Tumgik
#Sıradan bir gün
kafaminicibendolu · 7 months
Text
"Leonardo'nun Yahudası"ndan hemen önce bitirmiş olduğum "Sıradan Bir Gün" kitabından da bahsetmek istiyorum.
Her şeyden önce, Yekta Kopan'ın kalemini hep çok beğenmişimdir. En sevdiğim kitabın da yazarıdır kendisi. Ayrıca şimdi zaten bilinmeyen ancak zamanında da pek ismini duyuramadığını bildiğim "Hayalet Gemi" dergisindeki yazarlardan biridir. Annemin eski yakın arkadaşı - sayılır - Yücel Balku'yu da rahmetle analım hazır adı geçmişken...
Kitap Armağan adlı bir yazarımızı anlatıyor. İlk okurken hikayeyi kafamda pek oturtamamıştım açıkçası. Daha sonra ilerledikçe taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. Zaten Yekta Kopan'ın kalemi genelde bu şekilde olur. Bir arkadaş grubu olarak yapay bir kişisel gelişimci yaratıyorlar, konunun ana teması bu sayılır. Daha sonra yazarımızın içsel savaşları, varoluşsal sancıları vesaire giriyor konuya. Asıl mevzu bu "sıradan gün"ünü anlatmaya başlayınca geliyor. Belli bir yerden sonra soluksuz okuma isteği uyandırdı kitap. Duygusal iniş çıkışları, çıktığı yolda verilen dersler vesaire fazlasıyla sürükleyici. Ayrıca bu kişisel gelişim mevzusunun ne kadar yalandan bir hikaye olduğunu da gözler önüne seriyor. "kişisel gelişin!" gibi zırvalıklarla alttan alttan dalga geçiyor Yekta Kopan. Her zamanki gibi, kalemiyle beklentilerimi karşılıyor yani anlayacağınız.
6 notes · View notes
burnukizarikbiri · 1 year
Text
bilmem belki de duvarlar ve sınırlar hep daha iyidir. çizgiler hep oradadır. güvenmemek veya sevmemek ya da diğer ismiyle hissizleşmek belki de... insanlara kayıtsız kalmak ya da. bunlar yine belki de doğrusunu bildiğim yanlışlardandır, ama herkesin kendinde şekillendirdiği doğrular vardır.
11 notes · View notes
29137 · 11 months
Note
Madem şiirleri özlediniz bir tane daha bırakayım sizin için :)
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık...
O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık...
`` Şükrü Erbaş
Sevimo. & Mela bedel - sana dönmem imkansız
Umarım doğum günün güzel geçmiştir Mısra.
Birde işin ehli var sevmek, Pencere önüne çiçek olur, Gönlüne kırgınlık. Biz hangisinde kaldık hatırlamıyorum. Manzaraya karşı bir bank mı ? yoksa izbe bir ev mi?
Ellerin avuçların solmuş çiçekler kokuyor öpsem yeşerirler mi ?
"Bu bana ait bir şiirin son satırları ve benim için bir anlamı var..
Selin - farkında değildin
2 notes · View notes
bloglaricin · 10 months
Text
MİKNATİSLAR - DEVASA+ (3)
Tumblr media
Mıknatıslar.com: Manyetik Dünyanın Eşsiz Noktası
Teknoloji, eğlence ve günlük yaşantımızda kritik bir rol oynayan mıknatıslar, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Mıknatıslar.com, geniş ürün yelpazesiyle bu manyetik dünyayı sizinle buluşturuyor. İşte, sitedeki bazı özel ürünler:
Mıknatıslı Kalem: Yazarken Manyetik Bir Deneyim
Mıknatıslı kalem, sıradan bir kalem değildir. Manyetik uçları sayesinde metal yüzeylere kolayca yapışabilir, bu da not almayı veya çizim yapmayı daha pratik hale getirir. Hem eğlenceli hem de fonksiyonel olan bu kalemler, günlük kullanımda şıklığı ve kullanışlılığı bir araya getirir.
Elektromıknatıs: Manyetik Alanın Kontrol Altında
Elektromıknatıs, elektrik akımı ile manyetik bir alan oluşturan bir aygıttır. Kontrollü manyetik kuvvet sağlayabilen bu mıknatıslar, çeşitli endüstriyel uygulamalarda, elektrikli cihazlarda ve hatta MR cihazlarında kullanılır. Mıknatıslar.com, çeşitli güç ve boyutlarda elektromıknatıs modellerini sunarak ihtiyacınıza uygun çözümler sunar.
Magnet Mıknatısı: Manyetik Çekimin Büyüsü
Magnet mıknatısI, güçlü çekim özellikleriyle bilinir. Belirli bir malzeme üzerine uygulanan manyetik bir alan sayesinde diğer mıknatıs çekilebilir. Bu özel mıknatıslar, endüstriyel kaldırma ekipmanlarından bilgisayar teknolojilerine kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir.
Büyük Mıknatıs: Gücün Gösterisi
Büyük mıknatıs, genellikle endüstriyel alanlarda büyük metal nesneleri kaldırmak veya yerleştirmek için kullanılır. Mıknatıslar.com, farklı boyutlarda ve güçteki büyük mıknatıslarıyla endüstriyel ihtiyaçlara çözümler sunar.
Mıknatıslar.com, kaliteli ürünleri, rekabetçi fiyatları ve hızlı teslimatıyla manyetik dünyanın güvenilir adresidir. Size özel manyetik bir deneyim için Mıknatıslar.com'u ziyaret edin ve manyetik çekim ile tanışın!
809 notes · View notes
subliminaltecavuz · 5 months
Text
Tumblr media
Deniz dalgalı, şehir ise sessizdi. Bütün tüccarlar dükkanları çoktan kapatmış, dışarıda sadece hırsızlar, fahişeler ve evsizler kalmıştı. Şehir her ne kadar sessiz ve karanlık olsa da bu söylenenlerin dışında olan tek bir yer vardı. Şehrin hanı olan DAveram. DAveram'ın içi sesten geçilmiyordu ki sadece ses değildi problem. Herkes sarhoştu ve bu sarhoşlardan faydalanmak isteyen fahişeler ile hırsızlar da olay yerine yakınlardı. DAveram şehirdeki tek han ve tek eğlenilecek yerdi. Bu yüzden de herkesin ortak noktalarından biriydi. Hanın sahibi Etienne Delcroix illa ki handa olur ve her gün mütemadiyen çıkan kavgaları sakinleştirmek için hazır ol da beklerdi. Etienne Delcroix'in Kral Ephilianus Ravelin ile arası oldukça iyiydi ve bu da onu konumunda tutmaya yeterken, aynı zamanda elini güçlendiriyordu. Han sıradan bir günmüş gibi sarhoşların kavgalarına ve kusmalarına şahitlik ederken, kimileriyse mutluluktan içiyor ve resmen deliler gibi eğleniyorlardı. Sadece içerek de eğlenmiyorlardı, handa çalışan soytarı Sven Sibley'de handaki kimseleri eğlendirmek konusunda, özellikle de sarhoş kimseleri eğlendirmek konusunda son derece başarılıydı. Handa adım atılacak yer yoktu ve her masada bir kız dans ediyor, erkekler ceplerinde bulunan son birkaç bronzu da kızların göğüslerinin arasına atma yarışması yapıyorlardı. Kavga yok denecek kadar azalmıştı ve bu hem içeride kendi halinde eğlenen halk için hem de Etienne Delcroix için çok iyi bir haberdi. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovaladı. Bronzu bitenler handan yaka paça kovuluyor, parası bittiğini bilen kimseler ise kendi istekleriyle DAveram'ı terk ediyordu. Kısacası artık gecenin ilerleyen saatleriydi ve müdavim sayılacak zenginler kalmıştı handa. Hanın çalışanlarından biri olan Viola Velin masaları temizliyor, Sven Sibley ise insanları güldürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika içinde hanın kapısı açıldı ve içeri bir yabancı girdi. Üzerinde simsiyah bir pelerin vardı ve yüzü seçilemeyecek kadar az gözüküyordu. Yabancıyı ilk fark eden kişi Viola oldu ve ilk işi Etienne Delcroix'in yanına gitmek oldu.
"İçeriye giren adam da kim?"
Etienne baştan aşağı süzdü yabancıyı fakat yüzü seçilmiyordu.
"Gecesini güzelleştirmeye gelen herhangi biri." dedi fakat kendinden çok da emin değildi.
Viola omuz silkti. Yabancının hana eğlenmek veya bir şeyler içmek için gelmediğini düşünüyordu. Viola'ya göre yabancı buraya bir amaç için gelmişti. Zaten kıyafetlerinden ve davranışlarından bu kolaylıkla anlaşılıyordu. Viola bir kez daha döndü ve sildiği bira bardağını masaya koydu.
"Gidip konuşmaya ne dersin?" diye sordu fakat Etienne çok da oralı olmamıştı. Viola bu duruma sinirleniyor, aynı zamanda içini garip bir korku da kaplıyordu. Yabancı etrafını iyice kontrol ettikten sonra Etienne ve Viola'nın olduğu yere geldi.
