Tumgik
#iki kıta
haberolacom · 1 year
Video
youtube
35. Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’nın Ankara Seçmeleri başladı
3 notes · View notes
murat-o41 · 10 months
Text
Yengemin Götü Yaraksız Kalınca Kaşınıyormuş! (Iraz 20 Y., Kayseri)
Selam arkadaşlar ben Iraz. Yengem (dayı oğlunun karısı) 25 yaşında, 1.67 boylarında, sarışın biri. İnanılmaz sexy bir vücudu var. Ben en çok o pantolonunun içinde top gibi duran götünü sikmek için deli oluyordum. Ama kendisine birşey diyemiyordum, sadece hayallerimi süslüyordu. Bir sabah bizim kapıyı çaldı, "Iraz, bizim salonun avizesi dün geceden beri yanmıyor, gelip şuna bir bakar mısın?" dedi. Herhalde yeni uyanmıştı, altında pijaması ve üstünde bir tişört vardı. Bizim karşı dairede oturuyorlar. Hemen gereken malzemeleri alıp evlerine gittim. Yengem evde yalnızdı. Ben dayı oğlunu sordum, işe gittiğini söyleyip, bana çalışmayan avizeyi gösterdi. Ben merdiveni kurup, avizeyi sökerken, o da mutfaktan çay getirmeye gitti. Elinde iki bardak çay ile dönmüştü hemen. Ben merdivenin üzerinde avizeyi tamir ediyordum ki, merdiven sarsıldı. "Yenge şu merdiveni tutar mısın, düşmeyeyim!" dedim ve o da tuttu.
Sağlam tutuyor mu diye, aşağıya baktığımda, merdiveni tutarken tişörtünun üst kısmından görünen o koca göğüsleri sütyenden taşacak gibi duruyordu. Tabii benim sikim hemen çadırı kurmuştu. Bir süre daha avize ile uğraştıktan sonra tekrar yengeme baktım ki, yengem pür dikkat benim çadır kurmuş olan ve tam da göz hizasındaki sikime bakıyordu. Dalmıştı. "Hoşuna gitti mi yenge?" dediğimde, yengem hiç bozuntuya vermeden, "Ne?" dedi. Ben de, "Baktığın yer yenge!" dedim. Yengem gülerek, "Güzel görünüyor!" deyince çok şaşırdım ve bir şekilde olaya girmem gerektiğini düşündüm. Merdivenden aşağı inip, "Seninkiler de güzel görünüyor yenge!" deyip, hemen yengemin göğüslerini avuçlayarak, dudağına yapıştım. Beni itti, "Ne yapıyorsun sen?" dedi. Ben de, "Seni istiyorum yenge! Uzun zamandır seni arzuluyorum! Beni çıldırtıyorsun!" deyip, yeniden dudaklarına yapıştım. Yengem birkaç saniye tepkisiz kaldıktan sonra dayanamadı ve karşılık verdi ve benimle deli gibi öpüşmeye başladı. Demek ki o da benimle sikişmek istiyordu...
Bir çırpıda yengemin tişörtünu ve sütyenini çıkarttım. Göğüsleri devasa birşeydi, çok büyük ve dimdiktiler. Hemen yalamaya, uçlarını emmeye başladım. Yengem inlemeye başlamıştı bile, "Yatak odasına geçelim Iraz!" dedi. "Olur aşkım!" deyip, yatak odasına gittik. Yengemi yatağa attım, ben de bir çırpıda soyundum. Yengem sikimi görünce gözleri faltaşı gibi açıldı, "Çok büyük ve kalın!" dedi. Yengem korkmuştu açıkçası, ama kaçışı yoktu, bu gün yiyecekti bu yarrağı. Ağzına almasını söyledim. Ağzına almaya çalışırken bile zorlanıyordu, sikimin ucu bile zorla giriyordu ağzına. Yalamaya başladı. Öyle bir yalıyordu ve emiyordu ki, iliğimi kuruturcasına. Çok geçmeden ağzına boşaldım. Orospu yengem, "Mmmhhh! Tadı güzelmiş!" diyerek döllerimi yalayıp yuttu. Ben de, "Sıra bende!" deyip yengemin pijamasını ve külotunu çıkarttım. Amının suları akıyordu oruspunun. Ama çok güzel ve kaymak gibi prüzsüz bir amı vardı, sanki daha önce sikilmemiş gibi. Ben amını yaladıkça yengem, "Mmmhhh, güzel, devam et!" diyerek inliyordu. O kadar zevk alıyordu ki, ben yalarken kesin iki defa orgazm oldu...
Saçlarımı asılıp, "Artık sok şu sikini amıma!" diyordu. Ama benimkisi piçlik işte, amını yalamaya devam edip daha çok azdırıyordum onu. Yengemi yalayarak birkez daha orgazm etikten sonra yukarı kaydım ve sikimin kafasını amının üstünde, klitorisinde gezdiriyordum. Yengem kuduruyor, "Sok artık lan, sik beni!" diye bağırıyordu. Mahalleyi başımıza toplayacak diye korktum ve birden kökledim sikimi o güzel prüzsüz amına. Yengem nefessiz kaldı, gözleri kocaman açıldı, "Ağıhhh, yavaşşş!" dedi. Ama dinleyen kim, hızlı hızlı gidip gelmeye başladım. Az sonra yengem zevk çığlıkları atıyordu. Yengemi 15 dakika kadar böyle siktikten sonra, ikimiz de aynı anda boşaldık...
Biraz dinlendikten sonra birbirimize sarıldık, öpüşüp elleşmeye başladık yeniden. Yengem tekrar sikimi yaladı ve kaldırdı. Sikim hazır kıta haline geçmişti. "Yenge senin o güzel götünü sikeceğim şimdi!" dedim. Yengemi dörtayak domaltmaya çalışırken, "Hayır olmaz, şimdiye kadar kimse beni ordan sikmedi! Hem çok acıyormuş!" dedi. Ben de, "Acımaz! Acırsa çıkartırım, söz!" dedim. Yengem, "Bak acıtırsan sıçarım ağzına!" diyerek kabul etti ve önümde domaldı.
Komodinin üstünde duran bebe yağını alarak, önce kendi sikimi, sonra da onun götünü iyice yağladım. Parmağım bile zor giriyordu götüne, ama sikecektim o götü, hiç kurtuluşu yoktu. Sikimi götüne sokmaya çalıştım, ama girmiyordu. Birkaç denemeden sonra, birden bastırınca kafası girmişti, ama yengem anında, "Çıkarrr şunu!" diye bağırmaya başlamıştı. Çıkarmadım, biraz öyle bekledim. Ardından yavaş yavaş ileri geri yaparak götünün deliğini genişletim. Az daha soktum. Az daha, az daha derken sikimde bir sıcaklık hissettim. Büzüğü yırtılmıştı, kanıyordu. Sikimi çıkarsam bir daha yapamayacağımı bildiğim için, hiç sesimi çıkartmadan pompalamaya devam ettim...
Ama birşey dikkatimi çekti, yengemin hiç sesi çıkmıyordu, altımda ruh gibi öylece yatıyordu. "Yenge? Yenge?" diye seslendiğimde yengemden cevap gelmedi. Bayılmıştı acıdan. Yengem baygın halde iken, boşalana kadar götünü siktim ve götünün içine boşaldım. Sikimi götünden çıkardığımda, büzüğünde kanla karışık döllerim kabarcıklar oluşturuyordu. Hemen gittim mutfaktan kağıt havlu getirdim, yengemin amını götünü sildim, temizledim. Pijamasını, sütyenini ve tişörtünü giydirdim, yatağa uzandırdım, üstünü örttüm. Ben de giyinip yengemin ayılmasını bekledim. Yengem ayılınca eve gittim. Kocası akşam geldiğinde, hasta olduğunu, ondan dolayı yattığını söylemiş...
Yengem ertesi gün beni gördüğünde ise ilk söylediği şey, "Götümün üstüne oturamıyorum ağzına sıçtığımın piçi! Bir daha rüyanda sikersin beni!" dedi. Öyle dedi ama, iki hafta sonra kendisi çağırdı, "Aşkım çok özledim seni, sabah kocam işe gidince gel!" diye. Artık her fırsatta yengemi sikiyordum. Şimdilerde ise götten sikmemi kendisi istiyor oruspu. Götten sikişmek artık çok hoşuna gidiyor. Götü yaraksız kalınca tatlı tatlı kaşınıyormuş :))
[Iraz]
128 notes · View notes
yakazakalb · 5 months
Text
Tumblr media
Sahi nedir insan denen muamma?
Zahirine bakınca uyuklayıverdiği esnada elindeki çay bardağını düşürüveren,
Uyuduğu zaman tükürük bezleri ve ağız kaslarına hükmedemeyen,
Binbir çeşit cilt sorunları/ yağlanmaları için çeşit çeşit tedavi usulleri bulmaya çalışan,
Sindirim ve boşaltım sistemleri işlevini azaltınca çok büyük sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan aciz mi aciz zayıf mı zayıf bir varlıktır.
Böyle aciz bir varlık nasıl Alemlerin Rabbinin halifesi olabilir dersiniz? Zahiri midir insanı eşrefi mahlukat yapan. Yoksa mahiyeti ve hakikati midir?
Oysa Batınına bakınca insan; dağların kuşların kendisi ile zikre durduğu, hayvanların dahi önünde hazır kıta durduğu bir komutan, Bütün sünnetullahın deşifrecisi ve şifrecisi, bütün esma kendisine öğretilen , meleklerin secde ettiği, alemler hesabına Yaratana şükür ve Tahiyyat sunan Allah namına yeryüzünün düzen ve intizamından mes'ul elçisi.
O aciz varlık öyle bir kaynak ile irtibat kuruyor ki bir anda bütün âlem önünde diz çöküyor. O bağ öyle bir bağ ki sizi en güçlü kudretli otorite yapıyor.
Bir taraftan ülfet eden, bir taraftan unutan insan. Bir taraftan gözünün önünü dahi göremeyen, bir taraftan gaybtan haber veren insan, Bir taraftan aldığı nefesi bile veren/vermesi gereken, hiçbir şeye sahip olmayan ama diğer taraftan tüm alem kendisine hizmetkar olan insan. Bir pis sudan yaratılan amma meleklerden üstün olan insan. Kendisini ne dev aynasında, ne de fare deliğinde görmemesi gereken insan.
Yeniden hatırlamalı mahiyetini, değerini fark etmeli, yeniden el vermeli şu dünya düzeninin gidişatını iyileştirmek için. Bolca gayret ve dua etmeli...
“Ey Hak yolcusu! Mûsâ da Firavun da senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasmı kendinde araman gerekir!..” “Vahyin ışığında aydınlan ki, sendeki Mûsâ, sendeki Firavun’a gâlip gelsin!” Mevla'nın bu sözünü de çerçeveletip evlatlarının odasına asmalı...
Yoktan geldik, var olduk
Âlemlere yar olduk
Hak'tan geldik, kul olduk
Allah Allah illallah **** Sevgi sonsuz bir hece Bir olur gündüz, gece Kulluk tacı en yüce Allah Allah illallah 🌸
31 notes · View notes
epifizz · 8 months
Note
Ne olacak bu halimiz?
Ben kahin ya da tarihçi değilim bu konuda bir şey söylemek bana düşmez ancak tarihe baktığımda geçmişte neler yaşandığını görmek bir fikir veriyor.
Nietzsche'nin nihilist dönemindeyiz gibi hissediyorum. Tüm anlam kurguları birbir önemini yitiriyor, toplumlar ve kültürler çözünüyor yeni bir dizge ihtiyacı dile gelmemiş bir şekilde her köşeden haykırılıyor. Kapitalizmin temelinde yatan borç ekonomisi daha önce tekrarlarını gördüğümüz şekilde kopma noktasına geldi, böyle durumlarda kapital ekonomi kopma yaşayarak çeşitli şekillerde (kriz, savaş ya da darbe) kendini sıfırlama yoluna gidiyor ama bunun faturası da genellikle halka oluyor. Şirketler çok beslendi, ekonomi artık durgunlaştı birkaç devin yanında insanlar büyümeye gidecek atılımlar yapamıyor. Bunun yanında hareket serbestisi olan ekonominin görülmeyen sorunu olan göçmen krizi kimlik sorunları yanında kültürel çözünme ve eş miktarda kültürel tutuculuğu yani sonuç olarak daha sağcı ve daha tutucu iktidarları yaratıyor. Bu iktidarlar istikrarlı bir şekilde diyaloğu kesmeye ve düşman imgesine odaklanarak bir savaş ortamını besliyor. Amerika açık bir şekilde son iki dönemdir son zamanların en kötü iktidarlarını deneyimliyor işin kötüsü bu iki iktidar da farklı partilerden... Öbür yanda Ortadoğu zaferlerinde sarhoşlaşmış ve kan tadını almış Rusya savaştan savaşa atlıyor, Çin yükselmeye başlamışken AB devletleri muhafazakar kabuğuna çekilmiş durumda. Göçmenler insanları tekrar aryancılığa yaklaştırıyor. Bu da yetmezmiş gibi Fransa özellikle silahlı bir Avrupa Birleşmiş Ordusu arzusunda.
Dünyanın hemen her yerinde gençler umutsuz, hayat pahalılığı her yeri vuruyor. Gençler orta sınıf ailenin bir bireyi olarak ev alabildiğin günlerin artık çok eskide kaldığını hissediyor. Modern vaatler bir bir çökmekteyken insanlar yeni paradigma arıyor. Kimse geleceğin daha aydınlık olacağını, teknolojinin ve bilimin bize hayat kolaylığı sağlayacağına inanmıyor artık. Teknoloji ve bilim bir pazar olarak başka bir kapitalist yüz gibi kanımızı emiyor ve bağımlılıklarımızı besliyormuş gibi algılıyoruz artık. Eski paradigmalar çöküyor, eskiden daha eskilerin çöktüğü gibi. Koca bir anlamsızlık çağındayız, yeni bir paradigma için çevresine bakınan insanlar gizlenmiş neo-nazi kimliklerine ya da spiritüel şarlatan söylemlere düşüyor birer birer. Okullar da bir krizin içinde, her üniversite bağnazlaşmış çeşitli istatistikleri yukarıda tutmaya özen gösteren bir markaya dönüşmüş durumda. Tüm değer sistemimiz de aynı şekilde parçalanmış durumda, değer kişinin ya da şeyin kendinde aranmıyor artık. Değer yalnızca şeyin parasal karşılığı, üst sembolik anlamı (markası) veyahut ötekilerin rağbeti bir beğeni ve görüntülenme mekanizması üzerine kurulu. Ve bu değer atfetmede eşya ile kişi ayrımı iyice silikleşmiş durumda. Nietzsche tam da böyle çöken, içi boşalan ve kıvranan çağlara nihilist dönemler olarak bakıyor. Bunu yeni doğmakta olanın doğum sancıları olarak görüyor. Ama şu da var ki Nietzsche her ne kadar kıta felsefesinde ayrıksı bir isim de olsa, modern bir gelecek algısı ile tarihe bakıyor. Bu nihilist dönem her ne kadar deneyim olarak karanlık da olsa anlamca olumlu olduğu görüşünde kendisi. Ama bizim çağımızda gelecek konusunda iyi ya da kötü bir algı yok sadece ve sadece belirsizliğin kaygısı var, burada dahi bir yokluk algısı var çağımızda.
Tarih bize şu zamana kadar böyle anlarda yıkım, çözünme ve ardından yeni bir söylem getirdi. Gelecekte ne olur bilemem dediğim gibi kahin değilim ama şimdide bu oluyor ve geçmişte böyle anlardan sonra bunlar olmuştu.
8 notes · View notes
tanriningolgesi · 1 year
Text
RÜYA KAPANI
“Her şeyin bir kokusu var” demişti bir büyücü. “Keyifsiz sabahların, okul çıkışlarının, yalanların, sarılmanın, aşkın, korkunun.. korkunun bile bir kokusu var.” Tekrar o geceye dönmüş olsam, koklasam, eminim badem kadar lezzetli ve keskin olurdu.
