EMİN FINDIKOĞLU +12 🔺Yarın akşam! 🔺Kalamış Yaz Festivalinde, biletler Mobilette 🔺 Sekiz yıllık geçmişi olan bu büyük caz orkestrası (big band) toplam 15 kişiden oluşuyor. Fındıkoğlu'nun özgün düzenlemelerini seslendiren topluluk yazılı ile doğaçlama müzik arasındaki hassas dengeyi yakalamayı amaçlıyor. 🔺Emin Fındıkoğlu +12 Barış Yazıcı, Şenova Ülker, Tolga Bilgin (trompetler) Işık Üstündağ, Güneş Karaduman, Hüseyin Çakır (trombonlar) Duru Tuna, Çağdaş Oruç, Serhan Erkol, Barış Ertürk (saksofonlar) Melisa Kral, Zeynep Kuyumcu (vokaller) Emin Fındıkoğlu (piyano) Volkan Topakoğlu (kontrbas) Monika Bulanda (davul) (Kalamış Atatürk Parkı) https://www.instagram.com/p/CghMrjdoB7N/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
T.U.N.A E.R.T.Ü.R.K. <3
Galaksinin en güzel köşesinden, milyonlarca yıldızın içinden, en güzel parlayan ve en mavi olan yıldız 15.06.2016 tarihinde yalnız ve hayallerle dolu kalplerimize bir mucize gibi kaydı ve düştü. Görenler onu sade bir insan sandılar. Ama biz onun gözlerindeki ışıktan nasıl güzel bir yıldız olduğunu ve bize hediye gönderildiğini anladık. Çünkü o farklıydı, herkesten, her şeyden... Bunu görebilenler de farklıydı ve başta az fakat çok şanslıydı. Bu insan görünümündeki Kuyruklu Yıldız’ımız, neşesiyle, tüm tatlılığıyla bizi kendine bağladı.
Bizim güzel mucizemizi yakından tanıma fırsatı bulanlar onun insan olduğuna inanmaz. Dedim ya o farklıydı... Fikriyle, tavrıyla, tarzıyla, aklıyla, samimiyetiyle, gülüşüyle, insanlığıyla, yardımseverliğiyle, sevgisiyle, yüreğiyle... Her şeyiyle mükemmel biriydi. Başta şakacılığı, yerinde duramayışı, hayatı takmayışı, rahat ve cool tavırlarıyla yakaladı bizi...
Yazarlığından gelen zekası ve o güzel ve derin sözleri bizi bizden aldı, içimizde farklı bir derinlik yarattı...
İçindeki o küçük çocuk,
Ve yaraları bağladı bizi ona...
Sonra yardımseverliği, iyi yüreğiyle dokundu kalbimize...
Biz her ne kadar onun sıradan bir insan olamayacak kadar mucizevi bir şey olduğuna inansak da O, en nihayetinde insandı. (Ya da insan görünümündeki yıldızımız) Dış görünüş olarak insandı belki ama yüreği bir insan kalbinden çok daha fazlasıydı. Bunu da o güzel yüreğine sevda düşünce gördük. Dıştan sıradan insan olduğunu düşünenler yüreğinde taşıdığı o kocaman sevdasını gördükçe bambaşka olduğunu anlayacaklardı.
Tuna yüreğinde öyle acı dolu bir aşk taşıdı ki bu saf temiz, beklentisiz, karşılıksız aşkıyla yüreklerimizi dağladı...
Tuna’nın yüreğinde taşıdığı bu aşk başta çok yavaş ve saftı. Ama sonra bu aşk bu güzel yüreği doldurdu. Tuna Deniz’i öyle güzel, öyle iyi, öyle saf, öyle çok sevdi ki, hepimiz onun aşkına aşık olduk.
Dokunmaya bile kıyamazdı mesela;
Sadece onun yanında mutluydu...
Bu güzel aşkı anlatmaya kelimeler yetmiyor. Ama benim anlatamadığım bu aşka, bu güzel adamın aşkına herkes öylesine bağlandı, bu kadar çok ve güzel sevişine öylesine şaşırdı ki uğruna yepyeni bir deyim türedi: “TUNA GİBİ SEVMEK!”
İnsanlar bu aşka çok inandı ve sahip çıktı, hatta onu duvarlara bile kazıdı...
Böyle duvarlara kazınmış, uğruna deyimler yapılmış güzel aşkın güzel yüreğin değerini bilemediler ama... Oysa Tuna aşkına karşılık beklememişti ki! Hiçbir şey beklememişti. İçinde yaşıyordu fırtınasını...
Ama “birileri” öyle anlamadı. Her şeyi ortaya çıkardılar. İyi bir şey yaptıklarını sandılar. Tuna’ya umut verdiler. O, başka birine aşık olduğu halde Tuna’yı sevebilir gibi gösterdiler. Öyle zannettiler, öyle zannettik, Tuna öyle sandı... İçten içe imkansız olduğunu bilse de umut etti. En büyük suçu da buydu işte... Umut etmek... Belki dedi, belki dedik. Bir sarıldı dünyalar Tuna’nın, dünyalar bizim oldu...
Bir dokunsa içi titrerdi Tuna’nın...
Tuna bu kadar güzel ve “hiçbir şey beklemeden” sevdi işte... Ama Nehir ve Deniz’i ayırdılar... Nehir’in yüreğine koskoca Deniz’in aşkı fazla geldi. Ama onsuz da olmazdı, biliyordu... Bu yüzden dayanamadı... Aklını kaçırdı...
E haklıydı da... O galaksinin birinden milyonlarca güzel yıldızın, serin duru nehrin içinden gelmişti. Bu kadar acı ona fazlaydı, insan olmak ona fazlaydı!..
Belki de en başında “birileri” onun o saf yüreğine “umut” serpmeselerdi o kendi yağında kavrulur giderdi.
Ama o umut, o mavi karavanına Deniz’iyle birlikte binip sonsuz mutluluğa gidebileceğine inandırdı onu... Koca bir yalana...
Olmadı...
Ama insan olarak bildiği bir şey de vardı,
Evet hayat kısaydı... Bu kadar acıya, bu kadar hüzne takılmaya çok kısaydı... O yüzden her şeye yeniden başlayabilmesi için gitmesi gerekiyordu. O kendi upuzun yolunda ilerlemeye, o galaksinin güzel köşesine geri dönmeye ihtiyacı vardı...
İşte bu yüzden şimdi bizim Tuna’mıza, Gölge’mize veda vaktimiz geldi...
Söylemesi, yazması çok zor geliyor, koyuyor insana... Ama onu sevenler olarak onunla bu kadar çok acıyı beraber çekmişken, acısını kendi yüreğimizde hissetmişken nefes almasına ihtiyacı olduğunu bilmemiz ve onu serbest bırakmamız gerekiyor... Bırakalım da onu bulduğumuz o güzel galaksisine geri dönsün. Çünkü biz biliyoruz, orada çok çok daha mutlu olacak. O güzel yıldızların arasından mavi beresi, kıvırcık saçları ve harika gülümsemesiyle bize el sallayacak...
Bu ona asla bir veda değil. Çünkü o hep hayalperest kalplerimize düştüğü ilk günki gibi aklımızda kalbimizde olacak... Hem kim bilir? Belki de onu üzüldüğümüz bir anda gökyüzüne baktığımızda parlayan yıldızların arasında görebiliriz, öyle değil mi? <3 Ne demiş Tuna Ertürk:
:) <3
! BÜYÜK TEŞEKKÜR !
Yiğit Kirazcı’ya...
Bu harika adamı bu kadar güzel oynadığın ve bize bu kadar çok sevdirdiğin için teşekkürler Kirazcı... Bu yazı Tuna Ertürk’e özeldi belki ama bu karakterle sen de gönüllerimizde taht kurdun. Bundan sonra istesen de istemesen de ne olursa olsun yanındayız! Eyvallah LÖ!.. :D <3
Ayrıca;
Giflerini kullandığum için canım Lö Ayşe Başgan’a sonsuz teşekkürler :D @yowcnmnbr
Yufkacı Lö Damla :) (Rebel_NightOwl)
57 notes
·
View notes