Tumgik
#Yaşayan Park
ahmetcumhur-blog · 24 days
Text
Tumblr media
Ahmet Erhan /
Bugün de Oturdum Ölümü Düşündüm
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yağmur altında ya da karanlıkta
Bir başıma kalmış gibi
Sevgilim böylesine alımlıyken.
Güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
İyice belirmişken gökyüzünde
Onarırken, sararken hayat
Çocukların incinmiş gülüşlerini
Artık her park yeri bir apartman inşaatı
Her sokak bir otomobil nehriyse de.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Soğuk camlara dayayarak yüzümü
Kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
Yaşayan ya da artık yaşamayan dostları.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Örterek yüreğime kara bir tülü.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kapkara bir gece penceremi dalarken
Öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
Yiğitliğin, özverinin, sevginin
Arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan öz suyunu.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Bir darağacında ya da yolda yürürken
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken.
9 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
The praying mantis trapped in amber 30 million years ago:
Here is all its beauty;
If you remember the movie Jurassic Park, you will also remember the details of prehistoric insects perfectly preserved in amber millions of years ago.
Today, an equally surprising discovery made in 2016 revealed a very rare specimen of a praying mantis miraculously preserved inside a magnificent piece of amber that is thousands of years old.
Heritage Auctions sold this valuable piece of amber for a high price of US$6,000 in 2016.
Due to their archaeological expertise, it was confirmed that the praying mantis most likely belonged to the Oligocene period.
Prehistoric studies place it between 23 and 30,000 000 years old.
Millions of years ago.
According to estimates from the heritage auction, the amber that preserves the praying mantis comes from Hymenea protera, a prehistoric tree whose resin is the "mother" of many ambers.
In the following centuries the history of ancient discoveries was revealed;
... This feature The tree is very common in Central and South America, especially in the Dominican Republic.
There are more than 2,400 species of praying mantis today, mostly living in tropical climates.
...but the oldest praying mantis fossils can be traced back to 135 million years ago.
They come from a place much colder than today's Siberia.
Some of the oldest fossils even show that it was a Sting praying mantis, just like the modern mantis!
.......
30 milyon yıl önce kehribarın içinde sıkışıp kalan peygamber devesi:
İşte tüm güzelliği ;
Jurassic Park filmini hatırlarsanız, milyonlarca yıl önce amber içinde mükemmel bir şekilde korunmuş tarih öncesi böceklerin detaylarını da hatırlayacaksınız.
Bugün, 2016 yılında yapılan aynı derecede şaşırtıcı bir keşif , binlerce yıllık muhteşem bir kehribar parçasının içinde mucizevi bir şekilde korunan peygamber devesinin çok nadir bir örneğini ortaya çıkardı.
Heritage Auctions, 2016 yılında bu değerli kehribar parçasını 6.000 ABD Doları gibi yüksek bir fiyata sattı .
Arkeolojik uzmanlıkları nedeniyle peygamber devesinin büyük olasılıkla Oligosen dönemine ait olduğu doğrulandı.
Tarih öncesi çalışmalar onu 23 ila 30.000 000 arasına yerleştirdi .
Milyonlarca yıl önce .
Miras müzayedesinden elde edilen tahminlere göre, peygamber devesini koruyan kehribar, reçinesi birçok kehribarın "anası" olan tarih öncesi bir ağaç olan Hymenea protera'dan geliyor.
Sonraki yüzyıllarda antik keşiflerin tarihi ortaya çıkarıldı;
... Bu özellik Ağaç Orta ve Güney Amerika'da, özellikle Dominik Cumhuriyeti'nde çok yaygındır.
Günümüzde çoğunlukla tropik iklimlerde yaşayan 2.400'den fazla peygamber devesi türü bulunmaktadır.
...ancak en eski peygamber devesi fosillerinin izi 135 milyon yıl öncesine kadar uzanabilmektedir.
Bugünkü Sibirya'dan çok daha soğuk bir yerden geliyorlar.
Hatta en eski fosillerden bazıları, tıpkı modern peygamber devesi gibi Sting peygamber devesi olduğunu bile gösteriyor!
https://inf.news/en/animal/447432b22ec08e63f0627ced3200748d.html
33 notes · View notes
insanzee · 1 year
Text
Biri aşk mı dedi?!🤔 ben aşk diye buna derim işte🤗❤️
Bizimki de inancımı bitirdim diye 27 yıllık evliliği bitirdi💔
Tumblr media
Bu amca ve teyze gündüzleri İzmir Üçyolda parkta duruyorlar, akşamları ise yakınlarda bir cafe sahip çıkmış buyur etmiş onları, cafe de kalıyorlar. Üstelik teyze rahatsız sondayla geziyor..
Bugün akşam biraz yemek, ceket, battaniye, yastık gibi birkaç parça bir şeyler götürmek için dışarı çıktık, yanlarına gittik cafe de bir masada oturmuş makarna ve zeytin yiyorlardı muhtemelen dışarıdaki insanlar getirmişler.
Biz de götürdüğümüz şeyleri verdik, çok mutlu oldular bizi masalarına oturttular yemeklerini bizimle paylaşmak istediler, ısrarla ne içersiniz diye sordular çay söylemek istediler gönülleri o kadar zengindi ki anlatamam..
Biraz muhabbet ettik devlet sığınma yerlerine falan gidemiyor musunuz diye sordum, amca şöyle cevap verdi, devlet bize yer imkanı sağlıyor fakat ayrı ayrı yerler veriyor aynı yerde kalamıyoruz, 27 yıldır evliyiz biz, ben onu görmeyince arıyorum o da beni görmeyince arıyor.
İyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta hep beraber olacağız diye söz verdik o yüzden dışarıda kalıyoruz ama beraber kalıyoruz dedi.
Yapabileceğimiz bir şey varsa bir şey lazımsa söyleyin dedik, bize şey lazım amca dedi merakla ne lazım acaba diye dinledik maydanoz dedi maydanoz suyu içmesi gerekiyor eşimin dedi o an içim burkuldu bizim her şeyimiz olduğu halde isteklerimiz hiç bitmezken o amca ve teyze sadece maydanoz suyu istiyorlardı. Onların zengin gönülleri ve birbirlerine olan sevgileri çok duygulandırdı bizi..
~İnternetten alıntıdır~
İZMİR - Bir an olsun birbirlerinden ayrı düşmemek için farklı bakım evlerinde kalmayı reddedip 2 yıldır park ve kafelerde yaşayan çiftin hikayesi, sosyal medyada paylaşım rekoru kırdı. Çifti kaldıkları bir kafede gece yarısı bulan yürekli bir kadın onlar için dayalı döşeli bir ev tutarak aynı yastığa baş koymalarını sağladı. 🥹
26 notes · View notes
fatovski · 1 year
Text
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yağmur altında ya da karanlıkta
Bir başıma kalmış gibi.
Sevgilim böylesine alımlıyken
Güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
İyice belirmişken gökyüzünde
Onarırken, sararken hayat
Çocukların incinmiş gülüşlerini
Artık her park yeri bir apartman inşaatı
Her sokak bir otomobil nehriyse de.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Soğuk camlara dayayarak yüzümü
Kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
Yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Örterek yüreğime kara bir tülü.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kapkara bir gece penceremi dalarken
Öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
Yiğitliğin, özverinin, sevginin
Arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Bir darağacında ya da yolda yürürken
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken.