"Bira," dedi fakat onlara bakmıyordu.
Viola gözlerini dikkatli bir şekilde Etienne çevirdi ve ne yapacağına baktı. Etienne sakince temiz bir bardağa bira koyup yabancıya uzattı. Yabancı arkasını dönüp birayla dolu bardağı kavradı ve tekrardan eğlenen insanlara döndü ve onları izlemeye devam etti.
"Birini arıyorum," dedi yabancı. Eğlenenleri izlemeye devam ediyor ve birasını yudumluyordu.
Etienne ilk olarak Viola'ya bir bakış attı, ardından tekrardan yabancıya dönerek, "Burada kimseyle ilgili bilgi veremiyoruz bayım," diye yanıtladı yabancıyı. "Kusura bakmayın."
Viola hemen gözlerini yabancıya dikti ve tepkilerini ölçmeyi denedi fakat yabancı ne bir tepki veriyordu ne de herhangi bir şey yapıyordu. Beş, on saniye kadar hiçbir şey demeden öylece eşrafı izlemeye devam etti. En sonunda buz gibi birasından bir yudum daha aldı.
"Irkınızdan birini arıyorum," dedi yabancı ve sesini bir nebze de olsa yükseltti. "Bir insan."
Etienne adamın söylediklerini pür dikkat dinliyor aynı zamanda Viola'yla birbirlerine bakıyorlardı. Artık sadece Viola'nın değil, Etienne'nin de içini huzursuzluk kaplamıştı. Yabancı ortamda oluşan sessizlikten sonra masaya doğru döndü ve birasını masanın üzerine koydu. Birkaç saniye kadar bekledikten sonra gözünü Etienne dikti. Etienne'nin derisi buz kesmişti.
"On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insan," dedi ve gözlerini hiçbir koşulda Etienne'den ayırmadan devam etti. "Windripcliff'te olduğunu duydum."
Etienne iyice ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Viola bu durumu en hızlı şekilde fark etti ve sözü devraldı.
"Yüzlerce kıza ev sahipliği yapıyor şehrimiz," dedi ve bunları derken sakin kalmaya çalıştı. "Kral Ephilianus Ravelin son derece halkına düşkündür. Erkekler ve kadınları asla ama asla ayırmaz. Hem ayırsa da eminim ki kadınların hakları erkeklerden daha iyi olur."
Yabancı kafasını Viola'ya doğru çevirdi ama ona bakmak yerine boşluğa bakmayı seçti.
"Kralının düşünceleri ile ilgilenmiyorum," dedi yabancı ve bunları söylerken sesini bir nebze yükseltti. "Kızı arıyorum."
Viola terslenmesinin verdiği şaşkınlığı yaşarken arkadan gürültülü bir şekilde Sven Sibley sohbete dahil oldu.
"Şuradaki pembe elbiseli kısrağı gördün mü?" diye hanın arka sıralarında oturan kızı gösterdi Viola'ya. "Esprilerim karşısında sütü daha yeni sağılmış bir ineğin memeleri gibiydi memelerinin ucu."
Viola normal şartlarda bu esprilere güler eğlenirdi fakat gülümsemek yerine kafasını yabancıya geri çevirdi ve tam o sırada Sven ortamdaki soğukluğu hissetti. Hayatı boyunca hiç gülmeyen bir cüceyi bile güldürebilecek birisiydi Sven ve bu yeteneğe sahip olduğunun farkındaydı. Bu yüzden şansını denemek istedi ve gözlerini yabancının üzerine dikti.
"Çok şanslısın çünkü bu içkiyi her yerde içemezsin. Bu içki için annemi birkaç defa tokatlamışlığım bile var. Babamı dört tane kırma orospu çocuğu ile aldattığı için değil, Etienne'in içkisini alıp o orospu çocuklarına sattığı için!" diye sesini yükseltti Sven. "Her şeye rağmen anne, satsan da satılmıyor diye bir söz var ama bu benim için geçerli değil. Geçen hafta onu yaşlı bir ibneye kırk gümüş karşılığında satıp biraları tutacağımız yeni variller aldık. Babam zaten bir cadı tarafından büyülendi ya da iyice kafayı yedi. Annemi nedendir bilmem evde duran askılıklardan biri sanıyor."
Sven anlatmaya devam ederken yabancının suratı bir nebze bile gülmedi. Konunun düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu o an iyice kavradı Sven fakat iş işten geçmişti.
Yabancı birasını tekrardan eline alıp Sven'e döndü, "On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insanı arıyorum," diye yineledi sorusunu. "Gördün mü?"
"Burası Windripcliff. Birçok genç kız var ve bazılarının saçları da kızıl."
"Saçları ateşte kavrulmuş gibi kızıl ve normal bir kızdan daha uzun boyda."
"İsmini bilmiyor musunuz?" diye araya girdi Etienne ve yabancıya pür dikkat bakmaya devam etti. "Normal şartlarda yardımcı olamayız ama istisna olabilir."
Yabancı elindeki biradan bir yudum daha aldı ve kafasını salladı aheste aheste.
"Ilgım," diye yanıt verdi Etienne'e. "Kızıl Cadı."
Sadece Etienne değil, sohbetteki herkes böyle bir ismi ilk kez duyuyor gibiydiler.
"Windripcliff'e özgü bir isim olduğunu sanmıyorum," dedi Viola. "Çevre şehirlerde de olduğunu sanmıyorum ama yine de bakmanızı öneririm. Kim bilir belki de bilen birileri karşınıza çıkar."
Yabancı kafasını salladıktan sonra birasını masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Birkaç saniye boyunca üstünü temizledikten sonra cebinden tek bir gümüş çıkardı ve Viola'ya uzattı.
"Bira iki bronz," dedi Viola. "Bu fazla."
Yabancı, Viola'nın almadığı gümüşü masaya koydu ve, "Bugün gümüş, yarın çelik," dedi. Savaşı kastediyordu ve ortamdaki herkes bu iğnelemeyi anlamıştı. Viola cevap vermek istese de bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu.
Sven'in ise kaşları çatıldı ve handa halen kendilerine yardımcı olabilecek kadar insan olduğu aklına geldi. En fazla ne olabilirdi ki?
"Burada bizi tehdit etmen için hiçbir sebep yok dostum," dedi ve vücudunu dikleştirdi. "Nerede olduğunun farkına var."
Yabancı duraksadı. Yavaşça yüzünü Sven'e doğru döndü ve baştan aşağı süzdü. Sven hala dik duruyor ve kendine güveniyordu fakat yabacının da kendine olan güveni bariz şekilde ortadaydı. Yabancı birkaç saniye kadar daha bakındıktan sonra Sven'e doğru bir adım daha attı ve o adımı atar atmaz yabancının kokusunu aldı Sven. Buram buram kokan bir nane vardı ve bu genelde elfler de oluyordu fakat ne bir elf kadar uzun ne de bir elf kadar teni sarıydı. Yabancı iyice Sven'e yaklaştı ve gözlerini gözlerine dikti. Ortalık karışabilirdi ve bu istenecek son şeylerden biriydi. Bu yüzden Etienne hızlı şekilde aralarına girdi.
"Lütfen yapmayın," dedi Etienne aceleyle. "Biranız bu seferlik bizden olsun beyim."
Yabancı üzerindeki pelerini düzeltti ve tam gitmeye hazırlanırken içeri bir kişi daha girdi. Sapsarı saçları ve kalçasına kadar uzanan yırtmacıyla bütün gözler kendisine dönmüştü. İçeri giren kişi Jeanne Magseric'ten başkası değildi.
"Fare kokusu alamayacağım bir içkin varsa çok iyi olur Etienne," dedi Jeanne. "İçtikten sonra kusmak istemiyorum."
"Biralarımız her zaman olduğu gibi tertemiz ve buz gibi Jeanne," diye cevap verdi Etienne ama aklı yabancıdaydı. "Hemen getiriyorum."
"Elfler yine bir şeyler karıştırıyorlar ama anlayamadım," dedi Jeanne ve etrafına bakındı. "Birkaç saat önce ormanı ateşe vermişler. Mecia ve Jocelyne büyü güçlerini kullanarak bile zor söndürmüşler yangını."
Yabancı Jeanne'nın dediklerine kulak misafiri oluyor ve pür dikkat dinliyordu fakat bunu Viola fark etmişti.
"Birini ya da birilerini arıyorlarmış galiba," dedi Sven ve Viola'ya bakındı. "Umarım çevremizde bir elf ajanı yoktur."
Viola iyice şüphelenmeye başlamıştı ve daha fazla dayanamayıp yabancıya doğru bir adım attı.
"Umarım bir elf değilsindir," diye fısıldadı. "Yoksa askerleri çağırmak zorunda kalırım."
Yabancı birkaç saniye kadar tepkisiz kaldığı bu yarım yamalak ithama karşılık olarak Viola'ya döndü.
"Elf değilim," dedi ve üstündeki pelerini çıkardı. Viola resmen olduğu yerde kalakalmıştı. "Kızın nerede olduğunu biliyor musunuz?" diye tekrardan sordu yabancı.
Viola'nın karşısında duran yabancı Vika'ydı. Elflerin insan generali! Jeanne tutuk bir şekilde ayağa kalktı ve Vika'ya baktı. Viola'nın ise resmen donakalmıştı.
"Askerler dışarıda fink atıyor," dedi ve geri geri adımlar attı. "Yanlış bir şey yaparsan buradan canlı çıkamazsın."
Bunu duyan Etienne ve Sven hızlıca arkalarını dönüp Vika'ya baktılar. Sven'in resmen nefesi kesilmişti çünkü demin diklendiği adam Cadı Avcısıydı.
"Askerleriniz buraya gelene kadar ölmüş olursunuz," dedi Vika. "Kızın Windripcliff'te olduğuna dair haberler aldık. Buradaysa ve yerini söylemiyorsanız kaderiniz çok uzun yazılmamış olacak."
"Söylediğin kızın kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Söylediğin isim yurdumuzda kullanılan bir isim değil," diye cevap verdi Sven. İçinde korku ve bir o kadar da pişmanlık vardı. "Burada olsa emin ol bilirdik."
"Kız buraya gelecek olur ve haberimiz olmazsa sizin için geliriz," dedi ve gözlerini Etienne çevirdi. "Aileleriniz var ve onlarla ilgili her şeyi biliyoruz."
Sven ve Etienne buz kesmişçesine duruyor, Viola ve Jeanne ise korku dolu bakışlarla dinliyorlardı Vika'yı. Cadı avcısı pelerini tekrardan üzerine aldı ve kendinden emin bir şekilde handan yürüyerek çıkıp gitti. Vika'nın çıktığını görür görmez Viola ilk bulduğu sandalyeye oturdu ve derin derin nefesler almaya başladı.
"Bu adamı tanıyorum ama tam olarak kim bilmiyorum," dedi ve diğerlerine bakındı Jeanne. "Neden bir kız arıyor?"
"Elflerin insan generali," dedi Etienne donuk bir sesle. "Hain olan."
"Elf değil ki," diye araya girdi Jeanne. Kafasında oluşan soru işaretlerini herkes yüzünden okudu. "Elfler bir insanı nasıl general yaparlar?"
Etienne kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı ama sanki aldığı nefesler ona iyi gelmiyormuş gibi hissetti.
"Gadanfar kalesi kuşatmasında orada olan bir çocuk olduğunu söylüyorlar." dedi Etieene ve Jeanne'e döndü. "Kralın en büyük çocuğu Asgeies Ravelin'in ilk savaşıydı ve şehirde birçok elf olduğu söyleniyordu. Asgeies ise onları temizlemek için şehire gitti ve elfleri tek tek öldürdü ama orada yaşayan insanlar birlikte yaşadıkları elflere ihanet etmedi ve Asgeies Ravelin'e karşı savaştılar fakat başaramadılar. Asgeies Ravelin orada bulunan isyan etmiş veya etmemiş bütün insanları aynı elfler gibi yok etti ve bu insanların arasında Vika'nın ailesi de vardı. Anlatılanlara göre Vika yıkılmış bir evin içine girmiş ve orada hayatta kalmayı başarmış tek kişiydi. Tabi günler geçmiş ve elfler olay yerine gelmişlerdi ama Asgeies'in ordusu çoktan Windripcliff'e geri dönmüştü. Asgeis ve ordusu Windripcliff''te eğlenmeye devam ederken, elfler araziyi normal askerlere aratmak yerine büyücüleri kullanmışlar ve Salihn Wynmenor'un büyü güçleri sayesinde az daha susuzluktan ölecek olan Vika'yı bulup onu Selu Quessir'e götürmüşler. Ne ismini söyleyebiliyormuş ne de herhangi bir şey anlatabiliyormuş. Altı yaşında bir erkek olduğu ve elflerle iç içe yaşamaya alışık olduğu için onu bir elf gibi yetiştirmeye başlamışlar. İsmini nedendir bilinmez ama manası 'Erkek Cadı' olan Vika koymuşlar. Elfler Vika'yı bir asker olarak yetiştirmeye başlamışlar ama bu kadar iyi bir asker olacağını muhtemelen Selu Quessir'de bulunan en iyi büyücüler bile tahmin edememiştir. Henüz on yedi yaşındayken Valenvers savaşında elflere önderlik etmiş ve savaşı kazandırmıştı. Orada bulunan bütün erkekleri, kadınları, çocukları hatta ve hatta bebekleri bile yaktırdı. İnsanlara karşı büyük bir nefret duyuyordu ve bu nefret onun içindeki güçü her geçen gün büyütüyordu. Vika yirmi yaşına bastığı günden on üç gün sonra elf generali Arathorn Normaer öldü ve elflerin Yüksek Kralı Flandryn tarafından general ilan edildi. Birçok elf bu kararı büyük bir risk olarak gördü ve bu kararın değişmesini istedi ama aldıkları bu riskli karar onları resmen en alttan en yükseğe taşıdı. Kılıç tutmayı bile bilmeyen elfleri ölümcül birer savaşçıya çevirdi ve saygı kazanmaya başladı. Elfler generallerini iyice benimsemeye başladılar ve bu durumdan elf soyluları da oldukça memnundu ki bundan bir sene sonra elf köylerinde yaşayan bütün insanları toplamaya başladı. Topladığı insanları tek tek Selu Quessir'e getiriyor ve teker teker hepsini yakıyordu. Ne yaşlı ne de bebek dinliyordu. Elflere göre Vika; Tanrıların elflere olan büyük bir mucizesiydi. Vika ise bu tanrı anlatımlarına inanmıyor ve insanlardan intikam almaya devam ediyordu. Bir sonraki adresi Tivl Edhil oldu. Tivl Edhil'de yaşayan herkesi tek tek yakmış ve orada yaşayan elfleri de insanlarla yaşıyor diye kulaklarının sivri bölümlerini kestirip insanlara benzemelerini sağlamış. Hem elfler hem de insanlar için büyük bir boşluktu Tivl Edhil. Orada ölen kırk beş bebek o kadar çok ağlamışlar ki ateş bile buna dayanamayıp sönmüş ama ateş tekrardan yakılmış ve her şey kaldığı yerden devam etmiş. Anlatılanlar doğruysa yakılan bebeklerin çığlıkları halen daha Tivl Edhil'de duyabiliyormuş. Şimdiyse başka bir kız aradığını söylüyor ve muhtemelen insanlık için çok ama çok önemli biri o kız. Her ne olursa olsun kızı bulmamalı."
Etienne uzun uzun anlattıktan sonra, "Sonuç olarak bir cadı arıyor değil mi?" diye sordu Viola ama kimseye bir cevap şansı vermeden devam etti. "Belki de hiçbir zaman bulamaz ve mutlu mesut yaşamaya devam ederiz. Hem aradığı kız gerçek bir cadıysa ve onu öldürse bile kendisine musallat olacağını kesinlikle biliyordur. Binlerce sene sonra bile onu arayacak, bulacak ve intikamını alacaktır. Bir cadının musallat olduğu herhangi bir ruh olacak ve bundan asla kurtulamayacak. Bu yüzden onu öldürüp öldürmeme konusunda çok ama çok dikkatli düşünmesi gerektiğinin farkındadır. Şimdilik cadı avcısı o olabilir ama ileride cadının avı olacağından hiçbir şüphem yok."
250 notes · View notes
demvakti · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Sıradan her anın içine hayret verici mucizeler bırakana şükretmek için ne güzel bir gün...
95 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 8 days
Text
Hepimize;
Yeni bir gün olsun bugün,
Ama öle sıradan bi gün değil,
Yeni bir hayat gibi...Görebilen GÖZLERİMİZE,Tutabilen ELLERİMİZE,
Duyabilen KULAKLARIMIZA,Sevebilen KALBİMİZE...
Şükürler dolu Yepyeni bir hayat.
Hak edenlerin YANIBAŞIMIZDA, Haketmeyenlerin NEREDE olduğu UMRUMUZDA olmayan;
Öyle bir günki; DAĞ lara, TAŞ lara, KUŞ lara, YAPRAK ların üzerindeki GÖZENEKLERE bile...
GÜNAYDINNLAR...!!!
Tumblr media
57 notes · View notes
Text
Kocamı Eski Sevgilimle Aldattım! (Ayla 36 Y., İstanbul)
Merhaba ben Ayla, şu an 36 yaşındayım ve evliyim. 22 yaşındayken severek evlendim. Kocamla her yönden güzel anlaşıyorduk ve seks hayatımız da iyi gidiyordu. Elbette herkes gibi fantazilerimiz vardı, ama değişik heyecanları başka erkek ve kadınlarda aramıyorduk. Yani sıradan insanların sıradan hayatlarını yaşıyorduk. Tabii ben de, kocam da dışarıda başka erkek ve kadınlara kaçamak bakışlar atıyorduk. Ama bunlar masumane kaçamaklardı ve bu konuda birbirimizi sıkıştırmıyorduk.
Evlenmeden önce bakireydim ve fazla seks yaşamamıştım. Lisedeyken erkeklerle arkadaşlıklarım oldu, onlarla öpüştüm ve soyunmadan seviştim. Sadece birisi (Esat) göğüslerimi yalamış ve amımı külot içinden okşamıştı. Ben de Esat'ın yarağını külot içinden avuçlamıştım. O zamanlar Esat'ın yarağı bana epey büyük gelmişti. Ama ötesi yoktu, seks konusunda tüm yaşadığım buydu. Okul dönemleri bittiğinde, Esat'la lişkimiz de bitmişti. Ben de arkasından ağlayıp, gözyaşı dökmedim, çünkü ona aşık değildim ve onunla evlemeyeceğimi biliyordum. Ama ilişkimiz sürerken bana hep, "Benden başka biriyle evlenirsen, bu okşadığım, ama sikemediğim amını sikmek isterim!" derdi. Ben de o zamanlar onu kırmamak için, "Olur!" derdim.
Evlenmeden birkaç yıl öncesi ve evliliğim boyunca Esat'ı ne gördüm, ne de ondan bir haber aldım, ta ki geçenlerde bir kız arkadaşımla kafenin birinde akşam kahvesi içene kadar. Kafede Esat'la göz göze geldik ve ikimiz de tutuk kaldık, önce o cesaretini toplayıp bana, "Merhaba!" diyene kadar. Nasıl davranacağımı bilmiyordum, yine de nezaketen, "Merhaba!" dedim. Ayaküstü bir konuşmadan sonra benden telefon numaramı istedi, ben de art niyet düşünmeden verdim. O gittikten sonra, eskiden söyledikleri aklıma geldi ve panikledim. Ya gerçekten beni sikmek isterse ne yapacaktım? Sonuçta onunla sikişmediysem de bir ilişki yaşamıştım. Aklımdan türlü şeyler geçiyordu, acaba numaramı mı değiştirsem gibi. Ama kocama gerekçesini nasıl anlatacaktım? Esat beni kocama anlatmakla da tehdit edebilirdi. Bu karışık duygularla evin yolunu tuttum...
Daha eve varmadan beni aradı ve yarın buluşmayı teklif etti. Bu arada o da evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. Bunları duymak beni biraz rahatlattı ve teklifini kabul ettim. Lisede yaşananlar geçmişte kalmış ve artık unutulmuş olmalıydı. Bu karışık duygularla onunla buluşmaya karar verdim.
Ertesi gün tenha bir yerde, tenha bir restoranda buluştuk. İkimiz de biraz çekingen halde sohbet etmeye başladık, ama sohbet ilerledikçe yabancılık ve çekingenlik kayboldu. Birbirimize aile ve iş yaşantımızı anlatırken, elbette eski günlerden bahsetmemek olmazdı. O günleri andıkça, onunla birlikteyken birbirimizi nasıl arzuladığımızı, ama bekaret nedeniyle yaşamak istediklerimizi ertelemek zorunda kaldığımız düşünceleri aklımdan geçiyor, ama bunu ona anlatmıyordum. Lafı dolaştırıp konuyu açan o oldu, gençlikte arzulara gem vurmanın ne kadar zor olduğunu ve düşüncelerimizin ne kadar sığ olduğundan bahsetti. Sonrasında can alıcı soru geliyordu ve bana, 'sözümü hatırlayıp hatırlamadığımı' sordu. Hatırladığımı, ama bunun masumane gençlik düşleri olduğunu ve gerçekleşmeyeceğini söyledim. O da bu saatten sonra aramızda duygusal bir şeyin zaten gelişemeyeceğini ve yaşlarımızın epey ilerlediğini söyledi. Bundan sonra yaşayacaklarımız gençlik günlerinden ilham almak, şu sıradan ilerlemiş yaşantımızda kısa bir heyecan yaratmak olabileceğinden bahsetti.
Aslında doğru söylüyordu. Bundan sonra hayatımızda böylesi heyecanları yaşamak ve sıradanlıktan sıyrılmak olanaksız gibiydi, ama ona bunu belli etmedim. Esat, evlendikten sonra seks konusunda birkaç kaçamağın ötesine gitmediğini anlatıyordu. Kafamdan neden olmasın diye geçirirken, bir taraftan da aldatmanın kötü olduğu duvarına çarpıyordum. Öte taraftan bu tür ahlaki değerlerle kendimizi boşuna sınırladığımızı, hayattan zevki almamız gerektiğini düşünüyordum. Esat bu konularda konuştukça, ben aklımdaki çelişkiyle bir yandan da ıslanıyordum. Esat'ın daha önce okşadığım ama tadına bakamadığım yarağının amıma girişini düşünmek beni azdırıyordu.
Esat, "İstediğin bir gün buluşur, yarım kalan işimizi bitiririz ve konu orada kapanır!" diyor, aklımı çeliyor ve beni tava getiriyordu. Birden ağzımdan nasıl çıktı anlamadım, "Tamam o zaman!" deyiverdim. O da bana Kumburgaz'da bir yazlıklarının olduğunu ve bu mevsimde rahatsız edilmeden yaşayamadıklarımızı yaşayabileceğimizi söyledi. "Peki tamam, haftaya orada işimizi görür, bir daha da bu konuyu açmayız!" dedim. Çok mutlu olmuştu ve "Elbette sen istemezsen bir daha olmaz!" dedi.
Bir hafta sonra buluşup yola koyulduk. Yazlığın bulunduğu siteye geldiğimizde in cin top oynuyordu. Bu da beni çok rahatlatmıştı, çünkü sonunda rezil olmak ta vardı. Yazlığa girdiğimizde kendimizi önce koltuklara bıraktık. Sonra Esat hafif alkollü birşeyler hazırlayıp geldi ve içmeye başladık. Yanımda oturuyordu, nefesini boynumda hissediyordum. Hafifçe öpmeye başlamıştı. Sanki vücuduma elektrik veriliyordu. Bu öpücükleri eskiden tanımama rağmen, kocamdan sonra tuhaf geliyordu. Benim karışık duygularımı anlamış olacak ki, elleri hızlı bir sonuca ulaşmak için bacaklarıma ve oradan amıma doğru hareketlendi. O okşadıkça ben de gevşiyordum, bacaklarım kendiliğinden aralanarak elinin amıma daha kolay ulaşmasını sağlıyordu. Dudakları dudaklarıma değiyor ve öpücüklerine karşılık bekliyordu. Ben de artık onun dudaklarını emiyor ve istediği karşılığı veriyordum.
Birden beni kucaklayarak yatak odasına doğru hareketlendi. Yatağın üstüne bırakınca ellerim amıma doğru gitti ve ıslanan, dudakları şişen amımı okşamaya başladım. O da beni seyrediyor, bir yandan da soyunuyordu. Yatakta yanıma uzanınca benim de üzerimi soymaya başladı ve sütyen külotla kaldım. Yarağı göbeğime değiyor ve büyüklüğü konusunda yanılmadığımı, kocamın sikiniden sonra daha iyi anlıyordum. Sütyenimi adeta törenle çıkarttıktan sonra memelerimi yalamaya ve bir yandan da amımı kendi elimden devraldı. Sonrasında bütün vücudumu diliyle keşfetmeye başladı. Boynumu, göğüslerimi, göbeğimi yalıyor ve amımı külottan kurtararak ortaya çıkarıyordu. Şimdi çırılçıplaktım ve yalayarak en sonunda amıma ulaştı. Daha yeni traş olmuş amımı diliyle kudurtmaya başladı. Yarağının sıcaklığını yumuşaklığını göbeğimde hissetmek ve amımın yalanması, benim ilk orgazmımı yaşamama yetmişti bile. Sular seller gibi orgazm oluyordum, o ise yalamaya devam ediyordu.
Sonra 69 olduk, yarağını ağzıma almak bana acayip zevk veriyordu. Artık zamanı geldiğini düşünerek, "Hadi sik beni! Amımı kudurttun, şimdi yar onu, emziğini ver, sok içime!" diyerek hazır olduğum mesajını verdim. "Bu kadar aceleci olma, anın tadını çıkar, o amını sikebilmek için çok bekledim ve doyurabilmek için bir haftadır kimseyi sikmedim. Meraklanma en az üç posta sikeceğim seni!" dedi. Beni dört ayak pozisyonuna getirdi ve arkadan sikini amıma sürtmeye başladı. Siki amımın ağzına geldikçe kendimi arkaya atıyor ve sikini içime almaya çalışıyordum. O ise kafası giren sikini çıkartıyor ve amımın dudaklarına sürtmeye devam ediyordu. Sonra birden kafasını soktu ve ben de yine kendimi geriye esnettim. Artık yarağının yarısı içimdeydi ve kalınlığı nedeniyle müthiş zevk veriyordu. "Hadi kalanını da sok, dışarıda bir şey kalmasın, kanırtarak sik beni!" diye inliyordum.
"Harika bir amın var, içi ateş gibi yanıyor ve bu yaşına rağmen halen dar. Amını yarağıma doyuracağım, tadını unutamayacak!" diyordu. Bu arada yavaş yavaş sikinin kalanını da sokuyor, bazen kısa aralıkla çekerek fazlasını tekrar amıma yerleştiriyordu. Taşaklarını hissettiğimde amımın içinde sanki soba borusu varmış ve amım yırtılmış gibi hissediyordum. Aynı zamanda kendime bu tadı daha önce niye yaşamadım diye kızıyordum. Evlendikten sonra ne çıkarsa bahtına oluyor, başka yarakların tadına bakılamıyordu. Ohhh işte buydu, zinciri kırmıştım ve tadını çıkarmalıydım.
Esat sikini kökledikten sonra bir müddet öyle kaldı. Siki sanki rahmime dayanmıştı. "Biraz amın alışsın güzelim, anlaşılan kocanın siki yeterince büyük değilmiş, yoksa almakta bu kadar zorlanmazdın!" diyerek hafif hafif girip çıkmaya başladı. Ben de, "Hadi erkeğim, yarım kalan işini bitir, artık bu am senin, onu evire çevire sik! Amım sikilmek neymiş görsün!" diyordum. Arada da, "Ohhhh geçir, amımı del!" diye onu ateşliyordum. Konuşmalarım karşısında hareketlerini hızlandırmıştı. Ben ise, "Evet, işte böyle kökle, sertçe, hoyratça sik amımı, geçir yarağını!" diyerek daha da hızlanmasını sağlıyordum. Yarağı içime motor pistonu gibi girip çıkıyor, beni hızlı bir orgazma yaklaştırıyordu. Amımı sikerken memelerimi avuçluyor, her tarafımı mıncıklıyordu. Ve inleyerek hiç olmadığım kadar şiddetli bir orgazm oldum.
"Ben bittim!" dediğimde, bana, "Bu daha başlangıç, bu amı bir kerelik sikmeyle bırakır mıyım hiç? Ama önce bir de götünün tadına bakalım!" diyerek amımdan çıkardı götümün deliğine sürtmeye başladı. İtiraz eder gibi göründüm, ama kocama bile iki seferden fazla vermediğim götümün de bu güzel yarak tarafından sikilmesini istiyordum. Esat götümün deliğine tükürüp, yavaş yavaş parmağı ile göt deliğime masaj yapmaya başladı. Biraz sonra bir parmağını içime itmeye başladı. Bir parmağı götüme girmişti ve acayip zevk almıştım, ama siki daha kalındı ve şimdi onu da tükürükleyip götüme değdirmeye başlamıştı. O hissi hiçbir zaman unutmayacağım, çok hoşuma gidiyordu. Ve bastırmaya başladı, bana devamlı kendimi serbest bırakmamı, yoksa canımın acıyacağını söylüyordu. Elimden geldiğince söylediklerine uyuyordum.
Götümün yanaklarını tutarak ikiye ayırdı ve iyice yüklenmeye başladı. Bir sızı ile içime girdiğini hissetim, bağırmamak için yastığı ısırdım. Çok nazik hareketlerle ilerlemeye başladı. Canım acıyordu, ama çok fazla değildi. İşini kesinlikle çok iyi biliyordu. Biraz daha, biraz daha derken, en sonunda taşaklarını amımda hissetmiştim. Canım halen acıyordu. Bir süre öyle bekledi, alışmam içindi herhalde. Sonra yavaş ve sakin hareketlerle ileri geri yapıyordu. Canımın acısı gittikçe azaldı ve yerini zevke bıraktı. Şimdi daha rahat girip çıkıyordu ve hızlanmıştı. Esat şu ana kadar daha boşalmamıştı. Arkamda hızını artırmaya başladı. Ben, "İçime boşal, götümü doldur döllerinle erkeğim!" diye inlerken, o daha da hızlanıyor ve benim daha çok hoşuma gidiyordu. Birden çok sert bir şekilde yüklendi ve boşalmaya başladı. Sanki götümün içinde bir yanardağ patlamıştı. Dölleri içime sıcak sıcak akarken, Esat öylece duruyor, titriyordu. Biraz içimde bekledi ve çıktı götümden.
"Çok güzel bir götün var, kütür kütür yarıldı ve artık yarağa alıştı. Kocana daha sık verirsin bundan sonra!" diyerek gülümsedi. "Sen de usta bir sikicisin. Amımın da, götümün de hakkını verdin. Kocamı aldattığıma değdi!" diye yanıtladım. İçimden de kendime bundan sonra ne olacağını soruyordum. Bu sikişin tadını unutmak zordu, ama kocamı da seviyordum. Sanki iç sesimi duymuş gibi, "İstersen bir daha olmaz, ama benim sikimin tadına bakan am döner dolaşır yeniden gelir. Madem kocan seni doyuramıyor, belki anlayış gösterir, seni birlikte bile sikebiliriz!" dedi.
Aslında fena fikir değildi. Kocam tutucu bir insan olmadığı gibi, ona da başka kadınlar bularak, karşılığında ben de başkalarıyla sikişebilirdim. Zaten bu saatten sonra, aşk meşk, bağlanmak gibi duygular bize uzaktı. "Olabilir, ama bir şartım var, karını da kocam sikecek, ne dersin?" diye cevap verdim. Esat biraz durakladı ve "Neden olmasın? Böylece ben de seni daha rahat sikebilirim!" dedi.
İşte asıl hikaye böyle başladı. Esat'ın karısını da kocama ayarladık. Şimdi hep beraber sikişiyor ve birbirimizi kıskanmıyoruz. Hatta bazen kocam Esat'ın karısını biz olmadan sikiyor, ben de Esat'la kocam olmadan sikişiyorum. Hayatın tadını çıkarıyoruz :)
[Ayla]
205 notes · View notes
sertsiken0606 · 4 days
Text
Merhaba Hasan. Ben Pınar sıradan bir kadınım 166 boy 60 kg her şeyi normal ne kadar süslensemde olmayan bir kadın. Şuan 32 yaşımdayım. 29 yaşıma kadar bekar olarak takıldım . Sizlere şuanda ki kocamla yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Yeni evlenmiştik balayına gittik 17 gün yataktan hiç çıkmadık desem yalan olmaz. Dönüş yoluna çıkmadan kocamla son kez seks yapalım dedik ilk defa beni başka bir adam tarafından sikildiğini hayal et dedi tokatı yapıştırdım hayal aşkım gerçek değil ki dedi resepsiyonda gördüğüm çok yakışıklı bir çocuk vardı onu hayal ederek sikiştik. Sanki eşimde bende daha iştahlı sevişmiştik. Yola koyulma vaktimiz gelmişti aracımıza binip yola çıktık Eskişehir yakınlarında aracımız su kaynattı eşim pek anlamaz tamirci çağırdı 1 2 saat sonra çekici ile tamirci geldi o kadar yakışıklı bir adam daha önce hiç görmedim 190 vardır diye tahmin ediyorum iri yarı ama çok nazik biri. Aracın motoruna su karışmış motor inecek rektefiye edilmesi gerekir dedi aracı çekiciye yükledi kocam çekiciye oturdu ben kendi arabamızda biraz ilerledik aklıma birden son sevişmemiz ve o sevişmede hayal ettiğim resepsiyon görevlisi geldi o tamirci kadar yakışıklı değildi elim eteğimin arasından amıma girdi okşamaya başladım hayal ederek 2 kez orgazm oldum oturduğum koltuk am suyumla ıslanmıştı tamirhaneye gelmiştik gözümü adamdan ayıramıyordum o ne tarafa dönerse o tarafa bakıyordum kocam yanıma geldi çok yakışıklı bir adam değilim mi aşkım dedi hı hı demişim güldü kulağıma eğilip ne dersin bu gecede bunu hayal ederek sikişelim mi dedi olur dedim ama adamla birlikte olmak istiyordum adamın tezgahında fahrenayt06 yazıyordu Ankara lıydı sanırım sordum evet Ankara lıyım dedi bir ara elimi apış arama soktum külotum ıslaktı kocama ne dersin bu adamla hayal değil de gerçek yapsak olmaz mı dedim istermisin gerçekten dedi bende evet çok istiyorum dedim o zaman adama frikik ver siki kalksın sürtün adam azsın dedi bende sen buradayken olmaz adam senden çekinir dedim kocam bir bahane bulup gitti başbaşa kalmıştık kocamın dediğini harfiyen yerine getirdim kimi zaman frikik verdim kimi zaman kalçamı sürttüm adam dayanamadı en sonunda beni bizim aracın arka koltuğuna uzattı eteğimi toplayıp külotunu indirdi amıma dilimi soktu off aman Allahım bu ne biçim bir emmek sanki vajinamı içine çekiyordu zaten orgazm olmuştum adam dilini iyi kullanıyordu titreme geliyordu içimden sikine eğildim pantolonunun fermuarını indirdim ufff kocamın sikinden çok daha uzun ve kalın bir siki vardı masa yokmu yada yatak dedim beni kucakladı üst kata çıkardı üzerimizdeki fazlalıkları çıkarıp artık öpüşerek çekyata uzandık 69 pozisyonuna geçtik ama ağzıma sığmıyordu dondurma yalar gibi yaladım bende biraz sonra tekrar emerim sok artık kökle parçala beni erkeğim ol diyerek ters dönüp domaldım başta yazmıştım 29 yaşıma kadar bekardım ama erkek arkadaşım çok oldu hemen hemen hepsi götümden sikmiştir beni tamirci birden yüklendi omuzlarımdan tutarak yüklendi hepsini soktu canım yanıyordu ama zevkte alıyordum bir süre bu şekilde sikti tam pozisyon değiştirmek üzereydik kocam geldi adam apar topar giyinip aşağıya indi.
37 notes · View notes
siyahtanbiiradam · 9 months
Text
Hani bazen "neden yaşıyoruz ki, amaç ne" tribine girer ya insan, herkes gibi bana da olmuştu. Tam tarih veremesem de önemli olan bu değil zaten. Şöyle ki; o anda ben sadece hayattaki güzel anlar için yaşadığımı fark ettim. Mutlu olduğum, bir şey başardığım, güldüğüm, eğlendiğim anlar. Sonra o güzel anları düşündüm, hangi sıklıkla güzel şeyler oluyordu hayatımda? Sanırım pek sık sayılmazdı. Tanıyorum kendimi az çok. Öyle mutlu olmak için kocaman mutlulukları beklemem. Ufak şeyler de sevindirir beni (herkese olduğu kadar), ama buna mutluluk demek kelimenin içini boşaltır biraz. İnsanın mutluluğu kendi içinde bulabileceği safsatalarına inanmam şahsen. Yok yani, bildiğin aldatmaca. Biraz kafası çalışan mutsuzların, mutluymuş gibi hissetmek için uydurdukları yöntemler, gerçek mutluluğun önünü tıkayanlar bir bakıma. Mutluluk dıştan gelen etkenlerle tetiklenen sonra da bünyenin mecburen verdiği bir tepkidir bana göre. Yine de bilimsel dayanağı yok, şu an uydurdum. Şimdi bakıyorum hayatıma, şöyle bir genel tarıyorum. Güzel şeyler var elimizde, efendim iyi okul, tam iyi diyemesek bile bir aile, iyi bir kaç arkadaş. Ama bunlar artık sindirilmiş şeyler. Mutluluk cepten yemek değildir, olmamalıdır. "Ne güzel her şey yolunda, hayat çok güzel" kandırmacasına doyuyorsun bir şeyden sonra. Her şey yolunda değil aslında, her şey sıradan. Depresif belirtiler gösterdiğimi fark ediyorum bazen. Tabi bunu kendi başıma keşfettiğim için yanılma payı da bıraktım. Olmaya da bilirim. "hayattan sıkıldım" çerçevesinde bir şeyler yazacaktım. mutluluktan girdim, çıkamadım bir yerden. Evet Mehmet Pişkin’e geldik. Uzun zamandır tasarladığım hayalimdeki şeyi yapmış adam. Kullandığı cümleler, motivasyonu, düşünceleri ve realizmiyle adeta kendimi ekranda izliyormuş gibi hissettim. Tam aklımdaki şey buydu aslında ve kendisine aşk olsun, benden daha önce davrandığı için. İnsanoğlunun bütün bu gerzek çırpınışlarına ve bir zavallı gibi mutlu rolü yapmaya çalışmasına inat, göte göt demiş ve gitmiş. Mutsuz olduğu her halinden belli ve bununla yüzleşebilecek kadar cesur. Her gün, bıkmadan usanmadan mutluluk rolü yapanlara ve mutsuz olduğunu anlayamayacak kadar moron olanlara inat. Hangimiz kaçıp gidebilme cesaretini gösterebiliriz bu adam gibi? Aslında hayat çok güzel bak kuşlar çiçekler böcekler zırvalıklarına kanmadan hepsine bir siktir çekip gidebiliyoruz? Birçok insanın cesaret edemediği şeyi gerçekleştirmiş, hayatına son verme hakkını kullanmış. İnsan için en iyi ikinci şeyi bir parça geç de olsa kendi isteğiyle yerine getirmiş, iyi de yapmış. Ve açıkçası şanslı bir ölüm olmuş onun için. Herkes, istediği şekilde, son kez bir kadeh şarap, bir sigara içerek ve en önemlisi en sevdiği şarkıyı son kez dinleyerek ölemez. Ve belki bu kadar zaman niçin dünyada var olduğunu öğrenmiştir ölünce. “İnsan için en iyisi hiç doğmamış olmaktır. ikinci en iyi şey ise hemen ölmek." Siyahtanbiiradam olarak eski hesabımla birlikte yaklaşık 6-7 yıldır buradayım. Bu platformda çok güzel dostluklar edindim çok güzel insanlar tanıdım eğer bilmeden istemeden birinizin kalbini kırdıysam af ola. Hep beraber, bir şeyler denemeye devam. Hoş çakalın aşkla yaşayın çok güzel olsun hayatınız. Genellikle derin bir ıstırap içinde olsam da içimde hâlâ sükûnet, kusursuz düzen ve ahenk var. Çiçekler solar, kitaplar biter, şiirler olur, bana da elveda demek düşer. Zamanınızı çaldığım için özür diliyorum.
141 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
"On dokuz yaşındaydım. Şımarık büyümüştüm." Güldü, başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri yatağının ucundaki bir boşluğu izliyordu. "Yanlış anlama, kimseye zararım yoktu ama hiçbir şey de umrumda değildi. Kendi hâlimde bir gençtim işte. Okumakla yazmakla işim olmazdı. Kısacası, serserinin tekiydim." 
Aklında canlandırdıkları yüzüne küçük tebessümler çiziyordu, bense tepkisizdim. Hâlâ anlattıklarının içerisinde annemi arıyordum.
"Bir gün yolda yürüyorum, eve dönüyorum. Bahar aylarındayız, hava çok güzel. Saat beş ya da altı. Her zaman önünden geçtiğim sıradan bir durağın önünden geçeceğim." Durup nefeslendi. "Durağın önünden geçerken onu gördüm, anneni. Üzerinde açık mavi bir elbise, saçları senin saçlarınla aynı renk, açık bırakıp mavi bir bandana takmış. Durakta oturuyor, yanında mavi çantası, elinde bir kitap, gözlerini o kitaptan hiç ayırmıyor."
Tebessümü silinmedi ama çenesi kasıldı.
"Ve ağlıyor. İç çeke çeke ağlıyor hem de, onu öyle görünce etrafıma bakındım önce. Kimse yoktu. Korkmuştum. Ne tepki vereceğimi de bilemedim. Böyle birkaç dakika bekledim, kitabın diğer sayfasına geçti. Yanına gidip gitmemekte kararsızdım. Nihayet birkaç dakika daha bekledikten sonra yavaş yavaş yanına yaklaştım fakat yine bir şey diyemedim. Orada öylece durup beni fark etmesini bekledim."
"Fark etti mi?"
Bana bakıp güldü.
"Sence?"
Sorduğum sorunun ne kadar absürt olduğunu idrak edince ben de güldüm. Önüne döndü ve anlatmaya devam etti.
"Bir süre bekledikten sonra başını kaldırıp bana baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmış, üstelik hâlâ ağlamaya devam ediyor ve her şeye rağmen çok güzel."
Sesindeki heyecan bir an için ruhuma dokundu, hâlâ ondan bahsederken heyecanlanacak kadar çok seviyordu annemi. Belki de Aziz Bey'in hayatı boyunca en iyi yapabildiği şey annemi sevmekti.
"Onu görünce donakaldım bir an, bütün serseriliğimi unutup 'Hanımefendi,' dedim. 'İyi misiniz? Neden ağlıyorsunuz?' Tanıdıklardan biri beni öyle görse bir ömür dalga geçerdi." Gülerek başını iki yana salladı. "Annen hiçbir şey demedi, biliyor musun? Gördüğüm en değişik kadındı. Bu dediğim onu gördüğüm ilk an ve onu gördüğüm son an için de geçerli."
Meraklanmıştım, yine de bir şey sormak yerine devam etmesini bekledim.
"Elindeki kitabın son sayfasındaymış, kitabı kapatıp bana uzattı, aldım."
Susunca kaşlarım çatıldı.
"Sonra?"
"Çantasını alıp gitti."
Gülerek, "Ne?" diye sordum. Bunu beklemiyordum.
Dudaklarını sarkıtıp omuz silkti.
"Benim de hayatım boyunca tek bir roman bile okumuşluğum yok. Hiçbir şey anlamadım, kitabı da alıp eve gittim."
"Okudun mu?"
Güldü, "Hayır." diye yanıtladı. "Ertesi gün kitabı alıp aynı saatlerde o durağa gittim, anneni göremedim. Belki gelir diye oturup bekledim. Bir dakika, iki dakika, üç, dört, beş derken canım sıkıldı. Kitabı alıp arka kapağına baktım, sayfalarını karıştırdım. Sonra kitabın ilk sayfasını okurken buldum kendimi. Akşama kadar orada öylece kitaba daldım, bitiremedim tabii. Hava kararınca kalkıp eve gittim. Ertesi gün yine gittim, yine ve yine. Kitabın son sayfalarını okurken o durakta ben de ağladım."
Son cümleyi söylerken sesi titredi, neredeyse ağlayacaktı. Gülümsedim.
"O gün mü geldi annem?"
"Hayır. Ama artık bunu neden yaptığını anlamıştım. Soruma kendi yöntemleriyle cevap vermişti. Kitap bitti ama ben pes etmedim. Her gün gittim oraya, her gün orada onu bekledim. Tam bir ayın sonunda yeniden gördüm onu. Bu sefer üzerindeki sarı elbise ve saçlarındaki sarı bandanasıyla. Çanta aynı çanta, elinde farklı bir kitap."
134 notes · View notes
alperen1emre · 1 year
Text
SORU POSTU 👻
1-Birinci soruyu soran kişi soru postunu paylaşan kişi hakkında en merak ettiğin şeyi sor
2-Başkası yaptığında başkası adına utanacağın bir şey
3-Gerçek aşk nedir
4-Başka bir gezegende yaşyabilsen bu hangisi olurdu
5-Olmasini istediğin anda olan bir şey oldu mu(keşke bunu dilemeseydim dediğin)
6-Hayatını değiştiren bir olayı anlat
7-Bugün nasılsın ? iyiysen neden kötuysen neden
8-Ff
9-Bir fotoğrafını paylaş
10-Senin için anlamı çok olan ama diğer kişiler için sıradan olabilecek bir şey(senin için neden önemli)
11-Sevdiğin birine söylediğin ve daha sonra pişman olduğun bir yalan
12-Bu dünyada bir şeyi değiştirebilsen neyi değiştirirdin
13-Sonsuza kadar sadece bir günü yaşayacak olsan bunun hangi gün olmasını isterdin
14-Seni hayal kırıklığına uğratan bir olay
15-Tumblrda en sevdiğin 3 blog
16-3 tane sevdiğin kitabı bizimle paylaş
17-Kesinlikle izlemelisiniz dediğin 3 film
18-Hayatta mucizelere inanır mısın
19-İnandığın ama halk dilinde hurafe olan bir şey var mı
20-Sezen aksu'nun dediği gibi : ....... (tamamla)
21-Bir film karakteri olsan bu hangisi olurdu ve neden
22-En sevdiğin çicek
23-En sevmedigin yemek nedir
24-Keşke gerçek olsaydı dediğin bir şey
25-Türk dizi tarihinde en iyi ilk 3 dizi
26-Wp de en son kimle konuştun
27-Yerin dibine girseydim dediğin bir an
28-Mitolojiye inanir misin
29-İnternetsiz bir hayat senin için ne anlam ifade ediyor
30-Kaç tane sevgilin oldu
31-Kıskançlık dozun hangi seviyede
32-Takıntılı olduğun bir durum
33-Senin için vazgeçilmez dediğin bir özellik
34-Karşı cinste dikkat ettiğin 3 şey
35-Hayaller gerçekleştirilmek için mi varlar yoksa gerçekleşmesini her yoluyla izlemek için mi neden?
36-İnsanların bayılarak yediği ama senin nefret ettiğin bir şey
37-10 dakika önce ne yapıyordun
38-Fobin var mı
39-Üşengeçlikte sınır tanimam diyerek yaptığın bir şey
40-Birini çekici yapan 3 şey
41-Sır söyle
42-En son favorilerine eklediğin 3 ürün
43-Ön yargıya sahip olduğun bir şey var mı
44-Sosyal mecra üzerinde gösteriğin kişilik gerçek sen mi yoksa olmak istediğin mi
45-Rahatlamak icin yaptığın bir şey
46-Hayatınızdaki kaç arkadaşınıza gerçekten güveniyorsunuz?
47-İçinizdeki ses son zamanlarda ne diyor?
601 notes · View notes
guzyazi · 2 months
Text
Onda bunca potansiyel olmasaydı da hiçbir şey ummadan, düz ve sürprizsiz geçinilip gidilseydi. İşte o düzlüğün beklentisizliği insana huzur veren şeydir. İşte o potansiyelin kıpırtısı insana hiç rahat vermez.
Edebiyat fakültesindeyken çok sevdiğim bir sınıf arkadaşımla kahve içiyorduk. Biliyordum, o aslında bu bölümü istememişti. Ailesi gizlice tercihlerini değiştirdiği için o kahveyi içebiliyorduk. Tiyatroyla uğraşmak istiyordu. Birkaç kez sahneye çıkmış, o tozu yutmuştu. Yırtıktı, zekiydi, yetenekliydi. Edebiyat okuyorduk ve kahvelerimizi içtiğimiz yer şehir tiyatrosuydu. Bir oyuna gelmiştik. Ben hiçbir oyunu kaçırmaz, bazısını defalarca izlerdim. Genellikle yalnız giderdim, bazen de bana eşlik edenler olurdu. O gün o arkadaşım gelmişti.
Kahvelerimizi içerek oyunu beklerken atmosferin büyüsü onun hayallerini acıttı. "Bir an gelecek, benim içimdeki potansiyel volkan gibi patlayacak, görürsün o an gelecek." dedi. O an çiviyle aklıma kazınmış. Çok realisttim ama hayran kalmıştım. Kendine bu kadar çok inanması beni çok etkiledi. Benim inancımın bir önemi yoktu.
Okul bitince yaratıcı drama öğretmenliği yaptı. Ben, hah başlıyor derken evlendi, evine kapandı, hızla kilo aldı, 170 kilolara dayandı. Eyvah, derken duruma müdahale etti. Boşandı, 70 kiloya indi, şehir değiştirdi, bilmediği bir şehirde yapayalnız baştan başladı. Bir tiyatro ekibi kurdu, başrole geçti, oyunları yönetti, edebiyat öğretmenliğine de devam etti. Ekibi büyüdü, sahne üzerine sahne yaptılar, belediye fark etti, arka çıktı. Arkadaşım volkan gibi patladı, ışığıyla parladı. Gördükçe gurur duyuyorum, işte benim kızım diyorum. Zihnime çiviyle kazınan o anı açıp açıp oynatıyorum.
Böyle biri daha var hayatımda. Onun magması oldukça öfkeli. Bir şey olacak, olacak bekliyoruz. Sıradan olmanın güzelliği burada işte. Keşke istenince sıradan olunsa, memur gibi yaşansa ama bu insanların içindeki kıpırtı hiç durmuyor, dürtü sönmüyor. Başarı tutkusu değil bu, bir itki. Yaradılış ya da varoluştan, ne denirse. Onunla doğuyor ve hep o kayıp parçalarını arıyorlar. Bulamayan, ararken kaybolan, vazgeçen de ya bohem ya tutunamayan oluyor. Bu insanlar senin benim gibi yaşayamıyor.
Ne olur olsa. Ne olur ruhu özel yetenekle mühürlenmişlerin yolu hep açık olsa.
36 notes · View notes
selcandy · 27 days
Text
Dunning-Kruger
Kendimi de itin götüne sokmaktan en çok keyif aldığım psikoloji teorilerinden biri bu olabilir.
Artık çoğu insanın bildiği bir terim ama yine de ben, TÜBİTAK’ın cümleleriyle kısaca tanımlamaya çalışayım: “Bir konuda yeterli becerilere sahip olmayan bireylerin yeteneklerini olduğundan fazla görme eğilimi “Dunning-Kruger etkisi” olarak tanımlanıyor. Bu etki, ilk olarak 1999 yılında Cornell Üniversitesi araştırmacıları David Dunning ve Justin Kruger tarafından ortaya konuldu.”
Dunning ve Kruger katılımcılara uyguladıkları, bilgiye dayalı bir testin ardından bu katılımcılardan kendi performanslarını değerlendirmelerini istiyor. Daha yüksek başarı elde eden yüzdelik kesim kendi performansını ederinden düşük bir şekilde puanlarken, daha düşük başarı elde eden kısım da kendilerine daha yüksek puanlar veriyor. Bu da gösteriyor ki bilgi ne kadar artar, ufkun ne kadar genişlerse kendini o kadar sıradan, hatta belki de yetersiz görmeye başlıyorsun ancak bilgi ne kadar azalır, ufkun ne kadar daralırsa kendini o kadar üstün ve yeterli hissediyorsun.
Ben bunu biraz şeye benzetiyorum veya şey üzerinden açıklamayı uygun görüyorum; daracık bir odada bir boy aynasıyla karşı karşıyayken kendini kocaman görürsün ama beş yüz metrekarelik bir alanda, odanın bir ucundaki aynaya bakarken perspektifin yansımanı daha ufak görmene yol açar. Kendinden ne kadar uzaklaşır ve hareket alanını ne kadar genişletirsen, benlik algına da o kadar farkındalıkla yaklaşmaya başlıyorsun.
Bundan on sene önceye gidip buradaki gönderilerime bi’ baksanız şey falan böyle; “sıkı durun, ilk kitabımı yazmaya başladıııım”lar vesaire. Hatta şey falan demişim; “of çok şanslıyım ya, kendi kitabımı İngilizceye kendim çevirebileceğim, bir de yorumcu çevirmenlerle uğraşmayacağım” falan. Kitabı yazdın bitti, çıkarttın milyon sattı da İngilizce çevirisini yapıp dünyaya açılıyorsun geri zekalı? Şimdilerde beni ta o zamanlardan beri takip eden birileri çıkıp da “Selcan hani kitap yazacaktın” dediğinde çok utanıyorum. Benim için olaylar şu şekilde gelişti; dil - edebiyat okudum, Miltonlarla Popelarla tanıştım, George Orwell hayranı oldum, Shakespeare inceledim, bir noktada edebiyattan sıkıldığım için çok fazla akademik okuma yapmaya başladım, biraz psikoloji araştırdım; sendromlardan, etkilerden haberdar oldum. Etimoloji merakım zamanla daha da yoğunlaştı, boş zamanlarımda zevkine Ak Sözlük, Nişanyan falan okumaya başladım. Etymonline’ı kapanmayan sekmeler arasına ekledim. Hangi yazarlar hangi dile kaç kelime kazandırmış, kimler ne akımlar başlatmış, hepsini gördüm. On sene evvel “kimler kimler kitap yazıyor olm, senin ne eksiğin var” diyen ben, “abi zaten her önüne gelen kitap yazıyor, sen eksik kal” demeye başladı. Ne eksiğim varmış gördüm çünkü. Bana göre ben ancak edebi teoriler, teknik edebiyat ve inceleme gibi konularda aynaya o denli yaklaşabilirim çünkü hayatımın bir alanını ele geçirmiş olan Dunning-Kruger etkisinden artık kurtuldum.
Belki de bundan ötürü, bu etkinin altında olan insanlara tahammülüm her geçen gün biraz daha azalıyor. Hele bir de bilginin kaynağına erişmenin son derece kolay olduğu bir çağda yaşadığımızdan, günlük hayatın içinde karşıma çıkmasından en çok çekindiğim insan, hiçbir bilgisinin olmadığı konularda net ve büyük cümleler kuran insana dönüşüyor. En çok korktuğum şeylerden biri de birilerini yanlış yönlendirmek tabii. Örneğin ben buraya bir şeyler yazıyorum ya, yüzde yüz emin olduğum bir bilgiden bahsedeceğim mesela - yine de açıp kontrol ediyorum, hatta bazen iki farklı kaynaktan falan. Şükürler olsun ki kendimi geliştirdiğim, eğitildiğim konularda bile hala kendimden şüphe edebiliyorum. Kendinden şüphe edebilmek harika bi’ şi’!
Hazır yeri gelmişken araya şunu da sıkıştırmak istiyorum; bana bu tatile gideceğim dönemde birisi mesaj atmıştı, üstüne bloguma erişim yasağı geldi ve sonra mesajı gelen kutumdan tamamen kayboldu. Cümlelerini kelimesi kelimesine tekrar edemeyeceğim ama neden okuduğum her makalenin ismini veriyor, şurada şunu okudum, burada bunu okudum diyormuşum - tamam en çok ben okuyormuşum falan. Karşısına çıkan bir yazının hangi temellere dayandığını bilmenin kendi hakkı olduğunu, o yazıyı yazan kişinin aslında kendisine saygı duyduğu için kaynak belirttiğini idrak edemiyor. “Vaktini alıyorum ama boş yapmıyorum, bak şurada olayın aslı anlatılıyor, dilersen sen de bakabilirsin” dediğimin, aslında bilgi sunan her içeriğin bu şekilde olması gerektiğinin farkında falan değil. Benim ona saygımdan bunu yaptığımın bilincinde değil, okuduğum şeyle hava attığımı sanıyor. İşte bu insan sonra gidip “bir araştırmaya göre…” diye başlayan ve tamamı götten uydurulmuş içerikleri doğru kabul ederek sağda solda ahkam kesiyor, hatta benimle yolu kesişirse bana da ahkam kesiyor. Benim çok iyi bildiğim halde ahkam kesemediğim konularda bana ahkam kesiyor, size de aynısı defalarca yapılıyor, haksız mıyım?
Geçen işte burada “kaynağı götünüz olan bilgileri bu kadar öz güvenli bir şekilde yaymayın” gibi bir şey söylemiştim birisine, “sen benim öz güvenime laf edemezsin”e bağladı, olayı hiç anlamadı. Sonrasında da bana “çok zeki” diye hitap etmeye başladı; sözlük karıştırmak zekayla alakalıymış gibi. İlkokulda öğretiliyor ya bize bu arkadaşlar, zorla sözlük aldırılıyor, “yanınızda taşıyacaksınız” deniyor biz daha 8-9 yaşındayken falan. Durum o denli vahim, en güncel örnekle oraya bağlayacağım.
Birkaç ay önce yine burada bir yazı yazmıştım; birisine bir şeyi okuyarak öğrenebileceğini söylediğinizde üstten konuşuyorsunuz gibi algılıyorlar çünkü okumak kadar basit bir eylemi bile “üst” gördüklerinden, okuyan insanı da üst zannediyorlar diye - tüm bunların hepsi aynı şeylerin lacivertleri işte. Kendinden şüphe etmek, aynadan biraz uzaklaşmak, “ben hafızamı safsatalarla dolduramam, bilginin doğrusunu hak ediyorum” demek, size verilen bilginin doğruluğundan emin olamadığınızda “hangi kaynaktan edinildi bu bilgi” diye sormak, bilgiyi verenin üzerine gitmek acilen normalleşmeli. Çok bilenin az konuştuğu, az bilenin ağzına geleni söylediği koşulların değişmesinin tek yolu bu. Yani Dunning-Kruger’ına yandıklarımızdan kurtulmanın tek yolu.
50 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 3 months
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
“Her gün kainat kitabının bir başka sayfası açılır.
Kulağına tabiattan ilahi fısıltılar çalınır. Ötede beride ona özel mühürlü, nakışlı mektuplar bulur.
Muhabbet dolu mektupları açtıkça sıradan dünya da giderek baş döndürücü bir güzelliğe kavuşur.
Dergâh olur âlem, açılır anbean.
Kimi zaman rüzgâr kimi zaman toprak kimi zaman kuru bir yaprak üstadı olur tutar elinden.
Kaybolduğunda, bir çocuk sözü, bir çalının titreyişi yol işareti olup imdadına yetişir.
Anlar ki sandığı gibi yalnız ve başıboş değildir,
yanında beliriveren bir kelebeğin kanat çırpışı dahi onun içindir”.
Hayırlı Huzurlu Vakitler...
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
44 notes · View notes
siirlendikalbimiz · 2 months
Text
Bugün benim doğum günüm ama ben doğum günlerini ve özel günleri hiç sevmiyorum. Çünkü çok düşünen biri olarak böyle belirli günlerde geçmişteki yaşadığım şeyler geliyor. Neredeyse tüm doğum günlerimi hatırlıyorum aklım yettiğinden beri. Bazıları keyifli de olsa şimdiden düşününce keyifli şeyler bile acı veriyor. Birini hatırlıyorum mesela, küçüktüm gecekondu da oturuyoduk ve yaz yağmurlu rüzgarlı bi havada akşam üzeri sokakta tektim. Yokuşlu bir sokaktı, yolun ortasında durup aşağı doğru bakıyordum. Çok gereksiz bir detay ama doğum günüm olduğu için hatırlıyorum işte. Sıradan bi gün olsa böyle net hatırlayamazdım. Birinde de ateri oynuyodum gündüz annem hediye olarak ateri kaseti almıştı. Orta halli hatta ortanın biraz altında bir hayat yaşıyosanız o ateri kaseti çok büyük bir hediye oluveriyor işte. Ben çok ayrıntılara ( istemsizce ) takılan biriyim ve bu ayrıntılar beni çok üzüyor. Elimde değil, durduk yere hüzünlü veya neşeli bir anıyı hatırlayıp ağlayabilen bir yapıda olmak hiç de güzel değil. Üstelik erkek olarak. En azından doğum günümü ailem hariç kimse kutlamıyor da ordan daha fazla anı biriktirmemiş oluyorum hüzünlenecek. Bu da bir şeydir. İyi geceler ..
@siirlendikalbimiz
26 notes · View notes