Tumgik
#yahut
sinestezii · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Hava poyrazladı yağmur yağacak Yanıp yanıp sönüyor ışıklandırılmış gözlerin
...
Sensin Akıyor ön dişlerin beyaz beyaz yanıma Her şey rengine göre kanar bilirsin Tırnakların pembeye boyanmış bir koy gibi Pespembe kanar Ve herbir renkte kanayan gözlerin Çınlatır Eluard’ın mısralarını orada “İçinde uçtuğum gözlerin Yolların gidişine Dünyanın dışında bir anlam verdi.” Demek oluyor ki bu dünyada olmak öyle derin Öylesine anlamlı ki insan Bizse bu anlamın işçilerinden ikisi Yağmur yağacak.
Yarı karanlık odamız, üstelik soğuk Isıtıcı bir soğuk bu, değişik Sensin, bir yüzümde geziniyor şimdi yüzün Bir elimizdeki kitaplarda Şiirler okuyoruz bugün Limanlık bir deniz gibi kıpırtısız önümüzdeki taş masa
Uykuya yatmış gibi bütün balıklar Gemileri kaptansız tayfasız Gidip gidip geliyor kimi zaman da Anayurduna dağlara Şiirler okuyoruz bugün
Yaşlandık da ondan mı Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa Saatlendiriyoruz günü Bölüyoruz dakikalara Bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu. Bölüyoruz yani bütün mutsuzluklara Bir yaprak saniyesi geçiyor usul usul Penceremizden Mavi mavi hatmiler parlıyor dışarıda Dışarıda küçük bahçemizde Ayak izleri gibi gökyüzünün Hatmiler Bırakıyoruz bu sessiz uyuma kendimizi Derken bir mavi damar, bir dudak büküş İyi anlaşılamayan bir ses sokaktaki Çırpına çırpına yükselen duman Bir tutam saçın öne düşüşü Sanki bir sardunya bir yaz boyu ne kadarcık uzarsa Kaça alınırsa bir tükenmez kalem Doluyor içimize öyle Hayatın birdenbire anlaşılması gibi bir duygu gürültüsü Yağmur yağacak.
Yorulduğun zaman söyle Susalım, hiç konuşmayalım istersen Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin Açık denizler gibidir zaten elimde Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir: Şairlerin flaşları kalpleridir Dışarıya da parlamalı biraz Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum Sensin, iyi anlarsın beni Gözlerine başka türlü bakıyorum Ben bütün gözlere başka türlü bakıyorum şimdi Nemli bir tülbent olup buğulanıyor Ve yaslı ve mahzun Ve devrilmiş bir boya kabı gibi de yoğun Memleketimin gözleri Yağmur yağacak.
Öyle bir yağmur ki bu, bilirsin Dam saçak demeyecek, yağacak Yağacak bir hışım gibi canevine kentin Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi Patladı patlayacak Alacak sonunda kendi rengini."
2 notes · View notes
avalonunezgisi · 2 years
Note
Bölümünüz nedir?
siyaset bilimi
1 note · View note
arthez · 1 year
Text
Kuzi herkes işini gücünü bıraksın eteklerimize baksın diye Tweet atacaktı zor tuttum
0 notes
diyariedebiyat · 1 year
Text
Sahnelenen İlk Tiyatro Eseri Vatan Yahut Silistre
Edebiyatımıza kazandırdığı ilklerle ölümsüz olan Namık Kemal tarafından kaleme alınan “Vatan Yahut Silistre” sahnelenen ilk tiyatro yapıtı olma özelliğini taşıyor.
Sahnelenen İlk Tiyatro Eseri: Vatan Yahut Silistre/Namık Kemal Edebiyatımıza kazandırdığı ilklerle ölümsüz olan Namık Kemal tarafından kaleme alınan “Vatan Yahut Silistre” sahnelenen ilk tiyatro yapıtı olma özelliğini taşıyor. Yaşamı boyunca eserlerinde vatan sevgisini işleyen Namık Kemal tiyatronun modernleşmesi ve halka ulaşması için de büyük çaba göstermiştir. Birbirlerine aşık olan Zekiye…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yusuf-krk · 3 months
Text
Dilruba Hanedan... Gönül Hanem...
Bir gece ansızın uyanırsın bir düşten,
Yahut bir rüyadan sabah olur.
Kirpiklerimizden bir damla,
Senin orda,
Benim burda,
Kalbimize yağmur olup yağar .
Sen hazan vurdu,
Ben hüzün vurdu sanırım.
Halbuki kalbimizde çiçek açtırmak istiyor Allah.
Üzülme sen.....
Seni Seviyorum ❤️
Sağlıklı yaşam dileği ile 🖋️🇹🇷🇦🇿🇹🇷🇦🇿
185 notes · View notes
insanogluu · 1 month
Text
"İnsan sevmeli ;
bazen bir insanı ,
yahut bir ağacı ,
ya da kanadı kırık bir kuşu...
Zaten sevmezse, İNSAN insan mı olur?"
Cahit Zarifoğlu
Tumblr media
Günaydın.
İnsan olana insanca yaşayana.
63 notes · View notes
ay-simay · 4 months
Text
Tumblr media
İnsanlar evliliklerini ve yahut ilişkilerini kurtarmaya çalışmıyor artık
İnceldiği yerden kopsun havasındalar
Sağlam evlilikler sağlam duruşlarla ayakta durur
Koparmayın ipleri, aksine
Kördüğüm atın
Resulün (sav) Aişe annemizi sevdiği gibi...
... 🤍...
71 notes · View notes
f-a-r-a-h · 4 months
Text
“Nasıl iletişim kurmak önemliyse, konuşmayı ne zaman bırakacağınızı bilmek de bir o kadar önemlidir. Dönüp dolaşıp neticeye varamayacağınızı anladığınızda yahut muhatabınız sizi yanlış anlamaya kararlı olduğunda konuşmayı bırakmak bir kendi değerini bilme meselesidir.” //Dr. Lepera
👏👏👏
68 notes · View notes
islamiyet · 7 months
Text
Tumblr media
Dünyada (kimsesiz) bir garip gibi yahut bir yolcu gibi ol.
Buhârî, "Rikâk", 3
90 notes · View notes
mesut-sems · 5 months
Text
Tumblr media
"Bildiklerini unut.” diyor DOST. ” Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla. ” ” Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve dahi bütün genellemelerini koy bir çuvala ve hepten terk et. Gıybet etme sakın,… bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker.
Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.
Birini nekadar çok aşağılar yahut dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar.
Kainatın matemetiğidir. Bir koyar, bir alır insan. Bilmeden kendi hesabını dürer ” diyor DOST… ” Hiçbir konuda emin olma ” diyor DOST… ”
Kendini ayrıcalıklı sayma. Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme. Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir.
Nazlı nazlı yükselir köpük, derken pat diye sönüverir. Herzaman başkalarından öğrenmeye açık ol. En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma.
Cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgül yahut üç nokta koy. Açık bir kapı bırak daima.
Ne kadar bilsen de hiçbirzaman yeterince bilemeyeceğini unutma. Tevazudan şaşma. Ancak ozaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden. ” diyor DOST…
Şemsi Tebrizi
59 notes · View notes
nebez · 6 months
Text
Allah, kadınlardan önce erkeklere örtünmeyi emretmiştir:
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” (Nur Suresi: 30)
Allah, sonra kadınlara örtünmeyi emretmiştir:
“Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Görünen kısmı müstesna, zinetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar. Zinetlerini; kocaları veye babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçileri, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göster mesinler. Gizledikleri zinetlerinin bilinmesi için de ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler; hepiniz Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz.” (Nur Suresi: 31)
Önce erkekler Allah'ın örtünme emrine uymalıdır. Erkekler örtünme emrine uymazsa, Kadınların örtünmesi erkeğin sapıklığı karşıdında fayda sağlamaz.
Yani Erkekler! Eğer bakışlarını haramdan korursanız Allahın örtünme emrine uyarsanız, hiç bir kadın size tahrik edici gelmez. Sapıklığınızı kadının bedenine giyimine bağlamayın.
Tumblr media
63 notes · View notes
yakisiklimehmet3361 · 17 days
Text
İnsan sevmeli;
Bazen bir insanı,
Yahut da bir ağacı
Ya da kanadı kırık bir kuşu.
Zaten sevmezse insan, insan mı olur ?
Cahit Zarifoğlu
31 notes · View notes
layezalll · 1 year
Text
Her fidan vaktinden önce kuruyup gider
Her deniz kendi ufkunda yiter..
Kırılan ayna olmak için hep çok gençtir ümitler ve her gün daha geç bitmeyi hak eder…
Gözbebeğime ilişen bu sızı neden mütevellit, orası muamma..
Umulmadık anlarda bir gölge oluveriyorum akşamüstü alacasında, rengi utancından kırmızıya çalmış gökyüzünde.
biliyorum ki şiirler uzayıp gittikçe biter ve üzerine titrendikçe güzelleşir manalı deliliklerim..
İki dudak arası mesafeyi on günde kateden bir üşengeç, bir tembellik abidesi,bir vurgun simgesiyim
Yani ben,, yani biraz da sen.
Biliyorum Her kuyu bir Yusuf için
Her Züleyha bir sınav için…
Ademle Havva’nın tohumundan vücuda gelenler için yasak elmalar.
Her gece bir masal için ve her pervane ateş için…
Ben o yüzden her gün satırlar dolusu kelime yoğuruyorum, kelimelerin oyuncağı oluyorum hayalhanem de
Bir harf çarpıntısı yüreğimde,,, sen de havadan, ben diyeyim aşktan..
Biraz hasret gelsin.
Yani ben,, biz yani. Ve en çok da sen!
Salkım saçak rüyalar aman vermez ki zulmetimin selametine!!
Hep aynı duaya amin demeler külfetten kurtarmaz ki sızım sızım sızlayan benliğimi..!
Pürtelaş meftuniyetim perdeleyebilir belki gamlarımı…
Yorgun değilim aslında.
Hamuruma karışan iki damla gözyaşı, tek katre alev yüzünden oluyor her ne oluyorsa!
Bundandır baharı hazan sanmalarım, samanlıkta iğne aramalarım…
Hala merak ediyorum.
Meftuniyetim diyorum,hani şöyle en pürtelaşından olsa..
Yahut pervasız,,? Tıpkı benim gibi,  biraz da sen, ve gene sen,  aldığı kadar da biz…
Haddi hesabı olmayan bu erteleyişlerle nereye kadar gidilir ki!!
Hep aynı kapıyı zorlamalar önleyemez ki sonunda havlu atmaları..!
Şu halde kesinkes inanmış bulunmaktayım hamuruma gözyaşı karıştığına, gözyaşının da alevle karıldığına…
Yoksa nereden gelsin bu aşinalık, bu yakınlık?
Nasıl oluyorsa ne alev tutuşturmuş suyu, ne su söndürmüş alevi..
Ruhum gidip geliyor ikisi arasında. Yanıyorum, kâh ağlıyorum.
Can tutulması yaşıyorum, cankurtaran arıyorum.
Gökte kaç yıldız var, onu saymaya giriştim gene bu akşam.
Bir yerden sonra sayıların aklıma oyun oynayacağını bile bile…
Ve okyanuslara bıraktım kendimi, arınayım diye.
Irmağın da benimle beraber kaynağında boğulacağını bile bile.
Senden sonra başka omuzlar aramadım ağlamak için, tek damla gözyaşımın dokunmadığı omzunun yerini doldursun diye..,
Nasıl olsa dolmaz o boşluk diye diye, söz yaşı döke döke,mehtaba diş bileye bileye, gelmeyeceğini bile bile!
Bünyesinde son çare ayrılıklarla bilmecburi aykırılıkların el ele verdiği kalbim, tüm bitişlere hak veren aklımla daimi savaş halinde.
Mühimmat yetersiz, menzil belirsiz…
Ölüme nazır terk edişler yaşamaya hazır, ölüme daha fazla, buna yaşamak da denemez esasında.
Uzun savaşlar hep böyle biter.
Kaybedilenler candan bir parça, can kimi zamansa..
Oysa kazanılanlar hiçten bile az, esire muhalefet boşluklardan daha boş,,..
Ama bu kez yerle gök çarpışıyor sol yanımda.
Ummanlar taşıyor, bulutlar semaya fedai… Şimşekler bir an bile susmuyor, gök gürlüyor.
Yer altında ne kadar su varsa coşmuş, öfkeden köpürüyor.
Gayzer demek haksızlık olur bu ihtişama… Bir aşk kalıyor işte,,, kıyıda köşede.
Günü gelince savaştan sıyrılıp her zerreme sirayet etmek üzere…
188 notes · View notes
panzehri · 29 days
Text
ben bazen, dümdüz bir yolda yürürken, bir anda zemine çakılıyorum. görünürde olmayan bir çukura takılıyor ayaklarım. o çukuru kim deşti? yahut, daha önemlisi. kim itti beni o çukura? ellerimdeki bu yaralar neden? dizlerimi betona mıhlayan ipi kim düğümledi, ha. söylesene? neden dönemiyorum ben evime? neden hiç varamadım ben? insan bilmediği bir yere böylesine özlem çeker mi, söylesene lütfen? ben yabancısıyım doğduğum şehrin. ait olmadığım bir yerin varlığını düşündüren ne bana? sahi, kimse mi yok bu çukurda? yoksa, benim gözlerim mi kapalı?
36 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media
Sobanın çok sonraları geldiği Osmanlıda evler, oda içinde taşınan mangallarla ısıtılırdı. İhtiyaç halinde ateş ve köz temini için komşuya gidilir ve ateşin sönmemesi için ayaküstü hal hatır sorulup dönülürdü.
İşte aceleciler için buradan çıkan bir deyim: "Ateş almaya mı geldin?"
Evlerde mangal yakmak mühim bir mesele idi. Çünkü odun kömürü de diğer kömürler gibi yanarken zehirli bir madde olan karbondioksit gazı çıkardığından ev içinde kapalı yerde mangal yakılamazdı. Bunun için mangallar ya mutfakta ocağın içinde, ya dışarıda bir yerde evin terasında yakılırdı.
Mangal, yani mangalda kömür yakmak için de yelpazelemek, yahut kırk santim boyunda mahruli sekilde üstü dar, altı daha geniş mangal boruları kullanmak icap ederdi. O devirde mangal kömürü yanarken zehirlenip bir gün mütemadiyen başı ağrıyan vatandaşların sayısı hesapsızdı.
في الإمبراطورية العثمانية، حيث ظهرت المواقد في وقت لاحق، تم تدفئة المنازل بواسطة حفلات الشواء التي يتم حملها داخل الغرفة. وفي حالة الحاجة، كان يذهب إلى جاره ليحضر نارًا وجمرًا، ثم يعود بعد أن يسأل عن أحوالهم، حتى لا تنطفئ النار.
وهنا تعبير للمستعجلين: "هل جئت لتأخذ النار؟"
كانت إضاءة الشواية في المنزل مسألة مهمة. لأن الفحم، مثل أنواع الفحم الأخرى، يطلق غاز ثاني أكسيد الكربون، وهو مادة سامة، عند حرقه، لا يمكن إشعال حفلات الشواء في الداخل. لهذا السبب، تم إشعال حفلات الشواء إما في موقد المطبخ أو في الخارج على شرفة المنزل.
من أجل حرق الفحم في الشواية، كان من الضروري تهوية أو استخدام أنابيب الشواء التي يبلغ طولها أربعين سنتيمترا، ضيقة من الأعلى وأوسع من الأسفل. وفي تلك الفترة، كان عدد المواطنين الذين أصيبوا بالتسمم أثناء حرق الفحم ويعانون من الصداع المستمر لمدة يوم لا يحصى.
In the Ottoman Empire, where stoves came much later, houses were heated with barbecues carried inside the room. In case of need, one would go to a neighbor to get fire and embers, and then return after asking how they were doing, so that the fire would not go out.
Here is an expression for those in a hurry: "Did you come to take fire?"
Lighting a barbecue at home was an important issue. Because charcoal, like other coals, releases carbon dioxide gas, a poisonous substance, when burning, barbecues could not be lit indoors. For this reason, barbecues were lit either in the kitchen stove or outside on the terrace of the house.
In order to burn coal in a barbecue, it was necessary to fan or use barbecue pipes that were forty centimeters long, narrow at the top and wider at the bottom. In that period, the number of citizens who were poisoned while burning charcoal and suffered from constant headaches for a day was countless.
70 notes · View notes
mutlulukartikbenim · 7 days
Text
Şehirlerin bir farkı yoktur derler.
Ha Kars, Ha İzmir
Peki ya, İzmir yemiş midir Kars'ın soğuğunu?
Kara görmüş müdür İzmir'in kalabalığını?
Seninle benim aramda da fark yokmuş.
Fakat sen sevilmeyi bilirken,
Ben sevmeyi bildim.
Sen sevemez,
Ben sevilemezdim.
Sen özgürlüğü bilirsin,
Ben tutsaklığı.
Peki sen tutsak olabilir miydin?
Ya ben?
Ben tutsak eden özgür olmama izin verecek midir?
Gardiyan açacak mıdır bana o zindanın kapılarını?
Yahut hatırlayacak mıdır içeride bir insan olduğunu?
Peki ya Kars?
İzmir'in kalabalığını gülümseyecek midir?
Keza, İzmir soğuğa somurtacak, bilirim.
Ya ben?
Özgürlüğe gülümser miyim?
Yahut tutsaklığa acı bir özlem mi duyarım?
Ama bilirim, sen tutsaklığı sevmeyeceksin.
@mutlulukartikbenim
23 notes · View notes