Ahmet Erhan
24 notes · View notes
siir-defterim · 8 months
Text
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yağmur altında ya da karanlıkta
Bir başıma kalmış gibi.
Sevgilim böylesine alımlıyken
Güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
İyice belirmişken gökyüzünde
Onarırken, sararken hayat
Çocukların incinmiş gülüşlerini
Artık her park yeri bir apartman inşaatı
Her sokak bir otomobil nehriyse de.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Soğuk camlara dayayarak yüzümü
Kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
Yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Örterek yüreğime kara bir tülü.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kapkara bir gece penceremi dalarken
Öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
Yiğitliğin, özverinin, sevginin
Arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Bir darağacında ya da yolda yürürken
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yirmi yaşında ve hayat bu kadar
Ahmet Erhan
12 notes · View notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
Tumblr media
"Bugün oturdum ölümü düşündüm Kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım Bugün oturdum ölümü düşündüm Yağmur altında ya da karanlıkta Bir başıma kalmış gibi. Sevgilim böylesine alımlıyken Güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol İyice belirmişken gökyüzünde Onarırken, sararken hayat Çocukların incinmiş gülüşlerini Artık her park yeri bir apartman inşaatı Her sokak bir otomobil nehriyse de. Bugün oturdum ölümü düşündüm Soğuk camlara dayayarak yüzümü Kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi Yaşayan ya da artık yaşamayan dostları Bugün oturdum ölümü düşündüm Örterek yüreğime kara bir tülü. Bugün oturdum ölümü düşündüm Kapkara bir gece penceremi dalarken Öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu Yiğitliğin, özverinin, sevginin Arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu. Bugün oturdum ölümü düşündüm Bir darağacında ya da yolda yürürken Bugün oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken"
- Ahmet Erhan
......
Biz bu memlekette hep ölümü düşünür olduk Ahmet Abi...
24 notes · View notes
ehilal · 7 months
Text
Bugün ilk araba kazamı yaptım.
Yaklaşık iki aydır aktif olarak araç kullanmaya çalışıyorum. Araç kullanmak şöyle dursun -bilen bilir- araçta yan koltukta otururken dahi bir takım panikler yaşayan, bu konuda çok çeşitli korkular geçirmiş, terapiyle bir kısmını atlatmış biriyim.
Ben de isterdim şöyle arabama atlayayım da yollara düşeyim. Ama hal yukarıda bahsettiğim gibiyken bu hayali kurmak bile zordu. Gel zaman git zaman evlendim, bir de araba sahibi olduk o arada. Eşim Gökhan ile binlerce km yollar yaptık. İyi bir copilot olarak kariyerime devam ediyordum. Sonra Gökhan'ın yaklaşık 15 yıldır kenarda duran ehliyetimi artık kullanmam gerektiğine dair motivasyonları ile acaba dedim kendi kendime.
Sonra kendimizi gecenin geç vakitlerinde Eryaman'ın kuş uçmaz kervan geçmez mahallelerinde bulduk. Kimsenin olmadığı sokaklarda pratikle geçen birkaç günün ardından Gökhan hızlı bir çıkış yaptı ve Çankaya'da oturmamızdan mütevellit artık burada trafiğe çıkmam gerektiğini, bu işin başka türlü olmayacağını söyledi. Kendisine güvenim sonsuzdur. Sağolsun sulardan serin, kaygısız bir insan olması sebebiyle beni pamuk gibi yapıp, cesareti basıp gerçek trafiğe soktu.
Bir kaç birlikte yolculuğun ardından içime dolan cesaretle ilk yalnız yolculuğumu evden 20 dk mesafedeki bir avmye yaptım. Yaptım ve oldu. Hayal etmesi bu denli güç bir şeyi başarmış olmanın mutluluğunu tarif edemem.
Tabi insanın içindeki kurt durur mu, ya kaza yaparsam bir gün diye kendini yedim bitirdim. Yine cool Gökhan rahatça 'e yapacaksın, bunlar ders. Sana bir şey olmasın yeter ki' diye beni şaşırtan sakinliğiyle susturdu içimdeki sesleri.
Gün bugün ey ahali. İlk kazamı yaptım. Şükür ki trafikte değil otoparkta arabayı park etmeye çalışırken başka bir arabayı usulca(!) çizdim. Yaşadığım paniği tarif etmek güç. Ellerim ve dizlerimin uzun yıllardır bu kadar titrediğini hatırlamıyorum. Aracın sahibini bulmam ile bir nebze rahatladım. Zira anlayışlı bir kadına rastladım. Binbir özür diledim, zararı ödeme konusunda mahçupça net konuştum. O sırada Gökhan yanıma geldi. Prosedürleri birbir yerine getirmeye çalıştım. O yine sakin, oldu bitti, ders alındı konu kapandı rahatlığımda.Bense olayın üzerinden saatler geçmesine rağmen gergin ve kendini suçlayan bir halde... Geçmiş olsun, en büyük kazamız bu olsun yine de.
3 notes · View notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
- Osmanlı Destancısı - Yaşayan önemli şairlerimizden biri, bir gün “Solcular Yahya Kemal’e arka çıksalardı, bu kadar sağa kaymazdı değil mi” diye sormuştu. Yaşamının yarısından çoğu Avrupa’da geçmiş, bir türlü Avrupalılığı kavrayamamış bir şairin solcular arka çıkıyor diye sola yönelmesi olası mıydı? Sanmıyorum. Yahya Kemal, “Şarklı” da değil, hep “Osmanlı” olmuştur. Birçok şeyi bilmez miydi? Bilmesi gerekir. Neden gerilerden, uzaklardan geliyor, bir daha yenilenmeyecek, benimsenmeyecek bir geçmişin özlemini duyuyordu? Yahya Kemal sakıncasız ve korkusuz olandan yanaydı. Nitekim yenici Mustafa Kemal’den hep korkmuştu. Bu korkusundan olacak, bir süre yurda gelememiş, dışarda beklemişti. Yakınları bağışlatınca da ayaklarına kapanarak gölgesine sığınmıştı. Bu yıl, Yahya Kemal’in yüzüncü doğum yılı kutlanıyor. Demek yaşasa yüz yaşını doldurmuş olacaktı. Nice yüzyılını doldurmuşlardan biri mi olacaktı? Olsa bile Park Otel kalmadığına göre, benzer bir otelin içkili salonunda gençlere görünecek miydi? Nadir Nadi ustamız anlatır, bir gün İstiklal Caddesi’nde kol kola yürüyorlarmış, söz Nâzım Hikmet’ten açılmış. Solculuk propagandası yapmak suçuyla birkaç yıldır hapiste yatan Nâzım’a birlikte acımışlar. Nadir Nadi, düşündüklerinden ötürü bir insanın hapiste yatmasına karşı olduğunu söylemiş. Yahya Kemal, her tehlikeli yeninin toplumda sürekli bir tepki yaratacağını öne sürmüş. Ardından çok soğukkanlı, basit bir