Tumgik
#panayır
erkanxarslan · 2 years
Photo
Tumblr media
#anadolugram #anadolu_yasam #analogphotography #turkinstagram #turkobjektif #instagram #instagood #basma #pazen #bindallı #ipek #kumaş #şeritmetre #kumaşcı #panayır #alışveriş #işinustası #erkanarslan (Balıkesir) https://www.instagram.com/p/ClJj1YUs3Np/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
seslimeram · 1 year
Text
Tepetakla
Tumblr media
Tepetakla her şey. Söz eksik gedik. Hayat yara bere içerisinde artık. Alenen nobran belirli hatlardan güncellenen tahakküm hamleleriyle cürmün esiri kılınıyor o hayat erimi, şu yer, bu ülkedeki hayat imgesi. Ne söze yer var, ne atılan çığlıkları duyan eden. Kral şimdi tüm o varsayımların ötesinde çıplakken, yıkımın, yıldırı ve tahakkümün birlikteliğinde hemen her şekilde örnek kişilik olarak nakşediliyor. Çizginin dışına taşmak normatif kılınıyor. O hırsız, şu yağmacı, bu bezirgan, beriki memleket sevdasından ezip duran, tehditlerini kini birleştirerek var edenler elinde her şey tepetakla ediliyor, her an, her şekilde. Cürmün illa ki beraberinde sunulan, sulandırılmış bir milliyetçi, milli ve yerlilik mefhumunun yanında yamacında o tepetakla etmeler bir güncelliğe kavuşturuluyor. Sıradan insanların haklarını yerle bir etmek, sorgularını imkansız kılmak, cürme rehin bilmek / etmek yolunda yürüne durulan kılınırken bir biçimde akış tersine çeviriliyor. Müştereklerimiz talan ediliyor her anlamda, her yerde, her güne içkin bir halde, belirgin bir istemle.
Ne yol, ne yordam, ne anlam, ne sorgu geriye konuluyor tepetakla edilmiş bu düzlemde. Hayat mefhumu çepeçevre kuşatılırken, sözün kıymeti harbiyesi sıfırlanıyor bir kez daha ama asla son kez değil. Normun yerini eğrelti, düzeltilemeyecek olan bir çürümenin aldığı zeminde var edilen her şey o ters yüz edilmiş olagelen hayat imgesinin / eyleminin her ne hale konulduğunu da örnekler. Bugünün ülkesi bir sulta olarak güncellenirken bütün yeni ülke, yüzyıllık iddialı çıkışları, demokrasi ve medeniyet göndermelerinin altının tastamam boşaltıldığı yer gerçekliği söz konusudur. Tümden bir mahvediş şablonu güncellenirken bir biçimde tahayyül edilen ile hakikatin var ettiği uçurum kesintisiz kılınır. Cerahat her güne içkin, hayatın hedef alınması her yerdedir. Karanlık bir çağın temsili olagelen tüm ol ak parti cenahının var ettiği ülke gailesinin, milli, yerli diye kodladığı tahayyül / kapasite / eşiğin ötesinde sıradan olanın hayat hakkının bir kerede, bir anlığına değil doğrudan daim bir biçimde yutulması kesintisizdir. Tepetakla edilen hayatın ta kendisidir en kestirmeden, belki de yalın, dümdüz.
Bianet’e bağlanalım: “Hatay'ın Antakya ilçesine bağlı olan Dikmece Mahallesi'nde tarım arazileri kamulaştırılan depremzedelerin direnişinin onuncu, nöbet eylemlerinin ise dokuzuncu günü.
Dikmeceliler, seslerini duyurabilmek için bugün (8 Ağustos) Ankara'ya geldi.
Emek-meslek örgütlerinin çağrısıyla TMMOB Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi önünde yapılan eyleme katılan Dikmeceli yurttaşlar, ardından Meclis'e giderek temaslarda bulundu.
Dayanışma çağrısı
Dikmeceli yurttaşlar adına eylemde konuşan TÖP Hatay İl Sözcüsü Hasan Özgün, "Asırlık zeytin ağaçlarımızı elimizden almak istiyorlar. Biz buna hayır diyoruz" dedi.
Acele kamulaştırmaların deprem konutu inşası gerekçesiyle yapıldığını ancak Dikmece'ye bir kilometre mesafede hazine arazilerinin olduğunu belirten Özgün, şunları kaydetti:
"Üstelik zemini kaya, sapasağlam. Hazine arazilerinde yapmak yerine gözlerini zeytinliklerimize, köylerimize dikmişler. Biz sonuna kadar direneceğiz. Akbelen'deki kardeşlerimiz, sizin yaşadıklarınızı biz de yaşıyoruz. Bizim de karşımıza TOMA'yla, askerle, gazla, copla çıktılar. Ama hiçbirisi hayatımızdan, toprağımızdan, doğamızdan, zeytinlerimizden daha kıymetli değil."
Kamuoyuna çağrıda bulunan Özgün, "Deprem olduğunda sizin dayanışmanızla ayakta durduk. Sizin gönderdiğiniz suyla susuzluğumuzu giderdik. Sizin gönderdiğiniz battaniyelere sarıldık. Şimdi zeytinliklerimiz için, toprağımız için, doğamız için dayanışmanıza ihtiyacımız var. Dayanışarak, birleşerek, mücadele ederek havamızı, suyumuzu, toprağımızı, ormanımızı, zeytinliklerimizi mutlaka koruyacağız" diye konuştu.
"Bir köyün yüzde 80'inin kamulaştırılması zulümdür"
Eylemin ardından Meclis'e geçen Dikmeceliler, Yeşil Sol Parti ve CHP'nin grup toplantılarına katıldı, ayrıca her iki partinin heyetleriyle toplantılar yaptı.
Yeşil Sol Parti'yle yapılan toplantıda konuşan Dikmeceli Ali Esmer, devletin toplu konut yapmasına karşı olmadıklarını belirtti, "Ancak binlerce dönüm hazine arazileri mevcut, önce buraları değerlendirsinler. Bir köyün yüzde 80'inin kamulaştırılması bir zulümdür, biz bunu böyle görüyoruz" diye konuştu.
Cafer Tümer adlı yurttaş ise Dikmece'de sadeece "Birinci Etap" inşaatı kapsamında acele kamulaştırılan arazilerin yüzde 95'inde asırlık zeytinlikler olduğunu belirterek yaşananlara tepki gösterdi.
"Zeytinlikleri Koruma Yasası Çiğneniyor"
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, Dikmece'ye ilişkin şunları söyledi:
"Dikmece'de Zeytinlikleri Koruma Yasası çiğneniyor. Deprem konutları gerekçe gösterilerek adrese teslim bir kanun çıkarıldı. Tabii ki deprem konutları bir an önce yapılmalı ve ücretsiz bir şekilde depremzedelere verilmelidir. Ancak bu yapılırken halk ile iletişim kurulmak zorundadır. Çünkü yandaş şirketlere zeytinliklerin peşkeş çekildiği bir durumla karşı karşıyayız. Halkın geçim kaynağı olan zeytinliklerin kesilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz, vermemeliyiz."
Ne olmuştu?
6 Şubat depremlerinde büyük yıkıma uğrayan Hatay'da, uzmanların tüm uyarılarına rağmen hızlıca başlatılan deprem konutu inşaatları kapsamında çok sayıda arazi kamulaştırıldı.
Antakya merkeze 10 km mesafedeki Gülderen ve Dikmece, arazi yapısı nedeniyle tercih edilse de bölgede zeytinlikler başta olmak üzere tarım arazileri bulunuyor. Depremzede yurttaşlar ise geçim kaynakları olan tarım arazilerinin kamulaştırılmasına karşı çıkıyor.
Gülderen Mahallesi'ndeki 61 parsel 14 Nisan tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile kamulaştırılırken, TOKİ'nin Dikmece ihalesini alan şirket de nisan ayı sonunda bölgedeki çalışmalarına başladı.
Dikmece'de 1415 adet konut inşaatı ile altyapı ve çevre düzenlemesi ihalesini alan Sarıdağlar İnşaat, kamudan aldığı çok sayıda ihaleyle biliniyor.
Topraklarının ellerinden alınmasına tepki gösteren Dikmecililer, 22 Mayıs'ta protesto eylemi düzenledi.
Yeşil Sol Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca da Hatay'ın muhtelif yerlerinde deprem konutları için yapılan acele kamulaştırmaları haziran ayında Meclis gündemine taşıdı, "Dikmece'deki Arap Aleviler zorla göç ettirilmek mi isteniyor?" diye sordu.
29 Temmuz'da Dikmece'deki bazı tarım arazilerine iş makinelerinin girmesine tepki gösteren yurttaşlar, jandarma müdahalesine maruz kaldı.
Dikmeceliler, 30 Temmuz'da nöbet eylemine başladıklarını açıkladı.”
Tepetakla ediliyor her şey. Basitmiş gibi, öyle bilindiği için tam olarak yıkımı dahi artık idrak edilemeyen, yüz binlerce insanın canına mal olmuş bir deprem felaketinin üstünden bunca kısa zaman geçtikten sonra, o yok oluşu doğanın değil tam aksine insanın bizatihi o devletlinin var ettiğini gösteren bir yıkım çabası Dikmece’de var edilmek istenir. Hayatın bilabedel kılındığı zeminde cürümler, topyekun ipotek altına alınmak istenen zeytin ağacı ve buğday tarlaları gibi nice sahanın istimlak edilmesiyle o dönüşüm, tepetakla etmenin bir başka yüzeyi var edilmek istenir. Köyün yüzde sekseninin kamulaştırılması gayretinin başkaca bir okuması mümkün müdür? Arap Alevilerin yoğunlukta yaşadığı bir bölgeyi bu defa da deprem gibi bir felaket ardından istila etmenin, dümdüz ettikten sonra da hayatı var eden sahaları betona boğmanın neresinde bir doğruluk söz konusu edilebilir değil mi? Tümüyle nobran, kesintisiz bir biçimde hayata kasteden, onu dönüştürürken kimlikleri ve yaşam biçimlerini de tarumar etmeye devam eden bir devletli aklının karşısında tek bir ama tek bir ak parti temsilinin, vekilinden bakanına hiçbirisinin çıkmadığı, konuşmadığı ve dahi olan biteni sormadığı bir zeminde, bir avuç insanın seslerini duyabildiği bir uzam ve yerde hangi işi doğru olabilir ki bu ülkenin?
BirGün’den aktaralım: “Eski milletvekili Mahmut Alınak’ın 80 yaşındaki ablası Dilber Alınak, yol ortasında öldüresiye dövüldü ve şiddete maruz kaldı. Saldırı sonucu ağır yaralanan Dilber Alınak’ın hastanede yoğun bakıma alındığı öğrenildi.
Olay 9 Ağustos günü Kars’ın Digor ilçesinde meydana geldi. Ekrem Aybi isimli bir kişi sabah saatlerinde rutin yürüyüşe çıkan 80 yaşındaki Dilber Alınak’ın yolunu keserek kendisine şiddet uyguladı. Yaşlı kadını döven Aybi, Alınak’ın üzerindeki paraları, ziynet eşyası ve telefonunu da gasp ederek olay yerinden kaçtı.
Çevredekilerin fark etmesi üzerine Dilber Alınak hastaneye kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan kadının hayati tehlikesi devam ediyor. Saldırgan Ekrem Aybi ise çıkarıldığı savcılık tarafından tutuklandı.
Hazine'ye Ait Araziyle Mi İlgili?
Rûdaw’ın haberinde aktardığı iddiaya göre saldırgan Ekrem Aybi, Hazine’ye ait bir araziyi işgal ettikten sonra araziye gelen yolu ulaşıma kapattı. Yolun kapanması üzerine Dilber Alınak’ın da aralarında bulunduğu o bölgede yaşayan kişiler Aybi hakkında belediye şikâyette bulundu. Şikâyet sonrası belediye yolu yeniden ulaşıma açıldı.
“Ablamı Tehdit Etmiş”
Eski milletvekili Mahmut Alınak “Bu kişi kuzenlerimin evine kadar gitmiş. Kuzenimi ve ablamı birkaç gün önce tehdit etmiş. ‘Bana destek olmadınız, belediye bu yolu açtı. Sizi yüzünüzden oldu bütün bunlar’ diyerek tehdit etmiş. Sabah saatinde de ablam yürüyüş yaptığı esnada yolunu kesmiş ve 5 dakika boyunca şiddet ile işkence uygulamış. Üzerindeki tüm değerli eşyaları ve telefonu da gasp ederek kaçmış” dedi.
Alınak, polis olayı açığa çıkarına kadar ablasının trafik kazası geçirdiğini sandıklarını belirterek, “Ablamın şu an bilinci kapalı ve hayati tehlikesi devam ediyor” dedi.
Saldırgan Akp Belediye Meclis Üyeliği Yapmış
Ekrem Aybi’nin geçmiş dönemde AKP Belediye Meclis üyeliği yaptığı ve en son yerel seçimlerde de AK Parti’den belediye başkan aday adayı olduğunu kaydeden Alınak şunları söyledi:
“Bu kişi yakalandığında akıl sağlığı yerinde olmadığı şeklinde hareketlerde bulunmuş. Ortalığı birbirine katmış. Savcılık da akıl sağlığının yerinde olup olmadığının tespit etmek üzere Elazığ Ruh ve Sinir Hastanesi’ne sevk etmiş” dedi.
Öte yandan Dilber Alınak’ın yeğeni Necla Alınak da sosyal medya üzerinden saldırıya tepki gösterdi. Alınak, “Bu kadın beni halam. 80 yaşında! Güpegündüz bir erkek tarafından dakikalarca dövülerek komaya sokuldu. Yoğun bakımda. Hayata tutunmaya çalışıyor. 80 yaşında bir kadın… 80 yaşında… Bir kadın!!!” ifadelerini kullandı.
Saldırganın İfadesi Ortaya Çıktı: Tanımıyorum
Öte yandan Ekrem Aybi’nin savcılıkta verdiği ilk ifadede Dilber Alınak’ı tanımadığını iddia ettiği öğrenildi.
Aybi “Kendisini tanımıyorum, soy ismini bilirim. Yıllardır da görmüyordum, yurt dışındaydı. Alınak ailesi ve Dilber Alınak’la bir husumetim yok. Fakat hatırlamadığım bir tarihte beni tehdit etmişti. Ana yol kenarında taksi ile ilerlerken onu gördüm ve hemen taksiyi durdurdum. Araçtan indim ve kadını dövdüm. Kadına ait gözlük, para ve dişlerini aldım” dediği belirtildi.”
Bir hayatın nasıl da umursanmadan pervasızca derdest edilebildiğini gösterir bir yıkım işte o Dilber Alınak’ın başına getirilen. Çürümüş bir düzenin köşe başlarını tuttuğunu iddia edenlerin, odağını çoktan kaybetmiş sureti temsillerin kör karanlığının güncellendiği bir zeminde yaşamın hiçe sayılması, seksen yaşındaki bir insanı komaya sokmak için ortaya saçılan uydur kaydır iddianın ötesinde kinin her nereye varacağını da gösterir. Bir ülkede un ufak edilmiş kanunların, hep kenarından kıyısından dolaşılan hakların, bariz ve belirgin bir rantiye pazarından pay kapma mücadelesinin ortasında bir insanın kendisine hak olarak görüp bir başkasına zulmedercesine işkenceyi sokağa taşırması, gasp etmesinin hesabı ne olur sahiden?
Yaşam mücadelesi vermek zorunda bırakılan Dilber Alınak’a uygulanan bu zorbalığın hesabını kim nasıl verecektir, verebilecek midir misal? Ekrem Aybi’nin savcılık ifadesi sonrası tutuklanmasıyla sulha varılır mı sahiden? Onca şey, o kadar tehdit, bir linç çabasının arkası da böyle kolayca bırakılıp, tamama erdirilir mi sahiden? Tepetakla edilmiş olan hürriyetin, hakkaniyetin, insana saygının temel ve en gereksinim duyulan şeyin anlayışın yok edildiği bir zeminde her birimizi bekleyen bir başka Ekrem Aybi’nin olabileceği gerçekliği korkunç sahiden de dehşetengiz değil midir? Hala değil midir?
Tepetakla her şey. Söz eksik gedik. Madun siyasetin müesses nizam eliyle kotarılmış olan tüm politizasyonun cenderelere çıkartıldığı bir zemin gerçek kılınıyor. Baş sıkıştığında ileri sürülen ekonomik darboğazı aşmak için olmadık savaş naralarına devam denilirken her yandan acı feryatlar yükselmesi göz ardı ediliyor. Bitti gitti denilenle mücadele etmeyi onu hep kenarda tutup yeniden kurgulamak, bütünleştirmek ve oyuna dahil etmek olarak algılayan bir siyasi yönetim sayesinde duraksamadan konu / mesele her ne olursa olsun hayat tepetakla ediyor.
Tümüyle çürümenin kıyısına taşınmış olagelen hayat idesini bunlar daha iyi günleriniz diye pazarlamayı sürdürüyor. Ne cerahat bitiyor, ne cürmün bu kadar afaki kol gezmesi. Ne yıkımın bir sınırı var, ne hayat ne ara bu kadar ucuza konuldu buna dair tek satır açıklama. Ne bu dünya sadece bizim değildir bahsine bir yanıtları söz konusu, ne bugünden yarına nasıl bir yere ilerliyoruz ona dair doğrudan bir tespit yahut da eylem planı. Her şey şahlanan ülke, yeni yüzyılı arşınlıyoruz, uçuyoruz kaçıyoruz ve daha bir dolu saçmalama ötesi tahayyülün arasında boğuntuya konuluyor.
Kimin nerede, nasıl, ne şekilde hangi yaralara sahip olduğu söz konusu edilmiyor. Bundan ala tepetakla olma söz konusu edilir mi? Burası Dingo’nun ahırı mıdır? Bu kadar afaki bir çözülme, her durumda apayrı bir yıkımın tezgahta işlendiği bir zeminde hayatın yönü her ne olur! Biçimsiz, derinliksiz, nobran ve kesintisiz bir şiddet / nefret sarmalına mahkum edilmiş, her şeyi yerle yeksan, doğası talan, gündelik yaşamı imkansız bir hale konulmuş – terk-i diyar edilmiş olagelen zeminde tepetakla olmaya devam mıdır? İtirazınızı kendinize duyurabiliyor musunuz, duyuyor musunuz, gidişat nereye?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Dikmece Köyünden.. TÖP Hatay/Twitter via Bianet
1 note · View note
Text
ben çooookkk aşığım haberiniz olsun.... diye başlayıp uçan kuşa kadar seni anlatmak istiyorum. dünyaya sevgi dağıtmak istiyorum. her yerde adın geçsin istiyorum her yerde. senin adını duyunca umut doluyor içime. bileklerimi kemiren hayat bana gülümsüyor. her yer panayır havasına bürünüyor. seni sevmek öyle büyülü, öyle müthiş, öyle uçsuuuz bucaksız.
83 notes · View notes
wuslat-34 · 1 year
Text
Hep ÇocuK KaLdı YüreğiM
İnsanLarı Hep İyi BiLdiM
DünYa BiR PanayıR Yeriydi
BeN Hep Dönme Dolaba BindiM..
Ne DoLapLaR DönüYoRmuş MeğeR
Yazık ki Geç ÖğrendiM
62 notes · View notes
golge-gezgin · 6 months
Text
Tumblr media
Panayır kalıntılarına vardığımda, günlerce çoğalan dansların, aşkların ve şarabın kokusu aldı beni. Uzun süre küçük ayaklı bir kadının izlerine uyup onunla dans ettim. Gölgem, közlenmiş ateşlerin üstüne düştü, birlikte yandık. İzlerimiz kaygan yosunlarda, keskin çakıllarda, böğürtlen çalılarında dolaşıp uçurumların başından geçti. Sevgilimin ayak izleriyle başladığım dansı bütün tehlikeleri göze alarak tamamladım. İzlerim onlarınkine karıştı.
( Özcan Yurdalan, Magrip En Uzak Batı, Sarı Otobüs-7: Fas Yolculuğu, 2013 )
.
.
.
.
.
[ Düzce, Akçakoca, Ceneviz Kalesi, 02.12.2023 ]
15 notes · View notes
geceninmavisis0 · 1 year
Text
Işıkları çoktan sönmüş, acıklı bir panayır yeriydi hayatımız.
22 notes · View notes
nnothinq · 3 months
Text
Tumblr media
?Kıymığı bilirsin...
Ama onu; tenine batınca tanırsın.
Kimleri tanıdım bir bilsen,
anlatsam, dinlesen; beni deli sanırsın.
Deli değilsin dedi doktorlar;
ama hastasın.
Bir şair de diyor ki;
kağıttan kanatlar taktığım yaştasın.
Biri melankoli dedi, diğeri histeri.
Sözlüğe girip de hiç bakmadım;
nedir bu tumturaklı kelimelerin anlamı.
Peki ya aynalar...
Bir adam belirip dikmişken gözlerini gözlerime,
diğerlerini neden göstermezler?
Panayır alanıyken ruhumun meydanları,
aynalarda neden görünmezler?
Kıymığı bilir misin?
Nereden bileceksin!
Çünkü sen;
aynalarda görünmeyensin!
3 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
Makrizi, "İmtü'l-Esma" adlı kitabında şöyle diyor:
"Sonra Resûlullah (s.a.v) panayır günlerinde kendini Arap kabilelerine tanıtarak onları İslam'a davet ediyordu."
Bu kabileler şunlardı: Amiroğulları, Gassan, Ferazeoğulları, Mürreoğulları, Hanifeoğulları, Süleymoğulları, Absoğulları, Nasroğulları, Salebe İbni Ukabe, Kinde, Kelb, Haris İbni Ka'b oğulları, Azreoğulları, Kays İbni Hatim ve Ebu'l-Yüsr Enes İbni Ebi Rafi.
7 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Anahtar teslimi sevgiler, özgül ağırlığı olmayan sevgililer arıyorsunuz siz.
Davulda tokmakta benim elimde olsun istiyorsunuz.
Yaranıza merhem, gönlünüze gönüldaş, sırrınıza paydaş, yolunuza yoldaş biri değil derdiniz.
Egonuzu tatmin edecek, sizi güldürüp eğlendirecek gönül panayırınıza sirk maymunu arıyorsunuz.
Burası panayır değil bayım. Burası gönül dergahı.
Gönülden anlamayan, gönül telimize vurmayan çalmasın kapımızı…
~Cengiz Yavuz✍🏻 16 Ocak 2023
~Ayrılıkların Şairi~
6 notes · View notes
yalnizgezer · 1 year
Text
Vatiyye
Vatiyye Hava üstünde oluşan kalabalık bir panayır izler gibi pür dikkat izliyordu ortadaki cümbüşü.  Birleşmiş milletler barış gücü adına bölgede görev yapan Hakan Yüzbaşı usulca yaklaştı kalabalığa. Ortada yarı çıplak Libyalı bir kadın duruyordu. Amerikan ordusunu temsil eden Yarbay Brown, kadına dans etmesini bağırıyordu  gülerek. Kadınsa tüm insanlıktan nefret edercesine albayın yüzüne bakıp, silahların korkusundan oynamaya çalışıyordu kendinden tiksinerek. Hakan Yüzbaşı duruma müdahale edecek oldu. Birisi kolunu tuttu. Dönüp baktığında; Amerikan ordusu mensubu, dostu Teğmen Suarez'i gördü. Suarez:" Yapma. Albaya karşı çıkma, değmez " dedi. Hakan; odasına döndü, tüm gece uyuyamadı. Siyahi kadın sordu;"neden her seferinde gelip sadece masaj yaptırdın? Neden sende diğerleri gibi sikişmedin? Oysa siz askerler hayvan gibi seks istiyorsunuz her seferinde?" "Ben sadece bir kadının dokunuşunu unutmak istemiyorum" dedi Hakan. Ve "neden fahişelik yapıyorsun?" diye sordu. "Uzun hikaye" diye kestirip attı kadın. "Gece de uzun" dedi Hakan. "Kocam öldüğünden beri köyün zengini benimle yatmak istiyordu, defalarca bir çok vaatle bana haber yolladı ama kabul etmedim.  Bir yaz... Çok kurak bir yaz oldu bizim oralarda... Kızım daha küçücüktü, günlerdir adam gibi su içmemişti ve susuzluktan ağlayıp duruyordu.  Ben de O zenginin evine gittim, çünkü su kuyusu vardı ve hâlâ bolca suyu vardı. Adam su karşılığı benimle olmak istedi, reddedecek oldum, gözümün önüne kızımın perişan hali geldi. Kabul ettim. Sabaha karşı eve dönerken ellerimde 2 bidon temiz su vardı. Eve gidip suyu kızıma içirdigimde 'anne bu hayatımda içtiğim su!' deyip boynuma sarıldı, o halini hiç unutmam... Kuraklık uzun sürdü. 1 yudum su için bu adamın yatağını defalarca ısıttım. En sonunda tak etti, madem kızım için bunu yapıyorsam daha iyi bir hayatı plsun diye yapayım dedim ve şehre gelip burada çalışmaya başladım... "Kızın köyde mı kaldı?" diye sordu Hakan. "Hayır, koridorun sonundaki odada uyuyor, onu hiç bulaştırmadim bu pisliğe "dedi kadın. Gözlerinden kopup düşen 1 damla yaş; göğüslerinin arasına damlayıp sessizce kayboldu... O gece Hakan kadının dudağının kenarına küçük bir buse kondurdu ve bu buse büyük bir sevişmeye dönüştü. Ne kadın para için sevişiyordu o gece, ne de Hakan rahatlatmak için erkekliğini... 47 gün sonra... Hakan eve en az 10 günde 1 gelir gider olmuştu. Kadınla sohbet edip, sevişip, sabaha karşı çıkıp üsse dönüyordu. Bir gece; alışılagelmiş sevişme sonrası sohbetlerinden birini yaparken, koridorun sonundaki odadan bir çığlık sesi geldi. Kadın "Dilvin!" diye haykırıp yarı çıplak odadan fırladı. Koridorun sonundaki odanın kapısını açmaya çalıştı, yapamayınca yumruklamaya başladı... Odanın kapısı açıldı... İçerden; kıyafetlerini düzeltmeye çalışırken, dudağının kenarındaki sigarasından derin bir nefes çeken Albay Brown çıkıyordu. Hakan koridorda öylece durmuş, durumu anlamaya çalışıyordu.  Odaya bir göz attı. Odanın köşesinde, başını dizlerine dayamış hüngür hüngür ağlayan 13-14 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Yatağın dağınıklığı, kizin kıyafetlerindeki yırtıklar ve yataktaki küçük kırmızı leke içeride az önce olan şeyi fazlasıyla açıklıyordu... Albay, koridora çıktı. Kemerinin tokasını takarken Hakan'a sırıtarak göz kırptı ve yanından geçip gitti. Kadın, çoktan kızının yanına girmiş ve sakinleşmesi için sarılıp teselli etmeye, öpüp okşamaya başlamıştı. Hakan kıza baktı, Hakan kadına baktı, yanından geçip gitmis ve hala koridorda ilerlemekte olan Albay'ın göz kırpma görüntüsü aklıma gelip bir şimşek gibi çaktı beyninde. Elini belindeki Sarsılmaz Kılınç 2000 model silahına gitti. "Hey Albay!" diye seslendi. "Ne var Türk?" diye alaycı bir sesle, arkasına bile bakmadan cevap verdi Albay. Nuket-ül Hams'ın kenar mahallelerindeki masaj salonundan, evrene 1 el silah sesi yayıldı...
2 notes · View notes
erkanxarslan · 2 years
Photo
Tumblr media
#anadolugram #anadolu_yasam #analogphotography #turkinstagram #turkobjektif #instagram #instagood #basma #pazen #bindallı #ipek #kumaş #şeritmetre #kumaşcı #panayır #alışveriş #işinustası #erkanarslan (Şamlı Köyü) https://www.instagram.com/p/Ck0heIkM9Qq/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
ozgunluksavascisi · 1 year
Text
Ben kafayı yemek üzereyim bu millet yüzünden. Şaka gibi ya! Biz nasıl iki patates soğana bakıp ülkeyi satarız ya!? Şaka gibi.. Bizim milletimiz, nasıl dünyaca rağbet görüp desteklenen, ülkemizin otoritesi açısından bu kadar önemli olan Teknofeste " panayır" diyen insanları destekler. Bizim milletimiz neden 3 milyon Suriyeliyi dert edip, sonunda onlar gibi başka ülkelere sığınıp, onlar gibi istenmeyeceğimiz bir yolu dener. Bizim milletimiz neden Atatürkçüyüz diyip içinde bir tane Atatürkçü hatta milliyetçi olmayan bir partiyi savunur. Bizim milletimiz neden yapılan başarıları hor görüp ekonomiyi bu kadar kötüler. GELİŞMEKTE olan bir ülkenin ekonomik sıkıntı geçirmeden bunu başarmasına imkan yokken BİZİM milletimiz neden geleceğini ve geçmişini, bütün servetini, vatanını ya vatanını! üç kuruşa satar. Bizim milletimiz neden kendisini tüketen, kendi askerlerini öldüren insanları destekleyip, şehit sayısını azaltan ülkenin savunmasını güçlendiren araçlarına el sürülmesine göz yumar. Gerekirse bir kaç gün aç kalalım ama biz ülkemizi neden satalım? O zman karnimiz hep tok mu olucak?. Bu millet bu muhalefetten bu kadar ne bekliyor benim aklım almıyor. Neden birinden kurtulmak için şeytanla anlaşma yaparsın? Tamam şimdiki belki mükemmel deil. Belki eksikleri var. Hatta baya var. Ama öteki sana ne kazandırıcak. Tamam Suriyelileri mültecileri gönderecek, ama emin ol sende onlarla birlikte gideceksin o zmn sende bir mülteci olacaksın. Çünkü sen bu uğurda vatanını, savunmanı, gelişmişliğini satmış olacaksın. Birazcık ileri görüş lazım, birazcık. Hadi ileriyi görmeye de gerek yok geçmişe bakın yahu! Kötünün iyisini seçmeye çalışmamız lazım. Kötünün kötüsü değil...
3 notes · View notes
Text
Bakma böyle sessiz durduğuma, kafamın içinde çok kalabalık bir panayır var.
5 notes · View notes
caginmumineleri · 1 year
Text
Tumblr media
Ramazan ayında dönem dönem belli başlı bazı adetler olmuştur. Bu adetler bizlere Ramazan ayında olduğumuzu hatırlatan şeylerdir. Elbette birçok adeti ve geleneği olan Osmanlı’nın da Ramazan’a ait adetleri vardır bunlardan bazıları;
• Sahur vaktine kadar büyük küçük herkesin sokaklara inip panayır yerine dönen şehrin tadını doyasıya çıkarmaları.
• Kahveleri dolaşan sanatçıların kukla gösterileri ve gölge oyunları oynamaları.
• Büyük konaklarda her akşam halk için mükellef bir iftar sofrası kurulup, kapıya gelen herkesin içeri buyur edilmesi. Hatta ev sahibinin iftara gelen tüm misafirlere özel keseler içinde altın ya da gümüş akçeler hediye etmesi.
• Ramazan ayında mahallede durumu iyi olanların bakkallara gidip ihtiyaç sahiplerinin borçlarını kapatmaları. ‘Zimem Defteri’ denen bu geleneğin en güzel yanı ise borcu ödeyenin borçluyu, borçlunun da borcu ödeyeni bilmemesi.
• Akşam ezanıyla birlikte iftar saatini duyurmak için top atılması. Sahur vaktinde de davulcuların gelip her gece birbirinden güzel manilere tokmakları ile eşlik ederek, uykuda olanları uyandırmaları.
• Kadınların iftardan sonra pişi hamuru hazırlayıp, sahur zamanı kızartmaları. Ardından sıcacık pişileri mahalleliye, esnafa ve tabi ki sahurda evine yetişemeyen davulculara dağıtmaları...
Osmanlı döneminden kalma bu güzel adetler aslında bizlere o zamanda ki sıkı olan komşuluk, dostluk ve akrabalık bağlarını göstermektedir. Ayrıca birlik ve beraberliği anlatırken aynı zamanda İslamın kardeşlik bağının ne denli güçlü olduğunu da hissettirmektedir.
Şimdi ise bu birliğimiz unutulmuş halde. Oysa o zamanlar ne de güzelmiş kardeşliğimiz…
Rabbim bizlere İslam devletinin çatısı altında, yeniden birlik ve beraberlikle kardeşçe geçirebileceğimiz Ramazanlarımızı görmeyi yakın zamanda tekrar nasip etsin inşAllah.
5 notes · View notes
haber-euro-turk · 8 days
Text
Pavli Panayırı ne zaman başlayacak? 114. kez düzenlenecek
Pehlivanköy Belediyesinden yapılan açıklamada, panayır hazırlıklarının tamamlandığı belirtildi. Etkinliğin özellikle bölge insanlarının eğlenmesi, kaynaşması ve hasat ettikleri ürünlerini satabilmeleri için bir asırdan fazladır yapıldığı kaydedilen açıklamada, vatandaşlar panayıra davet edildi. Türkiye’nin en eski, Trakya’nın devam eden tek panayırı olma özelliğini taşıyan Pavli, 15 Eylül Pazar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pazaryerigundem · 10 days
Text
Başkan Bozbey, fenomenlerle buluştu
https://pazaryerigundem.com/haber/187513/baskan-bozbey-fenomenlerle-bulustu/
Başkan Bozbey, fenomenlerle buluştu
Tumblr media
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, bu yıl 3.’sü düzenlenecek olan ‘Bursa Gastronomi Festivali’ne katılarak tanıtımını yapacak olan sosyal medya içerik üreticileriyle bir araya geldi. Başkan Bozbey, “Otel ve restoran menülerinde artık ‘Bursa gastronomisi’ diye ayrı bir bölüm oluşturulmalı. Bizler de bir konu üzerinde çalışıyoruz. Tamamen Bursa yemeklerinin yer aldığı bir alan oluşturmayı amaçlıyoruz” dedi.
BURSA (İGFA) – Bursa’nın tescilli lezzetlerini dünyaya duyurmak amacıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen ‘Uluslararası Gastronomi Festivali’, 13 Eylül Cuma günü başlıyor. Bursa’ya özgü ürünlerin, tatların ve Bursa’ya özgü ürünlerle üretilen yenilikçi lezzetlerin öne çıkacağı festivalde, gastronomiye dair yarışmalar, söyleşiler, atölyeler düzenlenecek. Melek Baykal, Sahrap Soysal, Nebil Özgentürk, Maria Ekmekçioğlu gibi ünlü isimlerin söyleşi ve sahne gösterileriyle yer alacağı festivalde, Oğuzhan Koç ve Fettah Can rüzgarı da esecek.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de festival öncesinde sosyal medya içerik üreticileriyle buluştu. Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki buluşmaya, Başkan Mustafa Bozbey ve eşi Seden Bozbey’in yanı sıra Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Pınar Işıkyıldız, BURFAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Işıkyıldız, Kültür AŞ Genel Müdürü Yankı İçöz ve Bursa’ya dair içerik üreten 60’a yakın sosyal medya kullanıcısı katıldı. Samimi bir ortamda gerçekleşen buluşmada, misafirlere tamamen Bursa’nın tescilli lezzetleri ikram edildi.
Tumblr media
“TAM ANLAMIYLA GASTRONOMİ FESTİVALİNE DÖNÜŞMÜŞ OLACAK” Sosyal medya kullanıcılarının Bursa’ya ve Gastronomi Festivali’ne dair görüş ve düşüncelerini dinleyen Başkan Mustafa Bozbey, Bursa’nın üreteceği değerlerle birlikte gastronomi alanında daha fazla tanınmasını amaçladıklarını söyledi. Bursa’nın hem unutulmaya yüz tutmuş tatlarını ortaya çıkartacaklarını hem de tescillenmiş ürünlerini tanıtacaklarını ifade eden Başkan Bozbey, Bursa’nın köylerinde unutulmuş ya da bir iki evde yapılan Bursa’ya has yemekleri de yaşatmayı amaçladıklarını dile getirdi. Bu sene Gastronomi Festivali’ni panayır havasından çıkartacaklarını belirten Başkan Bozbey, “Gastronomi Festivali için Merinos Parkı’nı farklı bir anlayışla daha geniş bir şekilde kullanacağız. Bir tarafta Bursa’nın tatlarını sunan bilinen işletmeler, diğer tarafta köylerin ürettiklerini ürünleri sergileyen kadın kooperatifleri, başka bir yerde Gastronomi Müzesi bizleri karşılayacak. Bursa’ya dair çeşitli etkinlik ve yarışmalar olacak. Bunlarla birlikte tam anlamıyla gastronomi festivaline dönüşmüş olacak. Ayrıca kardeş şehirlerimiz dahil olmak üzere yurt dışından ve yurt içinden katılımcılar yer alacak. Farklı tatlar da Bursalılarla buluşacak. İleride bizler de o şehirlerde düzenlenecek festivallerde yerimizi alacağız. Bu sayede uluslararası boyutu da yavaş yavaş oluşturacağız” dedi.
Tumblr media
“BURSA, FESTİVALE 17 İLÇESİYLE HAZIRLANDI” Bursa’nın tatlarını tanıtmanın yanında kentin farklı değerlerini de tanıtmış olacaklarını söyleyen Başkan Bozbey, Ulu Cami’yi, Yeşil Türbe’yi, Kapalı Çarşı’yı, Hanlar Bölgesi’ni ve Aktopraklık bölgesini daha iyi tanıtmış olacaklarını belirtti. Bursa’nın tatlarını kentin her bir köşesine taşımak amacıyla ‘Gastronomi Tırı’nın da 17 ilçeyi gezdiğini ifade eden Başkan Bozbey, “Bursa, 17 ilçesiyle birlikte Gastronomi Festivali’ne hazırlandı. 13-15 Eylül tarihleri arasında hep birlikte festivali düzenleyeceğiz. Yerelde, ulusalda ve uluslararası alanda tanıtım yaptıkça yerli ve yabancı turistler Bursa’ya gelince gastronomisini de merak edecek. Otel ve restoran menülerinde artık ‘Bursa gastronomisi’ diye ayrı bir bölüm oluşturulmalı. Yemek konusunda detaylı bilgilere de yer verilmeli. Bizler de bir konu üzerinde çalışıyoruz. Tamamen Bursa yemeklerinin yer aldığı bir alan oluşturmayı amaçlıyoruz. Gelen konuklarla sadece Bursa yemeklerini buluşturmak istiyoruz. Bunları sağladıkça Bursa, gastronomi konusunda sahip olduğu zenginliği daha fazla duyuracaktır” diye konuştu.
Program, soru cevapların ardından toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.  
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes