Tumgik
#Ata Topluluğu
pazaryerigundem · 2 months
Text
Osmangazi’nin köylerinde şenlik sürüyor
https://pazaryerigundem.com/haber/184547/osmangazinin-koylerinde-senlik-suruyor/
Osmangazi’nin köylerinde şenlik sürüyor
Tumblr media
Osmangazi Belediyesi, Köyümüzde Şenlik Var projesi ile Osmangazi’nin dağ ve ova köylerini müzik, dans ve gastronominin yanı sıra birbirinden eğlenceli oyun ve yarışmalar ile buluşturuyor. Bu kez sıra Mürseller Mahallesi’nde idi
BURSA (İGFA) – Yaz döneminde 32 farklı kırsal mahallede gerçekleştirilecek olan ‘Köyümüzde Şenlik Var’ etkinliklerinin bu haftaki adresi Mürseller Mahallesi
oldu. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın da katıldığı şenlik programında, hem yetişkinler hem de çocuklar, eğlence dolu bir gün geçirdi.  Mahalle sakinlerinin yoğun ilgi gösterdiği program, festival havasında başladı. Programa katılan çocuklar, kendileri için özel olarak hazırlanan alanda bir araya gelerek, sokak oyunları, şişme oyun parkurları, zıp zıp, yüz boyama, bouble şov, palyaço gösterisi gibi aktiviteler ve çeşitli ikramlar ile doyasıya eğlendi.
YEMEK YARIŞMASI VE TAVLA TURNUVASINDA HÜNERLER SERGİLENDİ
Mahallenin kadınları yemek yarışmasına, erkekleri ise tavla turnuvasına katılarak hünerlerini sergiledi. Yemek yarışmasına mahalle kadınlarının ilgisi oldukça fazla oldu. Yarışmaya katılan kadınlar, yapmış oldukları yöresel yemekler ile mutfaktaki hünerlerini ve el lezzetlerini ortaya koydu. Birbirinden lezzetli 21 yemeğin yer aldığı yarışmanın jüri üyeleri, birinciyi belirlemekte oldukça zorlandı. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın da, yarışmaya katılan yemeklerden tadarak lezzet şölenine ortak oldu.
Jüri üyelerinin yaptığı değerlendirme sonucunda, mahalle sakinlerinden Hafize Oğuz, yapmış olduğu ‘Çullama’ ile birinci oldu. ‘Ciğer Sarma’ ile Fatma Gergi ikinci, bir diğer yarışmacı Ülviye Sevinç de ‘Keşkek’ ile üçüncü oldu. Mahalle erkeklerinin oldukça iddialı olduğu tavla turnuvasında ise başa baş geçen mücadeleler yaşandı. Rekabetin ve eğlencenin üst seviyede olduğu tavla turnuvasının kazananı, Serkan Kösem Sever isimli yarışmacı oldu. Tavla turnuvası ve yemek yarışmasında dereceye giren katılımcılara çeşitli hediyeler verildi.
Osmangazi Belediyesi Türk Halk Müziği Korosu üyeleri ve Osmangazi Belediyesi Halk Dansları Topluluğu ekipleri ise coşkuyu zirveye taşıdı. Koro üyelerinin seslendirdiği birbirinden hareketli şarkıları hep birlikte söyleyen mahalle sakinleri, Osmangazi Belediyesi Halk Dansları Topluluğu ekibinin danslarına da eşlik etti.
Tumblr media
YOLUMUZ AYDIN, BAŞKANIMIZ ERKAN AYDIN
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, Mürseller Mahallesi’nde düzenlenen Köyümüzde Şenlik Var programına katılarak mahalle sakinlerinin eğlencesine ortak oldu. Mahalle sakinleri, ‘Yolumuz Aydın, Başkanımız Erkan Aydın’ pankartı ile karşıladıkları Başkan Aydın’a yoğun sevgi gösterisinde bulundu. Köyümüzde Şenlik Var projesi kapsamında, beşinci etkinliği Mürseller Mahallesi’nde düzenlediklerini ifade eden Başkan Aydın, “Bu şenlik programı ile köylerdeki birlik ve berberliği, sokak eğlencelerini ve yöresel lezzetleri günümüzde yeniden yaşatıyoruz. Özellikle köylerde yaşanan göçten dolayı yeni nesil bu değerleri unutmuş oluyor. Vatandaşlarımız bu etkinlikler sayesinde hem doğanın güzelliklerinin tadını çıkarıyor hem de ata topraklarını tanıyarak eşi, dostu ve akrabaları ile kaynaşma fırsatı buluyor. Bu projeyi başlattığımızda, vatandaşlarımızın ilgisinin nasıl olacağını merak ediyorduk. Mahallelerimizdeki kalabalığı ve coşkuyu görünce çok doğru bir projeyi hayata geçirdiğimizi gördük” dedi.
Başkan Aydın ile birlikte etkinliklere katılan CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten, Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir ve belediye meclis üyeleri de bu güzel günde Mürseller Mahallesi sakinlerini yalnız bırakmadı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Ata Tohumu Nedir ?
Ata Tohumu Nedir ?
Tumblr media
#AtaTohumculuk, #AtaTohumları, #AtaTohumu, #AtaTohumuÇeşitleri, #AtaTohumuÇoğaltma, #AtaTohumuEğitimi, #AtaTohumuEkimi, #AtaTohumuKoruma, #AtaTohumuKültü, #AtaTohumuNasılKullanılır, #AtaTohumuNedir, #AtaTohumuÖnemi, #AtaTohumuOrganizasyonları, #AtaTohumuÖzellikleri, #AtaTohumuProjeleri, #AtaTohumuSaklama, #AtaTohumuTarihçesi, #AtaTohumuTürleri, #AtaTohumuÜretimi, #AtaTohumuVakfı https://is.gd/HPI6nw https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/ata-tohumu-nedir/
Ata tohumu nedir? Doğal yollarla yetiştirilen ve genleri değiştirilmemiş tohumlara verilen isimdir. Ata tohumları, yüzyıllardır nesildennesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Ata tohumları, besin değeri yüksek ve lezzetli ürünler verir. Ayrıca, hastalıklara ve zararlılara karşı daha dirençlidir.
Ata tohumları, geleneksel tohumlar olarak da bilinir. Geleneksel tohumlar, yerel iklim ve toprak koşullarına uyum sağlamıştır. Bu nedenle, geleneksel tohumlardan elde edilen ürünler, daha sağlıklı ve verimlidir. Ata tohumları, günümüzde birçok ülkede koruma altına alınmıştır. Bu tohumlar, insanlığın gıda güvenliği için önemli bir kaynaktır.
Ata tohumu nedir? Ata tohumu özellikleri nelerdir?
Genleri değiştirilmemiş tohumlardır.
Doğal yollarla yetiştirilir.
Yüzyıllardır nesildennesile aktarılır.
Besin değeri yüksek ve lezzetli ürünler verir.
Hastalıklara ve zararlılara karşı daha dirençlidir.
Yerel iklim ve toprak koşullarına uyum sağlamıştır.
Ata tohumlarının faydaları şunlardır:
İnsanlığın gıda güvenliği için önemli bir kaynaktır.
Daha sağlıklı ve verimli ürünler verir.
Daha lezzetli ürünler verir.
Daha sürdürülebilir bir tarım için gereklidir.
Ata tohumlarının korunması, insanlığın geleceği için önemlidir. Ata tohumları, geleneksel tarımın sürdürülmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması için gereklidir.
Türkiye’de Unutturulan Ata Tohumları
Türkiye, binlerce yıllık tarım geçmişi ve zengin bitki çeşitliliği ile önemli bir tarım ülkesidir. Ancak, modern tarımın yaygınlaşmasıyla birlikte yerel ve geleneksel tohum çeşitleri unutulmuş veya ihmal edilmiştir. Bu yerel tohumlar, ata tohumları olarak adlandırılır ve genellikle belirli bölgelerde yetişen, yerel çeşitlerdir. Türkiye’nin dört bir yanında bulunan bu ata tohumları, sadece yerel mutfak kültürünün bir parçası değil, aynı zamanda genetik çeşitliliğin korunması açısından da büyük önem taşır.
Ata tohumları, yıllar içinde adaptasyon yetenekleri sayesinde yerel iklim ve toprak koşullarına uyum sağlamış ve bölgesel tat ve aromaları oluşturmuşlardır. Ancak, modern tarımın ihtiyaçlarına uygun hibrit tohumlar ve genetiği değiştirilmiş organizmaların kullanımı, bu geleneksel tohum çeşitlerini unutturmuş veya tehdit etmiştir. Bu da biyoçeşitliliğin kaybına yol açmıştır.
Türkiye’de unutturulan ata tohumları arasında antik dönemlerden bu yana yetiştirilen buğday çeşitleri, baklagiller, sebzeler ve meyveler bulunur. Örneğin, Urfa’da yetiştirilen “Şıllık” adlı buğday çeşidi, bu bölgenin yerel mutfağının ayrılmaz bir parçasıydı ancak günümüzde neredeyse unutulmuştur. Aynı şekilde, bazı yörelerde yetiştirilen özel sebze ve meyve çeşitleri, endemik bitki türleri ve yerel mutfak kültürü ile bağlantılıdır.
Ata tohumları sadece tarihsel ve kültürel mirasımızın bir parçası değil, aynı zamanda gelecek nesillerin gıda güvencesini sağlama potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, bu unutulmuş tohum çeşitlerini korumak ve teşvik etmek önemlidir. Türkiye’de birçok yerel inisiyatif ve çiftçi topluluğu, ata tohumlarının korunması ve yaygınlaştırılması için çalışmalar yapmaktadır. Aynı zamanda, tüketiciler de yerel ürünleri tercih ederek bu çeşitliliğin sürdürülebilirliğine katkı sağlayabilirler.
Türkiye’nin ata tohumları, biyoçeşitliliğin ve geleneksel mutfak kültürünün önemli bir parçasıdır. Bu tohumların korunması ve yeniden değerlendirilmesi, hem doğal çeşitliliğin korunmasına hem de lezzetli ve besleyici yerel ürünlerin sürdürülebilir üretimine katkı sağlayacaktır.
0 notes
bunedycom · 2 years
Text
AB Azerbayan-Ermenistan sınırını belirlemek için misyon gönderecek
AB Azerbayan-Ermenistan sınırını belirlemek için misyon gönderecek
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in 6 Ekim’de Çekya’nın başkenti Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısı kapsamında yaptığı 4’lü görüşmeyle ilgili ortak açıklama yayımlandı. Açıklamada, Azerbaycan ve Ermenistan’ın, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ve 1991 tarihli Alma Ata…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Tumblr media
Quran (9:80)
และอัลลอฮ์ จะไม่ทรงแนะนำกลุ่มชนที่ละเมิด
Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez.
dan Allah tidak akan memberi hidayah petunjuk kepada kaum yang fasik.
Аллах не ведет прямым путем нечестивых людей.
Dan Allah tidak memberi petunjuk kepada orang-orang yang fasik.
e All-llahu nuk vë në rrugë të drejtë (të shpëtimit) ata që nuk respektojnë.
