Tumgik
#öykülerim
aspaldiko · 15 days
Text
"Görüntü için gerekli koşul, görmedir." demiş Janouch, Kafka'ya; Kafka da gülümseyerek yanıtlamış: "Biz nesneleri aklımızdan çıkarmak için fotoğraflarız. Öykülerim gözlerimi kapamamın bir yoludur."
Camera Lucida - Fotoğraf Üzerine Düşünceler, Roland Barthes
#^
21 notes · View notes
likyvasi · 10 months
Text
Klasik öykülerim içinde var oluşumun her sesini susturan acımın nedenini arıyorum ve bu blog benim arayışnamem :
4 notes · View notes
tnj-36 · 2 years
Text
Düşleri yaralı bir ülkenin Yangın sesiyim toplu mezarlarda Toprak altında yatan öykülerim var benim...
Tumblr media
6 notes · View notes
hasanakbal19 · 1 year
Text
EDEBİYAT NASIL Kİ BENİM KALE’M…
Ölüden bozma can kırıklarım var benim ölümü biteviye övdüğüm dünüm var saklandığım ve bununla sakit olsun, dediğim hüzünlü öykülerim var malulen emekli ettiğim hayallerimi yeniden doğurduğum kalemim var kalender meşrep sözcüklerden diktiğim yamalı yaralı kalbim var insanların hor gördüğü… Renkler azadesi iklimin Azat edilesi sözcükler diktiğim Belki de bir dilaltı acımla bütünleşip…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 1 year
Text
EDEBİYAT NASIL Kİ BENİM KALE’M…
Ölüden bozma can kırıklarım var benim ölümü biteviye övdüğüm dünüm var saklandığım ve bununla sakit olsun, dediğim hüzünlü öykülerim var malulen emekli ettiğim hayallerimi yeniden doğurduğum kalemim var kalender meşrep sözcüklerden diktiğim yamalı yaralı kalbim var insanların hor gördüğü… Renkler azadesi iklimin Azat edilesi sözcükler diktiğim Belki de bir dilaltı acımla bütünleşip…
View On WordPress
0 notes
Text
Benim bir anı kutum var böyle hangi günün hangi küçük ayrintisi varsa parça parça biriktirmişim. İlk gittiğim çocuk tiyatrosu,ilk trene binişim,ilk öykülerim, çocukluk fotoğraflarım, günlüklerim...
Liste baya uzun. Yılbaşında açarım o kutuyu başlarım okumaya tüm notlarımı. İşte geleceğime, geçmişime hitaben yazdığım geçen yılbaşından kendime armağan ettiğim notların hepsini. Geçen yine bu ritüeli gerçekleştirirken kendimi o kadar kaptırdım ki "ne kadar beni anlatıyor" bu cümleler diyerek nottan nota geçtim ahsjdjdjd
Bazen bunu çok yaşıyorum biliyor musunuz aklıma geldi şimdi hem acayip hem komik sjdkdkd
0 notes
Text
Samim Kocagöz / Sosyalist bir yazar, halkın ve kişinin gözü açık gördüğü düşlerin sözcüsüdür
Tumblr media
Yeni İstanbul - Herald Tribune gazetelerinin 1950 yılında düzenlediği Dünya Hikâye Yarışması'nda "Sam Amca" öyküsüyle birincilik kazanan Samim Kocagöz (1916-1993), Yağmurdaki Kız kitabı ile 1968 yılında TDK Hikâye Ödülü'nü, Alandaki Delikanlı kitabıyla da 1979 yılında Lions Hikâye Ödülü'nü aldı. Kalpaklılar ve Dolu Dizgin gibi Milli Mücadele'yi anlatan romanlara imza atan yazar, 1988 yılında yayınlanan romanı Eski Toprak üzerinde çalıştığı günlerde, Sanat Emeği dergisinin sorularını yanıtlamıştı.
