"Yâsîn sûresini çokça okuyun, zira bu sûre de çok hasletler vardır."
Hadîsi Şerîf
Hadîs-i şerîfin şerhinde şöyle denmiştir:
- aç olan kimse huzuru kalb ile okursa Allah onu fazlından doyurur
- korkan kimse okursa Allah onun hüzün ve korkusunu giderir
- fakir olan kimse okursa Allah onu dininde halis kılar
- ihtiyaç sahibi okursa Allah onun ihtiyacını giderir
- sabah okuyan kimse akşama kadar Allah'ın emanında olur
- hangi beldede okunur yahut tefsir edilirse Allah oradan surenin hürmetine belayı, kıtlığı, enflasyonu, taunu, vebayı ve hastalığı kaldırır
- akşam okuyan kimse sabaha kadar Allah'ın emanında olur
- ölünün üzerine okunursa azabı hafifletilir
“Do not think that Allah is unaware of what the oppressors do!”
The oppressors in the sentence we translated as -as a concept- Hz. It also includes the polytheists of the time of the Prophet.
As a matter of fact, Lokman also stated that polytheism is a great cruelty.
(Lokman 31/13).
However, there is no obstacle for it to include the oppressors other than the polytheists.
For this reason, some commentators have said that this verse represents a consolation for the oppressed and a threat to the oppressors.
(Razi, XIX, 141; Ibn Ashur, XIII, 246).
The fact that Allah does not punish the oppressors immediately and gives them a respite for what they did is not because the oppressor was unaware of what they did, consented to the oppression or was incapable of punishing the oppressor, but to give them the opportunity to repent and to give them the necessary punishment in the hereafter if they do not repent.
As a matter of fact, the verses describe the situation of the oppressors in the hereafter and show that the punishment there will be more severe.
şeklinde çevirdiğimiz cümledeki zalimler –kavram olarak– Hz. Peygamber zamanının müşriklerini de içine almaktadır.
Nitekim Lokmân aleyhisselâm da şirkin büyük bir zulüm olduğunu ifade etmiştir.
(Lokmân 31/13).
Bununla birlikte müşriklerin dışındaki zalimleri de kapsamasına bir engel yoktur.
Bu sebeple bazı müfessirler bu âyetin mazlumlar için bir teselli, zalimler için bir tehdit ifade ettiğini söylemişlerdir .
(Râzî, XIX, 141; İbn Âşûr, XIII, 246).
Allah Teâlâ’nın, zalimleri yaptıklarından dolayı hemen cezalandırmayıp onlara mühlet vermesi, zalimin yaptıklarından habersiz veya zulme razı olduğu yahut zalimi cezalandırmaktan âciz bulunduğu için değil, onlara tövbe etme imkânı tanımak, tövbe etmedikleri takdirde âhirette gereken cezayı vermek içindir.
Nitekim âyetler zalimlerin âhiretteki durumlarını tasvir etmekte ve oradaki cezanın daha şiddetli olacağını göstermektedir.
İnsanın yaratılmasının Kur'ân'ın öğretilmesinden sonra dile getirilmesi, insanın ancak din için yaratıldığını, Allah'ın vahyinden ve kitaplarından bir bilgi elde etmesi için bu özelliklere sahip kılındığını bildirmek içindir.
الصدق مع الله ان تكون في الظاهر و الباطن سواء و هذا لا يُنال بالأماني والتسويف ، بل بسؤال الله و الاستقامة عل الكتاب و السنة ظاهرا و باطنا .
“Allah’a karşı sadık olmak, içinin ve dışının aynı olmasıdır. Buna kuruntularla, (boş temennilerle) ve ertelemelerle ulaşılmaz. Bilâkis Allah’tan isteyerek, iç ve dışının kuran ve sünnet üzere istikamette olmasıyla ulaşılır.” (Şeyh Ulvan)
"33. İnsanlara bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönülleriyle Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Ardından Allah kendi tarafından onlara bir rahmet tattırınca, bu defa içlerinden bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya başlarlar.
34. Böylece kendilerine verdiğimiz onca nimetlere nankörlük ederler. Kısa bir müddet yiyin için, sefâ sürün bakalım; yakında yaptıklarınızın ne anlama geldiğini bileceksiniz."
Zira bu noktada o, bağlandığı diğer ortakların sahte olduklarının idraki içinde Allah’tan başkasının kendisini bu sıkıntıdan kurtaramayacağını iyice bilir. Fakat bu halini uzun süre devam ettiremez. Onun bu ihlâslı hali sadece sıkıntılı durumlara mahsustur. Sıkıntılar sona erip bolluk ve rahat geldiğinde, Yüce Allah, kendi katından bir nimetle onu rızıklandırıp başındaki belayı bertaraf ettiğinde ise bu nankör insanın tekrar geriye dönüş yaptığı, fıtratının üzerini tortuların kapladığı ve Rabbine yalvarışı terk ettiği görülür.
Halbuki ulaştığı selâmet ve neşe hâli çok uzun sürmeyecek, tekrar sıkıntılar ârız olacaktır. Hadi diyelim kısacık dünya hayatında bir müddet yiyip içip eğlenme fırsatı olsa da, ölümle başlayan âhiret âleminde azap, çile ve ıstıraplar onun peşini hiç bırakmayacaktır.
"Hayırlı bir eş, insana dindarlıkta yardım eder, destek olur. İbadetleri muhabbetle beraberce yaparlar. Teheccüde beraber kalkarlar. Orucu beraber tutarlar. Hacca beraber giderler."
Fahreddîn er-Râzî, Fâtiha Sûresi ikinci âyetinin tefsirinde şöyle bir ifâdeye yer verir:“O’nun senden başka kulları var ancak, senin O’ndan başka Rabbin yok.” Sonra şunu ekler: “O, sanki senden başka hiçbir kulu yokmuş gibi senin tüm işlerini üstlenir, sen ise O’na, sanki O’ndan başka bir Rabbin varmış gibi kulluk edersin...!”
"Allah Teala zulmün cezasını erteleyebilir, ama kesinlikle ihmal etmez."
A'râf Suresi [182] Ayet:
Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemiyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız.
A'râf Suresi [183 ] Ayet:
Ayrıca ben onlara mühlet de veririm. Fakat benim tuzak kurup helâk edişim pek çetindir.
En'âm. Suresi [44 ] Ayet:
Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.
Hz. Peygamber Efendimiz Sallallahu teala Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Yüce Allah zalime mühlet verir. (Cezasını hemen vermez, bir müddet için erteler.) Ama gazabını indirmeye hükmettiğinde o kişiyi hiç kimse kurtaramaz."