Tumgik
#9 oğul
isimsizyildiz · 2 months
Text
İnsanın kendini korumak istemesi, düşüncelerini ve kararlarını bir şeylere dayandırmak istemesi üzerine batıl inançlar ortaya çıkıyor. Batıl inançlar hep bana çok garip gelmiştir. Çünkü bir din değil ama ortak inanılan şeyler var, bölgesel değişse de çoğunun asıl inancı aynı. Ama dikkatimi çeken başka bir şey daha var. O da çoğunun kediler üzerine olması.
Şuan kedilerin uğursuz olarak sayılması M.Ö. 1900’ler Antik Mısır’da hiç de öyle değil. Aksine onları tanrılarının ilahi yönlerinin temsilleri olarak görüyorlardı. Hatta çoğu tanrı ve tanrıçanın resimleri hep kedi kafasıyla aktarılıyor. Peki kediler tanrıdan ‘hayvanlığa’ nasıl evrildi?
Kedileri öncelikle insana 2 açıdan çok benzetiyorlar. İlki korumacı sadık oluşlarıyken diğeri aynı zamanda hırçın olabilmeleri.  Bir de yüksekten düşseler bile yara almamaları onları çok etkiliyor. Ki zaten kediler 9 canlıdır inancı da böylelikle çıkıyor. Resmen kediye hayran oluyorlar. Hatta o zamanlarda aileler kız çocuklarına kedi çağırma sesi olan ‘mit’ ya da ‘muit’ olarak isimler vermişler. Evinde kedi bulunan aileler her zaman daha soylu ve daha üst mertebelerdeki insanlar olurlarmış. Evdeki en değerli mücevherler kendileri yerine kedilere takılır ve onlar üzerinde sergilerlermiş. Kediler öldüğünde mumyalanır (ki burda kuyruklarının konumları da önemli) ve  tekrar birleşeceklerine inanırlar. Yas belirtisi olarak da kedi sahipleri kaşlarını tıraş eder ve kaşları tekrar çıkana kadar yas tutmaya devam ederlermiş. Bu çook uzun yıllar boyu böyle devam etmiş. Tabii bazı şeyler değişmiş. Yüz yılda bile neler değişirken binlerce yıl bir şeylerin aynı kalmasını bekleyemeyiz
Orta Çağ’a gelindiğinde tüm dikkat cadılar ve onların yaptığı hareketler üzerinde. Bu cadılar nelerle bir iletişime geçerse onların da kötü ruhlu olduğuna inanıyorlar. Sokak kedilerini besleyen cadılar kara büyücülükle suçlanıyor. Bu yüzden de o dönemlerde kedilerden uzak durulmaya başlanıyor. Hatta bazı olaylar var (tabii ki doğruluğu kesin olmasa da) kediyi cadılarla direkt bağdaştırıyor. Gece geç saatlerde yürüyüş yapan bir baba ve oğul önlerinden geçen siyah bir kedi görüyor ve taş atmaya başlıyorlar. Kedi arka patisinden yaralanıp kaçmaya başlıyor ve yakındaki bir eve giriyor. Evin sahibi de cadı olduğundan şüphelenilen bir kadın. Ertesi sabah şehir merkezinde o kadını görünce fark ediyorlar ki kadın topallıyor ve her yerinde morluklar var. Bu söyleni yayılıp cadıların geceleri kara kediye dönüştüğüne dair bir inanış ortaya çıkıyor. Etkisi o kadar büyük olmuş ki günümüzde bile hala kötü batıl inançların çoğu kedilerle özellikle de kara kedilerle ilgili.
Kedi en sevdiğim hayvanlarda ilk 3’e girdiği için bunlar beni çok etkiledi. Sanırım kedi sahiplerinin gerçekten kedilerine neden taptıklarını biraz da olsa anlayabiliriz artık :) Bu batıl inanç konusu çok geniş çünkü yeni oluşan bir şey değil. Batıl inançlarda kadın algısı adında çok güzel bir metin vardı hem o hem de 13 sayısına ilişkin de bir şeyler anlatmak istiyorum.  Ama yakın bir zamanda olmaz aynı konu üzerine art arda yazı paylaşmak istemiyorum. <3
4 notes · View notes
sonmuzik · 1 year
Text
Gülcemal 10. Bölüm Fragmanı Yayınlandı!
Tumblr media
Gülcemal 10. Bölüm Fragmanı Yayınlandı! Deva İle Evlenecektir!
Gülcemal 10. Bölüm Fragmanı yayınlanmıştır. Fox TV ekranlarında büyük beğeniyle izlenen Gülcemal dizisinin yeni bölümü 15 Haziran Perşembe akşamı saat 20.00'de izleyebilirsiniz. Deva’nın hayatını kurtarması üzerine Gülcemal herkesi şok eden bir karar verir. Deva ile evlenecektir. Ancak ne Gülendam ne de İbrahim bu karara razıdır. Armağan ise annesinin Deva ve kendisini attığı tehlike üzerine soluğu Zafer’in yanında alır. Ancak anne oğul arasında yaşanan tartışma Zafer’i ölümle burun buruna getirir. Zafer’in durumu kardeşleri birleştirirken Deva ve Gülcemal evlenmek için herkesi karşılarına alır. Gülcemal 9.Bölüm 2. Fragmanı Yayınlandı! Aşk’mı Yoksa Yıllardır Güttüğü Kin’Mi Galip Gelecektir? Yapımını MF Yapım’ın, yönetmenliğini deneyimli isim Yusuf Pirhasan’ın üstlendiği, senaryosunu Eda Tezcan Çalışkan’ın kaleme aldığı dizi; annesinin küçükken terk edip karanlık bir canavara dönüştürdüğü Gülcemal (Murat Ünalmış) ile güzeller güzeli Deva'nın (Melis Sezen) nefretle başlayıp giderek ateş, tutku ve fırtınanın girdabına savrulan aşkını konu alıyor... Gülcemal'in annesiyle olan savaşında, hiç hesapta olmayan aşk mı yoksa yıllardır güttüğü kin mi galip gelecektir? Bedellerle dolu bu yolda Gülcemal, gaddar bir avcıyken açık bir ava mı dönüşecektir? Peki Deva? Nihayet teslim olduğunda, anlayacak mıdır bu aşkın imkansız olduğunu? Gülcemal 10. Bölüm Fragmanı Yayınlandı! Deva İle Evlenecektir! Oyuncular: Murat Ünalmış, Melis Sezen, Edip Tepeli, Nilay Erdönmez, Atilla Şendil, Cahit Gök, Nilüfer Açıkalın, Samet Kaan Kuyucu, Meltem Akçöl, İpek Ayaz Kortunç, Sabahattin Yakut, Gökçem Çoban, Melike Küçük Read the full article
2 notes · View notes
kosul123 · 2 years
Text
MERYEM SÛRESİ 1-13
Mekke'de geçen on üçüncü yılın ortalarında nazil olmuştur. Doksan sekiz âyettir. Peygamberlerin dilinden her ana ve babanın çocuk sahibi olmak istediklerinde çocuklarının temiz, bilgili, hikmetli, merhametli, iffetli, Rabbine itaatli anne babasına saygılı olmasını istemeleri zorba ve isyankar olmaması için çalışıp dua etmeleri öğretilmekte. Yahudilerin Hz. İsa ve annesi Meryem validemiz için uydurdukları iftirayı reddedip doğrusunu söyleyerek Hıristiyanlara zeytin dalı uzatarak İslâm’a da'vet ediyor. Diğer peygamberlerden, mesajlarından, başarılarından ve son durağımız âhiretten bahseder.
‎بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile.
1- Kâf- Hâ- Yâ- Ayn- Sâd.
2- Bu, Rabbinin Zekeriyya kuluna olan rahmetini hatırlatmasıdır.
3- O, Rabbine gizli bir seslenişle yalvarmıştı.
4- "Rabbim, benim kemiklerim gevşedi ve baş, ihtiyarlık aleviyle bembeyaz oldu. Rabbim, sana dua ile hiçbir zaman mutsuz olmadım" demişti.
5- "Doğrusu ben, arkamda benim yerime kalacak yakınlarımdan korktum. (Bu görevi üstlenemezler) Hanımım da kısır. Bana tarafından bir veli bağışla."
6- "O (Veli) bana ve Ya'kub oğullarına varis olsun. Rabbim, onu razı olduğun biri yap."
7- "Ey Zekeriyya, biz sana bir oğul müjdeliyoruz. Adı Yahya. Daha önce ona bir adaş kılmadık" dedi.
8- (Zekeriyya) Dedi ki: "Rabbim, benim için bir oğul nasıl olur? Hanımım kısır, ben de çok ihtiyarladım."
9- "Öyle, fakat Rabbin buyurdu ki: O bana kolaydır. Daha önce sen hiç bir şey değilken ben, seni yarattım."
10- (Zekeriyya) "Ya Rab, bana bir işaret ver" dedi. (Rabbi) "Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde üç gece (ve gündüz) insanlarla konuşamamandır" buyurdu.
11- Mihraptan kavminin karşısına çıkıp “Sabah akşam tesbih ediniz” diye işaret etti.
12- Ey Yahya, kitabı kuvvetle tut (dedik) ve O’na çocukken hikmeti verdik.
13- Tarafımızdan bir sevgi ve temizlik (verdik) ve O çok mûttaki oldu.
2 notes · View notes
vicseul · 2 months
Text
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR/ BXB
"Sana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları"
9. Bölüm
Tumblr media Tumblr media
youtube
{Şeytanla imkansızlık sözleşmesi}
Bölüm şarkısı: Yeni Türkü- Sezenler olmuş
Koğuşa vurmazdı güneş, hep bir griydi içerisi, sesler ve bağırışlar uyuyanları uyandırır. Bazen ise gardiyanların komutaları hazırola dikerdi mahkumları ama bugün savaş için her şey farklıydı. Yüzüne gelen karartı uyandırmıştı onu, bölmüştü en tatlı uykusundan. Razıydı kurtuluştan gelen her olumsuzluğa. Olumlusu geliyordu ardından önemli olanda buydu zaten, esmerin araladığı gözleri merakla bakan gözlere tutuldu. Yattığı yerden gerim gerim gerilirken, kumral olan genç karşı ranzadaki yerini almıştı. Herkes çoktan kahvaltıyı yarılamıştı ama savaşın münasip yerlerinde pireler uçuşuyordu hala, kaldırma görevinide kahvaltı sofrasından üstlenen tek kişi kurtuluş olmuştu. İkiside memnundu bu durumdan, ufak konuşmalar dün geceki gibi sarılışlar ve gece sohbetleri onların aralarındaki ipleri dahada sıkılaştırıyor, birbirlerine daha da emin bağlanıyorlardı. Yarısı hatta çoğu yenmiş sofrada tek bir tabak doluydu, orhan amca ve kurtuluş onun için ayırmıştı bu tabağı. Aham şaham bir şey yoktu ortada elbet ama bir kuru dilim ekmekle zeytine bile razıydı savaş, sevdiği birkaç insan yanındaydı o onu tok ederdi zaten. Annesini özlerdi bazen, görüş günlerinde soluğu onda alır, pamuk ellerini sarıp sarmalar. En karanlık günleri içerde geçirse bile annesine çiçek açar en güneşli günlerini sunardı, annesi biliyordu içerde ne zorluklarla çebelleştiğini ama tek mutlu oldukları bu anıda şu kısa birkaç ayda hiç bozmadı. Oğlunun gözü morarmış gördü, yeri geldi bir deri bir kemik kalmış olarak gördü, ses etmedi. Yarına çıkar mıydı bilemezdi oğlu ama yine de en mutlu anılarını bozmadı annesi.Savaşın işlediği ve yattığı suçu annesi kabullenememişti, dizlerini dövmüştü hep. Aylarca tek tük gördüğü oğlunun hasreti ile kavrulmuş, oğlunun masum olduğu hep eşine anlatmaya çalışmıştı ama nafile. İnattı ya babası, dönmezdi yolundan. Silmişti oğlunu, yarınları yokmuş gibi. Başını yastığa koyduğunda uyuyamazdı ama oğlunuda affetmezdi işte. Aylar olmuş, yıllara adım adım yaklaşırken hala gitmemişti görüş gününe. Züleyha Hanım çok konuşmuş, en sonunda dili lâl olmuştu. Aynı sofrada otururlardı, aynı yastığa baş koyarlardı ama konuşmazlardı artık. Züleyha Hanım'ın tek şartı vardı Tolga Bey'in oğlunu görmesiydi. Geçen yine konusu açılmıştı sofrada; "Oğlunun yarına çıkıp çıkmayacağını biliyor musun bey? Git bari içeride ölmeden oğlunu gör. Bırak şu inadı, en azından helalleşin." Züleyha hanım bunları dese de Tolga bey çoktan sofrayı bırakıp kalkıp gitmişti evden, haftada en az benzer bir konuşma yaşanıyor sonu ya Tolga beyin evden ayrılması ile son buluyordu ya da iş kavgaya evriliyordu. Ev içinde olan bu dram ikisini birbirinden uzaklaştırıyordu. Her görüşte bunu dile getirmese de Züleyha hanımın suratından yorgunluğu belli oluyordu. Oğlunun önüne sıcacık yemek koymayı özlemişti, savaşta en az onun kadar annesinin yemeklerini özlemişti. Anne oğul elbet sonsuza kadar kavuşacaktı birbirlerine şimdilik ikisi de zamanını bekliyordu.
Önüne koyulanları yedikten sonra tezgaha koydu tabağını, bulaşık sırası Hamdi'de idi. Kendi yatağına geçti, battaniyesini katlayıp koyduktan sonra biraz daha dinlendi kendi alanında. Gardiyan koğuş kapısını açınca avlu vaktinin geldiği anlaşılmıştı, herkes tek kişilik sıra halinde olurken savaş bu düzeni arada bozuyor Kurtuluşun yanına geçiyor, uyarısını aldıktan sonra da eski sırasına geri dönüyordu. Kurtuluş onun bu hallerine sırıtmakla yetiniyor, onu tembihliyordu sırasına uyması konusunda. Savaş ise onu dinlememeyi tercih ediyordu, her zamanki gibi. İnce uzun koridorda tek düze olarak ilerliyordu 20 kişilik koğuş; Savaş arkasına dönmeye kalkışsa da Kurtuluş ensesini sıkmış ve onun hareketlerini kısıtlamıştı şimdi. Savaş tutulan ensesi ile iki büklüm kalırken küfürler sıralıyordu Kurtuluş'a. Kurtuluşun gülüşleri ise yerini kahkaya bırakmıştı. Gardiyan copla ikiliyi dürtse de çoktan avluya vardıkları için, azarlanmamışlardı bile. Bütün koğuşlar avluya çıktığında, herkes çil yavrusu gibi dağılmıştı. Karışık koğuş düzeni arkadaşlıkları ve kardeşleri bile birbirinden ayırmış gibi duruyordu. Savaş ise acaba koğuşta hiç sevgili olan kişiler var mıdır diye düşünüyordu şimdi, yanında konuşan Orhan amca ve Polat'ı duymuyordu hatta Kurtuluş'un yanına gelip onu izlediğini farketmemişti bile. Dürtülmeseydi eğer koğuşun ortasındaki insanlara kitlenmiş şekilde kalacak, başına bela alacaktı.
"Sen ne ara geldin?" kendisini dürten Kurtuluş'a baktı. Kurtuluş ise halinden memnundu, avlunun duvarına sırtını yaslamış onu izliyordu. Savaş o ara farketmişti Kurtuluş'un saçlarının uzadığını.
"O kadar dalmışsın ki görmedin bile geldiğimi" Savaş hafifçe başını sallasa da aklı yine burda değildi. Kafasında olan soruyu sordu en sonunda
"Saçların uzamış, kestirmeyi düşünüyor musun?"
Kurtuluş ondan böyle bir soru beklemiyordu o yüzden şaşırmıştı, sırtını dayadığı duvardan ayrıldı ve birbirine bağladığı kollarını çözüp ellerini cebine attı. Aralarında mesafe olan esmer gence biraz daha yanaştı.
"Nerden aklına geldi böyle bir şey?"
"Geçen sırılsıklam olduğunda saçların gözünün üstüne düşüyordu, ordan geldi aklıma"
Kurtuluş bu anı düşününce suratında ufak bir sırıtış oluştu, Savaş'a döndüğünde ise ona hayran hayran baktığı görmüştü, normalde gocunmazdı bu durumdan ama avlunun ortasındalardı biri farkederde ikisini de şişlerdi. Kurtuluş düşündüğü bu düşüncelerle sırıtışını silmiş ve Savaş'ın omzunu dürtmüştü, nerde olduklarını hatırlatmak amacıyla.
"Bakarız" diyerek kısa kesti konuşmayı. Savaş biraz bozulsa da oldukları yer yüzünden gıkını çıkaramamıştı. Koğuşa göz gezdirirken karşı duvarında göz göze geldiği herife baktı. İkidir rastlaşıyorlardı, Kurtuluş üstüne düşeceği zamanda arkadaşı ile yanlarından geçmişti. Şimdi de o gün ki gibi bakıyordu, Savaş karşısındaki adamın bakışlarından anlam çıkaramıyordu hala ama oma bakmaya devam etti. İnceledi onu biraz daha; Buğday teni ve kahve tonundaki saçları onu genel olarak daha normal birisi gibi tutarken bakışları ve çatık kaşları ise ona sinirli bir ifade ekliyordu. Uzaktan bile duruşundan belli oluyordu bu sert mizacı, elleri ceplerinde ve tek baktığı kişi Savaştı. Savaş umursamama kararı aldı, cezaevindeydi sonuçta, herkesin suratında güller açmasını beklemiyordu ama kendisine olan bakışları onu rahatsız etmişti. Kurtuluş savaşın baktığı yere baksa da adam çoktan diğerlerinin yanında kaybolmuştu.
Kurtuluş baktığı kişiyi göremeyince Savaş'a geri döndü ama savaş yine başka diyardaydı. Gardiyanlar içeri girme çağrısı yapınca birkaç koğuş içeri alınmıştı, sıra kendilerine gelmişti. Herkes tek tek sıraya geçerken, kumral genç Savaş'ı da itekleyerek sıraya dahil etmişti. Ne onu böyle daldırıp götürmüştü açıkcası merak ediyordu, unutmadan bunu soracaktı ona. Yine geçtikleri dar koridordalardı şuan, Kurtuluş her ne kadar arada Savaş'a dokunup konuşmaya çalışsa da gardiyan ikiliye engel olmuştu. Savaş'ın Kurtuluş'a pas vermemesi Kurtuluş'un içine dahada büyük bir kurt düşürmüştü.
Koğuşa gireli yarım saati aşmıştı neredeyse ama Savaş okuduğu kitabı hala elinden bırakmamıştı. Kurtuluşla aralarında kısa bir diyalog geçmişti bu yarım saat içinde sonrası yoktu, Kurtuluş Orhan amcayı ve Polat'ı da işin içine soksa da Savaş hala yerinden kıpırdamıyordu. Kurtuluş oysa her adımda ensesindeydi Savaş'ın bir şey olsa ilk kendisi öğrenirdi ama ortada olağan bir olay yoktu ya da Kurtuluş cidden aşırı kafasına takmaya başlamıştı en ufak şeyleri bile. Koğuşa geldiklerinden beri Savaş sadece lavaboya gitmişti, sonra da oturduğu yataktan hiç kalkmamıştı...
Flashback-
(Savaşın ağzından)
Bana doğru bakan adam içimi ürpertmişti, 8 aya yakındır bu koğuştaydım ama bu adamı ilk defa görüyordum. Kurtuluş'un gelmesiyle sanki daha çok karşıma çıkmaya başlamıştı, Kurtuluş'un üstüme düşecekken onun bakışları ve biraz önceki bana tutulmuş halleri beni düşündürtüyordu. Olabilir mi diye düşündüm? Ya peşimi bırakmadıysa diye düşündüm, içeri alındığımızda ve koridorda giderken bile bunu düşündüm. Öyle ki Kurtuluş'u bile görememiştim kendi düşüncelerimden. Belki de çok düşünüyordum? Elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı ama önümü kesen bir Kurtuluş olmasaydı eğer. Ona sarılıp kafamdaki sesleri susturmak istiyordum, hemde herşeyden çok istiyordum ama yapmadım. Bana bakan endişeli yeşilleri sanki bende bir şey arıyor gibiydi, açıklama bekliyordu benden ama şuan ona bunu bile yapamazdım. İlk önce kendime gelmem gerekiyordu.
"Neden susuyorsun? Avludan beri pas bile vermedin? Bir şey mi oldu Savaş?" hala o endişeli tavrı geçmemişti suratından, onun bu hallerini görmek içimi parçalıyordu. Eğer kafamda ki düşünceler doğru ise onu silip atmam gerekecekti.
"Bir şeyim yok sadece kendimi iyi hissetmiyorum, elimi yüzümü yıkarsam geçecek" kapının pervazına koyduğu kolunu ittirip lavaboya geçtim ve kapıyı kapattım arkamdan gelmesini istemiyordum
İçeri girmem ile yine onu görmüştüm, elini yıkıyordu. Suratındaki yarım sırıtış beni dahada panik haline sokmuştu. Ne istiyordu benden? Neden peşimdeydi? Neden her Kurtuluşla bir iletişimim olduğunda ona yakalanıyordum? Ellerini lavabonun içine hafifçe sallıyarak arkasını dönmüştü, sanki beni bekliyor gibiydi. Bana bakan o alaycı tavrı yüzünden bir gram silinmemişti. Birimiz konuşmazsak eğer bu bakışma sonsuza kadar sürecekti. Görevi kendisi üstlendi
"Adın Savaştı değil mi?" Islak kalan ellerini pantolonuna alelade bir şekilde silmişti ve bana birkaç adım daha yaklaşmıştı.
"Kimsin ki sen?" Cidden kim olduğunu bilmiyordum, bir anda karşıma çıkmaya başlamış sonrası ise gelmişti.
"Tanımıyor musun cidden?" Alaycı surat ifadesini şaşkınlık alırken başımı iki yana sallayarak onun sorusunu reddettim.
"Kenan'ı tanıyorsundur ama?"
Duyduğum isim kaşlarımı çatmama sebep olmuştu, ellerimi yumruk yaparken onun o pis ses tonu kulaklarımı doldurmuştu. Pezevenk herifin tekiydi,tuttuğu bu adam ondan başkası tarafından olamazdı zaten.
"Kaç paraya tuttu seni?"
Histerik kahkahası lavaboda yankılanırken duygularıma yön veremiyordum şimdi.
"Para? İnsan dostunu parayla mı tutar? Senin ibneliğini bizzat benim gözlemlememi istedi."
Duyduğum iğrenç tabirle gözlerim dolarken, bir yandan da sinirim bozulmuştu. Akan gözyaşlarıma rağmen gülüşüm dinmiyordu. Elimin tersi ile akan yaşları silip tekrar ona dönmüştüm.
"Neden, ibneliğimi test etmek için senden iyi ibne bulamamış mı?" Duyduğu söz onun yüzünü kızartmışken ona birkaç adım daha yaklaştım, artık gergin değildim aksine Kenan gibi birinin kendisi gibi salak birini yollaması tam onun hareketiydi.
"Laflarına dikkat et derim, neler bildiğimi bilsen böyle konuşmazdın" dumur olmuş halinden eser yoktu şimdi yine o pis sırıtışı yerini almıştı, iki pislikte birbirine mi çekerdi? Gülüşleri bile aynıydı.
"Çıkarsana ağzındaki baklayı!" bir elimle omzunu ittirsemde duyacağım şeyden ödüm kopuyordu.
"Dün gece sizi gördüm, sarmaş dolaş sarılırken. Kurtuluş denen o çocukla." Duyduğum sözler içime bıçak gibi saplanırken, inkar etmek için bahane arıyordum sadece.
"Yalan söylüyorsun!" ellerimle yakasını tutsam da gözlerimin dolması firikik veriyordu şimdi
"İnanmak sana kalmış... Şimdilik sadece ben biliyorum, Kenan'a da söylemedim. Bak kıymetimi bil." Beni kendinden kurtarırken, son sözlerinde böbürlenerek üstünüde düzeltmişti.
"Ne istiyorsun benden?"
Amacına ulaştığının göstergesi olarak kalçasını lavaboya yaslamış,ellerini cebine atmıştı. Düşünür numarasına bürünüp lavaboya göz gezdirirken aklına fikir gelmiş gibi yaslandığı yerden ayaklanıp tekrar dibime girmişti. Alaycı sırıtışı ile suratıma yanaşırken son adna kulağıma doğru yönelmişti. Midem ağzıma gelirken sadece isteğini duymak için bu işkenceye katlanmıştım.
"O çocuktan uzak dur, tanımıyormuş gibi yap ve siktirip git bu koğuştan. Bende ikinizin ibneliğini koğuşa söylemeyeceğim"
Söylediklerine cevap vermeme fırsat vermeden tuvaletlerden birine işini halletmek için girmişti, çakılı olduğum yerden birkaç adım daha ilerledim. Akan musluk suyu ile yüzümü yıkamıştım ama nafile. Ayılamıyordum, sanki rüyada gibiydim. Hayır, kabus gibiydi.
Arkamda dikilen bedene aynadaki yansımadan baktım. sırtını duvara vermiş, ağzındaki bir dal tütünü kibritle yakmaya çalışıyordu. Olduğum yerden uzaklaşıp tekrar yanına doğru yürüdüm, kabul etmek istemezdim ama Kurtuluştan ne kadar erken vazgeçersem o kadar az acı çekecektim. Buraya gelmesi zaten başlı başına hataydı, lise de ondan kaçtığım zamanlar en mutlu anlarımdı. Keşke hep lisede olsaydım, o zaman bu iğrenç teklifi kabul etmek zorunda olmazdım.
"Kurtuluş'a ne yapacaksınız?"
İçine çektiği tütünü suratıma doğru üfledi. Cidden nefes almamak için zor tutuyordum kendimi, iğrenç nefesinin bile bana tenezzül etmesi midemi kaldırıyordu.
"Kurtuluş ismi gibi kurtulacak ama bu sana bağlı, kömür kafa." yarım bıraktığı tütünü lavabo giderine atmıştı. Gittiği yere döndüğümde ise yine karşı karşıya duruyorduk. Bir elimi ona doğru uzattım, hiç istemesemde.
"Teklifini kabul ediyorum ama nakil aldırmam için bana zaman ver"
"Nakilini biz aldıracağız, sen şu aletini tut ve kurtuluştan uzak dur yeter" sırıtışı ve bakışları pantolonumun arasında ki uzuvuma kayarken tuttuğu eli kendime doğru çekmiştim ve kulağına doğru yanaşmıştım.
"Sen bakışlarını çek ve bu akşam kendini koru bence" tuttuğum eli bırakıp çıkmıştım lavabodan. Orhan amca ve Kurtuluş'un sohbet etmesi benim için büyük şanstı. Beni farketmeden yerimi almıştım yatakta, düşünmemek için ya uyuyacaktım ya da kitap okuyacaktım, kitap okumayı tercih ettim. Kurtuluşun arada yanıma gelmesi beni tedirgin edip, ecel terleri dökmeme sebep olsa da durumu az çok idare edebilmiştim. Şeytanın kendisiyle girdiğim bu anlaşma beni rahat hissettirmese de, herşey koğuşun birşeyler öğrenmemesi içindi. Katlanacaktım bir süre..
Flashback end
Kurtuluş oturduğu ranzadan bir hışımla inip Savaş'ın dibinde bitmişti şimdi. Savaş ona göz ucuyla baksa da kendisi ile konuşmaması için Allah'a dua ediyordu içinden içinden.
"Kitap kurdu, kaldır artık şu başını şundan" Savaşın okuduğu kitabı bir çırpıda elinden almıştı kumral genç. Savaş karşı gelmemişti Kurtuluş'a sesini bile çıkartmıyordu şimdi. Oysa Savaş susup kalacak birisi değildi hele de konu Kurtuluş ise. Lakin bir sözleşmesi vardı Savaş'ın, o sözleşmeye uymak zorundaydı. Uymazsa ne olur diye düşünmek onun aklını darmaduman ediyordu, Kurtuluştan da kaçışları bundan mütevellitti. Aşkı için kaçacak, aşkı için de susacaktı. Bir daha kimse onları görmesin diye yerinden kımıldamayacaktı, içindeki yangını artık kendi söndürmeliydi yoksa o yangınla beraber koğuştakiler öldürecekti onu.
Oyy ben geldim ne geldimmm
Karakterimizin adını unutmuşum; Uğur adı
Uğuru sevmenizi beklemiyorum çünkü bende sevmiyorum :))
Her neyse esas konumuza dönecek olursak kuzucuklarımın arası bir süre açılacak, bu duruma bende çok üzülsemde
umalım ki düzelsin hemenn.
Buralarda olamamanın sebebi şehir dışına çıkmış olmam, kendi başıma evi çekip çevirip götürmek aşırı yordu beni ama şimdi iyiyim. Bu iyi halimden yararlanarak size hemen yeni bölüm yazmak istiyorum.
Siz bunu okurken ben başlamışımdır yb yazmaya.
Hadi ben kaçarrr, iyi okumalar <3
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
TOFAŞ basketbol altyapıda seçmeler açıklandı
https://pazaryerigundem.com/haber/181449/tofas-basketbol-altyapida-secmeler-aciklandi/
TOFAŞ basketbol altyapıda seçmeler açıklandı
Tumblr media
TOFAŞ Spor Kulübü’nde 2010-2014 arası doğumlu basketbolcu adaylarının katılımıyla 29 Haziran’da gerçekleşen basketbol altyapı yeni sezon seçmelerinde sonuçlar belli oldu.
BURSA (İGFA) – Altyapıya yapmış olduğu yatırımlarla Türk basketbolunun köklü kulüplerinden olan TOFAŞ’ın 2024-2025 sezonu basketbol altyapı oyuncu seçme sonuçları açıklandı.
29 Haziran Cumartesi günü Mustafa V. Koç Spor Salonu’nda geniş bir katılımla gerçekleşen seçmelere 2010-2014 arası doğumlu yaş gruplarından Bursa ve farklı şehirlerden gelen 400’e yakın basketbolcu adayı katılmıştı. Altyapı Teknik Koordinatörümüz Samir Seleskoviç ve altyapı antrenörlerimizin hazır bulunduğu seçmelerde dikkat çeken isimler antrenörlerimiz tarafından belirlenirken; seçmelerde başarılı olan sporcular, TOFAŞ basketbol altyapı takımlarıyla kendi yaş gruplarında çıkacakları antrenmanlarda bir kez daha elemeden geçtikten sonra altyapımıza katılma hakkı elde edecekler.
2024-2025 Sezonu altyapı saha antrenmanlarımız Ağustos ayında başlayacak olup, yaş gruplarına göre antrenmanlara davet edilecek olan oyuncularla ilgili antrenman saatleri ve diğer detaylarla ilgili bilgilendirme Ağustos ayı ilk haftasından itibaren altyapı idarecilerimiz tarafından doldurulan formlarda yer alan irtibat numaralarıyla iletişime geçilerek yapılacaktır.
TOFAŞ BASKETBOL ALTYAPI 2024 SEÇME SONUÇLARI
NO
ADI SOYADI
D. TARİHİ
1
UYGAR OĞUL FEN
2010
2
UĞUR ŞAHAN ŞAHAN
2010
3
RÜZGAR  BALOĞLU
2011
4
ARMİN ASLANİ TABRIZI
2011
5
SABRİ DERELİ
2012
6
EFE ŞENTÜRK
2012
7
HARUN MERT KAPLAN
2012
8
URAS DEMİR
2012
9
TUNA ÇINAR
2012
10
AHMET MERT ERDOĞAN
2013
11
ERKAN DURMAZ
2013
12
KERİM GÜRPINAR
2013
13
UMUT BEŞİR
2013
14
KIVANÇ DİNÇ
2013
15
KIVANÇ KILIÇ
2013
16
AREL EGE AKSOY
2014
17
TOPRAK YAMAN YİĞİT
2014
18
ÇAĞAN ÇAĞALI
2014
19
EGE ÇAKIR
2014
20
YİĞİT MERT BUGİN
2014
21
AYAZ GARİP
2014
22
MUSA MERT KARAGÜZEL
2014
23
SARP METE DÜZEL
2014
24
FAKİR ARDA ZORBA
2014
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
falcibaba · 2 years
Text
Şeker Falı
Tumblr media
Şeker falı
Tumblr media
Şeker Falı Şeker Falı-Yiyecek ve içeceklerle yapılan  kuttörenler  eskilerden  malumdur.  Gıdalara  büyü yapmak  bir çok halklarda mevcut oldugu gibi Slavyanlarda mevcuttur. Büyü zamanı gıda  kendine büyücü enerjisi alır, gereken usülle yüklenir ve güçlü büyücü silaha dönüşür.
Tumblr media
Yiyecek ve içeceklere yapılan büyü kuttörenleri çok güçlü ve etkilidir. Bu tür kuttörenlerden en geniş yayılmış olanı şekerle fal bakmadır. Bu törende falan bakan kendi sözlerinin güçüyle şekere enerji  transfer etmekle   maksata ulaşmaktadır. Gıdalarla yapılacak olan kuttörenlerde önemli rolü büyücü oynamaktadır, onun enerjilerle iş  deneyimi ve sonuça  odaklanma bilgileri önem taşımaktadır.  Her acemi bu tür fala  bakamaz, fakat, hepimiz pratik yaparak gerekli tecrübeleri kazanmışızdır.  Eğer acil çözüm gerekirse  ve  yahud  kendi gücünüze  inanmıyorsanız profösyönel yardım almakta fayda vardır.
EVDE FAL BAKMA
Şeker hayatımızda  az rol oynamıyordur. Bu malzemesiz mutfağı aklımıza getiremeyiz, zira  yanlız  tüm deser  ve tatlılar  değil  aynı  zamanda  kahve ve çayı şekersiz düşünemeyiz. Biz pratik olarak onu hergün gıdalarımızda kullanıyoruz.  Bundan başka  şeker  tatlı  sembolü olarak çoğu zamanda  aşk ve intim ilişkilerinin çağrışımını ifade etmektedir. Her ikisinde’de haz  gerçekten aynıdır.
Siyah şekerle kuttören
Aşağıda sunulmuş fal, sade koyu kuttörenlere  dahil olsa bile kendinde fala bakan kişinin yapması gereken bir çok hareketi  bağlamaktadır. Demek , fala bakmak için büyüyen Ay’ın  birinci gecesini  beklemek  gerekir, koyu  renklı  masa  örtüsüyle kaplanmış masaya  yüzü Batıya doğru oturulur ve masanın üzerine beş tane  ters beş köşeli yıldız şeklinde kırmızı mumlar koyulur. Alınmış şeklin ortasına şekerle dolu  fincan tabağı koyulur sonra sağ elinizin  içiyle fincan tabağının üzerinde gezdirilir ve büyünün sözleri  okunur: ‹‹Ata,oğul  ve kutsal ruh  adına değil, Şeytanın kendisi adına – yeryüzünün kralı. Allaha yalvarmam, bütlere tapmam, ama  Şeytana  uyarim. Şekere söylüyorum, sevgiliyi büyülüyorum.nasıl ki şeker tatlıdır ve arılar şekere konarlar, bende sana ( sevdiğiniz kişinin ismi) tatlı ve istekli olacagım. Yalnızca beni  aklında ve  kalbinde taşıyacak, bana  sırımsıklam yapışacak. Bana ihtirasla alevlenecek, beni hiçbir zaman unutmayacak. Uykuya dalamayacak, yemeye – içmeye doyamayacak, aklında hep beni tutacak. Sevgiye doyamayacak, unutmaya çalışırsa acı çeker. Balık susuz kalmadı gibi, o da bensiz duramasın. Benim sözlerim taban gibi sert, doğru, güçlü iradeye sahiptir. Hiç bir falcının bu büyüyü bozması mümkün olmasın. Sözlerimi anahtarla kilitliyorum ve çayın longuzuna atıyorum. Kilit güvenili ve serttir, bozulmaz, Şeytanın güçüne üstün olunmaz. İstediyim olsun! Büyü 9 kere okunur. Bundan sonra mumlar yanıp parçalara ayrılana kadar beklenilir(bunun için küçük mum alınır). Sonra şekerle dolu fincan tabağı ele alınır ve şöyle okunur: Şeker nasıl tatlıysa, bende senin için sonsuzadek tatlı kalacacağım. Böyle olacaktır. Bundan sonra yavaşca şekere tüpürüp küçük kavanoza  almak gerekir. Şekeri sevdiğiniz kişinin  çayına ve ya yemeğine katılması gerekir.
ŞEKERLE  MEZARLIK  FALI
Sunulmuş fal  büyüyen ay’da  mezarlıkta bakılır. Demek, mezarlıkta sevdiğiniz kişinin ismine uyan  mezar bulunur. Bundan sonra bu mezarda (ayakta durarak)küçük kuyu açılır içine sevdiğiniz kişinin fotorafı koyulur  ve üstüne  şeker   dökülür. Sonra  büyünün sözleri okunur. Şeker  nasıl  tatlıysa , bende  senin için tatlı olacağım, ölü mezarından bir adım bile  kıpırdayamadığı gibi, sende benim yanımdan ayrılamazsın, yanımda kalacaksın ve hiç  bir zaman unutamayacaksın. Bensiz sana  hayat olmasın, cehennem ateşinde yanasın. Yalnız benimle huzur bulursun, yalnız beni seveceksin ve beni  isteyeceksin. Böyle olsun. Bu sözler  13  kere  okunur, kuyu kapatılır, üzerine kırmızı  mum koyulur. Ve şöyle denilir: Alev  nasıl  sıcak  ve ışıklıysa, ihtirasta senin  yüreğinde alevlenecek ve hiçbir zaman sönmeyecektir. Dediklerim yapılsın! Gidince mezarın üzerine çıkolata, bal, yumurta ve ya kırmızı şarap ikram bırakılır. Aynı zamanda kavşağın üzerinde armağan bırakılmalıdır.
FALIN ÖZELLİKLERİ
Şeker seksual ilişkilerin sembolu olduğu için onunla yapılmış olan kuttörenler sadece sevdiğiniz kişinin size sevgiyle karşılık vermesini degil aynı zamanda onda isteğin oyanmasını sağlanmaktadır. Aynı sebepten  dolayı  bu tür falların çoğu  koyu bazende siyah renk almaktadırlar, bunun için  fala bakan kişi  çok dikkatli  olmalı armağan sunmayı  unutmamalıdır. Read the full article
0 notes
kaanozer · 2 years
Text
Tadeo Isidoro Cruz'un Yaşamı (1829 - 1874)
Yüzümü arıyorum bir zamanki Dünya yaratılmadan önceki
YEATS: Hem Genç Hem Yaşlı Bir Kadın
6 Şubat 1829'da, bütün gün Lavalle tarafından tartaklanan bir bölük gauço milisi, kuzeye, Lopez komutasındaki orduya katılmaya giderken, yürüyüş sırasında Pergamino'nun dokuz-on mil ötesindeki adını bilmedikleri bir çiftlikte mola verdiler. Tan ağarırken adamlardan biri uğursuz bir karabasan gördü ve yattığı barakanın loş gölgelerinde kopardığı şaşkın çığlık, yatağındaki kadını uyandırdı. Kimse onun uykusunda ne gördüğünü öğrenemedi, çünkü o ikindi, saat dört sularında gauçolar, Su'arez kuvvetlerinden bir süvari müfrezesinin baskınına uğrayıp yirmi milden fazla süren ve bastıran alacakaranlıkta uzun bataklık sazları arasında son bulan bir kovalamacada yenik düştüklerinde adam, kafatası Peru ve Brezilya savaşlarında görev almış bir kılıçla yarılmış olarak bir hendekte can verdi. Kadının adı lsidora Cruz'du. Doğurduğu oğlana Tadeo Isidoro adı verildi.
Burada amacım, onun özel yaşamını tümüyle anlatmak değil. Onun yaşamını oluşturan sürüyle gün ve gece içinde yalnızca bir tek gece çekiyor ilgimi; geri kalana gelince, o gecenin tam olarak anlaşılması için gerekenleri aktaracağım yalnızca. Başlangıçtaki alıntı ünlü bir şiirdendir yani zamanla "herkese her şey" anlamına gelmiş (Ben Korintliler 9:22) bir şiirdendir, çünkü nice sayısız değiştirim, uyarlama ve saptırma okunmuştur sayfalarına. Tadeo Isidoro'nun öyküsüne kuramlar getirenler -bir sürü düşünür- uçsuz bucaksız düzlüklerin onun kişiliğindeki etkisi üstünde durdular ama ona tıpatıp benzeyen gauçolar, Parana'nın ağaçlık kıyılarında Uruguay'ın dağlık geri yörelerinde doğup ölmüştüler. Cruz, doğruyu söylemek gerekirse, kapanık bir barbarlık dünyasında yaşadı. 1874'te çiçek salgınında öldüğünde ne bir dağ görmüştü, ne bir gaz memesi, ne bir yel değirmeni tulumbası. Ne de bir kent. 1849'da Francisco Xavier Acevedo'nun çiftliğinden alınacak bir davar sürüsünü gütmek üzere Buenos Aires'e gitti. Öteki davar tüccarları, para yemeye kente indiler. Cruz, nedense biraz bitkin, ağılların bulunduğu mahalledeki döküntü handan pek uzaklaşmadı. Orada tek başına, yerde uyuyarak, matè'sini demleyerek, tan ağarırken kalkıp akşam alacasında yatağa girerek günlerini geçirdi. Birdenbire (sözcüklere hatta algılara sığmayacak bir biçimde) kentle başedemeyeceğini anladı. Tüccarlardan biri, kafayı iyice bulduğunda onunla dalga geçmeye başladı. Cruz onu görmezden geldi, ama birkaç kere eve dönüş yolunda, gece kamp ateşinin çevresinde otururlarken adam yine alaylarını sürdürünce Cruz, (o ana kadar ne bir öfke ne de bir sıkılma belirtisi vermişti) bıçağıyla onun işini bitirdi.