Dördüncü uykumun dokuzuncu rüyası. Koridor on iki adım. Sekizinci adımda sola dönüyorum. Mutfak olduğu yerde, kıpırdamamış bile. Bir önceki rüyadan hiç hasar almamış, avizeye kimse kendini asmamış. Birinci çekmece. Ne sert rüya. Pencereden dışarısı ne koyu. Dışarıdaki pislik çekirdeğimden boşalıyor.  Tiz bir çığlık gözlerimi açıyor.  Bu kalp benim mi. Bunca yıl annemin sandım. Beynimin kıta sınırları yıkılıyor. İçimdeki dışarıya sesleniyor:  “dışımızdayız hepimiz. halaaaaa.“ Ağzını açıyor. Ağzında ben. Diriliğim-le tabutun içi dopdolu. Saçım örülü. Taşım yarinde değil. Elimle kalbimi yokluyorum, elim elim değil. Evde elimi arıyorum. Ev evim değil. Koridorun sonundan kendimi izliyorum. Gözlerimi açıyorum. Açtığım yer gerçek değil. Koridorun sonundaki ben değil. Üstüne toprak attığım çığlık boğazımı sıkıyor. Biri sessizce kulağıma fısıldıyor: “uyuduğun yerden geziyorsun evi fakat rüyalarda geçmiyor elindeki izin”.
kabul diyorum. kabulleniyorum. nasıl ki; dirilerin ölüleri var, ölülerin de dirileri!
kanımla çizdiğim tek yönün dışına atıyorum kendimi. değemez leşime dişlerin. dışarıdan içeriye doğru, yırtılan gırtlağıma sarılarak. doğurur gibi içimdeki sancıyı. ben diyorum, ben attım son tekmeyi kıçıma. siktirsin gitsin şuurum da. akılsızlığı’m-la ve yara bedenimle buradayım, kaçmıyorum. ama yakalayamaz beni dünyanın yer çekimi bile. -ayaklarımı kestim-
17 notes · View notes
Text
Ayri ayri yasantilari, ayri ayri duygulari olan iki kıta gibiydiler; bir iliski kurulamiyordu aralarinda.
William Golding- Sineklerin Tanrisi
2 notes · View notes
Text
Tumblr media
Bugün veda ediyorum sana.
Ardımda kalan dünyanın en güzel hissini bir anı olarak taşıyacağım. Çok güzel sevildim, çok fazla güzel sevildim. Bunu unutsam bile nasıl hissettirdiğini unutmayacağım.
Evet, muhtemelen asla huysuz yaşlı bir adam olmayacaksın ve ben de öyle bir kadın. Çünkü eminim hep seveceksin çocukları ve kedileri.
Tüm umudun yaşamaktan fakat güzel yaşamaktan değil, huzurlu yaşamaktan.
Benim tüm kinim yaşamaktan, kötü yaşamaktan.
Öfkem bir perçem gibi iniyor yüzüme. İncelikli sevmenin en derinini bir kurşun gibi taşıyorum içimde belki de bu yüzden hırçınlığım.
Sözler vermedim, mutlu olacağız demedim, mutsuz olacağız da demedim. Keza sen de öyle. Çünkü verdiğin sözlerden azad ediyorum seni. Bakışların birer mühür gibi duruyor halen üzerimde. Çok sevmekten, çok savruluyorsun. Sevmediğin bir şehirdesin. Sevmediğim insanlar girdi hayatıma. Çok hata yaptın, çok hata yaptım. Yine olsa yine yapardık. Çünkü sen ne kadar zamana bırakıyorsan ben de o kadar bırakıyorum her şeyi.
Ayrılmak eylemini ezelden tattırıyorum sana. Sanki dünyanın tüm ayrılıklarını sen yaşamışsın gibi hissettirdim, tüm dünyayı terk eder gibi gittim. Çok uzun zaman yerimi yadırgamadan yaşadım yanında. Fakat benim yerim senin göğsün değil işte onu anladım ben bugün.
Yemin ederim çok seviyorum seni. Asla dayanamam seni kaybetmeye. Fakat bugün anladım ki ben yabancı bir hissi taşıyorum evvelden. Seni tanıyorum, beni tanıyorsun. Hem de çok iyi. Fakat seni daha ötesinde sevmeye çok yabancıyım. Bir aile gibi, eski bir dost gibi ve hep yanımda olan vefalı bir arkadaş gibi seviyorum seni. O gün yanına gelirken kalbim deli gibi atıyordu, heyecandan uçuyordum. Giderken de metroda iki kıta boyunca ağladım. Uykumda dahi...
Fakat bugün sana gelirken fark ettim ki gençliğimin en güzel günlerine uğruyordum, yanında sonsuz mutlu olduğum o zamanlara geldiğimi sanıyordum. Oysaki değilmiş. Büyüdüm ben. Çok üzdü bu beni. Yanınızdayken unutmuşum meğer fakat büyümek bir sancı. Gençliğim, gülen yüzüm, tasasız günlerim, hoppalığım, eğlendiğim zamanlar çok geride kaldı artık. Bir rüyanın esintisi var yüzümde, göz yaşlarım üşüyor bu rüzgara karşın. Dünyanın neresinde olursan ol kapını çalacağım, dünyanın neresinde olursam olayım kapımı çal çünkü dostumsun sen benim. Bu yitmesin lütfen.
Sevgine tapıyorum, yüreğinin güzelliğine inanç duyuyorum. Ve sana çok değer veriyorum. Fakat beni özgür bırak istiyorum kalbinden. Ben her zaman yanındayım. Hep olacağım. Başım sürekli dertte, yanımda ol. Üstelik ben deli mıknatısıyım, biliyorsun.
Bir bakışımdan anlarsın sen beni. Kırgınlığımı, üzüntümü fakat ne düşündüğümü tahmin bile edemezsin. Kafamda çok şey var çünkü çok yoruldum. Tükendim birazcık, şu kadarcık falan. Dünya üzüyor beni. Yok ediyor beni yaşamak.
Benim hırslarım var, sorumluluklarım. Özgür olmayı en çok ben kendim istemedim herhalde. Seni sevmekten korktuğum gibi özgür olmaktan da korktum. Bu yüzden geç kaldım işte yaşamaya. Ufacık bir ömrüm var benim, şimdiden heba ettim. Geri dönemem, bırakamam hiçbir şeyi. Benim en büyük kötülüğüm kendime, bi de sen gözlerimin içine bakarken o an ölmeyi dilememe. Çünkü o kadar çok canım acıyor ki sadece sen incitmeden duruyorsun karşımda. Senin benim gözlerimin içine bakarak karşımda duruşun ölmeyi fazla güzel kılıyor bana.
Kalbim kırgın değil sana, vicdanın rahat olsun. Seni sevmeye vedamdır bu benim. Kusura bakma, babam çok küçükken öldü benim, annem de bilmez sevgisini göstermeyi, e ben de öğrenmek için çok çaba harcamadım o yüzden bu yabaniliğim.
Yine de kaç yaşımda olursam olayım parmağıma diken batsa, senin kanayan dizime pansuman yapman gelecek aklıma, yaram soğusun diye üflediğin...
Kolyem bende. Hayatımda sahip olduğum en güzel şey olarak kalacak. Benden önce ölme iyi bak kendine. Senden önce ölürsem eğer kaldı ki bunun için çok çaba harcıyorum sanırım :) o zaman da şunu bilmelisin ki benim seni terk etmem kendime yaptığım bir eylemdi. Senin sevgine karşın zayıf kaldım. Kabul ediyorum işte korktum.
Yine de sana sevgilim demek çok hoşuma gidiyor. İçten içe bağlıyım sana. Çok tanıdıksın. Seni düşününce var olmak sancılı gelmiyor bana. Bir yerlerde rast gelmek şaşırtmaz beni, her daim tesadüf edecek zaman bize. Çok yakınsın.
Ben utangaç bir kalbi taşırım geceden
Ben seni sevdiğimi ölsem söyleyemem.
Fakt özgürce söylüyorum artık. Seni seviyorum. Rıhtımında kan kusuyor insanlarım. Seni seviyorum. Bir veda ediyor ağlamalarım. Seni seviyorum. Başımı omuzuna koyup senin müzik listeni dinlemeyi ve sarhoş olmayı diliyorum.
Yanında şımarmayı özleyeceğim. Hayatın beni yaptığı ciddi kadın senin yanında çocuk gibi olacak her zaman. Sonsuz şımarıklığım...
Elveda.
5 Nisan Çarşamba 02.45
8 notes · View notes
bogazinincisi · 10 months
Text
Boğazın sularında dans eden gemiler,
Işıltılı ışıklarıyla gecenin içinde.
Birbirine kucak açan iki kıta arasında,
Senin güzelliklerinle dolu bir rüya gibi.
Denizin huzur veren mavisini taşıyan sular,
Kıyıları öperek akıp gider durmadan.
Kuşlarla dans edercesine uçar rüzgarlar,
Boğazın her köşesinde anlatır masalı.
Yükselen köprüleriyle modern ve antik,
Birleştirir geçmişi gelecekle.
Boğazın her adımda farklı bir manzarası,
Gözlerimi büyüler, ruhumu aydınlatır.
Gün batımının renkleriyle boyanırken gökyüzü,
Boğazın üstünde dans eder güzellikler.
Kıyılarda hayatın ritmi sakin ve huzurlu,
Bir yandan da şehrin heyecanı kaynar durur.
Boğaz, bir aşk hikayesini anlatır gibi,
Kıyılarına dizilen evlerden ve yalılardan.
