film, müzik ve hatta daha güzeli, film müzikleri hakkında konuşuyoruz; bu sırada kendimiz için bir el kitabı da yaratıyoruz, gelsenize.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Photo
Do not put your faith in a cape and a hood, they will not protect you the way that they should. And take extra care with s t r a n g e r s, even flowers have their dangers, and though scary is exciting, nice is different than good.
541 notes
·
View notes
Text
Uzuuun bir aranın ardından
Merhabalar herkese, Bu hesabı açalı çooook ama çok oldu ve aslında ne kadar istekliydik. Maalesef hayat, yapılacak işler vesaire derken burayı epeyce boşladık. Özrümü de ettiğime göre, asıl konuya gelebilirim. Bu ara kitap-müzik keşfetmekten helal oldum ve hepsiyle inanılmaz mutluyum. Keşke hayatımız hep bu eksende gitse. İlk önerim müzik ile alakalı olacak: The Punch Brothers. Spotify' da güneşli fakat sıkıcı bir pazar günü keşfettim ve kulaklığımı taktığımda tek dinlediğim şey bu adamlar oldu resmen son bir haftadır. İnanılmaz hafif, güzel ve huzur veren bir tarzları var, şarkıları ve şarkıların isimleri birbirinden tatlı. Şuraya bir örnek bırakayım da sizin de bir biletiniz olsun: http://open.spotify.com/track/4eyl6CaFdDW0jWAQiYyP6E İkinci önerim de bir kitap olacak. Benim gibi tarihe düşkünseniz ve "Yahu bu Ortadoğu' da neler olmuş be?.." diye meraklanıyorsanız Amin Maalouf okuyun derim ki, bu adamın bilinir ve sevilir olduğunu görmek beni aşırı mutlu etmekte. Ben en son "Doğunun Limanları" nı okudum şu anda da "Yüzüncü Ad" ı okuyorum. Tüm kitaplarını okumadan huzura eremeyeceğim. Hem tarihi, hem kurgusuyla insanı inanılmaz kendine çekiyor, kitapları elinizden bırakamıyorsunuz. Hadi bir de film önereyim. Bu ara çok fazla yabancı film izledim biraz da yerel takılayım diye düşünürken, zamanında izlemek isteyip de izleyemediğim "Yeraltı" nı izledim ve aşık oldum. Birkaç sahnesini geri sarıp sarıp izledim. Ekşide çok beğenilmemiş ama boşverin onları, beni dinleyin. Evet durağan, evet bakışmalı ama güzeldi be. Bu postu yazınca Aysu' ya büyük süpriz olacak. Kaç kere konuştuk devam etmemiz konusunda, eh ben devam ettim. Hepinize güzel günler dilerim. Umarım ki beğenirsiniz önerilerimi. Not: Daha sık yazacağıma kendim üzerine yemin ederim.
0 notes
Photo










Author series by Ryan Sheffield. 2.
For sale on his Etsy Shop.
Check our first post about women authors.
7K notes
·
View notes
Audio
buraları bayağı boşlamışız, şöyle bir kendimizi hatırlatalım.
snap out of it || arctic monkeys
11K notes
·
View notes
Text
okulları kapadık (mı acaba)
Bir süre bayağı sık yazdık yazdık sonra bir anda durulduk yavaşladık diye tamamıyla gittik anlamına gelmiyor, merhaba. Finaldi, tatile girme uyuşukluğuydu falan derken şu son zamanda yaptığım tek şey oturup Türkçe pop dinlemekti. Filme falan da gidemedim çok, yani buraya neden yazıyorsun o zaman diyeceksiniz. Bu sefer film önermemeye geldim. Herkesin merakla beklediği, çok gitmek istediği bir film olmasa da olur da girmek istersiniz, Disney hayranısınızdır falan diye diyorum, Maleficent korkunç bir filmdi. Korkunçluğun kaynağı keşke karakterin aslına uygun, zalim bir şekilde portre edilmiş olmasıydı da şuraya korkunçtu yazdığımda filmin rezaletliğini vurguluyor olmasaydım.