Alá no dirige al pueblo perverso.
安拉是不引导放肆的民众的
Dumnezeu nu călăuzeşte poporul stricat!
22 notes · View notes
haberkaraman · 7 years
Text
Kerkük konferansına büyük ilgi
Kerkük konferansına büyük ilgi
Araştırmacı Yazar Osman Ülkümen‘in konuşmacı olduğu Kerkük konulu konferans, beğeni topladı.
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ata Topluluğu tarafından düzenlenen konferansta konuşmacı Ülkümen, Kerkük’ün tarihi, önemi ve Suriye ile Irak üzerinden oynanan oyunların arka planlarını anlattı.
Pek çok dinin ortaya çıktığı bölge olan Mezopotamyaantik bölgesinin, neden tüm dünyanın ilgi odağı olduğu…
View On WordPress
0 notes
sondakikabu · 2 years
Text
Koro Şefi Ataoğlu, “23 Nisan Türk Tarihinin En Önemli Dönüm Noktalarından”
Koro Şefi Ataoğlu, “23 Nisan Türk Tarihinin En Önemli Dönüm Noktalarından”
Ata Müzik Topluluğu Derneği Kurucusu ve Şefi Engin Ataoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla kutlama mesajı yayınladı. Ataoğlu mesajında, “23 Nisan 1920 tarihi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Milli egemenliğin ilan edildiği Cumhuriyetin temelinin atıldığı bugün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklarımıza ve tüm dünya çocuklarına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
alametler · 7 years
Text
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Ekte anlatılan olayı okuduğumda kendimi tutamadım. Vücudumun her zerresinin bundan etkilendiğini ve sarsıldığını hissettim. Sizin de herhangi bir şekilde ilave ve çıkarma yapmadan yazıyı okumanızı arzu ederim. Zira bu olay herhangi bir şekilde açıklama yapmayı gerektirmeyecek kadar zengin bir içeriğe sahiptir. Allah’tan bize çıkış ve zafer vermesini istiyoruz. Allah’a yardım edin ki Allah da size yardım etsin ve ayaklarınızı sabitleştirsin. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Bu hikaye; Ebu Kudame ile saçlarını kesip örerek Allah yolundaki savaşta kullanılan atlar için yular yapan bir kadının hikayesidir. Meşhur olan bu hikayeyi Ahmed b. el-Cevzi ed-Dımeşki (Allah rahmet etsin), "Suku'l Arus Enesu'n Nufus" adlı eserinde onlardan bir topluluktan nakletmektedir. Anlatıldığına göre Allah'ın kendisine Allah yolunda cihad etmeyi sevdirdiği ve Rum topraklarına yönelik gazalarda bulunan Rasulullah'ın Medine'sinde yaşayan Şam'lı Ebu Kudame isimli bir adam Rasulullah ()'in mescidinde oturmuş arkadaşları ile konuşuyordu. Arkadaşları ona: - Ey Eba Kudame! Allah yolunda yaptığın cihadda gördüğün ilginç bir olayı bize anlatır mısın? - Peki anlatayım. Rikka bölgesine gittiğim yıllardan birisinde silah taşımak için satın alabileceğim bir deve arıyordum. Günlerden bir gün bir yerde otururken bir kadın çıkageldi ve bana: - Ey Eba Kudame! Duyduğuma göre sen, cihad hakkında konuşuyor ve insanları cihada teşvik ediyormuşsun. Allah bana başka kadınlara vermediği ölçüde saç verdi. Ben onları kestim ve ördüm, atlar için onlardan yular yaptım. Herhangi bir kimsenin dikkatini çekmemesi ve ona bakmaması için de onu toprağa buladım. Onu beraberinde alıp götürmeni arzu ettim. Kafirlerin topraklarına vardığında kahramanlar koşuşturmaya, oklar ve mızraklar atılmaya kılıçlar şakırdamaya başladığında ihtiyaç duyarsan onu kullanırsın. Aksi halde onu bana gönder ki Allah yolunda toza toprağa bulanması için onu bir başkasına vereyim. Ben dul bir kadınım. Kocam ve ailemden bir çokları Allah yolunda şehit oldular. Eğer bana cihad farz olsaydı elbette ki ben de cihad ederdim. Saçlarından örülerek yapılmış yuları bana ulaştırdı ve şöyle dedi: -Şunu bil ki ey Eba Kudame! Kocam öldüğü zaman geride; Kur'an'ı ezberlemiş, Farsça’yı ve ok atmasını çok iyi bilen, gecelerini namazla gündüzlerini ise oruçla geçiren onbeş yaşında çok yakışıklı bir çocuk bıraktı. Babasından ona büyük bir arazi kaldı. Allah'a hediye etmek üzere seninle birlikte gelmesi için onu sana göndereceğim. İslam'ın hürmetine arzu ettiğim sevaptan beni mahrum etmeyeceğini umarım. Saclarından örülmüş olan yuları ondan aldım ve bana şöyle dedi: - Gözlerimin önünde onu eşyalarının arasına koy ki kalbim mutmain olsun. Onu aldım ve eşyalarımın arasına koydum. Sonra da Rikka'dan çıktım. Meslem b. Abdülmelik kalesine vardığımda arkamdan koşuşturan ve bana: - Ey Eba Kudame! Allah sana rahmet etsin. Birazcık beni bekle diye seslenen bir atlı gördüm ve durdum. Arkadaşlarıma: - Siz ilerleyin, yolunuza devam edin, ben, bana seslenenin kim olduğuna bir bakayım, dedim. Atlı bana yaklaştı, beni kucakladı ve şöyle dedi: - Beni senin arkadaşlığından mahrum etmeyen, elleri boş olarak beni geri çevirmeyen Allah'a hamd olsun. Çocuğa: - Yüzündeki örtüyü aç. Eğer senin gibi bir çocuğun gazada bulunması gerekirse katılmasını emrederim. Eğer savaşması gerekmezse seni geri gönderirim, dedim. Yüzündeki örtüyü açtığımda karşımda yüzü ayın ondördü gibi güzel ve üzerinde zenginlik alametleri bulunan bir çocuk gördüm. Gence: - Baban var mıdır? - Hayır! Ben Allah yolunda öldürülen babamın intikamını almak üzere seninle birlikte geliyorum. Umulur ki Allah, babamı rızıklandırdığı gibi beni de şehitlikle rızıklandırır. - Peki senin annen var mı? - Evet. - Öyleyse annenin yanına git ve ondan izin iste. İzin verirse gel, vermezse yanında kal. Annene itaat etmen cihaddan daha üstündür. Çünkü cennet, kılıçların gölgesinde ve annelerin ayakları altındadır. - Ey Eba Kudame! Beni tanımıyor musun? - Hayır. - Ben, sana emanet veren kadının oğluyum. Yular sahibi annemin nasihatlerini ne kadar da çabuk unuttun. Ben Allah'ın izni ile şehid oğlu şehid olacağım. Senden isteğim Allah yolunda seninle birlikte gaza etmekten beni mahrum etmemendir. Ben, Allah'ın Kitabını, ezberlemiş, Rasulullah ()'ın sünnetini, Farsça’yı ve ok atmayı bilen birisiyim. Arkamda benden daha iyi at binen birisi yoktur. Yaşımın küçüklüğü nedeniyle beni küçümseme. Annem, sağ olarak geri dönmemem üzere yemin etti ve şöyle dedi: - Ey oğulcuğum! Kafirlerle karşılaştığın zaman arkanı dönüp kaçma. Kendini Allah'a hediye et. Allah'a, cennette olan babana ve babanın salih arkadaşlarına komşu olmayı iste. Allah seni şehitlikle rızıklandırdığı zaman benim için şefaatte bulun. Çünkü öğrendiğime göre şehit, ailesinden yetmiş, komşularından da yetmiş kişiye şefaatte bulunur. Sonra beni bağrına bastı, kucaklayıp öptü, ardından da başını semaya kaldırarak şöyle dua etti. - İlahi efendim ve mevlam! Bu benim oğlumdur, kalbimin reyhanı, gönlümün meyvesidir. Onu sana teslim, ettim onu babasına kavuştur. Çocuğun anlattıklarını duyduğumda; gençliğinin ve ahlakının güzelliğine, annesinin kalbindeki merhamete ve sabrına şaşırarak üzüntüden hüngür hüngür ağladım. Benim ağladığımı gören çocuk: - Ey amca! Neden ağlıyorsun? Eğer yaşımın küçüklüğünden dolayı ağlıyorsan unutma ki Allah (), asi oldukları zaman benden daha küçüklerine de azap edecektir. - Hayır, yaşının küçüklüğünden dolayı ağlamıyorum. Ben, senden sonra kalbinin nasıl bir hal alacağını düşündüğüm annene ağlıyorum. Daha sonra yola koyulduk ve geceleyin bir yerde konakladık. Ertesi gün tekrar yola koyulduk. Genç ise Allah'ı zikretmekle sakinleşiyor ve durgunlaşıyordu. Durdum ve düşündüm, çocuk ata bindiği zaman bizden daha iyi at biniyor, bir yerde konakladığımız zaman ise bize hizmet ediyordu. Yürüdükçe, yol aldıkça kararlılığı daha da güçleniyor, canlılığı artıyor, kalbi netleşiyor ve üzerinde sevinç alametleri görünüyordu. Müşriklerin topraklarına varıncaya kadar konaklamadan yolumuza devam ettik ve güneş batarken müşriklerin topraklarına vardık. Orada indik ve konakladık. Oruçluyduk, çocuk orucumuzu açmamız için bize yemek bişiriyordu. Bir müddet sonra uykusu bastırdı ve uzun bir uyku çekti. Uykusu esnasında bir ara gülümsediğini gördüm ve arkadaşlarıma çocuğu işaret ederek onlara: Şu çocuğun uykusunda gülümsediğini görüyor musunuz, dedim. Uyandığında ona: - Sevgili dostum! Uykunda bir ara seni gülümserken gördüm, dedim. Çocuk: - Bir rüya gördüm, beni çok şaşırttı ve güldürdü. - Ne gördün? - Kendimi yemyeşil ve eşsiz bir bahçe içerisinde gördüm. Bahçede dolaşırken balkonları inciden, kıymetli taşlardan, kapıları altından yapılmış ve perdeleri indirilmiş gümüşten bir köşk gördüm. Ay yüzlü huriler perdeleri yüzlerine çekiyorlardı. Beni gördüklerinde bana: - Merhaba, hoş geldin dediler. Elimi onlardan birisine uzatmak istediğimde bana: - Acele etme, zamanın henüz gelmedi dedi. Sonra birbirlerine şöyle dediklerini işittim: - Bu adam kendisinden razı olunan bir kocadır. Sonra bana: - İlerle, Allah sana rahmet etsin, dediler ve önüm sıra ilerlediler. Köşkün en üst kısmına vardığımda orada kırmızı altından odalar, ayakları beyaz gümüşten