Tumgik
#Alay Edilen
Text
Alay Edilen Halk Kahramanı: Edward Jenner
Alay Edilen Halk Kahramanı: Edward Jenner Edward Jenner çiçek hastalığına karşı geliştirdiği çiçek aşısı ile milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Fakat bu aşıyı ilk duyurduğunda beklediği alkıştan çok dalga konusu oldu. İnekler üzerinde geliştirilen aşı insanlara nakledildiğinde, insanlar üzerinde ineklerin filizleneceği gibi saçma sapan yazılar ve karikatürler paylaşıldı. Bu kötü…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Aylardır birini iyileştirmeye çalışmamın pişmanlığını yaşıyorum çünkü hikayenin sonunda yarasıyla alay edilen ben oldum ve bu nereye sığdırılır bilmiyorum.
35 notes · View notes
nazenderr · 11 months
Text
Tumblr media
Çocukların çığlıkları , annelerin feryadları kulağımda. Babaların göz yaşları akarken yavrularına ölümü çaresizce kabullenişleri, sessiz çığlıkları ruhumda... Çocuk demeden, masum demeden öldürülen bu halk bir soy kırıma maruz bırakılırken olanı biteni oturduğum yerden izleyip sadece üzülmek ağrıma gidiyor... Kin beslemek yetmiyor vicdansızlara, lanetlemek, nefret etmek yetmiyor... Herkese düşmanlar, müslüman olan herkese kin güdüyorlar, çocukları öldürürken mutlu oluyorlar.. Kimse Medeniyetten bahsetmesin! kimse bu alçaklığı meşru görmesin! hiç kimse batıyı güzellemesin. İdeolojik inaçlarından, siyasi taraflarından, sözüm ona haklı davalarından söz etmesin... Çocuklar öldürülüyor, bebekler parçalanıyor, bir halk soy kırıma uğruyor... Çocuklar ölüyor diyorum. Neden, niye diye soruyor musunuz kendinize? sivil halktan ne isteniyor diye merak ediyor musunuz? Dünyada neler oluyor diye çevrenize bakıyor musunuz? Dıj güçler diye alay edilen dış siyasetin neler yaptığını görebiliyor musunuz? Tabi ya o enkazların altında kalanlar müslüman ve üstüne üstlük araplar, o parçalan canlar yobaz insanlar. Sözün bittiği yerde ne getirilir yerine bilemiyorum, şuur diliyorum herkese. Farkındalık, akıl, vicdan diliyorum.
35 notes · View notes
Text
trhaber_com Siyonistler katlettikleri 35 bin Filistinliyle dalga gecmek için yeni bir akım çıkardı: Pallywood
• israilliler Gazze'den gelen vahșet görüntülerinin, Filistinlilerin bir kurgusu olduğunu iddia ederek #Pallywood etiketiyle paylaşıp dalga gecmeye başladılar.
• israil yanlısı hesaplar hastanelerde çekilen görüntülere "Cok fazla kamera var bu gerçek olabilir mi?" yaziyorlar, yerinden edilen Gazzelilere "Pallywood sektörüne yeni bir film mi kazandirıyorsunuz?" diyerek alay ediyorlar.
⁃ Katledilen bebeklere ait videoların yeni veya gerçek olmadığını: iddia edip soykırımı: hafifletmeye çalışıyorlar.
‣ Yukarida ki video ise 7 Ekim öncesine ait. Aslinda video bir Filistin dizisinin kamera arkasi. israilliler bu videoyu "Gazze Sağlık Bakanlığı, Refah'taki 'kurbanlar' için șimdiden makyaj hazırlığı yapıyor! şeklinde bir yorumla paylaşıyor.
#gazze #israil #gündem #haber
6 notes · View notes
bluecharacter · 5 months
Text
"Bir başka yolunu daha anlatayım. Adamın değer yargılarını öldür. Büyüklük denilen şeyi tanıma ya da ona ulaşma kapasitesini öldür. Büyük insanlar yönetilemez. Biz büyük adam falan istemiyoruz. Ama büyüklük kavramını inkâr etme. Onu içinden yık. Büyük olan şey nadir ortaya çıkan, zor elde edilen, istisna olan şeydir. Öyle standartlar koy ki, onlara herkes ulaşabilsin. En sıradan olanı da, en yeteneksiz olanı da, en beceriksiz olanı da. O zaman bütün insanların, büyük ya da küçük herkesin içindeki başarma çabasını öldürürsün. Daha iyiye gitme, mükemmele ulaşma, kusursuzluğa varma hevesini öldürürsün. Roark'a gül, Peter Keating'i büyük mimar diye tanıt. O zaman mimarlığı mahvetmeyi başarmışsın demektir. Lois Cook'u yücelt, kabul ettir, edebiyatı da mahvettin demektir. Ike'a alkış tut, tiyatroyu da yıkmış olursun. Lancelot Clokey'ni öv, basını da çökertmişsin demektir. Büyük anıtları yıkmaya kalkma. O zaman insanları ürkütürsün. Sen vasatı, sıradanı, değersizi öv; o zaman büyük anıtlar zaten kalmaz. "Bir başka yolu daha var. Güldürerek öldür. Gülmek, insan neşesinin aracıdır. Onu bir yıkım aracı olarak kullanmayı öğren. Çevirip alay etmek için kullan. Çok basit. Her şeye gülmelerini söyle onlara. Mizah anlayışı sınırsız bir sevaptır, de. Ruhunda hiçbir kutsal şey bırakmazsan, ruhu kendi gözünde kutsal olamaz artık. Saygıyı öldürdün mü, insanın içindeki kahramanlığı da öldürmüş olursun. İnsan kıkır kıkır gülerek saygı gösteremez. Söz dinler ve bu söz dinleyişine de sınır koyamaz. Neye olsa güler artık. Hiçbir şey gülünemeyecek kadar ciddi değildir onun gözünde. "Bir yolunu daha ister misin? En önemlisi bu. İnsanların mutlu olmasına izin verme. Mutluluk kendine yeterli bir duygudur ve insanı kendi içine döndüren bir özelliği vardır. Mutlu insanların sana ayıracak zamanı da yoktur, sana önem de vermezler. Mutlu insanlar, özgür insanlardır. Demek ki onların yaşama sevincini öldürmen gerekir. Onların gözünde değerli ve önemli olan ne varsa, al ellerinden. İstedikleri şeyi elde etmelerine asla izin verme. Kişisel arzu denilen şeyin kötü olduğuna inandır onları. "İstiyorum" demeyi doğal haklan sayamayacak düzeye indir. Bundan utansınlar. Bu noktada yardımseverlik çok işine yarayacaktır. Mutsuz insanlar sana gelir. Sana ihtiyaç duyarlar. Avutulmak için, destek bulmak için, kurtulmak için gelirler. Doğada boşluğa, vakuma yer yoktur. İnsanın ruhunu boşalttın mı, yerini sen doldurabilirsin.