İlk önce bir iki iyi yanını söyleyeyim de tamamen filme bok atmaya gelmiş olmayayım. Öncelikle görsel efektler harikaydı ki, Disney filmi bir zahmet olsun. Angelina Jolie ise bıraksalar Maleficent'ı olması gerektiği gibi yansıtacak potansiyele sahipmiş birkaç sahnede çok çok iyiydi.
Kötü taraflarına gelince, HİKAYEYİ BATIRMIŞLAR. Son dönemde Disney Frozen'la birlikte gerçek sevginin illa bir erkekten gelmesi gerekmediğini vurgulayan filmler yapma dönemi açtı anladığım kadarıyla; fakat oradaki fikri Maleficent'ta iyi yansıtamadıklarını düşünüyorum. Feminist düşünce ooo harika falan da tüm hikayeyi yeniden ve tamamen absürt bir şekilde yazıp üstüne filmin erkek karakterlerini tu kaka göstermesi orjinal hikayeye hakaret olmuş ve filmi komik duruma düşürmüş. Spoiler vermemek için kendimi yırtmayacağım daha fazla, gitmeyin zaten ne işiniz var böyle filmde, Maleficent'ın kötü değil aslında iyi olması ne demek ya, ne demek Maleficent'ın öpmesinin Aurora'yı uyandırması aq. Ayrıca Elle Fanning'in oyunculuğu mu çok kötüydü yoksa figüran gibi mi kullanmak istemişler prensesi bilemedim fakat kızın tek yaptığı şey eki eki ehehe diye gülmekti ve prensle ilk karşılaşmaları da son derece komikti. Ne demek eline erkek eli değmemiş kızı prensin tekiyle yolda karşılaştırmak ya hani nerede Once Upon A Dream düeti, delirdim anlıyor musunuz.Bunların yanında filmin sonunu toplayıp paketleyip işte bu da böyle oldu çok güzel oldu diyerek sunuyorlar ki gelişme tarafı böyle saçmayken sonunun güzel olmasını beklemek de aşırı umutluluk (ya da aptallık.)
Evet belki filmin izleyici kitlesinin daha küçük bir yaş grubu olduğunu düşünerek daha anlatımı düz bir film yapmış olabilir Disney ve her kötü aslında o kadar da kötü değil mesajı vermek istemiştir ama her şeyin yolu yordamı var be kardeşim. Embesil nesiller yetişecek korkusuna kaptırıyorsunuz insanı.
Son olarak, filmin güzel bir artısı olarak Lana Del Rey tarafından seslendirilmiş Once Upon A Dream'i dinliyoruz isimler akarken. Lana Del Rey sevmeyen biriyim ama büyülü bir hava katmış sesi bu klasiğe. Ayrıca kendisinin şarkıyı seslendirmek için Angelina Jolie tarafından özellikle istendiği gereksiz bilgisini de ekleyeyim.
Şuradan dinleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=TZ44x0GnKh4
Benden şimdilik bu kadar, umarım ilk film yermemi beğenmişsinizdir, başka yerme ve yüceltmelerde görüşürüs.
#lana del rey#maleficent#malefiz#angelina jolie#disney#once upon a dream#eleştiri#blog#film eleştirisi#ooo aqış
1 note
·
View note
Text
Okulları kapayalım, çok daha kültürlü olabiliriz.
Merhaba!
Aslında hiç neşeli değilim, resmen 1 aydır okul yüzünden buraya hiçbir şey yazamadım. Neyse ki Aysu arada bir yoklamış, ortaklarınızı iyi seçin dostlar.
Bugün de çok fazla şey yazamayacağım, hemen 1-2 yeni keşif paylaşıp, MATEMATİK çalışmaya dönmem lazım.
Bugün biraz yerli gidiyorum şöyle ki, elimde iki tane yerli grup var. Biri "Adamlar", diğeri de "Esas Çocuk".
Adamlar'ı stalkladığım çocuk sayesinde öğrendim, çok da sevdim. Hayır, kişisel hislerimin bunda hiçbir etkisi yok.
Sözleri bazı bazı abartılı gelse de, nakarat kısmı ve bestesiyle kurtaran şarkılarını hemen şuraya koyuyorum.