yapılmış yeşil zebercedden yataklar gördüm. Üzerinde yüzü güneş gibi pırıl pırıl parlayan bir cariye vardı. Eğer Allah gözlerimi korumasaydı gözlerim körelir, odaların ve cariyenin güzelliğinden dolayı da aklımı kaybederdim. Cariye beni gördüğünde bana: - Merhaba, hoş geldin. Ey Allah dostu ve sevgilisi. Sen benimsin ben de sana aidim, dedi. Onu bağrıma basmak istediğimde bana: - Bekle, acele etme. Sen güveyi olmaktan şimdilik uzaksın. Benimle senin arandaki buluşma yarın öğleden sonra olacaktır. Müjdeler olsun sana. Ebu Kudame: - Sevgili dostum, sen hayırlı bir rüya görmüşsün, hakkında hayırlı olsun, dedim. Biz çocuğun anlattığı rüyanın şaşkınlığı içerisinde uykuya daldık. Sabah olduğu zaman hemen harekete geçerek atlarımıza bindik ve bu arada bir münadinin şöyle seslendiğini işittik: - Ey Allah'ın askerleri, at binin, müjdeler olsun cennet var. Gerek ağırlıklı olarak gerekse hafif, yaşlı ve genç hep birlikte cihada koşun. İşte savaşma zamanı gelmişti. Allah'ın zelil kıldığı küfür ordusu çekirgeler gibi hücuma geçti. Bizden onlara karşı ilk önce o çocuk hamle yaptı. Onların topluluklarını darmadağın etti, aralarında daldı, birçoklarını öldürdü, onları yerden yere vurdu. Bu halde iken onu görüp karşılaştığımda atının yularını tuttum ve ona: -Sevgili dostum! Sen çocuksun, savaş hilelerini bilmiyorsun, dediğimde bana: - Ey Amca! Sen Allah'ın şu sözünü duymadın mı? - - "Ey iman edenler. Toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkalarınızı dönmeyiniz" (Enfal: 15) - - Benim cehenneme girmemi ister misin? O, benimle konuştuğu sırada müşrikler saldırıya geçti. Çocukla arama bir adam girdi ve beni ondan uzaklaştırdı. Herkes kendi derdine düştü. Müslümanlardan birçok kişi öldürüldü. Topluluklar birbirlerinden ayrıldıklarında sayılamayacak kadar çok ölü vardı. Atımla öldürülenler arasında dolaşıyordum. Kanlar bir sel gibi akıyor, kandan ve tozdan yüzler tanınmıyordu. Ben öldürülenler arasında dolaşırken atların ayakları arasında çocuğu buldum. Üzerinde toprak vardı, kan revan içerisinde dönüyor ve şöyle diyordu: - Ey Müslümanlar topluluğu! Bana amcam Ebu Kudame'yi gönderin. Ona doğru yöneldiğimde onun haykırışını duydum. Yüzündeki kanın ve toprağın çokluğundan, atların ayakları altında çiğnenmiş olmasından dolayı onu tanıyamıyordum. Ona seslendim ve: - Ben Ebu Kudame'yim, dedim. Bana: - Ey Amca! Rüyam beni doğruladı, Kabenin Rabbi beni tasdik etti. Ben yular sahibi kadının oğluyum, dedi. Bu sırada kendimi onun üzerine attım, alnından öptüm. Yüzünün güzelliğini örten toprakları ve kanı sildim, ona: - Sevgili dostum, amcan Ebu Kudame'yi unutma. Kıyamet günü senin şefaatine ihtiyacı vardır onun. Bana: - Senin gibisi unutulmaz. Yüzümü elbisenle silme. Benim elbisem bu iş için senin elbisenden daha iyidir. Bırak onu ey amca. Böylece Allah Tealâ’ya kavuşayım. Ey amca! Daha önce sana niteliklerini söylediğim huriler başımın üzerinde dolaşıp duruyorlar. Ruhumun çıkmasını bekliyorlar ve bana: - Acele et, ben seni Allah için çok özledim, diyorlar. - Ey Amca! Eğer Allah seni sağ salim geri döndürürse kana bulaşmış olan şu elbisemi, çocuğunu çok fazlasıyla seven zavallı ve mahzun anneme götür ve ona teslim et. Şunu bilsin ki ben onun vasiyetini zayi etmedim, müşriklerle karşılaştığım zaman korkaklar gibi kaçmadım. Selamımı ona ulaştır ve ona: Allah'a verdiği hediyeyi Allah'ın kabul ettiğini söyle. - Ey amca! Benim on yaşında küçük bir kız kardeşim var. Ne zaman yanına varsam beni karşılar ve bana selam verirdi. Bir yere çıkacağım, gideceğim zaman benimle en son o vedalaşır ve bana: Abiciğim, geç kalma derdi. Onunla karşılaştığın zaman ona da selamımı ulaştır ve şöyle de: "Benden sonra kıyamete kadar benim yerime Allah senin vekilindir." Sonra tebessüm etti. Ardından da: - Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, O'nun ortağı da yoktur. O, vadini yerine getirdi. Ben yine şahitlik ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir. Allah ve Rasülünün bize vadettiği şey işte budur. Allah ve Rasülü doğru söylemiştir, dedi ve sonra da ruhunu teslim etti. Elbiseleri ile onu kefenledik ve gömdük. Allah ondan ve bizden razı olsun. Ebu Kudame devamla şunları anlatır: Bu gazveden dönüp Rikka'ya vardığımda benim için çocuğun annesinin evini bulmaktan başka bir dert yoktu. Evine vardığımda ahlak ve yüz güzelliğinde çocuğa benzeyen kız kardeşini evin kapısında ayakta bekler halde buldum. Yoldan gelip geçenlere: - Ey amca! Nereden geliyorsun? diye soruyordu. Gazveden geldiğini söylediğinde ona: - Kardeşim sizinle birlikte döndü mü? diye soruyor onlar da bilmiyoruz diyerek cevap veriyorlardı. Bu sesi işittiğimde ona doğru yöneldim bana: - Ey amca! Nereden geliyorsun? - Gazveden geliyorum. - Kardeşim falan sizinle birlikte döndü mü? Herkes dönüyor fakat kardeşim dönmüyor, diyerek ağlamaya başladı. Ah başıma gelenler, diyerek hayıflandı. Bu esnada beni bir hüzün kapladı. Bir müddet sonra kendime geldim... Sonra ona yönelerek: - Kardeşinin kim olduğunu bana söyle dedim. Bu esnada kapıda olan kadın sesimi duydu ve dışarı çıktı. Birdenbire yüzünün rengi değişti. Ona selam verdim o da selamıma karşılık verdi. Sonra da bana: - Müjde mi yoksa taziye mi? - Ben de hem taziye hem de müjde var. Allah sana rahmet etsin. - Eğer çocuğum sağ olarak döndüyse sen teselli eden birisisin. Eğer oğlum Allah yolunda öldürüldüyse sen müjde veren birisisin. - Müjdeler olsun. Hediyen kabul oldu. Ağladı. - Evet - Allah hediyemi kabul etti mi? - Evet. - Oğlumu kıyamet gününün azığı yapan Allah'a hamdolsun. - Kız kardeşi nerede? - O şimdi seninle konuşur. Kız kardeşi bana yöneldiğinde ona: - Kardeşinin sana selamı var. Senin için: "Benden sonra kıyamete kadar benim yerime Allah onun vekilidir" dedi. Bunun üzerine kız hüngür hüngür ağlamaya başladı. Yüzünü bir tuhaflık kapladı ve kendinden geçti. Bir müddet sonra onu salladığımda o ölmüştü. Bu durum beni çok şaşırttı. Oğlunun annesine vermem için bana emanet olarak verdiği elbiseyi teslim ettim. Çocuğun ve kız kardeşinin hallerine üzülerek, annelerinin sabrına da şaşırarak oradan uzaklaştım. Müellif, Hafız Allame Ebu'l Muzaffer b. el-Cevzi; bu hikayeyi anlattığında tevbe eden kadınların saçlarından ördükleri üçyüz adet yuların yanında toplandığını söyler. (Meşariu'l Eşvak İla Mesarii'l Uşşak ; İbn Nahhas ed Dimyati , sayfa : 285 ; Şehid FehmeddinDindar -Rahmehullah-, Şehid Oğlu Şehid, Sayfa 7)
16 notes · View notes
dnzsimsek · 4 years
Photo
Tumblr media
D.QARABAĞ'DA RUS OYUNU 
Şehit analarına sordunuz mu siz? Onlar evlatlarını vatan uğruna şehit verdiler; bunca Şehit D.Qarabağ'da Hankendi, Hocavend, Ağdere ve Ermeniler tarafından vahşice Soykırıma uğramış Hocalı ‘da Ermeniler yeniden Rus kontrolünde yaşasın diye mi verildi? 5+ 5 yıl neyin Barış gücü bu; teröristle barışmak ne demek, katili affetmek ne demek?!. O katiller, Azerbaycan topraklarını işgal ederken binlerce Türkü ata yurtlarından kovdu, kaçıp giden sivilleri öldürdü, hamile kadınların döşünü kesti, cesetleri yaktı kafa derisini yüzdü, nice ocaklar söndürdü. Bu sizin dediğiniz antlaşmada söz konusu olan bölgelerde Ermenilerin yaşaması Azerbaycan tarafından hoşgörü ile karşılanması Azerbaycan'ı medeni devlet yapmaz. Dünya diplomasisinde bile bunun yeri yoktur. Ermenilerin hepsi defolup Erivan' a gitmelidir. Başkomutan yüce Gazi M.K Atatürk diyor ki; " Haine merhamet vatana ihanet getirir!" Ermenilerin bu feyizli topraklarda hiç bir hakkı yoktur, vatanınız sizindir, Türklerindir!" diyor Evet o dahi Başkomutan bu sözleri boşuna söylemedi. Sizin anlamadığınız veya anlamak istemediğiniz veya anlayıp ta kasıtlı anlamam azlıktan geldiğiniz konu ;" Ermenistan Azerbaycan Topraklarını işgal etmiştir, bu nedenle savaş çıktı, dolayısı ile tüm Ermeniler Azerbaycan topraklarını terk etmelidir! Onlara vatandaşlık vermek ne demek; bu nasıl bir aymazlıktır?  Hocalının intikamı alınmadı, savaş tam bitmek üzereyken yarıda durduruldu. Rusya dur dedi ve durdu!  Laçın koridorunda Rus askerinin zırhlı araçları ve silahlı donanması ile 5+ 5 yıl boyunca kalması o 4 bölgede tampon bölge oluşturulması kangren verici bir meseledir. Orada düşman güçlenecek daha büyük soykırım yapacaktır!  Devlet ile hükümet farklı şeylerdir. Ben bu savaşta halkın daha devletçi olduğunu gördüm. Devleti devlet yapan halkıdır. Halkın savaşçı ruhunu kırıp yarıda bırakmak devletçilik değil, aksine bireysel çıkarlar gütmek, konuları şahsileştirmek, sataşma diyalogları ile goygoycu siyaset gütmek "devletçilik" ilkesine aykırıdır.  Gelelim Ermenistan’a... Ermenistan bir kere devlet değil, ahlaksız karaktersiz soysuz ve kanı bozuklar topluluğu kendini dünyaya tetikçi çete devleti gibi tanıtmıştır. Müzakereler devletler arasında olur; Ermenistan teröristandır. Teröristanla onun anladığı dilden konuşulmalıdır..!  Azerbaycan kendi topraklarında kapsamlı terörle mücadele yapıyordu. Terörle mücadele birden bire Rusya helikopterinin terörle mücadele alanına girip düşürülmesi ardından durduruldu. Sonra bu antlaşma imzalandı.  Terörle teröristle mücadele sona ermeden imzalandı. Madem bu antlaşma imzalanacaktı neden ilk başlarda imzalanmadı, bunca şehit neden verildi?  Hocalı, Hankendi, Ağdere ve Hocavend ermeni işgalinden kurtarılmalıdır; orada Ermeniler vampirler, Rus kontrolünde yaşayacaksa zaferden bahsedemeyiz! Madem Ermeniler 15 Kasıma kadar Kelbeceri, 20 Kasıma kadar Ağdam' ı, 1 Aralık 2020 ' ye kadar Laçın' ı boşaltacaksa o halde aynı çizelge ve tarihler neden Fizuli, Gubadlı, Tovuz, Hadrut, ve saire tüm işgalden kurtarılmış köyler için olmadı? Madem Rusya her işi çözüyormuş neden bunca yıl müzakereler sonuç bulmadı?! Siz kimi kandırıyorsunuz? Bu nasıl bir zafer, bu nasıl bir savaş, bu nasıl bir oyun?! Savaşın ilk başlarında birçok ülke Ermenistan’a silah yardımı yaparken yakalandı; Rusya Gürcistan üzerinden sivil uçakla Ermenistan’a silah yollama girişimi Gürcistan tarafından engellendi. Gürcistan bu uçağı kaldırmadı. Şimdi aynı Rusya Laçın koridorunda 5+ 5 yıl ne yapacak; besleyip kargayı göz mü oyduracak? "Qarabağ Azerbaycan’dır" şiarı ile savaşan kahraman askerlerimiz bunun için mi şehit oldu? Qarabağ Azerbaycan’dır ( Hankendi, Ağdere, Hocavend, Hocalı nedir?) ; Azerbaycan' da Rusya'nın mıdır?!  Bu çağdaş dediğiniz yeni Azerbaycan Rusya ile mi yükselecek; hani biz bağımsız bir devlettik, biz gerçekten de müstakil devlet miyiz? Biz bu " yeni" kelimesini çok duyduk, her yeniyi duydukça eskiyi özler olduk, yandık yana yana kavrulduk. Yeni Türkiye, Yeni Azerbaycan BOP projesi ile şekilleniyor. BMT Türkün ata yurduna mülteci atıyor terörist yakıp yıkıyor, küresel rant canavarları bakım onarım yapıyor! Şehitlerin kanı üzerine kirli pazarlıklar yapılıyor. Ben böyle medeniyeti istemiyorum. Türkiye hıyanete tanık oluyor... Rusya teröristi vurma diyor. Elinde olanla yetin diyor!.. Rusya bir taşla kaç kuş vuruyor?! Kafkasya Rusya kontrolünde BOP bataklığına çekiliyor! Etnik ve mezhepsel oyunlar dönüyor, Türk milleti asimle ediliyor.  Kan emici yarasa ile birlikte yaşayın deniliyor. Bu zafer Türkün değil, Rus’un zaferi bu! 10 Kasım Azerbaycan'ın zaferi değil; şehitlerin kanı pahasına işgalci Ermenistan tarafından alınan D.Qarabağ topraklarının gece yarısı çıkarılan oldu biti kararlarla savaşı durdurup Rusya'ya devredilmesidir; "Teslimiyetin adı Zafer olamaz!; müstakil devlet savaşı yarıda bırakmaz; tarih böyle zafer kaydetmemiştir! "
Fidan KORKMAZ  Türk Milletinin Özgür ve Bağımsız Bir Ferdi 11.11.2020
0 notes
biyoteknolojitr · 5 years
Photo
Tumblr media
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genetik, Nörobilim ve Medikal Teknoloji Topluluğu (GENMET) olarak nörobilim, genetik ve medikal teknoloji alanlarında çalışan bilim insanları ile sizi bir araya getiriyoruz. Konuşmacı hocalarımız: 🔸Dr. Maria Veldhuizen (Yale School of Medicine -Nörobilim) 🔸Dr. Burcu Ayşe Ürgen (Bilkent Üniversitesi - Ulusal Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi - Nörobilim) 🔸Dr. Nazım Ata (Hava ve Uzay Hekimi Uzmanı - Uçucu Sağlığı Araştırma ve Eğitim Merkezi - Medikal Teknoloji) 🔸Prof. Dr. Serdar Kula (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi - Medikal Teknoloji) 🔸Prof. Dr. Tuncay Peker (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi - Medikal Teknoloji) 🔸Prof. Dr. Ahmet Çevik Tufan (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi - Genetik) 🔸Prof. Dr. Taner Akar (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD - Adli Genetik) Kongremiz 29 Şubat -1 Mart günleri Gazi Üniversitesi Merkez Kampüs Konser Salonunda olacak. Bilimsel program 50 TL. Bilimsel+konaklama (kahvaltı dahil) 125 TL. Şehir dışından katılım göstermek isteyenler için Başkent Konukevi'nde yer tahsis edilecektir. Aşağıdaki formu doldurarak siz de kayıt olabilirsiniz.  https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSeu3k9CJ6qpFbTm6_zmFEPrYvzEjjcBPvQ7f701u5f91wBBWg/viewform (Gazi Üniversitesi Konser Salonu) https://www.instagram.com/p/B8RLT1-FeA4/?igshid=1hjzv6x8n6msg
0 notes
Photo
Tumblr media
Töz Han, Tös Han Türk ve Altay mitolojisinde Ced (Atalar) Tanrısı. İnsanlığın ata ve analarını temsil eder. Göklerde yaşar. Töz Ruhlarının önderi olarak kabul edilir. Elinde oku ve yayı olan bir avcı görünümündedir. Totem anlamına gelir. Tös olarak da söylenir. Genel olarak (birbiriyle bağlantılı) iki anlamı vardır. Ongun: Bir topluluğu simgeleyen hayvanın sembolize edilmiş heykeli veya ikonu. Her oymağı koruyan bir hayvan vardır. Gul İyesi ile bağlantılı bir kavramdır. O soyun ulu atası sayılan bir varlığı sembolize eder. Bu varlıkların ruhları ezelden beri vardırlar. Kimi zaman dağlar da töz olarak kabul edilir. Cevher: Değişmeden kalan, aslında değişkenlerin bile içinde sabit olan kısım. Esas, temel, asıl. Moğolca Töv, merkez demektir. Felsefede bir varlığın gerçek mahiyetinin onun görüntüsünden farklı olup olmadığı tartışmaları daima varolmuştur. Tözler ikiye ayrılır: Aruğ (Arı) Töz: İyi ruhların temsil edildiği tözler. Karuğ (Kara) Töz: Kötü ruhların temsil edildiği tözler. #türk #türkiye #türklük #türkçülük #milliyetçilik #alperen #turan #bozkurt #ülkü #ülkücü #ötüken #başbuğ #atsız #mitoloji #tarih #ülküocakları #ülkücülük #türkiyecumhuriyeti #turkey #turkiye #turkey🇹🇷 #turki #turkiyem #türkiyem🇹🇷 #alparslantürkeş #muhsinyazıcıoğlu https://www.instagram.com/p/B6Gs9lql-hf/?igshid=10kiuz32g4oqr
0 notes
pazaryerigundem · 4 months
Text
Gençlerle birlikte daha ‘Yeşil Bursa’
https://pazaryerigundem.com/haber/173165/genclerle-birlikte-daha-yesil-bursa/
Gençlerle birlikte daha ‘Yeşil Bursa’
Tumblr media
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Uludağ Üniversitesi işbirliğinde ‘Doğaya dost, geleceğe nefes ol’ sloganıyla düzenlenen etkinlikle, 100 adet fidan toprakla buluşturuldu.
BURSA (İGFA) – Türkiye’nin renkle anılan tek kenti olan Bursa, Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarıyla yeniden ‘Yeşil Bursa’ kimliğine kavuşuyor. Yüzölçümünün yüzde 45’i orman ve yüzde 34’ü tarım alanı olan Bursa’nın azalan yeşil alanlarını tekrar artırmayı hedefleyen Bursa Büyükşehir Belediyesi, Parklar ve Bahçeler Dairesi Başkanlığı öncülüğünde ve Bursa Uludağ Üniversitesi Ekonometri Topluluğu işbirliğinde ‘Doğaya dost, geleceğe nefes ol’ temalı fidan dikim etkinliği düzenledi. Ata Bulvarı İzmir Yolu’ndaki programa, Park ve Bahçeler Dairesi Başkanı Hakan Tanrıöver ve Ekonometri Topluluğu öğrencileri katıldı. Ellerine kazma ve kürekleri alan gençler, 100 adet fidanı toprakla buluşturup can suyunu verdiler. Doğaya olan sevgilerini ve çevre bilinci göstermek adına bu etkinliği düzenlediklerini söyleyen öğrenciler, yaşam alanlarını yeşillendirmeye devam edeceklerini belirtti.
Tumblr media
Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in mazbatasını aldıktan sonra ilk iş olarak ağaç diktiğini hatırlatan Park ve Bahçeler Dairesi Başkanı Hakan Tanrıöver, “Başkanımız Mustafa Bozbey’in 1 milyon fidanı toprakla buluşturma sözü var. ‘Yeşil Bursa’yı tekrar kazandırmak adına bu tür çalışmalara önem veriyoruz. Uludağ Üniversitesi öğrencileriyle birlikte 6500 metrekarelik alanda 100 adet fidan diktik. Bursa’ya ‘yeşil’ kimliğini hep birlikte yeniden kazandıracağız” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
baknedio · 5 years
Text
Red Bull Music Festival İstanbul’u müzikle ele geçirdi
18 Ekim 2019, Cuma 10:40
İstanbul
Tumblr media
MÜZİKSEVERLERE özgün deneyimler sunan Red Bull Music Festival İstanbul, 1-15 Ekim tarihleri arasında 10 bin kişiyle buluştu. 5 farklı konsept ile 15 güne ve 6 ayrı mekâna yayılan festival, Red Bull’un müzikteki yenilikçi misyonunu yansıtarak şehri müzikle ele geçirdi.
1-15 Ekim tarihleri arasında 5 farklı konsept gece ile 6 ayrı mekanda düzenlenen Red Bull Music Festival İstanbul, yaklaşık 10 bin müzikseveri ağırladı. Bu yıl ikinci kez düzenlenen festival kapsamında aralarında; Ceza, Kabus Kerim, Erci E., Kamufle, Khontkar, Ata Kak, Demdike Stare, Stellar om Source, Ammar 808, Laurel Halo, Kode9 gibi birçok önemli yerli ve yabancı sanatçı yer aldı. Festivale 15 gün boyunca ev sahipliği yapan Akaretler 37-39 adresindeki Red Bull House of Music ise sergi, söyleşiler, canlı radyo performansları aracılığıyla hem sanatçılar hem de müzikseverleri konuk etti.
FESTİVALİN KALBİ RED BULL HOUSE OF MUSIC’TE ATTI
Festivale ev sahipliği yapan Red Bull House of Music Akaretler No: 37-39 adresi, 15 gün boyunca radyo programları, söyleşiler ve ortak çalışma alanları ile sanatseverleri ağırladı. Ceza, Nükhet Duru, Ayben, Baneva, Can Bonomo gibi sanatçıları misafir eden Red Bull House of Music, bunlara ek olarak Ebru Yıldız, Aylin Güngör ve Steve Gullick’in eserlerinin yer aldığı karma bir fotoğraf sergisi ile sanatseverleri ücretsiz olarak konuk etti.
AFRİKA EZGİLERİ BOĞAZ’A YAYILDI
3 Ekim Perşembe günü konsept gecelerin ilki Alpha Beat Night ile Feriye’de Boğaz’ın eşsiz manzarasında dans müziği ve rap’i kendi meşrebinde harmanlayan Ata Kak’ın yanı sıra Ammar 808 ve Undomondo; müzikseverlere modern Afrika ezgileriyle dolu bir gece yaşattı. Afrika’nın eğlenceli, enerjik ve özgün ritimleri geceye dağıldı ve ortaya görkemli bir atmosfer çıktı.
4 Ekim Cuma akşamı Borusan Müzik Evi’nde yapılan Aposynthesis Night modern çağda yeni müzik tarzlarının doğuşuna imkân veren synthesizer’ı başrole taşıdı. Bu özel gecede synthesizer müziğinin deneysel ve özgün örnekleri, dünyaca tanınmış müzisyenler; Demdike Stare, Christelle Gualdi’nin solo projesi Stellar Om Source, Lucrecia Dalt ve geçen yıl Türkiye’den Red Bull Music Academy için seçilen üç isimden biri olan Akkor’un performansları ile meraklısıyla buluşturdu.
KAN KARDEŞLER GERİ GELDİ
5 Ekim Cumartesi akşamı Babylon’da düzenlenen ve biletleri günler öncesinden tükenen Kan Kardeşler Gecesi’nde ise hem Türkçe Rap’in usta isimleri hem de hip hop sahnesinin sevilen isimleri bir aradaydı. Türkçe rap’in ilk örneklerinin duyulduğu Berlin ile bugün kalbinin attığı İstanbul arasında birnevi ‘hip hop köprüsü’ kuruldu.
Türkçe Rap’in öncü isimleri, bugünlere getiren ve yarına doğru taşımakta olan yıldızların aynı sahnede buluştuğu Kan Kardeşler Gecesi’ni binlerce müziksever coşkusuyla karşıladı. 90’ların efsane rap topluluğu Cartel’in kurucu üyesi Erci E., sahneye çıktı ve ‘Bin Arabama’ isimli şarkısı başta olmak üzere birçok sevilen parçasını seslendirdi. Ardından “Şimdi eski bir dostumu sahneye davet edeceğim” diyen sanatçı, Cartel’in kurucu üyelerinden Kabus Kerim ile birlikte yıllar sonra yeniden aynı sahnede buluştu. ‘Cartel’ (Bir Numara En Büyük) isimli şarkılarını müzikseverlerle hep bir ağızdan söyleyen ikili, dakikalarca alkış aldı.
Daha sonra sahneyi devralan Kabus Kerim, sürpriz olarak Kamufle’yi sahneye davet etti. İkili beraber Türkçe Rap tarihinin en önemli şarkılarından Defol’u seslendirdi. Türkçe rap tarihine damga vuran gecede Ceza sahneyi teslim aldı. Usta sanatçı şarkılarını coşkulu kalabalıkla birlikte tempoyu hiç düşürmeden seslendirdi. Sabahın ilk ışıklarına kadar devam eden gecede; trap müziğin önemli temsilcisi Khontkar ve Ayben hip hop dünyasının yakın takipçilerini ağırladı.
Ayrıca gecede Da Poet, Farazi, Kayra, Savai ve Sorgu’dan kurulan hip hop kolektifi 90BPM, hip hop dünyasının genç ve yetenekli isimlerinden Baneva, Berklee mezunu, şarkıcı, söz yazarı ve DJ Lil Zey ve 15 yılı aşkın süredir İstanbul hip hop sahnesinin aranan ismi olan DJ Big Poppa’nın da yer aldı.
SABAHA KADAR SÜREN ARALIKSIZ RAVE İLE VEDA ETTİ 
Festivalin son konsept gecesi olan Futurave Night, 12 Ekim Cumartesi günü Volkswagen Arena’da gerçekleşti. Rave müzik kültürü başta olmak üzere deneysel müzik meraklılarına hem sofistike hem de fütüristik bir deneyim sunulan gecede dijital sanatın en iddialı örnekleri yer aldı. Gecede Berlin çıkışlı müzisyen Laurel Halo, Londra bass müzik sahnesinin öncülerinden Kode9, techno sound’unun mimarı olarak bilinen Function sahnedeydi. Overmono ve Konx-om-Pax’ın canlı performanslarıyla yer alırken Afrodeutsche, Shanti Celeste, Dasha Rush, Y.Unan, Fluctuosa ve Golem de rave tutkunlarına unutulmaz bir tecrübe sundu. 
Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi iş birliği ile Maçka Parkı’nda gerçekleşen konserde ünü ülke sınırlarını çoktan aşmış indie pop grubu The Away Days ve enerjik sound’larına aşina olduğumuz Palmiyeler müzikseverlerle buluştu.
Müzikseverlerin yoğun ilgi gösterdiği Red Bull Music Festival İstanbul 15 gün boyunca 10 bin kişiyi ağırladı.
The post Red Bull Music Festival İstanbul’u müzikle ele geçirdi appeared first on BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/red-bull-music-festival-istanbulu-muzikle-ele-gecirdi/
0 notes
ayetvehadis · 7 years
Photo
Tumblr media
​ İsra ve Miraç Mucizesi
Hem Kur’an’ın hem de bütün sahih hadis ve tarih kaynaklarının haber verdikleri; Peygamberimizin (asm) en büyük mucizelerinden birisi de İsra ve Miraç mucizesidir. Biz burada ilk önce Kur’an’daki ilgili ayetlerden ve sahih kaynaklardaki hadislerden ve rivayetlerden İsra ve Miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiğini anlatacak, ardından ise bu mucize ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevaplarını vereceğiz.
Kelime anlamı olarak “isra”, gece yürüyüşü, gece yolculuk etmek[1], “miraç” ise yükselmek, yükseğe çıkmak anlamlarına gelmektedir.[2] İsrâ ve Mirac hadisesi, Efendimizin (asm) peygamberliğinin on ikinci yılında[3], Mekke’de vuku bulmuştur.[4]
Hadise özetle şöyle cereyan etmiştir: Receb ayının 27. Gecesi[5] Cenab-ı Hakk’ın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmiştir.
İsra ve miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiği Kur’an’da, İsra ve Necm surelerinde anlatılmıştır. İlgili ayetler şöyledir:
“Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O'dur.”[6]
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâ’da gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.”[7]
Miraç nasıl oldu? Hazreti Peygamber (asm) Mescid-i Haram’dan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.[8] Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın (as) makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı,[9] daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi.[10]Orada içlerinde Hazreti İsa, Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim’in de (Aleyhimüsselam) bulunduğu peygamberler topluluğu kendisini karşıladı.[11] Hazreti Muhammed (asv) bu peygamberlere imam olarak onlara iki rekat namaz kıldırdı.[12]
Bu hadiseden sonra Hazreti Peygamber’e (asm) iki kap getirildi ki; kabın birisinde şarap, diğerinde süt vardı.[13] “Bunlardan hangisini istersen, al!" denildi.[14] Peygamberimiz (asm) sütü seçti.[15] Cebrail (as), Peygamberimiz’e (asm): "Sen fıtratı seçtin[16], eğer sen şarabı almış olsaydın, senden sonra ümmetin azardı.[17]Sütü tercih etmekle sen de fıtrata yöneltildin, ümmetin de fıtrata yöneltildi. Şarap size haram kılındı!” dedi.[18]
Semanın bütün tabakalarına uğradı.[19] Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. İsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim (Aleyhimüsselam ecmain) gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin!..” dediler, tebrik ettiler.[20] Sonra her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.[21]
Bundan Sonra Hz. Cebrail (as) ile birlikte sidretü'l-müntehâ'ya geldiler.[22] Sidretü’l-müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi, dalları yedinci kat göğün üzerinde, gölgesiyle bütün gökleri ve cenneti gölgeleyen, yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri küpler kadar, bir ağaçtır.[23]
Refref ve Öteler Ötesindeki Buluşma Cebrail (as), Peygamberimiz’i (asm) yukarı götüre götüre, nihayet (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere çıkardı.[24] Peygamberimiz (asm); cennetten, yemyeşil bir Refref (ipek döşek)'in birden ufku kapladığını gördü. Peygamberimiz (asm), onun (Refref’in) üzerine oturdu.[25] Cebrail (as), Peygamberimiz’den (asm) ayrıldı. Peygamberimiz (asm); Aziz ve Cebbar olan Rabbine yükseltilip yaklaştırıldı.[26]
Peygamberimiz (asm), Yüce Rabbinin: "Korkma ya Muhammed, Yaklaş!" buyruğunu işitmeye başladı. Nihayet, hiçbir kimsenin hiçbir zaman erişememiş olduğu yakınlık makamına, İlahî kabule, İlahî ikram ve ihsana nail oldu![27] İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (asm): "Ben, Yüce Rabbimi gördüm!" buyurmuştur.[28]
Peygamberimiz (asm) Miraç’ta Cenab-ı Hakk’a selam yerine bütün mahlukatın ibadetlerini hediye etmiştir. Efendimizin (asm) Cenab-ı Hak ile olan bu konuşması bütün müminlerin miracı olan namazlarında okudukları tahiyyatın sözlerinden oluşmaktadır. Bu konuşmanın meali şöyledir:
Peygamberimiz (asm) Cenab-ı Hakk’a hitaben: “Bütün tahiyyeler, bütün mübarek şeyler, bütün salâvat ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah’a mahsustur.”[29] şeklinde hitab vermiştir. Bunun anlamı “Bütün varklıkların halleriyle ve dilleriyle yapmış oldukları ibadetleri ve tesbihlerini, bütün çekirdekler ve nutfeler gibi mübarek şeylerin fitri mübarekliklerini ve tesbihlerini, bütün insanlar gibi şuurlu varlıkların ibadetlerini ve bütün peygamberler ve kamil insanlar olan evliyaların, asfiyaların ibadetlerini ve tesbihlerini onların namına sana hediye ediyorum; sana mahsustur.” demektir.
Bu selamın üzerine Cenab-ı Hak da Resulüne (asm): “Selâm olsun sana ey Peygamber!” şeklinde mukabele de bulunmuştur. Bunun üzerine Allah Resulü (asm) de: “Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun.” şeklinde cevap vermiştir. Bu konuşmaya sidretü’l-müntehada tanık olan Cebrail (as) da Allah’ın şahitlik etmesini emretmesi üzerine “Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed’in (asv), Allah’ın elçisi olduğuna da şehadet ederim.” diyerek şehadet etmiştir.[30]
Miraç’ta cereyan eden bu karşılıklı sohbetteki sözlerin, müminlerin miracı hükmünde olan namazda okunması sünnettir. Bu şekilde her mümin bütün şuurlu ve şuursuz mahlukatın ibadetlerini kendi ibadeti içerisinde Cenab-ı Allah’a takdim etme şerefine ulaşmış olur.
Mirac’ta Peygamberimize Verilenler Peygamberimiz’e (asm) Mirac mülakatı sonunda şu üç şey verildi:
Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.
Bakara sûresinin son iki âyeti verildi.
Peygamberimiz’in (asm) ümmetinden olup da, Allah'a şerik koşmayanlardan mukhimat (büyük günahlar) bağışlandı.[31]
Nitekim bir hadiste bu hediyeler şöyle ifade edilmiştir: “…Miraçta Hz. Peygamber (a.s.m)’e şu üç şey verildi: Beş vakit namaz verildi, Bakara Suresinin son kısmı (Amenerresul) verildi ve bu ümmetten Allah’a şirk koşmadan ölen kimsenin günahlarının bağışlanacağı hususu (söz verildi).” (bk. Müslim, İman, 279).
Bu müjde hiç bir müminin cehenneme girmeyeceği anlamında değildir. Her günahın affedilebileceğini ve eğer günahkar olsa bile iman ile ölmüşse cehennemde ebedi kalmayacağını bildirmektedir.
Sevabı günahlarından çok olan müminler direk cennete gideceklerdir. Günahı ağır basanlar ise, bu günahlardan temizlenmek için cehennemde bir müddet kaldıktan sonra tekrar cennete gireceklerdir.
Yüce Allah: "Yâ Muhammedi Bu namazlar, her gün ve gecede, beş namazdır! Amma, her namaz için, on sevab vardır! Bu, yine, elli namaz demektir.[32]
Bende söz bir olur, değişmez![33]
Her kim, bir hayr işlemek ister ve onu yapmazsa, o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevab yazılır, yaparsa on sevab yazılır.
Her kim de, bir kötülük yapmak ister, onu yapmazsa, ona bir şey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!" buyurdu.[34]
Bakara sûresinin son iki ayetinde de, meâlen şöyle buyurulur: "O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler).
Onlardan her biri:
Allah'a,
Allah'ın meleklerine,
Allah'ın kitablarına,
Allah'ın peygamberlerine inandı. Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inanırız.)
Dinledik! (Emrine) itaat ettik!
Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!
Son varış(ımız) ancak Sanadır! dediler.
Allah, hiçbir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.
(Herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararınadır.
Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.
Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise, bizi tutup sorguya çekme!
Ey Rabbimiz! Bizden önceki(ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır bir yük yükleme!
Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi, bize yükleme!
Bizden (sâdır olan günahları) sil, bağışla! Bizi affet! Bizi esirge!
Sen bizim Mevlâmızsın!
Artık, kâfirler güruhuna karşı da, bize yardım et!"[35]
Mukhimat; insanı cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir.[36]
Peygamberimiz (asm), bir gün: "İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakınınız!" buyurmuştu.
"Yâ Rasûlallah! Nedir bu tehlikeli şeyler?" diye sordular.
Peygamberimiz (asm):
“Allah'a şerik koşmak,
Sihir (büyü) yapmak,
Yüce Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi, haksız yere öldürmek,
Faiz yemek,
Yetim malı yemek,
Savaş meydanından kaçmak,
Zinadan korunan, böyle bir şey hatırından bile geçmeyen Müslüman kadınlarına zina isnad etmektir!" buyurdu.[37]
Peygamberimiz’e (asm) Cennetin Gösterilişi Yüce Allah, Peygamberimiz’e (asm) vahyedeceğini vahyettikten sonra, Peygamberimiz (asm), Cebrail (as) tarafından cennete götürüldü.[38]
Cennetin eni, göklerle (altlarındaki) yer kadar olup.[39] Peygamberimiz (asm) orada:
İnciden, yakuttan, zebercetten,.. köşkler,[40] cennetin toprağını da, misk kokar bir halde buldu.[41] Peygamberimiz (asm), cennette; iki yanında içi boş inciden yapılmış kubbeler (kubbeli evler) dizili bir ırmak da gördü[42] ki, inci, yakut çakılları ve misk üzerinde akıp gidiyordu.[43]
Peygamberimiz (asm): "Ey Cebrail! Nedir bu?" diye sordu. Cebrail (as): "Bu, sana Yüce Allah'ın vermiş olduğu Kevser ırmağıdır!" dedi. Kevser ırmağının suyu da, baldan daha tatlı ve sütten daha ak idi.[44]
Peygamberimiz’e (asm) Cehennemin Gösterilişi Peygamberimiz (asm); dünya semasında kendisini güler yüzle karşılayan melekler arasında, yüzü hiç gülmeyen, cehennemin bekçisi Malik adındaki bir melekle de karşılaşmıştı.
Peygamberimiz (asm), onun kim olduğunu Cebrail (as)’dan sorup öğrenince, Cebrail (as)’a:
"Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin?" diye sormuştu.
Cebrail (as) da:
"Olur!" diyerek, cehennemin bekçisi Malik'e: "Ey Malik! Muhammed’e (asm) cehennemi göster!" demişti.
Malik; cehennemin üzerinden örtüsünü açınca, cehennem öyle kaynamaya ve kabarmaya başladı ki, Peygamberimiz (asm) onun gördüğü her şeyi yakalayıp yakıvereceğini sandı. Hemen, Cebrail (as)’a:
"Ey Cebrail! Malik'e emret de, onu yerine geri çevirsin!" buyurdu.
Cebrail (as) da, cehennemi yerine çevirmesi için, Malik'e emretti. O da, cehenneme:
"Sakin ol!" dedi.
Cehennem, çıkmış olduğu yerine girince, Malik onun üzerine örtüsünü tekrar örttü.[45]
Peygamberimiz (asm); cehennemdeki susuzluk azaplarını, azap zincirlerini, azap yılan ve akreplerini, oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü.[46]
Peygamberimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız!"[47]
Peygamberimiz’in (asm) Mekke'ye Dönüşü Peygamberimiz (asm), Mekke'ye dönmek üzere, Beytü'l-Makdis mescidinin kapısına bağladığı Burak'a binip Mekke'ye döndü. Peygamberimiz AIeyhisselamın İsrâ ve Miracı, bir gece içinde, yatsı namazı ile sabah namazı arasında vuku buldu.[48]
Abdulmuttalib Oğullarının Peygamberimiz’i (asm) Aramaya Çıkışları Abdulmuttalib oğulları, İsrâ ve Mirac gecesinde, Peygamberimiz (asm)’ı bulamayınca, ara­maya çıkmışlardı.
Hatta, Hz. Abbas, Zîtuvâ'ya kadar gitti. Oralarda, yüksek sesle:
"Yâ Muhammed! Yâ Muhammed!" diyerek bağırdı.
Peygamberimiz (asm): "Lebbeyk! = Buyur!" diye karşılık verince, Hz. Abbas:
"Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun!? Nerede idin?" dedi. Peygamberimiz (asm):
"Beytü'l-Makdis'e gittim." buyurunca, Hz. Abbas:
"Bu gecenin içinde mi?" diye sordu. Peygamberimiz (asm):
"Evet. Bu gecenin içinde gidip geldim!" buyurunca, Hz. Abbas:
"Her halde, senin başına ancak hayır gelmiş olmalıdır!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):
"Benim başıma hayırdan başka bir şey gelmemiştir!" buyurdu.[49]
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı.[50] Onlar Peygamberimiz (asm)’den delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam da onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.[51]
Ama yine de Peygamberimiz (asm)’den üst üste Miraç’a çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler,“Bir ayda gidilebilen bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler; ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize (asm) soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:“Vallahi dos doğru tarif ettin.” dediler, ama yine de iman etmediler.[52]
O esnada Hz. Ebû Bekir (ra) çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir (ra), “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız şeksiz şüphesiz doğrudur.” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir (ra) “Sıddîk, tereddütsüz inanan” unvanını aldı.[53]
Peygamberimiz (asm) Mirac’a Neden Çıktı? Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesidir. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakk’ın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakk’ın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbine, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakk’ın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtu Vesselamın elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakk’a, diğeri de Hakk’tan halka. Birisi Mirâcın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktı; başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakk’a bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakk’ın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz (asm), Allah ile Nasıl Görüşebilir? Soru: “Bize her şeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakk’a binlerce senelik mesafeyi aşarak, yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbi ile görüşmesi ne demektir?”
Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150.000.000 km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım; bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç’a yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir İnsan Nasıl Göklere Çıkabilir? Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10.000-15.000 metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünyamız yaklaşık yüz seksen saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet, bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz (asm) Sadece Ruhuyla Gitse Olmaz mıydı? Soru: "Öyleyse neden Miraç’a çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini bildirmek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'l-Me'vâ'nın gövdesi olan sidretü'l-müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bedeninin ruhuna arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz (asm) Miraç’a sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz (asm) Kısa Zamanda Nasıl Gidip Geldi? Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"
Cenab-ı Hakk’ın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 340 m/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin (asm) lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, şimşek gibi Kudüs’e gider. Oradan da bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbi ile sohbet şerefine erer, Onun cemalini görür, emirlerini alıp dönüp gelir.
Miraç’ın Benzeri Bir Olay Var mıdır? Soru: "Peygamberimizin (asm) Miraç’a çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraç’ın çok örnekleri vardır: Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraç ile kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâ’ya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arş’a, Arş’tan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, cennet ehli müminler, cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün müminlerin imamı, bütün cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Peygamber Efendimizin (asm) bir anda Miraç’a çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraç ile Gelen Hediyeler Yukarıda Miraç hadisesinin nasıl vuku bulduğunu anlatırken, rivayetlerdeki Miraç ile bize verilen hediyelerden bahsetmiştik. Bu hediyelerin bizler için önemini burada birkaç madde halinde ��zetlemek istiyoruz:
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakk’ın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o Yüce İnsan (asm), mümin ruhlara manen şöyle diyordu:
“Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.”
Böylece müminler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan her şeyi merak ediyor. Uzayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki uzaydaki en büyük yıldızlar O Ezelî Sultan’ın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Hakiki müminler de bu merak duygusunu doğru kullanarak şöyle düşünüyorlar: “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık.” derken, İki Cihan Serveri (asm) yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanı’nın razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi ve insanlığa hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâm’ın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) kendi gözüyle cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Aynen öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz (asm) Miraç’ta Cenab-ı Hakk’ın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin cennette müminlere de nasip olacağı müjdesini verdi.“Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde ay nasıl görünüyorsa, bulutsuz bir günde güneş nasıl görünüyorsa, müminler de cennette Rablerini öyle apaçık göreceklerdir.”[54]buyurarak, bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibi’nin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraç ile anlaşıldı. Kâinata nispetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere,“Sen paşa oldun.” dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin." dendiğinde, o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakk’ın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakk’ın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraç’ın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir.
[1]Feyruz Abadi, Kamûsu'l-muhit, c. 4, s. 343. [2]İbn Esir, Nihâye, c. 3, s. 203. [3]Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 218; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 48; Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 39; Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306. [4]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 214; Belâzurî, c. 1 , s. 255; Beyhakî, c. 2, s. 354; İbn Abdilberr, c. 1, s. 40; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 219; İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 51; Kurtubı, Tefsîr, c. 15, s. 216; İbnSeyyid, c. 1 , s. 148; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 22; Bedrüddin Aynî, Umde, c. 4, s. 39. [5]Ebu'l-Ferec, c.1, s. 219. [6]İsra, 17/1. [7]Necm, 53/7-18. [8]Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148; Buhârî, c. 4, s. 248; Müslim, c. 1, s. 145; Tirmizî, c. 5, s. 301; Beyhakî, c. 2, s. 362-363; Begavî, c. 2, s. 177; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 8. [9]Mesâf, Sünen, c.1, s. 221-222; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 6. [10]Nesâî, c. 1, s. 222; Kadı lyaz, c. 1, s. 136. [11]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 ,s.214; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 109-110. [12]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110. [13]İbn İshak, İbn Hişam, c 2, s. 39; Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 329; İbn E bi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 302; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148; Buhârî, Sahih, c. 4, s. 141; Müslim, Sahih, c. 1, s. 145; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300; Dârımf, Sünen, c. 2, s. 36; Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 256; Taberî, Tefsir, c. 15, s. 15; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 387; Kadı Iyaz, c. 1, s. 136; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52; İbn Seyyid, c. 1, s. 144; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 244, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.109-110. [14]Abdurrezzak.c.S, s. 329; Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282; Buharı, c. 4, s. 141; Tirmizî, c. 5, s. 300; Tabeıf, Tefsir, c.1 5, s. 12. [15]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110. [16]Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144. [17]Abdurrezzak, c. 5, s. 330; Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 141; Tirmizî, c. 5, s. 300; Taberî, Tefsîr, c. 1 5, s. 15; Beyhakî, c. 2, s. 357; İbn Esir, c. 2, s. 52; Zehebî, s. 244. [18]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110. [19]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 45; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 14; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 111; Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 24. [20]İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 303; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148; Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146; Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 383; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Musannef, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144. [21]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 303-304; Ahmed b. Hanbel Müsned, c. 3, s. 148-149; Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 146-147; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 384; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Câmiu'l- usûl, c. 12, s. 53-54; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144. [22]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 207-208; Buhârî, Sahih, c. 4, s. 249. [23]İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304; M üslim, c. 1, s. 146; Taberî, c. 27, s. 54; Beyhakî, c. 2, s. 384; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 54; İbn Seyyid, c. 1,s.144; Zehebî, s. 266. [24]İbn Sa'd.Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1, s. 213; Buhârî, Sahih, c. 1, s. 92; Müslim, Sahih, 11, s. 149; Beyhakî, c. 2, s. 381; Kadı lyaz, c. 1, s.140, 148; İbn Esîr, c. 12, s. 56; İbn Seyyid, c. 1.S.145; Zehebî, s. 254. [25]Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 449; Buhârî, c. 6, s. 51; Taberî, c. 27, s. 57, Beyhakî, c. s. 372; Kurtubî, c. 17, s. 98. [26]Buhârî, c. 8, s. 204; Taberî, c. 27, s. 45; İbnEsîr, c. 12, s. 51; İbn Kayyım, Zâdü'l-Mead, c. 2, s. 53; Kurtubî, c. 17, s. 98; Zehebî, s. 267; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 112. [27]Kadı lyaz, c. 1, s. 160; Diyarbekrî, c. 1, s. 312. [28]Kadı lyaz, c. 1, s. 163. [29]Buhari, Ezân: 148, 150; el-Amel Fi’s-Salât: 4, İsti’zân: 3, 28, Da’avât: 16, Tevhîd: 5; Müslim, Salât: 56, 60, 62; Ebû Dâvud, Salât: 178; Tirmizî, Salât: 100, Nikâh: 17; Nesâî, Tatbîk: 23, Sehv: 41, 43-45, 56, 100-104; İbn-i Mâce, İkâme: 24; Nikâh: 19; Dârimî, Salât: 84, 92; Muvatta’, Nidâ’: 53, 55; Müsned, 1:292, 376, 382-4:409. [30]Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Altıncı Şua, s.92; On Beşinci Şua, s.642-646. [31]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 422; Müslim , Sahih, c. 1, s. 157; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 393-394; Nesâî, Sünen, c. 1, s. 224; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 373; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s.179; Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 1 42; İbn Esir, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57; Kurtubî, c. 17, s. 94; Zehebî, s. 255; Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 312. [32]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 304; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149; Müslim, c. 1, s. 146-147; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 384; Kadı lyaz.c.1, s. 138; İbn Esîr, c. 1 2, s. 54; Zehebî, s. 266. [33]Buhârî, Sahih, c.1, s. 93; Müslim, Sahih, c. 1 ,s.149; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57. [34]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 304-305; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149; Müslim, c. 1, s. 147; Beyhakî, c.2, s. 384; Kadı lyaz, c. 1, s.138; İbn Esîr, c. 12, s. 54. [35]Bakara, 2/285-286. [36]İbn Esîr,Nihâye, c. 4. s.19. [37]Abdurrezzak, M usannef, c. 11 , s. 17;, Buhârî, Sahih, c. 195; Müslim, Sahih, c. 1, s. 92; Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 20, 249. [38]Buhârî, Sahili, c. 1 , s. 93; Müslim , Sahili, c. 1, s. 149; Begavı", Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 145. [39]Al-i İmran, 3/133. [40]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55. [41]Buhârî, c. 1, s. 93; Müslim, c. 1, s. 149; Begavî, c. 2, s. 179; İbn Esîr, c. 12, s. 57; İbn Seyyid, c. 1, s. 145; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.260. [42]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 263; Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 92; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 449; Taberî, Târîh, c. 2, s. 211. [43]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55. [44]Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 263; Buhârî, c. 6, s. 92; Tirmizî, c. 5, s. 449; Taberî, c. 2, s. 211; İbn Esîr, c. 2, s. 55; Tirmizi, c.5, s. 450; Taberî, c. 2, s. 211; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55. [45]İbn İshak.İbnHişam, Sîre, c.2, s. 45-46. [46]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55. [47]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 210; Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 190; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 557; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 141; Dârimî, Sünen, c. 2, s. 216; Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 320; Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 52; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2. s. 335; Zehebî, Târîhu'l-islâm. s. 480. [48]İbn İshak, İbnHişam, c. 2, s.43; İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214-215; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 2; Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 272; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110-111; Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 439; İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 56. [49]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s.214; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 272. [50]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 43; İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 215; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 141; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 245-246; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 110. [51]Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 315-316; Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 22; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56-57; İbn Seyyid, c.1, s. 142; İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 44; Zehebî, Târîhul-islâm, s. 243; İbn Sa'd, Tabakâtül-kübrâ, c. 1, s. 215. [52]İbn Ebi Şevbe, Musannef, c. 14, s. 306; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 309; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1 , s. 223; Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 250. [53]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39-40; Zehebî, s. 248; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s.21. [54]Buhari, Müslim, Tirmiz’den, Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133
Yazar:Yusuf Sıddk
16 notes · View notes
Text
TURAN NEDİR?
Türkçülük ile Turancılığın ayırımlarını anlamak için Türk ve Turan topluluklarının sınırlarını belirlemek gerekir. Türk, bir milletin adıdır. Millet kendine özgü bir kültürü olan bir topluluk demektir. Öyleyse Türk'ün yalnız bir dili, bir kültürü olabilir. Oysa Türk'ün kimi kolları, Anadolu Türkleri'nden ayrı bir dil, ayrı bir kültür yaratmaya çalışıyorlar. Diğer Türk illeri birer ayrı dil, ayrı edebiyat ve ayrı kültür oluşturmaya çalışırlarsa, Türk Milleti'nin sınırları daha daralmış olur. Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler, özellikle Oğuz Türkleri, yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran ve Harizm ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uruğundandır. Bunun için Türkçülükteki yakın ülkümüz Oğuz birliği, yani Türkmen birliği olmalıdır. Bu birlikten amacımız nedir? Siyasal bir birlik mi? Şimdilik hayır! Gelecekle ilgili bugünden bir yargıya varamayız. Fakat bugünkü ülkümüz, Oğuzlar'ın yalnız kültürce birleşmesidir. Oğuz Türkleri bugün dört ülkede yayılmış olmakla birlikte tümü birbirine yakındırlar. Dört ülkedeki Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak, görürüz ki birinde bulunan bir ilin ya da boyun öbürlerinde de kolları vardır. Örneğin Harizm'de Tekeler ile Sarılar'ı ve Karakalpaklar'ı görüyoruz. Yurdumuzda Tekeler, bir sancak oluşturacak kadar çoktur, dahası bir bölümü bir zamanlar Rumeli'ye yerleştirilmiştir. Türkiye'de sarılar özellikle Rumkale'de otururlar. Karakalpaklar ise Karapapak ve Terekeme adını alarak Sivas, Kars ve Azerbaycan yörelerine yerleşmişlerdir. Harizm'de Oğuz'un Salur ve İmralı boylarıyla Çavda ve Göklen (Karluklardan Kealin) illeri vardır. Bu adlara Anadolu'nun çeşitli noktalarında rastlanır. Göklen, kendi adını Van'da bir köye Gökoğlan şeklinde vermiştir. Oğuz'un Bayat ve Afşar boyları da gerek   Türkiye'de, gerek İran'da ve Azerbaycan'da bulunuyor. Akkoyunlular ile Karakoyunlular da bu üç ülkede yayılmışlardır. Öyleyse Harizm, İran, Azerbaycan ve Türkiye ülkeleri etnografyası bakımından aynı uruğun yurtlarıdır. Bu dört ülkenin toplamına Oğuzistan adını verebiliriz. Türkçülüğün yakın ereği, bu büyük bölgede yalnız bir tek kültürün egemen olmasıdır. Oğuz Türkleri genellikle Oğuz Han'ın torunlarıdır. Oğuz Türkleri birkaç yüzyıl öncesine gelinceye değin uyumlu bir aile olarak yaşarlardı. Örneğin Fuzuli bütün Oğuz kollarında okunan bir Oğuz şairidir. Korkut Ata Kitabı, Oğuzlar'ın resmi Oğuzname'si olduğu gibi, Şah İsmail, Aşık Kerem, Köroğlu gibi halk yapıtları da bütün Oğuz iline yayılmıştır. Türkçülüğün uzak ülküsü ise Turan'dır. Turan, kimilerinin sandığı gibi Türkler'den başka Moğollar'ı, Tunguzlar'ı, Fin-Ugorlar'ı, Macarlar'ı da içine alan bir budunlar topluluğu değildir. Bu topluluğa bilim dilinde Ural-Altay topluluğu denilir. Bununla birlikte bu sonki topluluğa bağlı budunların dilleri arasında bir yakınlık bulunduğu da henüz kanıtlanamamıştır. Öyle ki, kimi yazarlar, Ural Budunları ile Altay budunlarının birbirinden iki ayrı topluluk olduğunu ve Türkler'in, Moğollar ve Tunguzlar ile birlikte Altay topluluğuna, Fin-Ugorlar ile Macarlar'ın da Ural toluluğuna bağlı bulunduklarını ileri sürüyorlar. Türklerin, Moğollar ve Tunguzlar ile de bir dil yakınlığı olduğu da kanıtlanamamıştır. Bugün bilimsel olarak saptanan bir gerçek varsa, o da Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kıpçak, Tatar, Oğuz gibi Türk boylarının dilce ve gelenekçe budunsal bir birliğe sahip bulunduğudur. Turan sözcüğü, Turlar, yani Türkler demek olduğu için, yalnızca Türkler'i içine alan bir birliğin adıdır. Öyleyse Turan sözcüğünü bütün Türk kollarını içine alan büyük Türk ülkesi için kullanmamız gerekir. Çünkü Türk sözcüğü, bugün yalnız Türkiye Türkleri'ne verilen bir ad olmuştur. Türkiye'deki Türk kültürü içine girenler, doğal olarak yine bu adı alacaklardır. Benim kanımca bütün Oğuzlar yakın bir zamanda bu adda birleşeceklerdir. Fakat Tatarlar, Özbekler, Kırgızlar, ayrı kültür oluştururlarsa, ayrı uluslar halini alacaklarından, yalnız kendi adları ile anılacaklardır. O zaman bütün bu eski yakınları budunsal bir birlik olarak birleştiren ortak bir ada gerek duyulacak. İşte bu ortak ad Turan sözcüğüdür. Türkçülerin uzak ülküsü, Turan adı altında birleşen Oğuzlar'ı, Tatarlar'ı, Kırgızlar'ı, Özbekler'i, Yakutlar'ı, dilde, edebiyatta, kültürde birleştirmektir. Bu ülkünün bir gerçekliğe dönüşmesi olanağı var mı, yok mu? Yakın ülküler için bu yön aranırsa da, uzak ülküler için aranmaz. Çünkü uzak ülkü ruhlardaki coşkuyu sonsuz bir aşamaya yükseltmek için, ulaşılmak istenen çok çekici bir düştür. Üçyüz milyon Türk'ün bir ulus olarak birleşmesi Türkçüler için en güçlü çoşku kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türkçülük bu denli hızla yayılmayacaktı. Bununla birlikte kim bilir? Belki gelecekte Turan ülküsü de gerçekleşecektir. Ülkü, geleceğin yaratıcısıdır. Dün Türkler için düşsel bir ülkü olan ulusal devlet, bugün Türkiye'de gerçekleşmiştir. Öyleyse Türkçülüğü, ülküsünün büyüklüğü bakımından üç aşamaya ayırabiliriz: 1) Türkiyecilik 2) Oğuzculuk
3) Turancılık Bütün gerçeklik alanında yalnız Türkiyecilik vardır. Fakat ruhların büyük bir özlemle aradığı Kızıl Elma, gerçeklik alanında değil, düş alanındadır. Türk köylüsü Kızıl Elma'yı düşlerken gözünün önüne eski Türk ilhanları gelir. Gerçekten Turan ülküsü geçmişte bir düş değil, gerçeklikti. İsa'dan 210 yıl önce Kun Başbuğ'u Mete, Kunlar (Hunlar) adı altında bütün Türkleri birleştirdi zaman Turan ülküsü gerçekleşmişti. Hunlardan sonra avarlar, Kırgız-Kazaklar, daha sonra Kür Han, Cengiz Han ve sonuncu olmak üzere Timurlenk Turan ülküsünü gerçekleştirmediler mi? Turan sözcüğünün anlamı böyle sınırlandırıldıktan sonra artık Macarlar'ın, Fin-Ugorlar'ın, Moğollar'ın, Tunguzlar'ın, Turan ile bir ilgileri kalmaması gerekir. Turan bütün Türklerin geçmişte ve belki de gelecekte bir gerçeklik olan büyük yurdudur. Turanlılar, yalnız Türkçe konuşan uluslardır. Eğer Ural ve Altay ailesi gerçekten varsa, bunun kendine özgü bir adı olduğundan, Turan adına gereksinme duyulamaz. Bir de kimi Avrupalı yazarlar, Batı Asya'da asılları bakımından Samiler ya da Ariler'den olmayan bütün budunlara Turan adını takıyorlar. Bunların amacı, bu budunların Türkler'in yakını olduğunu onaylamak değildir. Yalnız Samiler ile Ariler'den başka budunlar olduğunu anlatmak içindir. Bundan başka kimi yazarlar da Şehname'ye göre Tur ile İrec'in kardeş olduğuna bakarak Turan'ı eski İran'ın bir bölümü saymaktadırlar. Oysa Şehname'ye göre Tur ile İrec'in üçüncü bir kardeşleri daha vardır ki adı Selem'dir. Selem ise İran'ın boyun dedesi değil, bütün Samiler'in ortak atasıdır. Öyleyse Feridun'un oğulları olan bu üç kardeş, Nuh'un oğulları gibi, eski etnografik bölümlerin adlarından doğmuştur. Bundan anlaşılıyor ki Turan İran'ın bir parçası değil, bütün Türk illerini içine alan Türk birliğidir...
1 note · View note
aronberk · 5 years
Text
В Бурсе состоялcя IV Международный фестиваль традиционных видов спорта тюркского мира
В турецком городе Бурса прошел IV Международный фестиваль традиционных видов спорта тюркского мира, организованный с целью возрождения и популяризации тюркской культуры, а также укрепления братских уз между тюркскими народами. Данное спортивное событие, организаторами которого выступили мэрия города Бурса, министерство молодежи и спорта Турции, губернаторство провинции Бурса, ТЮРКСОЙ, Союз муниципалитетов тюркского мира, Турецкая федерация по традиционным видам спорта, Ассоциация по культуре, туризму и популяризации Бурсы, состоялось в Коджаяйла, расположенной в районе Келес профинции Бурса. В течение трех дней турецкие и иностранные спортсмены принимали участие в разных видах традиционного спорта: детских играх, мангала, традиционная стрельба из лука, конная акробатика, конный джирит, скачки на иноходцах, козлодрание, тренировка эфе-зейбеков, показ боевого искусства алпагут, традиционное извлечение, а также ковроткачество из шелка, представление выпрашивания невестки в горном районе и тд. Всего в мероприятии приняло участие более 1200 спортсменов из Азербайджана, Казахстана, Кыргызстана, Узбекистана и Туркменистана, которые показали многочисленным зрителям и болельщикам традиционные виды спорта почти 5000-летней давности. Вместе с тем в рамках фестиваля работали стенды, где посетители имели возможность познакомиться с объектами культурного наследия, национальными блюдами и этнической одеждой таких братских народов как казахов, кыргызов, уйгуров, узбеков, татар и ногайцев. ТЮРКСОЙ приняла участие в данном событии со своей фотовыставкой, рассказывающей о традиционных видах спорта в странах-членах Международной организации тюркской культуры. Благодаря ТЮРКСОЙ любители искусства смогли услышать незабываемый концерт известной казахской музыкальной группы «Назар», которая своим профессиональным исполнением покорила сердца слушателей. Международный фестиваль традиционных видов спорта тюркского мира принял в Коджаяйла участников из 23 стран, которые смогли познакомиться друг с другом, начать творческое и профессиональное общение, поделиться своим опытом. Все это, безусловно, внесло большой вклад в укрепление братских уз между тюркскими народами. translated from Turkish to Russian by Dr. Timur B. Davletov / [email protected] original text: Türk Dünyası Ata Sporları 4. Kez Bursa Kocayayla’da Türk kültürünü canlandırmak, yaşatmak, ortak kültürel değerlerine sahip çıkarak gelecek nesillere tanıtmak ve Türk halklarının kardeşliğini, gönül birlikteliğini güçlendirmek amacıyla gerçekleştirilen "4. Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği" büyük bir coşku ve yoğun bir katılımla Bursa’da gerçekleştirildi. Bursa Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Bursa Valiliği, TÜRKSOY, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu, Bursa Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği, Dünya Etnospor Konfederasyonu’nun katkılarıyla Bursa Keles ilçesi Kocayayla'da gerçekleştirilen ve 3 gün süren şenlik renkli görüntülere sahne oldu. Yerli ve yabancı çok sayıda sporcunun iştirak ettiği şenlik kapsamında; Çocuk oyunları, mangala, geleneksel okçuluk, atlı akrobasi, atlı cirit, atlı okçuluk, atlı güreş, aba güreşi, binicilik, rahvan binicilik, kökbörü, efe-zeybek eğitimi, alpagut dövüş sanatı gösterisi, geleneksel yöntemlerle ipek çekimi, bükümü, ipek halı ve kumaş dokuması, dağ yöresi temsilî gelin alma gibi birbirinden farklı faaliyetler gerçekleştirildi. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'dan katılan sanatçı ve sporcuların yanı sıra Doğu Türkistanlı öğrencilerin de iştirakiyle şenliğe Türk coğrafyasından 1200’ü aşkın sporcu katıldı ve yaklaşık 5 bin yıllık ata sporları günümüze taşındı. Kazak, Kırgız, Uygur, Özbek, Türkmen, Tatar, Nogay gibi akraba topluluklarının kültürel objeleri, lezzetleri ve giysileri de stantlarda ziyaretçilere tanıtıldı. TÜRKSOY; Teşkilata üye on dört ülkenin ata sporlarının tanıtıldığı bir fotoğraf sergisi ile etkinliğe katıldı. Ayrıca oba alanında TÜRKSOY adına sanatseverlere unutulmaz bir konser veren Kazakistan Nazar Müzik Topluluğu iki kez sahne alarak renkli repertuarları ile izleyicilerden büyük beğeni topladı. Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği ile ecdat yadigârı ata sporları kültürel ve sanatsal faaliyetler ile birlikte Kocayayla’da sahnelendi. 23 ülkeden katılımın sağlandığı şenlikte Türk halkları arasındaki dayanışma, kaynaşma, birlik ve beraberlik, Türk dünyasının dostluk ve kardeşliği bir kez daha güçlendirilmiş oldu.
0 notes
sondakikabu · 2 years
Text
Ata Müzik Topluluğu İle Müziğe Doyacaksınız
Ata Müzik Topluluğu İle Müziğe Doyacaksınız
Ata Müzik Topluluğu Derneği “Demlenmiş Türküler” ile Mezitli halkına müziğin zevkini tattıracak. Koro çalışmaları ile Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Müzik, yaşamın bir parçası değil kendisidir. Yani ‘Hayat Müziktir’ Müzik ile alakası olan tek varlık, insandır. Müziksiz bir hayat da zaten mevcut değildir.” sözlerini pusula kabul ederek müziğin en güzel halini insanlara aktaran Şefliğini Engin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes