Tumgik
#kendine ait bir oda
kitaplardangelen · 8 months
Text
Acele etmeye gerek yok.
Göz kamaştırmaya gerek yok.
Kendimizden başkası olmaya gerek yok.
31 notes · View notes
gulcanshahmar · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Ruhsuz olmamız isteniyor, beklenen ve tasarlanan bu."
26 notes · View notes
kaanozer · 6 months
Text
Muhteşem bir gözyaşı döküldü Kapıdaki çarkıfelekten. Geliyor güvercinim, sevgilim;
—26
2 notes · View notes
oluruvar · 2 years
Text
Tumblr media
Şu an okuduğum kitabın bazı kısımlarını daha önce okuyup unutmuşum. Okuduğum kısımlara iliştirdiğim minik kibar notları görünce fark ettim ve yüzümde bi gülümseme oluştu wşxşwşfşd kibarca adamın görüşünün yanlış olduğunu belirtmiştim
7 notes · View notes
Text
Hayatım boyunca geldim dışlandım, kaldım dışlandım, gittim dışlandım. Bazı şeyler değişmiyormuş demek ki.
3 notes · View notes
Text
Kendisi hakkında söylenenleri aşırı umursamak sanatçının doğasında vardır. Başkalarının fikirlerini mantıksızlık derecesinde umursamış olan insanların enkazıyla doludur edebiyat alanı.
2 notes · View notes
maimanolya · 1 year
Text
"Sıradan olmayan şeylerin izini sürmek, hoşuna gider elimin...
Ve uzak durur bilindik ve sıradan olandan,"
Tumblr media
3 notes · View notes
promiseforeverstay · 2 years
Text
"Kadınları korumaktan vazgeçmemiz lazım,onları farklı işler ve farklı uğraşlarla baş başa bırakın;izin verin ki asker olsunlar,denizci olsunlar,otomobil sürsünler,liman işçisi olsunlar... İşte o zaman birisi ortaya çıkıp 'Uçak gördüm.' der gibi, 'Bir kadın gördüm.' demez mi? 'Kadınlık korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca her şey olabilir."
-Kendine Ait Bir Oda-
7 notes · View notes
eylem-er · 8 months
Text
Aceleye gerek yok. Işıldamaya gerek yok. Kendinden başka kimse olmaya gerek yok.
Kendine Ait Bir Oda / Virginia Woolf
21 notes · View notes
zehhr · 2 months
Text
Kendine ait bir oda
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
bilinmezzlik · 10 months
Text
"Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin, kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.���
[Virginia Woolf / Kendine Ait Bir Oda]
25 notes · View notes
oluruvar · 8 months
Text
Virginia Woolf'un üvey abileri tarafından defalarca tacize uğradığını bilmiyordum. Genç yaşta ona tecavüz edildiğini bilmiyordum. Babasının o dönemlerde kız çocuklarına kitap okutulmamasına rağmen evdeki kütüphaneden istediği kitabı okuyabilme fırsatı verdiğini bilmiyordum. Annesi öldüğünde ilk krizini geçirdiğini (hayatı boyunca üç kriz geçirmiş) ve babası öldüğünde iyice depresyona girdiğini bilmiyordum. 29 yaşında hem deli ve evde kalmış bir kadın olarak görülmek istemediğini (ki delirmek büyük korkularından biriymiş) hem de bir adamla cinsel ilişkiye girmek istemediğini, bu nedenle entelektüel, bilgili, gay bir adamla evlendiğini ve bu adamla (Leonard Woolf) cinsellik olmaksızın birbirlerini çok sevdiklerini, birbirlerine çok saygı duyduklarını bilmiyordum. Lezbiyen olduğunu, şair ve yazar olan Vita Sackville'e aşık olduğunu ve tutkulu bir aşk yaşadıklarını, Orlando adlı kitabındaki muazzam kadın/erkek karakteri Vita'ya atfettiğini ve ona olan aşkı yüzünden karakteri 400 küsür yıl yaşattığını da bilmiyordum. Aşk yaşadıkları dönemler ikisinin de en üretken zamanlarıymış, şaşırtıcı değil tabii. Yavaş yavaş "olgunlaşan bir meyvenin dalından düşmesi gibi" olağan şekilde aşklarının bittiğini ve savaş patlak verip de onlara yaklaşınca korkuyla tekrar daha sık görüşmeye başladıklarını da bilmiyordum. Virginia Woolf ceplerine taşlar doldurup kendisini evinin yakınındaki Ouse Nehri'ne bırakarak intihar ettikten sonra Vita'nın depresyona girip alkolik olduğunu da bilmiyordum. Hepsini bugün öğrendim. Daha pek çok şey öğrendim ama bunlar beni en çok etkileyenlerden oldu. Virginia Woolf'un sadece kendine ait bir oda kitabını okuduğum için baya bi eksik hissettim ve Orlando'yu okumak için çok heveslendim. Virginia Woolf'un varlığı, hayatı, evi ve yazıları bana öyle ilham veriyor ki... İyi ki geçmiş dünyadan böyle bir kadın <3
21 notes · View notes
Text
Odamda kitaplarımı koyacak yer bulamıyorum.
0 notes
Text
Tumblr media Tumblr media
0 notes
bbellium · 10 months
Text
dün üçüncü kata hayvan gibi iki koltuk bir şifonyer ve dünya eşya taşıdım ama mutluluktan kaslarım uyuştuğu için acısını bile hissetmiyorum neden bilmiyorum ama ilk evime bile bu kadar heycanlanıp özenmemiştim galiba bu her şeyiyle bana ait bir ev olacağı için veya uzun süre göçebe yaşadığım için virginia woolf hanfendi kendine ait bir oda kitabını yazmamış olsaydınız ben iki güne aynısını çıkartırdım vallahi
13 notes · View notes
dolunay66 · 1 year
Text
Tolstoy’un Anlam Yüklü Mezarı
1828 yılında çağının çocuklarına göre şanslı bir çocuk olarak doğmuş zengin bir ailenin ferdi olarak büyümüş Lev Nikolayeviç Tolstoy. Doğumdan gelen sosyal ve ekonomik apoletleri düşünce dünyasında sürekli reddeden yazar, filozof. Çağının roman sanatını en güzel örneklerini veren yazar ,arayış içinde olduğu dönemlerde 3. defa evden kaçışının ardından eşine ve çocuklarına bıraktığı mektubun ilk paragrafında şunları söyler:
““Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim.”
28 Ekim 1910 tarihinde ,sabahın altısında Iasnaya Poliana’daki evinden gizlice ayrılıyor. Yanında paltosu, başında kaba saba bir kasket, ayaklarında kauçuk ayakkabıları, günlüğü, bir kurşun kalem ve bir kamış kalem” yanında. Haricinde hiçbir şey yok. En büyük korkusu birileri tarafından tanınmak ve eski hayatına geri döndürülmek. Ancak şanından kaçmak ve uzak yerlere gitmek için bindiği ilk trende yolculardan biri onu tanır ve bu kısa sürede trendekiler tarafından duyulur. Yazar ,kompartıman ve trenin kapısının önünde oluşan izdihamdan rahatsız olur. Şanı bir kez daha onun ideallerinde yer alan sade cennetine giden yolun önünü kesmektedir. Trenin gittiği her istasyonda telgraflar işler ve onun için özel tren hazırlatılır. Gazeteciler onun peşine düşer.
Tren sınıra geldiği sırada ise, bir memur Leon Tolstoy’u nezaketle selamlar ama sınırı geçmesine izin vermez. Bu onun için oldukça sarsıcı olur ve yaşlı bedeni uzun süredir taşıdığı rahatsızlıkları koyar sahneye. Sırtını oturduğu sert tahta sıranın arkalığına dayar. Bundan sonrası küçük bir tren istasyonu olan Astapova’da oluşan kargaşadan ibarettir. Misafir edilebileceği bir otel veya han odası olmadığı için şaşıran istasyon şefi, istasyona ait tek katlı ahşap evin içerisindeki çalışma odasını teklif eder. Bu oda basık tavanlı, ağır bir havayla ve kapalı yerlere özgü bir koku ve yoksullukla dolu küçük odadır.
Hayat ömrünün son anlarında büyük yazara hayatı boyunca aradığı sadeliği zarif bir şekilde sunmaktadır. Demir karyola, gaz lambasının kısık ışığı. Kaçtığı lüks ve konfora ait hiçbir şeye sahip olmayan odanın dışında onun şanınından faydalanmaya çalışan büyük kalabalığa rağmen içeride alabildiğine sadelik hakimdir.
4 kasım gecesi kendine geldiğinde hala hayatı sorgulama peşindedir. “‘Peki ama köylüler nasıl ölüyorlar?” diye sorar. Sonrası derin bir sessizlik. 7 Kasım 1910 sabahında saat altıda aradığı kadim yalnızlığa kavuşur ve ölür Tolstoy.
Sonrasında onun arayışına yakışan bir şey daha olur. Tarihin gördüğü en muazzam mezarlardan birisi inşa edilir Tolstoy için. Mimarı bütün kadim ikametlerin mimarlarının en kıdemlisi olan doğadır. İmrenilecek bir mezara sahiptir. Etrafında ağaçlar ile kaplı bir alanda tüm sadeliği ile yeşil bir örtü. Her hangi bir sembol, her hangi bir işaret yok. Yasnaya Polyana ‘da zaman zaman çiçeklenen bir örtünün altında ömrünce aradığı ve kaçış mektubunun ilk paragrafında bahsettiği sadeliğe kavuşmuş bir Tolstoy yatmaktadır.
Not: Ölüm tarihi bazı kaynaklarda 8 kasım,bazı kaynaklarda ise 20 kasım olarak geçmektedir. Baz alınan 7 kasım tarihi eşi Sofiya Tolstoy’un güncesinden alıntılanmıştır.
Tumblr media
31 notes · View notes