gerçeği tekrarlıyormuşcasına: “Gelecek onlarındır” demiş. Nadir Nadi, “Önümüzdeki geleceğin ‘onlarda’ olduğuna inandığı hâlde ‘onlara’ katılmak şöyle dursun, acılarına bile üzülmeyi gerekli bulmuyordu” diyor. Şair için duyarlı kişi derler, böyle şair mi olur? Nâzım Hikmet’in annesi af kampanyası başladığında Nâzım Hikmet için Köprü üstünde imza topluyor. Bu sırada Yahya Kemal oradan geçmektedir. Değil imza vermek, görünmemek için yolunu değiştirir ve soluğu Falih Rıfkı’nın Dünya Gazetesi’nde alır. Falih Rıfkı’ya, Nâzım’ın annesine Köprü’de rastladığını, ondan kaçtığını şöyle anlatır: “Canân’ı gördüm, Köprü’de oğlunun bağışlanması için imza topluyordu. Hemen kaçtım, Canân bir lâşeydi”. Bir zamanlar şiirler yazılan, geçtiği yollarda beklenen bu güzel kadın onun dilinde “lâşe” oluyordu. Falih Rıfkı, “Onun yerine ben utandım” diyor. Bir Boğaziçi yalısında ölümünden sonra konuşulurken, “Mustafa Kemal mi” demiş. “Onu biz çıkardık. Eğer Sakarya’da yenilseydi, yerine bir yenisini koyardık.” Bazı şairler için çok şey söylenmez, ulu orta konuşulur, bunu da şaka kabul edenler olur. Ama bir şaire söylediklerinden ötürü dünya görüşü yükünü de sırtına vurdun mu eleştirilir, açıkları ortaya dökülür. Sırtındakiler defolu bir kumaş gibi sırıtır. Mustafa Kemal’e karşı Yahya Kemal!.. Her şey olur da, işte bu olmaz, bininci doğum yıl dönümünü yapsalar bile. Böyle anmalarda şairlerin sadece şiirlerinden, sanatından söz edilse denecek bir şey yoktur, siyasete koydukları ağırlık unutulur. Fakat şairler ve şiirleri ilerlemeye engel olan bir araç olarak kullanılmak istenirse, o zaman şairlerin siyasal tutumları da herkese göre eleştirilir. Yahya Kemal’in gençliği Paris’te olsun, memlekette olsun İttihatçıların arasında geçmiştir. Yeni Mecmua’da yazmasına karşın Ziya Gökalp de üstadı tutmazdı. Boşuna, “Harabisin harabati değilsin / Gözün mazidedir âti değilsin” dememiştir. Buna karşılık Yahya Kemal, kendinin “gelecek”, “âti” olduğuna inanmıştır. Yanıtı şöyle: “Ne harabi ne harabatiyim / Kökü mazide olan âtiyim”. Düşünce biçimi, inanışları, şiirleri, yazışı ile kimse Yahya Kemal için “gelecektir” diyemez. Değişik türleri deneyen bir şiir ustası olabilir. Her gün İttihat ve Terakki Genel Merkezi’ne gelen Yahya Kemal, fazla ilgi bulmasa bile onlardan ayrılamazdı. Birçok arkadaşı vardı. Falih Rıfkı Atay şöyle der: “Yahya Kemal bulunmadığı zamanlarda Ziya Gökalp’in çevresindeki gençlere, başlıca öğüdü, Yahya Kemal’i sevin ama benzemeyin idi.” Zaten, üstat kendinden başka kimseye benzemez, bunca yıl kimse de ona benzemedi ve benzemek de istemedi. NOT: Falih Rıfkı Atay, Yahya Kemal’in, Yakup Kadri, Ruşen Eşref Ünaydın, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi çok yakın arkadaşlarından biridir. Bir dönem vardır ki yedikleri, içtikleri ayrı gitmez. Bu yazıyı yazarken, Falih Rıfkı’nın Dünya Gazetesi’nde 2 Mayıs 1965 gününde yazdığı kesik, elimde değildi, sonra buldum. Bu yazıdan bir parçayı alıyorum: “... Ben yere kapanarak Atatürk’ün ayağını öpen tek adam hatırlarım: Yahya Kemal! Bursa’da ilk rastlayışımda öpmüştür. Acaba Anadolu’ya gitmek için kendisine yollanan para ile, Eskişehir bozgunu üzerine paniğe uğrayarak Bulgaristan’a gitmiş olduğunu unutturmak için mi idi? Öyle de olsa, tozlu ayağını öptüğü Atatürk öldükten sonra, eğer bana anlatılan doğru ise, bir Boğaziçi yalısında: ‘Mustafa Kemal diye bir kahramanı, o zamanlar lazım olduğu için biz icat ettik’ dememeli idi.” “... Yahya Kemal, Osmanlı emperyalizmi destancısı idi. Yeni Türkiye’yi doğuşundan bu yana hiçbir yanı ile benimsememiştir. Ne Türkçü, ne Türkçeci, ne de cumhuriyetçi idi. Büyük şair olduğuna inananlar, o benimsemediği için, Türkçülük, Türkçecilik ve cumhuriyetçiliklerini mi bırakacaklar? Yahut, fikirlerini ve inançlarını benimsemedikleri için şiirlerini mi okumayacaklar?” - Mehmed Kemal, Osmanlı Destancısı (Cumhuriyet Gazetesi, 4 Aralık 1984, Politika ve Ötesi) - Görsel: Yahya Kemal Beyatlı
15 notes · View notes
korelist · 2 years
Text
Tumblr media
GUARDIAN : THE LONELY AND GREAT GOD // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı:8,6 Benim puanım:10
Drama:  Guardian: The Lonely and Great God      
Hangul: 쓸쓸하고 찬란하神-도깨비
Director: Lee Eung-Bok
Writer: Kim Eun-Sook
Network: tvN
Episodes: 16
Date: 2017
Genre: Fantasy / Romance
Language: Korean
Country: South Korea
Cast:  Gong Yoo, Kim Go-Eun, Lee Dong-Wook, Yoo In-Na, Yook Sung-Jae
2017 (10th) Korea Drama Awards - October 2, 2017
Best Drama Award
Best New Actor (Yook Sung-Jae)
Star Award (Yook Sung-Jae)
Popular Character Award (Park Kyung-Hye) / (Kim Byung-Chul)
2017 (53rd) BaekSang Arts Awards - May 3, 2017
Grand Prize (Daesang) (Kim Eun-Sook)
Best Actor (Gong Yoo)
 Geldik benim favorilerimden birine. Aldığı ödüllerden de anlaşılabileceği gibi Kore dizileri arasında kült olduğu söylenebilir. Goblin tam adıyla Guardian: The Lonely and Great God. Zaman geçtikten sonra tekrar tekrar izlendiğinde aynı duyguları yaşatacağına eminim.
Konusu 3 kişi etrafında dönüyor. Ölümsüz bir Goblin(Gong Yoo), hafızası olmayan bir ölüm meleği(Lee Dong-Wook) ve hayaletleri görebilen liseli bir kız(Kim Go-Eun). 900 yıl önce Kim Shin adında bir komutan, halk arasında hükümdardan daha çok sözü geçtiği ve kahraman olarak görüldüğü için hükümdar tarafından kaybedilecek bir savaşa gönderilir. Kim Shin ise bu savaştan ülkesini ve askerlerini koruyarak sağ salim döner. Bunun üzerine hükümdar, ölüme gönderdiği halde yaşadığı için itaatsizlikten Kim Shin ve soyunu idama mahkum eder. Kim Shin sayısız savaş kazandığı kendi kılıcının göğsüne saplanması ile öldürülür. Kılıç aldığı canlar ve kurtardığı hayatlar ile Kim Shin ile bütünleşir ve Goblin doğar. Kim Shin için bu durum hem sonsuz bir ceza, hem de ölümsüzlük ile mükafattır. Sevdiklerinin yaşlanıp ölmesini izlemek en büyük cezasıdır. Tek kurtuluşu göğsündeki kılıcın çıkartılmasıdır. Bunu görebilecek ve çıkartabilecek tek kişi ise Goblin’in gelinidir.  900 yıl boyunca kılıcı çıkartıp sonunda onu bu ıstıraptan kurtaracak huzurla ölmesine yardım edecek gelinini arar.