Hayatın Kaynağı - Ayn Rand
6 notes · View notes
hendelin · 11 months
Text
kırılgan olmanın halihazırda bir hastalık gibi lanse edilmesinden, dilleri dudakları burmasından duyduğum rahatsızlıktan şimdi bahsetmeyeceğim. kırılganlıkla (doğru kelime bu değil fakat ne yazık ki bunca duyguyu sığdırabilecek tek bir kelime bulabileceğimi sanmıyorum, uygun olanı seçtim: kırılganlık) (hassasiyet, dünyaya karşı göğüs kafesinin üstünde deri olmaksızın yürümek, duygusallık, kalbîlik, hissîlik, derinlik, alınganlık, çekingenlik ve niceleri eklenebilir) kırılganlıkla yaşamanın zorluğuyla yüzleşmiş, bunun bir parçası olduğunu kabul edebilmiş biri yalnızca bunları yaparak epey zor işleri başarmış demektir. düşünsenize devasa acılar çekiyorsunuz, etrafta böyle yanıp yakılan kimse yok "bana neden böyle oluyor" diye aranıp duruyorsunuz, bu derinlikle tanış olmayan herhangi bir insan da sorunuza cevap veremez, kendiniz de veremezsiniz, bir de bu sorunun cevabını bulamadığınıza yanmak ekleniyor kederlere. fakat işte bir yerinden sökmeye başlayınca insan elbet bazı cevaplara ulaşıyor. "bu, benim" diyebilir hâle geliyor. sonraki problem: "bu benim evet, hastalıklı mıyım?" bunları takiben hastalığın neliği, niçin üstümüzdeki duygu yoğunluğunun hastalık sayılabileceği, bu şeyin tam olarak nereden geldiği gibi sorularla karşılaşıyoruz. (herkesin tecrübe sırası bir olmayabilir) neyse.
kırılganlık, derinlik, yoğunluk, bir hastalık değil. nasıl çok seslilik yahut sakinlik bir hastalık değilse, bu da değil. ilk problem buradan başlıyor, çok kritik çünkü insan mevzunun başınıda bunun bir hastalık, eksiklik ya da fazlalık olmadığına kanaat etmemişse SAKAT DOĞDUM sanabiliyor. temele bu düşünce yerleştiğinde üzerine inşa edilen her şey daha yerlerine konmadan sarsılıyor zaten. zemin titrek, duvarlar titrek. e arkadaşımız da hassas, belki korkak biraz hayata karşı, temelini ya da o vakte kadar üst üste koymaya çabaladığı duvarları "galiba bunlar kökünden yanlış" deyip yıkamıyor. ona da yazık. şu durumda sesi de çıkmayacağı için etraftan yardım da alamaz. yine acılar denizinde boğuluyor. bu döngü böööylece arkadaşımız bir gün cesaret edip de titrek duvarlarına tekmeyi vuruncaya kadar ne esef ki devam ediyor.
gün oluyor devran dönüyor, arkadaşımız su üstüne beton blok da koysa, çölde sondaj da yapsa 'gerçek' bir şey aramanın derdiyle hoş oluyor. bulabilir mi? bulabilir mi? hepimiz biliyoruz, hepimizin zihnine kazılı o parça: burada kendi sesinden başkası duyulmaz. ne söylersen sana söylenen odur. arkadaşımız bir bakıyor, bir daha bakıyor, içerlerini devasa duygularla çalkalamaktan bitap halde mecburen bir köşeye çöküyor. "bu kadar anlamak zorunda değilim" diyor kendine. bu kez anlamak bir lükse dönüşüyor, yaşamanın yegane şeklinin gözünü anlaşılmadık hiçbir şey bırakmamaya dikmiş birine dönüşmek olmadığını anlıyor. bu anlayış ona anlamış gibi değil bulmuş gibi hissettiriyor. (bulan acaba yeniden bulmak ister mi? hemen peşine bir şey daha bulmaya ihtiyaç duyar mı?)
fakat gelgelelim, arkadaşımız bu derdi bütünüyle kendi içinde, sessiz sedasız çözmeye uğraşırken kimse hiçbir şey duyup sezmediği için, ortada ne olduğunu, neyin gidip neyin kaldığını anlayan kimse de olmuyor. arkadaşımız buna üzülmüyor, aksine titrek yaşamaktan öylesine bunalmış ki yeni bir şey bulmanın peşine bile düşmüyor. bir avuç su alıyor, arktan akıtıyor, sonra bir avuç daha.. arkadaşımızın aynada gördüğü memnun ve mutmain çehreden başka anlayanı ne dün olmuş, ne de bugün olacak. sade bir avuç su alıyor, arktan akıtıyor. gelen giden oluyor, bakan oluyor şaşıran oluyor küçümseyen alay eden hayran olan oluyor. gün geliyor aynada gördüğü memnun ve mutmain çehre de kendisini terk ediyor. suyun aksiyle mir'at birbirine giriyor. şimdi bir avuç daha. ne yapacak?
bir avuç su, akmaz kokmaz bir avuç, yanına çömelen olursa birlikte seyredecekler. sessiz gemi'ye sallanmayan mendiller gibi, ufk-u şam'a bakıp dolmayan gözler gibi, kulelerden katil inmemek gibi, kör bir kayıkçıyla aynı şeye şahit olmamak gibi. başımıza devletler doğmayacak. sade bir avuç su.
