" Hıçkırarak değil de, sessizce göz yaşı dökebiliyorsa o insan. Bilin ki ruhunun hıçkırıklarını dindirmeyi öğrenip başarmıştır. Aslında en acılı ağlama da sadece göz yaşı dökmekten ibaret olanıdır. "
Birkaç gündür sessizce Instagram’a gelen yasak hakkındaki görüşlerinizi okuyorum böyle, kendinizi bu kadar ciddiye almanıza şaşırıyorum biliyor musunuz? Kendinizi deli gibi ciddiye alıyorsunuz ve tarafsız bir biçimde ele alamadığınız “özgürlük” kelimesini de haddinden sık kullanıyorsunuz. Yakın tarihte bir sürü sosyal medya platformuna erişim yasağı getirildi, hepsinde aynı kelime üzerinden mızmızlanıldı falan ama mesela Netflix olayında size şunu sormuştum; eğer Türkiye Netflix’e ülkemizde resmi bir ofis açmadığı müddetçe ülkemizden kendilerine erişim sağlanmayacağını belirtmemiş ve Netflix platformu TC ile bir sözleşme imzalamamış olsaydı, yarın öbür gün bu platformda TC’nin milli değerlerini alaşağı eden bir içerik yayınlansaydı, o zaman “özgürlük işte ya, Netflix’in de bunu yapma özgürlüğü var, özgürlük abi” diyebilecek miydiniz? Diyemeyecektiyseniz, o zaman Netflix, Twitter gibi platformlara yapılan bu yaptırımı neden özgürlüğünüze vurulmuş bir darbe olarak algılayıp ağladınız?
Her defasında bu tip olayların hukuki ve ticari olduğunu ifade etmeye çalışıyorum, Instagram olayına da aynı pencereden bakıyorum. Şimdi şöyle düşünelim; TC’nin hassas olduğu iki ayrı konu seçelim; biri Filistin sorunu diğeri de terör örgütleri olsun. Şayet Meta (veya Instagram) terör örgütlerinin paylaşımlarına koymadığı ambargoyu Filistin sorununa dikkat çeken gönderilere koyabiliyorsa, elbette TC buna karşı bir yaptırım uygular. Bir konu siz onu önemsemiyorsunuz diye yok olmuyor. Sizin bu uygulamalara kaydolurken asla okumadan “okudum, onaylıyorum” olarak işaretlediğiniz sözleşmeler, TC ile Meta arasındaki sözleşmenin altında kalır. TC ile Meta arasındaki sözleşme sizin görümcenizi kıskandırmak için atacağınız “kocişimle sabah kahvesi” hikayesinin üzerindedir. Ex’inizi stalklama rutininizin sekteye uğramasının da üzerindedir. Yapılan müdahale dolaylı olarak özgürlüğünüzü ve rutininizi etkiliyor olabilir ama kimse “durun şimdi öncelikli amacım Türk milletinin özgürlüğüne ket vurmak benim, o nedenle Instagram’ı kapatacağım” demiyor, böyleymiş gibi algıladığınız için kendinizi fazla ciddiye aldığınızdan bahsediyorum. Instagramsız kaldınız diye kendinizi bu kadar hırpalarsanız, tepişen fillerin ayaklarının altında ezilen çiçeklere dönüşürsünüz kendi isteğinizle.
Bugün Instagram’ın Türk kullanıcıların erişimine kapatılarak geçirdiği bir günü geç, her bir saat Meta şirketine ciddi oranda ticari bir kayıp getiriyor. Her zaman birileri çıkıp “Twitter’ı esasında şu yüzden yasakladılar, Türk milletinin özgürlüğüne vurulan darbedir, hurraaa” dedi ama asıl sebep bu hurracıların söylediği sebep değil, arka planda yaşanan hukuki bir anlaşmazlıktı. Anlaşmazlıklar çözüldü, platformlar açıldı. Muhtemelen bugün yine yasal bir ihtilaf çözülmeye çalışılıyor ama sabırsızsınız, birazcık da egoist.
Bakın benim kaç senelik bloguma şahsi olarak erişim yasağı getirildi, ağzımdan “mağdurum, bana haksızlık edildi, bu hukuksuzluktur, rezilliktir” gibi şeyler çıktı mı? İnsanların dilediklerinde kullanabildikleri unutulma hakları vb var, hukuk biliyorum, bunu anlıyorum, koskocaman üzüntüme rağmen olgunlukla karşılamaya çalıştım. Karşımda hukuki bir karar vardı, “bu karar özgürlüğüme vurulmuş bir darbedirrrr” diye ağladım mı? Aynı şey. Biraz makul olun gözünüzü seveyim.
Belki şu an bu satırları yüzlerce kişinin arasından sen de okuyorsundur, umarım...
Onunla tanıştığımda hayatımın en genç ve en masum yıllarını yaşıyordum; ruhum, henüz gökyüzünde süzülen bir bulut kadar hafif ve naifti. Hayatımda ilk kez, bir başkasının ruhunun derinliklerine inme fırsatını bulmuştum. O, yorgun ve yalnız bir ruhu taşıyordu; birçok psikolojik sorunla boğuşan, kendi karanlığında kaybolmuş biriydi. Ben ise, elinde umut meşalesiyle girmiştim hayatına. Her gece yanıma gelir, içini dökerdi. Sessizce dinlerdim her seferinde; onun titreyen sesiyle anlattıklarını, içinde yankılanan acılarını. Güçlüydü, acılarının altında ezilmeyen bir direnci vardı. Kendi dertlerim, onun yanında küçülür, önemini yitirirdi. Ona, beni üzen veya moralimi bozan şeyleri anlatmaya çekinirdim bu yüzden. Bir gece, gün içinde keyfimi kaçıran bir şeyler olduğunu fark etti ve anlatmam için ısrar etti. O gün, ilk defa rollerimiz değişti; dinleyen taraf ben olmadım, o oldu. Bir süre tepkisiz kaldı, sonra bana huzur veren sakinliğiyle bu şarkıyı açtı. O günden beri, ne zaman moralim bozulsa ya da özgüvenim düşse, bu şarkıyı açarım. Bu şarkının omuzlarıma bıraktığı derin anlamı anlayamayacak kadar küçük bir kız çocuğuydum. Miras bırakmıştı bana; her bir notasına onun acıları, umutları ve hayalleri sinmişti. Sonra, bir anda iletişimimiz kesildi, benden kaynaklanan bir sorun yüzünden. Günlerce onu aradım, içimde hep bir umut ışığı vardı, onu bulabileceğime dair. Bulamadım, ama her gece bu şarkıyı açtım; onunla birlikte dinledim, onunla birlikte ağladım. Şarkının her tınısında, onun varlığını hissettim; sanki yanımdaymış gibi, sanki hiç gitmemiş gibi. Gün geçtikçe daha da uzaklaştı benden. Önce adını unuttum, sonra bana anlattıklarını, sonra da hiç duymadığım sesini. Tek aklımda kalan yorgun ruhuydu, sadece benim yanımda gençleşen ruhu. Her gece daha da olgunlaştım, küçük benle konuşmak istediklerim arttı. Her gece daha yakından anladım bu şarkının anlamını. Bu şarkı, artık onun ruhunun bir parçasıydı ve ben her dinlediğimde onunla yeniden buluşuyordum.
Sen uyurken seni sakladım gözlerimde usulca, dudaklarının ateşini sakladım.Nefesin delerken bağrımı, kaç defa ateşlerde yandım. kalbime bir sızı gelip durdu, acıyordu sol yanım, geçmişe bir çizgi çekip, geleceğimde seni yaşadım. sessizce sana ağladım. kan çanağına döndü gözlerim, yitirdiğim tüm mutluluklar yüzünden sen uyurken meleğim.
Yaşlar süzülürken gözlerimden, ben seni defalarca sevdim sen uyurken…
dünkü okçuluk atölyesi dışında 3 gündür dışarı çıkmadım. Bi garip hallerdeyim. kalabalıklar sonrası yalnız kalmak zor geliyor. kalbim sıkışıyor sanki. yağmur yağdı az önce bi güzel. izledim, dinledim. koşa koşa kahve demledim. ama nedendir bilmem sanki bişeyler hep eksik. hareketsizlik bana iyi gelmiyor. yürüyüş rutinime geri dönmem lazım. memlekette aldığım 2 kiloyu henüz veremedim.
az önce Bi duygusallık çöktü, oturdum ağladım sessizce. ihtiyaç sanırım bu benim için. belki de enerjimi böyle atıyorumdur ben. bazılarına göre gereksiz duygusallık, sulu gözlülük belki. ama ben gözyaşım olmadan ben olamıyorum işte. fıtrat meselesi deyip buna sığınmak istiyorum. ıslanan pijamalarıma fıtratı bahane ediyorum.
Hak ettiğime inanmasam da biliyorum ki Rabbim hep yanımda. Ve biliyorum ki yalnızlık deyip geçtiğim şeyde de aslında O hep yanımda. Bu yaptığım nankörlük. Aff Allah ım Aff... Beni her halimle kabul edecek senden başka kim var ki..
Herkes uyurken mutfak sandalyesine oturup sessiz sessiz ağladığımda anladım ben büyüdüğümü.kimseyi rahatsız etmek istemiyordum bende sessizce ağladım. gözlerimden yavaş yavaş süzülürken yaşlarım ailem uyuyordu.bende her kırıldığım gece ağlamaya başladım.her yara aldığım gece gözlerim acıyana kadar ağlarım hala.sonra ardından bi sigara yakarım.zaten her acı yara bir sigarayı hak eder.belki çözüm değildir bu ama yine de hak eder.buda benim yaralarımı sarma çabam.
İnsan yorganı kafasına kadar çekip ağlarken, kimsesiz olduğunu hissederken, kimse duymasın diye sessizce ağlarken, boğazındaki o düğümün acısıyla anlıyor kimim gerçek olduğunu, kiminse sözlerden ibaret olduğunu..
Bugün benim doğum günüm.. :)
Ve ben bugün herşeyin sahteliğini, kilometrelerce uzaktaki tek dostumun gerçek kardeşliğini gördüm. Yanı başımdaki ailem, ailem dediklerim beni unuttu bugün. Üstüne üstlük, beni başkalarıyla kıyasladılar! Evet, bugün! Evet, bugün ben ağladım! Evet, doğum günümde!
Ve ne oldu biliyor musunuz? Bu kız, kilometrelerce ötedeki kız, bana kendi elleriyle pasta yaptı. İki küçük kuzeni ile birlikte şarkı söyleyip doğum günümü kutladılar. Ve ben sadece gözümden yaşlar akarken güldüm. Birşey diyemedim teşekkür etmekten başka. O sırada ailem, 'çok değerlisin" diyen herkesin umrunda bile değildim. Bundan sonra da onlar umrumda olmayacaklar. Ben kendimi hiçbir zaman bu kadar değerli ve değersiz hissetmedim. Bundan sonra hayatımdaki beni mutlu eden iki kişi dışında kimseye yerim de yok zamanımda.. Herkesin doğum günü için uğraşan beni, doğum günümde kimse hatırlamadı. Aslında hep böyle olurdu da ben sindiremezdim. İnsandır unutur derdim. Peki sıla, sen hiç unuttun mu? Sende insandın? Yazın doğan çocukların doğum günü hep araya kaynar gidermiş. Öyle olsun, ihtiyacım yok. Herkesin gökyüzünde milyonlarca yıldızı var. Benim gökyüzümde iki büyük yıldızım var. İyiki varlar. Hiçbir insan, hayatı boyunca bu kadar değerli iki yıldıza sahip olamaz.
Siz benim en büyük şansımsınız... İyiki doğmadım derdim ama, iyiki doğdum ve sizi buldum. Teşekkür ederim 💗
Kendi içimde çok savaşlar verdim gecelerce sessizce ağladım ,kimse duymasın bilmesin beni güçsüz sanmasınlar istedim.Çok yoruldum içimdeki bu ateş dünyayı yakabilecek güçteydi ama ben sadece sustum her seferinde ben bunu kaldıramam buraya kadar dedim ama yinede bir umut ışığı aradım bulup beni ayağa kaldırsın istedim ama yine tek başıma bir sürü savaş verip ayaklandım yine öyle yapacağım bir zamanlardayım biliyorum çok zor zamanlar olacak ama ben yine yeniden kaldığım yerden tünelin ucundaki o ışığa ulaşıcam çünkü yaren demek herşeye rağmen acılarına gülüp geçen,enkazlar kaldırmış kız demek...İyi Geceler ;)
O gece o kadar çaresizdim ki. Gerçekten..Ne yapacağımı bilmiyordum. Gecenin bir vakti, yazacak hiç kimsem yoktu. Açtım fotoğraflarına baktım, durmadan sessizce ağladım. Çok iyi hatırlıyorum o geceyi. Kabustan uyandığımda kendimi çaresiz hissediyordum. Annemlerin yanına gitsem, çok anlayamayacaklardı beni. O gece çok kötüydü, sadece bunu söyleyebilirim..Ben nasıl toparlanıcam diye düşünerek uyumuştum geri o gece...