Kaçarken, bataklık çalılarına gizlenmek zorunda kaldı. Birkaç gece sonra, ürken bir yağmur kuşunun ötüşü, onu uyardı, polis çevresini sarmıştı. Bıçağını kalın bir çalı öbeğinde sınadı ve ayaklarına dolaşmasın diye mahmuzlarını çıkardı. Teslim olmak yerine savaşmayı seçtiğinden kolundan, omuzundan ve sol elinden yaralandı. Parmaklarından sızan kanı hissedince daha da kıyasıya savaştı, peşindeki adamların en zorlularını öldüresiye yaraladı. Tan sökümüne yakın, kan kaybından yorgun düşünce yakayı ele verdi. O günlerde ordu, bir çeşit cezaevi işlevini görüyordu; Cruz, kuzey sınır bölgesindeki bir ileri karakola gönderildi. Sıradan bir er kimliğiyle iç savaşlarda görev aldı, bazan doğduğu eyalet adına bazan ona karşı savaşarak. 1856'da Ocak ayının yirmi üçünde, Cardoso bataklıklarında Başçavuş Eusebio Laprida komutasında, iki yüz çatışmada mızrakla yaralanmıştı. Kızılderili ile çarpışan o tuz beyaz adamdan biriydi. Cruz'un bulanık ve gözüpek yaşam öyküsü boşluklarla dolu. 1868 dolaylarında Pergamino'dan bir daha haberini alıyoruz, ya evliymiş ya da bir kadınla yaşıyormuş, bir oğul babasıymış, küçük bir toprağı varmış. 1869'da Cruz, yerel jandarma şefliğine getirildi. Geçmişindeki lekeyi silmişti ve o günlerde olaki kendini mutlu bir adam sayıyordu, ta derinde değilse bile. (Onu pusuda bekleyen gelecekte gizlenmiş apaçık bir aydınlanma gecesiydi - neden sonra kendi yüzünü gördüğü gece, neden sonra kendi adını duyduğu gece. Besbelli o gece, özünü damıtıyor öyküsünün; daha doğrusu o gecenin bir anı, bir davranış (çünkü davranışlar bizim simgelerimizdir) Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir an'dan oluşur aslında -kişinin kim olduğunu keşfettiği andan. Büyük İskender'in demirden geleceğini Achilleus'un meselinde, İsveç'in XII. Şarl'ınınsa kendininkini İskender'in öyküsünde gördüğü söylenir. Okumayı bilmeyen Tadeo Isidoro Cruz bu esini bir kitapta bulmadı; bir insan-avında ve avladığı adamda öğrendi kim olduğunu.
Olay şöyle geçti:
1870 Haziran'ının son günlerinde Cruz, iki adamı öldürmüş bir kaçağı yakalamakla görevlendirildi. Adam, güney sınırındaki Albay Benito Machado birliklerinden firar etmişti; bir genelevde çıkan bir sarhoş kavgasında bir zenciyi, bir başkasında da Rosas'ın yanlaşlarından birini öldürmüştü. Hakkındaki rapora, en son Laguna Colorada yakınlarında görüldüğü de eklenmişti. Orası, kırk yıl kadar önce, cesetlerinin akbabalarla köpeklere yem olmasıyla sonuçlanan feci serüvene çıkmadan önce gauço milis bölüğünün konakladığı yerdi. Aynı yerden, sonraları Buenos Aires'in merkezindeki alanda, son sözlerini kalabalığa duyurmamak üzere çalınan davullarla bir idam mangasının önüne dikilen Manuel Mesa da çıkmıştı; aynı yerden, Cruz'un babası, Peru ile Brezilya savaş alanlarında görev almış bir kılıçla kafatası yarılan o bilinmeyen adam da çıkmıştı. Cruz, yerin adını unutmuştu. Şimdi, belirsiz ve bocalatıcı bir tedirginlikten sonra anımsıyordu... Peşinde askerlerle, at üstünde ileri geri savrularak uzun bir labirent örmüştü avlanılan adam, yine de on iki Temmuz gecesi, bölükler izini buldular. Uzun sazların arasına sığınmıştı. Karanlıkta göz gözü görmüyordu nerdeyse; Cruz'la adamları yaya olarak sinsice yaklaştılar ortası dalgalanan çalı öbeğinde gizlice bekleyen ya da uyuklayan adama doğru. Ürkmüş bir yağmur kuşu öttü. Tadeo Isidoro Cruz, bu anı daha önce yaşamış olduğu duygusuna kapıldı. Avlanılan adam, gizlendiği yerden çıkıp onlarla açıklıkta dövüşmeye davrandı. Cruz, iğrenç karaltıyı seçti - darmadağın saçlarıyla, boz sakalı yüzünü yiyip bitiriyordu sanki. Bunun ardından gelen dövüşü ince ince anlatmamı açık bir neden engelliyor. Yalnızca kaçağın Cruz'un adamlarından birçoğunu kötü yaraladığını ya da öldürdüğünü belirteyim. Cruz karanlıkta dövüşürken (gövdesi karanlıkta dövüşürken) anlamaya başladı. Hiçbir yazgının ötekinden daha iyi olmadığını ama herkesin kendininkine uyması gerektiğini anladı. O anda apoletinin ve üniformasının yoluna dikildiğini anladı. Gerçek yazgısının, sürüden bir köpek gibi değil, tek başına bir kurt gibi yaşamak olduğunu anladı. Öbür adamın kendisi olduğunu anladı. Sınırsız düzlüğe günün ışıkları vurdu. Cruz, kasketini attı, yiğit bir adamı öldürme suçuna katılmayacağını haykırdı ve kendi askerleriyle vuruşmaya başladı. Kaçakla, Martin Fierro'yla omuz omuza.
Çeviren: Tomris Uyar Jorge Luis Borges, Alef
2 notes · View notes
konnektom · 4 years
Text
İHTİYAR ANADAN 5 YAVRUSUNA MEKTUP ve OĞULLARIN ANALARINA CEVABI (ibretlik)
Köyümüz şehirden yüksek mi yüksek,
Baban yaşlanıyor oğul, bilmem ki n'etsek?
Söz dinlemiyor artık ahırdaki eşek,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Sizi 9 ay 10 gün karnımda taşıdım,
Beş oğul bir kızım için yaşadım,
Şimdi halim kalmadı, gençliğimi boşadım,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Köyde bacalar eskisi gibi tütmüyor,
Çorba bile boğazımızdan geçmiyor,
Takatimiz kalmadı işler bitmiyor,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Geçenlerde kasabadan köye doktor geldi,
Sağlam kimse kalmadı herkese ilâç verdi,
Bana da 'Kendini yorma ansızın gidersin.' deyiverdi,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Eskiden köyümüzde yağız delikanlılar vardı,
Gelinler al duvak içinde, giderken ağlarlardı,
Gençler köyü terkettiler, şimdi ihtiyarlar kaldı,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Hani yalnız yaşayan komşumuz Ali Amca vardı,
O da rahmetli oldu, cenazesi ortada kaldı,
Mezarını kazacak delikanlı bulunamadı,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Analarda ciğer, evlâtlarda merhamet olur,
Gezen görür, yaşayan ölür, eden elbet bulur,
Hayır duamızı alın biz ölmeden ne olur,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
Sizin huzurunuzu kaçırmak istemem,
Gelinlerimi severim asla kin beslemem,
Şimdi gelmezseniz cenazeme de istemem,
Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul!
OĞULLARIN ANALARINA CEVABI
(1. oğul)
Ana, şimdi Akdeniz sahillerindeyiz,
Buralar çok güzel size de tavsiye ederiz,
Çocuklar diyor ki, 'Ölürüz de o köye gitmeyiz!'
Kusura bakma, çocuklar istemezse biz gelemeyiz!
(2. oğul)
Ana, mektup yazmışsın bize boşu boşuna,
Çünkü daha açarken gitmedi hanımın hoşuna,
İdare edin artık, bu sene de yalnız başına,
Kusura bakma, ben hanımı gönderemem ana!
(3. oğul)
Ana, gönderdiğin mektubu şimdi okudum hanıma,
Dedi ki 'Bu devirde hizmet var mı Allahaşkına?'
Ne olur, soğuk su katma benim pişmiş aşıma,
Kusura bakma ana, gönderemem hanımı sana asla!
(4. oğul)
Ana darılma, vakit bulup da mektubunu okuyamadım,
Şimdi okuyunca ne demek istediğini çok iyi anladım.
Benim hanımdan başka çağıracak gelin mi bulamadın?
Kusura bakma gönderemem, hanım köye alışamaz ana!
(5. oğul)
Ana, ağabeyim söyledi, hizmete benim hanımı çağırmışın,
Olur mu öyle şey, doğalgazdan sobalı eve nasıl alışsın?
Bir de önceden başlamış günleri var, yarım mı kalsın?
Kusura bakma ana gönderemem, bu sene benimki kalsın!
(Ortak çözüm)
Beş kardeş hanımlarıyla bir araya geldiler.
'Anamızın isteği yerinde, âcil çözüm bulalım!' dediler.
Biz ne yapacağız diye düşünürlerken, aklı gelinler verdiler.
Kusura bakma ana, sana hizmete BACIMIZI uygun gördüler!
Tumblr media
20 notes · View notes
psixologiyaze · 4 years
Text
Kişilər nə istəyir ?
1. Kişilər yaltaqlığı sevməzlər...
Ümumiyyətlə, bütün kişilərin yaltaqlıdqan məmnun olduqları güman edilir. Halbuki, evlilik mütəxəssisi Rinatta Paris, dürüstlüyün, kişilər tərəfindən sədaqət, hörmət və gözəl görünüş qədər yüksək qiymətləndirildiyini iddia edir.
Həqiqətən də, kişilər yalanı sevməzlər. Nəinki sevməz, hətta “həzm etməzlər”... Onlar həyat yoldaşından həqiqəti eşitmək istəyərlər... Bəli, bəli, həqiqəti, amma tənqidi deyil...
Ümumiyyətlə, internet üzərindən müxtəlif yaş qruplarında olan kişilər arasında keçirilən uzun müddətli sorğunun nəticəsinə əsasən: “İdeal arvad, dürüstcə fikirlərini bildirməli, amma mühakimə etməməlidir”...
2. Kişilər həyat haqqında söhbət etməyi çox sevərlər...
Qəribədir ki, kişilər bəzən boş söhbətlər etməkdən çəkinməzlər. Bəli, kişilər susmağı sevməzlər... Onlar üçün, həqiqətən də, tərəf müqabilinin “vəziyyəti” çox maraqlıdır...
Kanzas Universitetinin spikeri və məşhur yazıçı Deji Akingbade görə, ailənin dağılmasının əsas səbəblərindən birinin ünsiyyət çatışmazlığıdır. Əgər cütlüklər arasında danışılacaq bir şey qalmayıbsa, bu artıq ciddi bir “siqnal”dır... Çünki, məhz, ünsiyyət bir-birinin hisslərini anlamağa kömək edər. Və məhz, hər hansı bir problemin müzakirəsi anlaşılmazlıqları yox edər...
3. Kişilər qadınlara nisbətən daha romantikdirlər...
Amerikalı kiberpsixoloq və şəxsiyyətlərarası əlaqələr mütəxəssisi Gvendolin Seydman kişi və qadınlar arasında apardığı romantikaya dair araşdırmaların müqayisəli təhlilininə əsasən, maraqlı bir nəticəyə gəlir: Kişilərin romantikada qadınlardan üstün olduğu ortaya çıxır. Belə ki, canlı duyğular sevgidə kişilər üçün çox vacibdir. Və bir qayda olaraq, hissləri də ilk qəbul edən onlardır. Qadınlar isə həyat yoldaşı seçərkən, daha praqmatik və seçicidirlər.
4. Kişilər makiyaj edən qadınları sevərlər...
Əksər kişilərin təbii qadın gözəlliyindən yaxşı bir şey olmadığını iddia etməsi, əslində bir “hiylədir”. Amerika tanışlıq saytında aparılan müşahidəyə əsasən, makiyaj edən və saç düzümünə stil verən qadınlar daha çox tanışlıq təklifi alırlar. Beləliklə, vizual cazibə və parlaqlıq hələ də kişilər tərəfindən yüksək qiymətləndirilir.
5. Kişinin ürəyinə gedən yol həqiqətən də mədəsindən keçir...
Evdə hazırlanan yeməklər kişilər üçün çox önəmlidir.
Romantik münasibətlər üzrə psixoloq Patrik Vanis evdə hazırlanan yeməyin, sehrli bir qüvvəyə malik olduğunu iddia edir.
Belə ki, iştah açıcı qoxular rahatlıq və əminlik hissi yaradır. Və onlar, sevdiyi qadının çəkdiyi zəhmətin nəticəsiz olmadığına və onun bu uğuruna ürəkdən sevinirlər. Kişilər, onlar üçün yemək bişirən qadınları sevirlər. Və bu, stereotip deyil.
6. Kişilər kənar diqqəti istəməzlər...
Kişilər sosial şəbəkələrdə şübhəli populyarlıqdan ehtiyatlanaraq, müzakirələrin qəhrəmanı olmaq istəməzlər. Kişilər lazımsız diqqətdən çəkinməyi və şəxsi həyatlarının sirrini necə saxlayacağını bilən qadınları qiymətləndirərlər.
7. Kişilər özünə dəyər verən qadınları sevərlər...
Bir tərəfdə dağınıq halı ilə kişini dinləyən sadəlövh, “key” bir qadın... digər tərəfdə müstəqil və özgüvənli digər bir qadın...
Baxın: özünə dəyər verib, özünə güvənən bir qadın münasibətlərdə də bərabər tərəfdaşdır. Həyatdakı hər cür xoşagəlməzlikləri və çətinliyi birlikdə həll etmək üçün bir dost, bir dayaqdır... Bəli... Güclü bir qadın - etibarlı bir arxadır...
Ancaq yalnız bu da deyil: Özünə dəyər verən qadınlar özlərinə güvəndiklərinə görə, daim həyatdan məmnun və şən olurlar. Hər xırda şeydən küsməz, inciməz(incisələr belə, onu aşkar etməzlər) və onu problemə çevirməzlər...
8. Kişilər fərdi “məkana” həmişə ehtiyac duyarlar...
Məşhur psixoloq Debora Tannenin müşahidələrinə görə, qadınların bütün boş vaxtlarını sevdikləri ilə keçirməyə meylli olduqları halda, kişilər həmişə müəyyən dərəcədə müstəqilliyini qorumağa üstünlük verərlər. Ona görə də, cütlüklər, münasibətlərində ən ideal tarazlığı axtarmağa çalışmalıdırlar. Bundan başqa, tərəf müqabilləri unutmamalıdırlar ki, təzyiqedici sevgi və ya patoloji qısqanclıq münasibəti məhv edən ən güclü vasitədir.
9. Kişilər yalnız "o” haqqda düşünmürlər...
Kişilərin yalnız “bir şey” haqqında düşünməsi stereotipi çoxdan köhnəlmişdir. Amerikalı psixoloq Ced Daymondə görə, bu, tərəf müqabilindən çox spesifik bir davranış - iddialı və bir qədər kobud bir şey gözləyən qadınların səhv düşüncələrinin bəhrəsidir.
Əslində, bir kişi üçün tək vacib olan fiziki yaxınlıq deyil, sakit bir rahatlıq hissi, istilik və anlayışdır...
10. Kişilər rəsmi münasibətlərdən qorxmazlar.
Kişilər həqiqətən də, rəsmi nikah qeydiyyatından qorxmurlar.
Onlar, yalnız yeni münasibətlərdən ehtiyatlanar və tələsik qərarlar qəbul etməkdən çəkinirlər. ABŞ-da Binqemton Universitetində aparılan son araşdırmalar, münasibət pozulduğunda, kişilərin qadınlara nisbətən daha uzun zaman və daha çox narahatlıq yaşadıqlarını aşkarlamışdı.
11. Kişilər oğul və qızı övladı haqda eyni dərəcədə xəyal edərlər...
Ümumiyyətlə, bütün kişilərin oğul xəyal etməsi gizli deyil. Lakin, Qellap unistitununn2011-ci il anketinə görə, respondentlərin çoxu qız övladı arzusunda olmuşlar. Bu tendensiya- valideynlərin oğlan övladlarının tərbiyəsində müşayiət olunan problemlərdən qorxması ilə izah edilir...
Siz necə, bütün həyatını birlikdə keçirməyə hazır olduqları bir qadında, kişilərin nə axtardığını bilirsinizmi?.
31 notes · View notes
fakirvav · 3 years
Text
Bir resim insana ruhunu delip geçecekmiş gibi bakamaz.
Yine bir resim:
Tumblr media Tumblr media
İtalyan ressam Modigliani'nin yaşamını anlatan biyografik filmini seyretmiştim. Orada Modigliani'nin çoğu resminde suretlere gözler çizmediğini görürüz, gözler yerine iki büyük boşluk vardır genelde. Ona, çizilmeyen gözlerini sebebini sorduklarında ise "Ruhunu görebildiğimde, gözlerini de çizeceğim" diyerek cevap verir etrafındakilere. Carl Bloch'un Christ resmine bakınca aklıma gelen de bu sözler oldu.
Gözler ruhun aynasıdır çünkü.
Matta İncili'nde, Yahuda tarafından ihanete uğrayan İsa, Roma valisi Pilatus'un huzurunda mahkemeye çıkarılır. Pilatus, İsa hakkında olumsuz bir hüküm vermek istemese de onu, halkın zalimliğinden kurtarma çabası boşa çıkar ve baş kahinlerin halkı kışkırtması neticesinde de hükmü kendilerine bırakır.
Ellerini kalabalığın önünde su dökerek yıkar ve der ki; Bu adamın kanından ben sorumlu değilim. Bu işe siz bakın! Çok çarpıcı bir an.
Sonra Matta 27'de olay şöyle anlatılır:
Valinin askerleri İsa'yı vali konağın görürüp bütün taburu başına topladılar. O'nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir taç örüp başına koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular. Önünde diz çöküp "Selam, ey Yahudiler'in Kralı!" Diyerek onunla alay ettiler. Üzerine tükürdüler, kamışı alıp başına vurdular. O'nunla böyle alay ettikten sonra kaftanı üzerinden çıkarıp kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germeye götürdüler.
İşte bu resim o anı hapsetmiş gibi üzerine. İsa'nın bakışlarında kırgınlık var ve onunla alay edenler için duyduğu kederli bir hüzün. Fakat olacakların sonunu gören birinin kabullenmişliğiyle bakıyor belki de onu seyredenlere. Yanındaki çirkin adamla ilgilenmiyor. Ellerinde sıkıca tuttuğu bir kamış var. Üzerindeki kaftan ona yakışmış ve heybetli, kararlı bir duruş sergilemekte. Her an ileri adımlayıp bir şeyler söyleyebilir. Resmi seyredene bakıyor doğrudan; mesajını göstermek ister gibi. İncillere göre İsa, aslî günahtan halkı kurtarmak için yeryüzüne inen Tanrı'nın ta kendisidir. Halk onun çocuklarıdır ve bir babanın evladına duyabileceği duygular yansır gözlerinden. Resme bakınca gözlerinden taşan şeyin, halkın ona verdiği somut acı değil de onların yaptığı zalimlik ve bulandıkları günahtan dolayı onlar için duyduğu büyük merhamet ve anlaşılamamış olmanın verdiği kırgınlığın tasavvuru olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Fakat sonra şu da var; 27'nin ardı sıra 46'ya gelindiğinde İsa'nın şöyle dediği yazılmıştır: Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, "Eli, Eli, lema şevaktani?" yani " Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırır. Burayı okuyunca işler biraz daha değişiyor. Şimdi o kırgın bakışlar ve sıkıca sopayı tutan el, resmi seyredenlere değil de doğrudan Tanrı'nın kendisine çizilen bir hâl tasavvuruna dönüşüyor. Soldaki tablo asıl resmin duruş yönü. Ve yanılmıyorsam İsa saat 9 yönünde duruyor. Sanki saat 3'de bağırdığı hüzünden yüz çevirmiş gibi. Belki de Carl Bloch, tanrısı tarafından yalnız bırakılan İsa'nın tasvirini yapmak istemiştir diye düşünmeden edemiyorum. Bu çerçeveden bakınca teslis inancı gereği resimdeki bakanın müşfik Tanrı değil de Oğul İsa'nın tasviri olma olasılığı beliriveriyor. Ve bir de Ruh var tabii. Aynı anda hem Tanrı hem Oğul hem de Ruh'tur İsa. Bundan sonra ise buradaki tasvirde kime, nasıl, ne demek ister gibi bakıyor bilemiyorum artık.
İşin ilahiyat boyutunda uzun uzun konuşabilirim fakat bir sanat tarihçisi olmadığım için de resmin aslını okumakta iyi olduğumu iddia edemem.
Sadece bakışlar çok etkileyiciydi işte.
7 notes · View notes
vel-hasili-kelam · 4 years
Text
Küçük oğlu annesine geldi ve ona kağıdı uzattı.
Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı;
Çimleri biçtiğim için 5 tl
Odamı temizlediğim için 1 tl
Alışverişe gittiğim için 50 kr
Küçük kardeşime baktığım için 25 kr
Çöpü attığım için 1 tl
İyi bir karne getirdiğim için 5 tl
Bahçeyi temizlediğim için 2 tl
Toplam borç 14 tl, 75 kr
Anne, umutla kendisine bakan oğlunun elinden kağıdı aldı
ve kağıdın arka yüzüne şunları yazdı;
Seni 9 ay karnımda taşıdım BEDAVA
Hasta olduğunda başında bekledim, elimden geleni yaptım,
senin için dua ettim BEDAVA
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm BEDAVA
Senin için geceler kaygı duyup, uykusuz kaldım BEDAVA
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım
giysilerini yıkadım, ütüledim BEDAVA YAVRUM
ve bunların hepsini topladığın zaman
gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün,
bedavadır çünkü…
Oğul annenin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.
Annesine baktı, “Anneciğim seni seviyorum” dedi
ve kalemi alarak bu kağıda
“HEPSİ ÖDENMİŞTİR” yazdı. !
9 notes · View notes
pizzeriamen · 4 years
Text
Gelecekte berber izleriz....
1- Yağmur Adam (Otizm)
2- Benim Adım Sam (Zeka geriliği olan bir baba ve kızı)
3- Sol ayağım (Fiziksel engeli olan bir adam)
4- Guguk Kuşu (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
5- Aklım Karıştı (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
6- Akıl Oyunları (Şizofreni)
7- Wilber Ölmek istiyor (İntihar ve Depresyon)
8- İçimdeki Deniz (Ötenazi isteyen bir adam)
9- Kimlik (Çoklu kişilik bozukluğu)
10- Şanslı (Ensest)
11- Atlı Karınca (Ensest)
12- Zenne (Eşcinsel eğilim ve aile tutumları)
13- Siyah Kuğu (Mükemmliyetçilikpsikolojik gerilim)
14- Gözlerimi de Al (Karı koca ilişkisi)
15- Karanlıktakiler (Sosyofobi- cinsel taciz)
16- Otomatik Portakal (Vicdan deneyi- vicdan var mıdır? var edilebilir mi?)
17- Sineklerin tanrısı (İnsanların medeniyetten uzaklaştıklarında “id” lerinin nasıl devreye giridğini anlatıyor)
18- Babam Büfe (Fakir bir aile yapısı)
19- Benny’nin Videosu (Psikolojik gerilim – Aile ilişkileri)
20- Funny Games (Psikolojik gerilim – Aile ilişkileri)
21- Hayat güzeldir (Nazi Almanyası, baba oğul ilişkisi)
22-İnsomnia (Polisiye , gerilim uyuyamayan bir polisin maceraları)
23- Akıl defteri (Hafıza Kaybı)
24- Tehlikeli ilişki (Freud- jung)
25- Dövüş kulübü (Saldırganlık)
26- Ceket (Psikolojik gerilim)
27- Truman şov (Kurgu bir yaşamda insan psikolojisi)
28- Makinist (Uykusuzluk problemi- insomnia)
29- Gizli pencere (Paranoya)
30- Nietzsche Ağladığında
31- Sen ne dilersen (İki kız kardeşin ilişkisi
32- Dönüş (Aile içi ilişkiler)
33- Yirmi Üç (Takıntılı kişilik)
34- Sil Baştan (İki farklı kişiliğin beraberliği- bilinçte yolculuk)
35- Piyano öğretmeni (Aşırı tutucu bir kişilik ve beraberinde getirdiği cinsel sapkınlığı anlatan bir film)
36- Takva
37- Büyük balık (Baba- oğul ilişkisi)
38-Abim evin tek çocuğu (Aile ilişkileri- özellikle kardeş ilişkisi üzerinde durulmuş)
39- Beyza’nın kadınları (Çoklu kişilik bozukluğu)
40- Max ve Mary (Asperger sendromu)
41- Babam ve Oğlum
42- Benim Adım Khan / Konusu: Rizwan Khan Otizm türü rahatsızlığı olan sperger sendromu hastasıdır..
43-Beşir'le Vals
44- İnception
45- 3 İdiot
46- Her Çocuk Özeldir
47- 28 Gün (Bağımlılık ve Alkol)
48-Yukarıya Bak (Animasyon)
49- Sybil
50- Oğul Odası
51) Ekim Düşü
52) Muhteşem Üçlü
53) Gökten İnen Melek
54) Son Armağan
55) Kırmızı Köpek
56) Tavuklar Firarda
57) Neşeli Günler
58) Yumurcak (Yabancı Film)
59) Altına Hücum
60) Düşler Ülkesi
61- Gen
62- Ölü Ozanlar Derneği
63- The Game
64- Black (Kör bir kız çocuğunun hayatı)
65- Billy Elliot
66- Forrest Gump
67- Atlıkarınca
68- Tavşan Deliği
69- Herkes Mi Aldatır?
70- Mozart ve Balina
71- Good Will Hunting (Can Dostum)
72- American Psycho
73- 12 Angry Man
74- İn Treatment (Dizi Film, her bölüm bir danışma seansıdır)
75- Lie To Me (Beden Dilini Anlatmaktadır)
76- Sherlock Holmes (Psikolojik analizler ve vaka çözümlemeleri)
77- Umudunu Kaybetme
78- Zindan Adası
79- Zoraki Kral
80- Öğretmenim Mori
81- Özgürlük Yazarları (Varoş bir okulda bir idealist öğretmenin verdiği mücadele)
82) The Mentalist (Dizi)
83- Uçurtmayı Vurmasınlar
84- Kelebek Etkisi
85-Çıldırış
86- Ghajini
87- Kuzuların Sessizliği
88- Kır Zincirlerini
89- Aile Babası
90- Başkalarının Hayatları
91) K Pax (Uzaydan geldiğini söyleyen bir adamın ilginç anlatıları)
92) Shine (Pırıltı) (Sıradışı kabiliyetli bir çocuğun müzikteki başarısı ve ailesini bir arada tutma çabası anlatılmaktadır)
93) Tabutta Rövaşata (Evsiz barksız bir adamın (hüzünlü) hikâyesini konu edinir)
94) Anayurt Oteli (Otel müdürünün birbirine benzeyen olaylar içinde, iç dünyasındaki fırtınaları dizginlemeye çalışmasını anlatır)
95) Kader ve Masumiyet (Hayat kadınına saplantılı bir adam olan Bekir (Haluk Bilginer), hapisten yeni çıkmış amaçsız biri olan Yusuf (Güven Kıraç) ve annesinin hamileyken yediği dayaktan dolayı sağır ve dilsiz doğan Çilem (Melis Tuna) etrafında gelişen sıradan olayları ele alır)
96) Six Feet Under (Dizi) (Geçimlerini başkalarının ölümlerinden kazanan bir ailenin hikâyesi)
97) Fil (Elephant) (Okulda şiddeti konu alıyor
98) Prestij (Önceleri birlikte çalışan iki sihirbazın daha sonra rekabete ve hatta düşmanlığa dönüşen öyküsü anlatılmaktadır
99) Korkuyorum Anne (İnsan nedir ki? Film bunu merak ediyor)
100) Mama-Anne-(2013): Anne babalarının öldürülmesinden sonra ormanda kaybolan iki kız kardeşin hikayesi. Kızlar yıllar sonra kurtarılır ancak yeni hayata adapte olabilecekler mi ?
101) Life Of Pi -Pi'nin Hayatı- (2012): Okyanusun ortasında bir salda mahsur kalan Pi'nin hayatta kalma savaşı. Pi keskin zekası ile bu savaşı kazanacak mı acaba ? Dev kaplan ile birlikte yaşamayı öğrenip adaya varacak mı ?
102) Lorenzo'nun Yağı(1992): 7 yaşına kadar diğer çocuklar gibi normal bir hayat yaşayan Lorenzo amansız bir hastalığın pençesinde bulur kendisi. Gerçek bir hikayeden alınan filmde lorenzonun ailesinin mücadele azmini göreceksiniz. Ailesi Lorenzoyu bu amansız hastalıktan kurtaracak ilacı bulabilecek mi ?
103) Fil Adam-The Elephant Man (1980): Genetik şekil bozukluğu. John Merrick'in hayatının anlatıldığı filmde John Merrick’ in görünüşünden dolayı gördüğü kötü muamele ve biz insanların yapabileceği kötülüğün sınırının olmadığını gözler önüne seren bir baş yapıt.
104) Yazı- Tura (2004): Doğu Anadolu bölgesinde askerlik yapan iki gencin hayatları boyunca atlatamadıkları travmalarını ele alıyor film.
105) Cennetin Rengi (1999): Dramatik bir İran filmi. Görme engelli Muhammed'in çevresini sadece dokunarak ve duyarak anlamaya çalıştığı masalsı hikayesi. Baba evlilik planlarını bozacağından korktuğu Muhammed'ten kurtulabilecek mi ?
106) Cennetin Çocukları (1997): Yoksul bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra'nın aynı ayakkabıyı paylaşmasının öyküsü.
107) Mozart ve Balina(2005): Otizmin bir türü olan Asperger sendromlu olan iki gencin aşk hikayesi. Donalt ve Isabella toplumun baskısını, asperger sendromunun getirdiklerini yenip ortak bir hayat kurabilecekler mi ?
108) 21 Gram(2003): Bir kaza sonucu yolları kesişen 3 kişinin yaşadıklarını ele alan filmde ayrıca “şans” denen şeyin geçmiş, şimdi ve gelecek zamanda hayatları nasıl etkilediği ele alınmıştır.
109) Şifre Merkür(1998): 9 yaşında otistik bir çocuğun Amerikan hükümeti güvenlik birimi tarafından yapılan hiç kimsenin çözemeyeceği bir şifre olan “merkür"ü kırması ve başından geçenler anlatılmaktadır.
110) Maraton-Marathon(2004): otistik Cho-won’ un yılmamak ve yorulmamak prensibi ile devam ettirdiği hayatını ele alıyor film.
111) Kelebekler Hürdür- Butterflies Are Free(1972): Don, ailesinde, toplumdan uzak hayatını devam ettirmeye çalışan bir genç. Yaşadığı yerde hippi bir kız olan Jill ile tanışır aşık olurlar. Jill Don'a yaşama sevinci aşılayabilecek mi ?
112) Kelebeğin Rüyası(2013): Veremli iki şairin 2. dünya savaşı döneminde halka şiiri sevdirme çabası ve kendi geleceklerini kurabilme adına gösterdikleri çabayı ele alıyor film.
113) Ben X(2007): Ben otistik bir gençtir. Çevresiyle uyum sorunları yaşamaktadır. Ben, internet ortamında oynanan bir oyunda gerçek hayatında olduğunun tam tersi bir hayat kuracaktır kendisine.
114) Koro(2005): Müzik öğretmeni Clement yatılı bir okula müdür olarak atanır. Kendisinden bu yatılı okuldaki çocukları rehabilite etmesi beklenilir ancak çocukların umursamazlıkları ve baskıcı eğitim sistemi başlarda onu hayal kırıklığına uğratır ancak Clement müziğin gücünü kullanacaktır.
115) Ron Clark'ın Hikâyesi-The Ron Clark Story(2006): Gerçek bir hikayeden alınan filmde öğretmen Ron Clark'ın öğrencilerinin hayatını nasıl etkilediğini izleyiciye sunan biyografi filmi.
116) İnception-Başlangıç(2010) : Rüya içinde rüya. Bilim kurgu ve aksiyon dolu bir film. Filmin başrol oyuncusu Leonardo Dicaprio için zihnin bilinçaltı derinliklerinde saklı değerli bilgileri çalmak için rüya görme anı kadar daha değerli bir an olamaz.
117) Erkek Severse (1994): Alkolizmin pençesinde bir aile ve bu ailenin bu büyük soruna rağmen sevgi ve aşk ile birbirlerine destek olma çabaları
118) Saklambaç(2005): Annesi intihar ettikten sonra Emily depresyona girer psikiyatrist olan babası kızına yardımcı olmaya çalışır ancak kendisi de çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Yeni taşındıkları evde Emily hayali bir arkadaş edinmiştir.
119) Benden Bu Kadar(1997): Udall "obsesif kompülsif” başarılı bir yazardır.
120) Kevin Hakkında Konuşmalıyız(2011): Çocuk gelişimi ve anne çocuk ilişkisini ele alan filmde anne Eva kariyerini ve planlarını bir kenara bırakarak çocuğu Kevini dünyaya getirir. Ancak Kevin toplumsal normlardan uzak kurallara aykırı bir hayat yaşar, çete gruplarına katılır. Anne Eva çocuğunun davranışlarından dolayı derin bir sorumluluk duymakta ve nerde hata yaptığını sorgular.
121) Tehlikeli Oyun-Die welle (2008): 1967 yılında Kaliforniya'da geçen gerçek bir olayı perdeye aktaran filmde insanları robotlaştıran ideolojilerin insanlar ve toplum üzerindeki etkisi ele alınıyor. The Wave grubu ilk başlarda dayanışma, saf bir birliktelik olarak ortaya çıkmışsa da durum kontrolden çıkmaya başlar ve farklı boyutlara ulaşır
Toplum psikolojisi nasıl harekete geçirilir nasıl bir tehlikeli bir hal alır, bunu anlatıyor. Olay bir lisede geçiyor. Basit bir proje ödevi olarak başlayan hareket, çok tehlikeli bir hale dönüşüyor.
122) Experiment (Deney): Bir bilim adamı grubunun, hapishane ortamına deney yapmak amacıyla girmesini ve sonrasında işlerin çığırından çıkmasını konu almaktadır.
123) Billy Elliot(2000): Billy 11 yaşında bir çocuktur ancak yaşına fazlasıyla olgundur. Yeri geldiğinde babası ve abisi ile birlikte grevlere katılmaktadır. Ancak Billy bir gün bale yapmak istediğini söylediğinde ailesi nasıl bir tepki verecektir ?
124) 12 Kızgın Adam-12 angry man (1957): Grup psikolojisinin, yabancı düşmanlığının kararları vermede ne kadar etkili olduğunu ortaya koyan bir film. Filmde babasını öldürmekle suçlanan latin amerikalı genci suçlu bulan 11 jüri üyesi ve genci suçsuz bulan 1 jüri üyesinin arasında geçen muhteşem diyologlar.
125) İçinde Yaşadığım Deri(2011): Tarantula adlı romandan çevrilen filmde Ünlü bir plastik cerrahın kaza sonucu yanan eşine deri yaratmak için 12 yıl boyunca uğraşması, eşinin intiharı ve bu intihar sonucu psikolojik travma yaşayan küçük kızını konu alır ancak olanlar sadece bunlarla sınırlı kalmayacaktır. Plastik cerrahın kızı tecavüze uğrar ve baba intikam için tecavüzcü üzerinde deri deneyleri yapar.
126) Amedeus (1984):8 dalda Oscar ve birçok ödül kazanan filmde ünlü besteciler Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’ nin başından geçenlere tanık olacaksınız.
127) Beethoven'i Anlamak -Copying Beethoven (2006): Beethoven’ ı daha iyi, daha yakından tanımak isteyenler için güzel bir film. Sağırlığı giderek artmakta olan Beethoven son bestesini bitirmeyi hedeflediği sürede bitirip başarısına başarı katabilecek mi ?
128) Küçük Gün Işığım(2007): Hoover ailesinin küçük bireyi yarışmaya katılmak için ailesini ikna eder ve calofirniya’ ya doğru eğlenceli bir yolculuk başlar.
129) Bir Zamanlar Anadolu'da(2010): Bir Nuri Bilge CEYLAN filmi. Filmde cinayet soruşturmasında doktor ve savcının 12 saatlik gerilimli hikayesi.
130) Baran -Yağmur(2001): Majid Majidi yapımı bir iran filmi. Büyük bir kinin derin bir aşka dönüşmesinin hikayesi.
131) Kulübe-Enter Nowhere(2011): Gizem dolu izlenilesi bir film. Film ormanda kaybolan 3 gencin bir kulübede buluşması ve bir türlü kurtulamamalarını ele alıyor. Bu gençler farklı zamandan ve mekandan mı gelmişler ?
132) Kız kardeşimin Hikâyesi(2009): Kate adından çocukları olan çift kısa bir süre sonra çocuklarının lösemi olduğunu ve ilik nakli yapılmazsa bir kaç yıldan fazla yaşayamayacağı bilgisi ile hayatları altüst olur. Çift bir çare olarak Anna adında bir bebek daha yaparlar ve 11 yaşında kate'e böbrek nakli yapılması gerekmektedir. Ancak anna kendisinin bu amaçla kullanılmasına karşı ailesine dava açar.
133) Dorothy Mills(2008): Ailesini trafik kazasında kaybeden bir psikiyatrist ve daha sonrasında yolları kesişen aynı kazadan kurtulan bir kız çocuğu ile yaşadığı garip olaylar.
134) Uyanış -Awakenings- (1990) (Dr. Sayer, uzun süre bilincini kaybetmiş hareketsiz bir nevi koma durumunda olan hastalarını iyileştirmek amacıyla çabalamaktadır. L-Dopa adlı ilacı deneyecektir ancak pahalı olduğu için sadece bir kişi üzerinde deneyecektir. Ancak ilacın yan etkileri de kaçınılmazdır.
135) Behzat Ç. -Seni Kalbime Gömdüm-
136) Aynı Yıldızın Altında (2014) – 3 yıldır troid kanseri ile boğulan 16 yaşındaki bir genç kız ve kanserli hastalar için oluşturulan terapi grubunda yaşadıkları.
137) Lorenzo’nun Yağı(1992) –7 yaşına kadar diğer çocuklar gibi normal bir hayat yaşayan Lorenzo amansız bir hastalığın pençesinde bulur kendisi. Gerçek bir hikayeden alınan filmde lorenzonun ailesinin mücadele azmini göreceksiniz. Ailesi Lorenzoyu bu amansız hastalıktan kurtaracak ilacı bulabilecek mi ?
138) Sevgili Öğretmenim (1967) – Asıl mesleği mühendislik olan Thackeray iş bulamadığından öğretmenlik yapar. Ancak idealist öğretmenimizi okulun haylaz öğrencileri rahat bırakmayacaktır. Thackeray pes edecek midir ?
139) Tedavi – The Great Hypnotist(2014) – Xu, alanında uzman bir o kadar da ukala çinli, bir psikiyatristir. Hayalet gördüğünü iddia eden hastasına inanmamakta ve hastasını hipnoz terapisine alacaktır.
140) Musaranas (2014) – 1950 İspanyasında geçen psikolojik gerilim filminde Montse agorafobisi (açık alan korkusu) bir bireydir. Hayatı bir apartman dairesinde geçmektedir. Montse hayatının kalanını bu apartman dairesinde mi geçirecek yoksa başına çok daha farklı olaylar mı gelecek ?
141) Edit ve Ben (2009)– Psikoloji bölümü okuyan genç zekasını arttırmak amacıyla kendisine çip taktırır ancak içinde yapay bir benlik olması nedeniyle birçok tuhaf olay yaşayacaktır. Bir yandan da otistik olan matematik dehasının gizli araştırmanın formülünü çözmesi Edit ile yakınlaşmasını sağlar.
142) İnfaz-Calvary (2014)– Psikolojik ögelerin yer aldığı bir kara komedi filmi. Günah çıkartmak için Rahibi ziyaret eden bir adam rahibe onu öldüreceğini söyler ancak rahip adamın yüzünü görememiştir. Rahip bir yandan ölüm hazırlıkları yaparken bir yandan da bu adamın kim olduğunu bulmaya çalışır.
143) Koku -
144) Yalanın İcadı –
145) Bir Rüyaya Ağıt – (Televizyon bağımlılığı)
146) Şeytan Üçgeni -Triangle (2009) – Arabasıyla giderken çaptığı bir martı nedeniyle trafik kazası geçiren Jess, bu kazanın hayatının değiştireceğini sonradan öğrenecektir.
147) İhtiyarlara Yer Yok (2007)- Birçok ödül alan filmde uyuşturucu çetelerinin kanlı bir pazarlığına denk gelen Moss'un hikayesine yer verilmektedir. Moss parayı alıp gidecektir ancak akşam yaralı birisine yardım amacıyla tekrar dönecektir. Ancak başına neler geleceğinin farkında değildir
148) Yüksek Tansiyon (2003)– Psikopat bir katilin evdekileri teker teker öldürmesini ele alan gerilim dolu bir film.
149) İhtiyar Delikanlı -Old Boy (2003)– Muhteşem bir psikolojik film. 15 yıl boyunca tek başına bir odada esir tutulan bir adam ve yaşadıklarının hikayesi. Aklını yitirmemesi için Oh Dae-Su’ ya şizofreni ilaçları verilmektedir. Oh Dae-Su bu esaretten kaçıp kurtulabilecek mi ?
150) Yalın Ayak -Barefoot(2014) – Annesini kaybetmiş, psikiyatrik bir hasta olan Daisy, zengin bir ailenin çocuğu olan Joy ile tanışır. Romantik komedi tadında saflık ve masumiyet dolu bir film.
151) Kayıp Otoban -Lost Highway (1997) – Fred, eşinin geçmişinden habersiz onunla evlenir ancak işler yolunda gitmeyecektir. Fred’ in kişilik bölünmesi yaşaması, cinayet, bir korku hikayesi ..
152) Enter Nowhere -Kulübe (2011) – Gizem dolu izlenilesi bir film. Film ormanda kaybolan 3 gencin bir kulübede buluşması ve bir türlü kurtulamamalarını ele alıyor. Bu gençler farklı zamandan ve mekandan mı gelmişler ?
153) Onur Savaşı (2012)– Küçük bir kız tarafından cinsel istismar ile suçlanan ve sonrasında da toplumsal histeriye maruz kalan bir adamın dramatik hikayesi. Film birçok ödül almıştır.
154) Etki Altında Bir Kadın (1974) – Bir ev kadınının eşi ve çocuklarıyla kendini var etme çabası. Mabel'in manik davranışları, çok fazla gülmesi gibi bir çok psikolojik rahatsızlığı ile eşi baş edebilecek mi ? Toplumsal eleştiri ögelerini de barındıran film ağır gelebilir ancak izlenilmesi tavsiye edilir.
155) Trainspotting (1996)-(Psikolojik, Macera, Uyuşturucu kullanımı)
156) Öldüren Sis -The Mist (2007) – Tutucu insanların bulunduğu bir kasaba ve bu kasabada bulunan hür düşünceli gençler..
157) İntihar Odası (2011) – ( Farklı bir birey olan Dominik depresyonun eşiğine gelmiştir. Ailesinden ilgi görmeyen ve sürekli dışlanan Dominin kendini internet oyununa verir. İşte bundan sonra olanlar olur.
158) Davetsiz -The Uninvited (2009) – Annesinin ölmesi üzerine travma yaşayan ve bir süre psikiyatri kliniğinde yatan genç bir kızın hikayesi. Babasının bir hemşire ile evlenmesi genç kızın depresyon yaşamasına neden olacaktır.
159) Bir Rüya İçin Ağıt (2000)– Uyuşturucu bağımlılığı olan bir genç ve televizyon bağımlılığı olan annesi arasında giderek yükselen bir uçurum ve iletişimsizlik.
160) Şampiyon -The Wrestler (2008) – Ünlü bir güreşçinin kalp krizi sonrası şov dünyasına veda etmesi ve tezgahtar olarak işe başlaması. Ailevi bağları bozulmuş bir adamın hikayesi.
161) Bipolar (2014) - Harry çekingen bir adam ve aynı zamanda bipolar bozukluğu olan bir hastadır. Yeni bir tedaviyi denemek üzere bir kliniğe yatar ve tüm günü kamera ile izlenilecektir. Harry düzelme gösterebilecek mi ?
162) Kukla - The Beaver (2011) – Sıkıntılarla dolu günler sonrası hayatını ve ailesini yeniden keşfe çıkan bri adamın hem esprili hem de duygu yüklü hikayesi.
163) Phobe Harikalar Diyarında (2008) – Geniş bir hayal gücüne sahip olan bir çocuk ve kendini Alice Harikalar Dünyasında piyesi için olan rolüne fazlasıyla kaptırması nedeniyle kendini birden bu dünyanın içinde buluverir.
164) Sineklerin Tanrısı (1963) - Bütün yetişkin insanların öldüğü bir uçak kazasında hayatta kalan küçük bir grup küçük çocuk ve hayatta kalma savaşları.
165) Aklım Karıştı (1999) Bir gencin 18 ay boyunca akıl hastanesinde kalışı ve yaşadıkları
166) Ara (2008) - Tek bir apartman dairesinde geçen filmde 4 kişinin birbirini seven ve aldatan, kıran ama bırakmayan hikayelerini ele alınmaktadır.
167) Aç Gözünü (1997) – Psikolojik gerilim filmi. Çok güvendiği güzel yüzünü kaybedince Cesar'ın hayatı çok farklı bir yöne doğru gidecektir.
168) Beyaz Köpek (1982) (Klasik Koşullanma) Eski sahipleri tarafından sadece siyahları saldırması ve öldürmesi yönünde eğitilmiş bir köpek. Yeni sahibi bu köpeğin koşullamasını söndürebilecek mi ?
169) Büyük Yalnızlık –
170) Cennet –
171) Gölgesizler –
172) Güneş Yanığı –
173) Küçük Kıyamet
174) Solaris –
175) Gerçeğe Çağrı –
176) Küp –
177) Ölüm Kitabı (Misery)
178)Esaretin bedelli
179)godfather 1-2
180)kaplumbağlarda uçar
181)bajrangi bahija
182)rab ne de bana di jodi"
61 notes · View notes
rexonline · 4 years
Text
Telefon konuşma süresi ;
Baba, oğul = 15 saniye Anne, oğul = 1.5 dakika Erkek, kız = 55 dakika l Kız, kız = 9 saat l Erkek, erkek = Bu bir ödemeli aramadır
2 notes · View notes
ilahiyatuzmani · 4 years
Text
UYKU ADABI VE SÜNNETLERİ
1 -Yatsı namazını kıldıktan hemen sonra yatmak sünnettir...
“Yatsı namazından önce yatılıp, namazdan sonra uyanık kalmayı da men etmişti.”
(Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud-2287)
2-Uyumadan önce vitri kılmak sünnettir...
3-Uyumadan önce abdest almak sünnettir...
5-Uyumadan önce yanan şeyleri söndürmek sünnettir...
6-Uyumadan önce kapların ağzını örtmek sünnettir...
7-Uyumadan önce yatağı temizlemek sünnettir...
8-Uyumadan önce misvak kullanmak..(Dişleri temizlemek) sünnettir...
9-Uyumadan önce gözlere sürme çekmek sünnettir...
10-Tok karnına uyumamak sünnettir...
(Tok karnına uyumak, kalbi katılaştırır.) [Taberani]
11-Sağ tarafa yatıp uyumak sünnettir...
12-Sağ elini yanağına koymak sünnettir...
13-Yatarken ayaklar kıbleye gelecek şekilde yatmak sünnettir...
14-Yaterken ayağını ve sırtını kıbleye çevirerek yatmaktan sakınmak sünnettir...
15-Yüz üstü yatmamak sünnettir...
( Bu yatış, Cehennem ehlinin yatışıdır)
(Bu, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir yatış şekli)
16-Ölçülü uyumak sünnettir...
17-Uyumadan önce tesbih çekmek sünnettir...
(Yataklarınıza yattığınız zaman otuz üç defa “Sübhanellah”, otuz üç defa “Elhamdülillah”, otuz dört defa da “Allahü Ekber” deyiniz.) Ebu Davud
18-Yatarken bir defa Ayet–el Kürsi, üç İhlas, bir Felak, bir Nas ve bir Fatiha–i Şerif okuyup sonra ellerimize üfleyip bütün bedene sürmek sünnettir...
19-Yatarken Kâfirun suresini okumak sünnettir...
(Yatarken Kâfirun suresini okuyan şirkten beri olur.)
[Tirmizi]
20-Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumak sünnettir...
(Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumadan yatma! Çünkü ölürsen kabirde sana yoldaş olur.)
[Ey Oğul İlmihâli]
21-İstiğfar çekerek uyumak sünnettir...
22-Yatarken Uyku duası okumak sünnettir...
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyar sonra da:“Allahümme bismike emûtü ve ahyâ: “Allahım! Senin isminle ölür, senin isminle dirilirim” derdi..[Buhârî, Daavât 7,8,16]
23-Uykuda kötü bir rüya görülür ise yataktan kalkınca sol tarafa üç defa tükürüp sonra lanetli şeytanın şerrinden yüce Allah’a (c.c) sığınmak ve görülen bu rüyayı kimseye anlatmamak sünnettir...
24-Ölçülü uyumak sünnettir...
25-Uykudan uyanınca misvak kullanmak sünnettir...
26-Gece ibadet etmek niyetiyle yatmak sünnettir...
27-Uykudan uyanınca, "Allahümmağfirli" demek sünnettir...
28-Uykudan uyanınca gözlerindeki uykuyu eliyle silip doğrulmak sünnettir...
29-Uykudan uyanınca eli üç kere yıkamadan hiçbir şeye dokunmamak sünnettir...
30-Uykudan uyanınca dua etmek sünnettir...
Uykudan uyandığı zaman: “Elhamdülillâhillezî ahyânâ min ba‘di mâ emâtenâ ve ileyhin-nüşûr.” “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Diriltmek sadece O’na mahsustur” buyururdu. [Buhârî, Daavât 7,8,16]
31-Sabah namazından sonra uyumamak sünnettir...
(Sabah uykusu, rızka manidir.) [Beyheki]
13 notes · View notes
brsblt · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media
9 Şubat 2021_18:49
Hüzün
Hayat hızla akıp giderken insan durup düşünmeli. Nerede bu insanlar...Onca yıldır yaşıyorum ama geriye dönüp baktığımda bir kaç hayal mayal anı. Rabbimizin bize verdiği güzel lütuflardan biri unutabilmek. Her ne acın varsa unutmak istermisin o zaman, zamana ve rabbime bırak... bir sır daha vereyim her fırsatta Yasin-i şerif oku. Elimde yok ki sana elem veren acını dindirecek iksir. Sahi ne güzel olurdu...ama anılar ne olacak...Ee ne bekliyorsun Barışım...Unutmak mı istiyorsun yoksa hatıralarla yaşlanmak mı? Aslında çok şey beklemiyorum sadece incitmesinler yetim yüreklerimizi, öyle hoyratça savurmasınlar, boylarından büyük sözler veripte umursamaz tavırlar takınmasınlar.
Allah muradını versin oğul...amin anacım.