Bir yandan tarih, bir yandan yaşam akar,
Her anıyla büyüler, her anıyla etkiler insanı.
Boğazın sularında yankılanır sevgi,
Kıyılarına yansıyan mutluluk dolu anılar.
Her bakışta, her adımda seni hatırlarım,
Boğazın güzellikleriyle dolu İstanbul’um.
-Bogazinincisi
3 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
PATATES KITLIĞI
1845 yılı ve sonrasında İrlanda'da bir milyon insanın ölümüne, on binlerce kişinin göç etmesine neden olan İrlanda Patates Kıtlığı, dünya tarihinin en ilginç olaylarından biridir
ingiltere'nin dünyanın dört bir yanında sebep olduğu felaketlerin en kötülerinden biridir. ingilizler; adada 17. yüzyıldan itibaren ulster plantation ile ilk kolonizasyon faaliyetlerini gerçekleştirmesi ve 1801'den itibaren adayı tamamen idaresi altına alması sonucu mezhepçiliğe dayanan bir mülkiyet sistemi gelişmiştir: bu mülkiyet sisteminde çoğu ingiltere topraklarında yaşayan, kraliyete sadık ve anglo irish olarak anılan protestan arazi lordları; topraklarını aracılara kiralardı. aracılar ise kiraladıkları geniş toprakları çok küçük parçalar halinde katolik irlandalı köylülere kiralar ve böyle para kazanırdı. köylü aileleri de bu küçük toprağı işler ve kira öderdi. ingilizlerin gelişiyle birlikte uygulanan bu sistem, zaman geçtikçe nüfusun artmasıyla arazi sisteminde büyük bir tıkanıklığa sebebiyet vermiştir. katolik köylü nüfusunun artmasıyla köylü ailesinin başına düşen toprak gitgide düşmüştü. daha önce tereyağı, süt, et ve çeşitli sebzeler gibi pek çok gıdaya erişebilen köylüler toprakların küçülmesiyle, küçük topraklarında onları doyurabilecek tek seçenek olarak patatesi görmüştü. küçük bir alanda onlara yetebilecek tek ürün patatesti. tüm irlanda kırsalı patatese bağımlıydı. ekonomik olarak ciddi sıkıntı çeken köylülerin evlerinde onları yağmurdan koruyabilecek bir çatı ve bir battaniye bile lüks haline gelmişti. ev ve arazi için kira ödedikleri için mal varlıkları patatesleri ve domuzlarından ibaretti. sefalet akıl almaz boyutlardaydı. 
1844'te yeni dünya kaynaklı bir patates hastalığı, kıta avrupa'sına yayılarak çiftçilerin kabusu olmuştu. kısa sürede bu hastalık tek yiyeceği patates olan milyonlarca kişinin bulunduğu irlanda adasını da vurdu. 1845’te hasat edilen patatesin yarısı hastalıktan etkilenmişti. hastalık, ürünü çürüterek tüketimini imkansız hale getiriyordu. bunun yanında, sadece tarladaki değil ambardaki çoktan hasat edilmiş patatesi de etkiliyordu. 1846’da patatesin dörtte üçünün hastalığa maruz kalması ile irlanda kırsalında açlıktan ölme vakaları başladı. 1847 ve 1848 yıllarında hastalığın vurduğu patateslerin fazlalığı nedeniyle tohumluk patates de kalmayınca işler daha da kötüye gitti. çiftlik ve sokak hayvanları öldürüldü. yaban meyvelerine hücum edildi ve sonunda sıra insanlara geldi. evler yağmalandı, salgın hastalıklar baş gösterdi, köyler ceset yığınlarına teslim oldu, yamyam çeteleri meydana geldi ve çiftçilerin kendi öz evlatlarını yedikleri vakalar kayıtlara geçti. kıtlığın etkileri geçene kadar 775 bin-iki milyon arası irlandalı çiftçi; kıtlık, şiddet olayları ve salgın hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetti. ölülerin yanında 2 milyon irlandalı ingiltere, iskoçya, abd ve kanada gibi başka ülkelere göç ederek kıtlıktan kaçtı. büyük kısmı gittikleri ülkelerde sefalet içinde yaşadı. kıtlık çoğunlukla, irlandaca dilinin dominant olduğu yerleri vurdu ve irlanda kültürü büyük hasar gördü. irlanda nüfusu, 178 sene geçmesine rağmen halen kıtlık öncesi seviyesine ulaşamamıştır.
Tumblr media
6 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Can Yücel / Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir
Tumblr media
"Bir kez gözaltındayken 'Hayatını anlat' dediler, bir başladım, nasıl susturacaklarını bilemediler, sonunda ...tir ol git deyip kovdular." Yaşamını 'en güzel şiiri' olarak niteleyen Can Yücel, yaşadıklarını, düşündüklerini yine kendi üslûbuyla anlatıyor.
İlkokul üçteyim. Küçücük çocuk. Boğaziçi okulunda okurdum. Evden yolladılar. Leyli yollandım. Hem aynı şehirde oturacaksın hem de okula leyli yollanacaksın. Çok bozuldum, çok üzüldüm. Evde, ikiz kardeşimle kavga ediyorum diye yollandım. Benimsemedim. Her şeyi benimsemediğim gibi... Futbol vardı, futbol oynuyordum... İyi bir futbolcu olacaktım. Nasıl gol atacağım hâlâ rüyama girer... Zaten şiirde de hep nasıl gol atacağımın peşindeyim ya! Ankara'da Taşmektep. Ahır gibi. Bombok bir yer. Futbol da yok. Üstelik vekil oğlusun. Bombok bir durum. Hiç sevmedim... Ortaokul bitti. Atatürk Lisesi. Aynı numara, orayı da sevmedim. Klasik şube harikaydı. Harika kadro, Nurullah Ataç, Cevdet Kudret ders veriyor. Nâzım okuyoruz. Dünya edebiyatını tanıyoruz. Latince öğreniyoruz. Sekiz öğrenciyiz. Gazi Yaşargil de orada. Gazi çok çalışkan, bize karışmaz. Orada komün kurduk. Harçlıklarımızı komüne verip para biriktiriyoruz. Dışarı gitmek için. Sonra tüm topladığımızı Gaziciğimize verdik, onu dışarı yolladık.
Hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir
Ben babama hep posta koyuyorum. Tek parti numarası vardı ya. Utanıyorum senden derdim. O da niye utanıyorsun diye çıldırıyordu. Arabasına binmezdim. Öyle bir gerginlik işte. Sonunda beni Cambridge'e postaladılar. Bu da çılgınlık. Ben Dil Tarih Fakültesi'nde Almanca öğrenmiştim, Alman edebiyatını biliyorum. İngilizce bilmiyorum. Niye yolluyorsunuz beni Cambridge'e! Çılgınlık işte! Züppelik işte! Cambridge'de Allah muhafaza kuş gibiyim. Ben de hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir. Bütün Katolik papaz çocukları benim Latincenin on mislini biliyor. Ben de kafayı modern tarihe taktım. Bertrand Russel derse gelir... Ama hem kuş gibiliğe hem ukala İngiliz numaralarına yokum... Ayrıldım Linkfield'e gittim. Bülent, Rahşan orada. Ali Neyzi, Yavuz Bayraktar orada. Havuzlu, tenis kortlu, lüks evlerde oturuyorlar, ama yemek yiyecek paramız yok. Babam geldi ziyarete. Mezarlıktan ebegümeci toplayıp ikram ediyoruz.. Londra'da resim tarihi öğrenmek için 'Court of Institute of Art'a gidiyorum. Orada bizim ressamları buldum. Avni, Bedri Rahmi'ler, Selim, Şadi Çalık, İlhan Koman. Orada hem eğlendik hem öğrendik... Arada şişeye giriyoruz...
Şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın
İlk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımın yuvasındaydım. Yuvada bir çocuk öldü. Çok üzüldüm. Arkasından şiir yazdım. Ben mümkün olduğu kadar aile içinde yaşadım. Bütün serseriliğime rağmen aile köklerimi kaybetmedim. Aile değil sade, arkadaşlarım için de böyledir. Öldükleri zaman şiir yazarım. Şiire, babamın yardımı çok oldu. Hep şiir çevresindeydim. Babam okur, babaannem okur... Şiire elverişli bir dünya yaratmıştı babam bana... İngiltere dönüşümde çevreme çok dikkatli baktım. Herkesle beraber olmayı ve dinlemeyi seçtim. Cahit'le, Orhan'la... Bu arada insan şiiri kaybedebilir de. Ama temelde şiir güdüsü yatıyordu. Dili iyi biliyorsan, şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın. Elbette hümanizma beni etkilemiştir. Böyle yetiştim ben. Baba Mevlevihane'de doğmuş, yetişmişti. Babam her ne kadar Batıcı, Atatürkçü, Batılılaşma hareketinin bir yiğini olarak yaşamışsa da Şark edebiyatı, mistisizm, Divan edebiyatı ve bizim temel gökkubbemiz musikisini de birleştirmişti. Ama ben o kadar şanslı değilim.
