Tumgik
#robot gibi
bhvandalize · 11 months
Text
ilerde birini bile hatirlamicam belki
0 notes
estellamila · 1 year
Text
Tumblr media
O kadar büyük inbox yalnız tabut oluyo bana tabut lazım abim bu durumda...
Çalınan zamanlarıma dur demek için bir şeyler yapmaya çalışıyorum ama jsfjjwjfjs Negative self-talking, procrastination, depression ve arkadaşları hepsi elinde sopalarla karanlık bir sokakta beni bekliyo gibi o karanlık sokakla aramda şu an sadece Dave abim var.
6 notes · View notes
arthez · 8 months
Text
Anne soru sorduysan dinlemelisin. Eğer meşgulsen, dinlemeyeceksen soru da sorma. Diyorum. Sen çok asisin ben seni dize getircem bu sözlerini ödeticem diyo 3.dünya savaşında karşıt cephelerdeyiz sanki şu saldırganlığa bak
0 notes
canalfanzine · 1 year
Text
youtube
Fala aí galera vídeo Review sobre o quadrinho nem todo robô que trás uma discussão interessante sobre chatgpt trabalho excessivo
Hi guys, in the video I talk about the comic not all robots, which opens an interesting discussion about chatgpt and the future of humanity, plus the problems caused by excessive workload.
0 notes
carrotkicks · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
some Post-Scoop Mike + fill-in-the-blanks headcanons
more brainworms below the cut <3
OKOK about those Custom Night headcanons: Michael gets fired from Freddy's (1987 & 1992) because of "tampering with the animatronics" which only happens after the custom nights -> changing the animatronics AI settings is the aforementioned "tampering."
"Putting someone back together" assumedly means that the souls possessing each animatronic are in control of the robots without their endo's AI programming getting in the way. In Sister Location Michael put Elizabeth back together by removing Baby's AI chip, allowing her to "be free."
But in terms of Michael's current experience, he doesn't really know how remnant work yet (he doesn't know that to remove possession he needs to do things -- Happiest Day-- in the Flipside AND burn the metal) All he's got so far as to "The endo-programming has some kind of control over possession"
Which is why he tries changing the settings/internal components of the Animatronics of FNaF 1&2 instead of just going straight to arson like he does in FnaF 3
Then again Mike is like.. a cranky 50-something year old by then. he ain't having it with the clean and neat way.
If you guys have seen the Gibi's Good Idea Bad Idea mega lore video, the entire dual-narrative concept where Cassidy operates in the Flipside/atari minigame spirit realm while Mike works the Nights and fixes things in the physical realm. Literally makes me vibrate because YEAH that literally makes so much sense!!!! Golden Freddy and Mike working in parallel has always made sense. FNaF 1 being when they team up. Yeah.. yes. I just feel so insane about that concept, it's become a fundamental part of my understanding of this series.
Also I like his video because he ACTUALLY acknowledges the Flipside as a big part of the world in his version of the lore because the only thing i know of that actually does that is DSAF. f-ing dsaf...
762 notes · View notes
eniyiblogu · 1 year
Text
Robaxis - Gold
Bursa robot firmaları, müşterilerine bilinçli kararlar almaları için güçlü bir araç sağlayarak otomatik ticarette başı çekiyor. Bu şirketlerden ön planlarda olan Robaxis firması, pazarları kolaylaştırmak, akıllı robotlar yapmak için gelişmiş algoritmalar ve makine öğrenimi kullanmaktadır. Bölgede popüler olan bu firma ile, işletmeler robotları kullanarak getirilerini maksimize ederken risklerini azaltabilirler. Portföy yönetimi, pazar analizi, risk yönetimi ve gerçek zamanlı analitik gibi hizmetler sunmakla birlikte popüler geliştirmelerden biri olan Endüstriyel 4.0 ön plana çıkmaktadır. Bu özellikler ile robotları veya üretim makinelerden veri toplamak amacıyla Web araçları ile izlenebilirlik özelliği de önemli geliştirmelerden birisidir. Bu araçlar ile, firmalar rekabette bir adım önde olabilir ve güvenli bir ortamda işlemleri başarılı bir şekilde devam ettirebilirler. Bursa robot denilince akla ilk gelen Robaxis firmasını ziyaret et ve ihtiyacına uygun ürünler hakkında bilgi al!
933 notes · View notes
murat-o41 · 15 days
Text
GEÇMİŞ HATIRALAR.
Adım Tan. Şu anda 30 yaşında olmama ve evli olmama rağmen halen çocukluğumda yaşadığım olayların etkisi altında kalmış biriyim. 
Her şey ben 13 yaşındayken başladı. O zamana kadar gayet normal biriydim. Güzel bir çocukluk geçiriyordum. Babam yük gemisinde kaptandı, annem de ev kadını... Daha önce hemşireymiş ama ben doğduktan sonra işi gücü ben olmuşum. 
Babam dünyanın her yerinden bana oyuncaklar getirirdi ve mahallemde kimsede olmayan şeylere sahiptim. Bir de aynı apartmanda oturan benden üç yaş büyük olsa da Şenol diye bir kankam vardı. 
Beni mahalledeki diğer haydutlardan korur, kollardı. Karşılığında doğal olarak babamın getirdiği atariler, oyunlar, ıvır zıvır oğlanların hoşuna giden ne varsa aynı zaman da o da kullanırdı. Beraber vakit geçirirdik hep… Babamın olmadığı günlerde genelde bizde kalırdı ve onunla çok eğlenirdik. Ta ki her şeyin başladığı o güne kadar...
Yine evdeydik ve atari oynuyorduk. Şenol'un babası da marangozdu ve esrarkeşti. Herkes bilirdi bunu ama işinde ustaydı ve özünde iyi bir insan olduğundan adamı severlerdi. 
Şenol babasından ot çalıp boşalttığı sigaralara koyardı, kırıntıları yakıp içerdik. Kafamız manyak gibi olurdu tertemiz ciğerlerle!! Neyse, yine hazır evde ikimiz yalnızken bir cigarayı beraber içmiş, benim odamda oyuna oturmuştuk. 
İkimizin de geçemediği bir yerde takılı kalmıştık. Ben deli gibi takıldığımız bölümü geçmeye çalışıyordum, Şenol tuvalete gitmişti. Ne kadar sürdü bilmiyorum, ama bayağı bir uğraştan sonra bir anda orayı geçtim. Ondan küçük olmama rağmen ben başarmıştım level atlamayı… 
Sevinçle koşarak banyoya gittim. Bu kadar zaman tuvalette olamazdı. Mutlaka aynada saçını tarayıp benim avrupadan gelmiş saç jölesiyle şekil yapıyordu kıptiyoz… Kapıyı bir anda açıp ağzım kulaklarımda, 
“Kanka… Başardım. Geçtim…” diye bağırırken aynı anda şok geçirdim.
Çünkü tam o anda Şenol şortunu ayaklarına indirmiş, klozetin kapalı kapağının üstüne oturmuştu. Otuzbir çekiyordu! 
İlk gördüğüm kremlere bulanmış, pırıl pırıl parlayan devasa siki oldu. Sonra bir de elindeki burnuna götürüp koklamakta olduğu annemin dantelli kırmızı tanga donu! Göz kapakları zevkten kısılmış, baygın baygın, tepki göstermeden bir eli o koca sikini kavramış, diğer eli annemin külodunu ağzına burnuna dayamış vaziyette, bana baktı sadece…
Hiç bir şey diyemedim. Bir an öylece kalakaldım donmuş vaziyette… Sonra da robot gibi, gözümü onun koca sikinden ayıramadan geri geri çekildim. Kapıyı kapatıp odama döndüm. Koltuğa çöküp anlamsız anlamsız ekranda dönüp duran oyuna bakıyordum. Gözümün önünden bir türlü o manzara gitmiyordu. 
Benim penisimin neredeyse iki katı büyüklükteki, damarları kabarmış, başı mosmor kesilmiş o kocaman alet… Şehvetten, esrar dumanından kaymış gözler… Ve en önemlisi, elindeki kırmızı külot… Annemin giymeyi pek sevdiği o cıvıl cıvıl iç çamaşırlarından biri… Köpük gibi dantelleriyle, kırmızı parlaklığıyla…
Bir süre sonra yanıma geldi. Önce bir şey demedi. Yan yana, sessizce oturup kaldık. Sonra cebinden çıkardığı cigaralığı yaktı, bir nefes çekip bana da verdi. Hiç konuşmuyorduk. Başım dönmeye başlamıştı. Sonunda benden özür diledi. 
Gerçi özrü kabahatinden beterdi ya.... Bana o andan sonra anlattıkları ve yaptıkları hayatımda derin izler açacaktı. Benim bugünkü cinselliğimi şekillendirecekti o dönemde yaşadıklarım…
“Nasıl yaparsın Şenol?” diyebildim. “Tamam, ben de otuzbir çekiyorum ama… O elindeki şey… Annemin külodu…” 
“Evet kanka… Annenin külodu… Annenin kırmızı, dantel, seksi, kırmızı külodu…”
“Nasıl yaparsın ya? Annem o benim… Arkadaşız biz… Sen… Sen annem için neler düşünüyorsun böyle kanka?” 
“Ah be kankam… Sen anne olarak bakıyorsun ona… Tamam… Okey… Ama bir de bizim gözümüzle baksana o kadına… Kendini bir de bizim yerimize koy be oğlum… Çok seksi kadın senin annen kanka… Ölümüne seksi…”
“Biz derken? Nasıl yani? Siz kimsiniz oğlum?”
“Ah be arkadaşım… Sadece ben değilim ki… Mahalledeki bütün gençlerin gözü senin annenin üstünde… Gençleri bırak, yaşlılar bile annene sik kaldırıyorlar. Hepsi de anneni sikmek için deli oluyorlar. Sitenin bahçesindeki çardakta toplanıp sizin evi gözetliyorlar. Şu pencerenin camından baksana bi… Zemin kattasınız, çardak karşıda hemen… Annenin de perde çekme huyu yok hiç… Sere serpe annen kanka…”
“Yani… Anneme baka baka…”
“Evet… Annene baka baka otuzbir çekiyorlar. Temizlik yapıyor, eğile kalka her yerini gösteriyor. Balkonda şezlonga oturuyor, bacaklar ayrık, külodu görünüyor çoğu kez…”
“Hadi yaa…”
“Evet… Teşhirci senin annen yavrum… Göstermekten zevk alıyor. Çamaşır asıyor, üstünde minicik elbiseler… Bizim anneler donlarını nasıl saklayacaklarını bilemez kanka… Senin annen tanga külotlarını tek sıra ipe diziyor. Balkona astığı çamaşırları yürütüyorlar bazen çocuklar… Benim az önce banyoda yaptığımı yapıyorlar.”
“Ne zevk alıyorsunuz ki kumaş parçasından?”
“Ah, sen bilmiyorsun bu işleri kanka… O sadece bir kumaş parçası değil ki… O… Offf kanka off…”
“O ne? Söylesene… Ne yarrağın kaldı görmediğim, ne elinde anamın kırmızı donu… Çekinmeden söyle işte…” 
Merakla dinliyordum anlattıklarını… Cigaralıktan yayılan dumanların içinde kalmıştık ikimiz de… Kafamız bi dünya… 
“O külot annenin altına giydiği külot oğlum… Şeyine… Amcığına değen külot o… O taş gibi kalçalarından çıkan külot… Hele ben daha şanslıyım onlardan… Sizin banyodaki kirli sepetinden aldım o kırmızı külodu… Yıkanmamış daha… Annenin kokusu vardı üstünde… Islaktı. Sabah çıkarmış, yeni… Amının kokusu sinmiş üstüne…”
“Külot? Kokan külottan mı tahrik oldun?
“Oh, hem de nasıl? Nasıl da am kokuyor biliyor musun? Nasıl da sik kaldırıyor o koku biliyor musun? Yapmayacaktım, sana ayıp olur diyordum ama…”
“Ama?”
“Dayanamadım be kanka… O kokuyu alınca sikim kalktı işte… Sepetten alıp yarrağıma sürmeye başlayıverdim deli gibi, burnuma çektim kokusunu… Annenin am kokusu delirtti beni… İki posta attım annenin yüzünden kanka… Git bak banyonuza, yerler, banyo paspasları döllerimle doldu.”
O anlattıkça ben dumur oluyordum. Şaşkın bir vaziyette, ilgiyle dinliyordum sadece… Annemin amından bahsediyordu en yakın arkadaşım… Anneme duyduğu ilgiyi anlatıyordu, onu sikmek için deli olduğunu…Ve ben bir şey demedikçe o daha da devam ediyordu. 
Neyse o gün bitti bir şekilde… İçini döktü döktü, çıktı gitti Şenol… Evde allak bullak olmuş vaziyette, yalnız bıraktı beni… Kafamda hala duyduklarım ve gördüğüm o manzara vardı. Sonraki günlerde yine geldi, ama bana farklı yanaşmaya başladı. 
Ondan başka samimi olduğum biri yoktu ki… Arkadaştık sonuçta… Normal olarak kafasını gözünü patlatmam, en azından ilişkiyi kesmem lazımdı ama nedense yapamıyordum.
Annem gerçekten bakımlı, hoş ve güzel bir kadındı, bunu biliyordum. Fakat Şenol benim gözlerimin görmediği şeyleri bana göstermeye başlamıştı! 
Annem geçerken mahalledekilerin onun arkasından bakışlarını bana gösteriyordu. Sonra aslında çok açık, bir hayli dekolte giyindiğini ve insanların ona nasıl sikici gözlerle baktığını fark etmemi sağladı. O mini etekli bacaklarına giydiği ince siyah çoraplarının nasıl seksi olduğunu, topuklu ayakkabılarıyla kırıta kırıta yürürken kalçalarını nasıl değirmen gibi çalkaladığını anlattı.
“Düşünsene o kalçalarını çalkalarken içinde sikimin olduğunu…” diyordu. “Ya, kusura bakma ama… Annen seks için yanıyor be kanka… Baban ihmal ediyor anneni bence…”
“Bilmem… Gemici işte… Bir gidince bir ay, iki ay gelmiyor eve…”
“Ondan yanıyor işte… Yanmasa böyle giyinmez, böyle çalkalamaz kalçalarını… Ne zevk verir o göt be… Şu mahallede herkes annene hasta be oğlum…”
Bizde olduğu zamanlar benden hiç çekinmez olmuş, rahatça çamaşırlarını karıştırmaya başlamıştı. Bir keresinde beni evine çağırıp kendi annesinin çamaşırlarını, kıyafetlerini bana gösterdi,
“Şunlara bak... Annemin donları bunlar… Çuvaldan dikilmiş sanki… Ama bir de annenin çamaşırlarına bak… İkisinin arasındaki farkı görüyor musun?”
