Spirulina, dünyanın en güçlü süper gıdalarından biri olarak tanınır ve besin açısından inanılmaz derecede zengindir. Mavi-yeşil alg türünden olan spirulina, sağlığa faydalarıyla uzun zamandır bilinen bir besindir. Antik çağlardan beri insanlar tarafından tüketilen spirulina, günümüzde enerji artırıcı ve besin değeri yüksek bir takviye olarak sıklıkla kullanılıyor. Yüksek protein içeriği, vitaminler, mineraller ve antioksidanlar bakımından zengin olan bu doğa harikası, sağlıklı yaşamı destekleyen önemli bir besin deposudur. Ben Tomris, bu yazıda, Spirulina: doğal enerji ve besin deposu hakkında detaylı bilgiler paylaşacağım.
Spirulina Nedir? Spirulina'nın Özellikleri Nelerdir?
Spirulina Nedir Spirulina'nın Özellikleri Nelerdir
Son yıllarda sağlıklı beslenme trendleri hızla artış gösterirken, bireyler doğal ve besleyici takviyelere yönelmektedir. Gıdaların organik, düşük yağlı veya tuzsuz gibi sınıflandırılmasının yanı sıra, spirulina gibi süper gıdalar da popüler hale gelmiştir. Doğada "mucize besin" arayışları, spirulinanın keşfiyle yeni bir boyut kazanmıştır.
İlk olarak NASA, astronotlar için besin kaynağı olarak spirulina üzerinde araştırmalar yapmaya başlamıştır. Uzayda uzun süreli görevlerde astronotların ihtiyaç duyduğu yüksek besin değerine sahip, kompakt ve kolay tüketilebilir yiyecekler bulmak kritik öneme sahiptir. Alabama Üniversitesi ile birlikte yapılan bu çalışmalar, spirulinanın potansiyelini ortaya koymuştur.
Spirulina Nedir?
Spirulina, mineral açısından zengin sularda, genellikle tropik iklimlerde yetişen, mikroskobik bir mavi-yeşil algdir. Spiral şeklindeki yapısı nedeniyle bu adı alan spirulina, siyanobakteriler familyasındandır ve su yosunu olarak bilinir. Tatlı su ve okyanus ortamlarında yetişen farklı türleri bulunmaktadır. Spirulinanın kullanımı, Aztekler ve Mayalar dönemine kadar uzanır ve o dönemlerde de önemli bir besin kaynağı olarak tüketilmiştir.
1500'lü yıllardan itibaren insanlık tarihindeki yeri bilinmekle birlikte, spirulina aynı zamanda Çad Gölü kıyısında yaşayan Kanembu kabilesi tarafından da yüzyıllardır tüketilmektedir. Aborjinlerin dayanıklılıklarını artırmak için sıkça kullandıkları bu yosun, bilimsel çalışmalarla da etkisini kanıtlamıştır. 1963 yılında Fransız Petrol Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı araştırmalarla spirulinanın ticari anlamda üretimi başlamış, daha sonra NASA'nın astronotlar için bu yosunu besin tableti olarak kullanmasıyla dikkat çekmiştir.
2000'li yıllarda ise Birleşmiş Milletler ve Dünya Tarım Örgütü, spirulinanın hem çocuklar hem de yetişkinler için çok faydalı bir besin kaynağı olduğunu kabul etmiştir.
Spirulina'nın Özellikleri Nelerdir?
Spirulina, içerdiği yüksek miktarda protein, vitamin ve minerallerle dikkat çeker. En önemli özelliklerinden biri, içeriğindeki besin öğelerinin vücut tarafından yüksek oranda emilebilmesidir. -70 oranında protein içererek, dünyadaki en zengin ve en kolay sindirilebilen tam protein kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir.
İlginizi Çekebilir;
Enerji Veren Doğal Takviyeler
Karşılaştırmalı olarak bakıldığında, spirulina; balık eti (-20), soya fasulyesi (), süt tozu (), yer fıstığı (), taze yumurta () veya tahıllar (%8-14) gibi doğal besinlere kıyasla çok daha yüksek bir protein oranına sahiptir. Ayrıca, spirulina oranında karbonhidrat, %5 oranında yağ, %7 oranında mineraller ve %3-6 oranında su (nem) içerir. Bu özellikleriyle, et veya süt ürünlerinden elde edilen proteinlere göre daha düşük yağlı, düşük kalorili ve kolesterolsüz bir protein kaynağı sunar.
Spirulina'nın bir diğer önemli özelliği, B12 vitamini açısından zengin olmasıdır. Vejetaryenler için büyük bir önem taşıyan spirulina, günlük B12 ihtiyacının 3'ünü karşılayabilir. B12 vitamini bakımından dünyanın en zengin doğal kaynağı olarak bilinir.
Spirulina ve Dünya Genelinde Tüketimi
Spirulina, Avrupa, Amerika ve Uzak Doğu’da uzun yıllardır yaygın olarak kullanılan bir besin takviyesidir. Günümüzde 20'den fazla ülkede üretimi yapılmakta ve 75'ten fazla ülkede tüketilmektedir. 2000’li yıllarda Birleşmiş Milletler ve Dünya Tarım Örgütü tarafından hem çocuklar hem de yetişkinler için faydalı olduğu kabul edilmiştir. Amerika, Japonya, İsrail, Tayvan ve Tayland gibi ülkelerde spirulina üretimi yoğun şekilde yapılmakta olup, bu değerli yosun artık Türkiye’de de üretilmektedir.
Sonuç olarak, spirulina zengin besin içeriği ve yüksek protein oranıyla özellikle sağlıklı yaşam ve beslenme trendleriyle ilgilenenler için mükemmel bir takviyedir. Hem geçmişte hem de günümüzde spirulina, doğanın sunduğu en besleyici ve etkili gıdalardan biri olarak öne çıkmaktadır.
Spirulina’nın Besin Değerleri
Spirulina, besin içeriği bakımından eşsiz bir süper gıdadır. 100 gram spirulina tozu, yaklaşık 57 gram protein içerir. Ayrıca demir, kalsiyum, magnezyum, potasyum, B1, B2, B3 vitaminleri ve E vitamini gibi hayati öneme sahip vitamin ve mineraller açısından da oldukça zengindir. Spirulina, -70 oranında protein içerdiği için bitkisel protein kaynağı arayanlar için mükemmel bir alternatiftir.
İlginizi Çekebilir;
Doğal Enerji İçin En İyi Meyve ve Sebzeler
Spirulina’nın Sağlığa Faydaları
1. Bağışıklık Sistemini Güçlendirir
Spirulina, bağışıklık sistemini destekleyen güçlü antioksidanlar içerir. İçerdiği fikosiyanin adlı pigment, hücreleri serbest radikallerden koruyarak bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Ayrıca bu pigment, antiinflamatuar özelliklere sahip olup, vücudun enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı direncini artırır.
2. Yüksek Protein İçeriği ile Kas Yapısını Destekler
Spirulina, -70 oranında protein içermesiyle kas yapısını güçlendirir ve sporcular için ideal bir takviyedir. Esansiyel amino asitleri yüksek oranda barındırması sayesinde kas onarımı ve büyümesine katkı sağlar. Spirulina, özellikle vegan ve vejetaryenler için mükemmel bir protein kaynağıdır.
3. Sindirim Sistemini Destekler
Spirulina, sindirim sağlığını iyileştiren prebiyotik özelliklere sahiptir. Bağırsak florasını düzenleyerek, faydalı bakterilerin çoğalmasını teşvik eder ve sindirim sisteminin daha sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Bu da kabızlık gibi sindirim problemlerinin önlenmesine yardımcı olur.
4. Kilo Kontrolünü Destekler
Spirulina, metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolüne yardımcı olur. Yüksek protein içeriği sayesinde tokluk hissini artırır ve gereksiz kalori alımını önler. Spirulina’nın içeriğinde bulunan antioksidanlar, yağ yakımını destekleyerek kilo verme sürecine katkı sağlar.
5. Kalp Sağlığını Destekler
Spirulina, kan lipid düzeylerini düzenleyerek kalp sağlığını iyileştirir. Düzenli spirulina tüketimi, kötü kolesterolü (LDL) düşürmeye ve iyi kolesterolü (HDL) artırmaya yardımcı olur. Ayrıca spirulina, kan basıncını dengeleyerek hipertansiyonu önlemeye destek olur.
İlginizi Çekebilir;
L-Carnitine ve Enerji Artışı
Spirulina’nın İçeriğindeki Önemli Bileşenler
Spirulina’nın içerdiği temel bileşenler, sağlığa olan katkıları açısından oldukça değerlidir. Bu süper gıda, vücudun ihtiyaç duyduğu pek çok vitamini ve minerali sağlar.
- Fikosiyanin: Spirulina’ya mavi-yeşil rengini veren bu bileşen, güçlü bir antioksidan ve antiinflamatuardır. Hücre yenilenmesini destekler ve oksidatif stresi azaltır.
- Gama-linolenik asit (GLA): Omega-6 yağ asidi olan GLA, iltihap önleyici özelliklere sahiptir ve cilt sağlığını iyileştirir.
- Demir: Spirulina, demir açısından zengin bir besindir. Demir, kan hücrelerinin üretimini destekler ve anemiye karşı etkilidir.
- Klorofil: Spirulina’nın yüksek klorofil içeriği, detoksifikasyon süreçlerini destekler ve toksinlerin vücuttan atılmasını hızlandırır.
Spirulina Nasıl Tüketilir?
Spirulina toz, tablet veya kapsül formunda piyasada bulunmaktadır. Günlük önerilen spirulina dozu, genellikle 3-5 gramdır. Spirulina tozu, suya, meyve suyuna, smoothielere veya yoğurda eklenerek tüketilebilir. Ayrıca çorba ve salatalara da spirulina ekleyerek besin değerini artırmak mümkündür. Kapsül veya tablet formunda ise doğrudan su ile yutularak kolayca alınabilir.
Kimler Spirulina Tüketmelidir?
Spirulina, enerji artırıcı ve besin değeri yüksek özellikleriyle herkesin diyetine eklenebilir. Özellikle enerji düşüklüğü yaşayanlar, yoğun spor yapanlar, vegan ve vejetaryen bireyler spirulina takviyesinden büyük fayda sağlarlar. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirmek isteyenler, sindirim problemleri yaşayanlar ve kilo kontrolü sağlamak isteyenler için ideal bir besindir.
İlginizi Çekebilir;
Doğal Enerji İçin Beslenme Programı
Spirulina’nın Yan Etkileri
Spirulina’nın Yan Etkileri
Genel olarak spirulina güvenli bir gıda olarak kabul edilir ve yaygın olarak yan etki göstermez. Ancak nadir de olsa bazı bireylerde alerjik reaksiyonlar görülebilir. Spirulina kullanmadan önce bir sağlık uzmanına danışmak, özellikle kronik bir hastalığınız veya düzenli kullandığınız ilaçlar varsa önemlidir.
Spirulina, enerji artırıcı, bağışıklık güçlendirici ve besin değeri yüksek bir süper gıdadır. Günlük diyetinize ekleyerek sağlığınıza büyük faydalar sağlayabilir ve kendinizi daha enerjik hissedebilirsiniz. Yüksek protein içeriği, vitaminler, mineraller ve antioksidanlarla dolu olan spirulina, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olabilir. Hem sporcular hem de sağlığına önem veren herkes için ideal bir besin desteğidir.
İlginizi Çekebilir;
Enerji Artıran Doğal Yöntemler
B12 Vitamini: Enerji Üretiminde Rolü
Read the full article
Mavi yumurtanın diğer yumurtalara göre, daha da besleyici olan özellikleri son günler de oldukça çok araştırılıyor. Sıfır kolesterol ile insan sağlığında önemli rolü olan mavi yumurtanın faydalarını okuduğunuz da, favoriniz olacağından eminiz. Sağlıklı yumurtalar adı altında satılan mavi yumurtalar aynı zamanda birçok hastalığında önleyicisidir. Vitamin ve mineraller açısından oldukça zengindir
Mavi yumurtanın faydaları nelerdir? Nelere iyi gelir? Gelin hep birlikte inceleyelim.
Mavi yumurtanın faydaları oldukça merak ediliyor ve araştıran kişilerin vazgeçilmezi oluyor. Öyle çok faydası var ki…
Rengi ile dikkatleri üzerine çeken mavi yumurtanın adını, son günlerde oldukça sık duymuş olabilirsiniz. Kolestrol içermeyen yapısı ile rahatlıkla tercih edebileceğiniz mavi yumurta aynı zamanda, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu minerallere kısa sürede kavuşmanızı sağladığı için, çok daha sağlıklı bir vücuda sahip olabilirsiniz.
Anavatanı Şili olan Araucuana tavuğunun yumurtası olan mavi yumurtanın içinde bol miktarda Protein ve Selenyum yer alıyor. İçerisinde çok yüksek oranda A,B,D,E vitaminleri ile çinko, folik asit, Omega-3, kalsiyum, protein ve demir içeren mavi yumurtanın faydaları saymak ile bitmiyor.
Normal yumurtaların içerisinde bulunan kolesterol oranı 200-220 mg değerleri arasındadır. Fakat mavi yumurta da kolesterol değerleri sıfır denilebilecek düzeyde azdır.
Mavi yumurtanın insan sağlığı üzerindeki faydaları nelerdir?
Renkleri ile dikkat çeken mavi yumurtalar, diğer yumurtalara göre 10 kat daha fazla kalori içermektedir. Büyüklüğü, doğallığı ve sıfır kolestrol içeriği ile diğer yumurtalardan bir adım daha önde olan mavi yumurtanın faydaları ise şunlardır;
1-Kansızlığa İyi Geliyor
İçerdiği yüksek orandaki demir sayesinde kansızlık (anemi) hastalığına iyi geldiği bilinmektedir. Mavi yumurtayı hayatınıza dahil ettiğinizde, kansızlık hastalığının sebep olduğu uyku, yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi ve göz kararması gibi şikayetlerinizin zamanla azaldığını göreceksiniz.
2-Tam Bir Kalp Dostudur
Vücudunuzun tam anlamı ile sağlıklı bir şekilde işlevleri yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu 13 besini içerisinde bulunduran mavi yumurta için tam bir kalp dostudur diyebiliriz.
3-Enerji Veriyor
Mavi yumurta tüketilmeye başlanıldığı zaman, gün içerisindeki çabuk biten enerjiniz daha da artacak yorgunluk hissiniz ortadan kalkacaktır. Bu sayede gün boyu zinde kalmanıza yardımcı olacaktır.
4-Diş ve Kemik Yapısını Koruyor
İçeriğinde yer alan yüksek kalsiyum değerleri ile kemiklerin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlıyor. Diş ve diş eti sorunlarına da çok iyi geldiği bilinen mavi yumurtanın tüketimi özellikle çocuklarda oldukça önemli bir yer alıyor. Mavi yumurtayı çocukların haftada 2-3 kez tüketmesine özen gösterilmelidir.
5-Damar Hastalıklarını Önlüyor
Damar tıkanıklığı gibi hastalıklara iyi gelen mavi yumurtanın aynı zamanda felç riskini de en aza indirdiği biliniyor.
6-Beyin Fonksiyonlarını Geliştiriyor
Mavi yumurtanın düzenli tüketildiğinde görülen başka bir faydası ise beyin zarını korumasıdır. Beyin zarı korunduğu takdirde, beyin işlevini sorunsuz bir şekilde yerine getirebilmektedir.
7-Alzheimer Riskini En Aza indiriyor
İleri yaş hastalıkları arasında yer alan Alzheimer hastalığı riskini oldukça azaltmaktadır. Belli bir yaştan sonra düzenli olarak tüketilen mavi yumurta bu hastalık ile savaşabilecek en önemli besinler arasında yer almaktadır.
8- Hamilelik ve Emzirme Dönemlerinde Mutlaka Tüketilmesi Tavsiye Ediliyor
Hamilelik döneminde içerisindeki vitaminler birçok vitamin ihtiyacını ve günlük ihtiyaç duyulan besin miktarını karşılamaktadır. Bebeğin beyin ve kemik gelişimini olumlu yönde etkilediği için mutlaka tüketilmesi tavsiye edilir. Emzirme döneminde de hem anne hem bebek için gerekli olan besinleri karşılayabileceği gibi, aynı zamanda uzun süre tokluk hissi verecektir. Bu yüzden tercihleriniz arasında mavi yumurtaya mutlaka yer vermelisiniz.
Aynı zamanda mavi yumurta;
Günümüz hastalığı olan Kanserden korur
Göz sağlığında önemli rolü vardır
Hipertansiyonu (yüksek tansiyon) dengelemeye yardımcı olur
Yaşlılık hastalığı olan kas kaybını engeller
Vücut yağlarını yakarak yok eder
Besinler içerisinde en kaliteli proteine sahip olduğu bilinen mavi yumurtanın, zihinsel ve fiziksel açıdan tüketilmesi oldukça önemlidir. ABD’de bir Üniversitede 10 hafta boyunca süren araştırmalar sonucunda kahvaltıda yumurta, az yağlı süt ürünleri ve yağsız et gibi losin amino asidince zengin protein tüketen kişilerin, kahvaltılarında karbonhidratı zengin bir diyetle beslenen kişilere kıyasla, iki kat daha fazla yağ kaybettikleri belirlendi ve böylece yumurtaların farklı bir faydası daha tespit edildi.
New Post has been published on https://www.paraexpres.com/mavi-yumurta-nedir-mavi-yumurta-ile-para-kazanma/
Mavi Yumurta Nedir? Mavi Yumurta ile Para Kazanma
Mavi Yumurta Nedir? Mavi Yumurta ile Para Kazanma
Ek iş fikirleri pek çok insanın aklını kurcalar. Her ne kadar uzaktan cazip gözükse dahi pek çok insan ek iş yapmayı ya da bir şekilde kendi işinin patronu olmayı göze alamaz. Gerçekten risk taşımayan iş grubu yok denecek kadar azdır. Ancak bu risklerin belirli oranda alınması da orta ve uzun vadede son derece kazançlı ve karlı bir seçenek olacaktır. İşte son zamanlarda en popüler olan iş kollarından bir tanesi de mavi yumurta satışıdır.
Mavi yumurtanın hem üretimi hem de satışı son derece cazip neticeler vaat etmektedir. İşte bizler de kendi işinin patronu olmak ve mavi yumurta işini layıkıyla, bilgi sahibi olarak yapmak isteyenler için bu yazıyı derledik. Bu yazıda bu işi yapmak isteyenler için elzem olan pek çok bilgiye yer verdik. Aynı zamanda “Mavi yumurta nedir?” sorusunun yanıtını da makul bir şekilde vermeye çalıştık.
Mavi Yumurta İşi Riskli midir?
Mavi yumurta üretimi her şeyden evvel birtakım riskleri barındırmaktadır. Bu risklerin başında ise yeteri kadar kar elde edilememesi ve işe son verilmek zorunda kalınmasıdır. Aynı zamanda mavi yumurta satışı ve üretimi işini kendi sermayesi ile yapanların sorumluluğu ilke olarak işletme varlığı ile sınırlı olmayacak ve işletmeci tüm mal varlığı ile sorumlu tutulacaktır. Ancak bu risklerin göze alınmaması durumunda da herhangi bir kazanç elde edilebilmesi ihtimal dahilinde dahi değildir. Bu nedenle mantıklı riskler alarak mavi yumurta işine başlamak ve masrafların kendisini amorti etme süresine kadar sabırlı davranmak gerekecektir.
Mavi Yumurta Nedir?
Aslında yumurtaların renkleri, yumurtanın nitelikleri açısından çok da fazla bir anlam ifade etmemektedir. Bu nedenle mavi yumurta tavuğu ya da herhangi bir tavuk tarafından yumurtlanan yumurta arasında herhangi bir fark söz konusu olmayacaktır. Tavuk yumurtasının oluşumu toplamda 26 saat sürecektir. Bu süreç içerisinde yumurta ilk olarak renksizdir. Mavi yumurta tavuğu açısından da durum bu şekildedir. Akabinde yumurtalar tavuğun gen yapısına göre renk alacaktır. Mavi yumurta tavuğu olarak da bilinen Ameraucana cinsi tavuğun renkleri de maviye yakın bir renge yönelik yumurta oluşturulmasına müsaittir. Özetle mavi yumurta yapan tavuk gen yapısından dolayı yumurtanın kabuğuna bu rengi vermektedir.
Mavi Yumurta Tavuğu Fiyatı
Esasında mavi yumurta tavuğu adı altında özel bir tavuk cinsi yoktur. Ancak Ameraucana adındaki tavuk cinsi, gen yapısından dolayı yumurtaların kabuklarına mavimsi bir renk vermektedir. Son zamanlarda mavi yumurtaya duyulan ilgi arttığından dolayı da mavi yumurta tavuğu fiyatı belirgin şekilde yükselmiştir. Aynı zamanda mavi yumurta yumurtlayan tavuk çok az bulunduğundan dolayı da bu fiyatlar yüksek seyretmektedir. İnternette yapılacak basit bir “mavi yumurta tavuğu satılık” araması neticesinde bu tavukların fiyatlarının 150 ile 250 TL arası değiştiğini görmek mümkün olabilecektir.
Mavi Yumurta Fiyatı
Mavi yumurta fiyatları normal yumurtalara kıyasla son derece yüksektir. Nitekim mavi yumurta işiyle uğraşmanın bir girişimciye bu denli fazla kazandırmasının da en önemli sebeplerinden bir tanesi budur. 10 adet mavi yumurtanın yer aldığı bir koli yaklaşık olarak 50 TL’den satışa sunulmaktadır. Ancak bu fiyatın zaman zaman daha yüksek ya da daha düşük olması da söz konusu olabilmektedir. Mavi yumurta fiyatları bazen organik ürün satışı yapan yerlerde daha da fazla olabilmektedir. Nihayetinde “mavi yumurta satın al” şeklinde bir arama gerçekleştirildiğinde rahatlıkla aranan sonuca ulaşmak mümkün olacaktır.
Mavi Yumurta Faydaları
Mavi yumurta dendiği zaman pek çok insanın aklına sıra dışı bir yumurta gelmektedir. Oysa yukarıda da ifade edildiği üzere mavi yumurta sadece tavukların gen yapısından kaynaklı bir husustur. Bu nedenle Mavi yumurta faydaları da diğer renkteki yumurta ile hemen hemen aynıdır. Bu bağlamda ilk olarak bu yumurtaların protein değerleri son derece yüksektir. Aynı zamanda en kaliteli protein gruplarından bir tanesi olarak da tanınmaktadır. Öte yandan selenyum ve B grubu vitaminler bakımından da son derece zengin ve tercih edilesi bir besin grubudur. Yani “mavi yumurta satın al” dendiği zaman aslında kabuğu diğer renkte olan yumurtalardan da bir farkı olmayacaktır.
Mavi Yumurta Yumurtlayan Tavuk Özellikleri
Yumurtanın hangi renge sahip olacağı tamamen tavukların gen yapısı ile alakalı bir durumdur. Bu bağlamda yukarıda da ifade edildiği üzere yumurtanın oluşumu yaklaşık olarak 26 saat kadar sürecektir. İşte bu 26 saatlik süre içerisinde ilk 6 saat yumurta renksizdir. Son yirmi saatte ise yumurtanın kabuğu renk değiştirecektir. İşte bu durumda rengi belirleyen de tavukların gen yapısıdır. Ancak bu gen yapısında tavuğun tüylerinin renginin herhangi bir anlam ifade etmediği de unutulmamalıdır. İşte yumurtanın kabuğuna mavi rengini veren gen yapısına sahip olan tavuk da Ameraucana adındaki özel bir cinstir. Aynı zamanda bu cins tavuklar son derece az bulunur.
Mavi Yumurtayı Bir İlaç Olarak Algılamak Doğru mu?
Gıdalar hiçbir zaman ilaç niteliğinde görülmemelidir. Örnek olarak ise tarçın verilebilir. Gerçekten tarçının kan şekerini dengeleyici etkisi olduğu bilinmektedir. Ancak bu etki hiçbir zaman diyabet ilaçlarının yüzde beşini geçemeyecek bir etkidir. Bu örnekten hareketle, gıdaların ilaç olarak kabul edilmesinin sağlığı daha fazla bozacağı da akılda bulundurulmalıdır. Öte yandan mavi yumurtanın henüz diğer yumurtalara kıyasla bir üstünlüğü olup olmadığı da kanıtlanabilmiş değildir. Bu gibi bir durum söz konusu olsa dahi tıbbi tedavi ürünü olarak hiçbir zaman algılanmamalıdır.
Mavi Yumurta İşi Aylık Ne Kadar Kazandırır?
Mavi yumurta işi yapan girişimciler aylık ortalama 10.000 TL civarında kazanabilmektedir. Ancak bir zamanlar aynı durumun kahverengi yumurta için de söz konusu olduğu unutulmamalıdır. Gerçekten kahverengi yumurtanın eşi benzeri olmayan etkilerinden bahsedilmiş ve sonrasında diğer yumurtaya kıyasla bariz bir üstünlüğü bulunmadığı kanıtlanmıştı. İşte aynı durumun mavi yumurta için de söz konusu olmasını engellemek adına bu alanda etraflı bir araştırma yapmak ve sıradan bir yumurta üretimi yapıldığında dahi kazanç elde edilecek türden bir iş kurmak, yani riskleri de hesaba katarak uzun vadeli düşünmek icap edecektir.
Mavi Yumurta İşi İçin Teşvik Mümkün müdür?
Mavi yumurta üretimi ve satışı işiyle uğraşmak isteyen girişimcilerin KOSGEB tarafından sunulan hibe kredilere başvurması mümkündür. Ancak bunun için ilk olarak KOSGEB destekli kursların tamamlanması ve girişimcilik belgesi alınması lazımdır. İşte bunun ardından bir proje ile başvurulduktan sonra gerekli olan hibe kredi de temin edilebilecek ve KOSGEB’in sunduğu kanatlı hayvan desteği elde edilebilecektir.
Mavi Yumurta Hakkında Merak Ettikleriniz
Yazımızda mavi yumurta üretimi, satışı ve genel olarak mavi yumurtaya dair pek çok önemli hususa yer verdik. Sizler de mavi yumurta hakkında birtakım soru işaretlerine sahipseniz ve mavi yumurta ile alakalı halen daha netleşmeyen bazı düşüncelere sahipseniz tek yapmanız gereken kişisel bilgilerinizle beraber bu yazının altına yorum bırakmaktır. Bu sayede bu alanda uzman olanlar, keza bu alanda deneyimi bulunanlar size destek olabilir ve her türlü sorunuza cevap verebilirler.
Mavi yeşil yumurta diğer yumurtalara göre yok denecek kadar kolesterole sahip, mavi yeşil yumurta oldukça düşük kolesterollü bir yumurta cinsidir. (more…)
Kanarya kuşu ispinozgiller türünden olan güzel sesli bir kuştur. Kanarya adaları ve Portekiz'e bağlı takımadalar olan Madeira ve Azorlar’da bulunur. Sömürgecilerin bu bölgeden ticari amaçla getirdikleri kanarya kuşu bu sayede dünyanın her bir yerine dağılmışlardır. ırmak kenarında ormanlarda ve bahçelerde yaşarlar. Dünyada en çok beslenilen hayvan türlerindendir.
Kuşun en güzel özelliği saatlerce hoş sesler çıkartmak ve insanlara günlük yaşam stresini alır ve keyifli dakikalar yaşa tır. Eğer evinizde kuş beslemek istiyorsanız kanarya kuşunu tercih ederiz.
Sayfamızda kanarya kuşu ile ilgili yazıları ve bu konuda sorularınıza cevap alabilirsiniz. Kanarya kuşu nasıl beslenir? kanarya kuşu özellikleri nelerdir?kanarya kuşu kaç çeşittir? gibi soruların cevabını sayfamızda sizler için derledik
Kanarya kuşu yaklaşık 12 ila 20 cm boyundadır. Tüyleri, beyaz, sarı, yeşil, kırmızı, mavi ve bir çok renklere sahiptir. Dişi kanarya yaş ömrü 4 ila 5 yıldır. Erkek kanarya yaş ömrü ise 10 yıldır. Kuş türüne göre sayılar değişiklik gösterebilir.
Kanarya kuşunda cinsiyet nasıl anlaşılır?
Dişi ve erkek kanarya kuşları farklı özelliklere sahiptir. Kanarya kuşunda cinsiyeti öğrenmek için biraz sabırlı olmanız gerekir. Kuşta bulunan bazı özelliklerle cinsiyet tahmin etmek mümkündür ama bazen yanlış anlaşılabilir. Mesela genellikle erkek kanarya kuşu dişi kanarya kuşuna göre güzel melodili sesler çıkarır ancak bazen erkek kuşun sakin ve sessiz olduklarıda görülür. Tecrübeli kanarya yetiştiricisi kuşun yapısından, tüylerinden, çıkardıkları seslerden anlayabilir. cinsiyet tahmini 6 aydan sonra belli olur. Bahar mevsiminde erkek kanarya kuşları güneşin altında bir süre bekledikten sonra uzun süre ötmeye başlar. Ayrıca kanarya üreme sezonunda bazı farklılıklar bulunmaktadır ki buda uzman bir kişi tarafından tespit edilebilir.
Kuşun cinsiyetini kesin olarak öğrenmek için veteriner tarafından kan testi ile sonucu öğrenebilirsiniz.
Kanarya çeşitleri
Kanarya kuşu Birçok farklı türe sahiptir. Kanarya çeşitleri 3 türe bölünür, renk kanaryaları, ses kanaryaları ve ırk kanaryaları dır. Enteresan bir şekilde gemi kazası sonucu binlerce kanarya Elba adalarına uçmuş ve orada serçegiller familyasından olan kuşlarla çiftleşerek farklı ırkta bir tür ortaya çıkarmıştır. Gloster, Yorkshire, Norwich, Taklacı, Lancashire, Roller, Border, Crest, Malinois kanarya türleri bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili başka bir yazımızda detaylı olarak bahsedeceğiz.
kanarya kafesi
kanaryalar geniş ve ferah ortamlardan keyif alırlar. Yaşadıkları alan ne kadar ferah ve rahat olur ise bir o'kadar güzel şarkılar söylerler. Hijyenik ve kaliteli malzemelerden üretilen kanarya kafesi almanız gerekir. Tek bir kuş için kafes büyüklüğü en az 40 ile 50 cm olmalıdır. Kanarya kafesi olabildiğince güvenli ve gürültüsüz bir alana yerleştirmelisiniz. Olabildiğince kafesin içini dekoratif oyuncaklar ve ağaç dalları ile süsleyin. Kafesin içini kanarya sağlığı için mutlaka temiz ve kuru tutunuz.
Kanarya yemi ?
Doğada yaşayan her canlı gibi beslenme ihtiyacı duyarlar. Narin ve küçük bir yapıya sahip olan canlı, beslenmesi çok önem ve dikkat gereken bir konudur. Taze tohumlar, meyveler, yeşil sebzeler gibi kaynaklardan beslenirler. Gün içinde en azından 1 öğün karışık tohumlarla kuşunuzu besleyiniz. Kanarya beslemesi için özel pelet yemlerde vitamin, mineral, protein gibi besin kaynakları bulunmaktadır. Kış aylarında kuşun yağlanması ve hasta olmaması için kenevir tohumu çok faydalı bir besin kaynağıdır. Kanarya yemi yanında her gün taze su vermeniz gerekmektedir.
Kanaryanın en sevdiği besinler
Kanaryalar en çok keten tohumu, ay çekirdek tohumu, kenevir tohumu, sebze tohumları gibi tohumlar. sebzelerde ise, lahana, havuç, marul, ıspanak, salatalık vs gibi besinleri severler. Haftada ortalama olarak 4 kez meyve ile beslemek kuşun bağışıklık sistemini ve metabolizmasını güçlendirebilir. Örnek olarak, elma, armut, portakal, üzüm, muz vs gibi meyveler faydalıdır. Evde basit ve kolay mamalar yapabilirsiniz. Mesela süt, bisküvi ve yumurta sarısı karışımı zengin besin kaynağı içeren bir mama tarifidir.
Kanarya çiftleşme dönemi
Kanaryalar ilkbahar mevsiminde çiftleşirler. Dişi kanarya en az 1 yaşında erkek kuş ise 4 yaşında olmalıdır. 4 ila 5 gün içerisinde yumurtlama yaparlar. Yumurta sayıları yaklaşık olarak 7 adettir. 2 hafta boyunca kanarya kuluçka dönemine girer.
Ev kafesinde kanarya çiftleşme dönemi için kafesin üst bölümünde ip, kağıt mendil veya yumuşak dokulu maddelerle kase şeklinde bir yuva yapabilirsiniz.
Kanarya bakımı nasıl olmalıdır?
Kanaryaların ince ve küçük bir bedene sahip olduğunu yukarıdaki yazıda belirttiğimiz üzere kuşun herhangi bir hastalık sorunu yaşamaması için kanarya bakımı önem taşır.
Öncelik olarak her gün yapılması gereken bir takım programlar vardır. Örnek olarak günlük yem ve su kaplarını ılık su ile yıkamalısınız ve kafesin içinde biriken nem ve pisliği temizlemelisiniz. Kafesin tabanına gazete kağıdı sermek en iyi ve pratik yöntemdir. Yaz mevsiminde kuşun serinlemesi için su spreyleri ile nemlendirme yapabilirsiniz.
Olabildiğince haftada bir kere kafesi ve içindeki aksesuarları yıkamalısınız. yine haftada 4 ila 6 kere kuşu yıkamanız, kuşun sağlığı için önemlidir. Kuş banyosunu sabahları yapmaya özen gösterin akşamları üşüyebilir. Çevre sıcaklığını 18 ila 20 derecede ayarlayınız.
Beslediğiniz kanaryanın kontrolünü ihmal etmeyiniz ve aralıklı olarak veterinere sağlık kontrolü yaptırınız.
Tabağındaki Yüz, “Gıda Hakkında Gerçekler” alt başlığı ile 2015 yılında Palorma yayınları tarafından yayınlanmış bir kitap. Kitabın yazarı Jeffrey Moussaieff Masson. Kitap hayvan haklarıyla ve veganlıkla ilgili pek çok internet sitesinde ve sosyal medya hesabında tavsiye edildi.
Kitabın etkileyici bir kapağı var. Tabağın içinden bize bakan bir buzağının yüzünü görüyoruz ve ardından kapağı kaldırdığımızda buzağı ile anne ineği birlikte, tabağın esaretinden kurtulmuş birer kişi olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Gördüğüm en başarılı kitap kapaklarından biri. Belki de bu yüzden, kitabı elime alır almaz bu kitabın iyi bir kitap olmasını ve hakkında iyi şeyler söylemeyi çok istemiştim. Fakat bu kapakla ilgili söylediğim övgü dolu sözler bu kitapla ilgili söyleyebileceğim az sayıda olumlu sözden biri olacak.
Masson kitapta kendisinden “vegan” olarak bahsediyor. 2009'da bu kitabı yayınladığında iki yıldır kendini “vegan” olarak adlandırıyormuş. Fakat kitap içinde ilerledikçe bu ifadesinin pek de doğru olmadığını görüyoruz. Masson önce (sf. 125) “katı yağ veya yumurta ile yapılan bir şey bulduğunda bazen üzerinde durmadığını” ve bazen misafirliğe gittiğinde ve biri ona içinde süt veya yumurta ikram edildiğinde bunu reddederse bu kişiler tarafından “kaba bulunacağını” düşündüğünü söylüyor. Arkasından şöyle diyor:
Bu gibi durumlarda bazen sadece boş veriyorum.
Sadece boş veriyorum. Evet, belki o ikramı yapan kişiye karşı kaba olmadığını düşünüyor burada Masson, ancak ona kaba olmamak için kapaktan bize bakan buzağının ya da bir tavuğun temel haklarının ihlal edilişini boş veriyor.
Oysa size ikram edilen hayvansal bir ürünü geri çevirmekte kaba hiçbir şey yoktur. Aksine, bunu kullanmadığımızı söyler ve sebeplerini anlatırız. Gerçekte kaba olan davranış kabul etmek veya reddediyorsak bile bunun gerçek sebeplerini saklamaktır. Bu, karşımızdakinin ahlaki yetilerini aşağılamaktan başka bir şey değildir. Ahlaken yanlış bulduğumuz bir şey var ve bunu karşımızdaki kişiden gizliyoruz, neden, bunu anlayamayacağı için mi? Buna nasıl karar verdik?
Masson’un bu uygulaması aslında hatalı bir şekilde “hayvan haklarının babası” olarak anılan Peter Singer’ın da önerisi. (Hatalı, çünkü Singer “hayvan hakları” kavramını ve genel olarak “haklar” söylemini reddeden bir yararcı ve “kuramın babası” kavramının kendisi sorunlu bir kavram.) Singer şöyle diyor:
“Kendim için alışveriş yaparken, vegan ürünler satın alıyorum. Fakat yolculuk sırasında bazı yerlerde vegan yiyecek edinmek zor olduğundan vejetaryen besleniyorum. Organik değilse yumurta tüketmem, şayet organikse tüketirim. Sadece peynirden yapılmış bir yiyecek de sipariş etmem; fakat Hint yapımı sebze körisinin inek sütüyle pişirilip pişirilmediğini de pek umursamam.”
Hayvan Özgürleşmesi kitabının yazarı Singer başka bir yerde ise şunları söylüyor:
“Bir restorana gidip vegan bir menü sipariş ettiğinizi, onun yerine üzerinde peynir rendesinin bulunduğu bir yiyeceğin önünüze geldiğini hayal edin. Bu durumla karşı karşıya kalan veganlar çoğu zaman sinirlenip tabağı geri gönderirler. Böylece yemek israf edilmiş olur. Siz de vegan hatta vejetaryen bile olmayan arkadaşlarınızla birlikteyken aynı tutumu sergiliyorsanız, bana kalırsa bu son derece yanlış bir davranıştır. En iyisi, o yemeği her şeye rağmen yemektir; aksi takdirde insanlar şöyle düşünecek: ‘Ah şu veganlar…’”
Singer, “hayvan haklarının babası” değil ancak son yıllarda gittikçe büyüyen ve genişleyen hayvan refahı hareketinin, başka bir deyişle “mutlu” sömürü pazarının öncüleri arasında. “Mutlu” sömürüden kasıt, hayvanlara daha iyi muamele edildiği iddiası ile hayvansal ürün tüketicilerinin içlerini rahatlatan ve onlara ölü hayvan bedenlerini ve beden salgılarını “hayvanlara merhamet etmek” adı altında pazarlayan bir pazar. Singer, 2005 yılında yanına onlarca hayvan örgütünü de alarak Whole Foods Market isimli organik ürünler zincirine açık mektup yazarak “mutlu” sömürü reyonlarına destek ve takdirlerini iletmişti. Whole Foods marketleri o zamandan beri “mutlu” sömürü pazarının öncüsü haline geldi.
Solda Whole Foods Market’in marketlerinde kullandığı bir reklam afişi var. “Akşam yemeğinizin nasıl bir yaşam sürdüğünü bilin” diyor, sağda ise Peter Singer ve hayvan derneklerinin imzaladığı takdir ve destek mektubu yer alıyor.
Tabağındaki Yüz kitabı da Whole Foods’a bir övgü sunmadan geçemiyor. Whole Foods’taki çeşitliliği uzun uzun övdükten sonra şöyle yazıyor Masson:
Ayrıca Mackey [Whole Foods’un CEO’su ve poster çocuğu -bea] Whole Foods’un hayvan refahı konusunda çıtayı yükseltme girişiminde bulunduğunu ve HSUS ve PETA’nın (Hayvanlara Etik Muamele için Mücadele Edenler) danışmanlığına başvurduğunu anlattı.( sf. 162)
Masson bu kadarıyla kalmıyor ve “mutlu” sömürüyü tavsiye de ediyor.
[E]ğer insanlar vegan ya da vejetaryen olamıyorlarsa en azından yedikleri hayvanların ya da bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin “insani” biçimde yetiştirilenlerden geldiğinden emin olsunlar. Böyle yetiştirilen hayvanlar sağlığımız için daha iyidir. Yumurta alırken tavukların nasıl barındığını ya da süt ineklerinin nasıl yaşadığını sormak iyi bir başlangıçtır. Bu ürünlerin elde edildiği çiftlikleri fiilen ziyaret etmek her zaman iyi bir fikirdir ve aydınlatıcı olabilir. (sf. 91)
Hayvan hareketine dışarıdan bakan biri belki de hayvan sömürüsü kurumları ile kendine hayvan savunucusu diyen kişilerin birbirlerinin tam tersi şeyleri söylediklerini zanneder. Ama görüyoruz ki, hayvanları üretip satan Whole Foods ile hayvanlar için bir kitap yazan Masson aynı şeyi söylüyor: “Akşam yemeğinizin nasıl bir hayat yaşadığını bilin.” İşte, hayvan hareketindeki sorun bu. Abolisyonistlerin karşı çıktıkları (ve bu yüzden bölücülükle suçlandıkları) saçmalık bu. Sonra mevzu balıklara geliyor. Masson burada da yine mutlu sömürü önerisinde bulunuyor:
“Eğer balık yiyecekseniz tercihinizi doğal ortamda ve serbestçe dolaşanlardan yana yaparsanız kendinize ve gezegene iyilik yapmış olursunuz. Ayrıca sadece Çevre Koruma Fonu’nun “En İyi ve En Kötü Deniz Mahsülleri” listesinde ya da Mavi Okyanus Enstitüsü’nün “Okyanus Dostu Deniz Mahsülleri Rehberi”nde yer alan balıklardan almaya karar verebilirsiniz.” (Sf. 122)
Kendisinin böyle de olsa balıkları tüketmediğini yazıyor daha sonra. Fakat biz okuyuculara neden bunu önerdiği belli değil. Aynı bölümde uzun uzun somon balıklarının pembe pigmentlerle boyandığını anlatıyor, sonra 43 numaralı dipnottan öğreniyoruz ki, bu boyaların insan sağlığına bir zararı olmadığının kanıtları varmış. Peki o halde neden bu kadar bahis konusu oldu ve somonlarla ilgili büyük sorun bu mu? Boyanmasalardı onları tüketebilir miydik?
Sonra konu bala geliyor. Masson şunları yazıyor:
“Evet, bal hayvansal bir ürün (sağlıklı ve lezzetli olsa da.) Arılar onu kendileri için yapıyor, bizim için değil; biz sadece kovanı soyuyoruz. Büyük bal üreticileri, arı çiftlikleri çoğunlukla arıları kışın öldürüyor çünkü baharda yerlerine yenilerini koymak kışın onları hayatta tutmaktan daha ucuz. Değerbilirlik bunun neresinde? Felsefi açıdan baldan uzak durmak için iyi nedenler olduğunu görsem de hâlâ benim “zulümle elde edilen yiyecekler” listemde üst sıralarda değil.”
Masson yine sadece boş veriyor. Masson’a göre veganlık hayvansal ürünleri belli bir miktar tüketmeyi, hayvan kullanımı biçimleri arasında önem sıralaması yapıp keyfi olarak bir takım hayvan kullanımlarını hayata sokmayı içeriyor. Kendi sağlığı için buğday ekmeği tüketmekten kaçınıyor ama kışın “daha ucuza geldiği” için öldürülen arılar onun için boş verilebilir konular arasında. Bal tüketiyor, satın aldığı ürünlerde hayvansal margarin ve yumurta olup olmadığına bakmıyor, birileri ikram ederse içinde süt bulunan, yumurta bulunan ürünleri tüketiyor (ve hatta bunları reddetmeyi “kaba” buluyor). Peki o halde “vegan” kelimesini kullanmak neden? Neden insanlar olmadıkları bir şeyi üstlenmeyi bu kadar çekici buluyor?
Et ve Diğerleri
Masson yukarıda bahsi geçen “ikram” mevzusunda şöyle yazıyor:
Bu gibi durumlarda sadece boş veriyorum. Fakat hiçbir koşulda boş verip et yemem. Fark nedir? Ete karşı içgüdüsel bir tepkim var ama bu yağ, peynir ya da sütlü çikolata için geçerli değil. Belki de kılık değiştirdiği için: Çikolatalı bir kurabiye yerken “eziyeti” düşünmek zor. Bazıları buna zararsız ya da sağlıklı inkar diyebilir ama ben diyemiyorum. (sf. 125)
Masson, hayvan eti ile hayvan salgıları arasında yaptığı ayrımın (i)ete karşı doğan bir içgüdüden ve (ii)salgılarda eziyetin daha gizli olmasından kaynaklandığını düşünüyor. Oysa görmediği şey, ete karşı duyduğu tepkinin ve salgılardaki eziyeti aklına getirmemesinin bizzat hayvan hareketi tarafından kurgulanmış ve et ile diğer salgılar arasında ayrım yapan anlayıştan kaynaklanıyor olması (tıpkı “kürk” deyince öfkelenen pek çok kişinin aynı sebepten deriye, yüne, ipeğe kayıtsız kalması gibi). “Vejetaryenlik” kavramı, “etsiz pazartesi” kampanyaları vs. tam da bu ayrıma dayanıyor, oysa bir bardak süt ile bir parça et arasında ahlaki manada bir fark yok: Her ikisi de acı ve ölüm ile sofraya geliyor ve daha önemlisi her ikisi de hayvanların birer mal ve kaynak olarak konumlandırılmasından kaynaklanıyor.
Masson’un kendi de Etsiz Pazartesi kampanyasına destek veriyor:
İnsanlar Etsiz Pazartesiler’e katılırlarsa muhtemelen 3000'den fazla hayvanın hayatını kurtarırlar. (sf. 91)
Bu kitaptaki en saçma iddialardan biri. Bunun neden saçma olduğunu şu üç başlıkta düşünebiliriz:
Diyelim ki mahallemizde bir kedi katili var. Her gün bir kediyi öldürüyor. Sonra, artık zevk alıyor olsa bile kedileri öldürmek ona yanlış gelmeye başlıyor. O da en azından Cuma günleri kedileri öldürmemeye karar veriyor. Ama haftanın geri kalan altı günü kedileri öldürmeye devam ediyor. Ve sonra “Cuma günleri kedileri öldürmeyerek yılda 52 kediyi kurtardım.” diyor. Bu söylediğini mantıklı bulur muyduk? Aynı şekilde, “et” yiyebilmemiz için en az bir hayvanın öldürülmüş, parçalara ayrılmış ve pişirilmiş olması gerekir. Bunu haftanın bir günü yapmadığımızda (kendimizin yapması ile yapması için birilerine para vermemiz arasında mevzunun kurbanı açısından bir fark yoktur) bir hayvanı kurtarmış olduğumuzu söylemek yukarıdaki kedi katilinin iddiası kadar saçmadır.
Denebilir ki, orada “kurtarmak” derken gerçekten kurtarmaktan değil, daha az hayvanın zarar görmesinden söz ediliyor. Pekala, bir de şunu düşünelim: Her hafta marketten bir paket vegan mantı aldığımızı ve haftanın bir günü bu sarımsaklı pirinç yoğurdu hazırlayıp yediğimizi düşünelim. Ama Pazar sabahları arkadaşlarımızla dışarı çıktığımız için Cumartesi geceleri sarımsaklı yemekler yapmamak gibi bir prensibimiz var. Cumartesi mantı yemiyoruz ama o paketteki mantıyı diğer günlerden birinde yiyoruz. Daha az mantı tüketmiş olur muyuz? Aynı biçimde, haftanın bir günü sebze yemeği yapıp, etli yemeği Salı gününe sakladığımızda “daha az hayvana zarar vermiş” olmayız. Sadece dolaptaki “eti” bir gün daha dolapta bırakmış oluruz.
En önemlisi, yukarıda da dediğim gibi, et ile hayvan salgıları arasında ahlaki anlamda bir fark yoktur. Hepsi hayvanların sömürüsü ve mal statüsü üzerine kuruludur. “Sucuklu tost” yerine “kaşarlı tost” yediğinizde hayvanlara “daha az zarar” vermiş olmazsınız. Bir bardak sütte ya da bir parça peynirde en az bir parça etteki kadar acı, sömürü ve ölüm vardır. Her ikisinin en önemli ortak özelliği ise, ikisinin de hayvanların mal statüsünün birer ifadesi olmalarıdır.
O halde bu 3000 hayvanı nasıl kurtarıyoruz? Meçhul. Etsiz Pazartesi’yi desteklersek gerçekte tek yaptığımız, et ile diğer hayvan kullanımları arasında bir fark varmış gibi yapmak ve yanlış olanın bir kısmına bir gün ara vermeyi (hatta bir gün ertelemeyi) ahlaken anlamlı bir konummuş gibi göstermek olur. Sonra da “neden ete diğer hayvan salgılarından daha farklı tepki veriyoruz acaba?” diye sorarız.
Kısacası, eğer hayvanlar umrumuzdaysa, yapmamız gereken haftada bir gün “et yemekten” vazgeçip bu davranışımızın sihirli bir şekilde hayvanları kurtarmasını beklemek değil, hayvan kullanımına son vermek. İnsanlara “Etsiz Pazartesi” kampanyasını önermek, onlara 6 gün et yemelerini ve hiçbir zaman vegan olmamalarını tavsiye etmektir; başına “en azından” takısını eklemek durumu hafifletmiyor. Veganlıktan daha azını uygulamak hayvanların haklarını ihlal ediyorsa, daha azını tavsiye etmek de hayvan hakları ihlallerini teşvik etmek anlamına geliyor. Veganlıktan daha azını uygulamamalı ve insanları veganlıktan daha azına teşvik etmemeliyiz.
Bir veganın hayatından bir gün
Şimdiye kadar Masson’un bal tükettiğini, içinde yumurta ve süt bulunan atıştırmalıkları yediğini ve insanlara mutlu sömürü önerdiğini gördük. Fakat bütün bunlar onu kitabına “Bir veganın hayatında bir gün” diye bir bölüm yazmaktan alıkoymuyor.
Masson bütün bu hayvan salgılarından kaçınmıyor ancak örneğin “gluten”den kaçınıyor. Gluten, buğday proteini demek. Çölyak hastaları ve gluten intoleransı olan insanlar için bir problem kaynağı. Ancak veganlıkla hiçbir ilgisi yok (Tabii glutenden elde edilen ve tamamıyla vegan olan harika yiyecek seitan’ı saymazsak). Fakat her nasılsa, bir veganın hayatının anlatıldığı bölümde uzun uzun organik gıdalardan, glutensiz beslenmeden vs. bahsediliyor. Bal tüketmenin problem olmadığının söylendiği kısım bu başlık altında yer alıyor.
Masson bu yazdıklarıyla veganlığın ne olduğu konusunu iyice bulanık bir hale getirmiş. Masson, veganlıktan zaman zaman hayvan kullanımı da içeren, uygulandığında hayvanlara da bir nebze faydası dokunan, organik beslenme ve glutensiz diyetler gibi son dönem popüler akımlarıyla eş değerde bir çeşit sağlıklı beslenme tarzı gibi bahsediyor. Belli ki “veganlık nedir?” sorusunun cevabı kendi kafasında çok net değil.
Tabağımdaki Mutlu Sömürü
Ne yazık ki Masson kendisinden “vegan” olarak söz ettiği (ve aslında vegan olmadığı) bu iki yılı hayvan hareketinde yer alan problemli görüşleri sorgulayarak değil, bunları benimseyerek geçirmiş ve arkasından bu görüşlerin birer yaygınlaştırıcısı haline gelmiş.
Masson, yukarıda da örneklerini gördüğümüz gibi bu bakış açısında yalnız değil. Bu anlayış Kuzey Amerika, Avustralya ve Avrupa başta olmak üzere pek çok yerde fena halde yaygınlaşmış durumda. Whole Foods mektubuna imza veren STK’lar başta olmak üzere bütün büyük hayvan dernekleri bu görüşün bir biçimini savunur durumdalar. Bu STK’lar ya en baştan hayvan refahı görüşünü benimsemiş, hayvanları sözde “daha iyi koşullarda” sömürmeyi amaç edinmiş ya da zamanla maddi kaygılarla ve popülizmin baştan çıkarıcılığıyla amacından sapmış gruplar. Her iki durumda da hayvanların aleyhine hareket ediyor ve hayvan sömürüsü kurumlarının halkla ilişkiler cephesi gibi davranıyorlar.
Hayvanları önemseyip vegan olmaya karar veren kişiler de bu tarz fikirlerin bombardımanı altında kalıyor. Çeviri kitaplar, çeviri makaleler ve yurt dışındaki örnekleri taklit eden eylem biçimleri ile bu anlayış Türkçenin yaygın konuşulduğu coğrafyalara da taşınıyor. Dahası Greenpeace ve WWF gibi uluslararası dernekler bu tarz görüşlerden kaynaklanan “mutlu” sömürü kampanyalarını da bu coğrafyalara taşımakta.
Oysa tabağımızdaki yüzün bir zamanlar mutlu bir hayat yaşadığını hayal etmek vicdanımızı rahatlatmamalı. “Mutlu” olabilen, hissedebilen, acıyı ve hazzı tecrübe edebilen bir varlığa kendi bayağı zevklerimiz için eşya muamelesi yapmanın, yaşamını elinden almanın iyi, masum, kabul edilebilir bir yolu yok. Eğer hayvanların bir önemi varsa, vegan olmalıyız. Masson gibi değil, gerçekten.
Ve vegan olduktan sonra “mutlu” sömürü destekçiliğine çıkan bu akıntıya kapılmamak, aksine bu akıntıya karşı durmak için kendimizi kölelik karşıtı bir kuramla donatmalıyız.
Efsanevi sapan oyunları Angry Birds serisinden bir giriş daha. Neredeyse hepimizin mutlaka adını duymuş olduğu bu oyun serisin en son güncellemesiyle beraberiz. Bildiğiniz gibi, hikâyesinde yumurtalarını çalmak isteyen yeşil domuzlara karşı savaşan sevimli kuşlarımızın maceralarında onlara yardımcı oluyoruz. Her biri birbirinden renkli ve farklı özellikleri sahip olan kuşlarımızı sapanı ayarlayarak hedeflere ulaştırmaya çalışıyoruz. Hemen herkesin bildiği ve çoğumuzun severek oynadığı çok eğlenceli ve bağımlılık yapıcı bir oyun. Hatta hatırlıyorum da, lise zamanımda teneffüslerde sınıfta akıllı tahtadan oynardık… Ama sizin evinizde akıllı tahta olmasa bile, Angry Birds Friends APK linkine tıklayarak telefonunuz için indirebilir ve oynamaya başlayabilirsiniz.
Oyunun Oynanışı
Oyunda acınası duvar ve barikatlar arkasına gizlenen domuzlara dünyanın kaç bucak olduğunu gösteriyoruz. Bunları yaparken ise bize verilen sayılı kuşları sapan yardımı ile başlarına musallat ediyoruz. Her bir kuşun kendine özel karakteri, görünüşü ve özellikleri var. En bilindiklerini sayacak olursak;
Kırmızı: Bu kuşun savaş çığlığı ona kısa mesafede kulelere son derece yüklü yıkım vermesini sağlıyor.
Mavi: Tıklandığı an üçe ayrılan bu kuş, buzlu yerlerde daha güçlü.
Sarı: Üçgen şeklinde olan bu kuş odun ve türevi engellerin üstesinden gelmek için birebir.
Beyaz: Matilda isimli bu kuş, tıklandığı zaman yumurta bombasını bırakıp yukarı doğru uçar. Bu bomba engellere oldukça büyük hasar verir.
Gümüş: Keskin yüz hatlarına sahip bu kuş taş üstünde taş bırakmayacak cinsten.
Siyah: Bu “bomba” gibi kuşumuz bir şeye çarptığında ve ya tıkladığımızda patlıyor. Tıpkı normalde çabuk küplere binmesi gibi.
Dev Kırmızı: Barikatların arkasına tavuk gibi saklanan domuzların üstesinden gelmek için bir kuştan daha iyisi nedir? Dev bir kuş tabi ki.
Angry Birds Friends
Piyasa ilk sürüldüğünde ortalığı kasıp kavuran ve onlarca oyun türeten Angry Birds serisi telefonunuzdan eksik olmasın. Telefon eline almış birisinin hayatında boyunca mutlaka en az bir kere oynayıp tecrübe edinmesi gereken bir deneyim. Sürekli güncelleme alan bu oyunda, şuanki son sürüm Angry Birds Friends v8.6.0 APK olmakla birlikte, oyuna her hafta yeni bölümler eklenmektedir. İyi oyunlar dileriz.
Bedenin enerji üretimi gibi doğal süreçlerinde oluşan oksidanlar, hava kirliliği, ağır metaller, radyasyonlar gibi çeşitli dış etkenler yoluyla üretilen serbest radikal türlerini oluşturmaktadır. Oluşan serbest radikaller, başta kanser ve kalp-damar hastalıkları olmak üzere birçok dejeneratif hastalığın oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Hücre fonksiyonlarına zarar vermek suretiyle hücre içi ve dışı bileşenlere saldırabilen bu oksijen türlerinin oluşumu ve aktivitesinin kontrol altına alınması için vücudun antioksidanlara ihtiyacı vardır. Zararlı reaktif türlerin etkileri vücuttaki farklı doğal savunma sistemleri tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Ayrıca, vücudun bu endojen savunma mekanizmalarının gıda yoluyla alınacak antioksidan besin takviyeleri ile desteklenmesi gerekmektedir.
Özellikle koyu renkli meyveler, sebzeler, tahıllar ve kuru yemişler doğal antioksidan kaynaklarıdır. Bu özel yiyecekler sizi ve bağışıklık sisteminizi oksidan kaynaklı oluşan risklerden korumaya çalışır.
Antioksidan Nedir?
Serbest radikallerin neden olduğu oksidasyonları önleyen,
serbest radikalleri yakalama ve stabilize etme yeteneğine
sahip maddelere antioksidan denir.
Serbest Radikal (Oksidan) Nedir?
Canlı hücrelerdeki oksijen metabolizması, çevre kirliliği, radyasyon, ağır metaller, sigara, pestisitler, çeşitli tıbbi ilaçlar ve atık sular gibi birçok etkene maruz kalarak vücudumuzda oksijen türevi serbest radikallerin oluşumuna yol açmaktadır. Serbest radikaller, hücrelerde büyük değişikliklere sebep olan, vücutta hücreleri parçalayıp tahrip eden moleküler saldırganlardır.
Serbest Radikaller
Tekli oksijen
Süperoksit anyonu
Hidroksi
Peroksi
Alkoloksi
Serbest Radikal Gerçekleri
Serbest radikaller egzersiz yaparken ve vücudunuz yiyecekleri enerjiye dönüştürdüğünde doğal olarak oluşur.
Vücudunuz ayrıca sigara dumanı, hava kirliliği ve güneş ışığı gibi çeşitli çevresel kaynaklardan serbest radikallere maruz kalabilir.
Bu yalnız elektronlar normal doku ile etkileşime girebilir ve hasara neden olabilir. “Oksidatif stres” olarak adlandırılan bu hasar iltihaplanmaya, normal doku yapısında ve fonksiyonunda değişikliklere ve kanserlere yol açabilir. Ancak bu yalnız elektronlar antioksidan moleküller ile etkileşime girdiğinde, nötralize olurlar ve neden olabilecekleri hasarı azaltırlar.
Serbest radikaller yaşlanmayı hızlandırır, iltihabı tetikler ve kanserlere neden olur.
Antioksidanlar Nasıl Çalışır?
Nefes aldığımız oksijen, kanımızdaki alyuvar hücrelerine temas ederek, tüm doku ve hücrelere ulaşır. Hücrelerimizde şeker moleküllerini oksitlemesi ile birlikte enerjinin açığa çıkması sağlanır, fakat bu esnada bazı oksijen molekülleri bir elektronlarını kaybeder ve saldırgan oksijen molekülleri haline dönüşürler. Bu da serbest radikaller dediğimiz yüksek enerjiye ve potansiyel olarak zararlı yan ürünlere neden olur.
Mavi küreler bir serbest radikal molekülündeki elektronlardır. Yeşil küreler bir antioksidan molekül içindeki elektronlardır. Serbest radikallerin en dıştaki yörüngesinde (kabuk) eşleşmemiş veya tek bir elektrona sahip oldukları resimden anlaşılıyor buna ‘yalnız’ diyelim. Bu yalnızlık, eşleşmemiş başka bir elektrona ihtiyaç duyar veya stabil hale gelmek için başka bir yalnızlık (eşleşmemiş elektron) ile eşleşmelidir.
Bu yalnız elektronlar normal doku ile etkileşime girebilir ve hasara neden olabilir. “Oksidatif stres” olarak adlandırılan bu hasar iltihaplanmaya, normal doku yapısında ve fonksiyonunda değişikliklere ve kanserlere yol açabilir. Ancak bu yalnız elektronlar antioksidan moleküller ile etkileşime girdiğinde, nötralize olurlar ve neden olabilecekleri hasarı azaltırlar.
Antioksidanlar Nelerdir?