Kitaplarınızın baskılarının hemen hemen hiçbirinin kitapçılarda kalmadığını görüyoruz. Onların düzenli ve yeniden baskıları için herhangi bir girişiminiz var mı? - Çok girişimlerim oldu, nedenini anlayamadığım birtakım olaylar yüzünden şimdilik hiçbir yayıncı kitaplarımın yeni baskısı için istekli görünmüyor. Son iki-üç yılda basın ve yayın alanına getirilen anti-demokratik baskılar ve ekonomik baskılar Türk edebiyatını ve sizi ne ölçüde etkilemektedir? Bu durumda yazarlara ve sanatçılara düşen sorumluluklar nelerdir? - Çok büyük sorumluluklar vardır, bu konuda yazılacak çok önemli konular vardır. Bir de yazıp da yayınlamak için çok güçlükler çektiğimiz sorunlar vardır. Sosyalist bir yazar bilinçli çalışıyorsa halkın ve kişinin gözü açık gördüğü düşlerin sözcüsüdür. Bugün bizim toplumumuz büyük bir kaynaşma içinde düşten öte gerçekleşmesini istediği büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Yazarın ödevi bu sorunlara elinden geldiğince eğilmek olmalıdır. Sayın Kocagöz, bize son çalışmalarınız üstüne bilgi verir misiniz? - Eski Toprak adıyla üç yıl çalışıp ortaya koyduğum yeni bir romanım var. Umuyorum önümüzdeki sonyazdan sonra yayınlanabilir. Yazdım bitirdim; konunun bence çok önemli olmasından ötürü yeniden elden geçirmek istiyorum. Sözünü ettiğiniz son yapıtınız ülkemizin belirli bir tarihsel sürecini mi ele alıyor? - Yeni romanım Türkiye'deki 1900'lerden gelen sosyalist kaynaşmanın bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Romanın fonunda Türkiye'nin bugüne dek illegal kalmış sosyalist savaşımının tarihsel bir görüntüsü vardır. Bu görüntüyü kuru bir biçimde ortaya koymamak için eski yaşlı bir sosyalistin yaşam öyküsünü araç olarak kullandım. Bir tarihsel kesite ışık tutan bu romanım ve romanımın kişisi tüm çaresizliklere karşın gelişmenin iyimser bir sembolü olarak ortaya çıkmaktadır ki, yazar olarak ben de iyimserim. Bir de 1919'lardan 1929'lardan bu yana sosyalist kaynaşmanın liderliğini yapan namuslu liderlerin artık görevlerini tamamladığını ve bu savaşımı gençlere bırakmasını vurgulamaktadır. Ele aldığınız tarihsel süreç içinde belgelerden ve yaşanmış olaylardan yararlandınız mı? - Evet ele aldığım konuda 1900'lerden 1970'lere değin süren sosyalist kaynaşmaların bulabildiğim belgesel kitaplarından ve belgelerden, zamanla topladığım gazete kupürlerlerinden yararlandım. Ülkemizde ve uluslararasında Sosyalist Gerçekçi bir yazar olarak tanınıyorsunuz. Son yapıtınızda olayları ve tarihsel süreci bu açıdan ele aldığınızı söyleyebilir miyiz? - Söyleyebiliriz, bu romanı 1921'lerden 1970'lere kadar memleketimizdeki sosyalist kaynaşmanın ve sürecinin bir yansıması olarak yazdığımı umuyorum. Bundan sonraki çalışmalarınızdan söz eder misiniz? - Bundan sonra yazılacak öykülerim var, bir romanı da geliştirmekteyim. Ne var ki, bundan önce altmış dört yaşıma geldiğimden edebi çalışmalar ve 1940'tan bu yana içinde bulunduğum edebiyat çevreleri konusunda anılarımı yazmak istiyorum. Zaman zaman bu konuda tuttuğum notlarım hazır. Yıllar boyu tuttuğum bu notlardan yararlanarak önümüzdeki kış çocukluğumdan başlayarak bir roman havası içinde, gerçekleri içine alan anılarımı yazacağım. Verdiğiniz bilgiler için sağ olun. - Siz sağ olun. (Asım Öztürk / Eylül 1988 / Sanat Emeği)
1 note · View note
muratkan66 · 4 years
Photo
Tumblr media
#şairimsi #dertyüklüşiirler #öykülerim #şemse #çanakkale https://www.instagram.com/p/B53UxKEH4ki/?igshid=1k5p564fvx33
1 note · View note
sultanifil · 5 years
Text
Savaşı yenen Deli Deniz , bense bugünlerde epey bi Müzeyyen... 
2 notes · View notes
dondumdolastim · 4 years
Text
perdesi kapalı kırık camlar
Bizim oralarda iki katlı yaparlar evleri. Evvelden ağaçtan yapmışlar da sonradan betonarmeye çevirmişler bazı yerlerini. Tuğlalar köylere inince zaten insanlar artık birbirini daha az sevmeye başlamış oralarda da. Ben gitmeyeli bilmem kaç yıl oluyor şimdi oralara. Bazen trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, hele de sağanak yağmur vurmuşsa sabahları ansızın aklıma geliyor çocukluğumun yağmurları. İşe gidince maruz kalacağım imaları düşünmektense gök gümbürdediğinde titreyen camları, sanki koskoca bir gülle düşmüş gibi sarsılan toprağı düşünmek daha az korkulu geliyor bana. “Oğlum Ömer,” diyorum, “sen de büyüdün adam diye sıraya girdin ya!” Hiç büyüyebileceğime inanmazdım, şimdi dönüp bakıyorum geriye, kaç yılı devirmişiz bile. Bazen şaşıp kalıyorum zamanın gerçekten de böylesine hızlı geçmesine. Bak bir yıl olmak üzere boşanalı, belki de benim sınavım da o diyordun, belki günahlarının bedelini bu kadına mahpus kalarak ödüyorsun. Bak kurtulalı aylar oluyor. Güzelliği başını döndürmüş, aklını başından almıştı. Aklın başına geldiğinde çoktan iş işten geçmişti. Asıl cehennemin daha yeni başlıyordu, sen tüm hayatını orada geçirdiğini sanırken hem de. Aklın yüreğini hiçbir zaman yakalayamamıştı da sonra olanlara ne demeli? Hayatına giren her kadın ya seni öldürecek ya da süründürecek anlaşılan. Bak geldin kaç yaşına hala da vaz geçmiyorsun. Vallahi pes. Hatta şey bile demeye başladım ben aslına bakarsan, keşke gençliğime dönebilsem. Gençlik demekle kast ettiğim babama isyan bayrağını çekip Kurtuluş’a taşındığım o zamanlar da değil, daha da eskisi. Ondan yıllar yıllar evvel hatta. Gözüm trafikte bir türlü ilerlemeyen dolmuşun buğulu camlarının ardında kırmızı ışıklardan ibaret olan Üsküdar’da, sırt çantam belimi adam akıllı ağrıtırken ağırlığımı bir sağ ayağıma bir sol ayağıma vererek bekleşirken o özlediğim günleri düşünüyorum. On beş on altı yaşlarımda, köyde geçirdiğim yaz günlerinin hasretini çekiyorum. Hem yıllar var ki gitmiyorum oraya, hem de yıllar var ki geçti gitti üzerinden. Yok mudur durdurmanın bir yolu şu zamanı? Daha o zamanlardan beridir fazla yürüdüğümde sağ ayağımın aksaması. Temmuz başında ekinler biçildikten sonra elime bir orak tutuştururdu dedem, biçerdöverin ardında bıraktığı başakları tarlanın bir ucundan o bir ucundan ben biçe biçe gelirdik. O ucu bucağı sarının çeşitli tonlarına bürünmüş tarlalardan dönerken hafiften topallamaya başlayınca eve varana kadar dedemin çok çalışmaktan çıkan kamburundan, aksamayan ayaklarından utanıp birkaç adım gerisinden yürürdüm. Bir elim omzuma geçirdiğim orağın sapında, diğeri elime bir yerlerden geçen ince dayağı toprak yolda sürüye sürüye varamazdım bir türlü eve. Kimsecikler de kalmadı artık oralarda nereden baksan, ya yıllar almış götürmüş ya da yollar insanları. Ben de dahil herkes savrulmuş bir yerlerine dünyanın. Nereden baksan saatler ötede en sevdiklerin dahi,neyse ki kıyametlerce  