Kocasıyla tartışan kadın balkondan düşerek can verdi! Görgü tanığı anlattı: Her şey 10 saniye içinde oldu - Son Dakika
Kocasıyla tartışan kadın balkondan düşerek can verdi! Görgü tanığı anlattı: Her şey 10 saniye içinde oldu – Son Dakika
Esenyurt’ta kocasıyla henüz bilinmeyen bir nedenle tartışan Meral Ç., 4 katlı binanın 2’nci katındaki balkondan düşerek ağır yaralandı. Olayı gören vatandaşlar polis ve sağlık ekiplerine haber verdi.
HAYATINI KAYBETTİ
Olay yerine gelen polis ekipleri çevre güvenliğini sağlarken sağlık ekipleri de sokak ortasında yaralı şekilde yatan kadına ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hastaneye kaldırdı.…
Ankara’da bir mekanda sahneye çıkan Onur Şener, şarkı isteği yüzünden çıkan tartışmada öldürüldü. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı personeli iş müfettişi İlker K. (35), aynı kurumdan meslektaşı Ali G. (36) ve TAİ’de elektrik mühendisi Semih S. (36) tutuklandı.
Cinayet gecesi mekanda bulunan bir görgü tanığı yaşananları anlattı:
– Biz de aynı mekandaydık. Onur zaten benim uzaktan bir…
Leylekler üzerine yuva yapmış, öylece zamanın tanığı olarak bekliyor orada.
Nazilli’ye bağlı Esenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir.
Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX.yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir.
Ancak burada XVII. Ve XVIII.yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir.
Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II.Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.
Zar zor bulduğu boş banka oturmuş, uzunca bir süre denizi izlemeye başlamıştı. Bugün deniz dalgalıydı; tıpkı birikmiş duyguları gibi. Bazen sakin, bazen de dalgalı. Adı gibi, içindeki dalgalanmalar da durmaksızın değişiyordu. Her dalga, içinde biriktirdiklerini karaya vuruyordu; bazen huzurlu bir sessizlik, bazen de çalkantılı bir öfke. Gün geçtikçe duygularının esiri oluyordu, bazen boğan taraf bazen de boğulan taraf.
Dalganın yüzüne her acımasız çarpışında, geçmişi geleceği gözlerinin önünden geçiyordu. Her seferinde onu buraya getiren farklı duygular, farklı yaşanmışlıklar oluyordu. Mutlulukla parlayan çocukluk hatıraları, ailecek yapılan sahil yürüyüşleri, ilk gençlik aşkları... Hepsi bu denizin de anılarıydı. Fakat zamanla, aynı deniz acı dolu hatıraların da tanığı olmuştu. Kırık hayaller, yitirilen dostluklar ve en çok da kaybettiği büyük aşkı.
Bir an, rüzgarın etkisiyle saçları yüzüne savruldu. Eliyle saçlarını düzeltti ve derin bir nefes aldı. Bu nefes, bir an için içindeki fırtınayı dindirmiş gibiydi. Ama sadece bir an için. Çünkü her ne kadar kaçmaya çalışsa da, duyguları ve hatıraları peşini bırakmıyordu. Kendini bulmak için, içindeki karmaşayı çözmek için buraya gelmişti.
Her dalga bir umut taşıyordu; belki de kendi içindeki huzuru bulabilmek için denizin fısıldadığı sırları dinlemeliydi. Ona yol göstermekten deniz bile yorulmuştu belki de? Soğuğun etkisiyle bedeni, yaşanmışlıkların etkisiyle de kalbi titremişti bir kez daha.
Huzurla uçan martıları izledi, onların uçmaya ilk nasıl cesaret ettiklerini düşündü. Uçuşları kaç kere başarısız olmuştu? Tam öğrendim dedikten sonra kaç kere yere sertçe düşmüşlerdi? Umutsuzluk, onların da kanatlarını onun ruhunu sardığı gibi sarmış mıydı?
Ruhunu meşgul eden düşünceler gözlerinden akıyordu. Ancak gözlerindeki huzur yerini koruyordu ve koruyacaktı. Rüzgar, gözyaşlarını usulca silmişti. Dakikalarca geçmişe ve geleceğe ışınlandığı banktan çantasını alıp kalktı. Martılara bir süre daha baktı; onlar gibi özgür olmak istiyordu.
-Aynayı görmesem çıkacaktım. Giysi dolabının bir kapısı yarım açıktı. Kapı açıyla duruyor, üzerindeki aynada kendimi görüyordum. Ben kendimi, en sivil hallerimin tanığı olan mekana giren adam olarak hissederken, ayna beni, arkasında boş bir koridor olan adam olarak gösteriyordu.
"Ayna," dedim fısıltıyla.
"Buyurun benim," dedi.
"Ayıp olmuyor mu ayna?" dedim, "bizi burada yanlış pozisyonda, dış kapının mandalı gibi gösteriyorsun. İlgisiz, alâkasız, yabancı ve arkasında koridor boşluğu duran ve hani geri dönüp o boşluğu kat ederek, daire kapısına yönelebilecek ve hatta yönelmesi gerek biri gibi.
"Nasıl görünmek isterdin?" dedi. Bu tavır, bu kendinden çok fazla emin, ukala tavır beni öldürürdü.
"Ayna," dedim, "seni bölük bölük bölerim."
"Denememeni tavsiye ederim," dedi, "bölünerek çoğalırım ve çoğaldıkça fazla suret veririm, hoşuna gitmez."
Bana psikolojik çözümleme yapıyordu. Kendimi görmekten ya da kendimi "yalnız biri" görmekten huzursuz olduğumu ima ediyor, şantaj yapıyordu. Fakat teknik olarak haklıydı. İti, iki yüz parça yapsam, alt açı, üst açı derken ortalık karışacaktı.
hayalle gerçeği nasıl ayırt edersin? nasıl anlarsın yaşadığın anın bir rüya olmadığını? güvenebilir misin anılarına o anın bir tanığı yokken? yaşadım diyebilir misin yaşadığına tanık olan biri yoksa yanında?
Sesinin duvarlarda, göklerde ve başkalarının kalplerinde yankı bulmasını ister. Yaşadığımız her an, attığımız her adım, haykırdığımız her cümle bir tanık arar. İlişkiler, evlilikler... Bunlar sadece sevginin ve bağlılığın göstergesi değil; aynı zamanda "Bak, buradayım!" demenin en güçlü yollarıdır.
İnsan, kendi varlığını kanıtlamak, "Bunları yapabiliyorum, bu ben!" demek için başkalarının gözlerine ihtiyaç duyar. Her bakış, her dokunuş birer ayna olur ruhumuza. İnsanları istiyoruz yaşamımızda, fark edilmek için. Belki de yalnızca bir defa, bir an için bile olsa, birisinin gözlerinde kendi varlığımızı görmek, o anı ölümsüzleştirir. O an, tüm haykırışların, çabaların ve umutların karşılık bulduğu an olur.
Geçmişteki ilişkilerim aklıma geliyor. Eski aşklar, yaşanmışlıklar... Her biri, içimde bir iz bıraktı. O anlarda sevildiğimi, anlaşıldığımı hissettim. Fakat her bitiş, her ayrılık bir kırılma getirdi. O kırılmalar, hayatın sert darbeleriydi. Ama aynı zamanda, bu darbeler beni ben yaptı, beni güçlendirdi. Kendi varlığımı ve değerimi keşfetmemi sağladı.
Bazen bir ilişkinin derinliklerinde, bazen evliliğin bağlarında, hayatımızın tanığı olacak birine ihtiyaç duyarız. Çünkü yalnız kaldığında bile sesin, yankısını bulur bir şekilde. İşte o zaman yaşamın anlamı, derinliği ve değeri bir başka boyuta taşınır. Başkalarının varlığıyla çoğalırız, büyürüz, anlam kazanırız. Sadece var olmak değil, başkaları tarafından varlığımızın tanınması, kabul edilmesi ve sevilmesi de önemlidir.
Evlilik, iki insanın birbirine tanık olma sözü verdiği en kutsal bağlardan biridir. Bu bağ, sadece sevgi ve bağlılıkla sınırlı kalmaz; aynı zamanda birlikte yaşanan her anın, her zorluğun ve her mutluluğun bir tanığı olmaktır. Birbirine omuz veren, birbirinin yaralarını saran iki insanın öyküsüdür evlilik. Hayatın iniş çıkışlarında, fırtınalarında ve güneşli günlerinde el ele yürümektir.
İnsan ilişkileri de böyledir; dostluklar, arkadaşlıklar, aile bağları... Her biri, varlığımızın farklı yönlerini keşfetmemize yardımcı olur. Bir dostun samimi gülüşü, bir arkadaşın destekleyici omzu, bir ailenin koşulsuz sevgisi... Tüm bunlar, yaşamımızın tanıklarıdır. Onlar sayesinde, kendi hikayemizi daha iyi anlar, daha derin bir anlam buluruz.
Bazen yalnız kaldığımda, geçmişteki o ilişkileri, dostlukları hatırlıyorum. Kırıldığım, incindiğim anlar geliyor aklıma. O anlarda yalnızlık derinleşir, acı keskinleşir. Ama her kırılma, her yara bana bir şeyler öğretti. Beni ben yapan, hayatın kendisiydi. Ve belki de bu yüzden, hâlâ bir tanık arıyorum. Birine varlığımı göstermek, "Buradayım, beni görün!" demek için.
Ve işte böyle, yaşamın özündeki bu arayışla, her birimiz kendi hikayemizin tanığını ararız. Kendimizi anlatmanın ve anlaşılmanın yolu, başkalarının gözlerinden geçer. Bu yüzden ilişkilere, evliliklere sarılırız; bu yüzden varlığımızı onlarla yoğurur, anlam buluruz. Yaşamın sahnesinde yalnız olmamak için, bir şahit ararız. Her birimizin hikayesi, bu tanıklıklarla zenginleşir, derinleşir ve ölümsüzleşir..
dikersin gözlerini masmavi yarınlara
insanlığın insanca yaşamını özlersin
ve söylenirsin kendi kendine
çağının tanığı her şair gibi sen de
ne açlık ne zulüm ne de kan
ancak biz kazandığımız zaman
ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman