Tumgik
#zatürre bulaşıcı mı
introduceofficial · 2 years
Text
Zatürre
Zatürre Zatürre ; Pnömoni, akciğerlerdeki pulmoner dokudaki iltihabın bir sonucu olarak görülen, solunum yolu enfeksiyonu olarak tanımlanır. Pnömoni, kötü hava koşulları, kötü beslenme, stres veya bazı ilaçların kullanımı gibi faktörlerle de kolayca gelişebilir. Pnömoninin en yaygın belirtisi, öksürüktür. Diğer belirtiler arasında derin nefes almada zorluk, ateş, bulantı, kusma, kas ağrıları,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dnzsimsek · 4 years
Photo
Tumblr media
GERÇEKLERİN IŞIĞINDA COVİD-19/CORONA
Bir depremde 30-40 veya 67 kişi yaşamını yitirdiğinde çok üzülürüz değil mi? Bu felaketler her gün tekrarlansa ve 70 vatandaşımız yaşamını yitirse, her gün 1600 vatandaşımız ölüm riski bulunan bir durumun pençesine düşse ne hissederiz?
En azından yolunda gitmeyen şeylere, kural ihlallerine dair öfke ve merak dolu tepkimiz dışarıya yansır değil mi? Söz konusu olan Covid-19 ise bizlere bir haller oldu. Aylarca konuyla ilgisi olmayan veya aynı şeyleri değişik şekillerde tekrarlayan kişilerin konuyla ilgili önemsizleştirici veya bıktırıcı açıklamaları insanlarımızı artık “Corona” adını bile duymak istemez hale getirdi.
Her gün Sayın Sağlık bakanı bir Twitt atıyor tüm Medya bu Twitt yayınlıyor. Ancak CORONA kayıplarına karşı duyarsızlığın giderek arttığını üzülerek izliyoruz. Covid-19 testi pozitif çıkan sağlık çalışanlarının sayısının çoğalması Her gün artan sayıda Sağlık çalışanımızın hayatını kaybetmesi veya bünyede çeşitli arazlar bıraktığı belli bu hastalığa yakalanmaları sıradan veya normal bir hadise gibi değerlendirilmesi halkın ilgisizliği normal bir durum değildir.
20 veya 28 günlük bir karantinaya gidilerek hastalık sıfırlanmadan tedbirlerin gevşetilmesi, sağlığın, turizme ve büyük sermayeye feda edilmesinin bedeli gittikçe büyüyor.
Sevgili Okurlar, Evvelki yazımızda paylaştığımız gibi, Algı yönetimi, mevcut bir düşüncenin insanların bilincine ve bilinçaltına dayatılarak kabul ettirilmesidir.
Algı yönetiminin amacı, insanların, devlet ve toplulukların algılarını belli bir yöne kanalize etmektir. Algı yönetiminde amaç, eldeki bilgi ve duygular vasıtasıyla kitlelerin duyularını ya değiştirmek ya da var olan durumu olduğundan farklı göstermektir. Kısacası ve insan ruhuna tesir eden tüm basın ve yayın organlarını en etkin biçimde kullanarak insanların zihnini yönetmektir.
Sevgili Okurlar, Biz normalleşmeye geçildiğinde “Hastalık sıfırlandı mı da normalleşmeye geçiyorsunuz. Binlerce insanımız hayatını kaybedebilir. 21 gün veya 28 gün karantinaya gidilmesinde fayda görülüyor. Hasta sayısında azalma yok aksine artmış görünüyor.
Enfekte olmuş kişilerin dolaşımını ve hastalığın bulaşma riskini ortadan kaldırılması için 21 veya 28 günlük karantina şart görünüyor. Hastalar tedaviye alınır ve bulaşma riski sıfırlandığı için karantina bittiğinde hastalık sıfıra yakın bir hale gelir. Filyasyon ekiplerinin takibi ile yeniden artması önlenir. Hastalığın oluşmasına veya bir daha yayılmasına sebep olacak tüm önlemleri alınır Hastalık böylece sıfırlanır.
Yüzyıllardan bu yana Veba dahil tüm bulaşıcı hastalıklar bu şekilde önlenmiştir. Eğer hastalık yüksek bir şekilde seyrederken normalleşmeye gidilirse bilim kurulundaki tüm doktorlarımızda biliyor ki üç aya kalmaz hastalık kontrolü zor bir hale gelir.. Tek çare karantina ” dedik.
Sevgili Okurlar, Sayın Sağlık Bakanı 15-17 bandında uzun süre paylaşım yaptı. Halbuki rakamlar çok fazlaydı. Küçük bir ilimizde bile 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği açıklanıyordu.
Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca gelen aşırı tepkiler üzerine günde 15-18 bandından yavaş bir seyirle günlük 58-63 kayıp derken dün 67 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini açıkladı.
Ancak halen Enfekte olan vatandaşımızla ilgili sayıyı 1500 bandında devam ettirirken Uzmanlar Ankara’da 5000 hastadan bahsediyor ki Ankara ‘da yaşayan bir vatandaş olarak, hastanelerdeki durumu görüyorum. Şehrin ve diğer vatandaşlarımızın durumunu üzülerek görüyor ve üzülerek izliyorum.
10 Eylül günü CHP Ordu Milletvekili ve İç Hastalıklar Uzmanı Mustafa Adıgüzel, korona virüs salgınında vaka ve ölüm sayısının gizlendiğini ve günlük "16 bin yeni vakamız vardır. Bakan bir sıfır atmaktadır. Türkiye'de gerçek vefat sayısı 23 bindir" derken TBMM'deki her 30 milletvekilinden birinin hasta olduğunu, hasta olup, tedavi gören belediye başkanları, siyasi parti liderleri bulunduğunu belirten CHP Ordu Milletvekili ve İç Hastalıklar Uzmanı Mustafa Adıgüzel, Türkiye'de her apartmana Kovid-19'un girdiğini” söyledi.
Adıgüzel, her yapılan bin testin 150'sinin pozitif geldiğini ifade etti. Koca'nın vaka sayılarında bir sıfırı attığını öne süren Adıgüzel, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu vefatlar da beş büyük ilimiz İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Antalya'nın salgının başından beri toplam vefat sayıları, belediyelerimizin kayıtlarında mevcuttur. Genelinde vaka sayısı ise 980 bindir. Bu da, Bakan'ın açıkladığı 285 bin rakamının yaklaşık dört katıdır.” Dedi.
(Belki Değerli arkadaşlarımızın hoşuna gitmeyecek ancak Valiliklerin 65 yaş ile ilgili kısıtlama tedbirleri onları korumak içindir. Özellikle 55-60’dan sonra CORONA daha riskli bir hastalık haline gelmektedir. Aslında Bilim Kurulu ilk zamanlarda güzel kararlar alıyordu ancak geri dönünce duraksadılar. 65 yaş kararı da 60 yaş olarak alınmıştı. Bu sebeple Değerli Arkadaşlarımdan istirhamım mümkün olduğunca az dışarı çıkınız veya evde kalınız. )
Sevgili Okurlar, Biz Twitt de “Biz normalleşmeye geçildiğinde “Hastalık sıfırlandı mı da normalleşmeye geçiyorsunuz En azından yirmi bir günlük karantina ile hastalık sıfırlayanız lütfen insanlarımız henüz yıkıcı tesirleri bilinmeyen bu hastalığa yakalanmasın veya hayatını kaybetmesin” dediğimizde adeta dört bir yandan saldırıya uğradık.