değil henüz. Bazen şaşıp kalıyorum zamanın böylesine akıp geçmiş olmasına, şaşmamak mümkün mü hem? Üçlerle başlıyor yaşım artık, otuz üç, otuz dört, otuz beş, inanılır şey mi bu? Hala yaşadığıma da şaşıyorum bazen, bitmeyecek sandığım şeylerin bitmesine, unutamam dediğim şeyleri unutmuş olmama, olmayacak dediğim şeylerin olmasına… Ummadığım ne çok şey oldu öyle, sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum şimdi. Bir ev vardı bizimkinin yanında, biz küçükken epey kalabalıktı da sanki çil yavrusu gibi dağılıverdi bir anda ev ahalisi. Ne olduğunu bilmiyor kimse, yaşlanıp öldüler mi yoksa büyüyüp uçtular mı evden, yoksa her ikisi birden mi? Sık sık da girer çıkardık biz de oraya, şişman bir kadın salonda yemek pişirirdi, menemen ya da tavuk ciğeri olacak, emin değilim hangisi ama muhakkak ikisinden biri. Kokusu da sarardı bütün evi, içeri giren kokuyu hemen almasın da ne yapsın, aç değilse de acıkacak hemen. Ev yapımı mis gibi tepsi ekmeği de bizimkilerin aksine hep fazlaca kabarmış. Sahi neden söndü o ocak? Yıllar mı aldı yoksa yollar mı? Hangisi? O zamanlardan beridir eski evler daha bir ilgimi çeker, daha bir meraklanırım. Açık kapılardan kafamı uzatmamak için zor tutarım kendimi ne vakit eski bir evin önünden geçsem. Fakirliklerini görmekten daha çok korkarım azarlanmaktan, suçlanmaktansa. Yalnız bir ihtiyar görmekten, kocasız bir kadın ya da beteri anasız babasız fakir bir çocuk görmektense aklımın bir köşesinde gizemli, adım atılmaması gereken bir bölge olarak kalmasını yeğlerim. Şehrin eski fakir semtleri de belki de bu sebepten üzer beni, kim bilir. Ya da basittir, belkisizdir. Kapısına asma kilit vurulanları da ayrı bir üzer beni.  Kimseler kalmamıştır geriye, yalnız bir ihtiyar, kocasız bir kadın, anasız babasız fakir çocuklar bile. Bazısı öyle bir ihtişamlı oluyor ki evlerin, çürümeye terk edilen güzelim ahşaplara bile kıyamıyorum, kafesi gibi pencereleri kaplayan parmaklıklardaki kurumuş sarmaşıkların terk edilmişliklerine üzülüyorum. Bazen bomboş oluyor camlar, hatta yalnızca çerçeveler, buram buram küf kokusu geliyor içeriden, bakasın da gelmiyor zaten boşluktan içeri. Boşluklardan içeriye bakmamayı kendi içimdeki boşluktan içeri düşünce öğrenmiştim zaten. Bazen tozlu, kırık camların ardında küçüklüğünün soluk sarı gece perdelerini görüyorsun, bin bir türlü hatıra tütüveriyor gözlerinin önünde. Bir perde de senin gözünün önünden gitmiyor ya hiç hani, senin gibilerin akıbetini merak ediyorsun o zaman. İçinde bir aile yaşayan bir evle boş evin arasındaki farktır perde aslında, olmadığında anlıyorsun. Yuvadan uçup gittikten sonra anlıyorsun kapalı perdelerin ne anlama geldiğini. Arkandan aralanmadığında fark ediyorsun yalnızlığını. Terk edilmiş evlerdeki kırık camların ardında yalnız başına salınan perdelere üzülüyorum, bir zamanlar onlar da gün yüzü görmüştü – terk edilmiş eski evler gün yüzü görmez. Terk edildiğinde anlıyorsun. Aslında tüm metruklara üzülüyorsun, sen de onlardan biri olduğunu fark ettiğinde.
