi kooperatifleri, küçük ve büyük sanayiye koruma (himaye), milli tüccara kolaylıklar vaadediliyor. "Milliyetçi Türk amelesi ve işçilerinin hayat ve haklarını ve çıkarlarını göz önünde tutacağız" deniyor. Bütün tek-parti dönemi boyunca işçilerde "milliyetçi" olma koşulu aranmıştır - yani sosyalist ve enternasyonalist olmamalıdırlar. Zaman zaman öyle ifadeler kullanılmıştır ki, işçilerin haklarının ancak milliyetçi olmaları koşuluyla gözetileceği mesajı verilmiştir. "Emek ile sermaye arasında uyum kurulması" amacıyla çıkarılacağı söylenen iş kanunu ise, özellikle İtalyan ve Alman iş kanunları örnek alınarak hazırlanan 1935(6) İş Kanunu'nu haber veriyor.
Taha Parla TÜRKİYE’DE SİYASAL KÜLTÜRÜN RESMİ KAYNAKALARI CİLT 3 Kemalist Tek – Parti İdeolojisi Ve CHP’nin Altı Ok’u
0 notes
epifizz · 3 years
Note
Nietzchenin üst insan kavramı ile Adolf Hitlerin üst ırk anlayışı benzerlik gösterir mi sevgili Epi
Hitler kendi aryan üstünlükçü görüşünü Nietzsche felsefesinde temellendirerek entelektüel bir arka plan çıkarmıştır. Ancak bu esasında propagandadan fazlası değildir. Bu hususta gerçekten Nietzsche’nin bunu destekler görünen sözleri de vardır, bir grup insan bunu aleni bir şekilde Hitler hayranı olan kız kardeşinin yaptığı ana metin çarpıtlamaları olduğunu söyler. Mesela Nietzsche Sokrates ve Platon’a çirkin dedikten sonra gerçekten de “Anti-Yunan” der, bu çok aryancı bir ifade gibi durur ilk bakışta ve ayrıca çirkinliğin nüfusa hakim olması ile türümüzün son bulacağını da söyler. Çirkinliği “elenmesi” gereken bir şey olarak görür. Buradaki çirkin ve Anti-Yunan tabirlerini yan yana getirdiğimizde ve güzelliğin timsali olan üst insanı düşündüğümüzde başta aklımıza ırksal bir şey gelir ancak bu tam böyle değildir çünkü Nietzsche Anti-Yunan derken aryan değil demek istemez, hayran olduğu bir kültürün dışına konumlandırır bu insanları temelde. Diyonsos kültüne ve şenliklerine sahip bu kültürün hedonik temellerine saygı duyar. Ve kendisinin üst-insan anlayışı bir gruba dair bir yorum değildir, burada esas olan insanın tamamlanmamış doğasıdır ve kurulacak olandır. Bunu da bir özel gruba göre yapmaz. “Çirkin olan asyalıdır” demez, “Çirkin olan değersizlikten korkar” der. Burada da aslında çirkinliğin ruhsal bir durum ve dünya tavrı olarak karşımıza çıktığını, antropolojinin dışında kaldığını görebiliriz. 
Hitler übermensch’i yaratma idealinden bahseder ve insan ırkının boyut atlaması için aryan ırkını merkez görür ancak burada anlamadığı şey bunun entelektüel bir atlama olduğudur. Sokrates’i Anti-Yunan yapan kaşı gözü ya da ailesinin kökeni değil, yıkılmakta olan bir topluma rasyonelliğin mutlak denetimini söyleyerek doğal olan yanların bastırılması durumunu salık vermesidir. Übermensch ile şunun ya da bunun üstünlüğüne değil, aslında tamamlanmamış insan doğasına vurgu yaparak nihilist dönemdeki kurma eylemine dikkat çeker Nietzsche. Ve Alman olan babasını erken yaşta kaybettiği için kendine “Almandan çok Polonyalıyım” da der, bu insanın bir aryan idealizmi içerisinde olduğunu düşünmek çok büyük bir hata olur. Ayrıca avrupayı artmakta olan bir çirkinlik bunalımı halinde görür ve Hitler’in totaliter ideolojisi de aslında insan doğasını atladığı ve hatta dışladığı göz önüne alınırsa birçok açıdan filozofun anlattıklarına fazlasıyla ters düşmektedir. Nietzsche için, Hitler de çirkin olandır ve yükselme dinamiği de zamanında anlattığı gibidir, çirkinlikle kendisinin sıradanlığını kabul edememek... Ve son metinlerinde gerçekten de kardeşinin tahribatına uğradığı da birçok kanıta sahip bir husustur aslında bakarsan.
3 notes · View notes
serhatnigiz · 5 years
Text
Müslümanlaşmış Kripto Rumlardan Göktengriciliğe Uzanan Türk Ulusal Kimliğinin Tarihsel Oluşum Evreleri Üzerine
Tumblr media
Emeğin tarihsel yayılım hareketi/devinimi açısından ele alındığında görülecektir ki; merkez ve merkez-karşıtı konumlanışlardan farklı olarak merkez-çevre konumlanışlar da feodal-soy-devletinden kapitalist-ulus-devlete geçiş süreçleri ilk önce oligarşik-yasama, sonrasında aristokratik-yürütme ve sonrasında da jülistokratik-yargı erklerinin/kastlarının oluşumu ile birlikte tarih sahnesine çıkmaktadır. Başka bir deyişle, merkez-çevre konumlanış içinde olan ülkelerde burjuva devlet cihazının inşası genel hatlarıyla bu üç evreden geçerek meydana gelmektedir.
19 Yüzyıl’ın sonlarına doğru Osmanlı “anayasal monarşisinin” temellerinin padişah/halife öncülüğünde atılması; ıslahat fermanı, tanzimat reformları ve buna benzer ön-burjuva reformist süreçler neticesinde oligarşik-yasama organının kuruluşu, ikinci olarak da 1908 İttihat Terakki/Jön Türk hareketi sonrasında kurulan aristokratik-yürütme erki ve son olarak da 1923’de jülistokratik-yargı/kast yapılanmasının, "Cumhuriyet’in ilanı’nıyla, yani cumhursuz Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte; merkez-çevre de yeni bir kapitalist rejimin kendi (emek güçleri oranında) “tarihsel döngüsünü” tamamlayarak ortaya çıkışı, bu üç aşamayı içermekte ve kapsamaktadır.
Bu nedenlerden dolayıdır ki; T.C. devleti doğusundan itibaren bu üç alanda, yani yasamada ki oligarşik, yürütmede ki aristokratik ve yargıda ki jülistokratik kast örgütleri tarafından şekillendirilen prusyatik tipte bir kapitalist devlet yapısı biçiminde gelişmek zorunda kalmıştır. Bu açıdan yeni rejimin kurucu ideolojisi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Kemalizm’de (ya da bu ideolojiye ne isim vermek isterseniz!) resmi tarih yazımının iddia ettiğinin aksine en başından beri “anti-emperyalist” bir hareket (ve ideoloji) olmayıp, aksine başta İngiliz emperyalizmi olmak üzere dönemin büyük minimal-emperyalist güçlerinin ve Sovyet-proletaryan-kapitalizminin himayesinde kurulmuş olan bir yarı-tarım ve yarı-sanayi sömürgesi biçiminde ki tarihsel gelişimini bugüne kadar sürdürmüştür.
Osmanlı'dan T.C’ye kadar olan süreç bütünsel olarak değerlendirildiğinde görülecektir ki; T.C’nin devraldığı Osmanlı Devleti ve onun “çekirdeğini” oluşturan “Osmanlı beyliği” üç gücün karma bir bileşiminden oluşmaktaydı. Başka bir deyişle, “Ermeni-Rum-Müslüman ittifakı”na dayalı bu yapı (“söğüt toplantısı”ndan itibaren) liderlik konumunda olan Osman bey olsa da aslında bir ittifak politikasının eseriydi ve Osmanlı'nın hem o dönemde hem de daha sonra ki dönemlerde geniş bir coğrafyayı fethetmesi ve bu bölgelerdeki farklı halkları kendi tebaası haline getirmesini sağlayan da yine bu “üçlü ittifak” siyaseti olmuştur. Lakin bu durum; ne geçmişte ne de günümüzde hem resmi tarih yazımı hem de gayri resmi tarih yazımı tarafından görülmek istenmeyen bir olgudur.
Osmanlı’nın kuruluşunu belirleyen faktörlerden biri de; “Anadolu Birliği” projesinin kökeninde “Türklerin” Anadolu’ya hamicilik-koruma maksatlı gelmiş olması gerçeğidir. Keza; Pers işgaline karşı Malatya Kalesi’ni savunmak için Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) tarafından çağrılan Alpaslan ve birlikleri Malatya komutanlığına getirilmiştir. Alpaslan bu bölgedeki diğer Kürt beylikleri ile de uyum içerisinde çalışmıştır. Başka bir deyişle, hem Bizanslıların, hem Kürtlerin, hem Ermenilerin, hem Rumların “koruyucu gücü” olarak gelen Alpaslan Pers-İran saldırısını geri püskürterek bu halklar üzerindeki kendi hamicilik konumunu da güçlendirmeyi başarmıştır. Bu yüzden 10. Yüzyıl’dan itibaren Türklerin Anadolu çoğrafyasındaki algılanış biçimi korumacı-hamici bir anlayışa da tekabül etmiştir. 14 Yüzyıl’la gelindiğinde de yine bu korumacı-hamici algı sayesinde Osmanlı Devleti’ni kurmayı başarmışlar ve tabii ki bunu Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin ve diğer halkların desteği ile gerçekleştirmişlerdir.
Diğer bir deyişle, Alpaslan’ın Malatya savunmasıyla Persleri püskürtmesi neticesinde, bu dönemden itibaren Türk algısı hamicilik-korumacılık ile eş değer anılmaya başlanmıştır. Bu durum Osmanlılara Rumlar, Ermeniler, Kürtler ve diğer halklar üzerinde etkin bir feodal-politika yapma olanağı da sağlamıştır. Dolayısıyla; hem geçmişte hem de günümüzde “kriptoculuğun” devşirmecilik olması, asıl olarak kriptoculuğun bu çoğrafyadaki hamicilik-korumacılık politikaları ile özdeş bir algıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Dikkatli bir şekilde incelenirse görülecektir ki; Osmanlı feodal devlet sistemi içinde kazaskerler ağırlıklı olarak “Ermeni dönmesi” iken, veziriazamlar ise ağırlıklı olarak “Rum dönmesi” idi, genel olarak siyasal iktidar ve yönetsel mekanizmalar ise "müslümanların" (Padişah, Halife vs.) elindeydi. Lakin; bu yapı Osmanlı'nın çöküş döneminde adım adım parçalanmaya başladı. 1915’de Ermenilerin tehcir edilmesi, İttihatçıları ve onların devamcısı Kemalistlerin İngiliz ve Batı desteği ile halifeliği ve padişahlığı lav etmesi ile birlikte, güç/iktidar zaman içinde “müslümanlaşmış rum” kökenli “kripto” unsurlara geçmeye başlamıştır.
Dahası; Osmanlı “derin devleti”nin asıl merkezi olan Rumeli ve onun yansıması olan Rumeli hamiciliği ile birleşen krito “Rum” çeteciliği, Ermeni etkisinin ve İngiliz himayesinde padişahın yollanmasına ve hilafetin lav edilmesine bağlı olarak, Anadolu hamiciliginin de zayıfladığı bir evrede yeni “Türk ulusal kimliğinin” yukardan aşağıya doğru devlet eliyle inşa edilmesine de öncülük etmiştir. Kuşkusuz İttihatçı/Kemalist kadrolar bu mirasın içinden çıkmış, en basitinden bir kripto Rum çetecisi olan Topal Osman vakasında da görüldüğü gibi, şayet “müslümanlaşmış rum” desteği olmaksızın da bu kadroların eski Osmanlı nizam-ül mülk'ünü (devlet düzenini) devralması da mümkün olamayacağı gibi, Orta Asya dinsel kimliği içinden çıkan Şaman Gök-Tengri-cilik imgesi vesilesiyle de bir şaman tanrısı olan Türklük kimliği üzerinden, yani bir dinden/inançtan etnisite-ırk ve burjuva ulus-devlet yaratma projesi içinde uygun tarihsel/nesnel koşullar da oluşmuştur.
Türklük ne bir ırk ne de bir etnisite'dir. Türk kavramı gök-tengri-cilik'ten gelir. Aslında Türk (Tıngrı/Tengri) Şaman inancına özgü bir doğa-tanrı'sıdır. Türk kavramının ulusçuluk ile eş anlamlı olarak ideolojik bir boyut kazanması büyük oranda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla başlamıştır. Onun öncesinde Osmanlı kendisi için asla Türk dememiştir. Hatta kendi tarihinde bugün ki modern anlamıyla Türklere değil ama o günün Türkmenlerine dahi ikinci sınıf insan gözüyle bakmış ve onları sürekli olarak aşalamıştır. Feodal bir devlet yapısından kapitalist bir devlet yapısına geçişte ulusal pazarın ve ulus devletin inşa edilmesi için gereken ideolojik çimento “sekülerleşmiş tengricilik heyyulası” olmuştur. Başka bir deyişle, dinden ırk-etnisite yaratılmaya çalışılmasının bir başka nedeni de "Türk burjuvazisi"nin kendisine olan güvensizliği ve zayıflığıdır. Ki pek çok başka ülkede de feodal dinsel kimliklerden ve inançlardan kapitalizm ile birlikte modern ulus inşasına geçiş yapılmıştır. [1].
Bizzat Mustafa Kemal (kendisine verdiği resmi isimle “Atatürk”) bu konuda antropolojik ve arkeolojik çalışmalar yaptırmış (Orta Asya ülkelerine bilimsel ekipler yollamış), Türklüğün bir ırk ya da etnisite olmadığını, Şaman inancının/tanrısının bir parçası olduğunu anlayınca da kendi ulusçuluk anlayışını daha çok "asimile edici kültürel milliyetçilik eksenine" oturtmaya çalışarak, "Ne Mutlu Türküm Diyene!" şoven şiarını öne çıkarma gereği duymuştur. Yani bugün ki Türkiye Türklüğünün (ve hatta “Anadolu İslamı”nın) dinsel çıkış noktası Orta Asya Tengriciliğine ve ritüellerine dayansa da, bu kimlik asıl olarak (kendi tarihsel özünden koparılarak) yeni rejimin ve teocu/postçu Kemalizm’lerin ideolojik ve politik ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiştir. Örneğin, bugün bile minimalist-türk-ulusçuluğu ile glokalist-türk-ulusçuluğu arasındaki yarılma vesilesiyle ortaya çıkan kimlik bunalımının/bekaa sorunun temelinde de yine aynı kimlik karmaşası yatmaktadır.
Ne ilginçtir ki; Ankara’daki ilk meclis açılışını da Topal Osman ve Çetesi yapmıştır. Ulus’taki ilk meclis binasına gidilirse bu şahısların resimleri rahatlıkla görülebilir. Daha da gerilere gitmek gerekirse; İngilizler Çanakkale’de Alman komutası sayesinde geri püskürtülmüştür. Lakin; Almanların Fransız cephesi düşünce, Almanlar Osmanlı’dan geri çekilmek zorunda kalmışlardır. İşte o zaman “geçilmez!” denilen Çanakkale’den İngiliz gemileri geçerek Osmanlı Payitahtını işgal etmişlerdir. Artık Osmanlı bir İngiliz mandası olmuştur. Bu süreçte; İstanbul hükümeti aracılığı ile Ankara hükümeti kurulup “ılgaya-mülga” oluşturulmuştur. Yeni kurulan Ankara hükümetinin mebusları İstanbul hükümetinin bir kısım mebuslarıdır. Tabii ki bu meclis İngilizlerin onayı ile kurulmuştur. Resmi tarihin iddialarının askine; asıl kurtuluş savaşı Yunan işgal kuvvetlerine karşı Kuvayi-seyyare birlikleri tarafından verilmiştir. Örneğin, Doğu’da Karayılan-Şahin Bey ve birlikleri (kürtler, Araplar vs.) Fransızlara karşı, Batı’da Çerkes Ethem ve birlikleri (Efeler ve Yörükler) Yunanlılara karşı silahlı bir mukavemet/gerilla savaşı yürütmüşlerdir. Ne trajiktir ki; yine aynı isimler resmi tarih yazımı tarafından da "hain" ilan edilmişlerdir.
Öte yandan, Bolşevik kızıl birlikler Çarlık’tan geriye kalan beyaz askerleri ezip T.C’nin kuruluşuna yardım ettikleri gibi, T.C’yi tanıyan ile devlette Sovyetler Birliği olmuştur. Erzincan Uluç (İlyiç) kasabasının adı Atatürk tarafından Lenin’e ithaf edilerek verilmiştir. Lenin tarafından bu dönemde altın, silah ve para yardımı yapılmıştır. Özellikle de ağır silahlar Kuvayi-Milliye’ye teslim edilmiştir. Öte yandan, Karadeniz’de 1919-1923 aralığında gerçekleştirilen katliamlar (özellikle de Pontos Rum katliamı) Sovyet generallerinin raporlarına kadar yansımıştır. Bu raporlardan bazılarını yazan iki Sovyet generalinin heykeli bugün Taksim meydanı’nda bulunmaktadır. Aslında olup biten kabaca şudur; İngilizler ve Fransızlar işgal ettikleri tüm Osmanlı bakiyesi üzerinde yeni bir “Cumhuriyet”in kuruluşuna ön ayak olarak geri çekilmişlerdir. Dolayısıyla; resmi tarihte iddia edildiği gibi İngilizler yenilmemiş T.C’nin kuruluşunu sağlayıp geri çekilmişlerdir. Giderken de işi garantiye almak için padişahı/halifeyi esir alarak gemiye bindirip İngiltere’ye götürmüşlerdir. Bugün bile hanedan soyundan Osmanlı torunlarının bir çoğunun İngiliz vatandaşı olması da tesadüf değildir.
İstanbul’da kalan en son İngiliz gemisi 1941 yılında ülkeden ayrılmıştır. Yine kurtuluş savaşı sırasında Fransızlar onbinlerce silahı ve cephaneyi Kürt kuvayicilerine teslim etmiştir. İstanbul ve Marmara bölgesinde İngiliz işgaline karşı mukavemet eden TKP (Türkiye Komünist Partisi) dahil, diğer Rum ve Ermeni milliyetçi-devrimci gruplarından resmi tarih hiç bahsetmez. O dönem için Osmanlı bakiyesinde ve genel olarak Ortadoğu’da hangi taşın altı kaldırılsa İngilizler çıkar. Yine İngiliz Başbakan’ı Churchill ile Mustafa Kemal’in Kastamonu’da buluşmasından resmi tarihte hiç söz edilmez. İttihatçılar ne derece Alman yanlısı olsalar da, İttihatçılığın içinden çıkan Kemalistler de bir o kadar İngiliz yanlısı bir siyaset yürütmüşlerdir. Resmi tarih yazımında yok sayılan bir gerçek olarak; İttihatçılar ve Mustafa Kemal İngiliz Başbakan’ı Churchill ile birlikte Doğu, Batı ve Orta Karadeniz’i dolaşmıştır. Karadeniz’deki Pontos Rum katliamı da yine hamicilik politikası ile yetiştirilmiş “kripto-rumlar” tarafından gerçekleştirilmiştir. Topal Osman ve çetesi de kripto-rum çeteciliğinin bir uzantısıdır.
Ermeni katliamlarında da yine bu kripto Rum, Çerkez, Kürt vs. kimlikler ön plandadır. Dahası; kimilerine “çılgınca” gelecek olsa da; padişah/halife Ali Osman’ın İngiltere’ye götürülmesi neticesinde Osmanlı devlet geleneğinden devralma “vezirlik” ve “ulemalık” makamlarına denk düşen yarı-feodal ön-modern kurumlarda bu devşirme-kripto-rumlara kalmıştır. Bugün bile dikkatli bir şekilde araştırıldığında bu kripto-ailelerin devlet ve bürokrasi içindeki “torunları” görülebilir. Yalçın Küçük ve benzeri kimi yazarlar “sebatayistlik” ile uğraşacağına “kripto-rumlarla” uğraşsaydı belki bir arpa boyu yol alabilirlerdi. Keza; bu kriptolar resmi bir kurtuluş savaşı tarihi üreterek, İngilizlerin ve Rusların-sovyetlerin himayesinde bir “cumhuriyet” kurmuşlar ve bu sürecin sonunda ülke dönemin “en zeki politikacısı” konumunda olan Mustafa Kemal Paşa’ya teslim edilmiştir. Kısacası olup biten bundan ibarettir.
Bazılarına “abartılı” bir çıkarsama gibi gelse de, bugün Topal Osman’ın “torunları” (“Trabzon Cumhuriyeti”) hala “Türk derin devleti”nin başındadır. Keza; Türkiye’de asıl sorulması gereken soru şudur: “Devlet mi çeteleşmiştir? Yoksa çeteler mi devletleşmiştir?” Kuşkusuz bu sorunun Türkiye Cumhuriyeti’ndeki karşılığı/cevabı “çeteler devletleşmiştir!” olacaktır. Zira; Topal Osman ve çetesi de dahil olmak üzere “gayri nizami hukuk cemiyetlerinin”, müdafai hukuk cemiyetlerinin altına alınması, gerçekte tüm çeteleri birleştirme kararı olup; müdafai hukuk cemiyetlerinden kuvayi-milliye oluşturma adımları da çetelerin devletleşmesinin temellerinin atılması manasına gelmektedir. Elbette ki kendi özgünlüklerini ve tarihselliklerini gözardı etmeden söylemek gerekir ki, dünya üzerindeki tüm kapitalist devletler ister Batı’da olsun, ister Doğu’da olsun benzer şekillerde oluşmuştur. Batı’da da ister İngiliz, ister Fransız, ister Amerikan vs. ön-burjuva-çeteleri olsun, hepsi benzer yollardan geçerek devletleşmişlerdir. Hemen hemen bütün ülkelerde feodal yapının tasfiyesi ve sanayi emeğine dayalı kapitalist devletlerin ve ulusal pazarların inşası çatışmalı ve kanlı süreçlerden geçilerek tamamlanmıştır.
Ne tesadüf ki; (bu tespit kimi proletaryan-marksistleri kızdıracak olsa da!) Sovyetler Birliği’ninde de benzer bir şekilde proletaryan-efendici-devletleşme sürecinin tamamlandığı düşünülürse (Sovyetlere ilişkin bürokratik yozlaşma ve çürüme eleştirileri anımsayalım!), burjuva devlet teorisinin/felsefesinin doruk noktası olan Hegel’in yasama, yargı ve yürütme erklerine dayalı “üç bacaklı” devletiyle bağlantılı olarak, kapitalizmin kendisini bir devlet formuna dönüştürmek için çeteleşme/kastlaşma yoluna gittiğini de peşinen söylememiz gerekir. Dolayısıyla; sosyalist devletin kapitalist devlet gibi “çeteleşmemesi/kastlaşmaması” için en temel panzehir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde toplumsal/vatandaş denetim/ağı kurumundan başka da bir şey değildir. Aşağıdan yukarıya doğru yükselen bireysel ve toplumsal denetimin olmadığı bir yerde sosyalizmin yeşermesi de asla mümkün olmayacaktır.
Ayrıca; Topal Osman konusunda şu ekleri de yapmakta yarar vardır: kripto-hamici bir “rum” olan Topal Osman Ankara hükümetinin oluşumunda ve kurulmasında yer aldığı gibi, meclis muhafız alayının da komutanı idi. Bir emsal olarak Topal Osman neden önemlidir? Keza; Topal Osman bugün için devletleşmiş olan çetelerin ön proto-tipolojisi’dir. Bazılarına saçma gelecek olsa da; çetelerin devletleşmesi süreci Topal Osman’la başlamıştır. Dolayısıyla; Cumhuriyet’te bugüne kadar masa başında kurulmuş olan bürokratik bir yapı olarak kalmıştır. Bu yüzden de demokratik bir cumhuriyet bu topraklarda şimdiye kadar yeşerememiştir. Pontos rumlarını katleden devşirme kripto hamiciler devletleşmiş çete geleneğinin de temellerini atmışlardır. Hatta Kürtleri “gavurlara karşı savaş” adı altında Ermenilere karşı örgütleyenler de yine aynı kripto-hamiciler olmuştur. Lakin; bu gerçekler hiçbir zaman (sollar içinde bile) tam manasıyla tartışılamamıştır. Keza; konuların “ürkütücülüğü” (başımıza iş alırız/tepki çekeriz/taraftar kaybederiz düşüncesi!) bu türden konuların tartışılmasını da geçiktirmiştir.
Bu yaşananlar dönemin ruhu açısından aslında “doğal” bir durumdur da. Keza; feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde, feodal döneme özgü dinsel kimliklerin ve inançların ulusal pazar ve ulus devlet yaratma sürecine girmiş olan “Türk burjuvazi” tarafından modern ve seküler kimliklere dönüştürülmeye çalışılması, yalnızca T.C’ye değil, benzer kapitalistleşme süreçlerini yaşayan hemen hemen tüm toplumlarda da görülmüş olan bir “ideolojik kırılma” durumudur. Bu yüzden çok milletli, çok etnisiteli bir feodal imparatorluktan (resmi ideoloji gereği) tek uluslu bir yapıya geçişte “ulusal kimliğin” çimentosu olarak Şaman Tanrısı olan Türklüğün öne çıkarılması ve geri kalan tüm kimliklerin baskılanması da yine sanayi emeğinin monist (tekçi/birci) yapısının bir sonucudur. Başka bir deyişle, Osmanlı’dan devri miras alınan yapının tek bir potata eritilerek ortak bir “ulusal bilincin” inşa edilebileceğine ilişkin kanaat tarım emeğinden sanayi emeğine geçiş koşullarının tekleştirici/bircileştirici özelliklerini de taşımaktadır. Dolayısıyla; bu tekleştirici/bircileştirici hedefe (hristiyan toplulukları bu çoğrafyadan silerek homojen/kaynaşmış türk-müslüman bir ulus yaratma hedefine) ulaşılabilmesi içinde yüksek dozda katliamcılığa, ırkçılığa, şovenizme, ayrımcılığa vs. başvurulmuştur.
Bu nokta da Osmanlı millet sistemi içinde yer alan “Türk dışı” kimliklerin; örneğin Ermeni ve Rum kimliğinin (hristiyan toplulukların) ya da yeni Türk kimliğinin “bekası” için gerekli görülen “sünni-müslüman” kimliğinin dışında kalan Kızılbaş-Alevilik ve benzeri inanç gruplarının Cumnuriyet tarihi boyunca baskılandırılması, asimilasyona tabi tutulması ve aşağalanması da, yine bu sürecin bir parçası olmuştur. Lakin; böylesi bir hamicilik anlayışı kendi kökenlerindeki “müslümanlaşmış rumluk” izini silmek pahasına ya da bu geçmişi unutturmak pahasına, oluşturmaya çalıştığı Türk kimliğini dahi, “Türklüğe karşı Türklük”, “Müslümanlığa karşı Müslümanlık” vs. biçiminde kurguladığı içindir ki; oluşturulmak istenen yeni yapının (dar kalıbın) açmazlarından dolayı da ortaya patalojik bir kimlik bunalımı (“Beka sorunu”) çıkmıştır.