1 note · View note
yurekbali · 5 years
Text
Tumblr media
“Cemal Süreya” anısına... (Kendi seçimiyle “10 Ağustos” 1931, Tunceli, Pülümür (o yıllarda Erzican’a bağlı) - 9 Ocak 1990, İstanbul) 1. Orta boylu, zayıf, kumral saçları dalgalı, geniş alınlı, iri kahverengi gözlü, uzun ve derin kirpikli, kar beyazı dişleri olan oval yüzlü bir adam... Yüz çizgileri serttir; fotoğraflarında takındığı düşünür, gülümser, hayal kurar gibi pozlarda bile bu sertlik kaybolmaz. 2. Nüfus cüzdanındaki adı Cemalettin Seber’dir. Başlangıçta, Cemal Süreyya diye yazar adını. Eskişehir Vergi Dairesi’nde çalışan, Üvercinka adını verdiği uzun boylu, beyaz tenli, güvercin salınışlı sevgilisiyle girdiği iddiada kaybeder ikinci “y” harfini ve o günden sonra bir daha hiç kullanmaz. Borcuna bu kadar sadıktır. Güvenilir insandır. Üvercinka’yla kısa süreli bir birliktelik yaşar. Üvercinka, lise mezunudur ve üniversiteye hazırlanmaktadır. Cemal Süreya ise evlidir. 3. Doğuludur. Erzincan doğumludur. Fırat kenarının ince dumanıdır. Göçebedir. Muhacirdir. Sevdiğinin yüzüne bile sürgündür. Uçurumda açan çiçektir. Beyaz gülüşlü bir kardelendir. Deniz kaçkını bir ulusun çocuğudur. Gurbetin anlamını, ‘göç yolları’nda -bir yük vagonunda- gözlerini açarken öğrenir. ‘Gurbet yavrum garba düşmektir gurbet’ 4. Alevî bir aileden geldiği için edebiyatla ilişkisi Hz. Ali Cenkleri’ni okuyarak başlar. Kerem ile Aslı’yı ezbere okuyan annesini hiç unutamaz. Sürgünün altıncı ayında kaybeder annesini. Cemalettin 7, annesi Gülbeyaz ise 23 yaşındadır. ‘Sürgün’ olmasından hep tedirginlik duyar. Bilecik’te ilkokul öğrencisiyken kimsenin bilmesini istemediği şeyi herkesin bildiğini öğrenince çocuk dünyası yıkılır. 5. Zor ve olanaksız olanı dener, başarır. Belki bu nedenle düşünce kökleri derin, dünyanın ve insanların resmini çekmek için bir fotoğraf makinesi gibi kısık gözleri abartısız bir derinlik ve dikkatle çevresine dönüktür. Belki zekâsı onun için bu denli parlak; derviş yüreği gösterişsizdir. 6. Erzincan, Bilecik, İstanbul, Ankara... Sonra bütün bir Anadolu... Göçebelik hiç bitmez. Hangi şehirdeyse orası, yalnızlığın başkentidir. Bütün başarılarını Ankara’da kazanır, İstanbul’da harcar. Politikacı olmayı çok ister. Bu istek, çeşitli yanlışlıklarla hep ertelenir. Osman Bölükbaşı’nı dinlemeye gider. Onun konuşmasına bayılır. 7. 26 yılda 29 ev değiştirir, adres olarak PTT’den kiraladığı posta kutularını kullanır. P.K. 1349 Karaköy-İstanbul adresindeki kutuya bakar yıllarca. En son yaşadığı evin bulunduğu sokağa Cemal Süreya adı verilir. Hiçbir şeyi yoktur akıp giden sokaktan başka. 8. Haydarpaşa Lisesi’nde parasız yatırlıdır. SBF’nde maliye ve iktisat bölümünü seçer. Ece Ayhan, Sezai Karakoç ve Muzaffer Buyrukçu’yla arkadaş olur. İyi notlar da alan kötü bir öğrencidir. Oktay Akbal’ın Aşksız İnsanlar’ını Cebeci-Sıhhiye arasında yürüye yürüye ve gide gele okuyup bitirir. 9. Maliye müfettişliği, devletin en büyük kariyerlerindendir. Yılda 3-5 üniversite mezununun girebildiği bir memuriyettir ve bunu SBF’nin göçebe öğrencisi Cemal Süreya başarır. Hayat için, büyük bir başlangıçtır. 10. Küçük bir grup içinde Ahmet Cemil acıları yaşar. Dostoyevski hayranıdır. Yalnızdır. İçe kapanık ve çekingendir. Son derece utangaç ve sessizdir. Gidip bir dükkânda bir şeyin fiyatını soramaz. Başkalarına sordurur çoğu zaman. Bir şeyin yarım kilosunu alamaz. 11. Dergi çıkarmak, onun için şiir yazmak gibi bir tutkudur. Dergileri, evi barkı gibi görür. Sürekli yazacağı bir dergi olmadığı zamanlar, kendini sokakta kalmış gibi hisseder. Ona göre, ‘dergiler bir edebiyatın laboratuarıdır.’ Memuriyeti sırasında görevle gidip 1 yıl kaldığı Paris’ten getirdiği arabayı satıp dergi çıkarır. Papirüs serüveni belki hak etmediği ilk yenilgisidir. ‘Bir dergi gibidir onun hayatı- Bu yüzden ölmez batar’. Papirüs serüveninin ikincisini Ülkü Tamer’le yaşar. İlk dönemde yaprak biçiminde çıkardığı dergi, ikinci döneminde daha kalın, daha doyurucu biçimde olsun ister. Cağaloğlu Eser Han’da kiralanan küçük bir oda, evden getirilen birkaç eşya... İlk sayının masrafı 2 bin lira, cepteki para 200 lira... O günlerde büroya Edip Cansever uğrar. Çıkarken yerdeki eski püskü bir halıya gözü ilişir. Cansever, aynı zamanda antikacıdır. İlk sayı, bu halının parasıyla çıkar. Dergiye halıya teşekkür ilanı koymayı düşünür. Papirüs’ün ikinci çıkışı üç sayı sürer. Dergi, asıl kimliğini üçüncü çıkışında bulur. 12. Papirüs serüveninden sonra tekrar döner memuriyete. Bu kez iddialı olarak: Maliye Tetkik Kurulu üyeliği ile başlayan çizgi Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü ile noktalanır. Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon önyargılı teftişinde hiçbir olumsuzluk bulamayınca ‘Her şey yolunda, ama burayı pek temiz bulamadım.’ deyince Cemal Süreya da ‘Burası bir iki saat öncesine kadar hiç kirlenmemişti.’ karşılığını verir. Yüreği hariç, bütün kapıları açmıştır bakana. 13. Artık kendini memuriyette ispat etmiştir, emekli olur. Kartviziti de hazırdır: Şair ve eski genel müdür. Emekli ikramiyesini şiire yatırır. Yeni mesleği kelime kuyumculuğudur. 14. Paranın egemen kılınmak istendiği bir dünyada yalnız şövalyelerden biridir. Kalemini çıkarıp en önde hücuma geçecek diye boşuna beklenir. Düşene tekme atamaz, yüreği kaldırmaz. O vakit ne yapar? Oturup şiir yazar. 15. İnsan, şair olunca başka şey olmaz mı? Onun kadar değişik, renkli alanlara yayılan şair pek azdır. Şiir dışındaki uğraşları yalnız ekmek teknesi değildir. Yaptığı işte mutlak başarı sağlamalıdır. Yenilgiyi kabullenmek zordur. 16. Yapısında hep ikilemler vardır. Kendini tatmin mi, yoksa topluma hizmet mi? Bocalar bu ikisi arasında. Tutkuludur. Şiir tutkusunun bir yanında, kendini ispat etme, önemli, tanınan biri olma isteği de vardır. 17. Alınganlık, kırıcı yapar onu. Aniden parlar. Çok rahat arkadaş olur, ancak çok kolay dost olmaz. Arkadaşlarına çok fazla bağlanır. Çoğu zaman arkadaş yerine mürit arar. Sesinde hep uykusuz bir Türkçe vardır. Konuşurken gözlerini hep kısar. Her zaman Bir Tereddütün Romanı gibi konuşur. Hoşgörünün en somut simgesidir. Bağışlayıcıdır, insanları iyi olan yanlarıyla sever. ‘Hayır!’ demeyi bilmediği için başına gelmeyen kalmaz. En yakın çevresinin içinde dağ başları kadar yalnızdır. 18. ‘Sizin Hiç Babanız Öldü mü?’ şiirini, babasının ölümünden dört yıl önce; ‘Kars’ şiirini Kars’ı hiç görmeden Paris’te yazar. 19. Gülümsemeyle hüzün yan yanadır onda. Özgürlük ve kendine güvenle lirizm; sıkıntı ve bunalımla ince alay iç içedir hayatında ve şiirinde. Özgün olmayı, başka olmayı, alışılmıştan, bilinenden ayrı ve şaşırtıcı şeyler söylemeyi neredeyse bir yazgı olarak bilmiştir. Bir şeyi tersinden alarak irdelemek ister. Kendisine dayatılan duruma bir başka seçenekle karşı çıkmak... Kendisini olduğu ya da göründüğü gibi değil bir başka türlü, nasıl görünmek istiyorsa öyle göstermek... Bir çingene kızı falına mı bakmak ister, yılların falcısı kızın şaşkın bakışları arasında, tutar bir güzel onun falına bakar ve şaşırtır onu. 20. 2000’e Doğru dergisindeki portreleri ve söz senaryoları, derginin en çok okunan sayfasıdır. 99 Yüz adıyla bir kitap yayımlar. Portre yazımında bir çığır açar. Şiirinden sonra en çok bu portreleri önemser. (Cemal Süreya’nın arşivini, Perinçekler, vefasız oğul Memo Emrah'tan satın alarak düzenleyip yayımlar.) 21. Arkadaşı Muzaffer Buyrukçu’yu da kattığı bir fantezi bildiri geniş yankı uyandırır. Turgut Özal’a bir intihar çağrısı yapar: ‘Ülkemizi sizden / Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan / Kurtarmak için / Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu’yla / Bir önerimiz var: İntihar etmelisiniz! / Ben ve Buyrukçu bu konuda / Dostça omuz veriyoruz size. / Gelin, halkın önünde, / Üçümüz birlikte intihar edelim / Yer: Kadıköy eski iskelenin önü / Gününü ve saatini siz saptayın / Ülkemiz sizden kurtulsun / Biz de bir işe yaramış olalım’ 22. 50 yıldır sustuklarını söyler düzyazılarında. Aydın, demokrat geçinenlerin ucuzlaştığı bir ortamda, taviz vermeden, boyun bükmeden, el etek öpmeden kenara çekilip ayakta, dik kalabilmeyi seçer. 23. Ülkü Tamer, onun için 'Cemal: Atlas okyanusunda fıratın salı / Zap suyunda Alp çiçeği' der. 24. Bütün sevgililerine ‘Annem çok küçükken öldü / Beni öp sonra doğur beni’ diye seslenir. Erotizm, romantizmle iç içedir onda. En çok da ‘Keşke yalnız bunun için sevseydim seni’ dizesini kullanır. 25. Kendi kendine mektup yazar. Aşk, ona göre aynı masada mektuplaşmaktır. Ütopyası, kendi mektubunun postacısı olan kızdır. Hep âşıktır. ‘Sevmek ne uzun bir kelimedir.’ İkisi resmi olmak üzere, beş kez evlenir. Nerde bir çift göz görse tutar onu sevgilisine tamamlar. 26. Bir ara Cemal Süreya ile birlikte yaşayan Tomris Uyar, 1964’te Ülkü Tamer’le, 1967’de Turgut Uyar’la evlenir. Aynı dönemin, birbiriyle arkadaş olan üç şairine eş ya da sevgili olmuş Tomris Uyar hakkında hiç konuşmaz. İçlenmek zenaatında ne kadar usta olduğu bilinir. Hüznün kuşlarını canıyla besler. 27. Bir oğlu bir kızı vardır. Oğlu Memo Emrah’tan çok çeker. (Memo Emrah'ın annesi Zühal Tekkanat’tır.) Acıbadem’de otururken oğlu Emrah üşümesin diye bir gece Papirüs dergilerini yakmak zorunda kalır. Ölümüne yakın oğlundan dayak yer. (Babasına inat İslamcı (!) olan, Dar-ül Harp sözünü dilinden düşürmeyen Memo Emrah'ın babasının ölümünden çok kısa bir süre sonra bir kazada ölmesi tesadüf müdür?) 28. Parasız günlerinden birinde kızı Ayça’ya şiir karalamalarını vererek ‘Bunları sakla, ileride para eder.’ der. Kızı, şiirlerinin ne kadar saçma olduğunu söyler. Kızının nikâhında bulunamaz. Çünkü, haberli değildir. İzmir’e gidişlerinde arkadaşlarına bir hanımla buluşması olduğunu söyler, ortadan kaybolur. Bu buluşmalardan her dönüşte dalgın, suskun, üzüntülü olması arkadaşlarının dikkatini çeker. Buluştuğu hanım kızı Ayça’dır. Babasıyla yıldızı bir türlü barışmayan kızı... Ayça’nın annesi, onun ilk aşkı, ilk eşi, üniversite son sınıftayken evlendiği Seniha Hanım’dır. 29. Kadıköy sahilinde yürürken her an karşıdan Fazıl Hüsnü Dağlarca gelebilir düşüncesiyle önü hep iliklidir. Dağlarca, onunla konuşmayınca ‘Bugün ağam sudan soğuk bakıyor’ der. * * * Cemal Süreya'nın ölümü ardından yayınlanan güzel şiirlerden biri de Can Yücel imzasını taşır. Can Yücel'in yolu bir gün, Ankara'da “Cemal Süreya” adı verilen parka düşer. Parkta oturur ve bir şiir yazar arkadaşına. Şiir, İkibin'e Doğru dergisinin 8 Aralık 1991 tarihli sayısında yayınlanmış olsa da, Can Yücel tarafından unutulur ve hiçbir kitabına alınmaz. Can Yücel, “Cemal Süreya Parkı” için şunları söyler: “Şiir iyi de parkın bir eksiği var. Kötü bir levha dışında Cemal’i hatırlatan hiçbir şey yok. Buna, Cemal’in anısı için iyice hizmeti dokunmuş olan derginizin bir çare düşüneceğini umarım. Büstten bıktık. Belki de Cemal’in şiirlerinin hak edildiği mermer plaketler dikilebilir oraya. Sözün kısası Cemal’i hatırlatacak bir şeyler yapılabilir.” Cemal Süreya Parkı’nda Bir Kasım güneşlisinde Meclisin o askeri duvarının Dibinden geçip Geldim oturdum karşına senin... Hiç bu kadar mülk sahibi olmamıştın Epiy bir yüzölçümün var Bir basket sahan Çocuk bahçen Havuzun İki kutu gibi helan Akasyaların var Sunay Akın'ın dediği gibi Gülcemallerin solmuş Biz de gelecek yazı bekleriz Tek tük de çimen yeşili var serpili Çocuklar okulda şimdi Ama okuldan kaçmış liseliler var Kırıştırıyorlar Arabalar da vızır vızır etrafında Olsun Sen geceleri çıkarsın zaten ortalığa Bankların üstünde eski aşklarınla Al takke ver külah Parkın sana kutlu olsun Can Yücel 30. Şairi, şairden başkasının tanımadığına hep üzülür. Bir gün duraktaki yolcular arasında otuz yaşlarında bir adam Pazar Postası okuyordur. Hem de Cemal Süreya’nın şiirinin bulunduğu orta sayfayı... Adama ‘Nasılsınız efendim, ben Cemal Süreya’ diye yaklaşır. Adam, ‘Memnun oldum. Ben de Nuri Pakdil.’ der. 31. ‘Gün gelir anılar da değiştirir sözcüklerini’ Sezai Karakoç, Mülkiyeden arkadaşıdır. Ona hep ‘Sezo’ der. Ankara’nın hür hayalli çocuklarıdır o sıralar. Sezai Karakoç’la Ankara’da görüşmek ister. Ancak, Karakoç’un ‘Sen benimle randevu almadan görüşecek adam mısın?’ sözüne çok kırılır. 32. Elli dokuz yaşında, yedi kırlangıç ömründen dört yıl alacaklı ölür. Ölümü siyah bir kâkül gibi alnına düşürür. KISA Hayat kısa, Kuşlar uçuyor. Cemal Süreya - Sıddık Akbayır, Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir (Cemal Süreya)
54 notes · View notes