0 notes
damladilsadakcasar · 6 years
Text
Yıllardır Yoldaydı
Tumblr media
        Diğerleri çoktan ailelerine ulaştırmıştı yavruları. O uçuyor uçuyor uçuyordu... İz sürücü uçmayı o kadar seviyordu ki; küçük leyleği ailesine götürmektense, rüzgarla sevişmeyi tercih etti. Zaman geçti.Leylek artık yavru değil; kocaman, güçlü bir erkek olmuştu. İz sürücü düşündü... Daha yükseğe çıkmak nasıl hissettirirdi? Kararını verdi ve dedi ki:
-Yüksel leylek! Yolumuz uzun...
                                                                           Damla Dilşad Akcaşar
1 note · View note
layezalll · 3 years
Text
Tumblr media
Hayır, diyorum ki olur da birgün hatırlamak istersen, özlemek gelirse içinden ya da ne biliyim öyle sevmek falan delice..
Mesela, yolda gördügün birini benzetecek olursan bana, içine bir öküz oturacak ve orda yaşamaya devam edecek olursa, öyle olacak gibi olursa işte..
Annem, evimiz yanıyormuş gibi uyandıracak beni yine biliyorum..
Gözlerimi kapatarak açacağım o sabah ve annem neden ağladığımı soracak aynı zamanda gülümserken..
iyi miydi kötü müydü oğlum rüyan? anlamadim ki diyecek
Yine öyle bir rüyaydı işte zihnimin derinliklerinde
Uzandığım isimlerin karanlığından çıktım yalın ayak.
Aglayacak hâlin sabredeni yalnızca tespih taneleri, bir dervişin hayalhanesinde.
Şimdi dikilecek bir gök yırtığı, söylenecek bir söz artığı arıyorum. Tahammülüm sarsak, irgalaniyor beklemisligim.
Açsam gözümün perdesini; aşk, örtün demeden bedenim yirtilacak.
Dilsizligime çaput bağladı türbedari kaçkın aşkın hurafeleri. Üç mum diktim gözbebeğimin sınırına. Adına yâr denilmiş rivayetin kahkahası çalkaladi ruhumu.
Ben bir dügümdüm; beni çözebilecek öykü bulamadım.
Kan yanigiydi gurbet gurbet inleyen kalbimin sevgili selamına baş egmesi.
Siz sevgilinin dudağından kalan iz hiç silinmesin diye abdest gibi giyindiniz mi aşkı?
Sözsüz bir müzik gibi, beyaz kağıtlar arasında kalan ellerinizi gezdirdiniz mi içinizin aşkla ritim bulan acılarında?
Sağ kalan ömürlerden mihrabin kırık yanına basan kaderler çizdim kendime; düsseydim kimse bilmeyecekti hikâyesiz yaşadığımı.
Gülüsümde bir gül sizlamasi…
Gülsem, aşk anıldığında hep sızlayacak. Gülmesem, gülüşüm gül kalacak.
Havva Âdem’in boğazında kalan elma isirigiydi. Ne zaman tekrar tekrar sevilse Havva, biliyorum boğazımda kekremsi bir yutkunus olacaksın.
Bu yüzden ben seni tövbelerle sevdim.
Günahlarla solduracak kadar şeytan degilim ey layezal Sağımda uyuyan melek solumda rüya görüyorken, nasıl anlatilirdi ki bir kalem cizirtisiyla aşkın üçe yarılışını seyretmek? Nasıl dillendirilirdi sonsuzluk ahdiyle çıkılan yolun hep kendine vardığı?
Fersizim, mahpusum ve yılan kavlini çatlatircasina akıyorum içimden aşağı, adı Yusuf olmayan kuyulara.
Aşk hiç yazılmamış dilekçenin geri gelen cevabiydi.
Arzuhâlimi bilseydi anlamında ısınıp durduğum adın, seni oluşturan harflere dikenler batmaz mıydı?
Gözyaşımı saçlarınla durulayabilmeyi ister miydin ey layezal?
Acılardan arta kalan kahkaha kusmuklarinda yüzdü parmakları ruhumun.
Güvercinlerin ayaklarına gecenin şafağından yapılmış mektuplar iliştirdim. Yüzün dedim, yüzün üç arşın kefen bezi gibi; öyle güzel son ve öyle ilik titreten üzgünlük kokuyor. Sonrasi hiç gelmeyen yolların örümcek aglarindan aşka kader ördüm.
Kadehin kırılsın yalnızlık, bosaldikça doldun derken ve ummadığım taş mezar taşım olurken ölümün inceltici sesine rastladım kederinde. Damlasiyla doldugum, islandigim, döndügüm yağmurun rahmetinde gözlerinin şems çağıran hâli vardi, biliyorum. Mecalimin zalimi, zulmün nazenini diyordum ellerinin serinliğine. Dervisligimin dereni, peltekligimin söylenmeyen harfi, ey layezal!
Ateş havzalarindan gövdemi esirgeme. Aşkım bağışlanma talebimdir; istersen sen kokmuslugum tanıklık edebilir.
Aslıma vesika olma, ateşe cürümüm kalma; sana bir aşk tuttum, durma yapabilirsen gözlerimden izlerini ayıkla.
Yarasa çığlıklarıyla çirkinliginden susmalar türeten koca bir yalandı alfabe dilimde. Yazılacak her şey biraz sonra kendi eşiğinden düsecekti. Tabutlardan ceset kokusu çalıp gövdemin en adressiz yanlarından çürümeyi dileyecek kadar eskâlsizdim sana. Seninle yan yana yürümek şehirlere kasıt, senden uzak durmak imtihani zor yalnızlığın zorbalığı olabilirdi ancak. Durduk yere çarptım içimi çatlaklarima; ben gülüşünün sakarlığı mıydım ey layezal? Korkularının en bilenmisine cesaret isiltisi miydi sözlerimin sonrasi? Sana senden daha Leyla uzuvlarinin güzelliğine tenhasi boşaltılmış bir esre çek. Seni senden uydurabilecek masallarım yok benim. Öykülerim dargın. Yaralarım tenimde mecnun. Öyleyse ellerinden çöl ve saçlarından rüzgâr doğur ikimize. Bir nefes al, boşluğumu avut. Bir nefes ver; iste aşkın sahadet serbeti bize. Bildim ey gül: Yorgunsun. Bana bakacak yüzün olduğunda aynaları kırma.
Zahirimden batinimi ayirt edemedim sonbahar dinlenirken kapi arkalarinda. Üç talakta boşalacak gibi degildi gözlerin. Çünkü zanniyla müsemmaydi cismine addedilen cinayet rivayetleri. Avuçlarımdan iskillenme sakin, hâlâ sicaksin bir ten için. Ugrak bahçelerin hazan tortularindan eksilt gözyaşımı. Yanağın örselenmesin süpürürken hüznünü. Sabra müddet biçisimi aceleciligime yorma: Düşüyorum, burası kirpiginin battığı yer değil oysa! And olsun zamandan boşluğa sürüklenen sesimin çirpinisina ki ey layezal, bedenimin var oluş sırrını unutacak kadar ruhumu kattım sana. Şimdi dinlen, soluklan saçlarının uzunluğunca. Çünkü boğulmaya meylederken sur üfleniyor ağzıma.
Bu düşü al ki, seni delirtecek kadar cinnet olayım, yüzüne doyasıya bakarak cinnetimi bulayım. Yazık, önsözüm olan güzelliğini vademden ayırma. Haddini bil ey layezal, ruhumun senden yogrulmusluguna bedenini katma!
Zekâti verilmiştir aşkın, fazlası sende bile haraç sayılır. Bir ben bildim, canın çıkmayanı asktandir. Şerefine kadeh kırdığım suretlerden ayazina meydan okunacak ayrılıklar sızdı. Yaktığım gecelerin, kirlettiğim günlerin terlemesine urba yetistiremedim. Özledim ya seni; ağla , anandan emdiğin süt gibi helaldir özlemim sana. Tenin ücralarinda hasrete yakılan bir türküdür sarılmak. Uçurum boylarından denizlerine inmeyen gemiler yolladım tenini çıldırtan beyazligina. Üzgünüm ey layezal, ruhun mecazimda bana Mescid-i Aksa.
151 notes · View notes
sybllll · 4 years
Text
YÜREĞİN MEVSİMİ MEVSİMİN İŞÇİSİ
Tumblr media
mevsimlik işçi gibiyim
baharın kollarında boyun bükmüş
elimi toprağın altında dürmüş
güzün yapraklarına öykünmüş
öykülerim savrulmuş
sararmış yapraklara
kıraç toprakların yüzüne
tanın turunçtan yalımına
alev olmuşta cayırdamış
dışım el olurda yakar
içim sel olurda boğar
soğurum
can’dan
tan’dan
ruhta yatandan
soğurum
içte mevsimin yüreği
yüreğin…
View On WordPress
6 notes · View notes
ciplakyazar-blog · 6 years
Text
Sihirli Şeker : Bir Çocuk Öyküsü
Tumblr media
Deneme amaçlı ilk kez bir çocuk öyküsü yazdım. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.
SİHİRLİ ŞEKER
İlk kez bir çocuk öyküsü yazdım. İyi kötü düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim.  Yazıyı oku : https://goo.gl/24RHm4  #kısahikayeler #öykü #öykülerim #sihirlişeker #çocukhikayeleri, #yazmak #hikaye #şeker #çocuk #blog #blogger #kişiselblog Read the full article
0 notes
cemalsepici · 5 years
Photo
Tumblr media
Başlamadan hayat g'özümde Yarım kalmış öykülerim var fragman niyetine
13 notes · View notes
oluruvar · 6 years
Text
Çok içten bir yazı
Çok güzel resimler yapmak istiyorum. Mükemmel portreler, aklımda mükemmel manzaralar, mükemmel kadın ve adamlar var çizmek istediğim. Sonra mükemmel şarkılar söylemek istiyorum, büyüleyici tonlamalarla o sesten o sese atlayayım istiyorum. En dokunaklı şiirleri ben yazayım, en sürükleyici roman ve öyküler benim romanlarım, öykülerim olsun istiyorum. Öyle denemeler yazayım ki okuyanın aklını başından alsın, bambaşka bir kafası olsun istiyorum. Sonra, en güzel ben dans edeyim istiyorum. Müzik bile olmadan, içimdeki notalarla oradan oraya süzülmek istiyorum. Sonra farklı spor alanlarında başarılarım olsun, en hızlı ben koşayım, en esnek ben olayım istiyorum. Mükemmel besteler yapmak istiyorum. Aklımda duyduğum tüm müzikleri herkesle paylaşmak istiyorum. Kemanı en iyi ben çalayım, gitarı ve piyanoyu da en iyi ben çalayım istiyorum. Elime kimse su dökemesin istiyorum yemek konusunda da. Tiyatro yapayım, istediğim anda göz yaşlarına boğulup istediğim anda kahkahalarla doldurayım sahneyi ve bunu mükemmel bir gerçekçilikle yapayım istiyorum. Fotoğraf çekmek istiyorum. Öyle fotoğraflar ki kimsenin görmediği güzellikleri gösterecek türden fotoğraflar olsun istiyorum. Filmler çekeyim, senaryolar yazayım istiyorum. İstiyorum ki her şeyde mükemmel olayım. İstiyorum ki her şeyde ben olayım. İstiyorum ki ben her şey olayım. Neden bu çok çok çok çok istek? Ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var o da başarılı olmayı gerçekten gönülden istediğim.
12 notes · View notes