Geçmiş hayatlarında büyük bir günah işlemiş kişiler, hafızası silip ölüm meleği olmakla cezalandırmaktadır. Bizim ölüm meleği bir gün ölüm günü gelen hamile bir kadının canını almak için gittiğinde Goblin kadının hayatını kurtarır. Hayatı kurtulan kadın, doğmaması gereken bebeğini doğursa bile, 9 yıl kadar yaşayabilir. Ölüm meleği kadının geç de olsa canını alır ama küçük kız bir anomalidir. Hiç yaşamıyor olması gerektiği için, ölüm meleği onun da peşindedir. Goblin tarafından kurtarılması ve anomali olması nedeniyle hayaletleri görmektedir. Hayaletler ona sürekli Goblinin gelini olduğunu o yüzden onları görebildiğini söylemektedir.
Ve dizi bu üç karakterin bir araya gelmesi ile başlar. Hikayenin akışı, müzikleri ve oyuncu kadrosu hatta kurgusu dahil muazzam bir iş olmuş. Dizide klişelere rastlamak çok zor. Oyuncuların kimyaları o kadar uyumlu ki, hiç kimse için ‘bunun yerine şu oynasaydı’ diyemiyorsunuz. Hem kahkaha atıp, hem gözleriniz doluyor. Bütün duyguları yaşatıp izleyiciyi doyuruyorlar. Sadece aşk değil, hikayedeki arkadaşlıklar bile uzun süre akılda kalacak şekilde işleniyor.
Bahsettiğim bu uyumun yanı sıra dizi, izleyiciye hem Güney Kore’nin doğal güzelliklerini sergiliyor, hem de minik bir kanada turu attırıyor. Kore’de çeşit çeşit bulunan batıl inançlardan da yenilerini öğrenmiş oluyoruz. Düşen akçaağaç yaprağını tutan kişi yanındakine aşık olur gibi…
Fantastik yanı nedeni ile oyuncuların yaş farkı çok fazla göz tırmalamıyor. Keza Kim Go-Eun (1991) rol gereği neşeli, hareketli bir lise öğrencisini oynuyor. Tanıştığı bu tuhaf adamın Goblin olduğunu bir bilişte bildikten sonra ben senin gelininim diye etrafında dolaşmaya başlaması ise oldukça çocuksu, her bulduğu fırsatta ‘seni seviyorum’ diye kocaman sırıtması ise komikti. Gong Yoo (1979) ise, yine rol gereği zaten 900 yılı aşkın süredir yaşayan doğaüstü bir varlık. Oyuncular arasındaki yaş farkı da bir miktar bu fantastik karakterleri destekler gibiydi. 900 yıldır gelinini aramasına rağmen duygusal anlamda bir çocuktan farkı olmayan Goblin, flörtleşmenin ne demek olduğundan bile bihaber utangaç tavırları ile izleyiciyi yakalamayı başarıyor. Bu ikilinin sahnelerinden kafamızı kaldırdığımızda ise dizinin en güzel yanı ölüm meleği ile Goblin arasındaki ilişkiydi.
Goblin ölümsüz olduğu için, yıllar boyunca yanındaki yardımcı önce yeğeni, sonra amcası, en son dedesi olurken, yardımcısının oğlu ise bir sonraki nesil babasının yerini alıyor. Yani babadan oğula, Goblin’in yaverliğini yapıyorlar. Günümüzde ise yeğeni rolündeki genç delikanlı, uzunca bir süre yurtdışında olacak diye Goblin’in evini kiraya veriyor. Goblin ise liseli kızımız ile karşılaştığı için bir yere gidemeyeceğini anlayıp onu da alıp evine geliyor. Eve geldiklerinde, yeni kiracının kızın canını almaya çalışan ölüm meleği olduğunu görüyor. Ve böylece bu üçlü aynı çatı altında yaşamak zorunda kalıyor.
Aslında çok fazla anlatıp keyfini kaçırmaya gerek yok. Dizide eleştireceğimi sandığım pek bir şey de yok. Herkes gibi bende sonundan çok hoşlanmadım ama güzel sonla biten Kore dizisi bulmak yağmur yağarken yıldız saymak gibi bir şey.
OST :
Chanyeol,Punch - Stay with me
Soyou - I miss you
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
4 notes · View notes
pazaryerigundem · 17 hours
Text
Buika bu akşam Bursa'da muhteşem bir konsere imza atacak
https://pazaryerigundem.com/haber/188050/buika-bu-aksam-bursada-muhtesem-bir-konsere-imza-atacak/
Buika bu akşam Bursa'da muhteşem bir konsere imza atacak
Tumblr media
İspanya’dan dünyaya yayılan şöhreti sayesinde müzik dünyasında önemli bir yere sahip olan Buika etkileyici sesi ile bu akşam Bursa Kültür Park Açıkhava Tiyatrosu’nda konser vermeye hazırlanıyor.
BURSA (İGFA) – Gelmiş geçmiş en iyi vokaller arasında gösterilen; besteci, söz yazarı ve İspanyol aşk şarkılarının tutkulu sesi Grammy Ödüllü sanatçı, Buika, farklı kültürleri bir araya getirdiği,  flamenko, soul, Afrika müzikleri, R&B, rumba ve cazın harmanlandığı sınırları aşan görkemli müzikleriyle  bu akşam Piu Entertainment organizasyonuyla, Bursa Kültür Park Açıkhava Tiyatrosu’nda  unutulmaz anlara imza atacak.
Tumblr media
Şarkı söylemenin ötesinde; onları yaşayan, deneyimleyen ve kulağımıza fısıldayan Buika, eşsiz sesi ve sahnedeki enerjisiyle izleyenleri büyüleyecek.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
tek başıma bir şeylere başlama korkusunu iliklerime kadar hissettiğim bir dönemdeyim. bak şimdi, kahve soğuyor. şarkılar geçiyor arkadan ardı ardına. günün sonunda o masada yine sen varsın. kim kaldı ki? verilen sözlerin anlamı ne zamandı? ölümün bir hain gibi aralarda mi gezinmesi gerekirdi pişmanlık için? bir şehir, bir umut, bir korku. dünyanın bir ucunda da olsam, nefes aldığım sürece yaşamak zorunda olacağım. bir yerde seveceğim de yaşamayı, zorunluluk olarak görmek dışında. çok seveceğim hem de. kendi kafamda kurduğum küçük dünya başıma yıkıldığından beri, enkazından kayıp anılar çıkıyor. baş edemediği yerde kaçar insanoğlu. yüzleşmek zor olandır her zaman. yüzleşiyorum. yeni bir şehirde, bir açık kapı bırakıyorum kendime. tekrar başlayabilmek için. tekrar nefes almak için. orada da bir sokağım olur, her girdiğimde aynı kediyi sevdiğim. bir park olur belki, benimseyip her sıkıştığımda gidebileceğim. bir bankım olur, gidecek yerim olmadığında kendime ait hissedebileceğim. bir ajandam olur yine, bu sefer yalnızca kendime adadığım. belki bir gün şarkım gibi kitabım da biter, belli mi olur? suçlamak için sebep aramak yerine, bir şeylerin neden olmadığını anlamaya çalışırım belki benim için ne kadar saçma da olsa. büyürüm ya. ilaç saatim geldiğinde hatırlatan biri olmaz yanımda o zaman. belki çizgi film izlemeyi bile yediremem kendime, yaşı olmasa bile. yine de hangi yaşta olursam olayım eskisinden çok daha farklı bir dünya kuracağım kendime. çok daha güçlü. çok daha net. çok daha cesur. inanacağım orada kendime. imkansızları zorlayacağım, bir gün olacağını bilerek. çünkü o kadar güçlüyüm. ne demiş Sabahattin Ali,
ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.
040924
1 note · View note
elazigsurmanset · 25 days
Text
Fibromiyalji Genel kas ağrıları, uyku bozuklukları, depresyon gibi semptomlar yaşayan kişilerde görülen kronik bir rahatsızlıktır
Tumblr media
Fibromiyalji, özellikle sabahları yorgun uyanan ve genel kas ağrıları, uyku bozuklukları, depresyon ve sürekli yorgunluk gibi semptomlar yaşayan kişilerde görülen kronik bir rahatsızlıktır. VM Medical Park Samsun Hastanesi'nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Figen Lokumcu'ya göre, fibromiyalji özellikle 30-50 yaş arası kadınlarda daha sık görülür ve hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Dr. Lokumcu, fibromiyaljinin erken teşhis edilmesinin önemine vurgu yaparak, hastalığın tedavisinde fizik tedavi, psikolojik destek, diyet düzenlemeleri ve ilaç tedavisi gibi çeşitli yaklaşımların yanı sıra nöral terapi, ozon tedavisi ve glutatyon tedavisi gibi tamamlayıcı yöntemlerin de etkili olabileceğini belirtmiştir. Eğer sabahları yorgun uyanma, vücut genelinde ağrılar hissetme ve yaşam kalitesinde düşüş gibi belirtiler yaşıyorsanız, erken tanı ve uygun tedavi için uzman bir hekime danışmanız önerilir.. Read the full article
0 notes
otizmhaberleri · 1 month
Text
Otizmli çocuklar, sokakta yaşayan kediler için park içerisine mama kapları bıraktı.
AKDENİZ Otizm Spor Kulübü Derneği üyesi otizmli çocuklar, sokakta yaşayan kediler için park içerisine mama kapları bıraktı. Akdeniz Otizm Spor Kulübü Derneği ve Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki olan EKDAĞ arasında yapılan sosyal sorumluluk projesi kapsamında otizmli çocuklar Kepez ilçesinde bulunan Dokuma Park içerisindeki kediler için parkın farklı yerlerine mama kapları bıraktı. Mama…
0 notes
finansca66 · 1 month
Text
Dualtron, elektrikli scooter dünyasında yenilikçi ve performans odaklı bir markadır. Güçlü motorları, uzun menzili ve dayanıklı yapısıyla dikkat çeken Dualtron scooterlar, şehir içi ulaşımda konfor ve hız arayan kullanıcılar için ideal bir tercihtir. Özellikle yoğun trafikte hızlı ve çevik hareket edebilme kabiliyeti, bu scooterların en büyük avantajlarından biridir. Dualtron modelleri, yüksek hızlara ulaşabilen motorları ve gelişmiş süspansiyon sistemleri sayesinde, hem güvenli hem de keyifli bir sürüş deneyimi sunar.
Dualtron Türkiye pazarında da giderek popülerlik kazanmaktadır. Türkiye’de şehir yaşamının hızla değişen dinamikleri, Dualtron Türkiye scooterlarının şehir içi ulaşım için mükemmel bir çözüm haline gelmesine yol açmıştır. Yoğun trafik, park sorunu ve ulaşım maliyetleri gibi zorluklarla başa çıkmak için Dualtron scooterlar, hem çevre dostu hem de ekonomik bir seçenek sunar. Ayrıca, Dualtron Türkiye pazarında çeşitli modellerin bulunması, kullanıcıların ihtiyaçlarına ve tercihlerine uygun seçenekler bulabilmesini sağlar.
Dualtron scooterlar, yalnızca performanslarıyla değil, aynı zamanda dayanıklılıkları ve uzun ömürlü batarya kapasiteleriyle de tanınır. Türkiye’de artan elektrikli scooter kullanımıyla birlikte, Dualtron Türkiye pazarında geniş bir kullanıcı kitlesine hitap etmektedir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ve trafikten kaçınmak isteyen kullanıcılar için Dualtron, ideal bir ulaşım aracı olarak öne çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Dualtron ve Dualtron Türkiye scooterları, modern şehir yaşamının ihtiyaçlarına uygun, yenilikçi ve pratik bir ulaşım çözümü sunar. Hem performans hem de güvenlik açısından üstün özelliklere sahip bu scooterlar, kullanıcılarına hızlı, rahat ve çevreci bir ulaşım imkânı sağlar. Bu nedenle, şehir içi ulaşımda hem pratik hem de çevre dostu bir alternatif arayanlar için Dualtron mükemmel bir tercihtir.
0 notes
Text
12.06.24 MEGADETH KONSERİ (KÇP)
Tumblr media
Sıcak bir haziran gününden merhabalar ve iyi bayramlar arkadaşlar. Bu senenin efsane konserlerinden birini daha geride bıraktık. “Scorpions” konserlerine katılamadığım için kendi adıma bu senenin ilk Küçükçiftlik park, (Ağustos sonu ülkemize tekrar gelecek olan “Overkill”den Bobby Blitz’in tabiriyle nam-ı diğer “Çüçüçiçik park”) konserini yaşadım. “Kçp”nin şehrin göbeğindeki avantajlı konumu çoğu zaman insanları rahat ettirmiştir ama “Megadeth” konseri, Tüpraş stadyumunda aynı anda gerçekleşen Ajda Pekkan konseriyle ve Harbiye açık hava da ki başka bir etkinlikle birleşince “Kçp” bu sefer güldürmedi. Senenin nem oranı en yüksek, cehennemi, boğucu havasında bile Maçka parkının altında kalan “Kçp”ye inerken nefes almaya başlasakta, sürekli akan kalabalık yüzünden kaldırımlarda zar zor durabildik. Arada bir esen cılız rüzgarlarla bağzı bağzı ferahladık, sıcak birayla tekrar bayıldık. Çoğu kişinin aksine alana güneş bi nebze kırıldıktan sonra saat 7 gibi ulaştık. Maçka parkının alt girişinden başlayan kuyruk, “Kçp” giriş kapılarına kadar sürüyordu. Bir klasik olan “X” bir “Kçp” konseri öncesi çimenlere yayılma aktivitesi gerçekleşemedi, insan kalabalığından çimenler görülemedi. Olsundu, içeride de bu sefer bol bol çayır çimen vardı. (“Kçp” Bahçe bölümü de “Megadeth” seyircisi kullanımına açıktı.) Senenin en kalabalık “Metal” müzik konseriydi, belki en sıcak günlerinden biriydi. “Megadeth” gelmişti. Bu ismin hakkı hem grup tarafından, hem seyirci tarafından sonuna kadar verildi! Unutulmaz bir deneyim yaşandı. Buyursunlar aşağıya!
Tumblr media
Bundan on sene önce, o zamanların yurtdışı festivallerini aratmayacak “Metal” müzik etkinlikleri ülkemizde gerçekleşiyordu. “Megadeth” bu konserden önce son olarak 2014 yılında üç günlük “Rock Off” festivalinde sahne almıştı. “Him” aniden bastıran yağmur yüzünden performansını yarıda kesmek zorunda kalmıştı, “Amon Amarth” bir “Viking” işgali gibi üzerimizden geçmişti. “Haggard” “Gojira” bu grupların hepsi aynı festival çatısı altında “Kçp”de boy göstermişti. “Rock off” “Headbanger’s Weekend” “Unirock” “Kçp” geçmişte bir sürü metal müzik festivaline ev sahipliği yapmıştı. Bu kadar uzun uzun anlatmamın sebebine hemen geleyim; Ben “Kçp” de böyle bir kalabalığı en son “Iron Maiden”ın geldiği ikinci “Sonisphere” festivalinde görmüştüm. Bilmeyenler için “Sonisphere”de bir festivaldi (Good old laik days.) ve benim için Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi metal müzik grubu olan “Iron Maiden” dışında “Slipknot” (Yanlış duymadınız.) Alice Cooper, “Inflames” gibi isimlerde bu festivalde sahne almıştı. Ne demek istediğimi anladınız sanırım. 12 Haziran 2024 günü, “Kçp” den içeriye girdiğimizde karşımızda işte böyle bir kalabalık vardı. Az önce saymış olduğum bütün grupların kalabalığını “Megadeth” tam on üç sene sonra tek başına dakikalar içerisinde (Burası çokomelli.) toplamıştı! Nasıl böyle olmuştu? Ne alakaydı? Bu adamlar şarapmıydı? Nüfus patlamasımı olmuştu? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrenmişti? gibi konuları önceki yazılarımda bol bol irdelemiştim oradan şeyapılabilir.
Tumblr media
Haliyle böyle bir kalabalığı içeriye doldurmak, etkinlik bitince tekrar boşaltmak başlı başına bir sanat. Barlardır, tuvaletlerdir, ödeme sistemidir, yeme içmedir aslına bakarsanız kapı açılış saati olan 18.00 den etkinlik bitimi olan 23.15 ve + süreçlere kadar yaşayan bir küçük şehir kuruyorsunuz. Dışarıda köfte dumanları, egzoz kokuları ve sıcak Vodka yudumları arasında gözlemleyebildiğim kadarıyla etkinlik alanına üç ana giriş vardı. “Sahne önü” ve “Vip” Maçka tarafına doğru, diğer iki giriş Dolmabahçe tarafına doğru konumlanmıştı. Her üç girişte de yoğun kuyruklar yaşandı. İnsanlar “Megadeth”i biraz daha önden izleyebilmek adına sıcağın altında bu kuyruklarda beklemeyi göze aldı. “Metal” müziğin ruhu nerede diyenlere bu kuyrukları kolaylıkla örnek gösterebilirim. Bizde zamanında az beklemedik bu kuyruklarda. (Orta yaşlı Metalci girer.) Konser saati yaklaşırken içeriden tanıdık, enerjik bir ses (Muhtemelen Adil abi.) “Megadeth”in birazdan sahnede olacağını ve kendilerine gösterilen bu yoğun ilgi karşısında “Setlist”e ekstra parçalar kattıkları müjdesini veriyor. İçeriden bir haykırış ve heyecan kakafonisi yükseliyor. Ee artık içeriye girme zamanı, kalabalık beni çağırıyor.
Kapılardan geçiyoruz. Aman dikkat arkadaşlar zincir, takı toka, “Spike”lı bileklik artık aklınıza gelen sevdiğiniz ne varsa güvenlik tarafından itinayla çöpe atılıyor, ona göre “Kçp”ye hazırlıksız gelin. (2008 Ali Sami Yen Metallica konserinde benim de bilekliklerim çöpe gitmişti, güvenlik önlemi için oluyor malesef böyle şeyler.) İçerisi “Pelennor” çayırlarına yayılmış “Sauron”un ordusu gibi. Tam bir festival havası hakim. İlk hedefim olan arkadaki barlardan birine giderken seyirci müthiş bir çoşkuyla grubu sahneye davet ediyor. “Her konserde meşale gibi telefon tutuyorlar” yorumları okumuştum. Evet bende o nostaljik ve artık ulaşılması ütopik telefonsuz Dünya düzenini özlüyorum ama yapacak bir şey yok. “Megadeth” çağrılırken havaya tutulan telefon ışıkları güzel bir görüntü yaratmıyor değil. Bazı telefonlar çıplak gözle gördüğünüz görüntüden daha kaliteli çekim yapıyor. Boyunuz kısa, yeriniz darsa falan bu arkadaşlardan birinin arkasına geçip konseri oradan izleyin. (Gerçi bu konserde üç adet ekran vardı zaten ve bir çok kişi konseri bu şekilde izleyebildi.) Ben bile bir konserde buna benzer bir deneyim yaşamıştım. Pek hoş değil evet ama ne yaparsın işte..
Tumblr media
Bar kuyruğunda beklerken “Megadeth” onbinlerce kişinin çığlıkları arasında sahneye çıktı. Kısa bir “Intro” sonrası 2022 yılında çıkardıkları “The Sick, The Dying… And The Dead!” albümü ile aynı adı taşıyan şarkılarıyla halihazırda yanan ortamı yellemeye başladılar. Ardından “Dread And The Fugutive Mind” ve “Wake Up Dead” hızla çalınmaya devam etti. İlk bir kaç şarkıda davul tomlarını tam duyamasam da davulun diğer elemanları, (Özellikle ziller çok iyi duyuldu) gitarlar ve vokal arka taraflara gayet iyi geldi. Çıkışta konuştuğum arkadaşlarım ilk parçalarda da davuldan çok temiz ve net bir ses aldıklarını söylediler. Belki ilk etapta konuma göre ses dağılımında bir sıkıntı olmuştur ama “In My Darkest Our” ve “This Was My Life” çalınırken konser alanının her yerini tavaf etmekten keyif alan ben, yine her yerde iyi şekilde duyulan mükemmele yakın bir sesi bu kulaklarla aldım
Tumblr media
Konserin başlarında epey bir süre kuyruklarda oyalanmak zorunda kaldım. “Kçp” “URU” diye yeni bir ödeme sistemi (Akıllı telefon uygulaması, App.) geliştirmiş. Çoğu kişi şikayetçi, henüz daha sisteme hakim değil, internetle problem yaşıyor vs. Bu da kuyrukların uzamasına sebep oluyor. Bence insanlar alıştıktan sonra sistemin kendisi bir sıkıntı yaratmayacaktır. Ben efektif bir şekilde kullanabildim. Önceden telefonumdan uygulamaya bakiye yükledim, (İçeride de yükleme alanları var fakat tavsiye etmiyorum. Buradan yüklediğiniz paranın geri iadeside yok, sanırım hepsini etkinlik bitene kadar harcamak zorundasınız.) barlarda uygulamadan “QR” kodu gösterdim, konser sonrası içinde kalan kullanmadığım bakiyem iki gün sonra kartıma iade edildi falan ama bu haliyle bana kalıcı bir çözüm olacak gibi gelmedi. Sonuç olarak insanlar yine siparişlerini konser gürültüleri arasında çalışanlara vermeye çalışıyor ve iki tarafta birbirini kesinlikle anlayamıyor. Belki ileride uygulama içinden siparişte verilebilir. Parayı yükle, istediğini seç, “QR” göster, istediğin birayı kap sistemi çalışabilir. Fakat ne olursa olsun alan içerisinde dört bir yanı full çalışan barda yapsan, bileklikte dağıtsan, havadan zeplinle bira da yağdırsan, o kalabalıkta, o mekanda bizim memlekette her zaman aksamalar yaşanacaktır.
Tumblr media
Gitarlar estiriyor, davullar gümbürdüyor, Dave baba yardırıyor 18. Hangar beni benden alıyor. Sıra, sıcak, düşünce müşünce hiçbir şey kalmadı geriye. “Angry Again” “Skin O My Teeth” tam gaz devam ediyoruz. 62 yaşında ki Dave Mustaine şaşırtıcı bir performans sergiliyor. Bu adam çokta yaşlanmamış mı? Sesi değişmemiş mi? “Iron Maiden”dan Bruce Dickinson için bile sesi artık çokta eskisi gibi değil diyebilirim belki ama vokal stilleri çok farklı olsa da Dave Mustaine ya da “Overkill”den Bobby Blitz, bir ihtimal James Hetfield gibi herifler için “çok bozdu ya” asla diyemiyorum. “ABD” havasında suyunda bir şey mi var? “Bourbon” sese iyi geliyor, “Scotch” yaramıyor mu? Anlayamadım. “Hook In Mouth” ve “She Wolf” sonrası bütün seyirci tek bir ağızdan yemin etmiş gibi “Sweating Bullets” girişinde Mustaine’e eşlik ediyor. Bazı kısımları Mustaine sadece seyirciye söyletiyor. “Hello me, meet the real me..” (Hatta bir seyircinin elinde bu sözcüklerin yazılı olduğu bir pankartta vardı, hoştu.) 60’larınızda bir “Thrash/Heavy Metal” grubu da olsanız konsere çıkmak, turneler yapmak her zaman çok iyi bir kondisyona sahip olmayı gerektirir. Spor yapmak, maça çıkmak gibidir bu iş. Hele içerisinde festivaller barındıran bir turne maratonu “NBA Playoff”ları gibi geçer. Orta Avrupa, Doğu bloğu gruplarını elersiniz falan. Henüz otuzlarını sollamakta olan, kırklarında ne yapacağını bilemeyen, sadece seyirci olarak kan ter içinde kalan ben, sahnede ki 60’lık abimize ve gruba tam puanımı veriyorum, helal olsun, bu kadar olurdu cidden.
Tumblr media
Dubudumdum dumdum dumdumdumdum. “Trust” gümbürtüleri davuldan geldi, benimde çişim geldi. Davula eşlik ede ede en yakın tuvaleti arıyorum fakat müjde! Her yer tuvalet. Yani tuvalet konusu gerçekten çok iyi şekilde çözülmüş. Sağda zaten “Kçp” nin yıllardır kullanılan tuvaletleri dışında sol tarafa portatif tuvalet kabinleri döşenmiş. İki birada bir yarış atı gibi işeyen ben için muazzam bir deneyim, bulunmaz bir nimet. “Tornado Of Souls”ta bir gitar solo dinledik ki hala kulağımda.. “Countdown To Extinction” da biraz dolanmaya karar verdim. (Mümkün olduğu ölçüde.) Sahne önü bölümünün ayrı bir mücadelesi var, kendi içinde kapalı ve full kapasite dolu, kendine ait barı olan sınırlı bir alan. Sesi en iyi alan yer mi? tartışılır ama görüntü olarak tabiki en verimli yer. Gördüğüm kadarıyla herkes halinden memnun gibiydi alınan biletlere değmişti. “Vip lounge” sahnenin sağ tarafına, biraz köşe bir yere konumlanmış durumda. Burada izlediğim konserler olmuştu. O günlerden beri yeri değişmemiş. Sahneye çaprazdan bakmak mükemmel bir fikir olmasa da, hafif yükseltisi sayesinde burası hoş konser manzaraları sunuyor. Buralar bilmediğiniz gibi. Şimdi gelelim Titanic’in diğer kamaralarına, benim esas ilgimi çeken “Jungle”ın kalbine, arka sıralara!
“We’ll Be Back!” Kesinlikle! “Megadeth”in son albümünden gaz bulduğum, söylenmesi eğlenceli bir şarkı. Nakaratı söyleye söyleye arkalara ilerliyorum, sahnenin sağında ve solunda bulunan, içinde “Megadeth” oynayan ekranlara sırtımı veriyorum. “Normal giriş” kategorisi resmiyete dökülmemiş bir şekilde ikiye ayrılmış durumda. Ses, ışık kulesinin (Kumanda merkezinin.) arkasında konumlanmış üçüncü bir dev ekran ve biraz arkasına kadar kocaman bir alan “Normal giriş” kategorisinin ilk düzlüğünü oluşturuyor. Bu üçüncü dev ekran’ın önü genelde bereket boş durdu, bu sayede orada biraz nefes alabildik. (İnsanlar bunun önünde durmayı tercih etmedi, ekran sahneyi tamamen kapatacak şekilde konumlanmıştı, konserde sadece televizyon seyretmenin pek manası yoktu.) Bunun dışında geriye kalan hemen her yer silme insandı. “Normal giriş” kategorisinin ikinci düzlüğü diye tanımlayacağım yer, çimenlik bir alan “Kçp”nin Bahçe bölümü. Normalde daha önce gittiğim konserlerde bu bölüm ayrı tutulur, (Aynı gün olmasa da farklı günlerde oraya özel farklı etkinlikler düzenlenir.) paravanlarla kapatılırdı. Böylesine kalabalık bir konserde, bu bölümde ana etkinlik alanına dahil edilmişti. Esas film burada kopuyordu!
Tumblr media
Bahçe bölümünün ön safları üç sıra mevzilenmiş “Elf” okçuları gibi görünüyordu. Kaderine razı ama yinede cılız bir şekilde savaşı kazanma umuduyla çok uzaklardan sahneye bakmaya çabalıyorlardı. Ölüler ve yaralılar arkadaydı. Bahçe alanı, günün yorgunluğundan bitap düşmüş, güneş çarpması, sıcak çarpması, artık aklınıza ne gelirse çarpması yaşamış, sere serpe çimenlere uzanmış insanlarla doluydu. Bu insanlar artık “Megadeth” konserinden umutlarını kaybetmiş durumdalardı ama teorik olarak hala bir “Megadeth” konseri içerisindeydi. “Merch” standına gitmeye çalışırken, karanlıkta yere yatmış insanlara basmamak için mayın tarlasında yürür gibi dikkatle, yavaş ve hafif adımlar attım. Ses buraya bile fena gelmiyordu aslında ama aklınızda bulunsun, eğer dinlemeye gittiğiniz grubu birde ekran dışında canlı izlemek istiyorsanız, ya dakikalar içerisinde sahne önü biletine ulaşmalısınız, ya da saatlerce kuyrukta bekleyerek “Genel giriş” kategorisi içerisinde en önlerde yer tutmalısınız. Çok uzaklardan bir uğultu yükselince olduğum yerde duruyorum, geri basıyorum ve sahneye doğru gidebileceğim en ön yere kadar gitmeye çalışıyorum. “Symphony Of Destruction” sesleri duyuyorum!
“Megadeth” “Megadeth” “I love you Megadeth” bir çok gitaristin hocası, belki ilk çaldığı “Metal müzik” eserlerinin sahibi “Megadeth” artık sahnede devleşiyordu. Eskiler derdi “Gitar çalan adam Megadeth kıymetini daha iyi anlar” diye. Doğru bir söz olabilir, hiçbir zaman gitar çalmadım ama yinede “Megadeth” ve Dave Mustaine farkını her zaman hissettim. Mustaine’in seyirciyle ilişkisi tadındaydı, bir ara pankart taşıyan hayranlardan birine takıldı. “Bilekliğimi vermemi mi istiyorsun? Bu işe yaramayacak” gibi bir şeydi sanırım, yanlış duymuş olabilirim. Aksi demeyelimde, bilgiç, olgun bir abimizin, emekli albayımızın bizimle kısa süreliğine iletişim kurması gibi bir deneyimdi. Hızlı bir şekilde çalınan “Peace Sells” sonrası (Fazla manalı ve benim her zaman ayrı bir sevdiğim, ayrı bir yere koyduğum şarkıdır.) kısa bir ara oluyor, Dave Mustaine sahnede tekrardan konuşuyor, altı dakikalık bir şarkılarının olduğunu ama üç dakikalarının kaldığını söylüyor. Seyirciden hayal kırıklığı nidaları yükseliyor. Sanırım çıkış trafiği için bir planlama yapılmış durumda. Aynı bölgede üç etkinliğin olduğu bir Çarşamba akşamı daha da karışmamalı. “Holy Wars” çalınıyor ve tam manasıyla dağılıyoruz. Yer yer “Pogo” yapan, “Circle Pit”ler oluşturan gençler gördüm. Hepsi bu müziğe gönül vermiş insanlar için çok güzel manzaralardı.
Tumblr media
“Holy Wars” etkisi geçmeden Mustaine, saz arkadaşlarını tanıtıyor, alkış kıyamet. “Silent Scorn” sonrası “Outro”lar ve akabinde “Megadeth” “Kçp” sahnesinden iniyor. Şok’u atlatmak zor. Kırk küsür senelik grup bizlere iki saat boyunca unutulmaz anlar yaşatmış. İyi ki Dave Mustaine ve “Metallica” arasında ki yollar ayrılmış, “Thrash Metal” Dünyası “Megadeth” gibi epik bir gruba kavuşmuş diyoruz. Artık alanı terk etmek lazım fakat kalabalık dört bir yandan dalgalar halinde üzerimize geliyor. Kocaman “WC” tabelaları çok iyi fikirdi, keşke aynı şey çıkışlar içinde geçerli olsaydı. Ne yapacağımızı bilemez halde önce sol sonra “Kçp”nin kırmızı ana kapısına doğru sağ gürühu takip ederken kendimizi bir çıkmazda bulduk. Bizim çıkacağımız ana kapının önüne, “Sahne önü” insanları önden çıkabilsin diye barikat çekilmişti. Biz beklemek zorunda bırakılırken, “Sahne önü”nün neşe içerisinde dağıldığını seyrediyorduk. Titanik batıyordu, filikalar azalıyordu. Zenginler kendilerini kurtarırken, fakirler suda boğuluyordu. Yanımda duran eşime döndüm “Rose” dedim, seni seviyorum! (Benden de ne DiCaprio olur ya!)
Tumblr media
İşin şakası bir yana basit bir planlamayla çözülecek iş çorba olmuştu. Biraz daha bekledikten sonra bizim barikatlarda açıldı, kendimizi dışarıya salabildik. Sigara, bira, muhabbet, sohbet. Haydi dedik artık konser bitti ama macera devam ediyor. İlk taksiyi bulana “Dorock”ta benden bira! Tabiki günümüz İstanbul koşullarında bu artık daha da büyük bir şaka… Kabataş’a kadar yürüdük oradan yorgun argın kendimizi bir şekilde evimize attık. Biz yürürken Tüpraş stadyumunda günün “Headliner”ı Ajda ablamızın konseri devam ediyordu. Dışarıdan ona da eşlik ettik. Acısıyla tatlısıyla bir “Megadeth” konserini daha geride bıraktık. Unutulmaz anlar yaşadık. Bir daha gelirler mi? Umarım şarkılarında ki gibi olur. “We’ll Be Back” Bir sonraki konserde görüşmek üzere benim güzel, şortlu, metalci kardeşlerim. Sağlıcakla, sevgiyle kalın!
1 note · View note
tvkiralamahizmeti · 4 months
Text
Bursa Ortopedi
Bursa Ortopedi
VM Medical Park Bursa Hastanesi’nde hizmet veren Bursa Ortopedi'nin internet sitesine hoşgeldiniz. Bursa Ortopedi olarak, kapsamlı ortopedi ve travma bakımı sunmak temel hedefimiz. Her biri ortopedinin farklı alanlarında uzmanlaşmış üç ortopedi cerrahından oluşan ekibimiz, tüm ortopedik rahatsızlıklara uygun tedaviyi sunmak için gerekli deneyim ve donanıma sahiptir.
Ekibimizle Tanışın
Dr. Öğr. Üyesi Yusuf Onur KIZILAY: Spor Hekimliği ve Artroskopi konusunda uzmandır. Dr. Kızılay bilimsel birikimi ve yüksek sayıda ameliyat tecrübesiyle spor yaralanmaları ve eklem rahatsızlıklarını tedavi etmek için artroskopi olarak adlandırılan kapalı eklem ameliyatlarını başarıyla uygulamaktadır. Bunun yanında ayak ve ayak bileği hastalıklarının tedavisi konusunda uluslararası deneyime sahiptir. Doç. Dr. Hanifi ÜÇPUNAR: Omurga hastalıkları konusunda uzmanlığının yanında kalça ve diz protezi ameliyatları konusunda uzmanlaşmıştır. Eklem protezi ameliyatlarında geniş deneyime sahip olan Dr. Üçpunar ciddi eklem rahatsızlıkları ve hareket kısıtlılığı yaşayan hastaların tedavisinde üst düzey ameliyatlar uygulamaktadır. İyi huylu ve kötü huylu kemik ve yumuşak doku tümörlerinin tedavisi konusunda da geniş tecrübeye sahiptir. Doç. Dr. Yalkın ÇAMURCU: Çocuklarda kas-iskelet sorunlarının tedavisi ve çocukların sağlıklı büyüme ve gelişimlerini kapsayan çocuk ortopedisi konusunda uzmanlaşmıştır. Çocuk ortopedisi yanında kemik şekil bozuklukları ve boy uzatma cerrahisi konusunda da geniş tecrübeye sahiptir.
Uzmanlık alanlarımız ayrıca şunları içerir:
- El Cerrahisi: Travma veya mesleki rahatsızlıklardan kaynaklanan el ve bilek sorunları için uzman bakım. - Travma Cerrahisi: Kazalar ve düşmeler sonucu oluşan akut yaralanmaların hızlı ve başarılı tedavisi. - Bel Enjeksiyonları ve Ağrı Tedavisi - Eklem İçi Enjeksiyonlar ve Eklem Kıkırsak Hasarı Tedavisi VM Medical Park Bursa Hastanesi’ nde, hastalarımıza özel kişiselleştirilmiş tedaviyi konforlu ve profesyonel bir ortamda sunmaya hazırız. Yeterli tecrübemiz ve bilimsel bilgi birikimimiz ile en yüksek standartta tedavi almanızı sağlıyoruz. Ortopedik problemlerinizden dolayı ekibimize danışmak için gerekli iletişim bilgilerimiz: Randevu için 444 44 84 ve 0507 220 62 32 Bilgi ve tıbbi görüş için 0507 220 62 32 ile lütfen iletişime geçin. VM Medical Park Bursa Hastanesi’nde hizmet veren Bursa Ortopedi'ye sizi bekliyor ve acil şifalar diliyoruz.
0 notes