Tumgik
#yaratan güneş
forumda · 1 year
Text
Beyoutifulguzellik - Devasa+ (2)
Kirpik lifting, güzellik endüstrisini kasıp kavuran devrim niteliğinde bir güzellik bakımıdır. Doğal kirpiklerinizi anında kaldıran, daha uzun ve dolgun görünmelerini sağlayan yarı kalıcı bir tekniktir. Bölgesel zayıflama, vücudun farklı bölgelerini şekillendirmeye ve yeniden şekillendirmeye yardımcı olan bir başka popüler güzellik bakımıdır. Brezilya fönü, elektriklenmeyi azaltmaya ve saçınıza parlaklık katmaya yardımcı olan bir saç yumuşatma uygulamasıdır. Sombre ve ombre, saçta ince renk geçişleri yaratan iki popüler saç boyama tekniğidir. Solaryum, herhangi bir zararlı yan etki olmaksızın size anında, güneşten öpülmüş bir ışıltı vermek için yapay UV ışığı kullanan bir bronzlaşma tekniğidir. Kirpik lifting, uzatmaya ihtiyaç duymadan doğal kirpiklerinize hacim, uzunluk ve kıvırma eklemenin harika bir yoludur. Bölgesel zayıflama, vücudun belirli bölgelerindeki yağları azaltmak için non-invaziv bir yöntemdir, Brezilya fönleri ise saça daha pürüzsüz, daha parlak bir görünüm vermek için kullanılır. Sombre ve ombre saç boyama teknikleri ile güneş altında vakit geçirmenize gerek kalmadan baştan aşağı eşit bir bronzluk elde etmenizi sağlayan Solaryum yatakları da popülerdir. Hemen bizleri ziyaret et ve güzelliğinize güzellik kat!
1K notes · View notes
urvetulvuskaa · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, ısrarla kovalayan geceyle örter. Güneş, Ay ve yıldızları emrine amade kılıp, boyun eğdirendir. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir. (-A'râf, 54)
يا إلهي ما أجمل خلقك..
...
32 notes · View notes
aynodndr · 8 months
Text
Tumblr media
HAYIRLI SABAHLAR MUTLU PAZARLAR
Sevgisiz Hayat Anlamsızdır. Sevgi kokan çiçekler açsın yüreklerde Kucaklaşmalar büyük, Heyecanlar büyük, Gün güzel, gün neşeli Hep mutlu günlere yürek yüreğe olun inşşallahh Gününüz güneş kadar parlak, yolunuz okyanuslar kadar açık, kazancınız bol, mutlulukla dolu bir gün yaşamanız dileğiyle; HAYIRLI SABAHLAR
SABAH DUASI
Bismillahirrahmanirrahim
Yeri göğü yaratan güzel Allah'ım,
Sen ne kusurumuz günahımız varsa affett..Bizi bağışla ve koru..Yardıma ihtiyacı olan insanlara ve bizlere yardım et..Sıkıntıda olanları feraha, hasta olanları sağlığa kavuştur
Aç olan insanların karnı doysun,açıkta olan insanların evi olsun..
Güzel Allah'ım sen kalbimize isyan ve hainlik sokma..Sen bizi doğru yoldan ayırma..Kötü insanlarla karşılaştırma..
Anne ve babamızı başımızdan eksik etme..Hepimize sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ömür bağışla.. Amin
9 notes · View notes
cherryinsalemverse · 2 months
Text
iv. Bulunan Çocuk
Karakter: 13491 Kelime: 1808 Okuma süresi: 10dk
Tumblr media
Şafak, Teşammuh Krallığı
Bir geçmişi yoktu. Bir ailesi yoktu. Ekmek alabilecek bir parası da yoktu. Tek sahip olduğu şey ismiydi ve buna sıkı sıkı tutunmuştu. Kendi adını unutacak olsa bir sokak hayvanından farkı kalmayacaktı. Bu yüzden kendi adını seçerken dikkatli davranmıştı; hatırlaması kolay bir isim olmalıydı. Harf okumayı bilseydi belki de işi daha kolay olurdu ama daha önce öğrenme fırsatına hiç sahip olmamıştı.
Soğuktan üşüyen ellerini pantolonunun ceplerine sıkıştırdı. Paçaları kısa, tek cebi yırtık, keten bir pantolondu bu. Soğuk havalar için kesinlikle uygun değildi ama fazla bir seçeneği de yoktu. Üşüyen parmaklarını baldırlarına bastırıp ellerini ısıtmaya çalışsa da nafile; bacakları da en az elleri kadar soğuktu.
Geceyi yine aynı yerde geçirmişti. Tek duvarı yıkılmış, çatısız, eski bir ev. Evin içinde bir zamanlar bir başkasının konakladığı tahta bir bank ve bu bankın önüne çekilmiş -geceleri soba niyetine kullandığı- bir tenekeden başka bir şey bulunmuyordu. Bazı geceler ateşin çatırtısını dinlerken oturduğu yerde daha önce kimin kaldığıyla ilgili hayal kurardı. Onun için bu küçük vahayı yaratan kişi kendisi gibi genç miydi? Daha iyi bir yer bulduğu için mi burayı sahipsiz bırakmıştı yoksa bir şeylerden mi kaçıyordu? Bir gün ansızın geri gelip onu buralardan kovar mıydı? Belki de insan tacirlerinin eline düşmüştü. Bu düşünce her zaman kanını donduruyordu. Eğer aynı yerde kalmaya devam ederse kendisinin de yakalanabileceğinin farkındaydı. Hareket etmeli, bir yerde çok uzun süre kalmamalıydı. Bunu çok iyi biliyordu ama vücudu yaşından beklenmeyecek bir yorgunluğa sahipti.
Uyuşuk adımlarla eksik duvarın yıkıntıları arasından dışarı çıktı. Zaten uzun olan uzuvları zayıflıktan iyice incelmiş, olduğundan da uzun gözükür hale gelmişti. Yorgun yüzündeki gri gözleri bir çift ay gibi parıldıyordu. Sabahın erken saatleriydi, güneş henüz tam tepeye ulaşmamıştı. Gökyüzü beyaza yakın solgun bir maviydi ve oldukça parlaktı. Başını ne zaman kaldıracak olsa ışık gözlerini alıyordu. Bu yüzden kafasını önüne eğdi ve elleri ceplerinde pazar yerine doğru ilerledi. Pazar yerine varıncaya kadarki tek umudu kalabalığın artmasıydı. Kalabalık artarsa ve yeterince şanslıysa açlığını yatıştıracak birkaç parça bir şey araklayabilirdi.
Siyah saçları kulaklarına kadar uzamış, uçları gözlerini kaşındırıyordu. Açlığını midesinde sıkışmış ve onu içten dışa kazımaya çalışan bir canavar gibi hissedebiliyordu. Sanki guruldama sesini bastırması mümkünmüşçesine tek elini karnına doğru tuttu ve odaklamak için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Bugün onun için birkaç lokmanın yeterli olmayacağını fark etti. En yakın zamanda gerçek bir yemek yemezse koşmayı bırak, yürüyecek enerjiyi bile bulamayacaktı. Ama Güneş hareket etmeliydi. Sürekli, devamlı, mola vermeden, dinlenmeden, durmadan… Hızlı olmalıydı. Eşyalarını çaldığı insanlar, ürünlerini aşırdığı satıcılar yahut peşindeki tacirlerden kaçacak kadar hızlı! Koşması gerekirse şu an bunu başaramayacağını fark etmek onu kanına adrenalin karıştıracak kadar korkutmuştu.
Pazar yerine vardığında hava hala soğuktu. Tam tepede parlaması gereken güneş, beyaz bulutların arkasına saklanmış, yağmur kokan bir rüzgar tezgahların arasında esiyordu. Taze ekmekler yumuşaklığını kaybetmiş, pazarda dolanan teyzeler hırkalarına sıkıca sarınmışlardı. Tezgahların arkasında formalı-kimseler göremiyordu. Bugün şanslı günü olmalıydı! En hızlı günlerinde dahi şövalyelerden kaçmakta zorlanırdı ama bugünün rüzgarında hiçbir beyaz pelerin uçuşmuyordu. Etrafta tek bir şövalye dahi görünürde değildi. Ne şanslıydı ama!
Adımlarının ritmini bozmadan sakince tezgahlar arasında yürümeye başladı. Alışageldik bir sakinlikle tezgahlara göz atıyor bu sırada çaktırmadan etrafını kolaçan ediyordu. Meyve ve sebze tezgahlarının yanından fazla oyalanmadan kolayca geçti. İhtiyacı olan şey onu uzun süre tok tutacak ve ona yeterince enerji verecek olan etli böreklerdi. İçerisi kavrulmuş kuzu eti ve çeşitli sebzelerle doldurulmuş, sıcak, çıtır börekler. Böreklerin ateşte pişen kabuklarının is kokusu adeta burnunun altını gıdıklıyor, sadece düşüncesi bile ağzını sulandırıyordu. Ayakkabı ve kıyafet satan tezgahın yanından geçerken yavaşladı. Uzanıp kumaşlara dokundu, dokumaları inceledi ve yakında kendisine yeni kıyafetler bulma fikrini aklına iyice kazıdı. Hava uzun süredir yeterince güneşli ve sıcak değildi. İnsanlar kıyafetlerini dışarıya asmaktansa sobalarının üzerinde kurutmayı tercih ediyordu ve bu Güneş’in yeni bir çift kıyafet bulmasını güçleştiriyordu. Bir yenisini almaya yetecek parasının olmasını hayal dahi edemiyordu. Tüm varlığı üzerindekiler ve ayakkabısının içine sıkıştırdığı bir bakır dirhemdi. Bir bakır dirhemle tek bir elma dahi alamazdı. Bu bir zamanlar kullanıllan ama artık tamamen işlevini yitirmiş eski bir para birimiydi. Buna rağmen Güneş hiçbir şeyi olmaması fikrini reddediyor bu geçerliliği pek olmayan bronz parçasına gözü gibi bakıyordu.
Kıyafetlere biraz daha içle baktıktan sonra satıcının gazabına uğramamak için tezgahtan uzaklaştı ve pazarın geri kalanına göre önü en kalabalık olan peynir, zeytin ve sucuk gibi ürünler satan tezgahın önüne geldi. Satıcı adam işlere tek başına yetişemiyor hemen yanında bulunan lokum tezgahının sahibinden yardım alıyordu. İkili peynirleri kesiyor, zeytinleri poşetlere dolduruyor, ürünleri tartıyor, paketliyor, para üstü sayıyor ve sürekli bir yenisi gelen müşterilerle konuşuyorlardı. Kalabalıktan faydalanan Güneş bir avuç dolusu lokumu hızlıca sağlam olan cebine tıkıştırdı ve acele etmeden ilerlemeye devam etti. İstediği böreklere ulaşmasına çok az kalmıştı. Fırın ürünlerinin tezgahı hemen ilerideydi. Pazarın sonunda baharat tezgahı, kuruyemiş tezgahı, yakacak satan bir oduncu ve balta gibi aletlerin tamiri için eşya satılan bir tezgah bulunuyordu. Böreği kaptığı gibi pazarın kendisine yakın olan bu ucundan çıkarsa nehir yolundaki sakin köşelerin birisinde çekilip hızlıca yemeğini yiyebilirdi. Daha sonrasında akşama yakacak birşeyler bulmak ve güvende olduğundan emin olmak için mahallede birkaç tur atabilirdi.
Baharatlı çörekler, tatlı kurabiyeler ve adını bilmediği binbir türlü çeşit ürünle dolu tezgaha yaklaştıkça iştahı artıyor, iştahı arttıkça karnı gurulduyor ve ağzı sulanıyordu. Fırın tezgahının önünde tek bir müşteri vardı. Kadın yer yer grileşen kahverengi saçlarını yeşil-sarı bir fularla bağlamıştı. Boyu Güneş’ten hemen hemen dört parmak kadar kısaydı. Cüsseli bir kadındı ve üzerinde bileklerine kadar gelen bir etek vardı. İyi, diye düşündü Güneş. Böylesine uzun ve dar bir etekle kadın yeterince hızlı koşamaz. Kadın Güneş’in hayalini kurduğu etli böreklerden iki tane ve ne olduğunu bilmediği bir çeşit tatlı poğaçalardan üç tane aldı. Güneş sakin adımlarla tezgaha yaklaştı. Kadın adamın uzattığı kese kağıdını buruşmuş parmaklarıyla sıkıca kavradı. Güneş etrafına dikkatli gözlerle baktı. Pazarın çıkışı oldukça sakindi ve görünürde hala tek bir Beyaz Şövalye bulunmuyordu. Kadın çöreklerin bulunduğu kese kağıdını tezgahın üstüne koydu ve parasını çıkartmak için yanında sürüklediği pazar arabasının içini karıştırmaya başladı. Güneş keseyi kapacak kadar yaklaşmıştı. Kadın cüzdanını açtı. İçi bir yığın altın ve gümüş dirhemlerle doluydu. Güneş duraksadı. Kadın adama bir altın dirhem uzattı. Bu yaklaşık yüz gümüş dirhem yada yüz bin bronz dirhem ederdi. Normal bir insan için bu oldukça tuhaftı. Cüzdanında bronz bulunmaması garip, altın bulunması ise inanılmaz bir durumdu. Kadın ya soylu bir aile için çalışan birisi yada kendisi gizli bir soyluydu! Bu durumun başka bir açıklaması olamazdı.
Bir soyludan çalmakta sorun yoktu ama eğer yakalanacak olursa hayatı sokaklarda yaşamaktan daha kötü bir hâle bürünebilirdi. Adam gözlerini berelte berelte altını aldı ve hızla cebine koydu. Karnı Güneş’e neden burada olduğunu hatırlatmak istermişçesine gürüldedi. Güneş’in tereddüt edecek zamanı yoktu. Kadın cüzdanını pazar arabasının iç kısımlarına koymak için arkasına döndü. Satıcı yeterli para üstünü hesaplamak için arkasına dönüp kasasını açtı. Ya şimdi ya hiç. Güneş yumuşak parmakla keseyi kaptı ve karnı gerginlikle kasılırken hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etti. Kalbi kulaklarında atıyordu. İfadesiz kalmak için elinden geleni yaparken gözleri fıldır fıldır çevreye bakınıyordu. Güvendeydi. Bugün karnını doyuracak ve güzel bir uyku çekecekti. Bugün şanslı günüydü. Güvendeydi. İçine derin bir nefes çekti. Omuzlarını dikleştirdi ve rahatça yürüyormuş ifadesini takınmaya çalıştı. Pazarcının arkasından bağırmasını duymasıyla arkasına bakmadan koşmaya başlaması bir oldu.
Peşinde onu takip eden adım sesleri yoktu. Yine de nehir yoluna ulaşıncaya kadar ara sokaklarda dönüp durmaya ve koşmaya ara vermedi. Son bir senedir yaşadığı sokakları avuç içi gibi bilir hâle gelmişti. Arkasında onu sinsince takip etmeye çalışan, fark etmediği birileri olduysa da kafalarını karıştırdığından emin oldu. Güvende olduğuna emin olup durduğunda ciğerlerinde hava kalmamış ve başı dönecek kadar yorulmuştu. Nefesini toparladıktan sonra kese kağıdını dudaklarının arasına kıstırdı ve her zaman yaptığı gibi yemeğini rahatça yiyebilmek için nehre bakan söğüt ağacına tırmandı. Soğuyan hava ile ağacın rengi sararmıştı ama dalları her zamanki kadar güçlüydü. Denizi görebileceği kadar yüksekliğe ulaştıktan sonra soğumaya başlayan böreklerden birisini paketten çekip çıkarttı ve heyecanla ilk ısırığını aldı.
Börek dişlerini ısıtacak kadar sıcaktı. Dışı çıtır, içerisi ise yumuşacıktı. Kuzu eti ağzında dağılıyor, tatlı ekşi sos boğazından aşağı akıyordu. Adını unuttuğu baharatların kokusu burun deliklerini tıkamıştı. Güneş’in sırtından yukarı bir titreme yükseldi. Tüm duyuları son derece uyarılmıştı; sanki ağzında çiçekler açıyordu! Karnına oturmaması için güven içerisinde sakince ilk böreğini bitirdi. Sonra bir diğerini. Karnı çoktan dolmuş, keyifi ve enerjisi son derece artmıştı. Ellerini kese kağıdının içine atıp ne olduğunu anlamadığı poğaçalardan bir tanesini kaptı. Yumuşak ve yapışkan bir şey eline değdi. Tatlı poğaçayı gözlerinin önüne kaldırıp dikkatle inceledi. Ekmeğin içine yer etmiş yarım bir şeftali vardı; şeftalinin üzerindeyse koyu ızgara izleri, tarçın ve kızarmış şeker. Yumuşak ve çıtırdayan ekmeği ise yer yer bir çeşit beyaz tatlı tozla kaplanmıştı. Güneş merakla ilk ısırığını aldı ve tam o an ağlamak istedi. Hayatında daha lezzetli bir şey yediğini hatırlamıyordu. Gözlerini sakin nehrin üstünden çekmiş elinde sıkıca tuttuğu tatlının üstüne dikmişti. Börekleri yediğinden daha kısa bir sürede üç şeftalili poğaçayı ağzına tıkıştırmış ve cebine doldurduğu lokumlar dışında her şeyi bitirivermişti.
Rüzgar üstünde oturduğu ağacın yapraklarını birbirine çarpıyor, sakin nehrin üstünde dalgalanıyordu. Havada tuzlu bir sonbahar kokusu asılıydı. Güneş’in karnı şişmiş ve içi büyük bir huzurla dolmuştu. Gözlerini kapatıp nemli havayı içine çektiğinde o artık sokaklarda dolanan kimsesiz bir çocuk olmaktan fazlasıydı. Gözlerini kapattığında Şafak’ta değildi artık; tekrar Eğriboz’daydı. Annesi evde yemek yapıyor, köpeği avlanmaya giden dayısına eşlik ediyordu. Havalar ısındığında dayısıyla balık tutmaya gidecekti hem de bizzat yüzmeyi öğrendiği gölde yapacaklardı bunu. Yakaladıkları balıkları pişirirlerken arkadaşlarıyla kazanacağı bir yüzme yarışına başlayacaktı. Güneş her zaman iyi bir yüzücü olmuştu.
Anıları bir anlığına yüzüne keyifli bir gülümseme kondursa da gerçeklik kalbini avucuna alıp kor ellerle sıkıştırıyormuşçasına canını yaktı. Güneş gözlerini açtı ve elinin tersiyle yanaklarını silerken burnunu çekti. Çok değil sadece bir sene öncesine dönebilseydi…
Güneş önce ciğerlerini temiz havayla bolca doldurdu ve yavaşça nefesini verdi. Gökyüzü çok kararmadan kendisine yakacak birkaç parça bulmalıydı. Elleriyle üzerine oturduğu dala sıkıca tutundu, kendisini daldan sallandırdı ve çevik bir şekilde kendisini aşağı bıraktı. Hava ayaklarının altında yastık gibi toplanmış, inişini yavaşlatmıştı. O kadar yumuşak bir şekilde ayaklarını yere basmıştı ki üstüne bastığı kuru yapraklar tamamen ayağa kalkana kadar çatırdamamıştı bile.
Nehir yolundan çıkıp kuru dal toplayarak kaldığı çatısız ve tek duvarı eksik eve geri döndü. Soba niyetine kullandığı tenekenin içine ona gece boyunca yetecek bir ateş yaktı ve bankın üzerine oturup dizlerine sarılarak ateşi izledi. Babası şimdiye kadar annesine olanlardan haberdar olmalıydı. Karısının Güneş’in peşine düştüğünden haberi var mıydı? Onu kurtarmak için gelecek miydi yoksa ondan tamamen vazgeçmiş miydi? Belki de Güneş’in çoktan öldüğünü düşünüyorlardı. Teşamuh’a ilk geldiklerinde tüm eşyalarını yaveri taşıyordu ve kimliğini kanıtlayacabilecek her şeyi yaveriyle beraber kaybetmişti. Belki de yaverini o zannedip Güneş’in öldüğünü çoktan kabul etmişlerdi…
Güneş uzanıp yanındaki dal parçalarından birisini tenekenin içine attı ve çatırdayan ateşten kıvılcımlar yükseldi. Her ne kadar hızlı koşarsa koşsun geceleri kendi düşüncelerinden kaçamıyordu. Bu yüzden birkaç dal parçasını daha ateşe ekledikten sonra yatmaya karar verdi. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. En şanslı günü geride kalmış hemen arkasından en şanssız günü başlamıştı. Güneş ter içinde, ona çevrilmiş kılıcın ucuyla göz göze gelerek kabuslarından uyandı. Bankın dayalı olduğu duvarın üzerinde çömelmiş iki, kaçmasını engellemek için eksik duvarları tutan iki, çevresini saran beş ve tam başında ona kılıcını doğrultan bir kişi vardı. Yakalanmıştı ve karnı dolu olmasına rağmen koşacak bir yeri yoktu. Etrafı sarılıydı. Beyaz şövalyeler onu bulmuştu.
2 notes · View notes
ashabellq · 4 months
Text
"Geleneksel inanışlara göre," Duraksadı ve bana bir bakış attıktan sonra boğazını temizledi. "Milyonlarca yıl önce, tanrılar ve tanrıçalar hâlâ aramızdayken, Gökyüzü Tanrıçası ve Yeraltı Tanrısı'nın yasak bir meyvesi dünyaya geldi. Bunu öğrenen Yeraltı Tanrısının sadık eşi sinirlendi ve Yeraltı Tanrısına hak ettiğini vermek için büyük bir deprem yarattı. Bu depremde milyonlarca hasat zarar gördü, yüzlerce insan öldü ama en önemlisi, yeraltına açılan yarıkların birinden yeryüzüne doğru sıcak su akmaya başladı. Yaratılan deprem; suyu, yaşamı, yeniden getirmişti kurak topraklara.
"Depremi yaratan kadın, ceza vermek yerine ödüllendirdiğini fark ettiğinde daha da sinirlendi ama ona yağan övgüler tepki göstermesine engel oluyordu. O, onları yeniden canlandırmıştı. O, çiçekleri açtırmış, toprakları beslemiş ve yeryüzüne yaşamı getirmişti. Tüm bunlara ne diyebilirdi ki? Sadece bekledi. İntikamını almak için doğru zamanı kolladı ve doğru zaman olduğuna inandığı bir anda doğmaması gereken yasak çocuğun kalbine bir ağaç dalı sapladı. Küçük kız oracıkta can verirken kadın telaşlandı ve kaçtı. O gün suyu yeryüzüne taşıyan yarık kapandı. O gün, kuraklık yeniden boy gösterdi ve kadının lanetli olduğuna inanıldı. Asıl yaşam verenin küçük çocuk olduğuna.
"Burası," dedi ve durdu. Yanına gelmemi beklerken gözleri beni bulmuştu. Eliyle tam karşımızdaki ihtişamı göz kamaştıran çeşmeyi gösterdi. Çeşmenin ortasında bir heykel vardı. İnce işlenmiş ufak detayların yanı sıra bir kız çocuğu heykeliydi bu. Gözlerinden akan yaşlarla hüzünlü bir gülümseme takınmıştı suratına. Bir eli kalbinin üzerindeydi. Diğer eli ise bir yeri işaret edercesine uzanmıştı. Bakışlarım parmaklarını takip ettiğinde tapınakları gördüm. Küçük kız tapınakları gösteriyordu.
"Depremin getirdiği suyun vuku bulduğu yer. Yaşamın ve ölümün sıkıştığı yer. Masumluğun ve intikamın karşı karşıya kaldığı yer. Her bir saç telinin güneş gibi parıldadığı, her bir gözyaşının merhem misali yaralara şifa olduğu o küçük kızın son kez gülümsediği yer." Derin bir nefes alarak devam etti. "İnsanlar o öldükten yıllar yıllar sonra her daim onu anmak için bir su kuyusu açtılar. Ona tapındılar. Ondan dilek dilediler ve ona sığındılar." Sonlara doğru sesi kısılmıştı. "İşaret ettiği yeri görüyor musun? Tapınakları gösteriyor çünkü gözlerini yumarken bile annesinin onu kurtaracağına inanıyor." diyerek sözlerini bitirdi.
6 notes · View notes
istanbulkadar · 6 months
Text
bazı şeyleri idrak edebildiğimden beri en çok hazreti ibrahimi kıskandım. tuhaf geliyor böyle söyleyince. 18 bin alemi yaratan, yerin göğün ve bu ikisi arasındaki herşeyin sahibi, isterse “ol” demesiyle yoktan var eden, isterse “öl” demesiyle var ettiğini yok eden, gelmesinden korktuğunuz ölümü dahi yok edecek olan, büyüklüğünü hayal edemeyeceğiniz şu evrenin senin benim herşeyin ve herkesin sahibi bir ilah, kimseye muhtaç olmayan ve kendisine muhtaç olunan bir Allah. bir peygamber yaratıyor. ve o peygamber bir vahiy dahi almadan yalnızca aklını kullanarak Allahı buluyor. “benim ilahım batıp giden olamaz, benim ilahım güneş karşısında da yok olamaz. o halde benim ilahım tüm bunların sahibi olmalı” diyerek.
ve o ilah, koskoca evrende zerre tanesi kadar küçük sayılacak bir insana “dostum” diyor. 
bir yanda binlerce alem ve milyonlarca canlı yaratan bir Allah, diğer yanda hiçbir şey yaratmaya gücü yetmeyen sadece nefsini terbiye edip “Allah bir!” diyen bir peygamber ve ortada koskocaman bir “dostluk.” 
tüm dünya düşmanın olsa bir dostun varlığına sığınıp tüm dünyayı karşına alabileceğin kadar büyük bir dost. kendisiyle sadece gönül bağı kurabileceğin bir dost. “şu ateşe atla İbrahim!” emrine zerre tereddüt etmeden o ateşe girebilecek bir dost. ve yine o ateşten zerre zarar dahi almadan seni o ateşten çıkartan bir dost.“ Allahın “dostum” dediği kullardan olmanız dileğiyle. Edindiğiniz ilk dostunuzun “Allah” olması dileğiyle.
6 notes · View notes
sayebulut · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
🌿Nasip nedir ? Yaşadığımız , yaşayacağımız ? Hangisi asıl cevaptır. Bence hepsi benim bu yazıyı yazmam da nasip sizin bunu okumanız da nasip. Çünkü her şey En Güzelden, Allah’tan . Her şey güzel.Sadece biz bazen sığ bakıyoruz. Mesela istediğimiz bir şey olduğunda ayy hayırlısı buymuş derken, olmadığında dert tutuyoruz. Ama olan hayırlıdır o hayıra atfettiğimiz bakış bizimdir. Olanların hepsi hayırlı olandır hepsi nasiptendir. Bana 2 sene önce deselerdi ki sabah namazını evde kılacaksın , öğle namazını arkadaşının evinde başka bir vakit namazını da Ağrı’da bir camiye gidip turkuaz halılarına yansıyan güneş ışınlarının efsununda eda edeceksin inanmazdım yok derdim olmaz yani nasıl olsun ? Ama nasibimizmiş efendim. Aa bu arada Camiye aşık olundu efendim sonra oradaki sanata bakıldı sanata vesile olanlara dua edildi en önemlisi eğer yaratılan aciz kul böyle bir sanat inşa ediyorsa o kulu yaratan Sanatçının ihtişamı nasıldır? Ah Allah’ım bir ikindi güneşi serinliğinde tut kalbimden...
-Ağrı Ulu Cami
20 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
YARATILIŞ BÖLÜM 3-)
gılgamış'ta da yaratılış çamurdan
sıtkı okuyordu, sürekli. bir ara eline gılgamış destanı geçti. daha önce okumuştu. fakat yaratılış açısından hiç incelememişti. "okuyalım bakalım" dedi kendi kendine. 
birden karşısında aruru belirdi sıtkı'nın. bulunmaz fırsattı. "ey yüce aruru," dedi sıtkı, "bir inceleme yapıyorum, tüm tanrılara soruyorum, insanı nasıl yarattınız diye?" aruru, hazırlıklıydı. marduk'tan bilgi almıştı. karşısındakinin kül yutmayacağını biliyordu.
"en iyisi doğruyu anlatmak," dedi ve başladı konuşmaya: "büyük gök tanrısı anu -ki, kendisini ben yarattım- uruk halkının ah ve figanlarını dinlemişti. beni çağırdı. 'sen,' dedi, 'beni yarattın, şimdi de fikrimi yarat.' bunu duyar duymaz, anu'nun fikrini kalbimde yarattım. ellerimi yıkadım. bir parça çamur koparıp yazıya attım. ve bu yazıda, kahraman engidu'yu yarattım. çamurdan yarattığım engidu, demir gibi serttir. bütün gövdesi kıllardan simsiyahtır. kadın gibi uzun saçları vardır."
"doğru söylüyor," diye düşündü sıtkı. gılgamış destanı'nı hatırlamıştı. fakat şimdiye kadar çamur meselesi ilgisini çekmemişti. şimdi, herşey kafasında yerli yerine oturuyordu. bereketli toprakların efsanelerinde ilk harç, çamurdu.
önce böcekten, olmayınca çamurdan: 
acaba uzak diyarların tanrıları da insanı çamurdan mı yaratmıştı? "çinliler ilginçtir," diye düşündü sıtkı. "bir de onlara bakalım." kitapları okumaya devam etti. çin efsaneleri bölümünü buldu. tanrı pen-gu'dan bahsediliyordu. "pen-gu" iye seslendi. zümrüdü anka'nın kanadına binerek geldi pen-gu.
"anlat bana yüce pen-gu," diye sordu sıtkı. "sen nasıl yarattın insanı?"
"ben çok kuvvetliydim," dedi pen-gu. "havayı toprak ve yeryüzü olarak ikiye böldüm. sonra öldüm. nefesimden rüzgarlar, sesimden gökgürültüsü, gözlerimden güneş ve ay, vücudumdan dağlar, kanımdan ırmaklar ve denizler, saçlarımdan yıldızlar, terimden de yağmur meydana gelmiş. daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden insanlar oluşmuş."
"hah!" diye bağırdı sıtkı. "işte şimdi değişik bir öykü buldum. demek çinliler böcekten geliyorlar."
"daha bitmedi, sabırlı ol," diye seslendi yüce pen-gu, bilge bir tavırla. ve devam etti.
"zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. bunun üzerine tanrıça ngüho, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı."
"hayret," dedi sıtkı. "demek çin tanrıları da insanı çamurdan yaratmışlar." pen-gu'ya teşekkür etti.
tevrattan kur'an'a:
nereye al atmışsa, önüne çamurdan yaratılış çıkmıştı. evet, hepsi birbirinden "kopya çekmiş"ti.
acaba, tevrat ne diyordu? işte bulmuştu, okudu:
"ve allah dedi: 'suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım/ve allah insanı kendi suretinde yarattı, onu allah'ın suretinde yarattı./ve rab allah yerin toprağından adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu./fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı./ve rab allah adam'ın üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapladı./ve rab allah adam'dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu adam'a getirdi.."
adem ile havva'nın ilk günahları ve cennetten kovuluşları ile devam eden bu yaratılış öyküsü, hemen hemen aynen kur'an'a geçmişti.
neden çamur?
"neden çamur?" diye düşüdü sıtkı. kimbilir, belki de atalarımız, kendilerine son derece gerekli olan, tüm ihtiyaçlarını karşılayan su ve toprağa özel bir önem vermişlerdi. su ve toprak birlrşince çamur oluyordu. zaten günümüze değin gelen büyük efsaneler, soyut düşünce sistemleri, dicle'nin, fırat'ın, nil'in, indus'un, sulak ve bol çamurlu topraklarından yeşermişti. büyük uygarlıklar yaratan bu topraklar, zengin efsanelere de yataklık etmişti. bin yıllar öncesi insanlarının su ve toprağa olan bu şükran borçlarını anlamamak mümkün değildir.
ortadoğu tanrılarının etimolojik gelişimi:
ortadoğu'da çeşitli dönemlerde yaşayan halkların tanrılarının adları ilginç bir evrim gösterir:
ibraniler'de kah "yehova" kah "elohim" olur. tevrat'taki bu iki tanrı adı yehova ve eloha'nın geçtiği satırlara dayanılarak metin ayrılıkları saptanmış. aramice "elah" kelimesi ile tevrat'taki bu "eloha" kelimesi, incil'de isa'nın ağzından, "eloi, eloi, lama sabachtani" (tanrım, tanrım. beni niçin bıraktın) biçiminde görülür. islam öncesi araplar'da erkek tanrı için kullanılmış olan "ilah" kelimesi de islamiyet'ten sonra ufak bir gramer türetilmesi ile "allah" olur. kur'an'ın bazı surelerinde yer yer "ilah" kelimesine de rastlanır.
12 notes · View notes
kalemimle · 1 year
Text
Arz Ederim
Kaçak çayın yanında bir mutluluktu benimki; ismine okuduğum duaların ömür terennümlerinde yalnızlığa eğilen bir girdaptı ve şimdi günleri sen diye yaşayıp sensizlikle kapatıyorsam, gönlümde kaybını zehire saçan şarkılardandır. Hiç dinlenilmeyen yaz mutluluklarının, bir anlık kör bekleyişleri olmuştun.
Sazın üflendiği bu kelam yolculukları, bedene hükümran kıymetler taşır bunca uzaklıkta. Hiç kimse bilmez; uzaklığı yaratan mesafeler değil, gönülde yön değiştiren zehir zemberek asfaltların buzul serüvenleri; bu her yaramaz mesafeyi oluşturan. Gelmeyi unuttum, bağrımda solan çiçeklerin alışmak bu zaferinden imza attı gelecek olan sonbahar. Daha yaz'ı taşımadan bir sende; heba oldu bulutlar.
Gidemediğim herkes, gelemediğim sen oluyor. Daha hangi sevdanın gizli kapaklı ve ayıba kaçmayan hakiki inanışı olurum ki ben? Gözlerim, yeşillerden bereket sıçratan ve gözlerine bir türlü değmeyen elem sokağı.
Aruzun diyetinde sana külfet külfet sofralar hazırlıyorum. Doyumsuz oluyor aşkım, kaybettim hem de hiç kazanamadan; biliyorum. Beni özle desem bir yaprak, gülün dikenden yana çığlıkları kopsa gönlünde ve hadsiz bir gök gürültüsünün sesi oluşsa gönlünün ayrılmaz çarpıntısında. Güneş batıyor, bende sensizlikten evvel ve sensizlikle beraber kaç güneş battı, kaç hezimet kuşları Çırpınıp öldü gönlümde, bir bilsen. Susuyorum. Bir daha konuşamam senli sevda acziyetimi, düğünün düğümümdür diyemem. Kahır yaşamaktan hasret taşması günler alevlenirken bu şehirde, kabul ettim ben sensizliği. Sana gelmek cesaretim kırılan dallar gibi boyun bükünce sevdaya, seni yine susarak sevmeyi seçtim. Hiç bilmediğim, tanık olurken sanık olduğum bu aşk sakıncası; beni tam otuz dört yerimden bıçakladı. Maktülüm diyemedim, sanığın düş belalı ifadesi kabule yazılsın Sayın Hakimim. Ben bu aşkta kor alevleri otuz dört yerimden severek ve otuz dört kere otuz dört bin ölerek ödedim, her bir yaşıma bir onsuzluk çentik gibi atıldı. Başkaları onun mutluluğuyla doğarken ben doğumhanede isimsiz bir yalnızlık olarak sevdaya geldim. Düşe beş, ayrılığa gebeşti her harf.
Sevdim, sevdim ama; Sayın Hakimim. Karar, gözlerinden yüreğine çıkamadan cezai ehliyetimden hesap sorarak aklımın sandallarından beni düşürebilirsiniz. Gönlü kurtarmaz beni, bundan kelli. Bir yudum su vermez, gelemez o; kabul yağmurları yine iklim doyurur mevsimsel bir piçlikte son bulur bende aşk.
Çok sevdim, Sayın Hakimim; çok sevdim. Ölde ben, gözde ayrılık, gönülde o vardı. Ölen öldü, ayrılıklar nicesinden öleni gördü de, gönüle gelen bir beni görmedi. Ölesim varmış Sayın Hakimim; üç kulhuvallah bir fatiha ve ne kadar çaresiz dua varsa gönlüme iliştirilsin, arz ederim.
Dilara AKSOY
4 notes · View notes
kemikkadin · 1 year
Text
🎧 Mother's Daughter - I Ain't Worried
.
Islak saçlarla güneşe çıkmak gibisi yok. Bugün güneş tenime dokunurken, yeni bir şeylerin peşindeyim. Umudum benimle geliyor.
.
The Cruel Prince (Zalim Prens) üç kitaptan oluşan bir seri. Çocukluğunda oldukça trajik bir olayla, fanilerin dünyasından koparılan Jude'un elf dünyasıyla başa çıkmasına şahit oluyoruz. Kitabın ana konusu romantik bir ilişki değil, yavaş yavaş güçlenen ve bu gücü yitirmemek için elinden geleni yapan genç bir kadın hakkında. Serinin birinci kitabında, Jude kim olduğunu ve elfler arasında yerini bulmaya çalışırken yaşadığı zorlukları ve mücadeleleri okuyoruz. Romantik ilişki, ikinci planda olsa da bize eşlik eden bir genç adam var. Prens Cardan. Kitabın isminde de anlaşılacağı üzere, aralarında bir aşk-nefret ilişkisi var ancak konumuz erkekler değil. Bir dünyada var olabilmek.
.
Kitabı çok sevdim, bunun sebebi kadın karakterin gelişimini seyredebilmek. Korkularına yenilmek istemeyen, ona zorbalık yapanlara karşı gelen, gücünün yettiği kadarıyla kendine kuvvetli bir benlik yaratan bir kadının peşinden gidiyoruz bu macerada. Saray entrikaları da ekstra içine çekiyor sizi.
.
Kitapta cinsel unsurlar yok ancak şiddet ögeleri fazla. Bu nedenle yetişkin okurlara önermeyi daha doğru buluyorum.
.
#kitap #kitapyorumu #neokudum #neokuyorum #thecruelprince #hollyblack #thefolkoftheair #zalimprens #dexpub #kitapsever #bookblogger #book #bookseries #booklover #bookgeek #kitapönerisi
instagram
4 notes · View notes
Text
Oruçtur.
Bir kuşluk gibi, ağaçların arasından, kuş seslerinin marul içi tazeliğindeki bebeksi sevinçlerinin içinden güneş neşesinin yürüyerek insanları kuşatışı gibi gelen oruçtur.
Yüzünde nur, elinde Kur’an, dudaklarında salâvat, yüreğinde Yaratan sevgisi ve korkusu, hayalinde ideal İslam yurdu, kafasında gerçekçi gurursuz akıl, ruhunda ve vücudunda namaz, mü’min ve Müslüman aydır bu gelen; Oruç Ayı
Oruçladır.
Dini yaşayışın en konkre hali oruçladır. Deniz balık için ne kadar canlı ve kaçınılmazsa ve onu ne kadar içine almış kuşatmışsa, dinin dinin insanı zaptetmesi, insanın tabiatüstüyle reel bağlantı kurması onunladır.
Hayvandan meleğe doğru, yolculuk; içteki karanlıkların eriyişi, yerini metafizik ışıkların alması Oruçla…
Gerçek gün doğuşu, gerçek kuşluk; gerçek öğle; gerçek ikindi; gerçek akşam ve gün batışı, gerçek gece ve yatsı, Oruçla.
Gerçek zaman oruçladır.
Orucu, oruca, oruçta ve oruçtandır.
Küfrün sığınacak delik araması oruçtansa, mü’minin, dalgaların med günü kıyılara koşuşu gibi koşuşu orucadır.
Güneş bir dağın yarığından çıkarken, bir gül açılırken, bir çocuk, okula başladığı an; bir insan şehit olduğu vakit; su kaynağından çıkarken neyse mü’minde oruçta o.
O, ramazanın birinci günü orucu içine ekmiştir. Üçüncü gün oruç yeryüzüne çıkar, onuncu gün kök ve göğdelidir. On beşinci gün dallar sürer, yirminci gün yapraklar açar; yimi beşinci gün çiçek, çiçek, çiçek… Son gün: dalları bastı kiraz. Ulu ve yüce bir ağaçtır artık inanç insanda. Kök en derinde; yemiş, nur olarak yüzdedir.
İşte bunun için Müslümanı ilk bakışta tanırsınız.
Oruç, öyle bir ruh kalıbıdır ki, her gün, ortalığın ilk ağardığı vakitten ilk karardığı vakte kadar, içimizi oraya yerleştiririz; orada ruh bir biçim alacak; bir öz kazanacak, billurlaşacak; yıkanacak, canlanacaktır. Gece dinlenecek; bir gün sonra yine ayni çerçeveye girecek; böyle böyle; bir ay sonunda yepyeni ve taptaze bir insan yüreği, ruhu ve vücudu olacaktır mü’minin yüreği, ruhu ve vücudu.
Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir.
Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.
Yani, Samanyolunda Ziyafet.
Samanyolunda Ziyafet, Sezai Karakoç
5 notes · View notes
urvetulvuskaa · 2 years
Text
A'râf suresi, 54. ayet
Tumblr media Tumblr media
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, ısrarla kovalayan geceyle örter. Güneş, Ay ve yıldızları emrine amade kılıp, boyun eğdirendir. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir.
💫 Allah (cc) yaratma sıfatıyla emretme/hükmetme/yasama sıfatını aynı cümlede zikretmiştir. O, yaratmasında ortak kabul etmediği gibi hüküm ve yasamada da ortak kabul etmez. (Bk. 18/Kehf, 26) Yaratmak, kayıtsız şartsız Allah’a (cc) ait olduğu gibi egemenlik de kayıtsız şartsız Allah’a (cc) aittir. Bu yetkiyi Allah (cc) adına millete, krala, parlamentoya verenler Allah’a (cc) ortak koşmuş ve O’nun dışında rabler edinmişlerdir. (Bk. 12/Yûsuf, 40)
...
65 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
HAYIRLI SABAHLAR MUTLU PAZARLAR
Sevgisiz Hayat Anlamsızdır. Sevgi kokan çiçekler açsın yüreklerde Kucaklaşmalar büyük, Heyecanlar büyük, Gün güzel, gün neşeli Hep mutlu günlere yürek yüreğe olun inşşallahh Gününüz güneş kadar parlak, yolunuz okyanuslar kadar açık, kazancınız bol, mutlulukla dolu bir gün yaşamanız dileğiyle; HAYIRLI SABAHLAR
SABAH DUASI
Bismillahirrahmanirrahim
Yeri göğü yaratan güzel Allah'ım,
Sen ne kusurumuz günahımız varsa affett..Bizi bağışla ve koru..Yardıma ihtiyacı olan insanlara ve bizlere yardım et..Sıkıntıda olanları feraha, hasta olanları sağlığa kavuştur
Aç olan insanların karnı doysun,açıkta olan insanların evi olsun..
Güzel Allah'ım sen kalbimize isyan ve hainlik sokma..Sen bizi doğru yoldan ayırma..Kötü insanlarla karşılaştırma..
Anne ve babamızı başımızdan eksik etme..Hepimize sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ömür bağışla.. Amin
9 notes · View notes
patronlar · 10 days
Link
Yazın sıcak günlerine hazır mısınız? Sinoz, Yaz Aşkı serisiyle cildinizi yaz boyu güneşe hazırlıyor! Bronzlaşma ve güneş korumasında devrim yaratan ürünleri ile kusursuz ve keyifli bir yaz deneyimi yaşamanızı sağlıyor. Sinoz Yoğun Bronzlaştırıcı Jel Sinoz Yoğun Bronzlaştırıcı Jel ile anında yoğun ve çekici bir bronzluk elde edebilirsiniz. Özel formülü sayesinde cildinizi beslerken eşit ve doğal bir bronzluk sağlar. Plajda ya da havuz kenarında fark yaratmak isteyenler için ideal bir tercih. Sinoz Kusursuz Bronzlaştırıcı Güneş Yağı Spreyi Sinoz Kusursuz Bronzlaştırıcı Güneş Yağı Spreyi, pürüzsüz ve homojen bir bronzluk için mükemmel çözüm sunar. Kolay uygulanan sprey formu ile cildinize eşit dağılır, cildi...
0 notes
zamanin-izinde · 22 days
Text
Orta Asya Hariç, Küresel Ani Kuraklıklar Yoğunlaşıyor!
İklim değişikliği, dünya genelinde birçok çevresel soruna yol açmaktadır. Bunlardan biri de ani kuraklıklar, yani flash droughts olarak bilinen, kısa sürede meydana gelen ve ciddi etkiler yaratan kuraklık türleridir. Bu makalede, ani kuraklıkların küresel dağılımı, nedenleri ve Orta Asya'nın bu trendden neden etkilenmediği detaylı bir şekilde incelenecektir.
Ani Kuraklıkların Artışı ve Küresel Dağılım
Ani kuraklıklar, birkaç gün veya hafta içinde hızla gelişen ve su kaynaklarını hızla tüketen kuraklık olaylarıdır. Küresel iklim değişikliği, bu tür kuraklıkların sıklığını ve şiddetini artırmaktadır. Ani kuraklıklar, tarım alanlarını, su kaynaklarını ve ekosistemleri hızla etkileyerek büyük ekonomik ve çevresel zararlara yol açmaktadır. Küresel Eğilimler: - Amerika: ABD'nin Ortabatı ve Güneydoğu bölgeleri, ani kuraklıklardan en çok etkilenen yerler arasındadır. Bu bölgelerde ani kuraklıklar, tarım verimliliğini düşürerek ekonomik kayıplara yol açmaktadır​ (Yeşil Gazete)​​ (Gastro Eko)​. - Avrupa: Avrupa'nın birçok bölgesi de ani kuraklıklardan etkilenmektedir. Özellikle Akdeniz bölgesi, kuraklık riskinin yüksek olduğu bir alandır. - Afrika: Afrika kıtasında da ani kuraklıklar sıkça görülmekte olup, özellikle Sahra Altı Afrika'da gıda güvenliğini tehlikeye atmaktadır. - Asya: Asya genelinde ani kuraklıklar artarken, Orta Asya bu trendden önemli ölçüde etkilenmemektedir​ (AA Şarkul Avsat)​​ (Yeşil Gazete)​. Kurak bir nehir yatağı, küresel ani kuraklıkların etkisini gösteriyor.
Ani Kuraklıkların Nedenleri
Ani kuraklıkların başlıca nedenleri arasında küresel ısınma, insan faaliyetleri ve doğal iklim değişiklikleri yer almaktadır. Küresel Isınma: Küresel ısınma, ani kuraklıkların başlıca nedenlerinden biridir. Artan sıcaklıklar ve değişen yağış modelleri, toprak nemini hızla azaltarak ani kuraklıklara yol açar. İklimbilimciler, son 50 yıl içinde ani kuraklıkların sıklığında önemli bir artış gözlemlemişlerdir​ (Yeşil Gazete)​​ (Yeşil Gazete)​. İnsan Faaliyetleri: İnsan faaliyetleri, ani kuraklıkların artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ormansızlaşma, tarımsal uygulamalar ve su kaynaklarının aşırı kullanımı, toprak neminin hızla tükenmesine neden olmaktadır. Endüstriyel faaliyetler ve fosil yakıtların kullanımı, atmosfere sera gazları salarak küresel ısınmayı hızlandırmaktadır​ (Gastro Eko)​. Doğal İklim Değişiklikleri: Doğal iklim değişiklikleri de ani kuraklıkların oluşumunda rol oynar. Güneş aktivitesindeki değişiklikler, volkanik patlamalar ve Dünya'nın yörüngesindeki değişiklikler gibi faktörler, iklimde doğal dalgalanmalara neden olabilir​ (Yeşil Gazete)​.
Küresel Isınma ve Orta Asya’nın İstisnai Durumu
Orta Asya, ani kuraklıkların artış trendinden önemli ölçüde etkilenmeyen nadir bölgelerden biridir. Bu durum, bölgenin benzersiz coğrafi ve iklimsel özellikleriyle açıklanabilir. Orta Asya'nın dağlık bölgeleri ve büyük su havzaları, ani kuraklıkların etkisini azaltmaktadır. Ayrıca, bu bölgede yer altı su kaynaklarının bol olması, kuraklık riskini azaltan bir diğer faktördür​ (Yeşil Gazete)​.
İklim Değişikliği ve Sosyo-Ekonomik Etkiler
Ani kuraklıklar, tarımsal verimliliği düşürerek gıda güvenliğini tehlikeye atar ve su kaynaklarının yönetimini zorlaştırır. Özellikle tarım sektöründe büyük ekonomik kayıplara yol açar. Ayrıca, su kaynaklarının hızla tükenmesi, şehirlerde su sıkıntılarına ve su yönetiminde zorluklara neden olur. Ekosistemlerin bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalmasına ve doğal habitatların yok olmasına yol açabilir​ (AA Şarkul Avsat)​​ (Gastro Eko)​​ (Yeşil Gazete)​.
Su Yönetimi ve Çözüm Önerileri
- Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması: Küresel ısınmayı yavaşlatmak için sera gazı emisyonlarını azaltmak önemlidir. Bu, fosil yakıt kullanımının azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişle sağlanabilir. - Sürdürülebilir Tarım Uygulamaları: Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi ve tarımsal verimliliğin artırılması, ani kuraklıkların etkilerini azaltabilir. Sulama tekniklerinin geliştirilmesi ve su tasarrufu sağlayan tarım yöntemlerinin benimsenmesi gerekmektedir. - Erken Uyarı Sistemleri: Ani kuraklıkları önceden tespit edebilecek ve etkilerini en aza indirebilecek erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu sistemler, meteorolojik verilerin izlenmesi ve analiz edilmesiyle kurulabilir​ (AA Şarkul Avsat)​​ (Gastro Eko)​​ (Yeşil Gazete)​. Küresel olarak ani kuraklıkların sıklığı ve yoğunluğu artarken, Orta Asya'nın bu trendden etkilenmemesi dikkat çekicidir. Küresel iklim değişikliği ile mücadele etmek ve ani kuraklıkların etkilerini azaltmak için sera gazı emisyonlarını azaltmak, sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimsemek ve erken uyarı sistemlerini geliştirmek kritik öneme sahiptir.
Kaynaklar:
- ScienceDaily: Worldwide distribution, drivers and trends of sudden droughts - ScienceDaily: 'Flash droughts' coming on faster, global study shows - UN News: WMO report: Asia hit hardest by climate change and extreme weather - Yeşil Gazete: Dünya ısındıkça ortaya çıkan yeni tehdit: Ani kuraklıklar - Turkish Aawsat: İklim değişikliği nedeniyle ani kuraklıklar hızla tekrarlanıyor - Gastro Eko: “Ani kuraklık” nedir? Niçin giderek yaygınlaşıyor?
İlginizi Çekebilir:
- Evrim Teorisi ve Genetik Analizler: Bilimsel Bir Bakış - Kuantum Bilgisayarlar: Geleceğin Hesaplama Teknolojisi - Yenileyici Tarım: Geleceğin Sürdürülebilir Çözümü - Küresel Isınma: İklim Değişikliği ve Gelecek İçin Tehlike
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Ani kuraklık nedir?Ani kuraklık (flash drought), birkaç gün veya hafta içinde hızla gelişen ve su kaynaklarını hızla tüketen kuraklık türüdür. Geleneksel kuraklıklardan farklı olarak, ani kuraklıklar çok kısa bir süre içinde meydana gelir ve ciddi çevresel ve ekonomik etkiler yaratır.Ani kuraklıkların başlıca nedenleri nelerdir?Ani kuraklıkların başlıca nedenleri arasında küresel ısınma, insan faaliyetleri ve doğal iklim değişiklikleri yer alır. Artan sıcaklıklar, değişen yağış modelleri ve aşırı buharlaşma, ani kuraklıkların oluşumuna katkıda bulunur.Ani kuraklıkların etkileri nelerdir?Ani kuraklıklar, tarımsal verimliliği düşürerek gıda güvenliğini tehlikeye atar, su kaynaklarının yönetimini zorlaştırır ve ekosistemlerin bozulmasına yol açar. Ayrıca, şehirlerde su sıkıntılarına ve su yönetiminde zorluklara neden olabilir.Orta Asya ani kuraklıklardan neden etkilenmiyor?Orta Asya, ani kuraklıkların artış trendinden önemli ölçüde etkilenmeyen nadir bölgelerden biridir. Bu durum, bölgenin benzersiz coğrafi ve iklimsel özellikleriyle açıklanabilir. Orta Asya'nın dağlık bölgeleri ve büyük su havzaları, ani kuraklıkların etkisini azaltmaktadır.Ani kuraklıklarla mücadele etmek için ne yapılabilir?Ani kuraklıklarla mücadele etmek için şu önlemler alınabilir: Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması: Küresel ısınmayı yavaşlatmak için sera gazı emisyonlarını azaltmak önemlidir. Sürdürülebilir Tarım Uygulamaları: Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi ve tarımsal verimliliğin artırılması, ani kuraklıkların etkilerini azaltabilir. Erken Uyarı Sistemleri: Ani kuraklıkları önceden tespit edebilecek ve etkilerini en aza indirebilecek erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir.Ani kuraklıkların önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor mu?Evet, iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle ani kuraklıkların sıklığının ve şiddetinin artması beklenmektedir. Artan sıcaklıklar ve değişen yağış modelleri, ani kuraklıkların daha sık görülmesine yol açacaktır. Read the full article
0 notes
veronicaisfalling · 27 days
Text
Bu hissi hiç özlemedim, içimdeki nefreti yaşamayı hiç istemedim. Kırgınım beni yaratan tanrıya! Artık onla da işim olmaz bu saatten sonra, onun yolunda. Kırgınım bir çok varlığıma. Kırgınım, anladıklarını söyleyip; anlamayanlara ve en çok kalbimdeki adama kırgınım, rüyalarda bile ulaşamadığım, kim olduğunu bilmediğim o yüzsüz adama. Uğruna kendimi, hayır, uğruna çocuğumu bile feda edeceğim adam, beni yanlız bıraktı. Geçmişin resimleri, izlerini taşırken anlamına bile yormadı. Şimdi en çok kırgınım ona, şimdi en çok kızgınım ona. Ona, sadece aşığıma değil. Aileme, dostuma, yol yoldaşıma kızgınım! Sadece eşime değil! Kalbime, sana kızgınım.
Uğruna rüyalar gördüğüm, uğruna yazdığım, çaldığım adama kızgınım. Sana kırgınım. Oysa ki kollarında lütuflanmışçasına sarılmak, gözlerinden tablolar yapmak isterdim. Dudaklarının üstüne bir öpücük kondurup, seni tanrıdan çok sevmek isterdim. Senin önüne geçip, seni herkesten, her şeyden; senden bile korumak isterdim. Sonra sımsıkı sarılıp, her şey geçti, demek isterdim. Düşmanların korksun, kıskansın! Sevmeyenlerin ölsün diye ellerimi bilerdim, kesebileyim senin için diye kendimi feda ederdim. Sonra gelip, sana sarılır, huzurla uyu diye saçlarını okşardım.
Şimdi elimde birikmiş biraz kan lekesi, gözlerim kuru, kalbimse senin zihninden bile soğuk. Artık güneş ısıtmaz, artık yanmaz. Artık bu düşünceler, senden ileri, bir hayal bile olmaz.
Tumblr media
0 notes