Yazdıklarımız AKP’ye muhalefet olarak algılandı ve aşırı tepki gösterildi. Tabii ki biz de cevabını verdik. Halbuki yazdıklarımız, İcraatlarının çoğunu beğenmediğimiz AKP’ye muhalefet amacıyla değil, samimi duygularla paylaşılmış yazılardı.
Bu kadar aşırı tepki gösterilmesinin sebebi Türkiye de bir kesimin yapılan her hareketin yanlışlığını bildiği halde bile biat kültürü çerçevesinde doğru olan her fikre veya anlatıma karşı tepki gösterir hale gelmesinin acı bir örneğinden başka bir şey değildir.
Nitekim geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan “Biz blok halinde 14 ya da 28 gün tam karantina olsun sonra ekonomik hizmet için açılsın dedik. Ama danışılan arkadaşlar yanlış bilgilendirdiği için yapılamadı. Bunlar Normalleşmeye geçerken pandeminin yazın azalacağını bunun bir kış virüsü olduğunu, bunun 2 hafta biteceğini ön gördüler. Birçok ülkede olduğu gibi kademeli bir normalleşme yapılması gerekirken, ekonomik zorlamalarla hızlı bir normalleşmeye geçildi.” Diyordu.
Bizim suçumuz normalleşmeye geçildiğinde bunları söylemekti. Sayın Ceyhan, “Madem Bilim Kurulu üyesi oldun. Doğrucu Davutluk yaptığını iddia ediyorsun. Bu söylediklerini zamanında söylesen olmaz mıydı?”
Mehmet Ceyhan’ın söylediklerinin şurası çok önemli “Danışılan arkadaşlar yanlış bilgilendirdiği için yapılamadı.”
Kim bu danışılan arkadaşlar?
Madem siz Bilim Kurulu olarak bu konuda yetkili bir kurulsunuz bu danışılan arkadaşlar kim? Kim bunları yanlış bilgilendiriyor da Sadece Bilim Kurulunun değil yüzlerce doktorun “ Hastalığın sıfırlanması için14-28 gün karantinaya gidilmesi şart” demesine rağmen danışılan arkadaşlar neden hiçbir faydası bulunmayan 2 gün 4 gün gibi karantinalarla milleti oyaladılar?
Habertürk TV’de yayımlanan ‘Enine Boyuna’ programında konuşan Prof. Dr. Necmettin Ünal, hastanelerin tıklım tıklım dolu olduğunu vurgulayarak “Bir ildeki sayı bile Sağlık Bakanlığı’nın verdiği civarındadır ya da yüksektir. Bizim hastanemizde son 2 gün içinde 5 tane öğretim üyesi Covid-19 oldu. Geçen hafta içerisinde 5 tane doktor öldü.”diyordu.
Yine aynı günlerde ES Tv’de konuşan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gaye Usluerşunları söylüyordu:
“Her gün turkuaz renkli bir levhada rakamlar veriliyor. Bu anlamda bakanlık bir anda bildirim sistemini değiştirdi. Yoğun bakımda yatan hasta sayısı ile entübe hasta sayısını vermeyip bunun yerine zatürree hasta oranı verilmeye başlandı. Bir de ağır hasta sayısı veriliyor.
zatürree hastalarının bir kısmı entübe, bir kısmı yoğun bakımda, bir kısmı da serviste. Dolayısıyla ‘zatürre’ demekle ne demek istiyor Sağlık Bakanlığı, nasıl bir mesaj vermek istiyor? Bu durum gerçekten ciddi bir soru işareti.”diyor tedavisi artık sorun teşkil etmeyecek kadar kolay zatürree hastalığından insanlarımızın nasıl solunum cihazına bağlanarak hayatını kaybettiği konusundaki şaşkınlığını dile getiriyordu.
Sevgili Okurlar, Tabii ki her hastalık önemlidir ve öldürücü de olabilir. zatürree de gripte ani veya tedavisi gecikmesi durumunda öldürücü olabilir. Ailemizde doktor sayısı biraz fazla olduğu için sürekli değerlendirmelerini dinliyorum. Zaman zamanda inceliyorum.
Vücudun hangi hastalığa hangi biçimde tepki vereceği bilinmiyor. Bir örnek vermek gerekirse, zamanımızda uzunca bir süre klima altında kalmak zatürree hastalığının sebeplerinden birisidir.
Bundan 15 yıl evvel kütüphanemiz de klimayı açık unutmamız ve tam soğuk havayı püskürttüğü yerde yine kitap yazdığımız bir zamanda dalgınlıkla saatlerce oturmamız sebebiyle iki defa zatürree geçirdik. 70’li yıllarda zatürreenin ne kadar önemli bir hastalık olduğunu tedavi edilmesinin zor olduğunu, verem hastalığına çevirme riskinin hayli fazla olduğunu bildiğimiz için, Doktor “Zatürre” deyince tedavisi çok zor bir hastalığa tutulduğumuzu sanısıyla “Hastanede ne kadar yatarız efendim?”dedim. Doktor güldü. “Zatürre bu gün aşısıyla veya kolay tedavi eden ilaçlarıyla kolay atlatılan bir hastalık haline geldi. 1970- 80’lerde olduğu gibi değil. Ancak fazla yakalanmamak gerekiyor.”dedi. Birinde 7 adet iğne verdi ikincisinde 2 kutu ilaç ile ayakta atlattık.
Tabii ki yukarıda söylediğim gibi zatürree ve grip hastalığı önemlidir. (Bu arada aşılarımızı yaptırmayı ihmal etmeyelim) Ancak zatürree hastalığının hastane kayıtlarında pek yer tutmazken bir anda böylesine Türkiye’nin gündemine oturacak kadar çok sayıda olması, hatta CORONA hastalığının da önüne geçecek bir hastalık olarak gösterilmesi konusunda endişelerimi paylaşmakta yarar görüyorum. Nitekim zatürree sayıları ve artan sayıda ki zatürree ölümleri ve bu rakamların resmi ağızdan sürekli açıklanması karşısında Sn Prof. Dr. Gaye Usluer’in şaşkınlığını paylaşarak sizlerle birlikte değerlendirmekte yarar görüyorum.
Sevili Okurlar, Vatandaşın bir kısmının, "böyle bir virüs yok" diye inanmasının çeşitli sebepleri var. Virüsün patentinin çok önceden alınmış olması, laboratuarda üretildiğine dair, salgın öncesi yayınlanmış makaleler, Almanya istihbaratının sekiz yıl öncesinden, salgının, Uzak Doğu'da bir hayvan pazarından başlayacağına dair rapor vermiş olması, bütün dünyada büyük kuşkulara sebep olmuştur.
Fakat zatürreeye çeviren gripten daha etkili olduğu anlaşılan bir virüsün veya başka bir maddenin veya bir enerjinin olduğu çok net. Virüsün, AİDS virüsü gibi insan müdahalesi sonucu yaygınlaştığı iddiaları bir tarafa; insan vücuduna dışarıdan girmediği, elektromanyetik titreşim değişikliği sonucu, kan hücrelerinde ürediğine ve bir defa üredikten sonra bulaşıcı hale geldiğine dair bilimsel iddialar üzerinde hiç duran yok.
VİRÜS LABORATUARDA ÜRETİLDİĞİ KONUSUNDA BU GÜN RAPOR YAYINLANDI
Sevgili Okurlar, CORONA virüsünün Laboratuarda üretildiği ile ilgili olarak onlarca yazı yayınlandı. Covid-19 üzerinde 10 yıldır laboratuar çalışmalarının sürdüğü bilindiği ve 2019 itibarıyla halka bulaştırılacağı bilindiği için Türkiye de dahil her ülke de buna göre hazırlıklar yapıldı. Ülke içerisinde tamimler yayınlandı. Bunları da basından izledik.
Nitekim CORONA virüs insan yapımı dedikten sonra ABD’ye kaçmak zorunda kalan Çinli Virolog Dr. Li Meng Yan’in üç gün önce yayınlanacağı ilan edilen çalışması bu gün (16 Eylül 2020 günü) yayınlandı. Virüsün genomik analizinin yapıldığı raporda :
“Doğal köken teorisinin yaygın olduğu ancak önemli bir destekten yoksun olduğunun belirtildiği raporda, korona virüsün hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik bir virüsle tutarsız biyolojik özellikler yansıttığı belirtildi. Raporda, başak proteinlerin korona virüs parçacıklarının dışını süslediği, konakçı hücre reseptörleri ile etkileşime aracılık ettikleri ve böylece konakçı aralığını belirlemeye yardımcı oldukları için enfeksiyonda önemli bir rol oynadıkları belirtilirken korona virüsteki reseptör bağlayıcı motifin doğadan ortaya çıkamayacağı ve genetik mühendisliği ile yaratılmış olması gerektiği belirtildi.
Virüsün yarasa ve pangolin ile bağlantılı olduğuna yönelik ortaya çıkan yayınların sahtekarlık olduğunun belirtildiği raporda, bu uydurmaların halkı aldatmaktan başka bir şeye yaramayacağı ve bilimsel topluluk ile vatandaşları korona virüsün gerçek kimliğini öğrenmekten mahrum bırakacağı ifade edilirken korona virüsün bir laboratuarda geliştirildiği ve işlev kazanım araştırması ürünü olduğu belirtildi.
Raporda Wuhan Viroloji Enstitüsü’nün (WIV) onlarca yıldır korona virüsü gözetim çalışmaları yürüttüğü, dünyanın en büyük korona virüsü koleksiyonuna sahip olduğu vurgulanırken “Açıkça görülüyor ki, WIV ve diğer ilgili laboratuarların bu tür Spike / RBM mühendisliği ve kazanç işlevlerini gerçekleştirmesi ve başarması için teknik engel mevcut değildir” ifadeleri kullanılırken “SARS insanlık tarihinde yalnızca bir kez meydana geldiğinden, doğanın SARS'a bu kadar akıllı bir şekilde ona benzeyen bir virüs üretmesi olasılığı son derece düşüktür” denildi.
Görüldüğü gibi halen çaresi bulunamamış, DSÖ’nün açıkladığı ancak faydasız görüldüğü için ABD tarafından bile terk edilen bir tedavi dışında çaresi bulunmayan ileri yıllarda hangi komplikasyonları tetikleyeceği bilinmeyen bir virüs ile karşı karşıyayız. Türk varlığının sağlıklı bir şekilde devamı bakımından bu hastalığın tıpkı Çin’de olduğu gibi bulaşma ve yayılma riskini ortadan kaldırmak için hangi tedbirlerin alınması gerekiyorsa o tedbirleri acilen almak zorundayız.
SAĞLIK PERSONELİNİ ALKIŞLIYORUZ
Sevgili Okurlar, Sağlık personeli önceleri, evet, çokça alkışlandı, teşekkür ediyoruz. Halen büyük fedakârlıklarla ve insanüstü gayretle çabalıyorlar. Ancak resimlerde izliyoruz. Küçük odalarda 8-10 doktor ve personel yerlerde yatarak, yani çok zor şartlarda dinleniyorlar.
Bu fedakarlıkları alkışlamak çok az gelecektir. Paylaşımlarını not alıyoruz. Zaman zaman görüşüyoruz. Sağlık personeli açısından bu yorgunluğun dönüştüğü tükenmişlik süreci artarak devam ediyor. Bu kadar hayati konularda dinlendirmediğiniz personelden yeteri kadar verim alamayacağınız belli olduğuna göre, atanamayan binlerce sağlık personelini sağlık camiasına kazandırarak hastanelerimizin insan kaynağı hızla arttırılmalı muhtemel tükenmişlik sürecinin önüne geçilmelidir.
Sağlık personelinin düzenli test yapılmadığından şikâyetleri var. Bu durumun ne derece gerçek olduğunu bilmiyoruz ancak eğer gerçekse sağlık personeline düzenli test yapılmalıdır. Bu konuları yetkililere aktarmakta yarar görüyoruz.
Sevgili Okurlar,> 20 Ağustos günü Diyarbakır Tabip Odası’ndan yapılan açıklamada : vaka - ölüm sayılarının düşük gösterilmesi toplumu rehavete sürüklemektedir. Salgında kontrol kaybedilmiş, tüm sorumluluk halkın ve sağlık emekçilerinin omuzlarına yüklenmiştir.
Hastanede takip edilmesi gereken ağır Covid hastalarımız yatak olmadığından evde tedaviye zorlanmaktadır. Ekonomik kaygılardan vazgeçilip, toplumun ihtiyaçları karşılanarak sosyal hareketliliği azaltacak önlemler alınması gereklidir.”diyordu.
TOPLU TAŞIM ARAÇLARI HASTALIĞIN YAYILMASINA SEBEP OLUYOR
Sevgili Okurlar, Herkesin tekrar ettiği, hayat kurtaran o üç kural “mesafe, hijyen ve maske” kuralına ciddiyetle uymak gerekiyor. Ancak bütün mesele bu değil.
Uçaklar dolu gidiyor. Bütün koltuklar satılıyor. Uçaklarda Sosyal mesafe yok. AVM'ler dolu. Kapalı alanda etkileşim söz konusu.! Fabrikalar tam kapasite çalışıyor ancak yeterli tedbirlerin alınmaması sebebiyle bazı fabrikalarda bir anda hastalıkların çoğalıverdiğini okuyoruz.
İşçi taşıyan servisler tam kapasite dolu. Şehir içi otobüsler de dolmuşlarda insanlar dip dibe oturuyor arkadaki hasta ise önde ve yanda oturana virüs gönderiyor. Böyle bir durumda ayakta yolcu alınsa ne olur alınmasa ne olur?
Metrolar da durum aynı. Bütün toplu taşım araçlarında insanlar dip dibe oturuyor. Kapalı alanda küçük bir mekana yüzlerce kişiyi sıkıştırarak oturtmuşsanız bir kişi hastaysa etrafındaki insanlar bu hastalığı ister istemez içine yutuyor ve hastalığı kapıyor.
Hani nerde kaldı Sosyal Mesafe? Sonra bir kaç tane maskesini kafasına veya çenesine geçirmiş şahsın görüntüleri izlettirilerek yani algı yönetimi ile bütün sorumluluk halkın üzerine yıkılıyor. Önlemlere uyulmadığı gerekçesiyle CORONA hastalığının yayılmasında tek sorumlu halk ilan ediliyor ve tüm suç halkın sırtına yükleniyor. Halk psikolojik olarak suçlu hissettiriliyor.
Programları izleyiniz sürekli halk suçlanıyor. Hâlbuki önerilen tedbirlere uymayan insan sayısı yüzde bir bile değildir. Bu insanlar televizyonlarca bulunuyor ve görüntüleri sürekli halkın gözüne sokuluyor. İnsanlarımız da, maske, mesafe kuralına uymayanlar hastalığın yayılmasında tek suçluymuş şeklinde bir algı ve kanaat oluşturuluyor.
MEDYA ALGI OLUŞTURMA DA BİR ARAÇ DURUMUNDADIR.
Sevgili okurlar, Ulusal baz da 20 yıl gazete ve dergi çıkarmış, bilhassa 90’lı yılların siyasetini belirleyen güçlerin yaptırımlarına direnmiş bir gazete ve dergi sahibi olarak Medya operasyonları konusunda istemeden hayli bilgi sahibi olduk. TV’de bir haber verilirken o haberin hangi maksatla üretildiğini, “hangi şekilde haber yapın” diye talimat verildiğini, “insanların algısıyla oynanmak için hangi çalışmaların yapıldığını” görebiliyoruz.
Nitekim aklı başında yandaş olmayan hiçbir medya mensubu bu tür algı operasyonlarına değer vermez sadece bizim gibi üzülür. Bu gün yüreğinin sesini dinleyerek, köşesinin hakkını vererek sadece vatandaşlarımıza faydalı olmak amacıyla köşesinde yazmakta olan arkadaşlarımızın sayısı ne yazık ki 20-25 kişiyi geçmez. Hâlbuki biz köşe yazmaya başladığımız yıllarda birkaç uydu gazete hariç hangi gazeteye gitseniz samimiyetle çalışan 20-25 gazeteci bulabilirdiniz. Ne yazık ki şu kısa zaman dilimi olan 30-35 yılda bile Türkiye insan kalitesi bakımından oldukça geriye gitmiştir.
Sevgili Okurlar, İçinde yaşadığımız durumda yapılması gereken, “insanlarımızın algıları ile oynayarak, onları sürekli suçlayarak, gerçekleri gözden kaçırmaya çalışmak yerine konuyla ilgili işe yarar çözümler üreterek halkı gerçeklerin ışığında doğru bilgilendirmek gerekir.
Çünkü vatandaşa doğru bilgi verilmezse, vatandaş hastalığı önemsemez. Vatandaşa doğru örnek olunmazsa çelişkili haberler vatandaşın güvensizlik içerisine düşmesine sebep olur. Hatta her gün 60 yaş üzerinde olması veya kronik rahatsızlıkları bulunması sebebiyle onlarca bilim insanı hayatını kaybeder ve sessizliğin içinde ebedi yolculuğuna uğurlanırken 80-90 yaşında ki bir insanı alkışlarla güle oynaya taburcu ettiniz mi insanların gözünde hastalığı önemsizleştirmiş olursunuz.
Gerçek verileri açıklamaz gerçek rakamların 5 de biri veya 10 da birini açıklar, Sadece Ankara’da hastaneler toplamı günlük 4000 - 5000 olduğu söylenirken Türkiye genelinde 1500 hasta var derseniz Halkın gözünde hastalık önemsizleşir ve olağan bir olay görünümüne girer. Her gün çok sayıda insanımız hayatını kaybederken, “iyileşen hasta sayısının oldukça fazla olduğundan” bahsederseniz, insanlar “bu hastalık önemsiz bulaşırsa bulaşsın ne yapalım” psikolojisine geçer bu durumda salgın kontrolden çıkar!
Nitekim toplu taşım araçlarına binmenin Covid-19’e yakalanma bakımından büyük risk teşkil ettiği bildiği halde yolculuk yapan vatandaşlarımızın çoğu artık” ne olursa olsun” umursamazlığına kapılmış hem kendi hayatını hem de çevresindeki insanların hayatını risk eder hale gelmiştir. Bu gün bir arkadaşımıza “toplu taşım araçları ile yolculuk yapma dikkat et” dediğimde “toplu taşım araçlarında bir şey mi varmış?”dedi. “On binlerce karantina hastası toplu taşım araçları ile gidip geliyormuş. Sen hiç Televizyon seyretmiyor musun, haber izlemiyor musun” dediğim de “Hocam ben 3 ay öncesine kadar izledim izledim sonra bıraktım. Amaan Hocam boş ver önemli bir şey değil bu hastalık 90’lık kadınlar çıkıyor da biz mi öleceğiz yani ölüm oranı %1 bile değilmiş” diyordu. Hâlbuki gerçekler oldukça farklıydı. İşte insanları böyle hastalığı önemsizleştirici rol itlenmiş bir kişinin bunun adına Algı yönetimi diyorlar ve kitlenin algısı bu şekilde değiştirilerek yaşanılan olayları kabulleniyor ve gözünde önemsizleşiyor. Hastalık kapıyı çaldığında zor bir tedavi süreci yaşıyor, iyi ihtimal neticesinde hastaneden çıktığında aklı başına geliyor ancak vakit geçmiş oluyor. Değerli Arkadaşlarım, Arkadaşlarımız uzun yazmamamız konusunda sürekli haklı uyarılarda bulunuyorlar. Bu günlük burada bırakıyoruz. Yarın paylaşımımıza devam edeceğiz. Tüm değerli arkadaşlarımıza en içten Sevgi ve Saygılarımı sunar sağlıklı başarılı Corona’sız bir gün geçirmelerini dilerim. TANER ÜNAL 16 Eylül 2020 Saat 20.10
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Bakteri Nedir, Özellikleri Nelerdir?
Bakteri tek hücreli prokaryot canlılara verilen genel bir isimdir. Sadece mikroskop altında görülebilen bu canlılar mikrometre olarak ifade edilebilen uzunluklara sahip olurlar. Hemen hemen her yerde bulunabilirler. Toprakta, denizde, çeşitli yüzeylerde ve organizmaların bedenlerinde kendilerine yer bulabilirler. Bakterilerin oluşturduğu aile ekolojik dengenin önemli bir parçası olarak kabul edilir zira çürüme işlemi aslında tamamen bakterilerle alakalıdır. Günlük hayatta herkes öyle yada böyle bakterilerle etkileşim halindedir. Bakterilerin en sık kullanıldığı yerler yoğurt, kefir ve turşu yapımıdır. Benzer şekilde ekmek yaparken de bakteriyel faaliyetlerden faydalanılır. Ancak öte yandan bakteriler bünyeye büyük hasarlar veren hastalıkların da sorumlusudurlar. Zatürre ve stafilokok aureus gibi hastalıklara neden olurlar.
Ayrıca sitemizden etik nedir? Bilgilerine bakabilirsiniz.
Bakterilerin Özellikleri Nelerdir?
Bakterilerin özellikleri şöyledir:
Bölünerek çoğalırlar. Çoğalmak için çeşitli yöntemleri vardır.
Ekstrem koşulların bulunduğu yerlerde hayatta kalabilirler. Aşırı sıcak, yüksek basınçlı yada radyasyon yüklü alanlarda yaşamlarını sürdürebilirler.
Organik maddeleri işleyerek doğaya kazandırırlar.
Yüzden fazla türde bakteri olduğu bilinmektedir.
Farklı şekillerde olabilirler.
Dünyadaki biyokütlenin büyük bir kısmı bakterilerden oluşur.
Bakterilerin Hücre Yapısı Nasıldır?
Bakteri hücrelerinin yapısı epey basit olarak kabul edilir ve sadece ribozom, sitoplazma ve hücre duvarından oluşur. Daha gelişmiş canlılarda bulunan çekirdek, mitokondri, koful, golgi, endoplazmik retikulum ve kloroplast gibi organeller bakterilerde kendilerine yer bulamazlar. Epey ilkel canlılar olan bakterilerin çoğalması temel bazı prensiplere göre gerçekleşir.
Bakteriler Nasıl Çoğalır?
Bakterilerin çoğalması aşağıdaki şu üç yolla gerçekleşir:
Eşeysiz çoğalma: Bakterilerin bölünerek çoğalması yaklaşık yirmi dakika sürer. Bu işlem için su, besin ve optimum derecede sıcaklık gerekir.
Sporla çoğalma: İdeal olmayan ortam koşullarında bakteri hücresi endospor oluşturur. Bu sayede bakterilerin ömrü uzamaktadır.
Eşeyli çoğalma: Kalıtsal çeşitlilik sağlayan yegane üreme biçimidir. Bu sayede bakteriler çeşitli şartlara karşı bağışıklık kazanırlar. Bu üreme biçimi düzensiz aralıklarla gerçekleştirilmektedir.
Bakteri Nedir İle İlgili Video Anlatım
youtube
Bakterilerin Ortak Özellikleri Nelerdir?
Bakterilerin ortak özellikleri şunlardır:
Her bakteride mutlaka DNA ve RNA bulunur. Bir bakteri bu sayede çoğalır.
Enzim sistemi tüm bakterilerin ortak özellikleridir. Hücre içi faaliyetler bu enzimler sayesinde hızlandırılır.
Her bakteride ribozom bulunur. Ribozumun bakter hücreleri dahil tüm hücrelerdeki görevi protein sentezlemektedir.
Hücre zarı ve duvarı tüm bakterilerin ortak özelliğidir. Sitoplazmanın dağılmasını önleyen bu oluşumlar aynı zamanda bakteriyi dış etmenlerden korur.
Sitoplazma her hücrede kendine yer bulur. Hücresel faaliyetlerin işlenmesi ve organellerin korunması için bu sıvı gereklidir.
Ergonomi nedir? Hakkında bilgileri de inceleyebilirsiniz.
Bakterilerin Ayırt Edici Özellikleri Nelerdir?
Bakterileri birbirinden ayıran özellikler şöyle sıralanabilir:
Bazı bakterilerde kapsül bulunur. Bu kapsül bakterinin şeklinin diğerlerinden farklı olmasını sağlar.
Mezozom içeren bakteri de bulunmaktadır. Bu organelin üzerinde solunum enzimleri yer alır. Ökaryot hücrelerde mitokondri ne yapıyorsa prokaryot hücrelerde mezozom onu yapar.
Bazı bakterilerde kamçı vardır. Kamçılı bakterilerin avantajı diğerlerine oranla daha rahat hareket etmektir.
Endospor oluşturma her bakteriye özgü bir özellik değildir. Bu özellik sayesinde bir bakteri pek çok koşula adapte olabilir.
Pilus bulunduran bir bakteri kendisini başka bir bakteriye yapıştırabilir. Saç anlamına gelen pilus iki bakterinin üreme ihtimalini artırmaktadır.
Bir çeşit pigment olarak klorofil bazı bakterilerde kendine yer bulur.
Virüs Nedir?
Virüsler canlı hücrelere tutunarak çeşitli faaliyetlerde bulunan etmenler olarak tanımlanabilir. Başlı başına canlı yada cansız olarak kabul edilmezler lakin bu konuda henüz bir fikir birliği söz konusu değildir. Canlılığın ne olduğuna dair oluşturulan fikir birliğinden sonra virüslerin canlı mı yoksa cansız mı olduğu kararlaştırılabilir. Virüs olarak addedilen etmenler canlı hücrelere tutunup kendilerini çoğaltabilirler. Bitkilere, hayvanlara, bakterilere ve arkelere tutunmaları mümkündür.
Bakteri Ve Virüs Arasındaki Fark Nedir?
Bakteri ve virüsün arasındaki fark yaşamsal faaliyetlerle alakalıdır. Bir bakteri diğer canlılardan bağımsız bir biçimde yaşamını sürdürürken virüsler mutlaka bir konağa gereksinim duyarlar. İnsanların perspektifinden bakıldığı vakit bakteriler hem yararlı hem de zararlı olabilir. İnsan sağlığının korunmasına yardımcı olan bakteri aileleri bulunduğu gibi bunu tehdit eden türler de mevcuttur. Virüsler ise sadece zarar veren unsurlardır. Bünyelerindeki genleri konak hücreler vasıtasıyla çoğaltırlar. Konak hücreler ölürler ve virüsler kendilerine başka bir hücre bulmaya çalışırlar.
Bakterilerin Sebep Olduğu Hastalıklar Nelerdir?
Bakterilerin neden olduğu hastalıklar arasında şunlar bulunur:
Dizanteri
Kolera
Tüberküloz
Pnömoni
Menenjit
Staph enfeksiyonu
Nekrotizan fasiit
Dizanteri Nedir?
Dizanteri bir çeşit bağırsak enfeksiyonudur ve kanlı ishale neden olur. Hastalığın temel nedeni çeşitli hijyen önlemlerinin alınmamasıdır. Bir çeşit bakteri nedeniyle gerçekleşir ve bünyeye giren bakteri birkaç gün içerisinde kendini belli etmeye başlar. Dizanterinin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Şiddetli karın ağrısı
Bitkinlik
Mukus kıvamında olan kanlı ishal
Yüksek seviyede ateş
Kişilerin başka insanlarla yakın temas halinde bulunmaması gerekir zira bu hastalık bulaşıcı bir hastalık olarak kabul edilir.
Merak edilen ebced hesabı nedir? Ayrıntıları yazımızdadır.
Kolera Nedir?
Kolera kendine özel bir bakteriye sahip olan bir çeşit bağırsak enfeksiyonudur. Bu bakterinin bulunduğu gıdaların yada sıvıların tüketilmesi yüzünden kişiler koleraya yakalanmaktadır. İshal, istifra ve kramp şeklinde kendini belli etmektedir. Bu hastalığın belirtilerini gösteren kişiler oldukça fazla miktarda su kaybederler ve bu nedenden dolayı epey bitap düşerler. Bu hastalık ölümcül bir hastalık olarak kabul edilebilir. Koleraya her sene neredeyse 5 milyon insan yakalanır ve bunların 100 bini hayatını kaybeder.
Tüberküloz Nedir?
Verem hastalığı olarak da isimlendirilen tüberküloz akciğerlere bulaşan mikropların sonucunda oluşan bir hastalıktır. Bu mikrobu bünyesinde tutan kişiler uzun süre herhangi bir belirti fark etmeyebilirler. Bu süreçte bünye mikropla savaşmakta ve kişilerde herhangi bir soruna yol açmamaktadır. Bağışıklık sistemi güçlü olan kişiler henüz hasta bile olmadan bu mikropları bünyesinden atabilir ancak sistemi zayıf olan kişilerde verem mikropları aktif hale gelerek bünyeyi ele geçirmeye çalışır. Tüberkülozun belirtileri şu şekildedir:
On beş günden uzun süre öksürmek
Yüksek ateş
Geceleri fazla miktarda terlemek
Göğüs ağrısı
İştah kaybı
Kontrolsüzce kilo vermek
Bitkinlik
Hastalığın belirtilerini fark etmemek mümkün değildir zira tüberküloz epey ağır bir hastalık olarak kabul edilir. İleri derecede tüberküloz olan birisinde kanlı balgam bile görülebilir.
Pnömoni Nedir?
Zatürre olarak da isimlendirilen pnömoni bir çeşit akciğer iltihaplanmasıdır. Kaynağı genellikle bakterilerdir. Bağışıklığı zayıf olanlar, yaşlılar ve çocuklarda sıklıkla kendine yer bulmaktadır. Hastalığa neden olan mikroplar aslında ölümcül değildir. Bu nedenle çoğu kişide herhangi bir soruna neden olmazlar lakin bünyesi zayıf olan kişiler bu mikroplara büyük tepkiler verebilirler. Pnömoni belirtileri şöyledir:
Yüksek ateş
Yoğun öksürük
Balgam
Göğüs ağrısı ve nefes darlığı
Baygınlık geçirme
Bulantı
İstifra
Sık nefes alıp vermek
Bitkinlik
Düşük tansiyon
Deri ve mukozada mavi renk
Menenjit Nedir?
Menenjit beyin ve omuriliği sarmakla sorumlu olan zarın enfeksiyon kapmasına verilen isimdir. Hastalığın seviyesi kişiden kişiye göre değişir. Kimisinde herhangi bir belirti göstermeyen hastalık başkalarında ölümcül olabilir. Bebeklerde, çocuklarda gençlerde sıklıkla görülmektedir. Bünyeye bir şekilde giren bakteriler kişilerde şu belirtileri oluşturur
Baş ağrısı
Yüksek ateş
Kusma
Ensede sertlik
Uykuya meyilli olmak
Havale geçirmek
Konsantre olmada zorluk yaşamak
Belirti gösteren bireyler ivedilikle doktor muayenesine tabi tutulmalıdır.
Ayrıca aspirasyon nedir? Bilgilerini de öğrenebilirsiniz.
The post Bakteri Nedir, Özellikleri Nelerdir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/bakteri-nedir/
0 notes
kivirciksacbakimi · 5 years
Text
Zatürre Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Zatürre Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Zatürre yoğun antibiyotik uygulama ile tedavi gerektiren hastalıktır. Aşırı sigara tüketen kişilerde, şekerli diyabet hastalarında ve farklı kanser türüne yakalanmış kişilerde daha sık rastlanır. Aşırı soğuk algınlığı bile zatürreye yol açabilir. Çocukların ve 60 yaş üzeri kişilerin bu hastalığa yakalanma olasılığı daha yüksek olduğundan gerekli aşı yapılmalıdır. Zatürre hastalığının üç çeşidi vardır: Lober, Virüs ve Bronköpnomini…
Zatürre akciğerlerde ortaya çıkan iltihaplanma sonucu yaranan ölüm tehlikesi taşıyan hastalıktır. Bakteri, mantar ve enfeksiyon taşıyıcısı olan virüslerin akciğer fonksiyonlarını bozarak sıvı toplamasına neden olan zatürre ölüm tehlikesi bile taşır. Akciğerlerde hava değişimi rolünü üstlenen hava kesecikleri – Alveoller iltihaplanması zatürre hastalığına sebebiyet verir. Zatürre hastalığına yakalanmış kişilerde balgamlı öksürük, göğüs bölgesinde ağrılar, dudaklarda uçuk yaraları, dilin beyaz tabaka ile örtülmesi, nefes alma sorunu, aşırı yüksek ateş, halsizlik gibi belirtiler meydana çıkar. Hastalık ciddiyet taşıdığı için mutlaka doktor tedavisi gerektirir. Zamanında tedavi olunmayan hastalarda ölüm riski artar.
Zatürre Hastalığı Bulaşıcı mı?
En tehlikeli hastalıklar listesinde beşinci sırada olan zatürre hastalığı, bulaşıcı bir hastalıktır. Solunum yolu ile bulaşan zatürre, hasta bir kişinin havaya dağıttığı virüsler sonucunda sağlam kişiye bulaşır. Ortak kullanım mekânlarında öksüren, hapşıran biri ile yakın temas sizi zatürre hastalığına bulaştırabilir. Genellikle soğuk aylarda yaygınlaşan grip hastalığı zatürre hastalığına dönüşebilir. Bu nedenle hiç bir grip türü tedavisiz bırakılmamalıdır. Zatürre Hastalığı vücut direnci güçlü olmayan kişilerde daha sık rastlanır. İyi dinlenmek, bol vitaminli yiyecekler tüketmek (özellikle kış aylarında), gerekirse grip aşısı olmak sizi bu hastalıktan korur. Unutmayın ki, zatürre hastalığına yakalanan her 100 hastadan 5’i bu hastalığa yenik düşerek hayatını kaybediyor.
youtube
Zatürre Hakkında Bilinmesi Gerekenler
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
Kuluçka 2 gün kadar kısa 14 gün kadar uzun olabilir!
Uzmanlar, çok farklı konuşmalar ve bilgiler arasında kafası karışanlar için Sağlık Bakanlığı’nın rehberleri kapsamında doğru bilgilendirme yapmanın önemine dikkat çekti. Koronavirüste kuluçka dönemi 2 gün kadar kısa 14 gün kadar uzun olabileceğine dikkat çeken Dr. Songül Özer, birinci ve en önemli kuralın el yıkamak olduğunu söyledi. Özer; “El yıkamada da bir sınır var,burada önemli olan her dakika el yıkamak değildir. Kapalı bir yere girdik, otobüse bindik evimize geldiğimizde elimizi normal su ve normal sabunla yıkayalım” uyarısında bulunuyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer, Koronavirüsün hayatımızda uzun süredir olduğunu belirterek salgınla mücadelede en önemli konunun bilgilenme olduğunu söyledi.
Grip belirtileri ile başlıyor! Koronavirüs’ün grip gibi belirtilerle başladığını belirten Dr. Songül Özer; “Bu belirtiler burun akıntısı, kuru öksürük, hafif bir baş ağrısı gibi olabilir ama en önemli belirti 38 dereceyi aşan ve çok uzun süren bir ateş. Sonra kuru öksürük ya da süratle tipik olan solunum sıkıntısı bulgusu, nefes alamama oluyor. En tipik belirti budur. Gripten bir farkı hasta çok daha hızlı kötüleşiyor. İkincisi de gripte kas-eklem ağrısı, halsizlik, yatağa düşme belirtisi çoktur ama grip çok nadiren zatürre yapar ama bu koronavirüs başlangıçta çok hafif oluyor, sonrasında derhal zatürre yapıyor” dedi. 
Nasıl bulaşır? Virüsün kuluçka dönemi nedir? Özellikle sosyal medya kanallarında doğru olduğu söylenen ama aslında yanlış olan ifadeler dolaştığına dikkat çeken Dr. Songül Özer Koronavirüs’ün bulaşma ve kuluçka dönemi hakkında şunları vurguluyor: “Sosyal medyada çok fazla şey söyleniyor ama bunların bir kısmı yanlış. Bulaşma durumu ile ilgili diyelim ki virüsü kaptık, bunun 2 ile 14 gün arasında kuluçka dönemi bulunuyor. Bugüne kadar olan vakalara baktığımızda çoğunlukla beş ya da altı gün sürdüğünü görüyoruz. Kuluçka dönemi iki gün kadar kısa 14 gün kadar uzun olabilir. Kuluçka dönemi nedir dersek; virüsü aldıktan sonra ilk belirtileri kendinizde görmeye başlayana kadar geçen süre demektir. Hapşırma, öksürme, göz yaşarması ve yüksek ateş ilk belirtilerdir. Tabi ki solunum yolu enfeksiyonu olduğu için solunum salgılarıyla bulaşıyor. Kan yoluyla, idrar yoluyla, yediğimiz içtiğimiz gıdalar yoluyla bulaşmıyor, bu kesinleşti. Mutlaka virüs taşıyan solunum çıktılarının hapşırık veya öksürükle dışarıya saçılması lazım. Bunlarla sağlam kişiyle aramızda bir metreden daha yakın bir mesafe olduğunda ya onun direkt yüzüne karşı hapşırıp öksürmemiz lazım ya da bizim solunum salgılarımızın cansız bir yüzeye bulaşması ve o yüzeyin temizlenmeden bir başka kişinin çıplak eliyle değmesi ve elini de yıkamadan ağzına, gözüne, burnuna değmesi gerekiyor. Yani mutlaka bir solunum salgısı, virüs taşıyan bir solunum salgısı olması gerekiyor. Burada Sağlık Bakanlığının rehberinde de yayınlandığı gibi şu çok önemli: Bir metreden yakın mesafe ve on beş dakikadan uzun süreli temas. Bu iki cümlenin unutulmaması gerekiyor. Kuluçka dönemindeki bir kişi veya belirtileri hafif seyreden bir insanın da bulaştırıcı olabileceğini unutmamamız gerekiyor.” 
Koronavirüs kapan herkes ölüyor mu? Koronavirüs ile ilgili çok rehavete kapılmadan ama çok panik de yapmadan gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini vurgulayan Dr. Songül Özer; “Uçlarda olmadan tedbirimizi almamız gerekiyor. Ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek ama korkmadan doğru hareket etmek gerekiyor. Çok rehavet içinde olmak ‘abartılıyor, normal bir grip, geliyor ve geçiyor, öldürmüyor’ demek çok yanlış. Dünyadaki ölüm sayısı yüksek rakamlara ulaşmış durumda ancak çok panik yapmak da yanlış. Çok panik olmak aşırı dezenfektan tüketimi ve aşırı el yıkama gibi eylemler insanın psikolojisini bozabilir. Önlemleri almak gerekiyor. Bazı kişiler daha riskli, bu hastalık geçtiğinde belirtileri çok daha ağır seyrediyor. Bu nedenle yaşamını kaybeden insanlar o riskli gruptakiler oluyor. Bunlar 65 yaş üstündeki büyüklerimiz. Beraberinde başka bir hastalığı olanlar, kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği, akciğer hastalığı olanlar riskli grup oluyor. Bunlardan en önemlisi KOAH hastaları dediğimiz solunum sıkıntısı çekenler. Vücudunun her hangi bir yerinde kanser teşhisi konulmuş olanlar, yine aynı şekilde kemoterapi, radyoterapi alanlar, organ nakli yapılmış olanlar. Bu kişiler birçok hastalık gibi Koronavirüs enfeksiyonuna karşı da riskli gruplardır” dedi.
Pandemi ile mücadelede önlemler basamak basamak alınır Sağlık Bakanlığı’nın çalışmalarının önemine dikkat çeken Dr. Songül Özer; “Alınan tedbirlerin hepsinin neden bir arada yapılmadığı ile ilgili soru işaretleri var. Şunu belirtmek isterim ki pandemi ile mücadelede önlemler basamak basamak alınır. Vakaları izliyoruz, hastalığın gelişimine bakıyoruz, tedbir seviyesini bir derece daha sıkılaştırıyoruz. Bu basamak halinde olmazsa bu sefer sosyal hayat sıfırlanır. Panik yapmayın deyip diğer yandan bütün önemleri tek bir anda alırsak çok fazla paniğe neden olursunuz. Tedbirli olmak, izlemek, tedbiri sıkılaştırmak biz uzmanların işidir. O nedenle uzmanların, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunun söylediklerini uygulamak gerektiğini vurguluyoruz. En önemli mücadele budur” dedi. 
Koronavirüs için birinci ve en önemli kuralı el yıkamak Koronavirüs’te birinci ve en önemli kuralın el yıkamak olduğunu vurgulayan Dr. Songül Özer; “El yıkamada da bir sınır var, burada önemli olan her dakika el yıkamak değildir. Kapalı bir yere girdik, otobüse bindik vs. evimize geldiğimizde elimizi normal su ve normal sabunla yıkayalım. İllaki anti bakteriyel sabunlara ihtiyacımız yok. Normal sabun ve normal çeşme suyu bizim için yeterli. Suyun ısısı da önemli. Ellerimizi normal oda ısısındaki su ile yıkamalıyız. Aşırı derecede sıcak su cildinizde tahrişe ve gözeneklerde açılmaya neden olur, gözenekler açılınca da Koronavirüs değil ama başka mikro organizmaların girişi kolaylaşır. Normal suyla ve normal sabunla elinizi yirmi saniye kadar bir süreyle yıkamanız yeterlidir. Su bulamadığımızda alkol bazlı dezenfektan mı kullanacağız? Alkol bazlı dezenfektanın elinizdeki kiri gidermediğini, temizlemediğini bilin. Aksine fikse eder yani kalıcılaştırır. Alkol bazlı dezenfektan temiz olanın temiz kalmasını sağlar. Yani elinizi kirliyse normal su ve sabunla yıkayacaksınız ondan sonra gerekirse dezenfektanı kullanacaksınız. Esas olan su ve sabundur” dedi. 
Kimler nasıl maske kullanmalı?  Açık havada tek başına ya da arada bir metreden fazla mesafe olan insanların bulunduğu bir yerde maskeye ihtiyaç olmadığını söyleyen Dr. Songül Özer, “Bir metrelik mesafe on beş dakikadan uzun süre temas konusunda dikkat etmek gerekiyor. Bu cümleyi neden hep söylüyoruz biraz düşünmemiz lazım. 15 beş dakikadan uzun bir süre kapalı bir ortamda bir metreden yakın temas ne demek? Restorana girdiniz, çok sıkışık bir yer. İlla girmek zorundaysanız birileriyle iletişim kurmak zorundaysanız maskenizi takın. Bilmiyorsunuz çünkü karşınızdaki insanın ne olduğunu. Ama normal şartlarda panik bir halde her yere de maskeyle gitmenize gerek yok. Özellikle açık havada yürürken takmak yanlış. Ama metrobüse binmek zorundasınız, sıkışık bir ortam orada tabi ki maskenizi takın. Sadece korona için değil. Şu gerçeği unutmayalım; bugün için Türkiye’nin ve dünyanın Koronavirüs’ten sonraki ikinci gerçeği influenzadır. Yani mevsimsel grip. O nedenle dikkat etmek gerekiyor” dedi. 
Nasıl bir maske kullanmak gerekiyor? Hastaları muayene ederken bile normal maske taktığını ifade eden Dr. Songül Özer; “Piyasada bir sürü maske bulunuyor. Mesela ben hastayı muayene ederken belli bir mesafedeyim. Ama ne zaman ki hastanın boğazından örnek almam gerekiyor ya da ağzının içini muayene etmem gerekiyor o zaman N95 tipi maske takıyorum. Bizi koruduğunu düşündüğümüz maskenin aslında bir bulaşma yolu olduğunu unutmayalım. Maske takılıyor, onu suratındayken elliyor ve elledikten sonra da ellerinizi yıkamıyorsanız bu yanlış. Maskelerin hiçbirinde mikrobu önleyici kimyasal madde yoktur. Maske bir filtredir. Maske gelen mikro organizmayı üzerinde tutar. Bir maskeyi 4-6 saatten daha uzun bir süre takmamalıyız. Bu süreyi doldurduktan sonra maskeyi kulak kısmından tutarak çıkartıp, kapaklı bir çöp kutusuna atmak ve elleri su ve sabunla yıkamak gerekiyor” dedi.
Yurt dışından gelenler ne yapacak? Kesin vaka ile temas edenlere şüpheli vaka dediklerini söyleyen Dr. Songül Özer; “Şüpheli vaka dediğimiz kişilerin laboratuvarda testi pozitif çıkmış olan kişiyle 1 metreden yakın ve 15 dakikadan uzun bir süre temas etmiş olması lazım. Şüpheli vaka, boğazından ve burnundan sürüntü örneği alınarak laboratuvara gönderilip, test çalışılıp pozitif çıkana kadar şüpheli vakadır. Eğer testin sonucu negatif gelirse şüpheli vaka kesin vakaya dönüşmez. Bir süre için şüphe ortadan kalkar. İzlemeye devam edilir. Kesin vaka olabilmesi için laboratuvardan pozitif sonucun gelmesi lazım. Şüpheli vakayla temas edene de yakın temas diyoruz. Sağlık Bakanlığının bu durumda önerisi evde karantina. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Mümkünse ayrı bir odada yatacaksınız, ortak eşyalarınızı ayıracaksınız. Bulunduğunuz odayı sık sık havalandıracaksınız. Evdeki ortak alanlara geçerken maske takmalı ve tabi ki el yıkama kurallarına da uymalısınız. Çamaşırlar 60-90 derecede normal deterjanla yıkanması önemli. Normal tabak bardak çatal kullanabilir ama bulaşık makinasında yıkanmasını tavsiye ediyoruz” dedi. 
Gebeler kendilerini daha sık korumalılar Koronavirüs’ün solunum salgılarıyla geçtiğini belirten Dr. Songül Özer; “6 ay ve üzerindeki gebeleri izlediğimizde gördük ki, Koronavirüs’ün kan yoluyla veya plasentayla geçişi bulunmuyor. Virüs taşıyan anneler çocuklarını emzirebilirler. Süte geçmiyor. Virüs daha yeni olduğu için 1 ve 2’nci trimesterdaki anneleri izleyemedik. Onlar henüz doğum yapmadılar çünkü. Ama bu tür bulaşıcı hastalıkların özellikle ilk üç ay içerisindeki gebelere etkili olduklarını da biliyoruz. Yani ilk üç aydaki gebeler kendilerini diğer insanlara göre daha sık korumalılar” dedi.
Kalabalık ortamlarda bulunmamak lazım! Sağlık Bakanlığının açıklamalarına dikkat çeken Dr. Songül Özer; “ Herkes üzerine düşen tedbirleri almalı. Okullar gezmek için tatil edilmedi. Bunun bilincine varalım. Akraba ziyaretlerini bir süre gerçekleştirmeyelim. Mümkün olduğunca insanların arasına karışmayalım. Bağışıklık sistemimiz çok önemli. Bu hastalığın ilacı yok demek, elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz demek değildir. Denenen ilaçlar var. Sadece tam olarak şu ilaç diyemiyoruz. Bu hastalık antijenik yapı olarak SARS’a çok benziyor. SARS’ı yok etmeyi başardık. O yüzden çok da paniğe kapılmamak lazım. Ama birebir spesifik ilacı henüz yok. Aşı da geliştiriliyor ama en az 1 yılı var” dedi. 
source https://www.kocaali.com/saglik/kulucka-2-gun-kadar-kisa-14-gun-kadar-uzun-olabilir-h15708.html
0 notes