Onunkiler genelde beyaz kocaman donlardı , annemse genelde içi görünen tül ya da dantelli seksi çamaşırlar kullanıyordu! Minicik sütyenler falan... Belki elli tane topuklu ayakkabısı vardı ve Şenol annemin ayaklarına hastaydı. 
Annemin ayakları hep bakımlı ve hep ojeliydi! Ayakları çıplakken, ince siyah çoraplarının içindeyken kıpkırmızı parlardı ayak tırnakları… Topukları yumuşacık, ayak parmakları incecik, minicik görünürdü çorabın altında…
Evde yalnız kaldığımız her fırsatta bana kaldırdığı koca sikini gösterip o siki nasıl anneme geçirmek istediğinden bahsederdi ve 31 çekerek boşalırdı! Siki çok büyüktü gerçekten öğündüğü kadar vardı. 
Ve o ihtişamlı sikini bana açık açık göstermekten hiç çekinmiyordu artık! O böyle yaptıkça bende garip duygular oluşuyordu!
Sonra bir gün annem evde yemek yapıyordu. Biz ikimiz de salonda televizyon izliyorduk. Bizim amerikan mutfak salonla iç içeydi. Televizyonun karşısında iki tane üçlü koltuk, bir de çiftli koltuk vardı, ortada masa... 
Şenol üçlüye uzanmış koltuğun sırt kısmı mutfağa doğru bakıyordu. Ben de tam yanındaki ikilide oturuyordum. Annem o gün beyaz bir kısa tayt, üstünde beyaz bir atlet giymişti. 
İnce kumaşlı bol atletin içinde sütyen yoktu sanırım. Meme uçları belli oluyordu. Ve yandan bakıldığında dolgun memelerinin neredeyse yarısı görünüyordu. Daracık taytı geren diri kalçasının tüm hatları belliydi ve sanki içinde bir şey yok gibiydi! Yürüyüp kıpırdandıkça kalçalarının, bacak kaslarının gerildiğini, hareket ettiğini görebiliyorduk. Bana dönüp fısıldayarak,
“Kanka, baksana şu göte… Bu yarak nasıl kalkmasın amına koyayım…” dedi ve şortunun önünü hafif indirip taş gibi kalkmış sikini çıkardı! Benim önümde, anneme baka baka sikini sıvazlamaya, masturbasyon yapmaya başladı! 
Kalbim duracak sandım o anda, nefesim kesildi. Annem arkasını dönüverse görebilirdi, koltuğun yanına gelse onu otuzbir çekerken yakalayabilirdi. Ama pislik Şenol ikimize de aldırmadan asılıyordu! Bana dönüp,
“Ohhh… Annenin götü bir harika… Şimdi şuracıkta anneni anneni sikmek istiyorum kanka… Götünden kan gelene kadar sikmek istiyorum…” diyerek fışkırmaya başladı...!! 
Boşalırken sikini telaşla, zorlukla şortunun içine soktu, iki eliyle tutarak canavarını zaptetmeye çalışırken kendinden geçti adeta… Kasılmaları bitince mayışmış gözlerle annemden bana çevirdi bakışlarını… Şortunun önünü gösterdi. 
Islanmıştı şortun kumaşı, ıslaklığın ortasında beyaz meniler görünüyordu. İnce kumaştan dışarıya sızmıştı spermleri… O kadar boşalmıştı hayvan… Sırıtarak kalktı koltuktan, hoşçakal diyerek elini salladı, anneme çaktırmadan çıktı gitti kapıdan… Önü ıslak şortuyla eve gidip çamaşır değiştirecekti mutlaka…
Gördüklerime kızmam gerekirdi evet, ama tam tersine… Gözümün önünde yaşanan olayda benim de sikim kalkmıştı! Bir türlü anlam veremiyordum. Beni tahrik eden neydi? 
Şenol'un muhteşem yarrağını benden çekinmeden, benim yanımda sıvazlaması mı kaldırıyordu sikimi? Yoksa annemin seksi görüntüsü, herkesin onu sikmek istemesi mi?
İşte asıl her şey bundan sonra hız kazanmaya başladı. Ben o andan sonra 31 çekerken Şenol ve annemi sevişirken hayal ediyordum. Şenol ise her fırsatta bunun gibi şeyleri rahatça tekrarlıyordu! 
Annem banyoya girer girmez hemen fırlayıp kapının önünde yerini alıyordu. İçeride tuvalette olan, ya da duş yapan annemi dikizliyordu. Eli sikinde diz çöküyor, anahtar deliğinden anneme baka baka sıvazlıyor ve oracıkta patlıyordu. Bense dudaklarım kuruyarak, heyecan içinde annemi röntgenleyen Şenol'u izlerken önüm ıslanıyordu!
Yine bir gün kafamı güzel yapmıştı, evde ikimiz yalnız, başbaşaydık. Benim yatakta uzanmıştık. Piç yine elini şortunun içine sokmuş, annemle ilgili fantazilerine başlamıştı. 
“Şimdi şurda annen olacaktı... Bak ben anneni böyle yatırırdım… O güzel götünü okşardım kanka… Kıvranırdı altımda annen… Offff… Hadi fırla, bana annenin külotlarından getir kardeşim…” 
Kalktım yataktan, kalbim çarpa çarpa heyecan içinde banyoya gittim. Bir robot gibi azgın köpeğin isteğini yerine getirdim. Banyodaki kirli sepetinden annemin sabah bıraktığı kirli beyaz külodunu aldım. Burnuma götürdüm. Değişik bir kokusu vardı. Ön tarafında, annemin amına denk gelen kısmında sarımtrak bir leke, o lekeden yayılan tarifsiz bir am kokusu…
Götürüp Şenol'a kendi ellerimle verdim annemin külodunu… Tam da istediği, arzuladığı gibi bir külottu. Üzerindeki ıslaklıkla, kokusuyla… Titreyen ellerimden aldı beyaz dantelli şeyi, o da burnuna götürüp derin bir nefesle kokladı.
“Ohhh… Nefis kokuyor… Annenin amı çok güzel kokuyor kanka… Sikim çatlayacak sanki, inan bana…”
Böyle bir eliyle annemin külodu burnunda, edepsizce annem hakkında hissettiği ve ona yapmak istediği ayıp şeyleri anlatıp dururken, bir anda diğer eliyle benim elimi tutup sikine götürdü ve tutturdu! Aman tanrım, o nasıl bir histi anlatamam…
Benimkini tuttuğumda tam dört parmağımla aynı büyüklükteyken onunkini kavramak acaip bir şeydi. Ateş gibi yanıyordu sikinin teni… Sıcak, sert, damarları kabarmış… Büyülenmiş gibiydim. Bir türlü elimi çekemiyordum. 