Adamlar - Kendini Karıştıran Adam:
http://www.youtube.com/watch?v=gtWhtxsLRQA
Geldik 2. grubumuza. Esas Çocuk' u nasıl bulduğumu bilmiyorum, Soundcloud' da denk geldim ve şimdi paylaştığım şarkılarını çok sevdim. Umarım siz de beğenirsiniz.
Esas Çocuk - Anlayamazsın:
http://www.youtube.com/watch?v=BgHaKS8kLgY
Yazı için kusura bakmayın, umarım sınavlardan sonra sağ kalırsam şayet, burayı bombalayacağım.
Sağlıcakla kalınız.
1 note
·
View note
Audio
Journey (Dreamy Flight)” | Kaze Tachinu | Joe Hisaishi
406 notes
·
View notes
Text
in pazartesies, we don't trust either bence
Pazartesi'nin nasıl bir gün olduğunu anlatmayacağım şimdi burada, öğrencisinden memuruna, geç kalkanından sabahın köründe yola düşenine hepimizin bu günle bir alıp veremediği var. Belki Pazartesi iyidir de çevresi kötüdür. Belki de biz kötüyüzdür. Nasıl olursa olsun, haftanın bu en "iş günü" gününü çekilir kılmak için bir şeyler yapmalı. Bugünse o yapılacak şey benim ayağıma kendi geldi. Bundan bahsetmeden önce size biraz Bant Magazine'den bahsetmem gerekiyor; Bant Magazine bir aylık kültür - müzik - sinema dergisi. Daha da ne denir bilmiyorum, bayağı güzel alın okuyun, bedava zaten. Evet Bant Magazine'i tanıttığıma göre şimdi esas konuya gelebilirim. Bu tatlış derginin Moda'da Bant Mekan diye bir yeri var. Bildiğim kadarıyla hem ofis olarak kullanıyorlar, hem de belli bir çevrenin ürettiği eserleri sergiliyorlar arada sırada. Benim için bu Pazartesi'yi yaşanabilir kılan da yeni açılmış sergisi olan "Küçük"tü. Efendim, bu sergi adı gibi Küçük bir sergi, giderseniz siz de şahit olacaksınız. Son derece şık, sevimli bir sergi olmuş. Ayrıca Kaan Sezyum, Ceylan Ertem, Yasemin Mori, Korhan Futacı ve başka bilindik isimlerin de yaptığı çalışmaları bulabilirsiniz. Gelip de burada size sanat eleştirmenliği yapıp şunun renklerini kötü kullanmışlar, bu çok insanın doğasından uzak olmuş gibi yorumlar dizemeyeceğim, eğer gününüze biraz renk katmak istiyorsanız gidip görebileceğiniz Küçük bir sergi olmuş kendisi ve 4 Haziran'a kadar açık olacak.
Bunun yanında Game of Thrones'un yeni bölümü gelmiş, ona bakacağım. Gitmeden önce şuraya bir iki müzik - film atayım hayrınıza.
Hazır sergilerden konu açılmışken pür dikkat izlemiş olduğum La Migliore Offerta'dan bahsedeyim. Açık arttırmada tarihi eserleri satan bir bey hikayemizin baş karakteri ve kendisi bayağı değişik bir tip. Sonra bu beye elindeki tarihi eserleri satmak isteyen bir kadın telefon ediyor ve olaylar gelişiyor. Yani çok fazla açık olmadım ama zaten filmin kendi de bir gizem üstünden gidiyor. Geoffrey Rush, Jim Sturgess ve Sylvia Hoeks döktürüyor. İki seferdir de Jim Sturgess'in de rol aldığı filmler üstünden gidiyor ve adeta sapık profili çiziyorum, hadi hayırlısı.
http://www.youtube.com/watch?v=zJGleGyahC8
Bu da soundtrackinden renklerine kadar sanat diye bağıran filmin fragmanı. Bunu beğenmezseniz gidin Submarine'i izleyin, onu da beğenmezseniz biraz daha hatta kalın, daha paylaşacak çok şeyimiz var zira.
İyi haftalar.
#la migliore offerta#the best offer#film#sanat#sergi#bant mag#küçük#küçük sergi#jim sturgess#geoffrey rush#sylvia hoeks#film müzikleri#submarine#pazartesi#kaan sezyum#yasemin mori#ceylan ertem#korhan futacı
1 note
·
View note
Audio
Captain America: The Winter Soldier'da duyup da aşık olmayan değişiktir.
you’ll never know how many dreams i’ve dreamed about you or just how empty they all seemed without you
3K notes
·
View notes
Text
In pazars, we don' t trust - bence
Merhaba!
Pazarlardan hiçbir şekilde hoşlanmam çünkü yapacak hiçbir şey bulamam. Bu pazar günün ilk saatleri anneler günü atraksiyonu ile geçti neyse ki.. Herkesin annelerinin anneler gününü kutlarım bu arada fakat pazarlar hala sıkıcı.
Şükürler olsun tanrıma, burası var da biraz eğlenecek bir şeyler bulmuş oldum. Aysu' nun yazısını okuyayım, ben de bir tane yazayım derken zaman geçer böylelikle.
Hazır Aysukuş hem Woodkid' i beğenmiş, hem izlemeyi tasarladığım ama izlemediğim bir filmi izlmeme için itici güç olmuş, hem de dediği gibi blog ivme kazanmışken, ben de şuraya bir film ateşleyeyim ki o da bizim gibi "Looooser"lar için manifesto niteliğinde bir film bence.
Adı da: Submarine.
Efendim, bu film Oliver adında kendi halinde ergen bir çocuğun ailesi, okuldaki zorbalar ve sevdiceği mi desem ne desem Jordana ile ilişkisini anlatıyor. Ben izlerken Oliver' ı oynayan Craig Roberts' a bayıldım. O paytak paytak yürüyüşü, yüzünde mütemadiyen asılı duran şok ifadesi, eylemsizliği, mutsuzluğu bana acayip çekici geldi. Sanırım kendimi onunla özdeşleştirdim, bu hesapla uzun süre mutsuz olup, dibe batıp ve yeniden aydınlığa kavuşacağım :'))))
Bir diğer aşık olduğum karakter ise Oliver'ın babası Lloyd idi. O da babam mı olsun benim bilemedim belki benim babamla (bizimkinin agresifliği dışında) inanılmaz benzerlikler saptadığımdandır.
Veee, en güzel kısma gelelim: soundtrackler. Film müzikleri birbirinden güzel zira kendiler Alex Turner' ın elinden çıkma, eh kendisi topu-topu-7-nota-var-kaç -MUHTEŞEM-beste-yapılabilir' in canlı kanlı bir kanıtı olduğundan sebep, bu filmde de yardırmış kelimenin tam anlamıyla.
Hoş benim izlediğim sitede "Piledriver Waltz" "Şah-ı Merdan'ın Valsi" diye çevrilmişti, tekrardan bir de ben Türkçe' ye çevirdim ama bu tip aksaklıklar filmi sevmeme engel olacak şeyler değil.
Bir diğer dikkatimi çeken şey, eğer sıkı bir Arctic Monkeys hayranıysanız filmde çalan şarkılar için "Ya bu bana çok tanıdık geliyor" hissiyatı ki benim en sevdiğim durumlardan biridir, biraz duygusallaşmam gerekirse uzun zamandır görmediğin ama görmek istediğin birini yolda görürsün ya o tip bir sevinç.
Şimdi, buraya filmin fragmanını ateşliyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=P-WCCdkVDr4
Bu da benim filmde geçen şarkılardan en sevdiklerimden:
http://www.youtube.com/watch?v=K0YEVNacmtw
Ay umarım beğenirsiniz, beğenirseniz yorum falan atarsanız efsanevi olur :)
Şimdi ben gidip ortağımın tavsiyesine uyup filmini izleyeceğim. Kalın sağlıcakla.
0 notes
Text
depresyon bombasını bırakıyorum buraya
Hazır blog da ivme kazanmışken sıcağı sıcağına size bir film ve müziğinden bahsedeyim. Fimin adı Heartless, başrolde Jim Sturgess ve Clémence Poésy var, tabii filmin benim ilgimi çekme sebeplerinden en büyüğü de Jim Sturgess'tı, açık konuşalım. İlk bakışta çok dikkat çekmeyen bir yapım IMDb ve Metascore puanlarına göre film seçen biriyseniz ama izlerken kesinlikle sıkmıyor ve daha çok ilgiyi hak ettiğini düşünüyorum; konusu da işleme şekli de ilgi çekici. Hikaye Londra'da geçiyor ve Jaime adında yüzünde kalp şekli bulunan bir adamın sokaklarda "şeytanların" dolaştığını fark etmesiyle başlıyor. Biraz fantastik, biraz korku, biraz da psikolojik gelirim desek türüne uygun olur herhalde. Korku öğesini sırf kan ve vahşet üstüne kurmamış olduğunu da ekleyelim.
Filmin müzikleriyse tabiri caizse cuk oturmuş. İzledikten sonra da şarkılarla aynı etkiyi yakalayabiliyorsunuz. Hayattan nefret ettiğiniz bir gününüzdeyseniz bugün şanslı gününüz. Eğer değilseniz, depresyon hırkanızı mı giyersiniz artık ne yapıyorsanız hazırlanın çünkü filmin adını almış olan Heartless'la başlıyorum en beğendiklerimi paylaşmaya.
Elimizdeki Heartless Kanye West'in "swaggity swag sen çok kalpsizsin" Heartless'ından bir hayli farklı. Buradaki kalpsiz bir kişidense, yorgun ve kırılgan insanı üzdükçe üzen evrenin tamamı. Bu kadarı sizi heyecanlandırmadıysa şarkıyı Jim Bey'in hoş sesinden dinlediğimizi de ekleyeyim.
Canlı performans:
http://www.youtube.com/watch?v=xYEV3xLArTQ
Eğer bu kadarıyla yetinemediyseniz ve biraz daha hayattan soğumak istiyorsanız yine Jim Sturgess'ın seslendirdiği The Other Me'yle devam ediyorum. Bu parça da benden yanlış hayatı yaşadığına inanan yoldaşlara gelsin.
Canlı performans:
http://www.youtube.com/watch?v=y2oUmMkUEj8
Sırada filmin benim gözümde en tatlı şarkısı olan The Darker It Gets var. İçeriğine ilk bakışta şarkı hiç tatlı gelmiyor fakat yine de insanın içine küçük umutlar serpiyor bir şekilde. Joe Echo ve Mary Leay seslendiriyor.
Cansız performans:
http://www.youtube.com/watch?v=1KGwMk5M1BA
Bu depresyon turumuzu biraz daha hareketli bir şarkı olan Lie to Me'yle bitiriyoruz. Sonuçta gerçeğin tamamını duymadıkça hepimiz mutluyuz.
Sizi canlandıran performans:
http://www.youtube.com/watch?v=oiLME2rYD8g
Zeynep kız Woodkid harikaymış, yeni yazını heyecanla bekliyorum, mavi için de teşekkürs.
Esen günler diliyom.
#jim sturgess#jim#sturgess#heartless#heartless movie#clemence poesy#kanye west#joe echo#the other me#the darker it gets#müzik#yabancı müzik#film#film müzikleri#film müziği#depresyon#yine döşedim tagleri
0 notes
Photo

Glastonbury 2014 epey üzdü.
0 notes
Text
Hak etmeyenlere dinletmeyiniz.
Ay Twitter' da hesabı paylaştığımızdan beri 3 takipçimiz oldu, mutluluktan kekeledim arkadaşlar, sağolunuz ve varolunuz!
Şimdiiii, Aysu' nun paylaştığı miniş insan Rufus Wainwright' ın ardından ben daha sert mi desem ciddi mi desem, nasıl tanımlayacağımı çok da bilemedim bir müzik harikasından Woodkid' den bahsetmek istiyorum. Benim kendilerini keşfedişim kuzenimin (kendisi ağır gamer) "Assassin's Creed FRAGMAAAAAAAAAAAAN" diye çıldırıp youtube da adı geçen oyunun fragmanını açmasıyla gerçekleşti. Oyuna soundtrack olarak Woodkid' in Iron adlı şarkısı seçilmişti, o oyuna ölüp biterken ben de soundtracke aşık oldum ve her şey böyle başlamış oldu.