Bugün bile Türk kimliği etrafında şekillenmiş olan neredeyse tüm sol/sağ politik-ideolojik hareketlerin “bölünme ve parçalanma korkusuna” dayalı savunmacı bir refleks içinde olması da elbette ki bir raslantı değildir. Bu nedenlerden dolayıdır ki; aynı kesimler için Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Aleviler vs. daima “potansiyel bir iç tehdit” (mahzemesi!) olarak algılana gelmiştir.
Günümüze kadar süre gelen bütün bu “Türklük”, “Kürtlük”, “Müslümanlık”, “Rumluk/Pontosçuluk”, “Kızılbaşlık-Alevilik”, vs. tartışmaları aslında bugünün tartışmaları olsa da, kökü itibariyle dünün çözüme erdirilememiş olan “demokratizm” sorunlarının devlet ve toplum yaşamındaki gerilimli fay hatları olmaya bugünde devam etmektedir. Ne yazık ki genel olarak sol cenahta da bütün bu tarih ağırlıklı olarak burjuva popülizmi ve Batı tipi moderniteye/ilerlemeci/aydınlanmacı düşünceye dayalı bir şekilde okunduğu içindir ki; aslında bu “sol” tarihçiliğin burjuva tarihçiliğinden içerik ve biçim açısından pekte bir farkı yoktur.
Son dönemde T.C’nin bir “reis-cumhuriyeti”ne geçiş yapmaya çalışması da hiçte tesadüf değildir. Keza; glokal-kapitalist-restorasyonun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir tarzda gelişen “reis/şaman cumhuriyeti” bunun en somut kanıtıdır. “Türk tipi başkanlık” olarak cilalanan ve sözde toplumdan rıza(lık) alınarak (dayatmalı/plebisiten referandum/seçimler yoluyla) kurulmaya çalışılan bu sistem, tam da bu tarihsel mirasın bakiyesine uygun olarak gelişmektedir. Türk-reis-başkanlığı ya da Türk-reis-memur-sultası şeklinde gelişen bu sistem; “memur şaman tanrılarının yeryüzündeki krallığını” kurmaya çalışırcasına, Bay-ülgen’in elindeki Tuğ-ran asasını toplumun üzerinde sallayarak hegemonyanın/rızanın yeniden üretimini sağlamaya çalışmaktadır.
Gökteki baş(kan)-tıngrı-tengri-tanrı misali; glokalizmin asası olmaya soyunan bu memur-çetesi, yasamadaki oligarşik, yürütmedeki aristokratik ve yargıdaki jülistokratik kast yapılanmalarının bir devamı olarak, mevcut usul, koruma ve dokunulmazlık zırhlarının/yasalarının arkasına saklanmakta ve vatandaşın ister atanmış olsun ister seçilmiş olsun devlet memurlarını aşağıdan yukarıya doğru denetleme hakkını gasp etmeyi sürdürmektedir. Şayet cumhuriyet adı üzerinde; bir “cumhur-iyet” ise, yani (teori de) yetkiyi halktan aldığını iddia eden bir sistem ise, bu cumhuriyetin demokratik bir yapıya kavuşabilmesi ancak toplumsal bir denetim kurumunun inşası ile mümkün olacaktır.
Vatandaşın; seçme, seçilme, geri çağırma, hesap sorma ve denetleme hakkının olmadığı bir yerde ne bir cumhuriyetten ne de bir demokrasiden söz edilebilir. Bunların olmadığı yerde yalnızca çetelerin sözde “demokrasisi” ve “cumhuriyeti” vardır. Toplumsal denetim savunulmadan demokrat olunamayacağı gibi, vatandaş denetiminin olmadığı bir yerde memur-çetelerine ve onların bürokratik usul/yetki diktatörlüklerine karşı da mücadele edilemez.
Şayet her vatandaş/emekçi sınıflar bireysel ve toplumsal olarak memur-çetelerinin gücünün asıl kaynağı olan usul yasalarına ve kanunlarına karşı mücadele ederse; bu sayede çetelerin vatandaşı ezmek için kullandığı burjuva bürokratizmi gerileyeceği gibi, denetimin aşağıdan yukarıya doğru, özellikle de en alttan/muhtarlıklardan başlayarak en üstte/cumhur’un başına kadar uzanan eli, şimdilik kapitalizmin sınırları içinde de olsa vatandaşa/emekçi sınıflara doğrudan demokrasi ilişkilerine dayalı bir sisteme geçiş yapma yolunda önemli bir mevzi de kazandıracaktır.
Kuşkusuz bu mücadele tek başına sosyalizm mücadelesi anlamına gelmese de, yalnızca bu şekliyle bile denetim mücadelesi sosyalizme giden yolda yürütülmesi gereken demokrasi mücadelesinin de en ileri ve en radikal biçimi olma özelliğine sahiptir. Bu sebepledir ki; denetim mücadelesi tek başına sosyalizm mücadelesi olmasa da, bu mücadele sosyalizme giden yolda engel oluşturan taşların kısmi olarak temizlenmesi ve devrimci güçler için yolun açılması anlamına da gelmektedir.
Kapitalizme ve onun memur-çetelerine karşı mücadele de öz-denetim kurumları mücadelesi demokratizmin olmazsa olmaz mücadele biçimlerinden yalnızca biridir. Aksi takdirde; burjuva devletlerin hiçbir şekilde “demokratikleştirilemeyeceği” ön kabulunden hareketle (ki bu açıkcası metafizik bir önermedir!), sosyalist devletin çekirdeğini/zeminini oluşturacak olan toplumsal denetim fikrinin, yine kapitalizmin içinde gerçekleşecek olan bir dizi mücadeleler sonucunda maddi ve somut bir biçim alacağı gerçeği de göz ardı edilmiş olacaktır.
Bu yüzden emekçi sınıfların demokratik alanda yürütecekleri her türden mücadelenin merkezinde yer alması gereken asıl perspektif toplumsal denetim hareketinin her yönüyle örgütlenmesi meselesidir de. Böylesi bir bakış açısı emekçi kitleler arasında yaygınlaşmadığı müddetçe, sosyalizm mücadelesi de dahil olmak üzere diğer mücadele alanlarında ilerleme kaydedilebilmesi de mümkün olmayacaktır.
Dipnot
[1] Feodal dönemde kralın/padişahın tebası olan halk, kapitalist dönemde “ulus” mertebesine yükseltilmiştir. Lakin; geçmişte (feodal/teolojik din devletinde) padişah/kral tanrının yeryüzündeki vekili iken, modern dönemde seçimle gelen burjuva “kral/padişah” bu defa ulusun vekili-hamisi haline gelmiştir. Diğer bir deyişle, ulus/emekçi sınıflar seçimle (temsiliyetçi-faşizm ile) gelen “padişahın/kralın” tebaasıdır. Gerçekte ise, tanrı, ulus, seçim vb. gibi kavramlar her daim burjuvazinin ve yönetici sınıfların elinde kullanışlı birer ideolojik hegemonya aracı olarak kalmıştır.
25.05.2019
Serhat Nigiz
2 notes · View notes
malummedya · 2 years
Text
Alman akademisyenin gözünden Öcalan: İdeolojisi ve rolü küresel ölçekte önemli
Alman akademisyenin gözünden Öcalan: İdeolojisi ve rolü küresel ölçekte önemli
ANKARA – PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın düşünce ve fikirlerinden etkilendiği için Türkçe ve Kürtçe öğrenerek kitaplarını çeviren Reimar Heider, Ortadoğu ve dünya halklarının bu fikriyata ihtiyacı olduğunu belirterek, “Öcalan’ın ideolojisi ve rolü küresel ölçekte önemli” dedi.    İmralı’da 23 yıldır ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı okuyarak etkilenen ve kendi deyimiyle…
View On WordPress
0 notes
haberyeri · 3 years
Text
Almanya'da 4 farklı ameliyat önerilen kanser hastası Türkiye'de tek ameliyat ile şifa buldu
Tumblr media
Almanya'da 4 farklı ameliyat önerilen kanser hastası Türkiye'de tek ameliyat ile şifa bulduAlmanya'da 4 farklı ameliyat önerilen kanser hastası Türkiye'de tek ameliyat ile şifa buldu Alman hekimler Türk tabiplerin ameliyatını duyunca ...Almanya'da 4 farklı ameliyat önerilen kanser hastası Türkiye'de tek ameliyat ile şifa buldu Alman hekimler Türk tabiplerin ameliyatını duyunca şok geçirdi Safra yollarında klatskin tümörü tespit edilen gurbetçi devayı Türkiye'de buldu İZMİR - Almanya'da yaşayan Sinan Kaplan'ın karaciğerinin ortasında klatskin tümörü tespit edilmesi üzerine Alman hekimler ALPPS tekniği denen 4 farklı ameliyat ile kitleyi çıkarma planı yaptı. Sinan Kaplan, bu süreci kabul etmeyip devayı Türkiye'de buldu. Türkiye'de yapılan 6 saatlik başarılı bir ameliyatın akabinde 3 gün sonra taburcu olarak Almanya'ya döndü. Kaplan, Türkiye'de ameliyat olduğunu Alman hekimlere söyleyince tabiplerin şok geçirdiğini tabir etti. Ameliyatı gerçekleştiren Genel Cerrah Prof. Dr. Ünal Aydın, tıp konusunda Türkiye ile Avrupa ortasında olan farkın kapandığını belirterek, "Haftada ortalama Avrupa'dan gelen hastalar için 2-3 büyük ameliyat gerçekleştiriyoruz" dedi. Almanya'nın Lübeck kentinde yaşayan araba tamircisi ve satıcısı Sinan Kaplan (46), tümör baskılayıcı gen eksiliğinden ötürü 2020 yılında kalın bağırsak kanseri 'kolon kanseri'ne yakalandı ve ameliyat oldu. Ameliyat sonrası rutin takipler sırasında Sinan Kaplan'a Almanya'da yapılan tetkiklerde yeniden tıpkı gen eksikliği nedeniyle karaciğerinin ortasında klatskin tümörü tespit edildiği söylendi; fakat burada Sinan Kaplan'a ameliyatın çabucak yapılamayacağı, öncesinde 3-4 aylık bir süreç izleneceği ve yapılacak ameliyatların da kesin tahlil olmayacağı bildirildi. Daha sonra hastalığı için internet üzerinde araştırma yapan Sinan Kaplan, İzmir'de bu bahiste ameliyatlar yapan Genel Cerrah Prof. Dr. Ünal Aydın'ı bularak bağlantıya geçti. Almanya'dan İzmir'e gelen Sinan Kaplan, yaklaşık 3 hafta evvel bir başarılı bir ameliyat geçirdi. "Değerlendirmeler sonrasında ameliyat kararı aldık" Prof. Dr. Ünal Aydın, Sinan Kaplan'ın karaciğerin ortasında safra yollarından kaynaklanan klatskin tümörü 'kolanjiokarsinoma' şikayetiyle kendisine geldiğini belirterek, "Almanya'daki hekimler ALPPS tekniği ile birlikte dört farklı ameliyatla kitleyi çıkarma planı yapmışlar. Bunun üzerine hasta araştırmaya başlamış ve araştırmalar sonucu benim adıma ulaşmış. Sonrasında randevu alarak İzmir'e geldi ve birinci randevuda sinemalarını süratli bir biçimde çektirdik. İnteraktif olarak kurulumuza danıştık. Değerlendirmeler sonucu dört başka ameliyat yerine tek bir karaciğer ameliyatı ile klatskin tümörünün opere edilebileceğini söyledik ve ameliyata aldık. Ameliyat sırasında karaciğerin yüzde 60'ını çıkardık ve dört safra kanalına ince bağırsaktan yeni yol yaptık. Başarılı geçen safra kanalları tümörü ameliyatından sonra üçüncü gün taburcu oldu ve beşinci gün uçağa binip Almanya'ya geri döndü. Bugün de denetimlerine geldi. Sahiden de başarılı bir ameliyat oldu" dedi. "Alman tabipler şok geçirdi" Alman hekimlerin verdiği tedavi ve ameliyat müddetini uzun bulduğunu söyleyen Sinan Kaplan, "Ben onların dediği şeyi onaylamadım. Dört farklı vakitlerde yapılacak ameliyattan korktum ve internetten araştırma yapmaya başladım. Google'da hastalığımın ismini Almanca 'Gallengangskarzinom' ve İngilizce 'cholangiocarcinoma, klatskin tumor' sözleri ile araştırma yaparken bu alanda başarılı bir Türk hekim olarak Ünal Aydın karşıma çıktığında çok etkilendim ve 'Prof. Dr. Ünal Aydın'ın YouTube kanalındaki görüntüleri izlemeye başladım. Ameliyatların çok daha kolay ve başarılı bir halde yapılabildiğini gördüm. Daha sonra telefon edip randevu aldım. Almanya'dan getirdiğim sinemalar ile Türkiye'de çekilen sinema ortasında büyük fark vardı. Dikkat ettiğimde iki ülkede de tıpkı makinenin kullanıldığını; fakat sonuçların Türkiye'de daha uygun belirli olduğunu gördüm. Bir mekaniker olarak muvaffakiyetin detayda zımnî olduğunu biliyorum. Türkiye'deki insan bağlantılarının sıcaklığının sinema çekilmeyi bile etkilediğini gördüm ve sinema çekimi esnasında teknisyenler makinede nefesimi nasıl tutacağımı ve duracağımı uzun uzun anlatarak beni rahatlattı. Böylece MR aygıtında daha hareketsiz durabildim. Tabibim çekilen MR sinemalarını değerlendirirken sinemalardaki netliği de görünce kararım netleşti. Çabucak masaya yatabileceğimi söyledim. Sonraki gün ameliyata alındım. Ameliyattan 2 saat sonra birinci yürüyüşümü yaptım. Karaciğerimin yarısını verdikten sonra bile ayağa kalkabildim. Ablam yanımdaydı, o da buna şaşırdı. 3 gün sonra taburcu oldum. Kendimi çok âlâ hissediyordum. Ameliyattan sonra 5. günde uçağa binip Almanya'ya geri döndüm ve 7.gün Almanya'da ameliyatımı ve tedavi sürecimi planlayan hekimlerin yanına gittim, '7 gün evvel ameliyat olduğumu ve karaciğerimin yarısını aldırdığımı' söyledim. Hekimlerim şok geçirdi. Ameliyat olduğuma inanmadılar. Ben de onlara ameliyat görüntümü gösterdim; lakin görüntüyü gördükten sonra bana inandılar. Ameliyat görüntüsünü izleyen hekimlerim, 'O hekimin güya 8 tane kolu var üzere. Bu türlü bir ameliyat yapan tabipten tahminen bir tane daha bulursunuz; ancak ameliyat sırasında müzik söyleyeni bulamazsınız' dedi. "Pandemi şartları kanserle uğraşımızı etkilemiyor" Ünal Aydın, "Tüm dünyada tıp, gelişen teknoloji ile birlikte çok ilerledi. Bilhassa Avrupa ve Batı'da teknolojik üstünlük sayesinde daha ileri süreçler yapılmaktaydı; lakin son periyotta Türkiye'de de teknolojinin ilerlemesiyle ve buna Türk hekimlerinin marifeti ve hamaseti eklenince Türkiye'de dünyaya nazaran çok daha başarılı ameliyatlar gerçekleştiriliyor. Almanya, İngiltere, Hollanda ve Belçika üzere ülkelerden de çok hasta kabul ediyoruz. Hastalarımız bütüncül tedavi sürecine İzmir'de devam etmek istiyor. Bu manada Oncolivehealth Clinic bünyesinde oluşturduğumuz İzmir Onkoloji Grubu bilhassa onkolojik cerrahi ve kanserin bütüncül tedavisinde başarılı işler yapıyor. Son devirde tüm takımımız bu güç pandemi şartlarında 'Su uyur düşman uyumaz' ideolojisi ile aralıksız kanser ile uğraşını sürdürmekte. Günde neredeyse 2 ameliyatla hem yurt içi hem de yurt dışından gelen hastalarımıza yardım etmeye çalışıyoruz" halinde konuştu.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kaynak: İhlas Haber Ajansı / SALİH YILMAZSOY Read the full article
0 notes
yorgunherakles · 2 months
Text
hukuk'da din gibi doğal bir ihtiyaç değil, sadece tarihsel bir olgudur. bu nedenle dünyaya ilişkin genel bir felsefenin çerçevesine girmez, sadece yabancılaşma tarihinin bir parçasıdır. yabancılaşmanın aşılmasıyla ortadan kalkacaktır.
karl marks - devlet ve hukuk üzerine
15 notes · View notes
dusunumsel · 4 years
Text
Kent Kimliği Üzerine Mülahazalar
Tumblr media
Teorik bir iki saptamayla başlayalım. Kentin bir ideoloji içerdiği iddiasındayım. Ünlü sosyal tarihçi Lefebvre aynı iddiayı benden çok daha önce dile getirmiş ve mekanın toplumsal üretimin sonucu meydana geldiğini söylemiş dolayısıyla mekan politik ve ideolojiktir diye sürdürmüştü. Mekanın ideolojik oluşuna bu metin kapsamında tekrar tekrar döneceğiz. Çünkü ideoloji her yerdedir. Kent özelinde ideolojinin çeşit çeşit temsili söz konusudur. Şehrin yapısından tutun şehrin içerisindeki sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazede ideolojinin izi sürülebilir, sürmeye çalışacağız. Örneğin; Aziz Augustinus, Roma’nın yağmalanmasından sonra insan etkinliğiyle oluşan kentlerin, insanoğlunun kendi günahları altında yok olduğunu ve Hristiyanlık düzeninin bir “tanrı kenti” olduğunu söylemektedir. İşte ideoloji bu Aziz Augustinus’un bu yorumunun kentin içinde yankılanmasıdır. Bir diğer Annales Ekolü üyesi tarihçi Henri Pirenne’ye göre kent öncelikle ekonomik yapısı ile tanımlanmalıdır. Bu özellik onu “kırsal” olandan ayıran özelliktir. Dolayısıyla sosyal tarihin kente yaklaşımında başat olan üretimdir. Kökensel olarak daha eskiye gitmek mümkün. Elbette yerleşik hayata geçiş ile beraber kentin gelişim süreci şekillenmeye başladı. Antik döneme ve öncesine, tarihte bilinen ilk kentlere ileride göz atacağız. Fakat Pirenne’in aktardığına göre modern anlamda kentin oluşumu 10. yüzyıla dayanmakta. 10. yüzyıl sonrası ve ilerleyen devirlerde kenti kent yapan sosyal yapı, tüccar, burjuva ve beledi örgütlenmeler şekillenmektedir. Yani modern anlamda kentin oluşum süreci burjuvazinin gelişim süreci ile paralel ilerlemekte. Bu noktada önemli bir konuyu tartışmamız gerektiğini buraya not düşelim ve devam edelim; kapitalizm ve kent ilişkisini nasıl okumamız gerekir, kapitalizm kentin oluşumunda ne kadar başat bir rol oynamakta? Bazı kuramcılar, kentin onun içerisinde yaşayan ve algılayan bireyler üzerinde etkin mesajlar içerdiğini belirtmişlerdir. Düşüncenin özünün mekansal olduğunu dile getirerek mekanın yalnızca insanların toplumsal ilişkiler kurduğu bir yer olmadığını, mekanın hem içinde var olan bedenler tarafından biçimlenen hem de bedenlerin algılarını ve ilişkilerini biçimlendiren dinamik bir organizmaya benzediğini söylemek gerekir. Dolayısıyla karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Mesajları bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde üreten insanlar aynı zamanda mesajlardan bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde etkilenirler. İdeoloji tam da burada başlar, insanların aslında ne yaptıklarını bilmemelerinden. İnsanların ait oldukları toplumsal gerçekliğe ilişkin yanlış bir tasarıma sahip olmaları, ideolojiyi besler. İdeoloji, arzularımızı da şekillendirir. Hitler’in ünlü mimarı Albert Speer’in, Nazizmin sahiplendiği Roma-Germen geleneğine istinaden Berlin’i bir Roma kenti olarak modellediği meşhur çalışmasına bu açıdan bakılabilir. Marx ve Engels, Alman İdeolojisi’nde şöyle demişlerdir: “Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, zihinsel üretim araçlarını da elinde bulundurur… Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikirsel ifadesinden başka bir şey değildir.” Egemenin, erkin, iktidarın izi kentin her yanında sürülebilir. Cumhuriyetin ilanı ile beraber Ankara bu temayüller doğrultusunda kurulmuştur. Bugün siyasal iktidar, kanaatleri doğrultusunda farklı mimari üsluplar ile kentleri yeniden dizayn etmektedir. Metnin ilerleyen bölümlerinde modern mimari ve postmodern mimariye ideolojik yaklaşımlar temelinde değinmeye çalışacağım, Cumhuriyet ideolojisi ve siyasal İslam’ın kente yaklaşımlarını detaylandırmayı o bölüme bırakıyorum. Kent, potansiyel olarak karmaşık bir toplumun güçlü bir sembolüdür. Bütün bu karmaşanın izini sürmek adına tarihsel olarak kentin gelişimini incelemek icap eder. İnsanların birçok gereksinimini karşılamak için karşılıklı ilişkilerde bulunmaları bir mecburiyettir. Tarihin ilk çağlarından beri üretim, da��ıtım ve tüketim işlevlerinin merkezileştiği uygarlık beşikleri giderek daha fazla işlev kazanarak kente dönüşmüştür. 18. Yüzyıldan itibaren Latin dillerinde uygarlık (civilization) ve kent (city, civitas), Arapçadaki medeniyet, medeni ve kent (medine) gibi sözcükler arasında köken benzerliği uygarlıkların kentlerden kaynaklandığına dair bir akıl yürütme yapmamıza sebep olabilir. Yunanca’daki kent (polis) sözcüğünün de siyaset (politiae) ile aynı kökten kaynaklandığı bilinmektedir. Kentsel yaşamın uygarlığın beşiği olarak algılanması, kibarlık (civilite) ve görgü (urbanite) sözcüklerinin de kent kökünden türetilmelerine yol açmıştır. Batı dillerindeki “citizen” sözcüğü, hem yurttaşı, hem de kenttaşı (hemşehri) anlatmak üzere kullanılmaktadır. Kent ile uygarlık arasındaki bu ilişki çarpıcıdır. Kent, beraberinde tarihi serüveni de düşünmemizi gerektirir. Her kent bir geçmişi şimdiye taşır. Dolayısıyla ilerde söz edeceğimiz bütün dönemsel yaklaşımlar kendinden öncekini içererek homojen bir yapı sergiler. Günümüz kenti ise globalleşme ile birlikte birçok ortaklıklara ev sahipliği eder. Tokyo’da, New York’ta, Berlin’de veya Ankara’da aynı gıda üreticisinin panolarını görebilir, aynı teknoloji markasının ledleri gözünüzü alabilir veya aynı kahvecinin kahvesinin içildiği birbirinin benzer mekan tasarımları görebilirsiniz. İletişim kuramlarının öncü birtakım çalışmalarında bu aynılaşmanın kentin ‘kimliksizleşme’sine kapı araladığı noktasında tartışmalar yürütülmüştür. Ekonomik üretim sürecinin değişimi ve ilişkilerin değişmesi, hayatın hızlı yaşanır oluşu, prodüktivitenin artışı, sürekli bir yerlere yetişme telaşının baş göstermesi vs. gibi müşterek kaygılara sahip ve benzer ürünlerin (kültürel veya maddi) tüketicisi haline gelmiş olan insanların tek tipleşmesi küreselleşen kentlerin ürettiği kentsel kültürün birer parçası olmuştur. Dolayısıyla kent bir tüketim mekanına dönüşerek, tüketime yönelik arzuyu sürekli kılmıştır. Baudrillard’a göre bütün bu tüketime dönük mekanlar sadece nesnelerin tüketimine dair gösterenlere sahip değildir aynı zamanda sınıf, statü, ırk, cinsiyet gibi sosyal belirleyicilere de sahiptir. Bulunulan mekanın, giyilen kıyafetin, okuduğun dergilerin vs. sembolik olarak işaret ettiği bir yer vardır. Mekanın tüketimi, salt maddi, nesnel, bir şeye karşılık gelmez, aksine, tüketimci kapitalizmin yükselişiyle birlikte büyük ölçüde simgesel, göstergesel bir boyut da kazanmış olur. Lefebvre’nin bahsettiği üzere kent bir yandan “tüketim yeri” diğer yandan da “tüketilen bir yer” haline gelmiştir. İletişim teorisyenleri ve sosyologlar tarafından yapılan bu değerlendirmelerde kentin ‘kimliksizleşmesi’ üzerine tartışılmıştır. Bugün bu ‘kimliksizleşmeye’ koşut birçok gözlem yapılabilir fakat kent, bünyesindeki değişimleri ve aynılıkları yeniden üretebilmesine yarar sağlayan bir tarihsel serüvenin içerisinden geçmiştir. Dolayısıyla Turgut Özal’ın İstanbul’dan Manhattan yaratma düşünün biçare oluşu kentin kendi tarihini içerecek nüvelere hep sahip oluşuna koşuttur. Kent kimliğini belirleyen ve bir kenti öteki kentlerden ayıran özellikler kurumsallaşır fakat bu kurumsallaşmanın katı ve statik olmadığı, aksine oldukça dinamik, sürekli değişen ve kent kimliğinin yeniden tanımlanmasını gerektiren bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Kent kimliği kapsamında bir diğer önemli nokta 1980’li yıllardan sonra kentlerin aynı zamanda bir ‘marka’ya dönüşümüdür. Kent bahsettiğimiz üzere ‘tüketilen bir yer‘e dönüşmüştür, bu tüketim kentin kendini değerli kılacak taraflarını ön plana çıkartması gerekliliğini doğurur. Globalleşen dünyada kentlerin reklamı her türlü tüketime olanak sağlar. New York kenti giyim kuşam ürünlerinden filmlere, filmlerden ticari sahaya kadar birçok alanda “I Love NY” sloganı ile bir ürün olarak markalaşmıştır. Benzer çalışmalar birçok kent için yürütülmektedir. “I Amsterdam” sloganı ile Amsterdam yakın zamanda bu reklamı yapan daha küçük bir kent olarak birçok alanda bir marka olarak kendine yer bulmuştur. Burada temel mesele yaratılan marka ile kentin özgünlüklerinin ve aynı zamanda evrenselliğinin bir arada vurgulanabilmesindedir. Kentlerin dönüşümleri, kent mimarisinin estetik formları, kentlerin doku ve kimlikleri ideolojiler, paradigma dönüşümlerine bağlı olarak yaşanmaktadır. Bugün kentlerin mimari dokusunda belirgin olarak modernizm ve postmodernizmin tesirleri vardır. Ortaçağ ve öncesinde, mimarinin daha kapalı bir kent tasarımına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Dokuzuncu asrın harikulade mimari ürünlerine sahip olan İspanya’nın Granada kentinde veya İtalya’nın Floransa ve Venedik gibi kentlerinde bu kapalılığı görmek mümkündür. Modernite ile birlikte kentin tasarımına dair bambaşka bir üslup doğmuştur. Modernist düşünce ile beraber kentler bir ‘ideal kent ütopyası’ üzerinden inşa edilmeye başlanmıştır. Modern mimari, ideal kent kavramı ekseninde mükemmellik, netlik, kesinlik ve çelişkisizlik arayışındadır. Estetik zevki ikinci planda tutarak işlevsel ilkeler doğrultusunda bir tasarıma başvurur. Modern mimarinin önemli temsilcilerinde Le Corbusier’e göre konutlar bir barınma makinesidir, eğri sokaklar keçi yollarıdır, düz caddeler ise insanlar içindir. Dolayısıyla bir mimarın yaratıcılık düzeyi ve yapının estetik değeri, insana ve topluma sağladığı faydaya göre değerlendirilir. Sanayi devrimi sonrasında işlevsel kent tasarımları daha büyük bir önem kazanmıştır. David Harvey “evlerin ve kentlerin açık açık ‘içinde yaşanacak makineler’ olarak düşünülebildiği bir dönemdi” diyerek özetler 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın ilk yarısına uzanan süreci. Temel olarak “evrensellik ve yöreselliğin ortadan kaldırılması, mevcut teknolojinin maksimum yarar sağlayacak şekilde değerlendirilmesi, kentin işlevlerine uygun yapılara ayrılması” gibi hususlar modern kent mimarisinin üslup ve esaslarıdır. 19. yüzyıl ile beraber mimarlar imparatorların desteğiyle Avrupa'nın büyük kentlerinin üzerinden silindir gibi geçmişler, ortaçağdan kalma eski mahalleleri yerle bir etmişler, geniş bulvarlar açarak parklar, meydanlar inşa etmişlerdir. Liberaller buna "modernleşme", Engels ise "Haussmannlaşma" demiştir. Geniş ve süslü bulvarlar, görkemli anıtlarla süslenen meydanlar, havuzlu parklar kent hayatına estetik, ferahlık ve kolay ulaşım imkânları sağlamıştır. Fakat 1848'in barikat savaşlarına katılan Engels bu modern kent mimarisine baktığında farklı bir şey görüyordu. Engels, III. Napoleon döneminin ünlü mimarı Georges Eugène Hausmann'la başlayan bu sürecin burjuvazinin kentsel alana hâkimiyetini sağlamak gibi özel bir amacı olduğunu keşfetmişti. Topların yerleştirilemediği, süvarilerin rahat hareket edemediği karman çorman işçi mahallelerinin orta yerinde açılan geniş yollar barikat savaşlarını stratejik anlamda önlüyordu. Ayrıca proletaryanın önemli bir bölümü bu inşaat faaliyeti sayesinde doğrudan imparatorlara ve saray nazırlarına bağlanıyordu. 19. asır boyunca bütün büyük kentler dönüştürüldü. Engels’in bu mimari üslubun ardında gördüğü ideolojik yaklaşım bugün hala başka biçimlerde mevcudiyetini sürdürmektedir. Özetle modern mimari, modernizm ile tanımlanan rasyonalitenin doğrudan bir ürünüdür. Postmodernite ise bütün bu ‘büyük anlatı’lara kültürel sahada olduğu gibi mimaride de karşı çıkmıştır. Üsluba dair doğrudan bir tavır takınmak yerine eklektik olmayı, pastiche, kolaj ve ironiye, işlevden daha çok görselliğe önem vermeyi merkeze almıştır. Postmodernite malın veya hizmetin emek ve fayda üzerinden değil semboller üzerinden tüketilmesini ön planda tutar. Dolayısıyla kentler sembolleri ile tüketime uygun hale gelmektedir fakat bu semboller büyük bir anlamı içermemektedirler. Postmodern kent hayatı, sürekli değişmeyi ve farklılaşmayı ön planda tutar. Günümüz kapitalizmi markalar, reklamlar, hızlı yaşam, fast food kültürü vs. ile kenti kuşatırken, postmodern mimari kentin bütün kaosundan ‘anlam kaygısı yaşamadan’ ve ‘idealize etmeden’, zaman zaman tarihten bir kesiti, zaman zaman bir reklam afişinin kolajlandığı bir çalışmayı kendi üslubuna eklemler. Günümüz kentleri bu iki paradigmanın esinlerini de sunmaktadır. Türkiye’de kentlerin gelişimi modernist bir proje olan Kemalizm ile hız kazanmıştır. Bu projenin ilk etabı geniş bir ova olan Ankara’yı modern bir kente dönüştürmek teşebbüsüdür. Savaş sonrası yaşanan değişimin ile birlikte Ankara, cumhuriyetin başkenti ilan edilmiş ve yeni rejimin tahayyüllerini Türkiye’ye ve dünyaya aktarma işlevini üstlenmiştir. Modern bir kent yaratılması adına yurtdışından getirtilen kent planlamacıları ve mimarlardan yardım alınmış, çağdaş, cumhuriyet değerlerini yansıtan bir kent tasarlanmıştır. Yeşil alanlar, parklar ve geniş meydanlara bakarak modern mimarinin işlevsel yanı gözlenebilir. Osmanlı yönetimiyle özdeşleşmiş, kozmopolit yaşantının simgesi bir liman kent oluşu dolayısıyla İstanbul cazibesini yitirmiş, yeni bir ulusun ideallerini temsil edecek olan yeni bir başkent seçilmiştir. Simgesel olarak hem modern ulusun “temsili mekanı” hem de yeni oluşacak gündelik yaşam örüntülerinin, yani “kamusal kültürün mekanı” kurgulanmaktadır. Osmanlı’da, Tanzimat Dönemi reformlarına uzanan modernleşme sürecinin, o dönemde çıkartılan kent planlaması ile ilgili ilk nizamnamelerin bize gösterdiği, modern mimariye dair esinlenmelerin o yıllara dayandığıdır. Yeni rejim bu fikirsel birikimi de arkasına alarak bu projeyi hayata geçirmiştir. Bugün Türkiye içinde bulunduğu siyasal vaziyet gereği yeni düzenlemeler ve mimari üsluplar ile tanışmaktadır. Bütün bu değişimin ardında da ideoloji yatmaktadır. Toparlamak gerekirse kent kimliği, bireyin bilinçli ya da bilinçsiz olarak maruz kaldığı ideolojik kanaatler, dönemsel paradigmalar, imajlar, üretim ilişkileri, tarihsel serüven vs. ile birlikte şekillenmektedir. Mekan, ideoloji ya da politikadan ayrılabilecek bilimsel bir obje değildir. Kendi tarihimizde kentin her yanı aşklarımız, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz, tutunamamışlıklarımız, umutlarımız ile doludur fakat biz kendi tarihimizi yazarken aynı zamanda kentin de kendi tarihini yazdığını ve bu tarihin fatihler, bürokratlar, idealler, savaşlar, eylemler, yağmalar, zafer geçitleri ve düşler ile bezeli olduğunu unutmayalım... Read the full article
0 notes
korayaker · 1 year
Text
SİYASET Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kuattscki Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Ssosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Konut Sorunu Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sosvyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması Arthur Schopenhauer- Eristik Diyalektik
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği  POSTMODERN FELSEFE john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Jean Baudrillard Neden herşey hala yok olup gitmedi Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitır Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk Orhan pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jean Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Hakkı Naşit Uluğ Dersim Medeniyete Açılıyor
4 notes · View notes
Quote
“Devrim kendi şiirini geçmişten hareketle yaratamaz; tersine o, şiirini gelecekten çıkarır ve geçmişe duyulan tüm yanlış inançları silip atar.”
Karl Marx, Alman İdeolojisi
33 notes · View notes
hbedebiyatsanat · 7 years
Photo
Tumblr media
ERDOĞAN'IN KÜLTÜR İKTİDARI VE KATAR !
Erdoğan metafizik kafa yapısına sahip, gerici yobaz bir politikacı, lider, başkan ya da hem parti hem de devlet başkanı bir kişilik sergiliyor. Bu kişiliğinden dolayı kendi ve insanlık tarihine diyalektik bir bakış açısı, bilimsel soyutlama yolu ile bakamadığı için gelecek açısından tutarlı hiçbir öngörüde bulunamıyor. “Ecdâdım” dediği Osmanlı tarihinden de, İslam dininin yaşanmış ve yaşanmakta olanlarından da, düşman olarak görmüş olduğu bizim, yani reel sosyalizm tarihinden de hiç ama hiçbir ders çıkartmamış.
Osmanlı'nın anadilsiz, anavatansız imparatorluk kurmasını, Erdoğan’ın onu bir “kültür iktidarı” olarak görüp nitelemesi ile uğramış olduğu akıbetini analiz edemiyor. Düşman olarak gördüğü reel sosyalizmin sayfalarından birisi olan Mao’nun sosyalizm yolunda yaptığı “kültür devriminin”, Çin’in kapitalist dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumuna gelmesi sonucu nasıl ve neden çöktüğünü algılayamıyor. Ha keza Lenin’ in hem devlet hem parti başkanı sistemi, Komsomol gençlik, Kızıl Ordu, işçi sendikaları, Sovyetler Birliği vb. yapılanmaları ile yaratmış olduğu kültür devrimi ile sosyalizmi sağlama bağladığını sandığı Rusya’nın emperyalist dünyanın iki süper gücünden birisi konumuna gelmesini ne görebilmiş ne de bu tarihi gerçeklere kafa yormuştur.
Yormadığı için de “kültür iktidarı kurmayı” amaçladığını söylemiştir. Kiminle? Kendi metafizik kafa yapısı, aynı kafa yapısına sahip, sorgulamacı, şüpheci olmayan yandaşlar çağ ve insanlık dışı sistemin meliki Katar meliki, Mısır Hizbullah’ı, Filistin Hamas’ı, El Kaide, El Nusra gibi cihatçı ve şeriatçı yapılarla… Bu müttefik ve partnerleri ile Türkiye’de “kültür iktidarı” kuracak(!) Aslında yukarıda örnek vermiş olduğum, Mao’nun “Kültür devrimi” ile Lenin’in Sovyet devrimini kalıcılaştıracağına inandığı “sosyalist“ devrim örneklerinin, Erdoğan’ın yapmak istediği “Kültür iktidarı” konusu ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Olmadığı gibi Erdoğan’ın cehaletin cüreti ile “kültür iktidarı” dediği hayal dünyasında bir milyon kat daha ikna edici espriye sahip olmalarına rağmen Mao ve Lenin’in söz konusu devrimleri bile hayatta yer bulup tutunamadığı halde Erdoğan’ın “kültür iktidarı” hayatın hiçbir kenarında yer alabilir mi?
Erdoğan “kültür iktidarı” diye “ecdadım” dediği Osmanlı kültüründen söz ediyorsa anadili, anavatanı olmayan Osmanlı’nın sözü edilecek bir kültürü yoktu. Kültür bir üst yapı kurumudur. Ekonomik altyapıya göre oluşur ve ona denk bir düzlemde gelişir. Osmanlı bir çok uygar ülke ya da ülkeleri işgal edip, ilhak ederek vergi adı altında haraca bağlayarak bir ekonomik altyapı oluşturuyordu. İşgal etmiş olduğu ülkeye B. Britanya, Rusya imparatorlukları gibi kendi anadilini, kültürünü taşıyamıyordu. Çünkü ne anadili ne de kültürü vardı. İşgal ettiği bazı ülkelere İslam kültürünü taşıyordu. İslam kültürü bir Osmanlı kültürü değildi. Arap-İslam kültürü idi. Anadili olmayanın doğal olarak kültürü de olmaz. Çünkü kültür ekonomik altyapı ve onun üst yapısı olan dilin bir ürünü olarak oluşur. Osmanlı'nın ana dili olmadığı için üst yapı kurumu olarak Arap alfabesi, Arap-İslam kültürü ile “Osmanlıca” diye sahte bir dil yaratıldı. Osmanlı çökünce “Osmanlıca” da onunla birlikte tarihin çöplüğünde kayboldu. Mao’nun yapmış olduğu “kültür devriminin” anadili vardı, ama Mao’nun altyapı kurumu olarak görüp sandığı ekonomik yapı sosyalist ekonomi değildi. Mao o dönemin Çin'inde egemen olan feodal üretim ilişkisine sosyalist üretim ilişkisi egemenmiş gibi sosyalist bir “kültür devrimi” yaptı. O nedenle Mao’nun sosyalizm sandığı ekonomik altyapının sosyalist olmaması, buna rağmen sosyalizm olarak niteleyerek, tabir yerindeyse olmayan çocuğa don biçerek yapmış olduğu “kültür devrimi” Mao ölünce, olmayan bir ekonomik altyapı ile birlikte tarihe karıştı.
Lenin’in: Sosyalist devrim ve sosyalist iktidarı da öyleydi. Lenin “proletarya diktatörlüğü” adına devletin zoru ile kurmuş olduğu bir nevi devlet kapitalizmi denebilecek devlet sosyalizmi olan ekonomik altyapıyı sosyalist ekonomik yapı olarak sanıp, devrim ve iktidarı bu altyapı üzerine inşa etti. Söz konusu ekonomik altyapı Boris Yeltsin'ler, Putin'ler üretince devrim ve sosyalizm de tarihe karıştı. Bütün bunlar bir yana, T. Cumhuriyeti'nin yakın tarihi olan Kemalizm’e bakın. Mustafa Kemal hem parti, hem de devlet başkanı yani Cumhurbaşkanı oldu. Kemalist ideoloji ile birlikte amaç edindiği “Batı medeniyeti” temelli laisizm kültürünü çarpıtarak da olsa iktidar yaptı. Bu kültürü gerçek anlamı ile değil sahte yöntemlerle uygulamaya çalıştığı için Türkiye yarım asırdır AB’nin kapısında bekliyor.
Kemalizm’le oluşan devlet yapısı, ideolojisi, iktidar olan kültürü Erdoğan’ı üretti. Erdoğan Kemalizm’i ulusal modernizenin “muasır medeniyetler“ amacından kopartıp, ideolojisini, iktidardaki kültür ile birlikte çöpe attı. Şimdi de kendisi Mustafa Kemal’in “muasır medeniyetlerden” taklit etmiş olduğu ulusal modernizenin ismini “Rabia” olarak değiştirip, siyaseti: Katar, El Kaide, El Nusra, Mısır Hizbullah’ı, Filistin Hamas’ı gibi çağ ve insanlık dışı kültür ve ideolojilere çevirerek bir “kültür” yaratıp onu da “iktidar” yapmaya çalışıyor.
Devletin istikametini Mustafa Kemal’in çevirmiş olduğu “Batı medeniyetlerinden” doğuya, Katar’a, Suudi Arabistan’a çeviriyor. Bu kültürü "iktidar" yapmak istiyor. Söz konusu ”kültür iktidarını” kurabilmek için 'arena', 'kupa' vb. gibi batı isimlerini yasaklayıp, yerine Arap kavramlarını koyarak yapmak istiyor. Bir şeyin ismini değiştirerek o şeyin değişeceğini sanıyor. Arapların dil şovenizmi hastalığı ile kendi ürünleri olmayan televizyon, telefon gibi teknik araçların ismini değiştirip, yerine Arapça isimler koyarak egolarını yüksek tutmaya çalışıyorlar. Böylece söz konusu teknik araç ve gereçleri kendi ürünleri saydıkları gibi Erdoğan da aynı kafayla Batı’nın ürettiği, onun ürünü olan mal, meta kültür ve sanatların ismini değiştirerek "kültür iktidarı" kurdum diye egosunu yükseltmek istiyor. Tam bir psikopat gibi kendini kompleksten kurtarmaya çalışıyor. “Mustafa Kemal de yapmadı mı” diyerek onu taklit edip hem parti, hem devlet başkanı olmayı kafaya koyduktan sonra devletin istikametini de Mustafa Kemal’in çevirmiş olduğu “Muasır medeniyetlerden” Körfez medeniyetine, Arap İslam medeniyetine çevirdi.
Avrupa medeniyeti Türkiye’ye sanayi taşıma harekatı ile sanayi ve teknoloji taşırken Arap-İslam Körfez medeniyeti ise petro-dolarların ürünü olan beton binalar taşıdı. Batı’nın Kopenhag kriterleri yerine Arap-İslam medeniyeti: Erdoğan’la birlikte kurnazlık, yalan, dolan, hırsızlık, çalıp çırpmak, dolandırmak, kadına, çocuğa tecavüz etmek, tecavüzün adını “bademleme” olarak değiştirmek gibi kriterler taşıdı. Erdoğan devletin istikametini “Batı medeniyetlerinden”, iktidarını kurmak istediği, kendisinin çakma kültürü olan Arap-İslam medeniyetlerine çevirdikten sonra tecavüzün yerine “bademlemeyi” koyarken, “kriterlerin” yerine de İslam ya da Müslüman “kardeşliğini” koydu.
Bir zamanlar Beşar Esat’la “kardeş” oldu, sonra da bugünkü hale getirdi, Kuveyt Emiri'nin küçük oğlunun elini öptü, Suudi Arabistan’la Müslüman-İslam kardeşliği kurdu, Katar’a asker konuşlandırdı. NATO üyesi olan Alman askerlerini İncirlik'ten kovdu. Katar’la bozuştuğu Arap ülkeleri arasında arabuluculuğa soyundu. Buna karşın: BAE Katar’ı eleştirirken İran’ın yanında Türkiye’nin ismini de zikrederek Katar’ı: Yabancılar “Arap olmayan yabancılarla” işbirliği yapmakla, ülkesinde “Türk askerini” barındırmakla suçladı. “Biz kendi aramızda anlaşalım, sorunlarımızı kendimiz çözelim” diye açıklama yaptı. Üstelik bu haber yandaş basında yer aldı.
Söz konusu olay: Erdoğan’ın “Müslüman kardeşliği” ayağı ile Arap-İslam dünyasını uyutacağını sanarken, Arapların kendisini -boş ver Müslümanı- adam olarak bile görmediklerini net olarak gösteriyor. Tıpkı Arapların Osmanlı'yı Farsların baskısından korunmak için Arabistan’a davet edip, sonra da “Etrak be idrak” diyerek alay edip aşağılayarak İngilizlerle işbirliği yapıp, “Arabistanlı Lawrence”ın öncülüğünde Osmanlı'yı çökerttikleri gibi bir tarihi sürecin benzeri yaşanıyor.
Erdoğan kadar öngörüsüz, perspektifsiz, ideolojik, teorik yetenekten yoksun bir lider görülmemiştir. Önce AB ve ABD ile “ılımlı İslam” konusunda anlaşan, bu bağlamda BOP eş başkanlığını üstlenen, süreç içerisinde yapmış olduğu hırsızlıklar, yolsuzluklar, irtikap vb. ile korkunç bir servet yapan Erdoğan, biriktirmiş olduğu servetini kolay hazmedebilmek, Batı'nın: demokrasi, insan hakları gibi yüzeysel baskısından uzaklaşmak için kendi çakma kültürü olan Arap-İslam kültürüne yanaştı, yetmedi; onu “iktidar” yapmaya başladı.
Osmanlı, imparatorluk için Arap-İslam dünyasına sığınırken Erdoğan da çaldıklarını yutmak için sığınmaya çalışıyor. Arap-İslam dünyası ya da Erdoğan’ın deyimi ile “medeniyeti”, Osmanlı'ya yapmış olduğunun aynısını Erdoğan’a da tekrarlıyor. Görülerek bilindiği gibi Suriye konusunda kara çulun üstüne oturdu, Irak'ta da öyle, Mısır’dan söz etmek bile gereksiz. Libya ha keza. Yeryüzünde kalakala: Katar, Mısır Müslüman Kardeşler'i, Filistin Hamas’ı gibi çağdışı güçlerle birlikte kaldı. Erdoğan’ın dört elle sarılmış olduğu Katar olayında görüldüğü gibi şimdi BAE’de Erdoğan’ı “yabancı” olarak niteleyip dışlıyor. Tabi ki tarih tekerrür etmiyor, fakat Erdoğan’ın “iktidar” yapmak istediği Arap-İslam kültüründe Osmanlı benzeri bir tarih yaşanacak gibi gözüküyor.
Teslim Töre 10 Haziran 2017
7 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Link
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Alman İdeolojisi [Feuerbach] Kitabı pdf indir pdf indir
Alman İdeolojisi [Feuerbach] ALMAN İdeolojisi’nin, Feuerbach Üzerine Tezler ile hazırlanmış olan Birinci Kısmı, gerçekten de, o zamana kadar toplumsal oluşun açıklanmasının ilkesi olarak yararlanılan felsefi hümanizmin soyut insanı yerine, toplumsal ilişkileri ve onların maddi temelini koyar. Bu durum, Alman İdeolojisi’nin birinci kısmını, esas olarak polemik niteliğinde olan ve Alman ideologlarının eleştirisini sürdüren ve Bruno Bauer, Max Stirner ve gerçek sosyalistleri ilkin yeni zuhur edenler diye damgalayan öteki kısımlarından ayrı olarak yayınlamayı haklı kılmaya yeter.
Kuşkusuz İngiliz iktisatçılarının ve Fransız sosyalistlerinin incelenmesinden, ama aynı zamanda Marx ve Engels’in, Paris, Manchester, Londra devrimcileriyle kurdukları temaslardan esinlenen Tezler, sezgisel materyalizmi, doğal insanbilimi ve foyerbahçı hümanizmin pedagojik yanılsamalarını reddeder. Onun din eleştirisinin dargörüşlülüğünü ortaya koyarak, özellikle pratiği toplumsal yaşamın ve bilginin kaynağına oturtur ve komünizmin törel ülküsünü, koşulların devrimci dönüşümünün gerçek hareketine çevirir.
Ensonu, insan özünün yeni bir anlayışı ortaya çıkar. Bu, artık, yalnızca ideologun zihninde bir varlık olan Robinson’vari, doğal ve yalıtık bir bireyin varlığı ile özdeşleşmiş değildir. “Kendi gerçekliği içinde, o, toplumsal ilişkilerin tümüdür.” Böylece, toplumsal gelişmenin, bu gelişme yasalarından habersiz bir bireyin, bu yasalar hakkında edinebileceği tasarımdan farklı olan, nesnel koşullarının incelenmesi, Marx ve Engels’in Avrupa devrimci hareketini örgütlendirmek gibi ağır bir görevden artakalan tüm güçlerini ve değerli zamanlarını adayacakları bilimsel çalışmanın programı haline gelir. Her ne kadar tamamlanmamış ve hiçbir zaman yazarlarının sağlığında günışığına çıkmamış, basılması amacıyla yeniden gözden geçirilmemiş olsalar da, Alman İdeolojisi’nin birinci kısmının elyazmaları, Tezler’den daha geniş bir biçimde geliştirilmiş, olumlu bir karşı-düşüncedir. Eğer Hegel’in dediği gibi, ancak yerine başka bir şey konarak o şeyin çürütülebildiği doğru ise, bizzat “I. Feuerbach. Materyalist ve İdealist Anlayışın Karşıtlığı (Giriş)”, yeteri kadar açık olan bir eleştiriyi yinelemiyor, ama ondan teorik sonuçlar çıkarıyor.
Tarihsel materyalizmin doğum belgesi olan bu başlangıç açıklaması, insanlık tarihinin temeline, “kendi geçim araçlarını” ve bunlarla da “kendi maddi yaşamlarını” sürdürmek için üretimde bulunan canlı varlıkları oturtur. Bu bireyler, yalnızca, çalışmalarıyla değiştirdikleri doğa ile ilişkilere girmekle kalmazlar, ama işbölümünde ve değişimde, kendilerinin bilmedikleri, toplumsal ilişkiler kurarlar. Onların üretken çalışması, üretici güçleri geliştirir ve buna uygun düşen mülkiyet biçimini belirler. Bu çalışma, yeni gereksinmeler doğurur ve işin durmadan değişen örgütlenmesi insan cinsinin yeniden üretiminin ve ailenin düzenlenişinin toplumsal koşullarını da belirler. JACQUES MILHAU, Sunuş
Alman İdeolojisi [Feuerbach] Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
aforizmm · 7 years
Text
Okunacak kitaplar
1 A. Colleoni Amerikan Emperyalizmi Tarihi 2 A. Hitti Siyasi Ve Kültürel İslam 3 A. Dilipak Körfez Savaşı 4 A. Dilipak Coğrafi Keşiflerin İçyüzü 5 A. M. Goichon İbni Sina Fels. Ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri 6 A. W. F. Blunt Batı Medeniyetinin Temelleri 7 Abdurrahman Qasımlo İran Kürdistanı 8 Afşar Timuçin Düşünce Tarihi 1-2-3 Ciltler 9 Ahmed Rıza Batı'nın Politik Ahlaksızlığı 10 Ahmet Arslan İlkçağ Felsefesi Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 11 Ahmet Arslan İslam Felsefesi 12 Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü 13 Ahmet Cevizci Felsefeye Griş 14 Ahmet Çelebi İslamde Eğitim-Öğretim Tarihi 15 Altan Tan Kürtler 17 Ahmet Raif Endülüs Yok Edilişin Öyküsü 18 Ahmet Refik Altınay Haçlılar:1095-1291 19 Ahmet Ümit Kukla 20 Alaattin Bilgi 1917 Sovyet Devrimi 1-2 Ciltler 21 Alaeddin Şenel Siyasal Düşünceler Tarihi 22 Alaeddin Şenel Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi 23 Alaeddin Şenel Eski Yunan'da Siyasal Düşünüş 24 Alain De Libera Ortaçağ Felsefesi 25 Alan G. Jamieson İman Ve Kılıç:Hıristiyan-Müslüman Çatışması 26 Alex Haley Malcolm X 27 Alfred Adler Çocuk Eğitimi 28 Ali Bulaç Ortadoğu Gerçeği 29 Ali Narçın A'dan Z'ye Asur 30 Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek 31 Alia İzzetbegoviç İslami Yeniden Doğuşun Sorunları 32 Alia İzzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım 33 Alia İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım 34 Alia İzzetbegoviç Konuşmalar 35 Alia İzzetbegoviç Bosna Mucizesi 36 Alia İzzetbegoviç Doğu Batı Arasındaki İslam 37 Altan Tan Kürt Sorunu 38 Amin Maolouf Semerkand 39 Amin Maolouf Afrikalı Leo 40 Amin Maolouf Arapların Gözünden Haçlı Seferleri 41 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti I. Cilt 42 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti Iı. Cilt 43 Anthony Strano Batılı Zihin İçin Doğulu Düşünceler 44 Arif Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 45 Aristo Retorik 46 Aristo Metafizik 47 Aristo Atinanlıların Devleti 48 Aristo İkinci Analitikler(Çözümlemeler) 49 Arnold J. Toynbee Dünya Batı Ve İslam 50 Aron Goryeviç Ortaçağ Avrupasında Birey 51 Arthur Conte Diktatörler Yüzyılı 52 Arthur Schopenhauer Üniversiteler Ve Felsefe 53 Atalay Yörükoğlu Çocuk Ruh Sağlığı 54 Atalay Yörükoğlu Değişen Toplumda Aile Ve Çocuk 55 Atalay Yörükoğlu Gençlik Çağı 56 Auguste Bebel Kadın Ve Sosyalizm 57 Auguste Bebel Hz. Muhammed Ve Arap Kültürü 58 Balachandra Rajan, Elizabeth Sauer Emperyalizmin Yedi Rengi 59 Balzac Köylüler 60 Beatrice Andre Salvini Babil 61 Bediüzzaman Said-İ Nursi Risaeli Nur Kulliyatı 62 Bernarad Levis Ortadoğu 63 Bernard Levis Müslümanların Avrupa'yı Keşfi 64 Bernard Lewis İslam Tarihi Kültür Ve Med. 4 Cilt 65 Bernard Lewis Uygarlık Tarihinde Araplar 66 Bernard Lewis Haşişiler Ortaçağ İslam Dün. Terör. Ve Siyaset 67 Bertrand Russel İktidar 68 Bertrand Russel İnsanlığın Yarını 69 Bertrand Russel Aylaklığa Övgü 70 Bertrand Russel Batı Felsefesi Tarihi 1-2-3 Ciltler 71 Bertrand Russel Din İle Bilim 72 Bertrand Russel Bilimin Din Üzerindeki Etkisi 73 Bertrand Russel İlimden Beklediklerimiz 74 C.C.W. Taylor Sokrates: Düşüncenin Ustaları 75 Cabiri Kur'an'a Giriş 76 Carl Brockelmann İslam Ulusları Ve Devletleri Tarihi 77 Carlos Devrimci İslam 78 Cemil Meriç Bu Ülke 79 Cemil Meriç Mağaradakiler 80 Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa 81 Cemil Meriç Sosyoloji Notları 82 Cemil Meriç Işık Doğudan Gelir 83 Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde 84 Chalmers Johnson Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı 85 Charles Tilly Avrupa'da Devrimler 86 Christophe Charle Üniversitelerin Tarihi 87 Claude Cahen Haçlı Seferleri Zamanında Doğu Batı 88 Claudia Katz 21. Yüzyılda Emperyalizm 89 Corci Zeydan İslam Uyg. Tarihi (1-2-3 Ciltler) 90 Çiçero Dostluk Üzerine 91 D. N. Mac Kenzie Kürtler Ve Kürdistan 92 Dalai Lama Kendimizle Barışmak 93 Danielle Jacquart Bilimde Arapların Altın Çağı 94 David E. Stannard Amerika'nın Soykırım Tarihi 95 David Harvey Yeni Emperyalizm 96 David Nıcolle Birinci Haçlı Seferi 97 David Schultz Siyasi Düşünce Tarihi 98 David Thomson Siaysi Düşünce Tarihi 99 Demir Küçüksydın&Ertuğrul Kürkçü Büyük Ortadoğu Projesi 100 Desmond Stewart Batılı Gözüyle İslam Kültür Ve Medeniyeti 101 Diognes Laertios Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri 102 E. A. Wallıs Budge Mısır'da Ölüm Sonrası Fikri 103 E.A. Walls Budge Antik Mısır Edebiyatı 104 Ebul Hasan El Eşari İlk Dönem İslam Mezhepleri 105 Edgar T. A. Wigram İnsanlığın Beşiği: Kürdistan'da Yaşam 106 Edouard Jeauneau Ortaçağ Felsefesi 107 Edward W. Said Kültür Ve Emperyalizm 108 Eflatun Phaidon 109 Eflatun Mektuplar 110 Eflatun Küçük Hippias 111 Eflatun Lysis 112 Eflatun Kriton 113 Eflatun Symposion 114 Eflatun Sokrates'in Savunması 115 Eflatun Şölen&Lysis 116 Efrem İsa Yusif Süryani Tercüman Ve Filozofları 117 Egon Friedell Mısır Ve Antik Yakındoğu'nun Kültür Tarihi 118 Einstein Fikirler Ve Tercihler 119 Einstein Dünyamıza Bakış 120 Ekrem Cemil Paşa Kısa Kürdistan Tarihi 121 Ekrem Memiş Eski Çağ Medeniyetleri Tarihi 122 Ellen Kay Trimberg Tepeden İnmeci Devrimler:Japonya-Türkiye-Mısır-Peru 123 Engels Doğanın Diyalektiği 124 Engels Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni 125 Engels Anti-Dühring 126 Engels Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm 127 Engels Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu 128 Engels Tarihte Zorun Rolü 129 Engels Köylüler Savaşı 130 Engels Almanya'da Devrim Ve Karşı-Devrim 131 Engels İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu 132 Engels Komünizmin İlkeleri 133 Engels Hakiki Sosyalistler 134 Engels Konut Sorunu 135 Eric J. Hobsbawm Fransız Devrimine Bakış 136 Ernesto Che Guevara Küba Emperyalizmi Yargılıyor 137 Ernst Bloch Rönesans Felsefesi 138 Ernst Von Aster İlk Ve Ortaçağ Felsefesi 139 Ernst Von Aster Fransız İhtilalinin Siyasi Ve İçtimai Fikirleri 140 Ersin Gürdoğan Hicaz'dan Endülüse 141 Erwin I. J. Rosenthal Ortaçağ'da İslam Siyaset Düşüncesi 142 Etienne Gilson Ortaçağda Felsefe-Patristik Başlangıçtan 143 Etienne Gilson Ortaçağ Felsefesinin Ruhu 144 Euripides Troyalı Kadınlar 145 Faik Bulut Dersim Raporları 146 Fikret Başkaya Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme 147 Fikret Başkaya Azgelişmişliğin Sürekliliği 148 Fikret Başkaya Değişim Halindeki Dünya Sistemi 149 Fikret Başkaya Çığırından Çıkmış Dünya 150 Fikret Başkaya Milliyetçilik Yurtseverlik Ve Sol 151 Fikret Başkaya Küreselleşmenin Karanlık Bilançocu 152 Fikret Başkaya Paradigmanın İflası 153 Fikret Başkaya Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3 154 Fikret Başkaya Sosyalizmin Geleceği 155 Francis Bacon Denemeler 156 Francis Bacon Aforizmalar 157 Francis Bacon Yeni Atlantis 158 Frank Füredi Emperyalizmin Yeni İdeolojisi 159 Frank Thılly Felsefenin Öyküsü 160 Friedric Jameson Milliyetçilik, Sömürgecilik Ve Yazın 161 Friedrich Williams Ege Medeniyetleri Tarihi 162 Fuad Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi 163 Fuat Sezgin Tanınmayan Büyük Çağ 164 Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri 165 Fuat Sezgin İslamda Bilim Ve Teknik (5 Cilt) 166 Fuat Sezgin İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri 167 Füruzan Kınal Eski Mezopotamya Tarihi 168 Galina Serebryakova Fransız Devriminde Kadınlar 169 Gandhi Bir Özyaşam Öyküsü 170 George Makdisi Ortaçağda Yüksek Öğretim-İslam Ve Hıristiyan 171 Georges Dubi Ortaçağ İnsanları Ve Kültürü 172 Georges Lestien İki Dünya Savaşı 173 Georgi Dimitrow Faşizme Karşı Birleşik Cephe 174 Gilles Kepel Cihat: İslamcılığın Yükselişi Ve Gerileyişi 175 Goethe Faust 176 Graham E. Fuller Kuşatılanlar İslam Ve Batının Jeopolitiği 177 H. A. Namiku Haçlı Seferleri 178 H. J. Störing İlkçağ Felsefesi 179 H. Magdoff Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm 180 Halil Cibran Ermiş 181 Halil Cibran Asi Ruhlar 182 Halil Cibran Kırık Kanatlar 183 Halil Cibran Kum Ve Köpük 184 Halil Cibran Gönül Sırları 185 Halil Cibran Dost Mektupları 186 Halil İnalcık Osmanlı Toplam 12 Cilt 187 Halis Ayhan-Taha Akyol-Hilmi Yavuz İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar 1-2 188 Halit Ertuğrul Düzceli Mehmet 189 Hammalawa Saddhatissa Budha 190 Hans J. Störing İlkçağ Felsefesi Hint-Çin-Yunan 191 Harpal Brar Ortadoğu Ve Emperyalizm 192 Harry K. Wells Emperyalizmin Felsefesi 193 Hasan El Benna&Mevdudi&S.Kutup İslamda Cihad 194 Hasan Karaköse Ortaçağ Tarihi Ve Uygarlığı 195 Haydar Akın Ortaçağ Avrupasında Cadılar Ve Cadı Avı 196 Hayreddin Karaman İslam Hukuk Tarihi 197 Hayri Kırbaşoğlu Eskimez Yeni 198 Hegel Karalama Defterinden Aforizmalar 199 Hegel Doğa Felsefesi 200 Hegel Hukuk Felsefesinin Prensipleri 201 Hegel Tarih Felsefesi 202 Heiddeger Varlık Ve Zaman 203 Helmut Uhlig Sümerler: Tarihin Başlangıcında Bir Halk 204 Henri Bergson Metafiziğe Giriş 205 Henri Bergson Ahlakın Ve Dinin İlk İki Kaynağı 206 Henri Pirenne Ortaçağ Avrupasının Eko. Ve Sosyal Tarihi 207 Henry Charles Lea İspanya Müslümanları Ve Hıristiyanlaştırmaları 208 Henry Cobin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 209 Henry Corbin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 210 Herakleitos Fragmanlar 211 Herakleitos Kırık Taşlar 212 Hilmi Yavuz İslam'ın Zihin Tarihi 213 Hilmi Yavuz Felsefe Yazıları 214 Hilmi Yavuz Denemeler 215 Hilmi Yavuz Kültür Üzerine 216 Hilmi Yavuz Felsefe Üzerine 217 Hilmi Yavuz Türkiye'nin Zihin Tarihi 218 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi 219 Hitler Kavgam 220 Horst Klengel Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü 221 Hurşid Ahmed&Ramazan El Buti&Mevdudi Azgın Medeniyet 222 Hüseyin Uslu Başlangıçtan Günümüze İslam Müesseseleri Tarihi 223 Işın Demirkent Haçlı Seferleri 224 İbn Kayyim El Cevziyye Kalbin İlacı 225 İbn Tufeyl Hayy Bin Yakzan 226 İbni Batuta Seyahatname 227 İbni Cübeyr Endülüsten Kutsal Topraklara 228 İbni Haldun Mukaddime 229 İbni Rüşd Siyasete Dair 230 İbni Rüşd Din-Felsefe Tartışmaları 231 İbni Rüşd Metafizik Şerhi 232 İbni Rüşd Tutarsızlığın Tutarsızlığı 233 İbni Rüşd Psikoloji Şerhi 234 İbni Rüşd Bidayet'ül Müctehid 1-2-3-4 Ciltler 235 İbni Rüşd Fasl'ül Makal 236 İbrahim Sarmış Tasavvuf Ve İslam 237 İbrahim Sarmış Rivayet Kültürü Ve Yanlış Din Anlayışı 238 İhsan Eliaçık İslamın Yenilikçileri 239 İhsan Eliaçık Adalet Devleti 240 İhsan Eliaçık İslam'ın Yenilikçileri 1-2 241 İhsan Süreyya Sırma Ah Endülüs 242 İlker Özünlü Endülüs 243 İmam Gazali Tehafüt'ul Felasife 244 İmmanuel Kant Pratik Usun Eleştirisi 245 İmmanuel Kant Ethica: Etik Üzerine Dersler 246 İmmanuel Kant Yaşamın Anlamı 247 İmmanuel Kant Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din 248 İmmanuel Kant Eğitim Üzerine 249 İmmanuel Kant Fragmanlar 250 İmmanuel Kant Fikir Mimarları 251 İsaac Asimov Bilim Ve Buluşlar Tarihi 252 İsmail Beşikçi Bütün Eserleri 253 İsmail Beşikçi Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3-4-5 254 İsmail Beşikçi Chp Programı 255 İsmail Beşikçi Devletlerarası Sömürge: Kürdistan 256 İsmail Hakkı İzmirli İslam'da Felsefe Akımları 257 İsmail Hami Danişmend Batı Kaynaklarına Göre İslam Medeniyeti 258 İsmet Kayaoğlu İslam Kurumları Tarihi 259 J. M. Roberts Dünya Tarihi 1-2 Ciltler 260 Jack Goody Avrupa'da İslam Damgası 261 Jacques Attalı 1492 (Kitabın Adı Budur) 262 Jacquesle Goff Ortaçağ Batı Uygarlığı 263 Jawaharlal Nehru Kızıma Mektuplar 264 Jean Brun Platon Ve Akademya 265 Jean Brun Stoa Felsefesi 266 Jean Cristophone Grance Kurtlar İmparatorluğu 267 Jean Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi 268 Jean Jacques Rousseau İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı 269 Jean Jacques Rousseau Emile 270 Jean Paul Dumont Antik Felsefe 271 Jean Paul Sartre Hepimiz Katiliz: Sömürgecilik Bir Sistemdir 272 Jean Paul Sartre Denemeler 273 Jeremy Robinson Nabız 274 Joan Oates Babil 275 Johan Huizinga Ortaçağ'ın Günbatımı 276 John Bellamy Foster Emperyalizmin Yeniden Keşfi 277 John M. Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri 278 John Tomlinson Kültürel Emperyalizm 279 Jostein Gearder Sofinin Dünyası 280 Karl Vorlander Felsefe Tarihi 281 Kemal Aytaç Avrupa Eğitim Tarihi 282 Kemal Mazhar Ahmed 1. Dünya Savaşında Kürdistan 283 Kemalettin Köroğlu Eski Mezopotamya Tarihi 284 Kenan Akın Cezayir'de Fransız Vahşeti 285 Kenan Çetin Selçuklu Medeniyeti 286 Kenan Çetiner Selçuklu Medeniyeti Tarihi 287 Kenan Yakuboğlu Osmanlı Medrese Eğitimi Ve Felsefesi 288 Kindi (Çeviren Mahmut Kaya) Felsefi Risaleler 289 Knud Holmboe Çöle İnen Faşizm 290 Konfüçyüs Erdemin Ardından Git 291 Konfüçyüs Sanduka Yazıtları 292 Konfüçyüs Konuşmalar 293 Ksenophone Onbinlerin Dönüşü 294 Ksenophone Kyros'un Eğitimi 295 Ksenophone Sokrates'ten Anılar 296 Lao Tzu Öğretiler 297 Lao Tzu Tao Te Ching Yol Ve Erdemin Kitabı 298 Leslie Lipson Uygarlığın Ahlaki Bunalımları 299 Lev Troçki İhanete Uğrayan Devrim 300 Lev Troçki Çarpıtılan Devrim 301 Lev Troçki Stalin 302 Lev Troçki Stalinizme Karşı Bolşevizm 303 Lissner İvan Uygarlık Tarihi 304 M. Asım Köksal İslam Tarihi 18 Cilt Bir Arada 305 M. Emin Zeki Beg Kürt Ve Kürdistan Ünlüleri 306 M. İvanoviç Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak 307 M. K. Ghandi Bhagavad Gita:Gandhi'ye Göre 308 M. Kalman Belge Ve Tanıklarıyla Dersim 309 M. M. Şerif Klasik İslam Filozofları 310 M. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim 311 Macit Fahri İslam Felsefesi Tarihi 312 Mahmut Baksi Kürdistan Tarihinde Kamişlo Katliamı 313 Mahmut Kaya İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri 314 Mahmut Kaya Kindi Felsefesi Risaleler 315 Maksim Gorki Küçük Burjuva İdeolojisi 316 Maria Rosa Menocal Dünyanın İncisi Endülüs Modeli 317 Mark R. Cohen Haç Ve Hilal Altında Ortaçağ'da Yahudiler 318 Marks Fransa'da İç Savaş 319 Marks Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi 320 Marks 1844 Elyazmaları 321 Marks Felsefenin Sefaleti 322 Marks Yabancılaşma 323 Marks Demokritos Ve Epikurs'un Doğa Felsefeleri 324 Marks Yahudi Sorunu 325 Marks&Engels Kutsal Aile 326 Marks&Engels Alman İdeolojisi Feuerbach 327 Marks&Engels Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri 328 Marks&Engels Gotha Ve Erfurt Programlarının Eleştirisi 329 Marks&Engels Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri 330 Marks&Engels Felsefe Metinleri 331 Marks&Engels Anarşizm Üzerine 332 Marks&Engels Sömürgecilik Üzerine 333 Marks&Engels Din Üzerine 334 Marks&Engels Nüfus Üzerine 335 Marks&Engels Doğu Sorunu 336 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 1 337 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 2 338 Marks&Engels Yazın Ve Sanat Üzerine 339 Marks&Engels Sürgündeki Büyük Adamlar 340 Marshall G. S. Hudgson Dünya Tarihinde İslam 341 Mehmet Altan Kürt Sorununu İnsanileştirmek 342 Mehmet Altan Darbelerin Ekonomisi 343 Mehmet Altan Esir Çocuklar Cehennemi 344 Mehmet Altan Kürtler Şeytan Soyundan Mı? 345 Mehmet Altan Kent Dindarlığı 346 Mehmet Altan Kıbrıs Diye Bir Ada 347 Mehmet Altan Marksist Liberal 348 Mehmet Altan Milliyetçilik Ve Çeteler 349 Mehmet Altan Sarayı Yıkalım 350 Mehmet Altan& Mehmet Aydın Küreselleşme İslam Dünyası Ve Türkiye 351 Mehmet Aydın Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler 352 Mehmet Aydın Din Felsefesi 353 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi 354 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları İlim Ve Kültür Tarihi 355 Melik Safi Duyar Konsantrasyonun Gücü 356 Mesut Barzani Barzani Ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 1-2-3-4 357 Mevdudi Kur'anda Dört Terim 358 Mevdudi İslam'da Siyasi Sistem 359 Mevdudi Hilafet Ve Saltanat 360 Mevdudi İslam'ın Geleceği Ve Öğrenciler 361 Mıchel Beaud Kapitalizm Tarihi 362 Miray Güneş Yüzyıllık Yalnızlık 363 Montaigne Denemeler 1-2-3-4 364 Muhammed Abduh Hz. Ali'nin Mektup Ve Emirnameleri 365 Muhammed El Behiy İslami Düşüncede Oryantalist Etki 366 Muhammed Esad Mekkeye Giden Yol 367 Muhammed Hamidullah İslam Tarihine Giriş 368 Muhammed Hamidullah İlk İslam Devleti 369 Muhammed Hamidullah İslam'ın Doğuşu 370 Muhammed Hamidullah Hz. Peygamber'in Savaşları 371 Muhammed Hamidullah İmam-I Azam Ve Eseri 372 Muhammed Hamidullah İslam Anayasa Hukuku 373 Muhammed Hamidullah İslam'da Devlet İdaresi 374 Muhammed Hamidullah Kur'an-I Kerim Tarihi 375 Muhammed İkbal Mektuplar 376 Muhammed İkbal İslam Felsefesine Bir Katkı 377 Muhammed İkbal Yansımalar 378 Muhammed İkbal Kulluk Kitabı 379 Muhammed Tarakçı St. Thomas Aquınas 380 Muhyiddin Arabi Tasavvuf Makamı 381 Musollini Faşizm-Faşit Devlet 382 Mustafa Demirci Beytül Hikme 383 Mustafa İslamoğlu Hac Risalesi 384 Mustafa İslamoğlu Hayatın Yeniden İnşası 385 Mustafa İslamoğlu Alemlerin Rabbi Alah 386 Mustafa İslamoğlu Efendim 387 Mustafa İslamoğlu Şafak Yazıları 388 Mustafa İslamoğlu Yürek Devleti 389 Mustafa İslamoğlu Ne Yapmalı 390 Mustafa İslamoğlu İman 391 Mustafa Kutlu Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar 392 Necip Fazıl Çöle İnen Nur 393 Niall Ferguson Uygarlık: Batı Ve Ötekiler 394 Nietzsche Deccal Hristiyan Karşıtı 395 Nils Gilje Felsefe Tarihi 396 Noam Chomsky Yaşamla Ölüm Arasında Gazze 397 Noam Chomsky Dil Ve Zihin 398 Noam Chomsky Hayaller Ve Umutlar 399 Noam Chomsky Kriz, Kapitalizm, İsyan 400 Noam Chomsky Doğa Ve Dil Üzerine 401 Noam Chomsky İktidarı Anlamak 402 Noam Chomsky Demokrasi Ve Eğitim 403 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Rasyonalite 404 Noam Chomsky Müdahaleler 405 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Sol 406 Noam Chomsky Tehlikeli Güç Abd'nin Dış Siyaseti Ve Ortadoğu 407 Noam Chomsky Entellektüellerin Sorumluluğu 408 Noam Chomsky İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet 409 Noam Chomsky Terörizm Kültürü 410 Noam Chomsky Sömürgeciliktem Küreselleşmeye 411 Noam Chomsky Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi 412 Noam Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir 413 Noam Chomsky Yeni Askeri Hümanizm 414 Noam Chomsky Yeni Dünya Düzeninde Gerçekler Ve Yalanlar 415 Noam Chomsky Onbir Eylül 416 Noam Chomsky Halıkn Sırtından Kazanç 417 Noam Chomsky Terörizm Efsanesi 418 Noam Chomsky Korsanlar Ve İmparatorlar 419 Norman Davies Avrupa Tarihi 420 Nyogen Senzaki Budizm Ve Zen 421 Oğuz Atay Bir Bilim Adamının Romanı 422 Oğuz Atay Tutunamayanlar 423 Oliver Abel& Şerif Mardin Avrupa'da Etik, Din Ve Laiklik 424 Oliver Leaman Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş 425 Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi 426 P. M. Holt Haçlılar Çağı:11.Yüzyıldan 1517'ye 427 Papper Açık Toplum Ve Düşünceleri 428 Pascal Düşünceler 429 Patricia Crone Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce 430 Peter Kingsley Antik Fels. Gizem Büyü 431 Peter Willey Alamut Kalesi 432 Philip G. Altbach Sömürgecilik Ve Eğitim 433 Philip Hitti İslam Tarihinin Mimarları 434 Philip Hitti Siyasal Ve Kültürel İslam Tarihi 435 Pierre Chaunu Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı 436 Pierre Hadot İlkçada Felsefe Nedir 437 Plutarks İsis Ve Osiris 438 R. Thevenin Kızılderili Tarih Ve Gelenekleri 439 R.Dozy İslam Tarihi 440 Rahmi Maltaş Sümerlerden Günümüze Eğitim 441 Raimondo Luraghi Sömürgecilik Tarihi 442 Ramazan El Buti Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu 443 Ramm Dass Aydınlamaya Giden Yol 444 Regine Pernoud Burjuvazi 445 Reinhardt Dozy İslam Tarihi 446 Rick Riordan Percy Jackson Ve Şimşek Hırsızı 447 Robert Aldrich Emperyal Çağ 448 Robert Hammond Farabi Felsefesi Ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi 449 Robert İrwin Oryantalistler Ve Düşmanları 450 Robert Mantran İslam'ın Yayılış Tarihi 451 Robert Zimmer Felsefe Portakalı 452 Roger Garaudy İnsanlığın Medeniyet Destanı 453 Rom Harre Felsefenin Bin Yılı 454 Rowls Bir Adalet Kuramı 455 Rudolph Peters İslam Ve Sömürgecilik 456 S. Hüseyin Nasr İslam Felsefesi Tarihi 1-2-3 457 Salih Suruç Siyer 458 Samuel A Weems Ermenistan: Terörist Hıristiyan Ülkenin Sırları 459 Selehattin Sert Mezopotamyadan Avrupaya Büyük Uyg. Doğuşu 460 Sempozyum Bildirileri Endülüs'ten İspanya'ya 461 Seneca Ruh Dinginliği Üzerine 462 Seneca Ahlaki Mektuplar 463 Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası: Doğu-Yunan-Roma 464 Seyyid Hüseyin Nasr Üç Müslüman Bilge 465 Seyyid Kutup İslam'ın Hareket Metodu 466 Sezai Karakoç İnsanlığın Dirilişi 467 Sezai Karakoç Yitik Cennet 468 Sigrid Hunke Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi 469 Slavoj Zizek 1968 (Kitabın Adı Budur) 470 Slavoj Zizek Bir İdea Olarak Komünizm 471 Slavoj Zizek Komünist Ufuk 472 Slavoj Zizek İdeolojinin Aile Miti 473 Slavoj Zizek Lenin Üzerine 474 Slavoj Zizek Stalinizm 475 Sovakin Çağdaş Sosyoloji Teorileri 476 Stephen Biesty Antik Dünya Mısır Roma Yunan 477 Sun Tzu Savaş Sanatı 478 Susan Tamara Yüreğinin Götürdüğü Yere Git 479 Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler 480 Suut Kemal Yetkin Edebiyat Üzerine Denemeler 481 Şakir Gözütok İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi 482 Şawki Ebu Halil İslam Ve Dünya Medeniyetleri Tarihi 483 Şerefhan Şerefname 484 Şerif Mardin Türkiye'de Din Ve Siyaset 485 Şerif Mardin Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 486 Şerif Mardin Türkiye, İslam Ve Sekülerizm 487 Şerif Mardin Din Ve İdeoloji 1-2-3 488 Şerif Mardin Dünya, İslamiyet Ve Demokrasi 489 T.J. De Boer İslam'da Felsefe Tarihi 490 T.W. Rhys Davids Eski Hindistanda Budizm 491 Taha Akyol Ama Hangi Atatürk 492 Taha Akyol Bilim Ve Yanılgı 493 Taha Akyol Osmanlıda Ve İranda Mezhep Ve Devlet 494 Taha Akyol Gelenek Ve Türk Aydını 495 Taha Akyol Haricilik Ve Şia 496 Thomas Merton Gandhi Ve Şiddet Dışı Direniş 497 Toktamış Ateş Üniversiteler Bitmeyen Şarkı 498 Tolstoy Diriliş 499 Tori Kürtlerin İlkçağ Tarihi 500 Ulrıch Im Hof Avrupa'da Aydınlanma 501 V. Lenin Halkın Dostları Kimlerdir 502 V. Lenin Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi 503 V. Lenin Ulusların Kaderlerını Tayın Hakkı 504 V. Lenin Ne Yapmalı? 505 V. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri 506 V. Lenin İki Taktik 507 V. Lenin Materyalizm Ve Ampiryokritisizm 508 V. Lenin Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması 509 V. Lenin Ekim Devrimi Dosyası 510 V. Lenin Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi 511 V. Lenin Sol Komünizm 512 V. Lenin Sosyalizm Ve Savaş 513 V. Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı 514 V. Lenin Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları 515 V. Lenin Emperyalist Ekonomizm 516 V. Lenin Tarımda Kapitalizm 517 V. Lenin İşçi Sınıfı Ve Köylülük 518 V. Lenin Marx Engels Marksizm 519 V. Lenin Komün Dersleri 520 V. Lenin Gençlik Üzerine 521 V. Lenin Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü 522 V. Lenin Tasfiyecilik Üzerine 523 V. Lenin Sosyalizm Ve Anarşizm 524 V. Lenin Proleter Devrim Ve Dönek Kautsky 525 Vasilij Barthold İslam Medeniyeti Tarihi 526 Verner Sombart Burjuva 527 Victor Hugo Deniz İşçileri 528 W. Montgomery Watt Endülüs Tarihi 529 W. Montgomery Watt İslam Avrupa'da 530 W. T. Jones Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ Düşüncesi 531 Walter H. Pater Rönesans 532 Walther Kranz Antik Felsefe-Metinler Ve Açıklamalar 533 Washington İrwing Elhamra Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi 534 Wilhelm Capelle Sokrates'ten Önce Felsefe 535 Wilhelm Reich Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı 536 Will Durant İslam Medeniyeti 537 William Thomas Jones Batı Felsefesi Tarihi 538 Y. Nuri Öztürk Batı Sömürgeciliği Ve İslam Dünyası 539 Y. Nuri Öztürk Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar 540 Yalçın Kaya Rönesans Ve Felsefesi 541 Yusuf Kardavi İslam Ve Laiklik Tarihi Hesaplaşma 542 Zeynel Abidin Kızılyaprak Irak Kürdistanı Ve Etkileri 543 Ziya Gökalp Türk Medeniyeti Tarihi. İslamiyetten Evvel 544 Ziya Kazıcı İslam Kültür Ve Medeniyeti 545 Ziya Paşa Endülüs Tarihi 546 Albert Camus Denemeler Ve Bir Alman Dosta Mektuplar 547 Francis Bacon Denemeler 548 Salah Birsel Denemeler 549 Altay Gündüz Mezopotamya Ve Eski Mısır 550 Dozy İslam Medeniyeti 551 Montgomary Watt İslam Avrupa’da
3 notes · View notes