Tumgik
#esmaya
Text
Olup bitenleri Esmaya ,Gülnura ve Aysoya anlatmadıktan sonra olmasının ne anlamı var
1510
15 notes · View notes
Text
Esmaya sigos parasi icin tarota baslamistim dedim aciklamaya keske icmesen yazmis🤭✨🥺🫧
4 notes · View notes
guzortasi · 2 years
Text
her gün programımı esmaya atıp biter dimi diyorum biter biter diye motive ediyor beni
9 notes · View notes
perfavor · 11 months
Text
1. sezonun son 2-3 bölümünde öğrendikleri ve yaşadıklarıyla esmaya nasıl inme inmedi şaşkınım
1 note · View note
Text
esmaya aksam gittigim dugunu ve neden dugunu sevdigimi anlatiyorum dinliyo ask diye yorumladim
0 notes
dualarvebuyuler · 2 years
Text
İş İçin Nasip Açma Duası
Tumblr media
İş İçin Nasip Açma Duası
Tumblr media
İnsanlar duaların gücünden faydalanmayı bir kenara bırakmamalı ve iş için nasip açma duası okuyarak kısmetlerinin açılmasını dilemelidir. Dualar insanların sahip oldukları en güçlü silahlardır bu nedenle farklı arayışlar içinde olmak son derece anlamsızdır. Kısmet açılması için okunacak duaların içinde beş adet esma ve üç tane sure yer alır.
Kısmet Açma Duası Nasıl Okunmalıdır?
Öncelikle kişiler huzurlu bir çevre sağlamalı sonra da kendilerini manen hazırlayıp öyle iş için nasip açma duası okumalıdır. Kişi kıbleye dönerek besmele çekmeli daha sonra dizlerinin üzerine çöküp bir kez daha besmele çekip yakarış pozisyonuna geçmelidir. Niyet de edildikten sonra üç kez Fatiha Suresi, bir kez İhlas Suresi ve bir kez de Nas Suresi okunur. Sureler okunurken kişiler yürekten ve gerçekten inanarak okumalıdır. Bu dualar okunduktan sonra sıra esmaların okunmasına gelir. Ya Aziz, Ya Cemil, Ya Kuddüs, Ya Cami, Ya Vedud sırasıyla okunmalıdır. Kısmet açmak için okunan dualarda esmaların okunması büyük önem taşır. Esmaların her biri yedişer kez okunur ve her seferinde besmele çekilir. Her esmanın arkasından ise duası yapılmalıdır. Her esmaya ait okunacak bir kısmet açma duası vardır. Bu dualar ve esmalar sırasıyla ve doğru okunursa, arkalarından da kendilerinin özel duaları okunursa insanların kısmetlerinin açılması amacıyla farklı arayışlar içine girmelerine gerek kalmayacaktır. İnsanoğlunun tüm sıkıntılarına karşılık gelecek bir dua mutlaka vardır. Aşk Büyüsü Nasıl Yapılır yazımızı da okuyabilirsiniz. Read the full article
0 notes
falcibaba · 2 years
Text
Çevirgel Duası 2023
Tumblr media
Çevirgel duası özellikle de ayrılan kişiler için araştırılan konular arasında sayılmaktadır. Bu dua ile kişiler ayrılan kişiler ve sevgililerinden ayrılan insanlar için bu dua söylenmekte ve araştırılmaktadır. Dinimizce de yer ve gök dua ile kurulmuştur. Dua etmek her şeyi her kapıyı açan bir nimettir. Namaz kılmak ve dua etmek bu anlamda çok önemli ve kıymetlidir. Dinimizde Müslümanlık ve İslamiyet çok önemlidir. Her kapıyı açan ve kapayan yaratıcı ve ilahi bir güç bulunmaktadır. İslamiyet dinler arasında en güzeli ve en ilahi güç olanıdır. Bu anlamda da Allah tarafından her şey mümkün olmaktadır. Burada bir şeyleri sadece Allah yaratıcı gerçekleştirebilmektedir. Her konu ile alakalı olarak sen elinden geleni yap gerisini Allah’a bırak diye bir durum söz konusudur. Burada kişinin kalbinin iyi niyetli olması ve temiz kalp ile hareket etmeniz gerekmektedir. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tüm dinler iyilik üzerine kuruludur.
Çevirgel Duası Bölümleri Ve İçeriği
Çevirgel duası 4 ayrı bölümden oluşmaktadır. Duha suresi, 4 esmaya nida edilerek okunan Türkçe niyaz, Rum suresi 21’inci ayet ve fatiha suresi şeklinde okunan bir duadır. Duha Suresi Vedduha. Velleyli iza seca. Ma vedde’ake rabbüke ve ma kala. Ve lel’ahıretü hayrün leke minel’ula. Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda Ve vecedeke dallen feheda Ve vecedeke ailen feağna Femmel yetiyme fela takher Ve emmessaile fela tenher Ve emma binı’meti rabbike fehaddis 4 Esmaya Türkçe Niyaz Bismillahirrahmanirrahim Ya Vedud Yedi kat göğü ve yedi kat yeri yaratan sensiz. Sen sonsuz kudret sahibsin.Onun gönlünün yedi kadını da bana meylettir,beni onun gözüne güzel göster ya Rabbim. Ya Mucip Tevarat’ı Zebur’u İncil’i ve Furkan’ı insanlara yol göstersin diye sen gönderdin. Kuran-ı Azumuşşan ile bizi nurlandıran da sensin. Onun da gönlüne önce iman ile sonra bizim sevgimizle doldur ya Rabbim. Ya Cami, Sen Adem’in Nuh’un,Yusuf’un,Musa’nın ,Harun’un,İsa’nın şanı yüce Muhammed Mustafa’nın ve 124 bin peygamberin ilahısın. Sen dilediğin vakit dilediğin her şeyi bir araya getirme kudretine sahipsin. Bizim gönüllerimize de bir araya getir ya Rabbim. Ya Latif, Sen sonsuz kerem ve ihsan sahibisin. Onu benimle beni onunla nasiplendir. Sen gönülleri evirip çevirensin. Bizim gönüllerimizi de birbirine çevir ya Rabbim. Rum Suresi 21.Ayet Bismillahirrahmanirrahim Ve min ayatihı en haleka leküm min enfüsiküm ezvacel li teskünu ileyha ve ceale beyneküm meveddetev ve rahmeh inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun. Fatiha Suresi Bismillahirrahmanirrahim. El hamdü lillahi rabbil alemin. Er rahmanir rahıym. Maliki yevmid din. İyyake na'büdü ve iyyake nesteıyn. İhdinas sıratal müstekıym. Sıratallezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin. (amin)
Çevirgel Duasını Kimler Okur?
Çevirgel duasını ağırlıklı olarak kadınların okunduğu bilinmektedir. Burada kadınların yaratılışından da dolayı daha duygusal olma söz konusu olmaktadır. Bu anlamda da kadınlar kaybettikleri zaman mutsuz üzgün olabilmektedir. Kişinin geri dönmesi için daha çok çabalayarak farklı davranışlar içerinde de olabilmektedirler. Bu anlamda kişi kaybetmiş olduğu sevgilisi ve eski eşi ile de alakalı olarak gelmesini istemektedirler. Yukarıda olan dua sadece bunun için okunan bir duadır. Kişiler kendilerini bir kişi ile beraber düşünmekte ve bazen de olan gerçeklerin önüne geçmeye çalışmaktadır. Kişi elinden geleni yaptıktan sonra hala olmuyorsa bir şeyler rayına girmiyorsa en büyük ilaha sığınmak onlara iyi gelecektir. Bu anlamda dua etmek sadece manevi olarak rahatlamanızı değil aynı zamanda da dileğinizin gerçekleşmesine de vesile olacaktır.
Tumblr media
Çevirgel Duası
Denenmiş Çevirgel Duası
Denenmiş Çevirgel duası da oldukça işe yarayan dualar arasında saymak doğru olacaktır. Sizde bu duayı ettiğiniz zaman giden kişinin çevrilerek geri geleceğini göreceksiniz. Ama ilk önce bu duruma inanmanız gerekmektedir. İnanmak en önemli etmenlerden bir tanesidir. Ama bu konu ile alakalı şu durumu da kabul etmek önemlidir. İnanmak istemek dua etmek çok önemlidir. Ama hiç bir şey sizin istediğiniz yerde size gelmeyecektir. Sizin de mücadele etmeniz gerekmektedir. Ancak mücadele ettikten sonra gerisi Allahtan istemeye gelecektir. Allah burada size yardımcı olacaktır. Yani sadece istemek ve beklemek kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Denenmiş Çevirgel duaları daha öncesinde bu duayı denemiş ve sonuç alan kişiler ile elde edilmektedir. Çevirgel duası eşi ya da sevgilisi giden kadınlar tarafından okunmakta ve istenmektedir. İnternette birçok Çevirgel duası bulmak mümkün olacaktır. Ama bu duaları okuyarak sonuç alan kişilerin yorumları oldukça değerli ve önemlidir. Çevirgel duasını okumak tekrardan bir şeyleri Allah’tan istemek oldukça kıymetlidir. Genellikle yukarıda paylaştığımız dua kişiler tarafından kabul görmüş ve kanıtlanmış olan dualardır. Dua ederken abdestli olmak namaz kılmak ve namazdan sonra bu duayı okumak daha etkili olacaktır demek kesinlikle doğru bir ifade olacaktır. Biz bu yazımızda özellikle denenmiş ve memnuniyet sağlanmış olan Çevirgel duasını paylaştık.
Denenmiş Çevirgel Duası Ne Zaman Okunmalıdır?
Denenmiş Çevirgel duası ne zaman okunmalıdır? İnternette oldukça araştırılan konular arasında gelmektedir. Bu genellikle kişinin bir sevgilisini sevdiğini veya değer verdiği birini kaybetmesi ile ortaya çıkmaktadır. Her insan sevmek ve sevilmek ister. Ama kimse birbirini kendi sevdiği gibi sevmez bazı kişiler çok fazla fedakâr olabilirken bazı kişilerde ise bu durum söz konusu olmamaktadır. Bu yüzden de bir ayrılık gibi bir durum söz konusu olduğu zaman herkeste aynı etkiyi bırakmayacaktır. Genellikle çok seven ve yalnız kalan kişiler bu duayı etmektedir. Tüm kalpleri de o kişinin dönmesini istemektedir. Bu bazen gayet olması gereken ve bazen çiftler arasında belli sebeplerden kaynaklı olarak yaşanan problemlerin çözümü için kullanılmaktadır. Bazen de oldukça yıpratıcı bir ilişki söz konusu olmaktadır. Dikkatli olmakta fayda olacaktır. Birincisi Türkiye’de çok ciddi boyutta kadına artan bir şiddet söz konusudur. Bazı durumlarda erkekler kadınlara kıymet vermemekte ve zarar vermektedir. Eğer ki böyle bir ilişkiniz var ise bunu kurtarmak için çabalamak kesinlikle doğru olmayacaktır. Çevirgel duası oldukça etki eden dualardan bir tanesidir. Kişinin bu sebepten kaynaklı olarak dikkatli olması gerekmektedir. Kişi karşısındaki insanın da onu sevdiğini bilerek hareket etmesi ve eğer karşısındaki kişi böyle biri değil ise vazgeçmesi gerekmektedir. Çevirgel duası ile giden sevdiğiniz kişinin dönmesini sağlayabilirsiniz. Kişiler genellikle birinin yokluğunu ve acısını akşam gece vakitlerinde hissetmektedir. Yatmadan önce bu duayı okuyarak yatmak ya da derler ki dilek kapısı dua dediğimiz kapılar sabah namazından sonra açıktır. O saatlerde uyanarak kişinin bu duayı okuması oldukça etkili olabilecektir. Ama o kişinin sizin için hayırlı olduğuna inanıyorsanız çünkü insanoğlu ne kadardık daha nefesi olduğunu bilmemektedir. Bu nedenden dolayı da yaşadığı her günün kıymetini bilmeli ve kendisini kötü hissettirecek herkesten uzak durması gerekmektedir. Ama eğer ki seviyorsanız ve iyi biri olduğunu düşünüyorsanız kalbinizin sesini de dinlemeniz gerekmektedir. Giden kişinin dönmesi için Çevirgel duası işe yarayan bir duadır. Read the full article
0 notes
belkidebirharfimben · 2 years
Text
Ateistler de müşrik değil mi?
Bu da bir 'ders notu' gibi olacak arkadaşım. Eksiğime bakma. Yorgunum. Uykusuzum. Fakat parıltının kaybolmasından da korkuyorum. Ne kadarına yetişirse gücüm yazacağım. Tevfik Hüda'dan. 'Bismillah' ile başlayalım: 30. Lem'a'nın (yani ki Esma-i Sitte Risalesi'nin) İsm-i Kayyum bahsinin 5. Şua'ında bir cümleyle aniden mevzu değiştiriliyor: "İsm-i Âzamın altı ismi 'ziyadaki yedi renk gibi imtizaç ederek' teşkil ettikleri ziya-yı kudsiyeye bakmak için bir hülâsanın zikri münasiptir..." Yani metnin devamında öğreneceğiz ki: Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddûs esması arasında 'birbirini gösterir' pencereler var. Birbirlerini sarıyorlar. Hangisini tutsanız diğerleri peşinden sürükleniyor. Herbiri diğerine dayanıyor. Gerçi, Bediüzzaman'ın bu tefekkürü, yalnız şu metne/esmaya münhasır da değildir. Başka yerde daha açık bir şekilde der mesela: 
"Ezel ve Ebed Sultanı olan Rabbü'l-Âlemîn için rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı fakat 'birbirine bakar' şe'n ve namları vardır. Ve ulûhiyetinin dairelerinde başka başka fakat 'birbiri içinde görünür' isim ve alâmetleri vardır. Ve haşmetli icraatında ayrı ayrı fakat 'birbirine benzer' tecellî ve cilveleri vardır. Ve kudretinin tasarrufâtında başka başka fakat 'birbirini ihsas eder' ünvanları vardır. Ve sıfatlarının tecelliyâtında başka başka fakat 'birbirini gösterir' mukaddes zuhuratı vardır. Ve ef'âlinin cilvelerinde çeşit çeşit fakat 'birbirini ikmâl eder' tasarrufâtı vardır. Ve rengârenk san'atında ve masnûatında çeşit çeşit fakat 'birbirini temâşâ eder' haşmetli rububiyeti vardır."
Doğrusu mezkûr hikmeti pek kıymetli bulurum. Zira 'çok tanrılılar'ın ayağını kaydıran zeminin de tam burası olduğunu düşünürüm. Evet. Mesela: Onlar da bizim gibi kainattaki eserleri okumaktadırlar. Hatta eserlere lazım gelen oluşlara-'kün'lere de uyanmaktadırlar. Dahası: Okudukları fiillerden fail arayışına da girmektedirler. Fakat, gelgelelim, faillerin 'birlenmesi' yani 'tevhid' noktasında problemleri vardır. Zira sahadaki eserler birbirlerine benzememektedir. Benzemeyenlerin ardındaki fiilerin-faillerin de tıpkı onlar gibi benzeşmeyeceğini zannederler. Yani: "Suyun hilkati ateşten başkadır. Havanın hilkati de toprağın yaratılışına benzemez. O halde bunları yaratanlar farklı farklıdır..." gibi bir yanlışın kapısını tıktıklarlar.
Halbuki daralmaları ilah tasavvurlarındaki arızadan kaynaklanmaktadır. Evet. Allah'a insan üzerinden bakılır. (Çünkü o da Cenab-ı Hakkın aynasıdır.) Fakat insan kayıtlarıyla bakılmaz. (Çünkü sadece aynadır.) Fail değiştiğinde fiilin değişmesi mahluka ait bir olgudur. Ona dair bir sınırdır. İnsanların imzaları, sanatları, ustalıkları elbette birbirini tutmaz. Ancak Allah olmanın sonsuzluğunda "Birden ancak bir sudur eder..." gibi kısıtlamalar yoktur. Olamaz. Çünkü kısıtlanan Allah olamaz. Allah olmak beşer sınırı kaldırmaz. Sonsuzda ikilikten bahsedilmez. Bu tasavvur yanlışına da dikkat çekmek için belki, mürşidim, 5. Şua'da şöyle söyler: "Kafirler Allah'ı inkâr etmiyorlar. Yalnız sıfatlarında hata ediyorlar." Doğrudur: Ateistler de aslında politeisttir. 'Müşrik' dediğimizde, biz, Allah'tan ilahlık hakkını kırpan her zümreden bahsederiz. 'İki' diyen de müşriktir, 'sebepler sayısınca' diyen de. Materyalist de müşriktir naturalist de. Kim ki Vahid-i Ehad'den başkasına yaratıcılıktan pay verir, ister zerre ister güneş, o müşriktir, namını ne koyarsa koysun. İster 'ateist' desin. İster başka tabir söylesin. Lansesi bizi bağlamaz. Adı lügatimizde bellidir. Kendisi tastamam müşriktir.
Bağları farkettiğimiz anda, Allah'ın lütf u keremiyle, bu tehlikeden kurtarılıyoruz işte. Madem ki; isimler birbirine bakıyor, birbiri içinde görünüyor, birbirine benziyor, birbirini ihsas ediyor, gösteriyor, ikmal ediyor, hem de temaşa ettiriyorlar; o zaman ayrılık-gayrılık; yüzeyi aşamayan algımıza bağlı bir eksikliktir. Bir sanrıdır. Kainat cihazının arkasındaki kablolar birbirine kavuşmaktadır. Hepsi, temsilde hata olmasın, aynı merkezden gelmektedir. Onları evvelemirde bağdaştıramamak sınırlarımızdan ötürüdür. Mahlukun görüşü sınırlıdır. Hakkın Zâtını kuşatmaya yetmez. İhata edip düşünemez. O yüzden isimlere bölerek bir derece kavramaya çalışır. Esma bu yönüyle Allah'ın 'anlaşılmak için' insana bir bahşıdır. Lakin bu lütfu musibete dönüştürmek de mümkün. O da ehl-i şirkin mesleğidir. Yoksa bütün güzel isimler Allah'ındır. 
Girişe geri dönelim. İsimlerin birbirlerine nasıl baktıklarını pratikte görelim. İşte geliyor: "Bütün kâinatın mevcudatını böyle durduran, bekà ve kıyam veren ism-i Kayyûmun bu cilve-i âzamının arkasından bak: İsm-i Hayyın cilve-i âzamı, o bütün mevcudat-ı zîhayatı cilvesiyle şulelendirmiş, kâinatı nurlandırmış, bütün zîhayat mevcudatı cilvesiyle yaldızlıyor." Hayat sahibi olunmadan Kayyum olunabilir mi arkadaşım?
Hayat sahibi olmak nedir? Mevlana Celaleddin Hazretlerinden nakledilen şu hikmet müşkülümüzü çözüyor: "Can, tecrübeyle de sabittir ki, haberdar olmaktan ibarettir. Kim ki daha fazla haberdardır, daha fazla canlıdır." İstersen gel biz bunu 'farkındalık' diye tesmiye edelim. Evet. Kayyumiyet farkındalık olmadan açıklanamaz. Kayyum olan hem devam ettirdiğini hem de kendisini bilmelidir. Hayatsa bu haberdarlığın ismidir. Hayat sahibi olan şey, isterse en düşük düzeyde olsun, kendisini-başkasını birbirinden ayırır. Mahlukat bu gölgesinin gölgesi tecelli sayesinde bilgi-bilinç sahibi olur. Bir tepsiyi elinde tutan kişi hem tepsinin ne olduğunu hem de kendilik bilincini ilminde bulundurmalıdır. Tepsinin dökmeden taşınabilmesi, bu düzeyde düşük bir devam ettiricilik dahi, farkındalığa bağlıdır. Peki hayatı olmayan farkında olabilir mi? Farkında olmayan farkında olanlara farkında olmadan farkındalık bahşedebilir mi? Hiç böyle garipliklere savrulmayalım arkadaşım. Aklın bizi götürdüğü yön bellidir: Hayatı olmayan farkında da olamaz. Farkında olmayan devam ettiremez. Devam ettiremeyen de elbette el-Kayyum değildir. Allah el-Hayyu'l-Kayyum'dur.
Arkadaşım, kusuruma bakma, devamını da yazacaktım. Lakin yoruldum. Yazdıklarımı da sildim. Beş ismi ayrı ayrı anlatacak gücüm kalmadı. Belki başka bir yazıda tekrar denerim. Şimdilik el-Kayyum ile el-Hayyın birbirini nasıl gösterdiğini tefekkür etmiş olduk. Cenab-ı Hakkın rahmeti geniştir. Yine, inşaallah, bir imkan-iştiyak lütfeyler. Ben de öğrendiklerimi sana arzederim. Mevlam görelim neyler. Neylerse güzel eyler.
1 note · View note
Photo
Tumblr media
More of my OCs bcs I love them and I love working with them
2 notes · View notes
mayapazhgm-blog · 5 years
Photo
Tumblr media
MAYAPAZ OFFICIAL ACCOUNT www.mayapaz.com [email protected] do not respect other pages
2 notes · View notes
jackieburkhartz · 8 years
Photo
Tumblr media
1. umbrella - rihanna // 2. scars to your beautiful - alessia cara // 3. home - edward sharpe & the magnetic zeros // 4. hold me down - halsey // 5. you’ve got the love - Florence the and machine // 6. true colors - marina and the diamonds // 7. ease my mind - hayley kiyoko // 8. all we have is love - sabrina carpenter // 9. hey girl - lady gaga // 10. a world alone - lorde //11. nothing else matters - little mix // 12. lover’s lie - naomi scott 
25 notes · View notes
mutsuzsonn · 2 years
Text
Sevmezdin vedaları,ben gibi..
Hoşçakal gökyüzünün en güzel süsü,hoş kal hep..
Bulunmaz sohbet ehli, sen gibi..
Hoşçakal gökyüzünün en güzel süsü,hoş kal hep..
Lal dilin lakin güler hep yüzün..
Amberi misk,ağzından çıkan her sözün..
Lale,sümbül,mor menekşe,uğramasın sana hüzün.
Bulut beyaz mavi gökyüzü,ay ışığı gibi gözün..
Ulu çınar ağacı, bahtiyar olsun gönlün..
Latif'i esmaya sığın,dert olsun diye senden sürgün
Umutsuzluk içinde olma,olsanda hep üzgün..
Tünde yıldız gibi ,aydınlık olsun her günün..
Hoşçakal gökyüzünün en güzel süsü,hoş kal hep..
Tumblr media Tumblr media
19 notes · View notes
fikret-i · 2 years
Text
Tumblr media
Allah Settar'dır. Bu esmaya çok muhtacız. Geçmişe bakınca insan... Hep hata, hep günah, hep hüsran. Keşke geçmiş, hastalıkta edilen "geçmiş olsun" duası gibi olsaydı. Malesef ki açılan yaralar bedende değil kalpte ve ruhtadır. Hatırası, acısı bakîdir. Settar Rabbim örtmezse bu can ızdıraptan tarumardır.
23 notes · View notes
kemterkul · 4 years
Text
Tumblr media
 Hz.Fatıma RadiyAllahu Anha ölüm hastalığına yakalandığında yanına Esma bintu Âmiys (RadiyAllahu Anha) gelip kendisini bu hakikate alıştırıyordu.
Fatima (r.a.) Esma(r.a.)'ya dedi ki: .
Vallahi yarın çıktığımda (öldüğümde) çok utanıyorum ki erkekler benim naâşımı taşırken vücudumun hatlarını görecekler!!
(O vakitte cenazeler taşınırken ince bir tahtanın üzerine konur üzeri elbisesiyle örtülürdü)
Fakat ölünün boyu ve vücut şekli seçilirdi. Esma kendisine dedi ki: ben sana Habeş'te gördüğüm bir şeyi yapayım.
Ona yanlarından kapalı sandığa benzer bir kavis yaptı, üzerini yeşil hurma dallarıyla kapladı. En üstüne çok geniş bir elbise örttü, artık hiç bir ayrıntı seçilemeyecekti.
Fatima bunu görünce Esmaya şöyle dedi: Sen beni nasıl örttünse
Allah da seni öyle setreylesin (ifşa olmasını istemediğin ne sırrın varsa örtsün).
SubhanAllah 5 kat kefen giysisinin altında ölüyken utanıyor!
Ondan ne görünecek ki❓
Onun naâşını kimler taşıyacak❓
Peki bu haldeyken fitneye sebep olur mu❓
Allah için edebe bakar mısınız ölmüş cansız bir haldeyken utanıyor.Peki biz yaşarken dahi utanmazken kendimize ne demeliyiz.Ya Hz.Fatima RadiyAllahu Anha günümüz çarşı, pazarları, avm'lerini görmüş olsaydı.Belleri oturtmalı rengarenk feraceleri, kırıtarak yürüyenleri, seslice gülenleri, parfümün kokusu her yana dağılanları görseydi.
Ne derdi acaba (r.a.)? Takva giysisine bürünene aşırı takıntılı mı diyecekler
Fatima aşırı takıntılı mıydı?
Eğer bunun adı takıntıysa (aşırıcılıksa) tebrikler tüm takıntılılara!
Çünkü Allah Subhanehu ve Teâla Resulullah SallallAhu Âleyhi ve Selleme muâzzam bir müjde ile bir melek gönderdi. Bundan daha büyük bir müjde olamazdı.
Subhanehu ve Teâla şöyle diyordu:
"Fâtımayı müjdeleyin onu Cennet ehlinin kadınlarının hanımefendisi yazdım.
(Tebliğmakamıhanımlar ig sayfasından alıntıdır.)
150 notes · View notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Haşre iman etmezsek geçmez ki bu yarımlık!
Geçtiğimiz günlerde Noel Carroll’un Sanat Felsefesi’ni okudum Ütopya Yayınları’ndan. "Sanat nedir?" veya "Neye sanat denilir?" gibi soruların 'çözümsel felsefe' ile ele alındığı metin boyunca birçok sanat yaklaşımı masaya yatırılıyordu. Neyse. Uzatmayayım. Yaklaşımlardan ikisi hususen dikkatimi çekti. Bunlardan birisi 'biçimsel yaklaşım' idi. Kuramcısı olan Clive Bell'e göre özü şuydu bu yaklaşımın: "Bir resmin sanat olup olmadığını belirleyen şey onun bir önemli (belirgin) biçime sahip olmasıdır. Yani bir resim ancak ve ancak çarpıcı bir tasarımı varsa sanattır." Fakat sonraları ortaya çıkan 'yeni biçimci yaklaşım' sırf tasarımı sanatın tarifine yeterli görmüyordu. Eserin bir de 'içeriği' olmalıydı. Yine yerinden alıntılarsam: "(...) O halde bir sanat eserinin içeriği anlamıdır. Ne hakkında olduğudur. Biçim de anlamın sunum şeklidir. (...) Sanatçı özünde sunum biçimleri ve anlamları eşleştirmek, biçimi içerikle birleştirmek, konusunda uzmandır. (...) Anlamı olmayan bir çalışmanın biçimi de olamaz." Eh, serde nurculuk var, herşey bizi Risale-i Nur'a götürüyor. Bu mevzu da beni 12. Söz'e götürdü. Okuyanlar bilirler. "Hikmet-i Kur'âniye ile hikmet-i fenniyenin farklarına şu gelecek hikâye-i temsiliye dürbünüyle bak..." diye başlayan bu metin benzer bir hakikatten bahseder: "Bir zaman hem dindar hem gayet san'atkâr bir hâkim-i namdar istedi ki: Kur'ân-ı Hakîmi, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimâtındaki i'câza şayeste bir yazı ile yazsın, o muciznümâ kamete harika bir libas giydirilsin. İşte, o nakkaş zat, Kur'ân'ı pek acip bir tarzda yazdı. Bütün kıymettar cevherleri yazısında istimal etti. (...) Sonra o hâkim, şu musannâ ve murassâ Kur'ân'ı, bir ecnebî feylesofa ve bir Müslüman âlime gösterdi. Hem tecrübe, hem mükâfat için emretti ki: 'Herbiriniz bunun hikmetine dair bir eser yazınız.'" Hikaye böyle başlar. Peki devamında neler olur? Atlamalar yaparak takip etmeyi sürdürelim: "Feylesofun kitabı yalnız harflerin nakışlarından ve münasebetlerinden ve vaziyetlerinden ve cevherlerinin hâsiyetlerinden ve tarifatından bahseder. Mânâsına hiç ilişmez. Çünkü o ecnebî adam Arabî hattı okumayı hiç bilmez. Hattâ o müzeyyen Kur'ân'ı bilmiyor ki bir kitaptır ve mânâyı ifade eden yazıdır. Belki ona münakkaş bir antika nazarıyla bakıyor. Lâkin, çendan Arabî bilmiyor, fakat çok iyi bir mühendistir, güzel bir tasvircidir, mahir bir kimyagerdir, sarraf bir cevhercidir. İşte o adam bu san'atlara göre eserini yazdı." "Amma Müslüman âlim ise, ona baktığı vakit anladı ki: O, Kitâb-ı Mübîndir, Kur'ân-ı Hakîmdir. İşte bu hakperest zat, ne tezyinat-ı zahirisine ehemmiyet verdi ve ne de hurufun nukuşuyla iştigal etti. Belki öyle birşeyle meşgul oldu ki, milyon mertebe öteki adamın iştigal ettiği meselelerinden daha âli, daha galî, daha lâtif, daha şerif, daha nâfi, daha cami'... Çünkü, nukuşun perdesi altında olan hakaik-ı kudsiyesinden ve envâr-ı esrarından bahsederek gayet güzel bir tefsir-i şerif yazdı." Özet geçeyim: Her ikisi de yazdıklarını Hâkim'e götürdüler. Hâkim filozofun manayı ıskalamasından kızdı. Âlimi ise tebrik etti. Sonra mürşidim temsili hakikat bahsine şöyle taşıdı: "Eğer temsili fehmettinse, bak, hakikatin yüzünü de gör: Amma o müzeyyen Kur'ân ise şu musannâ kâinattır. O hâkim ise Hakîm-i Ezelîdir. Ve o iki adam ise; birisi, yani ecnebîsi, ilm-i felsefe ve hükemâsıdır. Diğeri Kur'ân ve şakirtleridir." Daha çabuk sonuca varmak isteyenler içinse anamesaj şu satırlarda saklıdır sanki: "Amma, ilm-i hikmet dedikleri felsefe ise, huruf-u mevcudatın tezyinatında ve münasebatında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatin yolunu şaşırmış. Şu kitab-ı kebirin hurufatına 'mânâ-yı harfî' ile, yani Allah hesabına bakmak lâzım gelirken, öyle etmeyip 'mânâ-yı ismî' ile, yani mevcudata mevcudat hesabına bakar..." Evet. Anladınız. Mürşidim hikmet-i fenniyeyi (yani günümüz seküler bilimlerini) biçime saplanıp kalmakla itham ediyor. Onları, içeriğe değer vermemekle, hatta düpedüz anlamamakla, suçluyor. Kainata bakışları yüzeysel olduğu için de ürettikleri malumat manaya dair birşey söylemiyor. "Hattâ o müzeyyen Kur'ân'ı bilmiyor ki bir kitaptır ve
mânâyı ifade eden yazıdır." Hikmet-i Kur'aniye ise okumalarında bir 'içerik' derinliğine sahip. Tasarımı inkâr etmemekle birlikte aslolanın 'anlam' olduğunun farkında. Bu yüzden okumasında isabet ediyor: "(...) nukuşun perdesi altında olan hakaik-ı kudsiyesinden ve envâr-ı esrarından bahsederek gayet güzel bir tefsir-i şerif yazdı." Varlıktaki sanatın içeriği nedir peki? Onu da yine mürşidimin şu cümlelerinde özetlenmiş buluyoruz: "Bütün mevcudatın hakaiki, bütün kâinatın hakikati, esma-i İlâhiyeye istinad eder. Herbir şeyin hakikati bir isme veyahut çok esmaya istinad eder. Eşyadaki sıfatlar, san'atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ, hakikî fenn-i hikmet Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıp Şâfî ismine ve fenn-i hendese Mukaddir ismine, ve hâkezâ, herbir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemâlât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatleri esma-i İlâhiyeye istinad eder. Hatta muhakkıkîn-i evliyanın bir kısmı demişler: Hakikî hakaik-i eşya esma-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise o hakaikin gölgeleridir. Hatta birtek zîhayat şeyde yalnız zâhir olarak yirmi kadar esmâ-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir." Kendimizi felsefenin dar kalıplarına sıkıştırmayalım arkadaşım. Fakat şu kadarcık dersimizi de alalım: Müslümanlar da 'yalnızca biçimi var diye' birşeyin sanat eseri olduğuna inanmazlar. Ya? Biçimle birlikte manidar bir içeriğinde bulunması gerekir. Hatta içeriğin anlamı çoğu zaman biçimin de önüne geçer. Bu nedenle İslam 'kalıp' değil 'gönül' dinidir. ‘Bedene’ değil ‘ruha’ bakar. 'Ne adına' olduğu 'ne olduğunun' önündedir. Yahut hadiste buyrulduğu gibi: "Ameller niyetlere göredir." Bu dinin değer atıflarının neredeyse tamamı maneviyatadır. Mesela: Takvaya, dürüstlüğe, ahlaka, cömertliğe, merhamete vs. Bunların üzerine varoluşunu bina eder. Ahirzamanın Deccalî anlayışınınsa bir gözü kördür. Yani tek gözlüdür. O yüzden değer atıfları genelde 'tasarıma' yaslanır. Güçlü, güzel, zengin, başarılı, enerjik vs. kimlikler kaymağa yükselirler. Lakin buradan tasarımın da büsbütün önemsizleştirildiğini çıkarmayalım. Allah Hakîm'dir. Her işinde hikmetlidir. Dolayısıyla varoluşta hiçbirşey sanatsız değildir. Ancak asıl derinliğin 'mülk' değil 'melekût' kısmında olduğunu kavramak gerekir. Melekûtu kavranmayan şeyin vücudu da yarım müşahede edildiğinden manası eksik anlaşılır. Yahut hiç anlaşılmaz. 'Yarım kalmak' dedim. Aklıma Haşir Risalesi okumalarım geldi. Evet. Bu sıralar eseri tekrar tefekkür ederken farkediyorum ki: Bediüzzaman Hazretleri haşrin 'olmazsa olmazlığını' kainatın yarımlığına bina ediyor. Daha doğrusu 'biçim-içerik uyumsuzluğunu' haşrin gerekliliğine delil kılıyor. Nasıl? 10. Hakikat üzerinden örneklersem mesela diyor ki: "Hiç mümkün müdür ki, şu bekàsız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı arzda bu derece bâhir bir hikmet, bu derece zahir bir inâyet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin âsârını gösteren Mâlikü'l-Mülk-i Zülcelâlin daire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve melekûtunda daimî meskenler, ebedî sakinler, bâki makamlar, mukim mahlûklar bulunmayıp, şu görünen hikmet, inâyet, adalet, merhametin hakikatleri hiçe insin?" Sorularla açmaya çalışalım: 1) Kainatın 'biçimi' nasıl? el-Cevap: Bekasız, devamsız, sebatsız. 2) Peki kainatın 'içeriği' nasıl? el-Cevap: Bâhir, zahir, kahir, vâsi... Yani eserin içeriğine indiğinizde sonsuzluk işaretleri okuduğunuz halde biçimine döndüğünüzde muhataplığınız fanilikten haber veriyor. Eğer bu biçim yarımlığını içeriğe taşırsanız Allah'ı, hâşâ, birçok eksiklikle suçlamak zorunda kalacaksınız. Halbuki bu eksikliklere sahip olsa, hâş��, kainatı bu intizamla yaratamayacak. Hatta hiçbir yokluğu varlığa çıkaramayacak. Zira yokluğun varlığa çıkması da ancak burada bahsedilen sonsuz hikmet, inayet, adalet ve merhametle mümkün. Tek bir atomun varlığı bile karşısında bir sonsuzluk istiyor. Öyleyse, Allah içerikte kemal sıfatlara sahip olduğunun birçok delilini arzetmişken, biçimde neden aksini de gösterir(!) tezahürler yaratmaktadır? Sözgelimi: Zalim
zulmünün cezasını görmeden ölmektedir. Mazlum hakkını almadan dünyadan ayrılmaktadır. Halbuki fizik, kimya, biyoloji vs. düzeyine indiğinizde biçimde de en ince hakların/adaletin gözetildiği bir düzen işlemektedir. Peki bu kafa karıştıran çelişki(!) kainata neden bırakılmıştır? Arkadaşlar, Bediüzzaman'ın bu soruya cevabı gayet basittir, mâkuldür. Aklın gideceği tek yoldur. O da şudur: Tasarım eksik değildir. Müşahedemiz yarımdır. Melekûta dair çıkarımlarımız doğru. Fakat mülkte gördüğümüz kısım noksandır. Bunu şöyle bir temsille fehminize yaklaştırmak istiyorum: Çok iyi bir yazarın yeni romanının üçte birlik bölümünün elinize geçtiğini düşünün. Okuduğunuz kadarından sağlam bir müellifle muhatap olduğunuzu anlıyorsunuz. Cümleler kallavî, ifadeler yerinde, akış muhteşem. Fakat? Fakat roman ansızın kesiliyor. Olayların bazıları doğru yerlere bağlanmadan kalıyor. O zaman ne düşünürsünüz? A) Kitabın önceki kısmında yaptığımız çıkarımların aksine bu yazar aslında roman yazmaktan hiç anlamamaktadır. Hatta böyle bir yazar yoktur. Roman kendi kendine oluşmuştur. B) Elimizde romanın sadece bir kısmı vardır. Kitabın tamamını henüz görmemişizdir. Devamını da yaşadığımızda şahitliğimizdeki mülk eksiği tamamlanacaktır. Mülk-melekût, yani biçim-içerik, uyumu sağlanacaktır. Taşlar yerine oturacaktır. İşte, elhamdülillah, doğru tercih budur. Yani bizim mülkte/biçimde eksiklik sandığımız şeyler aslında şahitliğimizin yarımlığından kaynaklanmaktadır. Manzaranın tamamını görecek kemale henüz erişmeyişimizdendir. Zamanı vardır. Mekanı vardır. İmtihan da buradadır. Bizim içim ‘gayb’ vardır. Gaybı olan eserin tamamını görmüyor demektir. (Gayba iman eden de "Eserin tamamını görmüyorum!" hakikatine ferasetle iman edendir.) Bu nedenle biçimle içerik arasındaki uyumu yakalayamaması normaldir. Evet. Onun sınandığı şey de belki budur: İçeriğe bakıp biçimin devamına iman etmek. Ve tek dünyalıların itikadını da bozan en çok budur: Biçimde kendi kısıtlılıklarınca gördükleri sorunları içeriğe de taşımak. Daha doğrusu: Kendi sınırlarını içeriğin de sınırları sanmak. Mahlukiyetten kaynaklanan eksiklerini hatta Allah tasavvurlarına kadar götürmek. Allah’ı insanlaştırmak. Kendi kayıtlarıyla onu da kayıtlı bellemek. Her neyse. Yazı giderek dallanıp budaklanıyor. Belki sizi de bıktırıyor. Bende de başka konulara girme isteği uyandırıyor. En iyisi burada bitireyim. Cenab-ı Hak el-Hâdî ismiyle bizi istikametimize hidayet eylesin. Âmin.
2 notes · View notes
eren3452isord · 4 years
Text
Tumblr media
Sübhâneke lâ ilâhe illâ ente yâ rabbe külli seyin ve vârisehü ve râzikahü ve râhimeh.
Esmai İlâhiyeden bir ismi şerifide «Ya Rabb» dır Yani (Ey terbiye eden).
Manâsı:
«Ortağı ve benzeri olmayan ey sübhan Allah! Bütün noksanlıkdan ve acizlikden münezzehsin. Şânı-na layık olan kemal sıfatlarınla mevsuf ve hakkıyla mâbud olan ancak Cenâb-ı İzzetindir. Hevai nefsimle İkameti ubudiyetden firar etmiş, zulmeti beşeriyet ile zayıf, naçar, zelili serkerdan (hakir ve serseri) ve bime-cal (güçsüz, takatsiz) kaldım. Ey Âlemlerin Rabbi! Elimden tutanım Sensin. Nice yüzbin âlemi var eyle-din. Celâl sıfatına mazhar olanları kahr, celâl ve azametinle terbiye eden Sensin. Cemâl sıfatına mazhar olanları umum lütuf, rahmet ve inayetinle terbiye eden
Esmai îdrisiyenin birinci ismi olan bu isim üç kaynak eserde ‘Sübhaneke lâilahe illâ ente Ya Rabbe külli şeyin ve va-risühü» diye geçiyor. Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretlerinin Mecmuatül Ahzab isimli eserinde ise yukarıdaki isme «Ve Razikahu ve Râhimehu» ilavesi de vardır.
Sensin. Hicabı zulmaniyetden (karanlık perdelerden) aciz, naçiz kalbimi halâs edip envan lûtufu hakkaniyetine mazhar eden ve Rahmet nazarına nazar ettiren Sensin.
Ya Rabbi!
Bütün âlemler mahv ve yok olmağa mahkûm. Sen ise bakisin.
Havass ve Esrarı:
Bütün ekâbir (büyükler, ileri gelenler) bu esmaya rağbet etmişlerdir. Her kin bu ismi okusa insanların çoğu ona muti olurlar. Şek ve şüphe yoktur.
• Her kim bu İsmi vird edinip devamlı ve çok okusa gönlü hidayet nuruyla nurlanır. Her muradı ve maksudu yerine gelir.
1 note · View note