Şimdi efendim kimdir, nedir bu Woodkid? Woodkid aslında Yoann Lemoine adlı mükemmel bir yetenek abidesinin projesidir. Bu adam aslında tasarımcı ama Lana Del Rey' in , Katy Perry' nin işlerinin altyapısına fikir ceren adam. Ben il Iron adlı şarkılarını dinlemiştim, devam eden bir hafta da başka bir şey dinlemedim pek.
Buyrunuz "Iron":
http://www.youtube.com/watch?v=vSkb0kDacjs&feature=related
En sevdiğim şarkıları "I Love You" dur o da bambaşka sevdiğim başka bir filmin soundtracki olarak kullanıldı, sevincimi tahmin edersiniz.
Tüm bunların dışında beni "en çok çeken"; o kliplerin güzelliği, Yoann Lemoine' nin buğulu sesi... Dinlerseniz anlarsınız kardeşlerim.
Kendi şarkılarının dışında "Teenage Dream" coverı da oldukça başarılıdır, şarkıya boyut atlatmıştır öyle ki Katy Perry' den dinlediğinizde şarkı bir yavan gelmeye başlıyor
Başlıkta belirtmiştim ama açık açık yazayım: Diyelim ki siz bu güzelliği beğendiniz, bayağı benim gibi sardınız; RİCA ediyorum sevmedikleriniz, hoşlaşmadıklarınız, hak etmeyeceğini düşündüğünüz insanların öğrenmesine engel olun canlar.
Aysukuş mavi diye topu bana atmış ama benim yazım biraz "gri" oldu ama onu kıracak değilim en azından içinde mavi geçen çok da sevdiğim bir şarkıyı paylaşayım madem :
http://vimeo.com/44443713
Öpt.
0 notes
Text
çok kıskanırsam silerim lan.
Bu yazıyı ben de birilerini tanıtmaya ayırmaya karar verdim. Bu birisi de dünyanın en en en tatlı müziğini yaptığını düşündüğüm ve uzun süredir hakkında bir iki kelam etmek istediğim Rufus Wainwright. Yani aslında yaptığı müziği sırf tatlı deyip tanımlamak biraz absürt olur zira kendi çizgisinden kaymadan pek çok duygunuza hitap edebilecek şarkılar yapmış bu harika insan. Kendisi Kanada'nın bağrından geliyor ve İngilizce olduğu kadar Fransızca şarkılar da seslendiriyor ama bilenlerin çoğu onu Hallelujah coverıyla tanımıştır. Bana da öyle olmuştu, yadırgamam o yüzden, çıkabilirsiniz ortaya. Aslında kendisini lise - hatta ortaokul - yıllarımdan beri bilmeme rağmen hiç bütün albümlerine bir göz atayım diye düşünmemiştim beklediğim gibi çıkmaz diye. Yani bariz bir şekilde kafamdaki resmini bozma korkusuyla diğer eserlerinden mahrum bıraktım kendimi. Bu yıl Nisan ayında gelecek olduğunu öğrenene kadar sürdü bu. En sonunda Spotify'dan açtım sayfasını ve dinlediğim her şarkısına ayrı ayrı aşık oldum desem yeridir. (Konsere benimle gelecek insan bulamadım, kalpim hala kırık)
Profilde ilk dinlediğim şarkı Cigarettes and Chocolate Milk'ti. Dinlediğim anda kendimi Londra'da kasvetli bir havanın tadını çıkarırken hissettim ben, evet tam bir klişeyim, şimdi sus ve dinle şunu.
http://www.youtube.com/watch?v=EKOch-UFLOI
Bir de daha önceden bir göz atmış olduğum yeni albümü vardı ki genel stilinden biraz daha dans etmelik şarkılar yapmış ponçikto Rufus. Bu da albümün çıkış parçası olan Out of the Game:
http://www.youtube.com/watch?v=6KvTDeHlIfI
Klipte kimin oynadığını yazmıyorum, bakanlara tatlı bir sürpriz olsun heheh
Bunların yanında bir de Robbie Williams'la yaptıkları Swings Both Ways düeti var ki, ölüyü yattığı yerden kaldırır mı karar veremedim ama depresyondaki adamı oynatır bu.