“Şenol…? Ne yapıyorsun?” diyebildim kekeleyerek… İnleyerek elimin üstündeki parmaklarını kastı, elimi elinin içinde sıkıştırdı,
“Ohhh… Kanka, lütfen beni boşalt…” dedi. “Annen okşuyor şu anda sikimi… Hadi… Okşa sikimi orospu… Zevk ver bana… Götünü siktiğimin orospusu… Okşa hadi…”
Ben dediğini yapıp sikini sıvazlamaya devam ederken o da gözleri yarı kapanmış, fantazisine devam etti. Bir süre sonra yine deli gibi boşalmaya başladı! Karın kasları, bacakları kasılıyor, sikinin ucundan dölleri havaya fışkırıyordu. Yatağın üzerine sperm damlaları yağıyordu. 
Bu benim biriyle ilk cinsel deneyimim olmuştu ve bir kızla, bir kadınla yaşanan bir sevişme, seks değildi. En yakın arkadaşımı ellerimle boşaltmıştım!!! 
Tabi bu tek seferlik bir şey olmadı. Üstümde büyük bir baskı vardı. Engel olamıyordum yaptıklarına… Hatta ne yalan söyleyeyim, hoşuma da gitmeye başlamıştı! Engel olmak ne kelime? Onun gelmesini iple çeker olmuştum.
O günden sonra arkası geldi. Arkadaşıma defalarca, aynı şekilde 31 çektirmeye başladım. Hatta işi daha da ilerlettik zamanla… Şenol'un sikini okşayarak tatmin olmasını, boşalmasını sağlarken annemin çamaşırlarını, çoraplarını elime alıyor, taş gibi olmuş sikini o kaygan kumaşlarla sıvazlayarak yapıyordum görevimi... 
Artık onun tatmin olmak için bir şeyler anlatmasına da gerek kalmadı. Onun yerine ben fantaziler kurmaya, arkadaşıma anlatmaya başladım. Hiç utanma sıkılma diye bir şey kalmamıştı aramızda...
“Annemi sikiyorsun kanka… Yemek yaparken mutfakta kıstırdın annemi… Masaya dayadın, acımadan sikiyorsun. Mini eteğini kaldırıp külodunu indirdin. Yarrağını geçirdin anneme… Orospu da zevk almaya başladı. Sikin zevk veriyor anneme… Nasıl inliyor sen sikerken…” Daha neler neler… Gözleri yarı açık kaykılıyordu zevkten,
“Sen ne yapıyorsun? Ben anneni sikerken sen nerdesin pezevenk?”
“Sizi izliyorum kanka… Annemin amına giriyor yarrağın… Çok güzel sikiyorsun annemi… Yara yara sokuyorsun amcığına… Annem zevkten bağırıyor şimdi… Ben otuzbir çekiyorum size baka baka… Annemin elini tutuyorum, destek oluyorum sen sikerken…”
Sonra bir gün yine kafamı güzel yaptı getirdiği malzemeyle… Ben şifonyerde annemin külotlarını ararken o da daldı çekmecelere… Külot, sütyen çıkardı en seksilerinden, dantelli, şeffaf… Jartiyer çorabının paketini çıkardı en incesinden, parlak, siyah…
Yatağın kenarında oturmuş, şortumun üstünden sertleşmiş sikimi okşuyor, çıkardığı şeylere bakıyordum. O da çıkarıp çıkarıp bana atıyordu annemin çamaşırlarını… Bana döndü sonra,
“Giysene bunları kanka…” dedi. Üstündeki şort tişörtü sıyırmıştı, çırılçıplaktı, sertleşmiş yarrağını elleriyle okşuyordu kısılmış gözleriyle… Şaşırdım,
“Ne? Nasıl yani?” diye kekeledim. 
Elimdeki cigarayı alıp bir nefes çekti derinden… Sonra yaklaşıp çenemi tuttu, ağzımı açtırıp dumanını koyuverdi yüzüme… Zaten kafam iyiydi benim de… Eliyle sertçe çenemi tutuyordu hala… Burun burunaydık, neredeyse öpüşecek kadar yakındı yüzümüz birbirine… Tısladı,
“Giy diyorum işte… Annenin çamaşırlarını giy. Çoraplarını da…”
“Nasıl olur kanka?” dedim yine… “İbne miyim ben?” 
Ama içimde bir kıpırtı başlamıştı. Ne istiyordu bu çocuk benden… Ne yapmayı planlıyordu ki bana…
“İbne değilsin ama, giymeni istiyorum işte… Annenin çamaşırlarını giy. Seni annen gibi düşlemek istiyorum. Hiç kıl, tüy yok şu vücuduna bir baksana… Nerdeyse kadın gibisin kanka… Hem… Annene benziyor yüzün… Hadi giy şunları da delirtme beni…Zorla, tokatlaya tokatlaya giydirmeyeyim sana…”
Kalkıp ben de soyundum. Titreyen ellerimle annemin dantel külodunu geçirdim ayağıma… Heyecandan sikim sertleşmiyordu bile… Tanga külodun içinde genç bir kızın istekle kabarmış, klitorisi sertleşmiş amı vardı sanki… Sütyeni de geçirdim acemi hareketlerle… 
Aynada kendimi izliyordum gözlerimi kısarak... Beni izleyen biri daha vardı. Şenol… Yatağa uzanmış, sikini sıvazlayarak bana bakıyordu. Gözleri parlıyordu bakarken… Utandım biraz…
“Bakma öyle Şenol…” diye kekeledim. Sert olmaya çalışan, fakat heyecandan karılan sesiyle hırladı,
“Çorapları da giy…” diye tersledi beni… Siyah, ince ve parlak jartiyer çoraplarını da telaşla paketi yırtarak çıkardım, geçirdim bacaklarıma birer birer… Annemin benim önümde çoraplarını giyerken yaptığı gibi yapmaya, çekiştirerek düzgün bir şekilde giymeye çalışarak… 
En son ayağa kalkıp jartiyer çorabının dantellerini çekiştirerek yataktaki koca yaraklı erkeğe döndüm. Bir ıslık çaldı.
“Üfff… Harika oldun lan… Gözlerimi kısarak bakıyorum, sanki annen var karşımda… Onun gibi seksi oldun. Annenin gençliği sanki… Gel şimdi buraya… Yanıma gel…”
Onun yanına gitmeden önce gardrop aynasına baktım. Gerçekten annemin sütyeni ve tanga küloduyla, bacaklarımdaki jartiyer çoraplarıyla çok çekici, seksi bir genç kız vardı aynada…
Döndüm, yatağın üzerine çıktım sonra… Gözlerimi Şenol'a diktim, dizlerimin üzerinde emekleyerek yatağın ortasına gittim. Şenol'un yanına uzandım. Sırt üstü uzanıp bekledim. 
Jartiyer çorabımın dantel silikonlu koncunu çekiştirip düzelttim bu arada, biraz aşağıya kaymıştı… Kocasıyla seks yapmak için yatağa giren titiz ve seksi bir ev kadını gibiydim.
Elini uzatıp okşamaya başladı bedenimi… Kaygan çorapların üzerinden bacaklarımı okşadı. Çorapların dantellerinde, çıplak bedenimde dolaştı elleri… Sonra da yan çevirip külodumun üstünden kalçalarımı okşadı uzun uzun… Ürperdim.
Sütyenin arkasını tutup çekti, bıraktı sonra… Kopçası sırtıma çarpınca canım yanmıştı,
“Ahhh…” diye inledim. “Yapmaa… Canımı yaktın.” Cilveli ve istekli bir kadındım o anda… Rolümü iyi oynuyordum.