Aşk, kendine mahsus bir boğa güreşidir
Hayatımda, karım hariç, iki şey sevdim: Şiir ve politika. Şiir nedir, diye sorarlar. "Şiir göklerde uçan nazenin bir balon' değil; o balon çoktan patladı. Benim için şiir akıl ve heyecan meselesidir. İnsan beyninin yalnız yüzde onu bilinir, gerisi meçhul kıta. Şiir, beynin işlemeyen yüzde doksanını harekete geçirmektir. Şiir bir terlemedir. Güneş güneş sözlerle... ve böyle böyle eriyip gider. Dünya gibi tıpkı; döndükçe terleye terleye... Benim gördüğüm, aşk, sevmekten başlayan azgınlıktır. O kadar çok sevmek ve azmak lâzımdır ki aşk için, hiçbir boğa seni tutamasın, hiçbir toreador sana kırmızı şal göstermesin... Evet, aşk kendine mahsus bir boğa güreşidir. Picasso dahi bunu çok iyi bilir.
Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor
Oktay Rifat'ın söylediği gibi: Kelimeler, günlük konuşma ve iletişimde yıpranırlar. Oysa kelimeler bütünselliğin parçalarıdır. Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir. Bu arada kurulan güzellikler, bütünlükler büyük bir 'happening' olur. Şiir, yaşamı çekip çeviren bir ilke. Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor. Bu sevgi ve öfkenin diyalektiği eytişimdir. Bu nedenle sevgi ve öfkenin bir bileşimi olarak ortaya çıkar sanat. Olanı kabul yerine olanı değiştirme yolunda bir çabadır, bundan dolayı verimlidir ve önemlidir. Bundan dolayı insan beyninin ince noktalarına kadar giren, süreklilik kazanan bir eylemdir. Şiir, gürültüden müziğe geçmektir. Şiir, evrenin içinde büyük seslerin molekül ve atomlardan başlayan bütünlüğü, bu bütünlüğün müziğidir. Şairin görevi bu musikiyi kurmaktır. Kozmosdan aşağı şiir yazılmaz. Üst tarafı minördür... Harika o ki, insanlar kendi adlarına değil, kâinat adına yazarlar. Bütünselliğin dışında şiir yoktur. Hayat ve ölüm de bütündür. Şiir bu bütünden çıkan büyük çılgınlıktır. Çok ağır geçen hayatımızın içinde ironi, bütünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır. Bence kahkaha çiçekleri yaratmak Baudelaire'in 'Şer Çiçekleri'nden daha iyidir. Hiç olmazsa, kahkaha çiçeklerinden LSD yapılır.
Ben ihtiyarım, ilhamım genç
Hayatımda şiirden başka, çeviriyle uğraştım, onun dışında bir iki kısa memuriyetin dışında hiçbir iş tutmadım. Eskiden babaanneme anlatırdım: Bak şimdi, şu yazıdan elli lira kazanacağım, ötekinden şu kadar... diye. Kadıncağız kahkahalarla gülerdi. Hiçbiri doğru çıkmazdı. Para kazanmak için birtakım işler yaptım, tercümeler, fıkra yazarlığı. Ama aldığın para para değil, ekmek parası bile değil. Peki nasıl geçiniyorum? Ankara ve Dragos'daki baba evlerini sattık, Kuzguncuk'ta ev aldım. Artık babam sayesinde parasızlıktan şikâyetim yok. Şiir benim için meslektir. Düne ve geleceğe bakışımla birlikte yürüyen özgür bir meslektir. Son zamanlarda kitaplarımdan gelen parayla yaşamımı sürdürüyorum. Bu benim için çok önemli bir şey. Şiir yazmada intizamım var. Hep şiir düşünüyorum... Ben ki, büyük planlarda, İşçi Partisi döneminde on yıl şiir yazmadım... Şimdi ciddi olarak çalışma olanağım var. Rahatım yerinde. W. B. Yeats'in dediği gibi: Ben gençken ilhamım ihtiyardı. Şimdi ben ihtiyarım, ilhamım genç...
Bazı şeyler ancak çocukça anlatılabilir
Ben hep iki tür düş görüyorum. Ya futbol düşleri ya da erotik düşler. Erotik düşler, eski hikâyelerle. Kadınları çok seviyorum. Kadın erkek çelişkisi çok önemli. Çok yakın bu iki cinsin, bu çelişkiyi, gerilim içinde yaşaması bir mucize. Erotizm, bu gerginliği yaşama. Hayatın temelindeki erotizm bu. En güzel yanı insanları ayakta tutması. Yabancı bir televizyon görüncesinde bitkilerin nasıl çiftleştiğini seyrederken ağlıyorum... Derken, aklıma geliyor Güler'le ilk seviştiğimiz. Orada da ağladığını gülerek hatırlıyorum. Ben yedi yaşında, yetmiş yaşında gibi hissettim kendimi. Yetmiş yaşında da kendimi yedi yaşında gibi hissediyorum. Bundan dolayı iş karışık... Belli bir yaştan sonra insanda çocuklaşma demeyeyim de, dünyaya çocuk açısından, çocuk gibi bakma ihtiyacı doğuyor. Zaten bazı şeyler de ancak çocukça anlatılabilir geliyor bana.
Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk
Şiirden değil, çeviriden yattım. Che Guevara'nın 'İnsan ve Sosyalizm'i ile Che, Mao ve bir Amerikalı generalin yazdığı 'Gerilla Harbi' kitaplarını çevirmiştim. Amerikalı general kontrgerillayı anlatıyor. Dava dört yıl sürdü. Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk. Şairlerin hepsi hapisane kuşudur. Kendi kendilerine acımaktadırlar ki, insanın en büyük kabahati kendine acımasıdır. Ondan dolayı çok güç çıkıyor şiir, daha doğrusu şair çıkmıyor da şiir çıkıyor ara sıra. Cumhuriyet şiiri, bütün tek parti devrindeki gayretlere rağmen -Hececiler, şunlar bunlar- resmi şiir tutmadı. Şiir resmi kanalın dışında, siyasi olarak da onun dışında duranların inhisarında gelişti. Bu nedenle de menfi bir şey olarak bakılmıştır şiire Türkiye'de. Şimdi otel yaptılar ya, Sultanahmet Cezaevi'nden geçmemiş şair yoktur o devirde.
1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi
Menfiden kasıt öfkeyse sevgiyle beraber olmalı bu. Nâzım'da da böyledir. Ama baskıdan ciddi zarar görmüştür şiir. Gençlere seslenme bakımından ayağı bağlanmıştır, kösteklenmiştir. Kitleye intikali güçleşmiştir. Ondan dolayı da kendi içine kapanmıştır. Hele 1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi. Bir insan için kendine acımaktan daha kötü bir şey yoktur. Benim şiirimde de, siyasetimde de hâkim iki unsur var. Bu iki unsurun çelişkisi ve sentezi, bana yaşama gücü veriyor. Olupbitene ve olupbitenin sorumlularına karşı öfke; olması gerekene, olabileceğe ve onu getirecek olan büyük emekçi ve aydın kitlelerine sevgi... Öfke ile sevgi arasında çırpınan bir çelişkinin içinde yaşıyorum ben. Şiirlerimle de, siyasamla da, bana enerji, akıl ve yaşama sevinci veren şey, öfkeyle sevincin çelişkisi.
Kala kala küfretme özgürlüğü kalacak
Küfrü ve argoyu halk kullanıyor. Yazdığımız şey de halkın nabzı ve ağzı olduğuna göre, elbette bu küfür işi de kendiliğinden katılıyor işin içine. Aslında küfür bir özgürlük davasıdır. Türkiye'de de kala kala küfretme özgürlüğü kalacak. O özgürlüğü de elden bırakmak istemiyorum. Hırgür sevmeyen bir insanımdır. Ama hırgürsüz yaşanmıyor bu ülkede. İkincisi mahcubumdur, fakat artık yırtık olmadan yaşanmıyor. Mümkün olduğu kadar asude, kendini dinleyeek yaşamayı seviyorum, fakat çok patırtılı bir ülke. Bundan dolayı insanın mizaç doğrultuları, bu yaşam içinde kendi sonuçlarına varamıyor.
Aslında bir kül tabağıdır dünya
Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. İnsanlıktan umut kesmem. İnsan, zaman zaman iyimserlik ya da karamsarlık duyabilir. Fakat, insanla ilgili aşağı yukarı bütün gerçekler içinde bir tansık, bir mucize vardır. Bu mucize, umudu getiriyor. Ama umut durduğu yerde olmaz. Kazanarak, çalışarak, savaşarak edinilir. Umudun olmadığı yerde insan 'Herkes koyun gibi kendi bacağından asılır' diyerek, enayi gibi kendini, yaşamayı askıya alır, geberip gider. Aslında bir kül tabağıdır dünya. İçine bir güneş bastırılmış. Amma da izmarit ha!.. Ölmekten değil, ölümün acısı olmasından, işkenceden korkuyorum. Ölüm içimizdedir hep, her doğan çocuğun içinde. Ölüm bütünselliktir. Bu bütünselliği bozacak, beni parçalayacak acıdan korkuyorum. İnsanı ezici, bütünselliği bozucu her şeyden nefret ediyorum. (Cumhuriyet gazetesi / 15 Ağustos 1999)
4 notes · View notes
isegidenadam · 20 days
Text
Google, Afrika'yı Avustralya'ya bağlayan ilk deniz altı fiber optik kablosunu inşa edecek
Google, Afrika’yı Avustralya’ya bağlayan ilk deniz altı fiber optik kablosunu inşa edecek Teknoloji Ürünlerinde Avantajlı Fiyatlar HEPSİBURADA.COM’da ABD teknoloji şirketi, yeni fiber optik kablo projesini sürdürüyor. İki kıta arasında uzanacak kablonun tahmini bitiş tarihi belli oldu. ensonhaber.com ABD merkezli arama motoru Google, Afrika ve Avustralya kıtalarını birbirine bağlayacak ilk…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
04.03.24 SUICIDE SILENCE KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Tumblr media
Pazartesi günü! “Cradle Of Filth” ertesi! Turnenin son konseri!… “Suicide Silence” konserini düşününce aklıma bunlar geliyordu. Yalan yok endişe içerisindeydim.. Acaba konser güzel geçecekmiydi? Haftaiçi ve özellikle pazartesi günü olduğu için konsere kaç kişi gelecekti? Adamların uzun bir turneden sonra fiziki, kimyevi, ruhani enerjileri, performansları ne durumdaydı? Cuma gününden sonra bizim seyirci ne haldeydi? Vs. “Suicide Silence” sahneden, kafamdaki bu soruların cevabını kesin ve net bir dille şu şekilde verdi; “FUCK EVERYTHING”
“Deathcore” gruplarına, konserlerine alışkınız. Özellikle geride bıraktığımız “Slaughter To Prevail” yıkımından sonra artık genç arkadaşlarımızla birlikte “Coresal dönüşüm” yaşıyoruz diyebilirim. Endişelerime rağmen nasıl bir şeyle karşılaşacağımızı üç aşağı beş yukarı kestirdiğimi düşünüyordum fakat konu benim düşündüğümden bambaşka yerlere gitti. Ağırlıklı olarak “Z” kuşağının katılım sağladığı konserde tabiki “Oldschool tayfa”da arka saflarda yerini almıştı. Alana girdiğimizde içeride “Queen”den Bohemian Rhapsody” çalıyordu. Kuşakları birbirine bağlamak için ne kadarda güzel bir hareket! Evet, az sonra kulisten bölüm sonu canavarları çıkacak ama o anda genç yaşlı, 7 den 77’ye “Queen”le hoplayıp zıplıyoruz, birbirimize bakıp gülüyoruz. Kısa süre sonra Abd’li yıkım ekibi sahnede yerini alıyor ve fırtına başlıyor.
Tumblr media
“Suicide Silence” sahneye çıktığı andan itibaren seyircide bir enerji patlaması oldu. “Unanswered” ile başlayıp “You Only Live Once”la devam eden ilk anlarda konuyu çözmeye çalışan bazı arkadaşlar dışında kafa sallamayan, hareket halinde olmayan kimse yoktu. “Fuck Everything” ve “Love Me To Death” bölümüne geçildiğinde artık orta alanda yapılan vahşi “Pogo”lar, devasa bir “Circle Pit” ve çalınan bütün “Riff”lere, “Breakdown”lara eşlik eden kalabalık bir kitle vardı. Kan gövdeyi götürüyordu! Tişörtler çıktı, pozisyonlar alındı. Vokal “Hernan Hermida”nın her sözüne, komutuna, savaşa gitmeye hazır bir kıta asker gibi konumlanmış seyirci, birbirini yok etmek için “Wall of Death” hazırlığında iki tarafa ayrılırken çok hoş bir detay yaşandı. Hernan’ın seyirciyle iletişimi esnasında “Wall of Death” boşluğunun ortasındaki bir çocuk, bu günün doğum günü olduğunu söyledi. Hernan, çocuğu sahne önüne çağırdı ve kendisini kandırmamasını, kimliğini göstermesini söyledi. Çocuk bunu yaptıktan sonra doğum günü hediyesi olarak bir gitara kavuştu! Hayat boyu unutulmayacak bir hatıra ve doğum günü… İşte metal müzik böyle bir şey :)
Tumblr media
2012 Kasım’ında bir motor kazası sonucı kaybettikleri vokalleri Mitch Lucker’ın yeri asla dolmaz ama grubun şu anki vokali Hernan, elinden gelenin fazlasını yapıyor. Özel, karakteristik bir sesi var ve bunu kullanmasını çok iyi biliyor. Bana 2005 yılında “Exodus” vokali olan Rob Dukes’u anımsattı. Rob’da o dönem gruba adaptasyon sürecinde çok hareketliydi, birçok festival “Wall Of Death”ine kumandanlık ediyordu. “Wacken”daki performansı görülmeye değerdir.. “Disengage” “Remember…” “You Must Die” sonrası alan içerisinde öyle bir hıza ulaşıyoruz ki, neredeyse galaksi değiştireceğiz! Hernan’ın seyirciyle iletişimi ve demeçleri olmasa konser bu hızla zannediyorum yarım saatte falan biterdi.. Ses yine çok iyiydi ve vokal dışında Davul, Bas, Gitarlar o kadar iyi duyuluyordu ki bir ara deprem oluyor sandık. “Köprüyü ve ikinci salonu ele geçirdiler. Kapıları sürgüledik. Ama çok dayanamayacağız. Yer sarsılıyor. Davullar... Davullar derinden geliyor...” Moria madenlerinde verdiğimiz savaş son hızıyla devam ederken “Lifted” “Slaves To Substance” “Wake Up” şarkıları geride kalıyor. Grubun enerjisi çok yüksek, seyircinin daha yüksek. “Pogo” yapmayı, “Circle Pit”te dönmeyi, “Wall of Death”leri konser boyunca asla ihmal etmediler, hangisini kameraya çekeceğimi şaşırdım. Sahnede çalan grupmu, alandaki seyircimi? Hepsine şapka çıkartıyorum. Bel’i kırık, birasız kalmış, yorgun argın beni bile neredeyse aralarına çekeceklerdiki konser bitti…
Tumblr media
Bunca sene içerisinde, konserlerde gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra “Suicide Silence” ve seyirci beni hayranlık içerisinde bırakıyor. Ağzım bir karış açık olan bitene bakıyorum. “Bludgeoned To Death” “Fucked For Life” ve son olarak “No Pity For A Coward” sonrası grup sahneye bir daha dönmemek üzere veda ediyor. (Hernan konuşmaları sırasında özür dileyerek çok yorgun olduğunu ve uçağına yetişmesi gerektiğini söyledi fakat bu yorgunluk bize asla geçmedi!) “Suicide Silence” konserini uzun uzun çakan şimşeklerin ardından, yine çok uzun süren bir gökgürültüsüne kolaylıkla benzetebilirim. Konser başladığı gibi o kadar hızlı bitti, o kadar nefes aldırmadıki, tuvalete gidecek fırsat olmadı. “Deathcore” böyle birşey evet ama “Suicide Silence” bence başka birşey…
Grup sahneden indi, kulis sonrasında içeride kalan hayranlarla uzun süre fotoğraf çektirdi, konuştu, dertleşti ve eğlendi. Gerçekten sıcakkanlı, samimi, eğlenceli, “Metalkafa” tanımının hakkını sonuna kadar veren adamlar. “Suicide Silence” bana bir “Deathcore” grubu isminden ziyade bir “DSBM” grup adını daha çok çağrıştırıyor ama grubun ruh hali, doğal olarak Sound”ları, enerjileri buna tam tezat oluşturacak cinsten. Alanda konser sonrası gitarist Mark Heylmun’la biraz sohbet etme fırsatı yakaladık. Hernan’ın uçağa yetişmesi gereksede kendisi biraz daha İstanbul’da kalacağını söyledi, Dorock bar’da takılmak istediğini belirtti. Umarım onunla ve diğer bütün “Suicide Silence” elemanlarıyla ama konserde, ama dışarıda bir yerlerde tekrardan karşılaşırız. Üniversite yıllarında hiçbir şeyin sonunu düşünmeden sabahlara kadar içip sıçtığın en iyi arkadaşların vardı ya hani; işte bu adamlar onlar… ve ölene kadar “Metalkafa” kalacaklar! Herkese sevgiler, nice nice konserlerde görüşmek üzere!
Tumblr media
1 note · View note
nullshop · 4 months
Text
Deprem Nasıl Oluşur ?
Tumblr media
Deprem Nasıl Oluşur ?
Tumblr media
      Deprem, yer kabuğunun en üst katmanında bulunan tabakada yer alan fay hattı adı ile bilinen kırıkların hareket etmesi sonucunda oluşan sarsıntıdır. Deprem, yer kabuğunun altında biriken gerilimin aniden boşalmasıyla meydana gelir. Deprem, yer kabuğunun altındaki hareketi yansıtan sismik dalgalar şeklinde yeryüzüne ulaşır. Deprem, insan hayatını, doğal çevreyi ve yapıları etkileyen doğal bir afettir. Deprem nasıl oluşur sorusunun cevabı için, öncelikle yer kabuğunun yapısını anlamak gerekir. Yer kabuğu, yaklaşık 100 km kalınlığında, katı ve kırılgan bir tabakadır. Yer kabuğu, birbirine kenetlenmiş, ancak sürekli hareket halinde olan levhalar adı verilen parçalardan oluşur. Levhalar, yer kabuğunun altında bulunan ve daha sıcak ve akışkan olan manto adı verilen tabakanın üzerinde yüzerler. Manto, yerin içindeki ısı ve basınç nedeniyle konveksiyon akımları oluşturur. Bu akımlar, levhaları hareket ettirir. Levhaların hareketi, yer kabuğunda gerilim oluşturur. Gerilim, yer kabuğunun kırılmasına ve fay hatlarının oluşmasına neden olur.
Fay Hattı Nedir?
Fay hattı, yer kabuğunda oluşan kırıklardır. Fay hattı, levhaların birbirine göre hareket yönüne göre farklı tiplere ayrılır. Fay hattının tipleri şunlardır: - Normal fay: Levhalar birbirinden uzaklaşırken oluşan fay hattıdır. Bu fay hattında, bir levha diğer levhanın altına iner. Bu fay hattı, genellikle okyanus ortası sırtlarında görülür. - Ters fay: Levhalar birbirine yaklaşırken oluşan fay hattıdır. Bu fay hattında, bir levha diğer levhanın üzerine çıkar. Bu fay hattı, genellikle kıvrımlı dağların oluştuğu yerlerde görülür. - Yanal atımlı fay: Levhalar birbirine paralel olarak kayarken oluşan fay hattıdır. Bu fay hattında, levhaların hareket yönüne dik olarak birbirine göre yer değiştirirler. Bu fay hattı, genellikle kıta içlerinde görülür. Fay hatları, yer kabuğunun zayıf noktalarıdır. Fay hatlarında, levhaların hareketine bağlı olarak sürtünme, basınç ve gerilim oluşur. Bu kuvvetler, yer kabuğunun elastik limitini aştığında, fay hattında ani bir kayma meydana gelir. Bu kayma, yer kabuğunun altında biriken enerjinin serbest kalmasına ve sismik dalgaların oluşmasına neden olur. Sismik dalgalar, yer kabuğunun içinde ve yüzeyinde yayılır. Sismik dalgaların yeryüzüne ulaştığı noktaya deprem odak noktası, bu noktanın yeryüzündeki izdüşümüne deprem merkezi denir. Deprem, sismik dalgaların yeryüzünde oluşturduğu titreşimdir. Deprem Nasıl Ölçülür? Deprem, iki farklı ölçütle değerlendirilir. Bunlar, depremin büyüklüğü ve depremin şiddetidir. Depremin büyüklüğü, depremin odak noktasında oluşturduğu enerjiyi ifade eder. Depremin büyüklüğü, Richter ölçeği adı verilen bir ölçekle belirlenir. Richter ölçeği, 0 ile 10 arasında değişen bir değerdir. Richter ölçeğinde, her bir birimlik artış, depremin enerjisinin 32 kat arttığını gösterir. Örneğin, 5 büyüklüğündeki bir deprem, 4 büyüklüğündeki bir depremden 32 kat daha güçlüdür. Depremin şiddeti, depremin yeryüzünde oluşturduğu etkiyi ifade eder. Depremin şiddeti, Mercalli ölçeği adı verilen bir ölçekle belirlenir. Mercalli ölçeği, 1 ile 12 arasında değişen bir değerdir. Mercalli ölçeğinde, her bir birimlik artış, depremin yıkıcılığının arttığını gösterir. Örneğin, 8 şiddetindeki bir deprem, 7 şiddetindeki bir depremden daha fazla hasara neden olur. Deprem, yer kabuğunun hareketinden kaynaklanan doğal bir olaydır. Deprem, yer kabuğunun altında biriken gerilimin aniden boşalmasıyla meydana gelir. Deprem, yer kabuğunun altındaki hareketi yansıtan sismik dalgalar şeklinde yeryüzüne ulaşır. Deprem, insan hayatını, doğal çevreyi ve yapıları etkileyen doğal bir afettir. Deprem nasıl oluşur hakkında daha fazla bilgi için, veya tıklayabilirsiniz. Deprem Hakkında Sık Sorulan Sorular : - Deprem nedir? - Deprem, yer kabuğundaki kayaçların ani bir şekilde serbest bıraktığı enerji sonucu oluşan yer hareketidir. Bu hareket genellikle yerin derinliklerindeki fay hatlarında gerçekleşir. - Depremler ne zaman meydana gelir? - Depremler her zaman meydana gelebilir, ancak genellikle fay hatlarında gerçekleşen hareketler sonucunda oluşur. - Depremleri neye sebep olur? - Depremler genellikle yer kabuğundaki kayaçların birbirine sürtünmesi sonucu oluşur. Bu sürtünme ani bir şekilde serbest bırakıldığında enerji açığa çıkar ve deprem meydana gelir. - Depremler önceden tahmin edilebilir mi? - Maalesef, depremleri kesin olarak tahmin etmek mümkün değildir. Ancak, deprem riski olan bölgelerde izleme ve uyarı sistemleri kullanılarak depremlere karşı hazırlıklı olunabilir. - Deprem dalgaları nelerdir? - Depremler sırasında yayılan enerji, farklı tipte dalgalar oluşturur. Bunlar arasında en bilinenler sıkışma dalgaları (P-dalgaları) ve yüzey dalgaları (S-dalgaları) bulunur. - Richter ölçeği nedir? - Richter ölçeği, bir depremin büyüklüğünü ölçen bir ölçektir. Depremin büyüklüğünü ve enerjisini ölçmek için kullanılır. - Deprem anında nasıl davranılmalıdır? - Deprem sırasında güvenli bir yer bulmak, sarsıntı geçene kadar sakin kalmak ve daha sonra güvenli bir şekilde dışarı çıkmak önemlidir. - Depremler neden tsunamiye sebep olur? - Deniz tabanında meydana gelen depremler, suyun yüzeyinde büyük dalgalar oluşturabilir, bu da tsunami olarak bilinen dev dalgalara neden olur. - Bir deprem ne kadar sürebilir? - Depremler genellikle birkaç saniye ile birkaç dakika arasında sürer. Ancak büyük depremler daha uzun sürebilir. - Deprem bölgeleri neresidir? - Deprem riski olan bölgeler, aktif fay hatları, plaka sınırları ve volkanik alanlar gibi jeolojik unsurların bulunduğu yerlerdir. Özellikle Pasifik Ateş Çemberi, deprem ve volkanik aktivitenin yoğun olduğu bir bölgedir. - Deprem öncesinde belirtiler nelerdir? - Bazı insanlar, deprem öncesinde toprakta ani bir hareketlilik, su kuyularında değişiklikler veya hayvan davranışlarında değişiklikler gibi belirtilerden bahsederler. Ancak bu belirtiler her zaman bir depremin geleceğini göstermez. - Deprem sonrasında ne yapılmalıdır? - Deprem sonrasında hayatta kalmak için su, gıda ve ilaç gibi acil ihtiyaçları karşılamak önemlidir. Ayrıca, zarar görmüş binalardan uzak durmak ve yetkililerin talimatlarını izlemek önemlidir. - Binalar depreme dayanıklı nasıl yapılır? - Depreme dayanıklı binalar, sağlam temeller, esnek yapı malzemeleri ve uygun mühendislik tasarımları ile inşa edilir. Depreme dayanıklı binalar, deprem sırasında hasarı en aza indirmeye yardımcı olabilir. - Depremden nasıl korunabilirsiniz? - Depremden korunmanın en iyi yolu, deprem güvenliği hakkında bilgi edinmek, acil durum planları yapmak ve düzenli olarak tatbikatlar yapmaktır. - Depremler ne kadar sıklıkta meydana gelir? - Depremler her gün her yerde meydana gelebilir, ancak büyük depremler genellikle daha az sıklıkla gerçekleşir. - Deprem sırasında nasıl güvende kalınır? - Deprem sırasında güvenli bir yer bulmak, sarsıntı geçene kadar sakin kalmak ve düşme veya yaralanma riskini azaltmak için koruyucu bir pozisyon almak önemlidir. - Deprem sırasında neden ev dışına çıkılmalıdır? - Deprem sırasında ev dışına çıkmak, bina içinde olası yıkılmalar veya hasarlar nedeniyle daha güvenli bir ortam sağlar. - Deprem ölçüm birimleri nelerdir? - Depremleri ölçmek için kullanılan birimler arasında Richter ölçeği, Moment Magnitude ölçeği (Mw) ve Mercalli yoğunluk ölçeği (MM) bulunur. - Depremlerin çeşitleri nelerdir? - Depremlerin çeşitleri arasında tektonik depremler, volkanik depremler, yüzey dalgaları, iç dalgalar ve derin odaklı depremler bulunur. - Deprem sigortası nedir? - Deprem sigortası, deprem hasarı veya kaybı durumunda maddi koruma sağlayan bir tür sigortadır. Bu sigorta, deprem riski olan bölgelerde yaşayanlar için önerilir. - Deprem sırasında neden elektrik kesilir? - Deprem sırasında elektrik hatlarında hasar meydana gelebilir, bu da elektrik kesintilerine neden olabilir. Ayrıca, elektrik kesilmesi yangın riskini azaltmaya yardımcı olabilir. - Depremden sonra neden artçı sarsıntılar meydana gelir? - Artçı sarsıntılar, ana depremden sonra gerçekleşen ve genellikle daha küçük olan sarsıntılardır. Bu sarsıntılar, depremin neden olduğu kırılma hatlarında gerçekleşen gerilimlerin serbest bırakılması sonucu meydana gelir. - Depremler nasıl ölçülür? - Depremler genellikle sismik istasyonlar tarafından ölçülür. Bu istasyonlar, yeraltındaki sismik dalgaları algılayan ve kaydeden hassas cihazlar kullanır. - Deprem sırasında neden çatlaklar oluşur? - Deprem sırasında, yer kabuğundaki kayaçların ani bir şekilde hareket etmesi sonucu yüzeyde çatlaklar oluşabilir. Bu çatlaklar, fay hatlarının yer kabuğu üzerindeki izleridir. - Depremde nasıl hayatta kalınır? - Depremde hayatta kalmak için güvenli bir yer bulmak, sakin kalmak, düşme ve yaralanmayı önlemek için koruyucu bir pozisyon almak ve hasarlı binalardan uzak durmak önemlidir. - Depremler hangi derinliklerde meydana gelir? - Depremler genellikle yerin yüzeyine yakın derinliklerde meydana gelir, ancak bazıları daha derin katmanlarda, hatta mantonun altında oluşabilir. - Depremler ne tür hasara yol açabilir? - Depremler binaların çökmesine, yolların çatlamasına, altyapının hasar görmesine, su kaynaklarının kirlenmesine ve yangınlara yol açabilir. - Deprem öncesi ve sonrasında neler yapılmalıdır? - Deprem öncesi acil durum planları yapılmalı, sarsıntı sırasında güvenli bir yer bulunmalı ve deprem sonrasında acil ihtiyaçlar karşılanmalıdır. - Depremler neden tsunamiye dönüşebilir? - Deniz tabanındaki depremler, büyük dalgaların oluşmasına neden olabilir, bu da kıyılara tsunami olarak bilinen dev dalgaların gelmesine yol açabilir. - Deprem hakkında daha fazla bilgi nereden alınabilir? - Deprem hakkında daha fazla bilgi almak için yerel hükümet kurumları, afet yönetimi merkezleri ve sismoloji uzmanlarından yardım alabilirsiniz. Ayrıca, çeşitli kaynaklardan ve internet sitelerinden deprem hakkında bilgi edinebilirsiniz. Read the full article
0 notes
bilaldemirkr · 4 months
Text
PS 5’in ünlü oyunu sonunda Xbox’a geliyor! İşte tarih
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/ps-5in-unlu-oyunu-sonunda-xboxa-geliyor-iste-tarih/
PS 5’in ünlü oyunu sonunda Xbox’a geliyor! İşte tarih
Tumblr media
Square Enix’in ünlü oyunu Final Fantasy XIV Online sonunda Xbox Series S ve X çıkış tarihi ortaya çıktı. Aslında oyunun geleceği Temmuz ayında ortaya çıktı. Lakin Square Enix ve Microsoft, ortak açıklamayla tam tarihi verdi. Buna nazaran Şubat 2024’te oyun karşımıza çıkacak.
Final Fantasy XIV Online Beta Xbox Series S ve X için çıkış tarihi ortaya çıktı
Square Enix, Final Fantasy XIV Online beta için Xbox Series X ve S çıkış tarihi 21 Şubat. Lakin 21 Şubat tarihi şu an için tam kesin değil. Buna nazaran oyun bu tarihten evvel yahut sonra platforma gelebilir. Lakin Final Fantasy XIV tam sürümü bahar aylarında karşımıza çıkacak.
Final Fantasy XIV online, PlayStation 5 için olduğu üzere değerli görsel güzelleştirmelerle karşımıza çıkacak. Buna nazaran oyun Xbox Series X için 4K dayanağı de sunacak. Square Enix, oyunda PS5 versiyonun da olduğu üzere yükleme müddetlerini de düzgünleştirdi.
Tumblr media
Yıllarca PlayStation’a özel oyunlar ortasında yer alan Final Fantasy’in Xbox’a geliyor olması kıymetli. Burada Square Enix’in daha geniş bir oyuncu kitlesine ulaşma isteği tesirli oldu. Lakin Microsoft’ta Xbox oyuncuları için çok daha fazla oyunu platforma getirmenin peşinde.
Final Fantasy Hayran Festivali’nde yapılan bu duyuruda firma, Final Fantasy XIV Online için yeni bir büyük genişleme paketini de duyurdu. Dawntrail’in beş dakikalık fragmanını yayınlayan firma, genişleme paketinin özelliklerini de açıkladı. Buna nazaran Final Fantasy XIV Online Dawntrail genişleme paketinde yeni bir kıta olan Tural karşımıza çıkıyor. Bu kıtada Tuliyolllal ve Solution Nine kentlerinin yanı sıra yeni zindanlar, yeni baskınlar ve yeni düşmanlar karşımıza çıkacak.
Ayrıca Final Fantasy XIV Online Dawntrail genişleme paketi ile yeni Hrothgar ırkının yanı sıra iki yeni iş olan Viper ve Pictomancer’da karşımıza çıkacak. Bu genişleme paketi Windows, Mac, PS4, PS5 ve Xbox Series S ve X için yaz ayında çıkacak.
0 notes
mhsnkaraaslan · 5 months
Text
Neden özür dileyecek mişim ? biz bir birine uzak iki dağ yada kıta değiliz. senin suların bana akar, benim bulutum sana yağar. benim kuşum sana konar, senin bahar kokun bana gelir. bizim iklimde özür yaşayamaz ki, özür dileyelim. bereket dileyelim.
0 notes
cermillatter · 7 months
Text
Kendimi kendimden o kadar uzaklaşmış hissediyorum ki
Bedenim ve ruhum birbirinden ayrı, karşı karşıya iki kıta gibi
Varoluş boşluğumda derin, hırıltılı rüzgarlar esiyor
Dalgalarla boğuşuyorum, genzimi yakan acı suları yutuyorum
Nefes almak öldürmeyen bir eziyete dönüşüyor,
ama yavaş yavaş ölüyormuş gibi hissediyorum.
0 notes