http://www.youtube.com/watch?v=L1s7KZgWXGc
Fransızca nasıl söylüyor lan acaba diyene Moulin Rouge Soundtrack'i romans şarkısı:
http://www.youtube.com/watch?v=M2W04a3IkzA
Hani insanın hiç paylaşmak istemediği, kıskandığı müzikler olur ya. Bu adamın müziği de benim için öyle. O yüzden paylaşıp paylaşmamakta tereddüt etmiş olsam da, bilmeyenin öğrenmesi, bilenin de aklının takılıp günlerce dinlemesi için koyuyorum buraya bu yazıyı. Yine de çok kıskanırsam silerim, acımam ulan.
Zeynep topu sana atarken MAVİ diye bağırıyorum bu sefer. Bir dahaki yazına mavi bir renk eklemezsen darılırım. ESEN KAL.............
#rufus wainwright#rufus#wainwright#indie#musical pop#pop#music#müzik#indie müzik#müzikal indie#müzikal pop#daha ne diyem#bu taglerden bulan var mı aq
2 notes
·
View notes
Text
kapılar açılmış
Aysu yivrum bir kapı aşmış madem biz de bakalım neler var neler yok ki zaten yazdığı ilk postta anlatmış az çok burada neler dönecek. Madem bu blogun diğer ortağı benim bir özet geçeyim efenim:
Biz 2 kız dedik ki, ya filmli, müzikli bir şeyler yapalım, bir blog açalım.
Evet, bunun özeti aynen bu kadar.
Şimdi, Aysu' nun açtığı festival yolundan devam edelim.
Öncelikle,
Ben Justin Timberlake için hayallerimi çooooktaan çöpe atmıştım. O dünya güzelini yakından seyredemeyeceksem, ki seyredemeyeceğim zira o kadar param yok, boşuna konsere gitmek için yırtınmanın alem yok. Lady Gaga deseniz, onu da pek sevdiğim söylenemez. Hayranları beni taşlamasın da ben oldum olası dinleyemedim bu kadını.
Ama hem cebe uygun hem de aynı anda birkaç tane ismi dinleyebileceğimiz bir adet festival var bu canına yandığım yerde, o da; Ekşifest. Veee bu sene Manu Chao La Ventura geliyor. Bu benim için müthiş bir haber zira reggae müzik biraz kafamı şişirse de zat-ı şahanelerin yaptığı her şeye varım.
Onun dışında benim de vize ve finallerim Portishead ve OneLove ' a gitmeme engel olacak gibi gözüküyor. Hatta bu durum nedeniyle param yok bahanesine bile geçiş yapamıyorum. Böyle zamanlarda keşke okumasaydım diyorum. Yıkın okulları efendiler, bu gençlik konsere gitmek istiyor.
Festival ve konserlerden bu kadar bahsettikten sonra, bu ara keşfettiğim mükemmel insan Jens Lekman' dan bahsetmek isterim. Kendisi İsveçli olan bu zat benim yalnız geçirdiğim bir 14 Şubat sürecinde karşıma çıktı. Bu Avrupa kökenli şarkıcı adamlar furyasını ben Jay Jay Johnson ile açmıştım ama onun ağlaklığı canıma yetmeye başlamıştı kiii Jensciğim ortaya çıktı da azıcık neşelendim. Dinlerseniz ikisinin de sesi birbirlerine gerçekten çok benziyor ama Jens Lekman, hem şarkılarındaki altyapı hem de kalite ile bayrağı biraz daha ileri taşımış diyebilirim. Youtube' da izlediğim birkaç konser perfomansından sonra kendisine iyice bağlandım.
Bir test etmek isterim, diyen olursa buraya kendisinin en şirin şarkılarından birini konduruyorum. Umarım yavaş yavaş takip etmeye başlarsınız da biz de 2 kız birbirimizin yazılarını okuyup bir kısır döngü yaratmayız :))
Aysu sıra sende Aysuu.
http://vimeo.com/316742
1 note
·
View note