Antioksidanlar, oksidasyonun neden olduğu hücre hasarını önleyebilecek veya geciktirebilecek insan yapımı doğal maddelerdir. Sebze ve meyveler mükemmel antioksidan kaynaklarıdır. Bu elementlerin yüksek olduğu beslenmeler bağışıklık sistemini artırır ve hastalıklara karşı direncinizi güçlendirir ( 1 )
Genelde hepimizin tükettiği bazı yaygın antioksidanlar C ve E vitaminleri, β-karoten, likopen, lutein ve zeaksantin. Bu biyoaktif bileşenler, serbest radikaller adı verilen zararlı reaktif kimyasal türlerle etkileşime girer.
Serbest radikaller vücudunuza ne yapar? Bu antioksidanlar onları nasıl ortadan kaldırır? Ve bol miktarda antioksidan nereden bulabilirsin? Tüm bu soruların cevaplarına iyice bakalım.
Vücut dışından gelen antioksidan örnekleri şunları içerir:
A vitamini
C vitamini
E vitamini
beta karoten
likopenin
lutein
selenyum
manganez
zeaksantin
Beslenmenin Antioksidan Etkisi
Vücudun antioksidan dengesi tükettiğimiz gıdalar ile büyük ölçüde
etkilenmektedir. Besin yetersizliği nedeniyle vücudun
savunma mekanizmaları tahrip olduğu zaman patolojik
sorunlar oluşabilmektedir. Antioksidan savunma sisteminin etkin olabilmesi için, E vitamini, C vitamini ve karotenoidler gibi antioksidan vitaminleri ve esansiyel mineralleri içeren gıdaların yeterince alınması gereklidir. Bu vitaminler etkin bir şekilde çalışarak hastalık ve hasarlara neden olan zararlı reaktif oksijen türlerinin etkisini yok etmektedir.
Antioksidan Kaynakları
Doğada üç ana tip antioksidan bulunur. Bunlar arasında fitokimyasallar , vitaminler ve enzimler bulunur .
FİTOKİMYASALLAR
Fitokimyasallar, bazıları çok güçlü antioksidanlar olan bitki bazlı kimyasal türevlerdir.
Örnekler: Karotenoidler, saponinler, polifenoller, fenolik asitler, flavonoidler, vb.
VİTAMİNLER
Örnekler: A, C, E ve D vitaminleri, koenzim Q10 vb.
ENZİMLER
Enzimler, günlük beslenmenin bir parçası olarak yediğimiz protein ve minerallerden vücudumuzda ürettiğimiz antioksidan türleridir.
Örnekler: Süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz ve katalazlar.
Antioksidan Almanın Faydaları
1. Cilt Sağlığı
Diğer organlar gibi, cilt de sürekli olarak peroksit, süperoksit ve tekli oksijen gibi serbest radikaller üretir. Bu, metabolik aktiviteler, UV ışınlarına ve görünür ışığa maruz kalması nedeniyle olur.
Bu serbest radikallerin vücudunuzdan atılması gerekir. Aksi taktirde reaktif türler hücresel hasarı tetikler, yaşlanmayı hızlandırır, kansere (melanomlar), inflamasyona, pigmentasyona ve akneye neden olur.
Vücudunuz bu oksidatif stresle savaşmak için enzimler üretir. Ancak antioksidanları beslenme ile destekleyerek daha genç, parlak ve temiz bir cilt elde edebilirsiniz ( 5 ).
Karaciğer hastalıkları oksidatif stres içerdiğinde, antioksidanlar en iyi ilaçtır. Siroz, sarılık, hepatosellüler karsinom (kanser) ve paraziter enfeksiyonlar gibi hastalıklar serbest radikaller tarafından şiddetlenir.
Kurkumin, resveratrol, kafein, quercetin, naringenin ve silimarin gibi antioksidanlar bu konuda etkili olabilir.
Ayrıca, bu oksidatif stresle mücadele etmek için vücudunuz süperoksit dismutaz, katalaz ve glutatyon redüktaz gibi antioksidan enzimler üretir ( 6 ).
3. Kalp Sağlığı
Kardiyoprotektif ve Hipolipidemik Etkiler Sağlar
50 yaşından sonra, erkeklerin% 52’si ve kadınların% 39’u büyük kardiyovasküler hastalıklar yaşamaktadır. Koroner arter hastalığı, ateroskleroz, kardiyomiyopatiler, kardiyak hipertrofi, anjin ve miyokard enfarktüsü.
Aşırı oksidatif stres, vücudunuzda kardiyovasküler hastalıklara neden olabilecek reaktif oksijen türleri (ROS) üretir. Bu gibi durumlarda, güvende kalmanın en iyi yolu Antioksidan C ve E vitaminleri ve quercetin, beta-karoten, likopen ve lutein gibi fitokimyasallar olumlu kardiyoprotektif etkiler göstermiştir.
Beslenmenizi antioksidanlarla takviye etmenin beyin, biliş, öğrenme ve hafıza üzerinde doğrudan etkisi vardır.
Hamilelik sırasında E ve C vitaminlerinin daha yüksek diyetle alınması, bebeklerin beyin tümörlerinden ve deformitelerinden korunmasına yardımcı olur. Antioksidanlar ayrıca vücudunuzda devam eden kanser yanlısı aktiviteleri de inhibe eder ve bu nedenle tümörlerin önlenmesine fayda sağlar. ( 9 ).
5. Doğurganlık
Terapötik ve Uyarıcı Etkiler
Yüksek bir serbest radikal seviyesi vücudunuzdaki çeşitli sistemleri etkiler. Ve doğurganlık bunlardan biridir.
Reaktif oksijen türlerinin (ROS) sperm sayısı, spermlerin motilitesi ve spermin olgunluğu veya canlılığı üzerinde etkisi olabilir. Kadınlarda, zayıf yumurta kalitesi, fallop tüpü kusurları, endometriozis ve hatta yumurtlama bozuklukları kısmen kandaki ROS nedeniyle ortaya çıkabilir.
Bu tür infertilite sorunlarına antioksidan tedavi (vitaminler ve fitokimyasallar) uygulamak hormonal dengeyi eski haline getirebilir, Oksidanları temizleyebilir ve spermatogenez, oogenez, yumurtlama paternini iyileştirebilir ve hamile kalma şansını artırabilir ( 10 ).
Dip Not
Artrit, huzursuz bağırsak sendromu, astım, Crohn hastalığı, GÖRH, sedef hastalığı ve periodontitis gibi hastalıklar inflamasyondan kaynaklanır.
Serbest radikaller bu bozuklukların arkasındaki nedenlerden biridir.
Yeşil yapraklar, kuşkonmaz, brokoli, koyu meyveler, turunçgiller ve fındık gibi antioksidan açısından zengin gıdaların tüketilmesi, bu bozukluklarda görülen iltihaplanmanın etkili bir şekilde yönetilmesine yardımcı olacaktır.
Antioksidanların Değeri?
Bir gıda kaynağının (bir meyve, bir sebze, bir fındık veya bir içecek olabilen) antioksidan potansiyeli, Oksijen Radikal Soğurma Kapasitesi (ORAC) adı verilen bir analizle ölçülür.
ORAC değeri ne kadar yüksek olursa, o gıda kaynağının antioksidan potansiyeli daha güçlüdür
Size kolaylık sağlamak için, çeşitli antioksidan kaynaklarını ORAC değerleriyle birlikte 7 tabloya koyduk.
ÜRÜNORAC DEĞERİ (ΜMOL TE / 100G)Bitter çikolata20816Sütlü çikolata7519Kakao, şekersiz toz55653Ekmek, çok tahıl1421Fıstık ezmesi, pürüzsüz3432Zeytinyağı, sızma372Fıstık yağı106Balık ve deniz ürünleri30-6500Et ve et ürünleri0-850Kümes hayvanları ve kümes hayvanları ürünleri50-1000Atıştırmalıklar ve bisküviler0-1170
Şimdiye kadar, antioksidan açısından zengin gıdaların adil bir kısmını tüketiyoruz. Gereken tek değişiklik, bu gıdaların işlenmemiş ve çiğ kalmasıdır. Mümkünse kızartmayı kaynatma ve soteleme ile değiştirin. Bu antioksidanların parçalanmasını önler.
Lutein nedir? Lutein hangi besinlerde bulunur? Luteinin faydaları nelerdir?
Çoğunlukta sarı ve turuncu sebzelerde bolca bulunan lutein hususunun ne işe yaradığını biliyor musunuz? Ek takviye besinlerinde bolca bulunan bilhassa göz sıhhatine yarar sağlayan lutein hakkında merak edilen her şeyi sizler için haberin detayına ekledik. Evet lutein nedir? Lutein hangi besinlerde bulunur? Luteinin yararları nelerdir? Tüm bu soruların karşılıkları…
Bitkilerin içinde bulunan sarı renkli organik bir husus olan luteini havuç, bezelye, kara lahana üzere besinlerin köklerinde bulunur. Güneşten gelen yararlı mavi ışığı emer. Oksitlenme önleyici lutein antioksidan olarak kullanılır. Yağ asidi ve kovalent bağı formunda bulunur. Azıklara renk vermek hedefli olan unsur insan vücuduna girdiğinde münhasıran gözdeki sarı noktanın güçlenmesini destekler. Asıl olarak insan vücudunda da bulunan bu husus çevreyi renkli görmemizi sağlar. Lakin ilerleyen yaş ve vücuttaki birtakım komplikasyonlara azalmasına neden olur. Bu da göz sıhhatini bilhassa görme durumunun kayba uğramasını sağlar. Velev yapılan araştırmalara nazaran lutein hususu ve göz rengi arasında bir bağ olduğu ortaya konulmuştur. Lutein eksikliği olmaması için bilirkişiler günlük beslenmeye lutein içeren besinlerden en az bir adedinin eklenmesi konusunda ihtarda bulunuyor. Bu husus ek takviye olarak üretilip eczanelerde de satılır. Güçlü bir antioksidan özelliğine sahip olduğundan günlük 0,25 miligram tüketimi tutarlı kabul edilir.
LUTEİN HANGİ BESİNLERDE BULUNUR?
MISIR
Posa ve lif bakımından güçlü olan mısır, kökünde lutein unsuru epeyce ziyadedir. Ayrıyeten B vitamini kompleksi bakımından güçlü olan mısırı eksperler çoklukla kaynatılmışının tüketilmesini tavsiye eder. Yüksek ısı ve trans yağa maruz kalan havucun içindeki vitamin ve mineraller tesirini kaybeder.
HAVUÇ
Lutein unsuru bakımından en varlıklı besin havuçtur. Başkaca havuç betakarıten ve C vitamini içerir. Bu yüzden bilirkişiler günlük tüketime havuç besininden eklenmesini tavsiye eder. Mahsusen ara öğün olarak iki tane tüketildiğinde gerekli olan lutein hususu alınır.
YUMURTANIN SARI
Acilen derhal birçok kimse yumurtanın sarısı hakkındaki gerçekleri bilmez. Yapılan araştırmalarda yumurtanın sarısında insan sıhhatini olumlu etkileyen unsurlar içerdiği ortaya çıkarılmıştır. Lutein hususu de bunlar arasında konum alır. Bu yüzden mütehassıslar hem kaynatılmış hem de kızartılmış yumurtanın tam pişirilmemesi konusunda uyarır. Aksi halde yumurta bu özelliğini yitirir.
BAL KABAĞI
Çoklukla tatlı prodüksiyonundan kullanılan bal kabağı içerisinde de lutein bulunur. Kalorisinde düşük olduğundan tüketilmesi tutarlıdır. Kış aylarında bol bol tüketilebilir.
ISPANAK
Sarı ya da turuncu olmamasına karşın ıspanakta da lutein vardır. Ispanak bildiği üzere demir unsuru bakımından güçlü ve her yaş kümesinin tüketmesi gerektiği bir besindir. Kan, göz, kemik ve kas sıhhati için ülkü olan ıspanak içeriğinde demiri potasyum, kalsiyum barındırır.
ROKA
Güçlü bir antioksidandır. Vücutta kemiğe kalsiyum taşıyan proteinlerin işlevselliğini artırıyor. Başkaca lutein bakımından varlıklı olan nadir yeşil sebzelerdendir.
LUTEİNİN YARARLARI NELERDİR?
– Gözdeki sarı noktanın vitamin ve mineral bedelini artırarak görme kaybını azaltır. Göz marazlarının önün egeçer.
– Güçlü bir antioksidan olan lutein hususu vücuttaki, bağımsız radikalleri temizler. Bağışıklığı güçlendirir. Marazlara karşı vücudun direncini artırır.
– Kalp ve damar marazlarını önler. Kolesterol seviyesini düşürür.
– Ciltteki hücrelerin yapısını yeniler. Mutasyona uğramalarını önleyerek genç ve diri kalmasını sağlar.
– Yapılan bir araştırmada ileri yaşlarda sıklıkla görülen katarak marazını önlemek için lutein unsuru ek takviye olarak alınmalıdır.
– Vücuda gelen güneş ışınlarını yararlı bir formda enzimler.
Lutein nedir? Lutein hangi besinlerde bulunur? Luteinin faydaları nelerdir?
Kuantum fiziği beyninizi mi eritiyor? Öncelikle panik yapmayın. Bu konuda yalnız değilsiniz. Ünlü fizikçi Richard Feynman’ın açıkladığı gibi; “Şundan emin bir biçimde söyleyebilirim ki; kuantum mekaniğini hiç kimse anlamamıştır.”
Yine de kuantum kuramı, dünyamızın nasıl birbirine perçinlendiğini açıklamak için hayati önem taşır. Bu nedenle kuantum kuramının ortaya koyduğu fikirleri, beş veya elli beş yaşındaki birinin işin özünü rahatlıkla kavrayabileceği şekilde basitleştirdik.

Kuantum Kuramı Nedir?
Birkaç bin yıllık tartışmanın ardından, maddelerin neden yapılmış olduğunu artık biliyoruz; elektron ve kuark adı verilen küçük parçacıklar. Bu arkadaşlar, hidrojen ve oksijen gibi atomları ve H2O gibi molekülleri oluşturmak için, küçük aileler dahilinde birlikte takılırlar. Atomlar ve moleküller, dünyamızın Lego parçalarıdır. Bu minik dünyanın nasıl çalıştığını açıklamak için, bilim insanları kuantum kuramı adı verilen bir fikirler topluluğu kullanır. Kuantum kuramı, elinizdeki akıllı telefonu akıllı yapan yonga da dahil olmak üzere, etrafınızdaki tüm teknolojinin temelinde yatar. Kuantum kuramı tuhaftır, doğrudur ve önemlidir.

Peki “Kuantum” Ne Anlama Geliyor?
Mutfağa, elinizde bir fıstık ezmesi kavanozuyla girdiğinizi düşünün. Kavanozu tezgâhın üzerine veya yukarıdaki raflardan birine koymaya karar verebilirsiniz. Fakat kavanozu, rafların arasına koyamazsınız. Bu mantıksızdır.
Fizik terimleriyle konuşmanız gerekseydi, mutfağınızın “kuantize” olduğunu söyleyebilirdiniz. Bu da, rafların çeşitli seviyelere sahip olduğu anlamına gelir. Kuantum dünyasında, her şey seviyelere ayrılmıştır. Örneğin bir atomdaki elektron, tıpkı mutfaktaki raflar gibi, atomdaki birkaç tane enerji düzeyinden birinde yer alır. Fakat kuantum dünyası tuhaftır. Elektrona bir miktar enerji verin, anında bir diğer enerji düzeyine sıçrayacaktır. Buna kuantum sıçraması adı verilir. Bir başka benzetme kullanalım. Eğer bir kuantum arabası sürüyor olsaydınız, 5 km/sa, 20 km/sa veya 80 km/sa hızlarda hareket edebilirdiniz, fakat asla bunların arasında olmazdı. Vitesi değiştirirdiniz ve hızınız anında 5’ten 20 km/sa’ya fırlardı. Hızdaki bu değişim ani olurdu, bu nedenle ivmeyi bile hissedemeyebilirdiniz. Bu da bir başka kuantum sıçramasıdır.
Kuantum Mekaniği ve Klasik Mekanik
Mikroskobik dünya, alışık olduğumuz “klasik” dünyadan daha farklı kurallarla yönetilir. “Klasik”, gündelik hayatta her şeyin beklendiği gibi davrandığı “ortak kanı” için kullanılan bir fizikçi terimidir.
Bir bilardo topu, “klasik bir nesnedir” (masa üzerinde düz bir biçimde yuvarlanır), fakat içerisindeki tek bir atom kuantum yasalarına tabidir (herhangi bir anda yeşil zemin üzerinde aniden kaybolabilir). Atom ölçeği ile bilardo topu ölçeği arasında, fizik yasalarının bir kesişme noktası vardır. Tıpkı jandarma bölgesi ile polis bölgesi arasındaki kesişim gibi. Yeteri miktarda atomu birbirine bağlarsınız, tuhaf kuantum etkileri ortadan kaybolur, davranışlar klasik bir hal alır. Buna karşılıklılık ilkesi denir.

Heisenberg Belirsizlik İlkesi
Kuantum fiziğindeki bazı şeyler gerçekten bilinemez durumdadır. Örneğin bir elektronun aynı anda nerede olduğunu ve nereye gittiğini asla bilemezsiniz. Bunu anlayabilmenin bir yolu, gözlemci etkisini işin içine katmaktan geçer; ölçümün yapım şeklinin sonucu değiştirebilmesi olayı. Örneğin elektronun nerede olduğunu anlamak için, onu bir şey kullanarak tespit etmek zorundasınız (örneğin bir ışık fotonu) fakat bu ölçüm ne kadar nazik olsa da, elektronu orijinal yerinden saptırır. Elektron size nerede olduğunu söyler, fakat nereye gittiğini unutur. Fakat belirsizlik ilkesi, tek başına gözlemci etkisinden daha da derine inmektedir. Doğada, doğuştan gelen bir belirsizlik vardır. Elektronun nerede olduğu konusunda emin olamamak, yaptığımız gözlemin bir hatası değildir. Bunun nedeni, elektronun belirli bir konumu olmamasıdır. Elektron bir nokta parçacık değildir, fakat elektronluğun lekesi uzayda dağılır.

Parçacık/Dalga İkiliği
Fotonlar ve elektronlar gibi kuantum nesneleri kişilik bölünmesine sahiptirler. Zaman zaman dalgalar gibi davranırlar ve zaman zaman da parçacıklar gibi davranırlar. Ne şekilde davrandıkları, onlara ne tür sorular sorduğunuza bağlıdır.
Dalga fonksiyonu
Bir dalganın nasıl göründüğünü açıklayan bir parça matematik denklemidir. Önemli bir biçimde kuantum dalga fonksiyonları, her biri belli bir doğruluk olasılığıyla birlikte gelen pek çok muhtemel çözüme sahiptir. Olağanüstü bir biçimde, farklı olası cevaplar, sanki evrenimizin gerçeklerini bize göstermek için bize komplo kurarmışçasına, süperpozisyon adı verilen bir tür üst üste binmiş durumlar şeklinde birbirleriyle etkileşebilirler.
Süperpozisyon ve Schrödinger’in Kedisi
Bir kutunun içindMopice, bir şişe siyanürle birlikte yer alan bir kedi hayal edin. Şişenin üzerinde, bir iple tutulan bir çekiç olsun. Çekiç, herhangi bir rasgele olay gerçekleştiğinde (örneğin bir uranyum atomu bozunduğunda) düşecek şekilde ayarlanmış olsun. Bu Erwin Schrödinger tarafından, süperpozisyon fikrini anlatmak amacıyla tasarlanmış bir düşünce deneyidir. Atomun bozunması kuantum yasalarına tabidir, dolayısıyla atomun dalga fonksiyonu iki olası çözüme sahiptir: bozunmuş veya bozunmamış.
Kuantum kuramına göre, bir ölçüm yapana kadar bu iki olasılık da eşit derecede geçerlidir. Aslında bunu, atomun aynı anda hem bozunmuş, hem de bozunmamış olduğu şeklinde düşünebilirsiniz. Kedinin kaderi, uranyum atomuna sıkı sıkıya bağlı olduğu için, kutunun içine göz atana kadar, kedi de aynı anda hem canlı, hem de ölü olacaktır.

Dolaşıklık Nedir?
Dolaşıklık, iki parçacığın (örneğin fotonlar), herhangi biri üzerinde yapılan ölçümün, ne kadar uzakta olursa olsun diğerini anında etkileyeceği şekilde birbirlerine bağlı olmaları durumudur. Benzetme kullanmamız gerekirse; bir çocuksunuz ve ablanız her iki elinde bir tane renkli top gösteriyor. Ardından elleri arkasındayken topları karıştırıyor. Sizin görüş açınızdan, bu toplar “dolaşıktır”; eğer kırmızı top sol eldeyse, bu mavi topun sağ elde olduğu anlamına gelir. Fakat kuantum dolaşıklık daha da gizemlidir, çünkü toplar belirli renklere sahip değildir. Renk değiştirebilirler, herhangi bir anda eşit olasılıkla kırmızı veya maviye dönüşebilirler. Bu tamamıyla rastgeledir. Tuhaf olan şey, toplardan birine bakmanın, sadece baktığınız top için değil, her ikisi için de rasgeleliği öldürmesidir (yani renk değiştirme özelliği askıya alınır). Eğer kırmızı top görürseniz, diğerinin renginin mavi olarak sabitlendiğini bilirsiniz.

Bu şekilde bakıldığında, bir dolaşık parçacık, ne kadar uzakta olursa olsun, diğerini etkiliyor gibi görünmektedir. Albert Einstein, bunun, kendine ait görelilik kuramıyla gündeme getirilmiş evrendeki kozmik hız limitini ihlal ettiğini düşünmüştür, dolayısıyla dolaşıklığa “hayaletimsi etki” adını vermiştir.
Fizikçiler Fotonları Nasıl Dolaşık Duruma Getirir?
Bunun birden fazla yolu vardır. Bunlardan birisi yüksek enerjili bir fotonu, iki tane düşük enerjili “yavru fotona” ayırmaktır. Korku filmlerindeki tek yumurta ikizleri gibi, bu iki yavru fotonun da aralarında gizemli bir bağlantı vardır. Bir diğer yöntem, iki tane fotonu aynalardan oluşan bir labirente göndermektir. Böylelikle her birinin hangi yöne doğru hareket etmiş olabileceğini bilemezsiniz. Bu bilinmezlik, dolaşıklığı meydana getirir.
Çift Yarık Deneyi
Bu kuantum mekaniğindeki en ünlü deneydir. Parçacıkların (genellikle elektronlar veya fotonlar), bir ekran üzerine düşüp gözlemlenmeden önce, iki tane yarıktan geçtiği bir deneydir. Bu deney çok ünlüdür, çünkü yukarıda bahsedilen pek çok tuhaf olguyu gösterir. Deney, aynı kurulum için dalgaların veya parçacıkların farklı davranışlarına dayanır. Örneğin, bir su havuzu içerisinde, çift yarıklı bir panelle bir engel oluşturabilir, parmağınızı suya daldırıp, su dalgaları oluşturabilirsiniz. Dalgalar bu iki yarıktan geçer ve panelin öteki tarafında birbirleriyle girişim meydana getirerek, bir desen oluştururlar. Fakat engeli sudan alıp, çift yarığa bu sefer bilyeler gönderirseniz, bilyeler iki farklı doğrultuda ilerler ve bir girişim deseni oluşturmazlar.
Tuhaf olan şey ise, elektronların her iki şekilde de davranabilmesidir. Eğer yarıklara elektron ateşlerseniz, birim zamanda tek bir elektron gönderseniz bile, yarıkların arkasındaki ekran üzerinde bir girişim deseni oluştururlar. Sanki elektron aynı anda iki yarıktan birden geçmekte ve kendi kendisiyle girişime uğramaktadır. Bu bize, elektronların dalgalar olduğunu söyler.
Elektronlar kuantum nesneleri olduğu için, konumunu bilemeyiz (Heisenberg belirsizlik ilkesi). Elektronun yarıkların birinden veya diğerinden geçme olasılığı vardır. Her ikisi de olası olduğu için, aslında her ikisinden birden geçmektedir (durumların süperpozisyonu). Şimdi ise, gözlemimiz, elektronun dedektöre çarparak, parlak bir ışık çakması meydana getirmesidir (dalga fonksiyonunun çökmesi).
Diyelim ki, yarıklara, elektronun hangi yarıktan geçtiğini söyleyecek bir mekanizma kurarak, bir numara yapıyor olun. Bu sefer, girişim deseni anında kaybolmaktadır. Çünkü elektronun hangi yarıktan geçeceğini bildiğiniz için, süperpozisyon durumu daha fazla devam etmez ve elektron sadece bir yarık içerisinden geçer. Elektronun dalga benzeri davranışı buharlaşıp gider ve elektron bir bilye gibi davranır. Eğer başınız ağrımaya başladıysa, fizikçilerin de bu paradoksu açıklama konusunda sıkıntı çektikleriyle kendinizi avutabilirsiniz. Feynman, Fizik Dersleri kitabında yazmış olduğu gibi, “paradoks” aslında gerçeklikle, sizin “gerçekliğin nasıl olması gerektiğine” dair hisleriniz arasındaki çelişkiden ibarettir.
Kuantum Mekaniğinin Yorumları
“Hesapla ve gerisini boşver” ekolü: Fizikçiler sadece cevaplarla ilgilenir ve gerçekte ne olduğuna dair tartışmalar yapmaktan kaçınırlar.
“Çoklu dünyalar” yorumu: Fizikçilerin yürüttüğü her bir kuantum deneyi, sonsuz sayıda paralel evrenlerin meydana gelmesine neden olur. Dalga fonksiyonunun her bir sonucu, bu paralel evrenlerin birinde meydana gelmektedir. Çözüm, Evrenimiz’de meydana gelen sonuçlardan biridir.
Kopenhag yorumu: Gerçeklik, biz onu ölçene kadar yoktur. Gözlem yapma eylemi, dalga fonksiyonunun “çökmesine” neden olur.
De Broglie-Bohm veya Pilot Dalga yorumu: Kuantum nesnelerini, klasik nesneler gibi ele alır, fakat onları bir tür “pilot dalga” adındaki dalga üzerinde sörf yapıyormuş gibi hayal eder. Dalga, parçacığın son durumunu belirler.
İdris Kalp - Akdeniz Üniversitesi - Çevirmen
Quantum physics for the terminally confused https://cosmosmagazine.com/physics/quantum-physics-terminally-confused
Bu uygulama ile uzayın ve bilimin derinliklerinde boğulacağına eminim :)PlayStorehttps://play.google.com/store/apps/details?id=com.app.beyinsizler
Gözler bir bireyin içsel kişiliğinin anahtarıdır. Genellikle gözlerinizin rengi ailenin genetik özelliklerine göre belirlenir. Ebeveynlerinden birinin mavi, yeşil veya kahverengi gözleri varsa o göz rengini de devralma olasılığınız yüksektir. Ancak bu her zaman gerekli değildir. Göz rengi, gözlerdeki melanin içeriğinden de etkilenir. Melanin miktarı fazlaysa gözleriniz daha koyu renktedir. Hiçbir şey karanlık ve siyah gözlerden daha cazip olamaz. Gözlerinizin renginden memnun değilseniz o zaman göz renginin büyük ölçüde değiştirilebildiğini bilmekten mutluluk duyacaksınız. Günlük alışkanlıklarınızdaki birkaç değişiklik, gözleriniz için istediğiniz mükemmel rengi verebilir. Gözlerdeki melanini nasıl artırabileceğinizi öğrenmek için okumaya devam edin.
Gözlerin Rengini Belirleyen Şey Nedir?
Gözlerinizin genellikle kahverengi veya siyah renkte olan dairesel ve daha koyu kısımı iris olarak bilinir. Gözlerinizin rengi, sahip olduğunuz iris rengine göre belirlenir ve iris rengi vücudunuzdaki melanin miktarına bağlıdır. Fazla melanin gözlerinize koyu renk verir ve daha az melanin mavi, yeşil, kahverengi veya gri göz rengine neden olur. Gözlerindeki melanin üretimini artırabileceğiniz ve renklerini geçici veya kalıcı olarak değiştirebileceğiniz bazı yollar vardır.
Bazı Gıdalar Gözlerindeki Melanini Arttırır
Göz renginde görünür değişiklikler getirebilecek bazı gıdalar var. Tüm bu gıdalar gözlerindeki melanin üretimini teşvik eder ve böylece daha koyu ve daha karanlık olurlar:
• A Vitamini bakımından zengin gıdalar gözlerindeki melanin üretimini artırabilir. Havuç, domates, kayısı ve karpuzlar, melanin üretimini uyaran ve gözlerinizi koyulaştıran beta-karoten bakımından zengindir.
• Kavun ve yumurta sarısı gibi E vitamini bakımından zengin gıdalar da gözlerdeki melanin düzeylerini arttırmada ve hücrelerin erken yaşlanmasını önlemede faydalıdır.
• Peynir, yoğurt ve süt gibi süt ürünleri, gözlerdeki melanin artışında da yardımcı olan amino asitler içerir.
• Balık, sadece melanin üretimini arttırmakla kalmaz aynı zamanda güneşin zararlı etkilerine karşı koruma sağlayan D vitamini içerir.
• C vitamini bakımından zengin gıdalar melanin üretimini artırır ve serbest radikallere karşı mücadeleye yardımcı olur. C vitamini açısından zengin gıdalar portakal, greyfurt, kırmızı biber, yaban mersini vb.
• Deniz ürünleri, A vitamini, B vitamini, C vitamini, D vitamini, E vitamini ve K vitamini de dahil olmak üzere her çeşit mineral ve vitamin içerir. Balık eti magnezyum, fosfor, demir ve kalsiyum içerir; bu da aslında göz renginde değişikliklere neden olabilir. Normal diyetinize balık ürünleri ve deniz ürünleri eklerseniz bu değişiklikler kalıcı olabilir.
Bazı İlaçların Kullanımı
Gözlerindeki melanin üretimini gerçekten etkileyebilecek belirli ilaçlar vardır. Glokom tedavisinde kullanılan ilaçların bazı yan etkileri vardır, bu da gözlerinizin rengi daha koyu hale getirir. Piyasada gözlerin kararması yan etkisi olan bazı reçeteli kirpik arttırıcılar var. Bununla birlikte, ancak birçok yan etkisi olduğu için bunu yapmak önerilmez.
Cerrahi
Lazerli bir cerrahi yöntem aslında gözlerindeki melanini artırabilir ve mavi veya kahverengi gözleri siyaha dönüştürebilir. Bu işlemde, irisiniz seçtiğiniz renge gömülecek. Yaygın bir şekilde kullanılamamaktadır, ancak ciddi bir komplikasyon olmaksızın gözlerinizin rengini değiştirmekle bilinmektedir.
Koyulaştırmak İçin Makyaj Hileleri
Göz farı gölgesi gözlerinizin rengini değiştiremez veya melanini arttıramaz, ancak gözlerinizi daha koyu ve daha parlak gösterecek şekilde kullanabilirsiniz. Gözlerinizi aydınlatmak için mavi ve mor gibi soğuk renkleri kullanın. Gri gözleriniz varsa, kullanacağınız herhangi bir renk göz farı götüreceklerdir. Bu nedenle, gri gözlerinizi siyah göstermek için siyah veya koyu renk göz farı kullanın.
Anemi (Kansızlık) hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre dünya sağlık örgütü tarafından kabul edilen kriterlerin altında kalmasıdır. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir. 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir.
En sık rastlanan anemi türleri demir eksikliğine bağlı anemi, Folik asit eksikliğine bağlı anemi, Vitamin B-12 eksikliği anemisidir. Bunları kısaca tanımlayalım:
Demir Eksikliği Anemisi
Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir eksikliğinin nedenleri :
*Diyette az miktarda alınma,
*Vücut tarafından az miktarda emilimi
*Kronik kanamalar (ağır adet kanaması dahil)
Örneğin: burun kanamaları, hemoroid, mide yada barsak ülseri, polip, gastroenterial kanser gibi … Çocuklarda kurşun zehirlenmesi sonucunda da demir eksikliği anemisi görülür. Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha azdır.
Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri, uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.
Demire bağlı aneminin kendine özel bulgular nelerdir ?
*Yiyecek dışındaki şeylere istek. Örneğin: toprak, buz, kireç taşı, nişasta gibi…
*Ağız kenarında ve tırnaklarda çatlaklar
*Tırnaklarda biçimsizlik: kaşık biçimi almaları gibi…
*Tahriş olmuş dil
Günlük demir gereksinimi ve kaybı ne kadardır?
Günlük demir gereksinimi 1-3 mgr. kadardır. Bunun % 5-10 duedenum ve proksimal ince barsaktan emilir. Günlük kayıp 1 mgr dır. Ter, dışkı, idrar, dökülen hücreler ile kaybedilir. Gereksinim bebeklik, hamilelik, ağır hastalık ve emzirme dönemlerinde artar.
Hangi besinler demir açısından zengindir?
Kırmızı et, karaciğer, balık, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Un, ekmek ve tahıllar demir ile zenginleştirilmiş olabilir.
Demir eksikliği anemisi düşünülen hastalarda yapılması gereken başlıca tetkikler neler olmalıdır?
Tam kan sayımı, serum demiri, serum demiri bağlama kapasitesi, transferin saturasyonu, serum ferritin düzeyi, dışkıda gizli kan ve periferik yaymadır. Tam kan sayımında düşük hemoglobin ve hematokrit değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, kanda total bağlama kapasitesi ve kan kaybını değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.
Tedavi olarak ne uygulanır?
Ağızdan demir tedavisinde kullanılan demir formları demirsülfat, demir glukanat ve demir fumorattır. Demir tedavisine başladıktan iki ay sonra hemoglobin düzeyi normale dönecektir, ancak çoğunlukla kemik iliğinde olan demir depolarını doldurmak amacı ile tedaviye 6-12 ay daha devam edilmelidir.
Damar içerisine veya kas içerisine uygulanabilecek demir ilaçları da ağızdan alıma dayanamayan hastalarda kullanılabilir. Tedavi ile birlikte kan sayımı iki ay içerisinde normale dönecektir.
İlaç kullanılırken dikkat edilecek noktalar nelerdir ?
En iyi demir emilimi aç karnına olmasına rağmen pek çok insan buna katlanamaz ve gıda ile almak ister. Süt ve sütlü mamüller demir emilimini engelleyeceğinden ilaç ile birlikte alınmamalıdır. C vitamini demir emilimini artırırken hemoglobin üretiminde de önemli yer tutar. Diyet ile alınacak miktar yeterli olmayacağından gebelik ve emzirme dönemi sırasında kadınların yeterli derecede demir almaları gerekir.
Folik Asit Eksikliğine Bağlı Anemi
Vücudun yeterli kırmızı hücreleri yaratmak için folik aside ihtiyacı vardır. Folik asit olmadığı durumlarda kan hücresi üretimi azalmaya başlar. Bu durum sonunda anemi görülür. Folik asitin emilimini ve metabolizmasını etkileyen en önemli madde alkoldür. Bu sebeple folik asit eksikliğine bağlı anemi en çok alkoliklerde görülür. Ayrıca keçi sütü ile beslenmekte folik asiti düşürür. Diğer nedenler bağırsak hastalıkları, ağızdan alınan doğum kontrol hapları, kanser için alınan çeşitli ilaçlar ve epilepsi.
Folik Asit Eksikliğine Bağlı Aneminin kendine özgü bulguları nelerdir ?
*İshal
*Depresyon
*Şişmiş ve kırmızı bir dil
*Vitamin B-12 Eksikliği Anemisi
B-12 vitamininin emilimi mide de gerçekleşir. Bu emilimin gerçekleşmesi için mide B-12 asıl faktörü denilen bir maddeyi salgılaması gerekir. Bu faktörün eksikliği bu vitaminin eksikliğine neden olur. B-12 vitamini kırmızı kan hücrelerinin kemik iliğinden üretilmesi için gereklidir. Yetersiz miktar anemiye neden olur. Bu tarz anemi daha çok hayvan ürünleri yemeyen vejeteryanlarda ve mide rahatsızlıklarında (atrofik gastrit) görülür.
Bu Aneminin kendine özgü bulguları ?
*Eller ve ayaklarda ürperme
*Bacaklarda, ayaklarda ve ellerde duyu kaybı
*Sarı ve mavi renklerle ilgili olarak renk körlüğü
*Şişmiş ağrıyan ve yanan bir dil
*Kilo kaybı
*Kararmış cilt
*İshal
*Düzensizlik
*Depresyon
*Entellektüel fonksiyonların azalması
Sağlık Videoları
Tedavi Videoları, sifa market, sifali bitkiler