5 notes · View notes
mustafasalihbozok · 2 years
Text
YouTube'da "Yonca Lodi - Sana Bir Şey Olmasın" videosunu izleyin
🙏 🙏 🙏 🙏 🙏 🙏 Binlerce yıl geçti.
Toplum kadına her zaman değişik,
ama yine aynı bakışlarla bakmaya çalıştı.
Nasıl mı?
Hangi bakışlarla mı?
Toplum için kadın nedir, sizce?
Peki yazayım...
Kadın, tek bir ailenin veya soyun namusu değil;
bir mahallenin, köyün, kasabanın, şehrin,
ülkenin ve hatta dünyanın namusudur.
İnsanların, yolda yürürken bakışıdır.
Kadın, onun ve bunun suçudur
veya onun veya bunun hakareti ve iftirasıdır.
Kadın, bazı dincilere göre,
hiçbir hakkı olmayan bir köle veya da
insan değil; iki memeli bir hayvandır.
Erkeklerin de avıdır.
Bir değil; kaç yasaktır kadın!
Darmadağın, paramparça edilendir.
Tekme veya yumruktur. Dilden, dile gidendir. Kirlenen ad, çalınan hayattır.
Kadın, kalabalıkta alay edilen, hor görülendir.
İğneleyici bakışlarla, kahkaha atışlarla, kırılandır.
Kadın bir cinsel metadır.
Pazarda bağıra bağıra, satılan köledir.
Gündüz karanlığa kapatılan,
gece de "karanlık" diye çıkarılmayandır.
Devam yazayım mı?
Okuyorsunuz değil mi?
Kadın, doymak bilmeyen aç erkeklerin; ağızlarından akan sudur.
İçki masasının mezesidir.
İçkili erkeklerin, kirli düşüncesi veya öfkesidir.
Organlarına, tenine, diline, gözüne, aklına, hayatına, hak sahibi olmayandır.
Görmek veya duymak istemediğiniz acıdır.
Bedeni olmayandır kadın.
Yürüyemeyen, gülemeyen, konuşamayandır.
Ağızdan çıkan sözdür. Söylenen tehdittir. Duyulmayan sestir. Kötü düşüncenizdir.
Kötü bakışınızdır.
Kadın uyumayandır. Koşandır!
Yemeyen, içmeyen, itaat edendir.
Eğilen, bükülen, acı çekendir.
Yerlere atılan, kımıldamayandır.
Kadın verendir, vericidir; ama yine de
ilk sorguya çektiğiniz, inanmadığınız
ve güvenmediğinizdir.
Kadın, sürüklemek için çektiğiniz,
o avucunuzdaki saç tellerdir.
Başını duvara vurduğunuz duvardır.
Görmemek için,
fırlattığınız tabak veya masadır.
Kadın, "Yemeğin tuzu yok" diye,
attığınız yemektir.
Hayır, bitmedi!
Durun!
Devam okuyun!
Kadın bir gözyaşıdır.
Vücutta olan yara izidir.
Toprağa akan kandır. Yüzdeki moraltıdır.
Kadın, bakışta ki korkudur veya titreyen eldir.
O kaldırdığınız el var ya? İşte o kadındır!
Kadın, bir haykırış, bir çığlıktır.
Tabancadan çıkan kurşundur.
Alnına tutulan tabancadır. Vurulandır!
İki el ile boğulandır!
Bedene saplanan bir bıçaktır.
Kadın, taşlanmak için, tutulan taştır.
Gömülen topraktır.
Evet kadın!
Kadını yanlış gördünüz.
Kadına kötü baktınız.
Kadın aslında nedir?
Kadın kimdir, biliyor musunuz?
Kadın, insanı veya insanları
"rahminde" var edip yaşatandır.
İnsan doğurandır. İnsan emzirendir.
Kadın, insanların anasıdır.
Emeği ile büyüten, yürütendir.
Kadın, can alan değil; can verendir.
Kadın koruyan, sahip çıkandır.
İnsanı yaşatan ve taşıyandır.Kadın! Evet kadın!
"İyi bakın artık kadına!" diyorum.
"Doğru bakın!" diyorum.
Yazan/r: Feride GERDELMANN
youtube
13 notes · View notes
baybaykus · 1 year
Text
EY MİLLETİM !
Lütfen artık çıplak gerçekliği görelim; "ezan, bayrak, vatan, millet" nutukları eşliğinde, tencerenin dibini sıyıracak kadar hepimizi soyup soğana çevirdiler.
Son zamanlarda da olduğu gibi; "14 Mayıs Batının siyasi darbe girişimidir" veya seçimi kazanınca "şampanya patlatmak" ve "secdeye kapanmak" şeklindeki beyan ve kıyaslarla hepimizin aklıyla alay ediyorlar...
LÜTFEN DİKKAT !
Yanaşma Düzeninin görünür ve görünmez organize menfaat şebekeleri tarafından idare edilen bir ülke ve ekonomide hukuk içinde ve kendi dinamikleriyle çalışan herhangi bir PİYASANIN VARLIĞINDAN ve yurttaşların refahından BAHSEDİLEMEZ...
Tumblr media
2 notes · View notes
tripuck · 9 days
Link
0 notes
paganizmturkiye · 1 month
Text
Lord Apollon en karanlık anlarınızda size daima ışık versin.
Leydi Artemis kendi yolunuzu çizmenizde size yardımcı olsun - en az seyahat edilen yolu.
Lord Ares ayaklarınızı yere bastırsın ve sizi sabit tutsun.
Leydi Athena size gelgiti lehinize çevirmek için sahip olduğunuz gücü hatırlatsın.
Leydi Afrodit kendi yansımanızda size gülümseyerek değerinizi hatırlatsın.
Lord Hephaistos kendi gücünüze ve direncinize gururla bakmanız için sizi cesaretlendirsin.
Lord Hermes belirsizliklerle dolu adımlarınıza rehberlik etsin.
Leydi Persephone etrafınızdaki dünyada var olan ve fark edilmeyen tüm güzellikleri vurgulasın.
Lord Dionysos yaşama olan tutkunuzu beslesin, en küçük şeyleri bile sizinle birlikte kutlasın.
Lord Poseidon ne zaman kendinizi ortaya koyacağınızı ve ne zaman akışa bırakacağınızı bilmenizde size yardımcı olsun.
Leydi Hestia en soğuk gecelerinizde sizi ısıtsın ve her fırtınadan korusun.
Leydi Demeter tabağınızı dolu ve bardağınızı taşkın tutsun.
Leydi Hera dünya sizinle alay etse bile başınızı nasıl dik tutacağınızı göstersin.
Lord Zeus gerçekten ne kadar muhteşem olduğunuzu kanıtlamak için güçlerinizi ve yeteneklerinizi daha da yükseltsin.
Lord Haides endişeli günlerinizde sizinle birlikte otursun ve tutmanız için topraklayıcı bir el sunsun.
Leydi Hekate size rehberlik etsin ve zihinsel berraklık kazanmanıza yardımcı olsun.
Lord Hypnos sizi uykunun en yumuşak gecesinde tutsun, zihninizi ve bedeninizi iyileştirsin ve yatıştırsın.
Lord Morpheus sizi en huzurlu rüyalarla kutsasın.
Kaynak: https://www.tumblr.com/ravenandmoon/758268427821629440/may-lady-hekate-guides-you-and-helps-you-gain
Tumblr media
0 notes
operasyon · 3 months
Text
Üniversite yıllarında birinci sınıfın ilk bir kaç ayında çok samimi olduğum bir hatun vardı. Bir kaç ay benle takıldı. Her sabah karşılaştığımızda gelir son derece samimi bütün vücuduyla sarılır öper filan. Sevgilim olsa ondan bile bu samimiyeti beklemem yani o derece sevgi dolu bir insan. Ben de seviyorum doğal olarak. Ama arkadaş. Aramızda duygusal bi şey yok.
İlk yarı yıl bitmişti. Tatile gitti geldi ama baktım değişmiş. Benden uzak duruyor. Benden kaçıyor. Konuştuğumuzda eski samimiyet yok. Resmi bir hale döndü.
Yine de süpriz saymadım. Kendi durumumu biliyorum. O'na özel de değil. O günnlerde birlikte görülmenin konuşurken görülmenin bile tehlike yaratacağı adamım. İnsanlar korkuyor ve uzak duruyor.
Bir gün anlayabileceğim biçimde dedi ki " Politik ortam son derece kötü, tehlikelere atılmak istemiyorum, sende poltik bir kişisin, senden zorunlu uzaklaşmam gerekiyor". Anlayabileceğim makul bir gerekçe. Tabii ki, bunu doğal sayıyorum. Herkesin kendi tericihi olması gereken bir konu. Sorun etmedim. Ben de hak verdim. Benim yüzümden başı belaya girsin istemem. Ona kısa bir süre kızdığımı sonra hak verdiğimi yüzüne söyledim. Ama o günlere ait bir mani uydurmuştum onu da söyledim yine
"Seni bir yolculuğa gönderdim
Gittin de geri gelmedin.
Gelmiş dediler varıp baktım
Geleni hiç bir şeye benzetemedim"
---
Belki bir yıl geçmiştir olayın üstünden. Artık poltik ortamda da gergin değildi. O gergin günleri başıma bir badire gelmeden atlatabildim. Bu hatunun ev arkadaşı mı gitmiş kendisi yurttan mı atılmış tam aklımda değil olay ama bir nedenle evsiz kalmış.
Bana geldi. "Bu gece bile kalacak yerim yok" dedi.
Bir düşündüm. "Bizde kalabilirsin. Belki alıştığın konforlar olmaz ama sokakta kalmana gönlüm razı değil" dedim. Geçmişte de kalsa eski arkadaş.
"Siz de nasıl kalacam?" dedi
"Büyük bir evimiz yok.. sana ayrı bir oda veremem de ben kendi odamı veririm... ben de salonda yatarım. Bu evsizlik durumu da sonsuz değildir, zamanla başka çözümler bulursun ama bir süreliğine bizde kalman mümkün olur" dedim.
Kendimce fedakarlık ediyorum. O saniye de evden gelecek saçma sorulara, salonda yatarken bölünecek uykulara, sonra oluşacak kızgınlıklara, ben yavan ekmek yiyorsam da onu misafir sayıp hiç olmazsa standart yemekler hazırlamak için düşülecek sıkıntılara kadar her şey aklımdan geçerken ne dese!
" Tabii bu arada sana bedeva karılıkta yapmış olurum değil mi?"
Belki o bu sözü dalga geçerek espri olarak söylese kızmazdım ama büyük bir ciddiyetle söylüyor.
Bu sözü duyan 100 erkekten kaç tanesi ne anlar ne tepki verir, işin doğrusu bir fikrim yok.
Benim o günkü durumumda bana edilen ağır bir hakaret gibi geldi. Ne demek ya bu? Ben evsiz yurtsuz kalmış kızlardan yararlanacak bir alçak mıyım? Beni nasıl böyle aşağılar hem de ben onun için bunca fedekarlığa hazırken?
Kimbilir belki o çok ciddiydi. Sözü belki bir alay bir aşağılama içermiyordu ama benim algılayışım anlattığım gibi oldu. Sözü bana iğrenç gelince bende tamamen çakal moduna geçtim.
" E tabii canım...İyi tarafından bak daha ne istiyorsun ki.. işte seni de seks dahil her anlamda doyuracam. Salonda yatmaktan da vazgeçtim. Birlikte aynı odada yatabiliriz" dedim.
Son derece masum, son derece iyi niyetli biçimde ben onun için bin tane sıkıntıya hazırken o bana bunu derse bu iğrenç tepkiyi haydi haydi hakketti ama şimdi çok kızacak diye bekliyorum.
" Biraz düşünüyüm. Daha sormadığım bir kaç arkadaş var. Duruma göre sana haber veririm, sağol" dedi
Allahallah....O güne kadar oluşan ahlakımı anlayışımı kültürümü aşan bir tepki.
Arkadaşımken ondan ne böyle sözler beklerdim ne böyle davranışlar.
Artık bu kişiye nasıl saygı duyuyum diye düşündüm. İmkanı yok. Hem beni aşağıladı hem kendisini diye düşünüyorum.
Ben de tepki olarak gördüğüm yerde aşağılıyorum. Kimseye yapmadığım ağır alaylar dalga geçmeler falan filan filan..tabii hoş olmuyor. Bir gün özel olarak konuştu. Rol gereği o konuşmaya ciddiyet havası veriyor. Kızgınlığıma neden olarak politik konuları bulmuş, politik konularda davranışları, o eski uzaklaşmaları beni kırmışsa özür diliyormuş vs...
Gerçek konuyu, beni asıl neyle kızdırdığını yeniden açmadım bile. Artık onla uğraşmamaya karar verdim ve konu kapandı gitti.
Kimbilir bir iki yıl geçmiştir. Büyük bir guruptayım.. Ortalama dışı büyük bir gurup.. belki yirmi kişiyle sohbet ediyoruz. Hepsi arkadaşlarım. Tam ben konuşurken bu hatun geldi. Yılların intikamını orda alacağını düşündü herhalde: "Sen son derece kötü, son derece şeytani birisin ama bu kadar iyi insanı başına nasıl topluyorsun?" diye sordu.
Kalabalığı pohpohlayıp beni yalnızlaştıracak.
Hiç mütevazi olmadım. "Ben bu hayatta göreceğin belki de en iyi adamdım. Beni sana kötü davranmaya sen kendin zorladın" dedim.
Sadece milleti gülümsettik bu saçma son tartışmayla.
--
Biliyorum ki anlamamıştır bile. Beni kıran kızdıran, ona duydfuğum saygıyı yok eden şeyin o evsiz kaldığı gün söylediği söz olduğu aklına bile gelmez.
Hatta belki o günün hatırlasa o sözleri hatırlasa iyilik edecek olanın ben değil de kendisi olduğunu bile ileri sürebilir. Ne de olsa "bedava karım" olacaktı.
----
Şimdi böyle anlatıyorum ya... anlattığım bu hatunda bu toplumun vasatı değil yine de eliti bile sayılır. Bir kere insan ilişkilerinde sıcak. Şu toplumun sahte ahlaklı insanları gibi vara yoğa amanın tacize uğradım vs demez. Belki benden çok kitap okumuştur. Sevgiye inanır. Açık yüreklidir sinsilik filan yapmaz. Ailesi öğretmendir kültürel bir ortamda büyümüştür. Neşelidir vs...
Ama işte bir yer var ki her insan kendi başına bir dünya. Bir insanla ilişki kurmak iki dünyanın karşılaşması gibi bir sonuç doğuruyor bazen . Kimsenin kötü olmasına gerek olmuyor.
Sembolik olarak şimdi uzayın boşluğundan dünyamızla kesişen bir yörüngede yeni çok güzel bir dünya çıkıp gelmiş olsa...
Hatta o bizim dünyamızdan daha güzel olsun. Onda da elfler ve diğer fantastik canlılar - minatorlar, boynuzlu atlar, ejderhalar, dinozorlar -yaşıyor olsun. Bu iki dünya çarpışsa ikisi de yanar tuz buz olur.
Bunlardan hangisi kötü? diye bir soru olmaz. Bir suç yoktur. Bir kötü niyet yoktur. Sadece başka başka dünyalar olmaları her şeyin kötüye gitmesine yetebilir.
---
Bu uzun hikayeyi neden anlattım?
Buralarda da bu arkadaşıma benzeyen ama ayrı dünyaların insanı olduğumuz insanlar yok mudur?
Bence vardır.
0 notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Duygu Asena; Alay Edilen Şövalye
✍🏻 Sinan Kemal
https://www.gundemarsivi.com/duygu-asena-alay-edilen-sovalye/
< 1x
Füruğ Ferruhazad‘ın hayatının anlatıldığı ve ”Yaralarım Aşktandır” adlı oyunu izledikten sonra, onun hakkında yazı yazmaya karar verdim ama ondan önce hakkında yazı yazmam gereken önemli başka bir kadın olduğu aklıma geldi, Duygu Asena.
Türkiye’de kadınlar, Duygu Asena, 1970’lerde başlayan, Türkiye’nin ikinci dalga feministlerinin öncüsü ve sözcüsüydü. Duygu Asena’nın tek mesleği gazetecilikten unvanı da feministlikti. Ona solcu bile demediler. Asena’da kadın sorunlarından başka bir konu ile ilgilenmedi. Sadece Asena değil, ikinci feminist dalganın pek çoğunun bugün adı hatırlanmayan üyelerinin tek derdi, kadın sorunlarıydı.
O yıllarda kadın sorunları, şimdikinden daha fazlaydı. Önce tecavüz edenin evlenme durumunda serbest kalması meselesini ayrıntısı ile anlatayım. 1986 yapımı ”Fatmagül’ün Suçu Ne” filmi, bu yasaya karşı halkın duyarlılığını arttırmak için yapılmıştı. Film, zamanında iyi gişe yapmış, televizyonda reyting rekorları kırmıştı. Bir de bu yasanın artık olmadığını düşünürsek, en başarılı Yeşilçam filmidir diyebiliriz. Ben bu filmi televizyondan, RTÜK öncesi izlemiştim, doksanlar ya da iki binlerde falandı, tam hatırlamıyorum. Geçenlerde bir Youtube videosunda denk geldim. Filmde tecavüz sahnesinden önce, tecavüzcü grup, Fatmagül’den (filmde bu rolü Hülya Avşar oynuyor) önce bir eşeğe halleniyor. Hatta eşeğin kafasına tülbent benzeri bir bez geçiriyor. Filmi gösteren televizyon kanalı, o zamanlar zaten varlığı illegal (televizyon ve radyo kanalı sahibi olmak, 1982 Anayasası gereği devletin tekelindeydi o zamanlar) yapısı nedeni ile dört kişinin tecavüzünü uzun uzun yayınlamışken, eşek ile ilgili kısmı kesmiş. İşin ilginci bu sahne ne 1986’da, ne de yayımlandığı doksanlarda dikkat çekmemiş. Herkes o dönemin ünlü oyuncusunu tecavüzüne odaklanmış. Birkaç sene önce bu yasa, bazı iktidar milletvekilleri tarafından tekrar diriltilmek istenmiş, tepkiler sonucu sumen altı edilmişti. Bu yasanın erkekler için de tehlikeleri var. Mesela gene o yıllardan bir üçüncü sayfa haberi haberi hatırlıyorum. Hastanenin birinde bir temizlikçi, doktorum diye bir kıza tecavüz ediyor. Kız, doktor olsaydı evlenirdim, cezasını çeksin diyor. Yani adamın cezası tecavüz değil, kızın evleneceği erkek olmamak. Bu yasa sürecinde kaç erkek, tecavüzcü iftirası veya şantajı ile evlenmek istedi, belirsiz.
Tecavüzcü ile evlenme yasası, kadınların sorunlarından sadece birisiydi. Hatta tecavüz yasaları ile ilgili tek dert bu değildi. Gene o dönemde, tecavüz edilen fuhuş yapıyorsa, tecavüz cezasında üçte bir indirim yasası vardı. Bu yüzden tecavüze uğrayan kadınlar, bir de fahişelik ithamına maruz kalıyordu. Tecavüzde kurbanların kızlık zarının yırtılmaması da bir sorun oluyordu. Kızlık zarı denen doku, çoğu kez kadının ilk cinsel ilişkisinde yırtılır. Ancak nadiren de olsa yırtılmaz, buna zar esnek denilirdi o zamanlar. Özellikle seksenli yıllar, halen kanlı çarşaf sergilendiği yıllar olduğu için, pek çok yeni gelinin ölümüne sebep olurdu. Tecavüz sonucu kız hamile kalırsa, doğum beklenir, doğum sezaryen olursa, tecavüzcü gene ceza almayabilirdi. Bütün bunlar ve daha fazlası gerçekti, doksanlardan itibaren yavaş yavaş bitti ya da azaldı.
Bakirelik o zamanlar daha bir önemliydi. Hatta Milli Eğitim ve sağlık bakanlığının, bakirelik testi uzmanı hemşireleri vardı. Hatta İngiliz eğitim bakanlığı, kırk ayağın vajinası nerede uzmanlarınız bulabilir mi diye Türk eğitim bakanlığı ile alay etmişti. Okullara yada yurtlara ani kızlık zarı muayenesi baskınları yapılır, falan okul ya da yurtta kızlık muayenesi yapılmış da, sadece şu kadarı kız çıkmamış diye efsaneler anlatılırdı. Birkaç intihar olayından sonra böyle şeyler, 18 yaşından küçükler için aile iznine bağlandı, sonra unutuldu gitti.
Zinanın suç olmaktan çıkma sebebi, hem suç tanımı, hem de ceza açısından, kadın ve erkek arasındaki muazzam farktı. Kadının zina suçu işlemiş olması için bir erkekle beraber, yatakta yakalanması yeterliyken, erkek, herkesin bileceği bir şekilde, beraber yaşamış olmalıydı. (Eskiler buna dost hayatı derler) Üstelik suçlu bulunsa bile erkek altı ay, kadın altı yıl hapis yatardı. Zinanın suç olmaktan çıkmasının tek sebebi, erkeklere ufak tefek zamparalıklarından dolayı altı yıl hapis verilememesiydi.
Feministler, bu ve buna benzer kadın ayrımcılığı için çabaladı ve çabalamaya devam ediyor. Doksanlarda elle taciz eden erkelere karşı ellerinde mor kurdeleli iğnelerle gezdiler. Kadınların rahatça girip, çıkabileceği kafeler yoktu. Sadece erkeklerin gittiği kahvehane vardı. Topluca kahvehaneleri bastılar.
Yazı daha şimdiden fazlası ile uzadı. Asena’nın önderliğindeki ikinci kuşak feministlerin kazanımlarıydı. Sistem onlarla alay ederek mücadele etti. Çünkü Asena ve dönem feministleri, kadın sorunlarına yoğunlaşmıştı. Asena’ya solcu bile diyemediler. Asena ve dönemin feministleri, bugün bile komedide (sahne-sinema ya da televizyonda) genel anlamda kullanılan karikatürize feminist tipine ilham verdiler. Bu karikatürize feminist, otuzunun üzerinde, çirkin, bekar (evde kalmış), erkek düşmanı, kötü giyinen, kedi besleyen, cırtlak saçlı kadındır. Bu karikatürize modelin gerçekçi tarafı, güzel ve genç kadınların feminist olmaması. Gerçekte düzenimiz erkek egemen diye geçiyor ama ben bu düzene sözde erkek egemen diyorum. Erkek, değerli ödül olan kadını elde etmek ve elinde tutmak için sürekli çabalamak ve kadını memnun etmek zorunda. Kadınlara toplumsal eşitlik adına verilen her pozitif ayrımcılık, bu erkek egemenliği daha da sözde yapıyor.
Oysa erkekler, halen bu egemenliklerinin karşılığını istiyor ve bu bazen de bu karşılık kadının canı oluyor. Her kadın bir gün feminist olmayacaktır ama feminizmden yardım isteyecektir…
Sinan Kemal
0 notes
akilfikirgezegeni · 4 months
Text
"Siyasi sürgün değilim. Topyekün sürgünüm. Başka bir yerde, sözgelimi Brezilya, İspanya, Venezüella ya da İskandinavya’ da doğmuş olsaydım, oranın sokaklarından, limanlarından ve çayırlarından da kaçıyor olurdum diye düşünüyorum bazen." #felaketzedelerevi kitabında cümleleri yazan Kübalı yazar Guillermo Rosales tıpkı kitabın baş kişisi William Figueras gibi toplumdan dışlanmış, yaşadığı ruhsal anomaliler (muhtemelen şizofreni) yüzünden duygusuzlaşıp, hem kendine hemde çevresine yabancılaşmış bir kişidir. Onun hayatı daimi bir sürgün durumunda olmayı içselleştirmiş durumdadır. Kitap Küba'dan Amerika'ya gelen bir göçmen olan William Figuerias'ın orada bir bakımevine yatırılması ile başlar. "Dışarıda bakımevi diyorlardı oraya, ama mezarım olacağını biliyordum ben. Hayattan umudunu kesmiş insanların sığındığı, kıyıda köşede kalmış barınaklardan biriydi. Kaçıklar çoğunluktaydı. Yapayalnız ölsünler, kazananların başına bela olmasınlar diye aileleri tarafından bırakılan yaşlılar da vardı." Türkçeye Felaketzedeler Evi olarak çevrilen bu bakımevi, sahibi, çalışanları, oradaki yaşamaya çalışan insanlar için tam bir toplama kampı işlevi görmektedir. Fiziksel ruhsal taciz, şiddet, aşağılanma, görmezden gelinme, alay edilme, hırsızlık, gasp, başı bozukluk, pislik, ilgisizlik, yaşayanlar için mutsuzluk, çaresizlik, dehşet, ıstırap, sürekli ve sistematik acı deneyimi, kimsesizlik, sevgisizlik, umutsuzluk... Bu insanlar bir zaman sonra eşi dostu tarafından böyle vahşi bir tımarhaneye kapatılarak unutulmuş ve bir an önce ölmesi beklenen yabancılar konumundadır. İstemeden altına kaçıran düşkün yaşlılar, zorbalıkla parası gasp edilen zavallılar, yaşını başını almış kadınları ilaçla uyuşturup tecavüz eden piskopat çalışanlar, şiddet, şiddet, sürekli artan şiddet... Ve bir aşk bir umut William için Francis için... Birbirine sarıldıklarında artan mutluluk ile yeniden başlayabilme umudu yaratan bir aşk... Fakat insanlar insanların mutlu olmasını ve ikinci bir şansı elde etmelerini istemez. Yaşamak başlı başına bir trajedidir Felaketzedeler Evinde, tekrar başlamaksa imkansız. Kim ister ki ilkinde bu kadar şiddete ve kayıtsızlığa maruz kalınan dünyaya bir daha gelmeyi. Zaten yazar Guillermo Rosales de öyle yapmış, kendi elleriyle son vermiş ıstırap dolu hayatına ve yaşamına son vererek ayrılmış aramızdan dünya yılının bilmem kaçıncı ayı, bilmem hangi gününde ve saatinde... "Nihayet öldük işte! Şimdi bunun da hiçbir sorunu halletmediğini görecekler"
"Felaketzedeler Evi", Kübalı yazar Guillermo Rosales tarafından yazılmış ve otobiyografik öğeler taşıyan bir romandır. Kitap, akıl hastalarının ve topluma uyum sağlayamayan bireylerin barındığı, Miami'deki bir bakım evinde geçer. Bu bakım evi, Rosales’in anlatımında, toplumsal dışlanmışlığın ve çaresizliğin sembolüdür. Ben kitabı okurken koskoca bir trajedi sahnesi hayal etmiştim. Seyircisi olmayan koca bir sahne... Felaketzedeler Evi kesinlikle okunmayı hak eden ve sert gerçekle, yıkım edebiyatını birleştiren fakat barındırdığı aşk öğeleriyle bir yandan da umudu taze tutmaya çalışan harika bir eser. Şimdiden keyifli okumalar dilerim
0 notes
viptrv09 · 7 months
Text
Nazilli travesti Oliver
Tumblr media
Nazilli travesti Oliver eli bileğinin etrafında sıkılmadan önce derin bir nefes aldı. Nazilli travestileri Oliver’ın bir eli sıkıca çarşaflara yumruk attı, diğeri eskort Oliver’ın sert uzunluğunu Nazilli travesti aşağı yukarı salladığında Nazilli travestileri Oliver’ın beynini horozundan emmeye NAZİLLİ TRAVESTİLERİ çalışırken Nazilli travesti Charlie’nin kafasının arkasında duruyordu.Oliver Fredrick’in inlediğini duyabiliyordu ve Gabby’nin muhtemelen Fredrick’i vahşileştiren diliyle o şeyi yaptığını biliyordu. Nazilli travestileri Oliver’ın başı eğildi ve dudakları nazik bir öpücüğe alındı, Andrea çekilirken gözlerini kırptı, Charlie’nin yanında olacak şekilde yatağı taradı. Nazilli travestileri Andrea, eskort aşağı Nazilli travesti doğru hareket ederken Charlie’nin yerini aldı ve Oliver’ın bekleme deliğine doğru ilerlemeden önce Oliver’ın toplarını bir kerede ağzına aldı. Nazilli travestileri Oliver’ın kafası geri çekildi, bir el saçlarına yumruk attı ve onu başka bir yatak arkadaşıyla yüzleşmeye çevirdi. Lacey, vajinasının dudaklarıyla eylemi tekrar etmeden önce parmağını Oliver’ın Nazilli travesti dudakları boyunca koşarak ona sırıttı. Gabby, Nazilli travestileri Oliver’ın sol meme ucunu, dokunuşlarını hafifçe hafifçe çalıştırıyordu.Oliver’ın gözleri zevkle kapandı, bu yüzden dudaklarında alaycı bir horoz hissedene kadar kimin yaklaştığını görmedi. Nazilli travestileri Yukarı bakarken Adem’in kardeşlerinden birini gördü, Farouk, ikisi onun üstünde öpüşen Lacey’e doğru eğildi. Oliver, Andrea’nın ağzı horozunu terk ettiğinde kaybolmak istedi, ama yakında onun uzunluğunu battığını hissetti, vücudu onu içine aldı. Şimdiye kadar, Charlie onu sarsmayı bırakmıştı ve yavaşça çıldırmış Nazilli travestileri Oliver’ın bedenine yavaş yavaş itiliyordu.Oliver’ın eli uzun bacakların arasına sürüklendi ve ��slak ısıttı, hızlı bir şekilde işe gitti, parmaklar Felicia’yı hızlı bir orgazma alay etti. Sanki bir zincirleme reaksiyon başlattılar, Nazilli travestileri Lacey ve Farouk, Gabby ve Fredrick yanlarına karşı, horozunda Andrea, içindeki Charlie, onu kuvvetle titriyor, vücudun kuvvetle titremesi gerekiyordu kendi orgazm. Nazilli travestileri Nehrin güney tarafında en çok talep edilen busty eskortlardan birine inanamıyorum ve bu Sevgililer Günü’nde tekrar yalnız kalacağım” dedi Ariel, üzgün bir şekilde arkadaşı Veronica’ya, “Üst üste üç yıl. Kuru büyümün kuru bir büyüsü var. ”Ooo zavallı bebek. Ne yapabilirim? Nazilli travestileri Sohbet edecek birini arıyorsanız ve yalnızsanız, tam anlamıyla benimle sıcak ve uzun sohbetlerin tadını çıkarabilirsiniz. Bana neşeli konuşmalar ve benzeri Nazilli TRAVESTİ olmayan romantik anlar Nazilli travestileri verebilecek nihai kız arkadaşın diyebilirsin. Kesinlikle esmer hot lady ile bazı güzel anlar alabilirsiniz.Kesinlikle benimle çıkmak isteyeceksin, çünkü gururla istediğin tüm Nazilli travesti güzel özellikleri gururla aldım. Bir sürü sıcak ve seksi bayan bulabilirsiniz. Nazilli travestileri Haftada yirmi dört saat yedi gün senin için her zaman hazırım. Her durumda benimle tutkulu Nazilli travestileri sohbetlerin tadını çıkaracaksınız. Başka bir şey beklemeden beni arayabilirsin. Yatakta doyumsuz sohbetlere ve erotik gecelere başlayabilirim. Şehvetli ve sevimli bir Lüks Kuşadası Escort’um ve gururla söyleyebilirim ki size daha uzun süre hizmet etmek için harikalar yaratabilirim. Nazilli TRAVESTİLERİ Kesinlikle baştan çıkarıcı hareketlerime düşeceksin ve beni erotik bir şekilde baştan çıkaracaksın. Nazilli travesti Ateşli anlarınızı kucaklamak istiyorsanız, beni aramaktan çekinmeyin. Nazilli travesti Merhaba yakışıklı Nazilli travestileri çocuklar! Ben Kuşadası Vip Escort Marine, 23 yaşındayım. Nazilli travestileri 57 kilogramda 1.74 sıkı ve canlı gövdesi ve gördüğü bir modeli olan çok Nazilli travestileri seksi bir kadınım. Nazilli travesti Olgun ve olgun erkeklerle seks yapmayı seviyorum, bu yüzden size eşlik edebilirim ve unutulmaz bir seks deneyimi yaşamanızı sağlayabilirim. Nazilli travestileri Sıcak kalpli bir kadın olarak, sevgili sıcaklığım olduğu sürece seninle yaşıyorum.
0 notes
gamerbulten · 7 months
Link
Far Cry 6 yol haritası Stranger Things geçişini, özel operasyonları ve daha fazlasını ortaya koyuyor Ayrıca aktör ve lokantacı Danny Trejo ...
0 notes
dipnotski · 9 months
Text
Todd McGowan – Evrensellik ve Kimlik Siyaseti (2023)
Modern dünyanın büyük siyasi fikirleri ve hareketleri evrensel bir özgürleşme vaadi üzerine kurulmuştur. Ancak son yıllarda solun büyük bir kısmı bu tür isteklere şüpheyle yaklaşmaya başladı. Eleştirmenler evrensellik çağrısını bir tahakküm biçimi veya başkaları adına konuşmanın bir yolu olarak görüyor ve genellikle “kimlik siyaseti” olarak alay edilen bir tikelcilik siyasetini desteklemeye…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes