Tumgik
#tanığı
asikomecom · 2 years
Text
Kocasıyla tartışan kadın balkondan düşerek can verdi! Görgü tanığı anlattı: Her şey 10 saniye içinde oldu - Son Dakika
Kocasıyla tartışan kadın balkondan düşerek can verdi! Görgü tanığı anlattı: Her şey 10 saniye içinde oldu – Son Dakika
Esenyurt’ta kocasıyla henüz bilinmeyen bir nedenle tartışan Meral Ç., 4 katlı binanın 2’nci katındaki balkondan düşerek ağır yaralandı. Olayı gören vatandaşlar polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. HAYATINI KAYBETTİ Olay yerine gelen polis ekipleri çevre güvenliğini sağlarken sağlık ekipleri de sokak ortasında yaralı şekilde yatan kadına ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hastaneye kaldırdı.…
View On WordPress
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
Onur Şener cinayetinin görgü tanığı anlattı
Onur Şener cinayetinin görgü tanığı anlattı
Ankara’da bir mekanda sahneye çıkan Onur Şener, şarkı isteği yüzünden çıkan tartışmada öldürüldü. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı personeli iş müfettişi İlker K. (35), aynı kurumdan meslektaşı Ali G. (36) ve TAİ’de elektrik mühendisi Semih S. (36) tutuklandı. Cinayet gecesi mekanda bulunan bir görgü tanığı yaşananları anlattı: – Biz de aynı mekandaydık. Onur zaten benim uzaktan bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
trendebirkitap · 3 months
Text
“seni düşündükçe gül dikiyorum ellerimin değdiği yere atlara su veriyorum daha bir seviyorum dağları.”
ilhan berk
35 notes · View notes
yasamsallik · 5 months
Text
Tumblr media
Kime ne verebiliriz ki
Gönül mü?
Ömür mü?
Can mı?
Mal mı?
Yok....!
Yok ki "Yüreğimizden" başka servetimiz...!
Sadece yüreği ile bakanlar
Gerçek bir güzelliğin tanığı olabilirler.
Yüreğinde sevgi ve merhamet olanın;
Dili de
Yüzü de
Gülüşü de
Güzel olur...
Murat BOZOĞLU
43 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 3 months
Text
Tumblr media
Arpaz Kalesi
Korunmayı bekleyen bir tarihi yapı.
Leylekler üzerine yuva yapmış, öylece zamanın tanığı olarak bekliyor orada.
Nazilli’ye bağlı Esenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir.
Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX.yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir.
Ancak burada XVII. Ve XVIII.yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir.
Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II.Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.
Türkiye 🇹🇷
51 notes · View notes
kitaplardangelen · 2 months
Text
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.
Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.
Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
9 notes · View notes
sozlerinressami · 2 months
Text
Martılara Fısıldayan Kız
Zar zor bulduğu boş banka oturmuş, uzunca bir süre denizi izlemeye başlamıştı. Bugün deniz dalgalıydı; tıpkı birikmiş duyguları gibi. Bazen sakin, bazen de dalgalı. Adı gibi, içindeki dalgalanmalar da durmaksızın değişiyordu. Her dalga, içinde biriktirdiklerini karaya vuruyordu; bazen huzurlu bir sessizlik, bazen de çalkantılı bir öfke. Gün geçtikçe duygularının esiri oluyordu, bazen boğan taraf bazen de boğulan taraf.
Dalganın yüzüne her acımasız çarpışında, geçmişi geleceği gözlerinin önünden geçiyordu. Her seferinde onu buraya getiren farklı duygular, farklı yaşanmışlıklar oluyordu. Mutlulukla parlayan çocukluk hatıraları, ailecek yapılan sahil yürüyüşleri, ilk gençlik aşkları... Hepsi bu denizin de anılarıydı. Fakat zamanla, aynı deniz acı dolu hatıraların da tanığı olmuştu. Kırık hayaller, yitirilen dostluklar ve en çok da kaybettiği büyük aşkı.
Bir an, rüzgarın etkisiyle saçları yüzüne savruldu. Eliyle saçlarını düzeltti ve derin bir nefes aldı. Bu nefes, bir an için içindeki fırtınayı dindirmiş gibiydi. Ama sadece bir an için. Çünkü her ne kadar kaçmaya çalışsa da, duyguları ve hatıraları peşini bırakmıyordu. Kendini bulmak için, içindeki karmaşayı çözmek için buraya gelmişti.
Her dalga bir umut taşıyordu; belki de kendi içindeki huzuru bulabilmek için denizin fısıldadığı sırları dinlemeliydi. Ona yol göstermekten deniz bile yorulmuştu belki de? Soğuğun etkisiyle bedeni, yaşanmışlıkların etkisiyle de kalbi titremişti bir kez daha.
Huzurla uçan martıları izledi, onların uçmaya ilk nasıl cesaret ettiklerini düşündü. Uçuşları kaç kere başarısız olmuştu? Tam öğrendim dedikten sonra kaç kere yere sertçe düşmüşlerdi? Umutsuzluk, onların da kanatlarını onun ruhunu sardığı gibi sarmış mıydı?
Ruhunu meşgul eden düşünceler gözlerinden akıyordu. Ancak gözlerindeki huzur yerini koruyordu ve koruyacaktı. Rüzgar, gözyaşlarını usulca silmişti. Dakikalarca geçmişe ve geleceğe ışınlandığı banktan çantasını alıp kalktı. Martılara bir süre daha baktı; onlar gibi özgür olmak istiyordu.
15.06.2024 —Sözlerin Ressamı
Tumblr media
11 notes · View notes
kontdevri · 3 months
Text
-Aynayı görmesem çıkacaktım. Giysi dolabının bir kapısı yarım açıktı. Kapı açıyla duruyor, üzerindeki aynada kendimi görüyordum. Ben kendimi, en sivil hallerimin tanığı olan mekana giren adam olarak hissederken, ayna beni, arkasında boş bir koridor olan adam olarak gösteriyordu.
"Ayna," dedim fısıltıyla.
"Buyurun benim," dedi.
"Ayıp olmuyor mu ayna?" dedim, "bizi burada yanlış pozisyonda, dış kapının mandalı gibi gösteriyorsun. İlgisiz, alâkasız, yabancı ve arkasında koridor boşluğu duran ve hani geri dönüp o boşluğu kat ederek, daire kapısına yönelebilecek ve hatta yönelmesi gerek biri gibi.
"Nasıl görünmek isterdin?" dedi. Bu tavır, bu kendinden çok fazla emin, ukala tavır beni öldürürdü.
"Ayna," dedim, "seni bölük bölük bölerim."
"Denememeni tavsiye ederim," dedi, "bölünerek çoğalırım ve çoğaldıkça fazla suret veririm, hoşuna gitmez."
Bana psikolojik çözümleme yapıyordu. Kendimi görmekten ya da kendimi "yalnız biri" görmekten huzursuz olduğumu ima ediyor, şantaj yapıyordu. Fakat teknik olarak haklıydı. İti, iki yüz parça yapsam, alt açı, üst açı derken ortalık karışacaktı.
3 notes · View notes
touchishere · 7 months
Text
Gözyaşlarım, artık acının bir sembolü değil, varoluşsal bir boşluğun tanığı; her damla, içimdeki derin yalnızlığın dilsiz bir itirafı.
16 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 25 days
Text
Tumblr media
Adnan Yücel /
Kırdın Kalbimi Cankörüğüm
Ne zaman yağmur yağsa
Bir buluşma yeri olurdun
İstanbul'da rüzgâr soluklara
Mavisi yasaklanmış deniz
Kızıl tufanı yaratmadan daha
Ne zaman yağmur yağsa
Tarihin şiir tanığı olurdun
Yağmurdan sonra
Toprak kokusu bakışlılara
Tam otuz yıl nasıl kıydım sana
Bin zehirli duman arasında
Islığınla besteledim hep
En pembe çocuk düşlerini
Pan'ın flütünden mi kalma
Babam'ın dilsiz kavalından mı
Hep rüzgârla bir tuttum seni
Hani yolu yakın
Aşkı sonsuz kılan rüzgârla bir
Ey can içre cankörüğüm
Hangi kentin temiz havası
Yetmez oldu ki soluğuna
Çıkardın kendini ölüm doruğuna
Ölmek kolay değil cankörüğüm
Kalbimde sevinç gözesi pınarlar
Kalbimde yaşamak aşkı çınarlar
Ve bir nice coşkular coşkular
Sende onlar gibi yaşayacaksın
Akıp ırmaklara karışacaksın
Sırılsıklam bütün sevişmeleri
Yine soluğunla kurutacaksın
6 notes · View notes
yinedemeliha · 1 month
Note
Bir şiir bırakabilir misin geceye?
Hoyrattır bu akşam üstüIer daima.
Gün saItanatıyIe gitti mi bir defa
YaInızIığımızIa doIdurup her yeri
Bir renk çığIığı içinde bahçemizden,
Bir eI çıkarmaya başIar bohçamızdan
Iavanta çiçeği kokan kederIeri;
Hoyrattır bu akşamüstüIer daima.
DaIga daIga hücum edip pişmanIıkIar
Unutuşun o tunç kapısını zorIar
Ve ruh, atıIan okIarIa deIik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
YoIunu gözIüyor Iamba ve merdiven,
Susmuş ninniIerIe gıcırdıyor beşik
Ve cümIe yitikIer,mağIupIar,mahzunIar…
SöyIenmemiş aşkın güzeIIiğiyIedir.
KağıtIarda yarım bırakıImış şiir;
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
HatırIar bir gün bir camı açtığını
Duran bir buIutu,bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı…
Bütün bunIar aşkın güzeIIiğiyIedir
AşkIar uçup gitmiş oImaIı bir yazIa
HaIay çeken kızIar misaIi koIkoIa
Ya sizIer! ey geçmiş zaman etekIeri,
İhtiyar ağaçIı,kuytu bahçeIerden
Ayışığı gibi sürükIenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekIeri
SaIınan etekIer fısıItıyIa, nazIa.
Ebedi aşığın dönüşünü bekIer
YaIan yeminIerin tanığı çiçekIer
Artık oImayacak baharIar içinde.
Ey ömrün en güzeI türküsü aIdanış!
AIdan, geImiş oIsa biIe ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekIer.
Ya sen! ey sen! esen daIIar arasından
Bir parıItı gibi görünüp kayboIan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir güIüşü oIsun görüImemiş kadın,
NasıI öIümsüzsün aynasında aşkın;
HatıraIarın bu yanma vaktinde
Sensin hep,sen, esen daIIar arasından
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinIiğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık suIar aItından o dünya.
Bir duman yükseIir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeyIerden.
Amansız gecenIe yayıI dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamIardan beni.
AHMET MUHİP DIRANAS// Olvido
2 notes · View notes
yarininboslugu · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media
hayalle gerçeği nasıl ayırt edersin? nasıl anlarsın yaşadığın anın bir rüya olmadığını? güvenebilir misin anılarına o anın bir tanığı yokken? yaşadım diyebilir misin yaşadığına tanık olan biri yoksa yanında?
2 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
İnsan yaşamı, bir yankı arar.
Sesinin duvarlarda, göklerde ve başkalarının kalplerinde yankı bulmasını ister. Yaşadığımız her an, attığımız her adım, haykırdığımız her cümle bir tanık arar. İlişkiler, evlilikler... Bunlar sadece sevginin ve bağlılığın göstergesi değil; aynı zamanda "Bak, buradayım!" demenin en güçlü yollarıdır.
İnsan, kendi varlığını kanıtlamak, "Bunları yapabiliyorum, bu ben!" demek için başkalarının gözlerine ihtiyaç duyar. Her bakış, her dokunuş birer ayna olur ruhumuza. İnsanları istiyoruz yaşamımızda, fark edilmek için. Belki de yalnızca bir defa, bir an için bile olsa, birisinin gözlerinde kendi varlığımızı görmek, o anı ölümsüzleştirir. O an, tüm haykırışların, çabaların ve umutların karşılık bulduğu an olur.
Geçmişteki ilişkilerim aklıma geliyor. Eski aşklar, yaşanmışlıklar... Her biri, içimde bir iz bıraktı. O anlarda sevildiğimi, anlaşıldığımı hissettim. Fakat her bitiş, her ayrılık bir kırılma getirdi. O kırılmalar, hayatın sert darbeleriydi. Ama aynı zamanda, bu darbeler beni ben yaptı, beni güçlendirdi. Kendi varlığımı ve değerimi keşfetmemi sağladı.
Bazen bir ilişkinin derinliklerinde, bazen evliliğin bağlarında, hayatımızın tanığı olacak birine ihtiyaç duyarız. Çünkü yalnız kaldığında bile sesin, yankısını bulur bir şekilde. İşte o zaman yaşamın anlamı, derinliği ve değeri bir başka boyuta taşınır. Başkalarının varlığıyla çoğalırız, büyürüz, anlam kazanırız. Sadece var olmak değil, başkaları tarafından varlığımızın tanınması, kabul edilmesi ve sevilmesi de önemlidir.
Evlilik, iki insanın birbirine tanık olma sözü verdiği en kutsal bağlardan biridir. Bu bağ, sadece sevgi ve bağlılıkla sınırlı kalmaz; aynı zamanda birlikte yaşanan her anın, her zorluğun ve her mutluluğun bir tanığı olmaktır. Birbirine omuz veren, birbirinin yaralarını saran iki insanın öyküsüdür evlilik. Hayatın iniş çıkışlarında, fırtınalarında ve güneşli günlerinde el ele yürümektir.
İnsan ilişkileri de böyledir; dostluklar, arkadaşlıklar, aile bağları... Her biri, varlığımızın farklı yönlerini keşfetmemize yardımcı olur. Bir dostun samimi gülüşü, bir arkadaşın destekleyici omzu, bir ailenin koşulsuz sevgisi... Tüm bunlar, yaşamımızın tanıklarıdır. Onlar sayesinde, kendi hikayemizi daha iyi anlar, daha derin bir anlam buluruz.
Bazen yalnız kaldığımda, geçmişteki o ilişkileri, dostlukları hatırlıyorum. Kırıldığım, incindiğim anlar geliyor aklıma. O anlarda yalnızlık derinleşir, acı keskinleşir. Ama her kırılma, her yara bana bir şeyler öğretti. Beni ben yapan, hayatın kendisiydi. Ve belki de bu yüzden, hâlâ bir tanık arıyorum. Birine varlığımı göstermek, "Buradayım, beni görün!" demek için.
Ve işte böyle, yaşamın özündeki bu arayışla, her birimiz kendi hikayemizin tanığını ararız. Kendimizi anlatmanın ve anlaşılmanın yolu, başkalarının gözlerinden geçer. Bu yüzden ilişkilere, evliliklere sarılırız; bu yüzden varlığımızı onlarla yoğurur, anlam buluruz. Yaşamın sahnesinde yalnız olmamak için, bir şahit ararız. Her birimizin hikayesi, bu tanıklıklarla zenginleşir, derinleşir ve ölümsüzleşir..
Neyse,
Bir şarkı dinleyelim..
https://youtu.be/UiHmeHZAc0s?si=EpuTUfgubBIWgxlh
4 notes · View notes
aleaiactaest-eren · 1 year
Text
"öfkemin dili yok
yok özlemimin ne tanımı
ne tanığı
sana izinsizim"
9 notes · View notes
begonvilceblog · 1 year
Text
dikersin gözlerini masmavi yarınlara insanlığın insanca yaşamını özlersin ve söylenirsin kendi kendine çağının tanığı her şair gibi sen de ne açlık ne zulüm ne de kan ancak biz kazandığımız zaman ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman
#Adnan Yücel
Tumblr media
#gözler yangın şimdi
9 notes · View notes
pepuk · 1 year
Text
dün geldim
geç kalsam da bağışlanır
*
bir bahar bozumuydu yola çıktığımda
yüzümde suçlu bir merak
kalbim heyecandan telaşlı
gözlerimde ısırgan bir hüzün vardı
hüzün: hep bilinir
bir afyon çiçeğidir önceleri
dalayan bir ısırgan yoncası olur sonra
dalayan ve uyandıran o afyon uykusundan
*
dün geldim
acı sırtımda tabiy
*
yolum uzundu
yanımda hiç resim yoktu
dağlara baktım: dağıldım
yollara baktım: yoruldum
gece ayışığı içtim, dudaklarım kurudu
gündüz böğürtlen yedim, dilim buğulandı
siz görmeliydiniz o kanı
bir dağ çiçeği sevdasına bin arı öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasıl petekti öyle
nasıl baldı
böğürtlen gibi kırmızıydı
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadım, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladı
sevdam o dağ çiçeğinde kaldı
*
dün geldim, anca geldim
usumda vızıldayan bin arı ölüsü
heybemde onarımı gereken bin iğne
önce kendi etime
*
dün geldim
hoş mu geldim
hoş olmayan şeylerden geldim
bir kentten geçtim ki canım titredi
sıtma kabusuyla sallanıyordu uzaktan
girişte insanlar gördüm, hiç görmediğim
ama sanki biryerlerden tanıdığım, yemin
*
edebilirim
*
iğrenç suratları vardı, insandan çok
cüzzamlı bir köpeğe benziyorlardı
kuru birer ağaç dibine çömelmiş
çürümüş bir dalı kemiriyorlardı
omuzlarında soyulmuş yılan derileri
ellerinde pas tutmuş makaslar
iki ucu da kırık
tam ben yanlarından geçiyorken
elma ağaçlarının çiçeklerini kesmeye başladılar
ben sanki tarihini bilmiyormuşum gibi
bakır çalığı bir kasede
elmanın kanını sundular
geldim ya, nasıl geldim
bir elimde tarih atlası
*
bir elimde güneş humması
soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından
bir kum fırtınasının
soylu kumcuklarından geldim
yorgundum, susamıştım, dilim kuruydu ama
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı
yedibin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu
duruydu, aydınlıktı, yaz gökleri gibiydi suyu
uzanıp avuçlasam benimdi
*
öyle yakın, öyle kolay, öyle dokunsam
ah o kervancıbaşı
ah o sırmalı soyguncu
ve ellerinde kesik başlar ve zebellah ordusu
birden beliriverdiler tam kuyunun başında
ellerinde kan sızıtan kesik başları
tan kuyunun ağzından sarkıtıyorlardı ki
ne olduysa o anda oldu
kızıl bir bulut ağdı kuyunun ağzından göğe
bulut değil
bir devin alev saçan soluğuydu
ardından muhteşem bir kum fırtınası
kum değil
devin çocuklarıydı saçılan
ah görmeliydiniz o savaşı
ne kanlı kervancıbaşı
ne zebellah ordusu
dayanamadılar kum fırtınasının şiddetine
çöl mü yarıldı
kuyu mu büyüttü ağzını
kızgın çöl kavuşunca dinginliğine
bir ben vardım kuyunun başında diri
ve her şeyi görebilen sağlıklı çöl tanığı
öğrendim çöl kızgınsa öfkesi nice olur
kum fırtınasında neler yapılır
nasıl yok edilir çöllerin sırmalı
soygun kervancıları
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
bir elimde güneş humması
bir elimde tarih atlası vardı
vakit dardı
kanarak içtim de kuyunun duru suyundan
uçar gibi aştım çölü o sonsuz ışıltıdan
dün geldim
*
dün ben nerden geldim
ezberlenip unutulmuş bir sıkıntıdan geldim
adı konulmamış bir düşten geldim
terlemiş balıklar gördüm, rengi bozulmuş mavilikler
kabaran denizler gibi coşkun sürücüler
kılçığı beynine saplanmış gözsüz balıklar gördüm
trollenmiş deniz tarlası, iyot vurgunu
derya içindeydim de hani deryayı gördüm
küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık
bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan
oh balık, küçük balık, can balık
anasının kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım
kim dokundu senin pullanmamış derine
kim kıydı senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullarıyla
doymaz mı büyük balık küçük balığa
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayı
büyük balık küçük balık peşindeydi ya
birleşince küçük balık yüzlercesiyle
şaşırıp kaldı büyük balık
şaşırıp kalmadım amma
ne de keskinleşmiş dişleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anası gibi büyüdü gövdeleri
kıymık kıymık oldu gövdesi büyük balığın
anladım
nice olsa da
denizde kum, büyük balıkta pul
birleşince
edemezmiş küçükleri kendine kul
*
14 Mart 1972
Arkadaş Zekai Özger
7 notes · View notes