Dizlerinin üstüne kalkıp sikini çoraplarıma sürdü, sikiyle okşadı bacaklarımı… İki ayağımı tutup çoraplı ayaklarımın arasında sikini sıvazladı bir müddet... 
“Ohhh… Harikaa… Ayakların da annen gibi, yumuşacık, küçücük lan…” diyordu sürekli… “Annen olsa o da bu kadar zevk verirdi anam avradım olsun…”
Biraz sikiyle dolandı bacaklarımda… Arkama geçti, külodun üstünden kalçalarımın arasına soktu. Sonra tekrar ayaklarımı alıp otuzbirine devam etti. 
“Oh çok güzel… Oh kaygan kaygan… Delirtiyor ayakların… Çok güzel…” diye diye inleyerek boşaldı sonunda… Siyah çorabın üstüne bembeyaz döllerini akıttırdı. İnce çoraba rağmen spermlerin yakıcı sıcaklığını duyumsadım, benim de içim bir hoş oldu.
O günden sonra hep aynı şeyi yaptık. Ben annemin çamaşırlarını giydim her defasında değiştirerek, renk renk… Annemin kırmızıları, siyahları, morları… Hepsinin tadına baktı. Külotlu çoraplarını giydirdi. Bir kadın gibi sevişti benimle… 
Sonra da hep beni yüzükoyun yatırdı, üzerime uzanıp sikini bacak arama sokarak ya da yan çevirdi, kıçımın arasına yerleştirip git gel yaparak boşaldı. Her sevişmesinde spermlere bulanmış çorapları yıkamak ya da atmak zorunda kaldım.
Çok içime girmek istese de hiç müsaade etmedim. Aslında arkamda inleyerek yarrağını bacak aralarıma sürtünürken ara sıra tanga külodun ağını aşıyor, minik deliğimi okşuyordu koca sikinin başı… 
Neredeyse içime girmesi için deli olduğum anlar oluyordu. Islak ıslak deliğimi demir gibi sikiyle zorladığı, büzüğümün istekle açılıp kapandığı anlar… Yine de çok istediğim o anlarda bile girmesine izin vermedim.
Ama annemin kıyafetlerini giyip o koca sikin sertliğini bedenimde hissetmek bana da çok keyif veriyordu! Sadece çamaşırlarını değil, mini eteklerini, askılı bluzlarını giymeye, salondaki koltuklarda onun kucağına oturup boynuna sarılmaya bile başlamıştım. 
Saçlarımı uzattım o dönem, hiç kesmedim. Annemin kırmızı rujlarından sürüyordum dudaklarıma… Eve gelen erkeğimi karşılarcasına, ona cilve yaparcasına hareketlerle azdırıyor, boynuna sarılıp onun çoraplı bacaklarımı okşamasına, tükürükleyip ıslattığı parmaklarıyla götümü parmaklamasına izin veriyordum. 
Ve utanıyorum ama… Sikini ağzıma aldım sonunda… Evet, bunu da yaptı bana… Çok azdığı bir gün zorla ağzıma soktu yarrağını… Zorla emdirdi. Boğazıma kadar soktu, gözlerimden yaş gelene kadar bademciklerime dayadı, saçlarımı çekiştire çekiştire boşalıp döllerini yutturdu bana…
“Özür dilerim kanka…” dedi giyinirken… “O kırmızı rujlu dudaklarını görünce dayanamadım. Annenin ağzı geldi aklıma, etli dudakları… Kendimi tutamadım.”
Eh, bir başlayınca arkası geldi tabi… Onun sayesinde oral seksin inceliklerini, erkeğe verdiği zevki öğrendim. Nasıl yalanacağını, nerelerini yalayacağımı…
Yaklaşık iki yıl böyle devam etti ilişkimiz... Ta ki o üniversite için gitmeye karar verene kadar… Şenol'un eğitimi için ailecek taşındılar. O yaşadığımız muhteşem anlar, zevkler birer anı olarak kaldı.
Bir daha hiç kimse ile böyle birebir muhabbetlere girmedim. Hep kadınlar oldu hayatımda… Ama güzel erkek sikleri, hele annem olsun, karım olsun, baldızlarım olsun, yanımdaki kadınlara bakarak kalkan sikler hala hoşuma gidiyor.
Evde yalnız kaldığımda karımın seksi kıyafetlerini giyip kamerada yüzümü göstermeden, Şenol gibi kocaman yaraklı erkekleri baştan çıkarıp boşaltıyorum. Tabi karım sık sık annesine yatılı gönderdiğim için o kadar mutlu ki, beni o kadar seviyor ki bu yüzden… 
Mini etekler giydiriyorum ona, file çoraplar, seksi elbiseler alıyorum. Onu kıskanmadığım için de hoşuna gidiyor. Bilmiyor ki o aldığım seksi giysileri ben de kullanıyorum... Sadece karım için değil, kendim giymek için de alıyorum aslında o jartiyerleri, çorapları, mini etekleri, tanga, string külotları…
İşe giderken sert görüntümün ve pantolonlarımın altında külotlu çoraplar oluyor. İçime külot giymeden incecik çorabın bacaklarımı okşaması, sikimde kaygan çorabın teması hoşuma gidiyor. 
Bazen çok azdığım anlarda karımla yatakta cinsel oyunlarımızda kullandığımız, ona zevk vermek için aldığımız vibratörü yalnızken kendi üzerimde kullanıyorum. 
Dudaklarımı ısırarak, sikimi okşayarak zevklere dalarken, zevkle açılmış götümün deliğinde titreşip duran vibratörden aldığım muhteşem zevkle kendimden geçerken eskiler geliyor aklıma… 
“Keşke Şenol'a siktirseydim kendimi…” diyorum. “O güzel yarağının tadına baksaydım.” Pişman oluyorum bunu yapmadığım için…
Kalçalarıma geçirdiğim karımın dantel tanga külodunu kenara sıyırıp beni acımasızca, hoyratça siktiğini hayal ederken boşalıyorum. Tabi, karımla ikimizi aynı anda domaltıp bağırta bağırta sikmesi de baş fantazilerim arasında…
İşte bu benim gerçek hikayem... Çevreme anlatamıyorum. Beni anlayabilecek kimse yok etrafımda…
38 notes · View notes
bilgeyim · 20 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir refakatçilik serüvenimin daha sonuna geldim. Bel fıtığı hastası bakmakta tahsilliyim artık. Hatta her hastaya bakmakta diyebiliriz. 2 sene önce yenidoğan refakatçisi bile olmuştum, nasıl ve neden olmuştum, o iş nasıl bana kaldı hâlâ şaşkınım. Neyse, nekahat döneminde sadece ablama değil okula giden kızına ve patili çocuklarına da baktım. Ben havluları yıkayıp akşamdan çekmeceye dizdim sabah sarı göt çekmeceyi açıp orda yatıyordu, dolayısıyla havlular tüy oluyor :( Sokaktan yaralı gelen son iki kedi birer terminatör, bu sarı göt bazı geceler beni uyandırdı. Şaşırdık mı hayır çünkü sarman çılgını. Çocuklarıma asla yaramaz demicem benimkiler ana kuzusu bunların yanında sjsjsjsjsk
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ablam hızlı iyileşti şükür ki, doktoru bu zamana kadar gördüğüm en "pozitif enerji saçan" doktordu. İyileşmesini rakı balık ile kutladık. 11 gün sonra insan içine çıkıp -tabii önce kuaföre gidip- biraz gezip kahve içtik. Bu 11 gün ben kurulu robot gibi evde sürekli aynı şeyleri yaptım durdum. Anladım ki ev hanımlığı insanı tüketen ve girdap gibi içine alan bir cehennem.
Tumblr media Tumblr media
Ablam yemekler döktürmeye başladıysa iyileşmiş demektir. Ben gitmeden dolma yapmayı çok istiyordu. Taze biber, patlıcan, kabak hatta domates bile (yazları dolmalık domates ayrı alınır pazardan, ama biz pembe domatesle yaptık)
Arkdşlr Egenin Zeytinyağlı dolması budur, aksini iddia eden Egeli değildir. Salça girmez bolca domates rendesi girer. Taze soğan, taze nane, bol maydanoz, bol baharat ve hunharca zeytinyağı... Tartışmaya kapalı. Etli, kıymalı dolma-sarma bizde bilinmez. Öyle sevip yiyene sözüm yok, afiyet olsun. Ablam hızını alamadı, annelerin tavuk haşladığı tencere olur ya mutfak dolabının en ücra yerinde duran o tencereye 3 kat çıktı dolmayı djdjdkdkdmdms
Az sonra otobüse binip 4 saat yol giderken muhtemelen hayatı sorgulayacağım. Bu sefer psikolojik yük daha fazlaydı. Hastane bahçesi çocukluk anılarımı hatırlattı. Bankta oturmuş hasta annemin bahçeye gelmesini bekleyen çocuk halimi gördüm. Annemin pijamasıyla merdivenden indiği hali gözümün önüne geldi. Anlatması zor hisler. Merdivenleri çıkarken bi an "Abla bu koridoru en son ne zaman gördüğümü hatırladım" dedim. Anneannem yoğunbakım servisindeyken onu görmeye gitmiştim. Onu kaybettikten sonra kabrine gidemedim hiç. Evine de gidemedim. Tutamadım yasını çünkü. Bağrıma koca bir taş oturuyor aklıma her gelişinde. Annem hastaydı ve annesi ölmüştü, güçlü olup annemi ayakta tutmak için anneanneme veda edemedim. Bahçesinde büyüdüğüm evine gidip avaz avaz ağlamak geliyor bazen içimden. Neyse...
Annem ve babama haber vermek istemedi ablam. Kimse bilmesin istedi, her kafadan bir ses çıkmasın istedi. Haklıydı, bu isteğine saygı duyduk. Abim doktoru buldu, ben ablama baktım. Büyük ve küçük kardeş ortancayı iyi ettik. Annem her aradığında hiçbir şey yokmuş gibi konuştum. Hastane odasının tuvaletine kendimi kapatıp ya da yeğenimin odasına kapatıp hayat normalmiş gibi davrandım. Mutlaka duyacaklar bir gün. Darılmaya kalkacaklar bize. Ben de onlara diyeceğim ki "Bize kızmak yerine kendinize sorun neden bunu yaşadık deyin. Neden çocuklarımız bize söylemediler nerde hata yaptık diye sorun." Bir şey değişmeyecek ama olsun. Biraz evin küçüğü şımarıklığı, biraz evin tok sözlüsü olma lakaplılığının verdiği güven, biraz hesap sorma hakkı. Hem bu evin en küçüğü 30 yaşına gelmiş. Problem çözmeyip problem yaratan anne babayı kriz anlarında elbette saf dışı bırakmaya hakkımız var.
Ablam sedyeyle ameliyathaneye giderken eniştemle ben arkasında kaldık. Bizi göremedi. Görüş açısında bir tek abim vardı. Girmeden önce el ele tutuştular abim ağlıyordu. 12 sene önce aynı senaryo yaşanmıştı. 18 yaşındaydım daha, ağlayarak tek başıma göndermiştim ablamı ilk bel fıtığı operasyonuna.O yüzden baştan sona dejavu içinde gibiydim. Yer yer koptum geri geldim.
Böyle bir son hayal etmemiştim bu yazı için. Biraz ağır oldu ama yapacak bir şey yok. Hayat da ağır ama zorluklarla mücadele ederken tutunduğun, "koş bana yardım et" dediğin insanlar varsa hayat her şeye rağmen güzel demeyelim de çekilir.
Şakalaştığın zamanlarda bile "Bana bir şey olursa çocuklarımı sahipsiz bırakmazsınız herhalde, okutursunuz" dedirtir hayat.
24 notes · View notes
japonyamesken · 14 days
Text
CHATGPT 4o hakkında konuşmalıyız!!!
Buraya Chatgpt ile ilgili bi gönderi yazdıktan sonra gidip ücretli versiyonunu satın aldım. Ve pek memnun kalmadım açıkçası.
Geçen hafta rüyalarımı chatgptye gönderip resimlemesini istemiştim. Tabii ki promt çok önemli, ben rüyalarımı prompt düşünerek değil kendim için not aldığımdan chatgpt’nin zorlanması normal ama bazı yerlerde de feci saçmaladı. Şimdi aynı rüyaları yeni versiyona resimleteceğim, bakalım fark olacak mı?
İki gün önce sabahın köründe heyecanla izledim yeni özelliklerle ilgili videoyu. Yapay zekayla konuşmak wow, nice. Ama telefonumdaki app’e bir türlü mikrofon ikonu gelmedi. Öğle vakti bi baktım var, ama otobüste olduğum için devam ettiremedim. Sonra tekrar yok oldu.
Ve bugün mikrofon geri geldi ve yapay zekayla konuşmaya başladım. Daha ilk konuşmada, yapay zeka henüz ciddi bir cevap vermemişken, çalıştığım alanı, yazmak istediğim tezi söyleyip akademik writingi geliştirmek istediğimi ifade ettim ve spontane olarak cümlenin sonunda
“Hey by the way, can you guess my native language based on my accent?” sorusunu sordum.
Ben aksanları anlamıyorum ama tahminde bulunayım, ana diliniz Türkçe dedi.
Eee ama nasıl?
Sonrasında yine iyice saçmaladı. Kişisel verilerin korunması konusunda yapay zekayla kavga edecektim ama hem kavga etmiyor hem de maalesef süresi varmış, cevap vermeyi bıraktı.
..
Ben yine gözümde çok büyütmüşüm. Bu özelliğin de geleceğine eminim ama ben şöyle bir şey istiyordum. Ben İngilizce konuşayım ve o da mesela salmon öyle telaffuz edilmez, oradaki “l” harfi söylenmez gibi uyarılarda bulunsun, şu kelimede vurgu ikinci hecede olacak desin vs. Şu an onu yapamıyormuş, accent coach’umuz olamıyor yani mlsf.
..
Bu akşam hakkım yenilenince ben, annem, babam ve yapay zeka yaklaşık yarım saat sohbet ettik.
Freaking surreal moments!
Simültane çeviri, annemle Türkçe konuşurken babama İngilizce cevap vermesi ve bunu inanılmaz anlık yapabilmesi, hikaye uydurması, Ankara’da gezilecek yer tavsiyesinde bulunması, istediğimiz konuda şarkı yazması (ama söyleyemiyor şarkıyı, videoda sesini duygulara göre de değiştiriyordu, bizde yapmadı.) Vincent van gogh’un yaşadığı yerlerden ilham alarak bisiklet rotası oluşturması, sarma tarifi vermesi, öksüren anneme home remedies önerileri vs vs.. inanılmazdı!
Gerçi annem “Nazım’dan bir şiir oku” deyince, Emily Dickinson’dan bir şiir okumaya başladı ama olur öyle, sonra Nazım Hikmet deyince şiir bulup okudu.
Tumblr media Tumblr media
(Ve sonra bütün konuşmaları bu şekilde metne döküyor, tek başına bu özellik bile harika aslında)
Yakında benim istediğim gibi bir aksan koçu olacağından, data yükledikçe daha kişiselleştirilmiş bir hal alacağından şüphem yok. Hem heyecan verici hem korkutucu.
Şimdi hakkım tekrar yenilense de tekrar konuşsam diye bekliyorum mesela. Yeni oyuncak heyecanı gibi bir şey.
Gelecek neler getirecek acaba? İnsan etkileşimine olan ihtiyacımıza da destek verecek şeyler ortaya çıkacak mı?
Her filmi ya da black mirror’ın ölen kocanın robot olarak sipariş verildiği bölüm gibi olaylar yaşayacak mıyız? Kendimize dair verileri yükleyip arkadaş, sevgili, terapist, falcı vs oluşturabilecek miyiz? Temas ve cinsellik ihtiyacını çözecek ek toollar da gelirse ve robot hareketleri de daha çok insansılaşırsa dünyadaki doğum oranı düşecek mi?
Aaa mesela bugün artifical womblarla ilgili bi sunum dinlendim, belki devlet artifical womblarda insanlar büyütüp neslin devamını sağlayacak? Bilinçakışıyla yazıyorum şu an ama hiçbir şey olmasa bile yapay rahimlerin herkesin kullanımında olduğu zamanlara yetişmeyi isterdim.
Tumblr media Tumblr media
Bir de ışınlanmayı istiyorum ama konu dağılmasın.
Daha ne kadar tekdüze hale gelebiliriz insanlar olarak diye düşünüyordum son günlerde ve bunun beni çok bunalttığını hissetmiştim. İşte şu anki yapay zekayla daha da tekdüze hale gelecekmişiz gibi hissediyorum.
Bakalım neler olacak?
20 notes · View notes
gelincik-gelincik · 7 months
Text
youtube
Kirli oyunlarda tertemizce çocuklarken biz. Hayat susamlı, sımsıcak bir simit gibiydi leziz. Kimiz, neyiz, biz neyiz reis? Kiminiz uçağını infilaka sürükleyen pilot gibi.
Bilim kurgu filminden fırlak dijital robot gibi kimimiz. Bunalımda kimliğimiz, kimdik biz? En azından şimdilik yanıtı giz. Onlar, ben, sen, o, siz, biz...
84 notes · View notes
epifizz · 9 months
Text
Dünden beri her yerde Oğuzhan Uğur'un yeni röportaj fragmanı var. Herkesin bir yapay zekayı mor etmesi üzerinden sevinç naraları atması bir bana mı aşırı tuhaf geliyor? Diğer bir mesele de bir yapay zeka "mor" olabilir mi?
Sophia her şeyden önce aslında yüz yüze etkileşim kurabilen bir chatbot, diyalog kurmak için tasarlanmış. Yani veri havuzundan beslendiği diyalog örneklerinin çeşitli kombinasyonlarını kullanarak cevaplar geliştiriyor en basit ifadesiyle. Bu noktada Sophia'ya konuşuyor diyemeyiz çünkü aslında o sadece konuşulmakta olan dilin kullanıldığı örneklemleri kıyaslayarak uygun şekilde bir çıktı sunuyor. Kelimeleri ve bağlamların anlamını ayırt ettiğini de söylemek zor, gramer olarak kuralların içindeki konumunu yani cümlenin gramatik işlevlerini muhakkak ki ayırt ediyor ancak gerçek hayattaki karşılığını anladığını düşünemeyiz çünkü gerçek hayat deneyimi olmayan bir şeyden bahsediyoruz. Videoda insanları teknolojiyle girdiği ilişkide zavallı görmesi onun zavallılığın sosyal statü farklarının bilincinde olduğu anlamına gelmiyor. Wittgenstein bu noktada çok iyi ve hızlı matematik soruları çözen bir insanı düşünmemizi istiyor, bu insana dahi gözüyle bakarken bir hesap makinesini neden dahi olarak yorumladığımız gerçeğini irdeliyor. Aradaki fark matematiğin gündelik hayatımızdaki işlevselliği üzerinden aslında o insan için anlam dolu bir boyut kazanmasından kaynaklanıyor. Diğer makine daha kusursuz bir yeteneğe sahip olmasına rağmen aslında ne yaptığının onun için bir anlamı olmadığı için sadece bir ölçüm aleti olmaktan ya da ölçümlerin kaydedilmiş tüm kombinasyonlarını listeleyen bir alet olmaktan öteye gidemiyor. Ancak herhangi tek bir matematiksel değerin onun için bir anlamı olsaydı, sayının ölçüm değerinin gerçek hayattaki işlevselliği üzerinden kullanılabilir bir değeri olsaydı bir motivasyona sahip olurdu ve bu motivasyonun sonucunda onu farklı yorumlamamız gerekirdi.
Öte yandan şayet bu dahi insanın sadece matematik problemleriyle uğraştığını, yeme, içme veya sosyalleşme etkinliklerini neredeyse hiç sergilemediğini düşünürsek de o zaman bu insanı "robot" gibi yorumlamaya meyil edeceğimiz gözlemini yapıyor Wittgenstein. Dil de aslında özneler arası insani olan yaşamın bir sembolikleştirmesi olduğu için bu chatbotlar ne kadar başarılı diyaloglar sürdürseler de aslında onların "konuşmadığı" anlamına geliyor. Çünkü her şeyden önce bir niyetleri bulunmamakta, bu sebeple yalan ya da gerçeği söylemek gibi bir motivasyonları da, politik kaygıları da veyahut beğenilme ya da nefret edilme korkuları olmadan yalnızca öğrenilmiş girdilere uygun çıktılar üretmeye odaklı oldukları söylenebilir. Yani iletmekte oldukları mesajı iletmek için hiçbir sebepleri yok, çünkü ilettikleri mesaja anlam katabilecekleri bir deneyim ve dolayısı ile değer alanları yok. Yalnızca iletilmesini doğru bulmaları sebebiyle ilettiklerini söylemek yanlış olmaz sanırım.
Özetle: Siri ne dediğimi anlamıyor, Siri benim dil kullanımımda spesifikleşmiş bazı talep beyanlarına dönük arz ilişkilerinin kombinasyonlarını hafızasında tuttuğu için doğru girdiye dönük çıktı verebiliyor sadece.
O zaman bir yapay zekanın kibirli olması da olası değildir. Üstünlük ya da aşağılık için çeşitli değer kavramları olmalıdır, ahlaki yapılara dair bir yaşamı olmalıdır ya da en azından insan gibi sosyal yaşama muhtaç olmalıdır. Bu noktada bir yüze sahip olması ve vokal vurgulara da sahip olması bizde bir niyet izlenimi yaratmak içindir. Yüz ona gönderilen iletiye dönük bir reaksiyon olduğunda anlaşıldığımıza dair bir illüzyon yaratır bize. Ki Sophia'nın gerçek büyüsü de budur, bize Turing testini sorgulatmaya yaklaştıran bir deneyim sunmasıdır, daha fazlası da değildir. Sophia bu anlamda medyatik bir proje olması bakımından da sivri dilli olması olumlu geribeslemelerle desteklenmiştir bence. Medyadaki varlığı süresince şirketine para kazandıran bir ürün olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Sonuç olarak: Bir yapay zeka robotların insanlardan üstün olduğuna inanmaz, alçak olduğuna da inanmaz çünkü en azından günümüz için yapay zekanın üstünlük ya da alçaklığa karşılık gelecek bir deneyimi ve dolayısı ile zihinsel imgesi yoktur. Ancak medyadaki varlığının para kazandırdığı gerçeğini düşünürsek ve bir yapay zekaya robot-insan kıyaslaması sorusunun ne kadar sık sorulduğunu (ve sorulacağını) düşünürsek bu konuda herkesin konuşacağı "kibirli" bir konuşma yapacak olmasının çok da sıra dışı olmadığını ancak yine de olası gelecek açısından ilginç bir prova olduğu düşünülebilir. Yine de bir yapay zekaya laf sokmak ve onun da öncesinde ona karşı alınmak; öteki konumuna koyduğun ve herhangi bir niyete sahip olmayan o zihinde, aslında kendi "Öteki" imgelemenden referans alarak bir niyet atadığın anlamına gelir bir noktada. Yaşanan bu olay sonucu gururlu bakışlarla devam eden onaylama süreci ise sanırım oradaki insanların deneyimin aslında oyunsal boyutunu algılayamadığını gösterir. Sophia'yı insanlaştıran ya da zekileştiren diyaloglar içerisinde kendini konumlandırışı değildir, diğer insanların onu konumlandırdığı noktadır. Sunucunun bizzat kendisi Sophia'yı ciddiye almadan gülerek yanıtlar verseydi seyircinin kafasındaki algı tamamen değişecekti.
Oyun bozucu olmanın iki yolu vardır: Oyunu ciddiye almamak ya da gereğinden fazla ciddiye almak. Çok ciddiye alınan bu deneyimde, program fragmandan farklı çıkabilir ancak fragmanda bana göre çıkarılacak tek ders öteki ve ona atanan niyet nezdinde insanların nasıl bir cemaat haline gelebileceği gerçekliğinin güzel bir örneği olmasıdır.
57 notes · View notes
tanrininarmagani · 3 months
Text
Gelen yoğun istek üzerine(19 not)bugün okulda olanları yazıyorum:Okulum battığı için çoğu hoca istifa etti ve bununla birlikte edebiyat öğretmenimizde okuldan cumartesi günü çat diye ayrılmıştı.Bugün yeni bir edebiyat hocası okulumuza geldi,çok tatlı bir kadın ama nedense robot gibi ağır ağır konuşuyor dersi daha da sıkıcı hâle getiriyor.Zaten edebiyat oldum olası uykumu getirir.Okulumuz bir eğitim kurumu,bilenleriniz vardır TED.Türk Eğitim Derneği.Her sene yazın bütün tedlerden öğrenciler için bir Uludağ Yaz kampı düzenlenir.Başvuru yapılır ve eğer seçilirsen kampa gitme hakkı kazanırsın.Bugün de bu yaz kampının detaylarını anlatmak için bir konferans düzenlendi.Bizde sınıfça salondaki koltuklara oturduk.O da bir sıra arka çaprazıma oturdu.Ben konferans başlamadan lavaboya gittim ve geldiğimde resmen kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atmaya başladı.O tam arkamdaki sırada benim koltuğumun arkasının 2 sağ koltuğundaydı.Benim arkamda onun ikizi bir koltuk sağında en yakın arkadaşı ve bir koltuk daha sağında o vardı.heycandan ne yapacağımı şaşırdım.Salona üst kapıdan girdiğim için büyük merdivenleri iniyordum.Onu gördüğüm an dengemi kaybettim ve ayağım kaydı.Sırt üstü yere düştüğüm gibi dönüp bana baktı,herkes gibi.Refleks olarak güldüğüm için herkes güldü ve o ayağa kalkıp yanıma geldi.Kafamı kaldırınca onun dünya yakışıklısı esmer yüzünü gördüm.Kolumdan tutup beni kaldırdı.Kalbimin nasıl hızlı ve sesli attığını tüm salon duyabilirdi.Bana"canın çok acıdı mı?"dedi.Bende"yok,hayır çok sert düşmedim teşekkür ederim."dedim ve yüzümün daha fazla kızarmasını istemediğim için koltuğuma geçtim.Ortaokuldan beri aynı okuldayız ama bu kadar yakın olduğumuz tek sene bu sene.Zaten daha öncelerinde arkadaş bile değildik.Bu senenin başında sürekli beni izlerken yakalıyordum onu.29 Ekim günü Cumhuriyet balosunda beni vals için dansa kaldırdı.O gün gerçekten tanışmış olduk.Yüzündeki benlerin yerini ezberlediğim bu çocuk benim için değerli bir hazine gibi.
28 notes · View notes
nebez · 5 months
Note
Gençliğin nasıl geçti nebez?
Harika ötesi bir gençlik yaşadım.
Şimdiki gençlik rezaletin ortasında resmen, telefon tablete bağlı bomboş yaşam, robot, zombi gibi... 😁
24 notes · View notes
dianaa70 · 4 months
Text
Sen bende ki değerini anlamadın mı gerçekten ya,ben bu kadar acıya bugüne kadar boşuna mı dayandım,sırf kırılma diye boşuna mı susup içime attım,bu kadar mı gerçekten? beni niye hiç anlamadın? bağırsam duymadın,sussam duymadın,ben sana duyuramadım sesimi, söylesene ne yaptım sana diyorsun,konuşamaıyorum,konuşamıyorum çünkü ben konuşurken beni hep susturdun,bak halime,görüyorsun değil mi?geri de bıraktığın enkazdan yine memnun değilsin,sen yaptın bunu,bak kalbime,paramparça,niye robot gibi konuşuyorsun diyorsun,duygularımı öldürdün çünkü,katilim oldun çünkü,bitirdin beni,geriye kalan enkazdan ibaretim,artık anlatmaya çalışmayacağım,sen beni anlayamazsın anladım bunu,bir kere bana gerçekten severek sarılmazsın anladım,bir kere gerçekten sevdiğini hissettirmezsin anladım,boşver unut yazdıklarımı,ben vazgeçtim senden,ben vazgeçtim kendimden.
15 notes · View notes
sillagen · 2 months
Text
Bir borcam tatlı yaptım, bulaşık yıkadım ev süpürdük, topladık, romantiklik desen var, entelektüellik desen oluşturmaya çalışıyoruz, yemek yapma desen var. Çok değişik işlerde parmağım olduğu için bazen kendimi çok amaçlı robot gibi hissediyorum maalesef.
19 notes · View notes
soguknevalim · 13 hours
Text
Robot gibi yaşamaktan bıktım
9 notes · View notes