Tumgik
#alevilik
teenageascetic · 4 months
Text
Tumblr media
Allah Allah desem gelsem/If I say Allah Allah and come.
“If I am a nightingale if I approach and come If I stand in the presence of Allah If I am a rosy red apple If I sprout on your branch, what do you say?
If you are a rosy red apple If you come to sprout on my branch If I am a silver clad crook staff If I draw and strike a blow, what do you say?
If you are a sliver clad crook staff If you come to draw and strike a blow If I am a handful of maize If I am scattered on the ground, what do you say?
If you are a handful of maize If you come to be scattered on the ground If I am a beautiful grey partridge If I gather up bit after bit, what do you say?
If you are a beautiful grey partridge If you come to gather up bit after bit If I am a young falcon bird If I seize and steal you off, what do you say?
If you are a young falcon bird If you come to seize and steal me off If I am a shower of sleet If I break your wing, what do you say?
If you are a shower of sleet If you come to break my wing If I am a wild nor’easter wind If I spurn and disperse, what do you say?
If you are a wild nor’easter wind If you come to spurn and disperse If I have a great sickness If I lie down in your way, what do you say?
If you have a great sickness If you come to lie down in my way If I am Azrâil If I take your ruh, what do you say?
If you are Azrâil If you come to take my ruh If I am a subject destined for Jannah If I enter into Jannah, what do you say?
If you are a subject destined for Jannah If you come to enter into Jannah If you find your master Pir Sultan If we enter in company together, what do you say?”
-Pir Sultan Abdal.
7 notes · View notes
duygu-larr · 2 years
Text
Tarafımız belli olsun, namuslu dürüst adam gibi adam, ve ülkemiz için en doğru seçim.
Kemal Kılıçdaroğlu 💙
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
16 notes · View notes
melikemordemjaponi · 2 years
Text
✽Dersim'de Gağan kutlaması
Gağane sıma bımbarek bo
Twitter/Şenol Akdağ(+görüntüsü)
✽Gagan celebration in Dersim
Via Twitter/Şenol Akdağ(+video)
✽動画はデルスィムでの*ガーアンのお祝いの様子。
Twitter/シェノル・アクダーさんより(動画とも)
*デルスィム(トルコ:トゥンジェリ)ではヒジュラ(イスラーム)暦で新年の始まりとされるガーアンが、毎年12月の最終週と1月の第1週に祝われる。
6 notes · View notes
sebperest · 27 days
Text
0 notes
Text
https://aleviturkuleri.gen.tr/alevi-turkuleri/
ALEVİ TÜRKÜLERİ
Alevi türküleri, Anadolu’nun zengin kültürel dokusuna damgasını vurmuş önemli bir müzik türüdür. Bu türkülerde, Alevi inancının derin felsefesi, yaşam tarzı ve değerleri yansımaktadır. Siz de web sitemizdeki Alevi türküleri arşivinden faydalanarak, bu benzersiz müziğin ruhunu keşfedebilirsiniz. Hemen ziyaret edin ve kendinizi Alevi türkülerinin büyüleyici dünyasına adım atın!
1 note · View note
kulturelbellek · 2 years
Text
Alevilik Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
1 note · View note
tigristear · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
currently reading
9 notes · View notes
gazetelinkmedya · 2 years
Text
Ferhat AKTAŞ: Folklorik Alevilik tasarımı ve payanda zevat
Ferhat AKTAŞ: Folklorik Alevilik tasarımı ve payanda zevat
Folklorik Alevilik tasarımı ve payanda zevat Yine safsatalar bütünü bir ‘açılım’ sürecinden geçiyoruz. Bu yazıda otokratik rejimin yapısal kimyasını yansıtan buyurgan diline ve uygulamalarına tanıklık ettiğimiz güncel gelişmeye kısaca yorum getirmeye çalışacağız. “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kurulacağı ilanının sahibi iktidarın neleri hedeflediğine geçmeden önce çuvaldızı ‘bizden’…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
insanzee · 4 months
Text
İsa Şenyurt Alevilik nasıl İslam'ın bir parçası oluyor?
İslam'da kadın maldır
Alevilikte kadın candır.
İslam'da şiddet, yağma,talan ve tecavüz vardır.
Alevilikte eline, diline,beline sahip ol denir.
İslam'da ilim yoktur
Alevilikte ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır denir.
İslam'da dişe diş vardır
Alevilikte incinsende incitme vardır.
Daha bunun gibi nice farklılıklar sayabilirim size .
Şimdi böyle farklılıklar varken nasıl Alevilik İslam'ın bir parçası oluyor ?
Tumblr media
24 notes · View notes
pesimistkirlangic · 2 months
Text
Alevilik zor müessese
19 notes · View notes
birguzelllincirkini · 4 months
Text
Hazır din konusu açılmişken Mardinli Kürtlerin ekserisi köken olarak Dersimli ve Alevi inacına sahiplerdi.
Alevilik ile Şia ayni şey değil bu arada.
Yavuz döneminde hepsi Safi mezhebine geçmiştir.
5 notes · View notes
duygu-larr · 2 years
Text
Lokmamız Hızır lokması olsun. Lokmalarımız hak defterine yazılsın!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Hızır Lokması.🙏
15 notes · View notes
melikemordemjaponi · 2 years
Text
*⁑38Katliamının en önemli tanıklarındandı. Bego Polat amcamızın, bugün 93 yaşında hakka yürüdüğünü derin bir üzüntüyle öğrendim. Ailesi başta olmak üzere tüm Dersim halkının başı sağolsun. Bego amcamızın devri daim, yıldızlar yoldaşı olsun.
⁑ 1938-Dersim Katliâm
Twitter/sayın Ferhat Tunç aracılığıyla (+foto)
*He was one of the most important witnesses of the 38 (1938-Dersim Massacre). I learned with deep sadness that our Uncle Bego Polat passed away today at the age of 93. My condolences to his family and all the people of Dersim. May the age of our Uncle Bego be perpetual and the stars be his companions.
Via Twitter Mr.Ferhat Tunç (+photo)
* ⁑1938年のデルスィムでの蛮行の最も重要な目撃者の一人であり、私たちの叔父とも言えるベゴ・ポラット氏が本日93歳で亡くなったことを知り、深い悲しみの中にいます。
彼のご家族と、デルスィムのすべての人々に哀悼の意を表します。
ベゴおじさんの生命が永遠に続きますように。星があなたの友となり、その道行を照らしてくれますように。
Twitter/デルスィム出身の著名なアーティスト-フェルハト・トゥンチさんより(画像とも)
⁑ 1937-1938年の間にトルコ政府からデルスィム(トルコ:トゥンジェリ)のアレヴィー派信徒に対して行われた蛮行
Tumblr media
2 notes · View notes
serhatnigiz · 2 days
Text
Tarihsel Din ve İnanç Temsiliyetizminden Hareketle Kızılbaş-Aleviliğe Dair Genel Bir Değerlendirme
Tumblr media
Antik Sümer tabletlerinde “Al” ya da “la” kadın “ay tanrıçası” olarak geçmektedir. Sümerlerde üç büyük tapınaktan birinin adı “kerim” tapınağıdır. Başka bir deyişle, “Al kerim” ya da “la kerim” tapınakları ay tanrıçasının tapınaklarıdır. Sümer tanrılarının zaman içinde Mısır’ın “çok tanrılı” Amon dinine ve “tek tanrılı” Aton dinine geçtiği bilinmektedir. Aynı şekilde bu tanrıların Mısır üzerinden Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi tek tanrılı semavi dinlere geçtiği de bilinmektedir.
İslam’da “la” ya da “al” (Arapça’da “a“ harfi olmadığı için “el” olarak çevrilmiştir) “el-la-h” (“h” yaratıcılık simgesidir) “el-lah”, “yaratıcı tanrıçanın Ay’a yansıyan nuru” (ışığı) anlamına gelmektedir. “La ilahe” (kadın tanrıca) ve “İllallah” (erkek tanrılar) ilişkisi ise; kadın tanrıca etrafına dizilmiş erkek tanrıları sembolize etmektedir. Zira erkek tanrıların baş tanrısı da “al” ve “la” tanrıçasıdır.
Dolayısıyla; “Al-i lik” bu tanrıçanın en yüksek tanrı olduğunu sembolize eden kavramlardan biri ola gelmiştir. Misal, Osmanlı Hanedanlığın da bile “Al-i Osman”, “yüksek Osman” anlamında kullanılmaktaydı. Başka bir deyişle, bu kavram “tanrının en yüksek makamına” ve onun yeryüzündeki “gölgesine” işaret etmektedir.
Alevilik kendisini ister Sümerlere ister Hititlere dayandırmaya çalışsın, hatta Alevilik kendisinin “gerçek İslam” olduğunu iddia etsin ya da Alevilik kendisinin “İslam öncesi bir inanç veyahut din” olduğunu iddia etsin, neticede Alevilikte tıpkı İslam gibi, bir dinsel temsil sistemi olarak Sümer dinine, Mısır dinine, İbraniliğe, gök-tengriciliğe, güneş tanrısına (“Ra” ya “Tug-ra” ya) kadar uzanan geniş bir din ve inanç spektrumunun bir parçası ola gelmiştir. Aleviliğin ya da benzeri inançların tek bir kökenden ya da orijinden geldiği söylenemez. Başka bir deyişle, Alevilikte diğer dinler gibi birçok kaynak ve ölçekten ayrı ayrı süzülerek günümüze kadar gelmiş olan bir inanç sisteminin devamıdır.
Yukardaki tanımlara ek olarak şunu da belirtmek gerekir ki; “Aya yansıyan nur/güneşin nuru/ışığıdır”. Güneş tanrısı gerçekte bir erkek tanrısıdır. Yine de evrenin merkezinde toplanmış bu erkek güneş tanrılarının merkezinde ise baş tanrı olarak daima baş kadın tanrıca bulunmaktadır. İşte çok farklı inanç ve dinlerde kendisini gösteren “la” dan “ra” ya, “ra” dan “la” ya yansıyan bu nur/ışık baş kadın tanrıçanın nuru/ışığıdır. Tüm kültürlerde göstermelikte olsa kadın cinsinin ve bu cinsin icatçı-doğurganlık rolünün “kutsanmasının” kökeninde de yine din ve inanç merkezli bu bakış açısı vardır. Her ne kadar farkında dahi olunmasa da! İnsan başta tapınmaya “kadına” tapınmayla başlamıştır. Keza insan olarak erkeğinde kadınında asıl kaynağı “doğuran” ve “yaratan” kadından başkası değildir.
Son yıllarda “Al-i liğe” işaret eden ve “Alev” kavramı ile “ışık” kavramını birleştiren kimi yorumcular Aleviliğin en eski inançlardan/dinlerden biri olduğunu ileri sürmektedir. Aynı yorumcular Aleviliğin kökenlerini Sümer öncesi “Mu medeniyetine” kadar götürmektedir. Mu Aristoteles öncesi eski Greklerin (deniz kolonileri döneminde) Akdeniz’de battığını iddia ettiği medeniyettir. Gerçekte ise İslam’da dahil olmak üzere tüm dinlerin/inançların kökeninde alev/ateş/ışık dini/inancı zaten vardır. Haliyle Aleviliğin İslam öncesi dönemine yapılan göndermelerin tümü Alevilik ile ilkel “eşitlikçi” komünal sistem arasında bir bağ kurma çabasına dayanmaktadır. Lakin kurulmak istenen bağın ilkel komünal dönemden günümüze kadar “süreklilik içinde kopuş olmadan” devam eden bir inanç/din olduğu iddiası ise abartılı ve ütopik bir yaklaşımdır. Dahası bu iddianın somut delilleri ve antropolojik bulguları da ele geçmemiştir.
Her şeyden önce dünya üzerinde var olmuş olan tüm dinler ve inançlar (ve onların ürettiği semboller ve sembolik diller) temsiliyetizmin gölgesinde belirmişlerdir. Örneğin, Alevilikte gözlemlenen Ali ve Ali’nin etrafındaki 12 İmanlar sembollüde temsiliyetist bir semboldür. İsa ve 12 havariler sembollüde temsiliyetist bir semboldür. Dahası; “al” ve “la” ile başlayıp devam eden tüm inanç ve din sembolleri temsiliyetist sembollerdir. Ve bu semboller bugünde farklı dinler ve inançlar tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Dolayısıyla, bu sembollerin tek bir din ve inanç kaynaklı olduğunu sanmak bu türden tezler ortaya koymaya çalışanları da derin bir yanılgıya sürüklemektedir. Keza mistik, dinsel ve inançsal temsiliyetizm formlarının kültürel yansımaları tarihsel ve kozmopolit bir içeriğe de sahiptir.
Alevilikte tüm din ve inanç sistemleri gibi kendisine hangi yorumu ve sembolü seçerse seçsin içinden çıktığı tarihsel ve toplumsal koşulların bir ürünüdür. Bu da Aleviliğin her zaman değil, zaman zaman devrimci bir toplumsal nesnellik örüntüsüne sahip olduğunu göstermektedir. Haliyle bu örüntü her din her inanç ve her mezhep gibi devlet ve egemen iktidar örüntüsü altında biçimlenen bir örüntüdür. Başka bir deyişle, temsiliyetist yorum ve sembollere sahip olan tüm inanç ve din sistemleri temsiliyetizmin bir başka görüngüsü olan devlet, devletlü-sınıflar ve egemen iktidar ilişkilerine dayanan tarihsel ve toplumsal örüntülerle birlikte oluşa gelmişlerdir. Haliyle bu gerçeğin üzerinden atlanarak din ve inanç sistemlerine dair hakikatler de ortaya konulamaz. [1].
Tüm inanç ve din sistemlerinin kökeninde mutlaka temsiliyetizm yatmaktadır. Dolayısıyla; dinsel ve inançsal temsiliyetizm, gerçekte toplumsal “alt yapı”nın “üst yapı”daki tezahüründen bağımsız olmadığı gibi, toplumsal alt yapıdaki icatçı-kullanıcı emek araçlarından, devletlerden, devletlü sınıflardan ve zümrelerden de asla bağımsız olamamıştır.
Aleviliğin çok eski bir inanç ve din olduğu ile ilgili pek çok şey söylene dursun, tarihte birkaç dönem hariç (Karmatiler, İsmaililer vs.), Alevilik her daim dışlanmış bir din ve inanç sistemi ola gelmiştir. Aleviliğin “ötekileştirilmediği” böylesi bir dönem olmuşsa da; İslam öncesi Aleviliğe ilişkin çok fazla kayıt olmadığından dolayı, İslam öncesi Aleviliğe dair yapılan yorumların önemli bir bölümünün de ayakları yere basmamaktadır. Her “Alevilik çeşidi”, her çağa, her coğrafyaya göre kendine haz bir çizgiye sahip olmuştur. Alevilik yeri geldiğinde ezilenlerin destansı miti haline gelmiş (örneğin, Hallacı Mansur, Pir Sultan Abdal vs.); yeri geldiğinde ise yönetimsel bir erke dönüşmüştür (örneğin, Osmanlı’nın başlangıcındaki ahilik, Yeniçerilerdeki ocak geleneği, İsmaililer devleti vs.). Başka bir deyişle, Alevilikte tıpkı diğer dinler ve inançlar gibi kendi çağının temsiliyetizm biçimlerinin belirli bir tezahürü ola gelmiştir.
Öte yandan, Alevilik Horasan/Yesevilik/Hacı Bektaşi Veli, Anadolu ve Ortadoğu/Irak/Bağdat/Basra/Vefailik/Batinilik gibi geniş bir coğrafyayı kapsayan inançsal ve dinsel bir temsil figürüdür de. Bu sebeple eski Türk inancı ve dini olan gök-tengricilikten hareketle Aleviliğin gerçekte bir Türk dini ve inancı olduğunu iddia eden akımlarda aynı derece de sorunludur. Gök-tengri inancının ve dininin kökeninde yer alan “güneş giysili insanlar” mitinden kalkarak (Sakalar, İskitler vs.) Aleviliğin salt Türklere ait bir din ve inanç olduğunu varsaymak ile tıpkı gök-tengrici pro-türklüğün Amerikan yerlilerini de kapsadığını varsaymak arasında pek bir fark bulunmamaktadır. Şayet bu yorumcular gibi hareket edecek ve mantık kuracak olursak; tüm Kızılderilerin Türk olduğunu iddia edebileceğimiz gibi, Aleviliğinde tümden bir Türk inancı ve dini olduğunu da iddia edebiliriz! Maalesef bu Türkçü yorumcuların Aleviliğe dair çok eski kaynakların günümüze ulaşmamasının getirdiği hırçınlıkla Asya’ya, Afrika’ya ve hatta Amerika’ya kadar uzanan gök-tengriciliğe (paganizme) Aleviliği de katmasına şaşırmamak gerekir. Gerçi bu yorumcuların tümü, göktengrici kökenli toplulukları ırksal manada Türk ilan ederek, kendi kafalarında yaratmış oldukları Pantürkizm ütopyasına sahte bir “bilimsel zemin” yaratmanın da peşindedir.
Diğer yandan, “alev-ateş-ışık” “mu-sümer-hitit” hattında ilerleyen yorumcularda Aleviliğin ilkel komüninal bir din ve inanç olduğunu iddia etmektedir. Biraz çekingence de olsa bu iddiayı destekleyen yorumcuların Aleviliği ilkel komünal bir inanç ve din olarak görmelerindeki temel kaygı ise kuşkusuz siyasi ve ideolojiktir. Bu da bir noktaya kadar mazur görülebilir. Zira salt duyusal olan bu ihtiyaç, emeğin ansal ve soyut düzleminin bir varlık nedeni de olabilir. Dolayısıyla; emeğin ansal ve soyut düzleminde kaldığı oranda bu duyusal ihtiyaç bir sorun da yaratmaz. Lakin bu ihtiyaç somut davranışın belirlenmesine vesile olursa, bu seferde klan ve soy kültüne doğru ilerleyerek, yeni tip bir dinsel ırkçılığın türevine de dönüşebilir. Dolayısıyla; bu temsiliyetist kimlikçi eğilimde zaman içinde Türkçü aleviciliğin ya da Kürtçü aleviciliğin içine düştüğü durum gibi bir hal de alabilir. Ki dönem dönem Alevilik bu şekilde haller aldıkça siyasal atmosfer çok sıcak çatışmalara da gebe olabilmektedir.
Tarihsel dinlerin ve inançların analizinden hareketle Aleviliğe dair kimi tespitler yaptıktan sonra, Aleviliğe ilişkin günümüz Türkiye’sinde devam eden tartışma başlıklarına da kısaca değinmek gerekir. Kuşkusuz bu değinmeler yine Aleviliğin İslam öncesi ve İslam’la birlikte içine girdiği yeni evreye ilişkin olmak zorundadır.
Alevilik denilince toplum içerisinde akla gelen ilk sorular şunlardır: Alevilik İslam’ın içinde mi, dışında mı, özünde mi, yoksa kenarında mı köşesinde mi? Yazı içerisinde de belirtilmiş olduğu gibi özellikle “yurt dışındaki Alevilerin” bir bölümü ateşli bir biçimde “Alevilik İslam’ın dışındadır” tezini savunmaktadır. Bu tezi savunanlara göre Aleviliğin kökenleri 3000 yıl öncesine Sümerlere, Hititlere, Luvilere vs. kadar uzanmaktadır. Bu tez Aleviliğin İslamiyet öncesine dair kimi doğrulara işaret etse de, yazı içerisinde de belirtilmiş olduğu gibi bu tez eksik bir tezdir. Aleviliğe ister inanç diyelim, ister din diyelim, ister mezhep diyelim hepsi bir yola çıkar. Tüm inançlar, tüm dinler, tüm mezhepler, bir yol olma iddiasındadır. Bu yolda yürüyüp yürümemeye (talip olmaya) o inanca, o dine, o mezhebe, (o yola) mensup olan kişiler karar verir. Dolayısıyla; o yol, o yolda yürüyenin de bir dizi kurala ve kaideye uymasını buyurur. Misal, Aleviler arasında sıkça kullanılan "eline beline diline hakim ol!" sözü bu kurallara ve kaidelere verilebilecek olan ahlaki bir örnektir. Kuşkusuz Alevilik sadece bundan ibarette değildir. Ayrıntıya girilecek olursa; semah, cem ayini, deyişler, söylenceler vs. gibi Alevi ritüellerinin tarihsel, sınıfsal ve kültürel uzamlarına dair de pek çok şey söylenebilir.
Alevilik İslam içinde mi, dışında mı tartışmasına dönersek; Alevilerin diğer kesimi ise “Alevilik İslam’ın içindedir”, Alevilik İslamiyet’in içinde Hz. Ali’nin ve Ehlibeyt’in yolunu takip etmektir tezini savunmaktadır. Hak-Muhammed-Ali yoluyla kastedilen de budur. Başka bir deyişle, bu 12 imamların yoludur. Şimdi bu durum da kim haklı? Gerçekte her iki tarafta tarihsel olarak kısmen haklıdır. Dolayısıyla; Alevilik İslam’dan önce var olduğu gibi, İslam içinde de varlığını sürdürmeye devam eden bir inanç, din ve kültür dünyasıdır.
Alevi İslam Hak-Muhammed-Ali’yi merkezine alan bir inançtır, dindir. Kaldı ki; Aleviliğin Sünni İslamla da bir bağı yoktur. Osmanlı’nın müslümanlaşması sürecinde İslamla tanışan bu kitleler İslam’ın içinde konumlanarak ali taraftarlarına dönüşmüşler ve merkezi Sünnilik karşısında muhalif bir konumda yer almışlardır. İslam tarihinde merkezde kim varsa; Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar vs. o zamanda "ali taraftarları" bu merkezlere karşı muhalif konumdaydılar. İslam tarihinde Hz. Muhammed’in damadı olan Ali yaşadığı dönemde kim merkezde ise Ebubekir’e, Ömer’e, Osman’a vs. hepsine muhalefet etmiştir. Kısacası, Alevilerin "Aliciliği" yine merkeze muhaliflikleriyle paralellik içindedir. Hz. Muhammed öldükten sonra Hz. Ali hep muhalif konumdadır, ta ki öldürülene kadar! Dolayısıyla; İslam tarihinde kim ki muhaliftir (Sünni bile olsa) muhakkak Ali’yi kendine bayrak edinmiştir. Keza bu “alici muhalefet” dönemin dinsel temsiliyetist iktidar mücadeleleri ile yakından bağlantılıdır. Lakin bu muhalefet devlet odaklı iktidar temsiliyetizmine dayanan bir muhalefetten çok, dini ve ruhani bir muhalefet olma özelliğine de sahiptir. Biz ati Hz. Ali’nin “muhalifliğinin” tüm detayları ise bu yazının konusu değildir.
Anadolu’da Ali’nin tarafını tutanlar Kızılbaş-Alevilerdir. Bunun İran’daki Şii Alicilikle ya da Suriye’deki Arap Aliciliği ile bağı yoktur. Bağ varsa bile bu bağ mutlak değil, kısmi bir bağdır. Alevi Aliciliği Anadolu’ya özgü bir Aliciliktir. Nasıl ki İslamiyet öncesi Alevilik kavramı alevden ya da ışıktan yana olanlar (medusilik, zerdüştlük, alev-ışık dinleri vs.) gibi bir anlama geliyorsa, İslamiyet’in içine giren Alevilik kavramı da bu sefer “alinin tarafını tutanlar” manasına gelmektedir. Ya da bunu soyutlama diliyle söylememiz gerekir ise, İslamiyet içinde “merkeze karşı muhalefet eden Ali’cilere” Alevi adı verilir. Dolayısıyla; bir din ve inanç olmanın da ötesinde Alevilik gerçekte son derece muhalif bir akımdır da; bu muhalifliği onun daima sapkın (heretik) olarak damgalanmasına da neden olmuştur.
Alevilik İslam’dan önce hatta Hristiyanlıktan öncede Anadolu’da vardı. Ancak İslam’ın içinde bir anlamda “İslam’ın özünü” yani Muhammedi İslam’ı savunan ve Emevilere, Abbasilere, Osmanlılara muhalif durmuş olanlarda yine Kızılbaş-Alevi topluluklarının içinden çıkmıştır. Sonuç olarak; İslamiyet öncesi İslamiyet dışı bir Alevilik olduğu gibi, İslamiyet sonrası İslamiyet içi bir Alevilikte vardır. İslam gelmeden çok önce antik dönemde saz çalan, deyiş söyleyen, semah yapan “alev-ışık toplulukları” vardır ama bu İslamiyet öncesi Ali’siz Aleviliktir. Hatta bu Alevilik (adı Alevilik olmasa da) Yahudilikten ve Hristiyanlıktan bile öncedir. Bu dönemde “alev-ışık dini” olarak “arkaik-Alevilik” fetiş doğa inanışlarının ve ritüellerinin özelliklerini göstermektedir.
Kısacası, Alevilik ilkçağlardan başlayarak bugüne kadar devam eden bir sürecin sonucunda oluşmuş olan çok boyutlu bir kimliktir. Dahası; geçmişten süzülüp gelen “totem Aleviliğini”, “fetiş Aleviliğini”, “pagan Aleviliğini” günümüzün modern kavram setleriyle yorumlayarak, Alevi tarihini bu şekilde okuyanların olduğunu da biliyoruz. Bütün bu tartışmalara tanıklık ediyoruz. Her ne kadar bu Alevilik formlarının İslam Aleviliği ile bağı yokmuş gibi gözükse de, temsiliyetist din ve inanç biçimlerinin totemden pagandan süzüle süzüle semaviye kadar çıktığına ve iç içe geçerek dinsel ve inançsal bir armoniye dönüştüğüne şahit olsak da, her semavi dinin içerisinde tüm din ve inanç biçimlerinin olduğunu da bildiğimizden dolayı, Aleviliği ilkel komünalizme kadar götürmeye çalışmanın bir din olduğuna da tanıklık etmekteyiz.
İster alici Alevilik ister alisiz Alevilik tüm din ve inanç sistemlerinin kaynağında temsiliyetist tarihsel ve toplumsal algılar yatmaktadır. Bu yüzden Hindistan’daki Hindulardan tutunda Anadolu’daki Aleviler arasında temsiliyetizm açısından çokta bir fark yoktur. Dolayısıyla, insanlar kendi varlıklarını dinsel ve mistik varoluş çerçevesi içinde her ne kadar ifade etmiş olsalar da, temsiliyetist dinin ve mistizmin gölgesinde var olduklarının farkında dahi değildirler. Özetle, Aleviliğin bir din ve inanç olarak geldiği son nokta budur. İslam’ın hem içindeki hem de dışındaki en muhalif ekollerden biri kuşkusuz Aleviliktir. Aleviliğe dönük düşmanlığın arka planında yatan nedenlerden biri de budur. Bu nedenledir ki, İslam tarihinde “merkezde” kim yer alıyorsa son çözümlemede Alevilikten pekte haz etmemiştir. Bu yüzden Alevilik daima “dinsiz” bir akım olarak görülmüştür. Başka bir yandan da Alevilik; merkezi bir din ve inanç sistemi olmaktan çok “iktidarsızlık perspektifi” ile hareket eden nesnel ve ruhsal bir geleneğe de sahip olmuştur. Bu geleneğin çok katmanlı yapısı ise bu değinmenin konusu dışında kalmaktadır. İşin kötü tarafı bu “çok katmanlı yapı” bugün dahi yeterince incelenmiş değildir.
Öte yandan, her kim “Alevilik İslam dışıdır” derse, kuşkusuz bu yaklaşımda bir yorum olarak Alevilik dışı kabul edilemez. Herkes din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalıdır. Hiç kimse bir inanca inanmak ya da inanmamak zorunda bırakılamaz. İnanç ve din konuları tüzerk değil, özerk olmak zorundadır. Örneğin bir devletin resmi dini olamaz. Dahası, din devlet olamaz. Tersi de devlette din olamaz. Maalesef tüm devlet ve din-inanç sistemleri bu gerçeği birbirine karıştırmaya devam etmektedir. Zira inanç ve din alanı kişilerin tercihidir ve sadece onları bağlamaktadır. Bu yüzden bir kimse bir başkasını her hangi bir inanca ya da dine zorlayamayacağı gibi, kendisi de başkaları tarafından her hangi bir dine ya da inanca zorlanmamalıdır. İnanç ve din meselesi karşısındaki gerçek özgürlükçü ve devrimci tutum bunu gerektirmektedir.
Dipnot
[1] 15. Yüzyıldan sonra Osmanlı egemenliği altındaki Alevilik feodal döneme özgü devrimci bir isyan hareketidir de. Zira Sünni Osmanlının baskısı karşısında Aleviliği benimsemiş Türkmen, Kürt, Zaza halklarının oluşturduğu bu hareket aynı zamanda devrimci bir isyan hareketi olma özelliğine de sahiptir. Dolayısıyla; resmi tarih yazımına karşı çıkmak adına Aleviliğin salt din ve inanç kavramları üzerinden tartışılması, Kızılbaş-Aleviliğin bu yönünün gizlenmesinden başka da bir sonuç doğurmamaktadır. Haliyle bu tutum Aleviliği sürekli töhmet altında bırakmaya çalışan hakim sınıf ideolojilerinin de ekmeğine yağ sürmektedir. Tarihsel açıdan egemenlerin ve özellikle de Türkiye’deki devletçi ve statükocu kesimlerin Alevi düşmanlığının temelinde Aleviliği sadece Sünni İslam anlayışına dönük bir tehlike olarak görmeleri yatmamaktadır. Zira tarih boyunca egemenlerin yaptığı en başarılı işlerden biri de ezilenlere kendi tarihlerini unutturabilmiş olmalarıdır. Kaldı ki; bu düşmanlığın asıl nedeni Aleviliğin tarihsel dokusunun muhalif ve isyancı olmasıdır. Aleviler hem İslamiyet öncesi (ki o zaman kendilerine Alevi demiyorlardı) hem de İslamiyet sonrası dönemde yerleşik düzenle ve baskın otorite ile mücadele halinde olmuşlardır. Ve genellikle de ezilenden ve azınlık olandan yana tavır koymuşlardır. Dolayısıyla; Alevilik bir din ve inanç olduğu kadar, tarihsel dokusu itibariyle de içinde Türk, Kürt, Zaza, Arap vs. farklı etnik grupların da yer aldığı sosyal bir hareket olarak (özellikle de Anadolu coğrafyasında) doğmuş ve gelişmiştir. Dolayısıyla; Alevilik pek tabii bu coğrafyanın içinden çıkan “en yerli ve milli” hareketlerin başında gelmektedir. Aynı zamanda Alevilik yer yer ezilen feodal alt sınıfların sözcüsü olma özelliğini de kazanmıştır. Bu da Aleviliğin daha çok araştırılmasını ve arkasında bıraktığı sosyal ve kültürel izlerin daha da dikkatli bir şekilde (ayrıştırılarak ve süzülerek) incelenmesini zaruri kılmaktadır.
22.09.2024
Serhat Nigiz
1 note · View note
erol25030 · 15 days
Video
youtube
Alevilik eski Türk inancının İslami yorumu mudur?
0 notes
ibokumus · 2 months
Text
Tumblr media
LORDUM,
O ADAM YENİ BİR DEVLET KURUYOR “
Koşarak geldi ve dedi ki:
“Lordum,
o adam yarın yeni bir devlet kuruyor”
Lord dedi ki:
Kursun, Osmanlıyı yıktığımız gibi, onu da yakın zamanda yıkarız, Osmanlıyı yıkmak uzun sürdü, ama bunları daha kısa sürede yıkarız, çünkü Osmanlıya soktuğumuz fitne hâlâ onların içinde.
-Lordum, ama bu adam çok zeki ve çok güçlü.
-Zeki olmak, güçlü olmak tek başına bir işe yaramaz.
-Lordum, o gücünü etrafına hissettiriyor.
-Güçlülük, birlik, beraberlikle olur, onlar birbirlerine girecekler, onun kurduğu mecliste onlarca bizim amaçlarımıza hizmet edenler var, bazıları zaten bizim adamımız, bazıları da farkında olmasalar bile, söylemleri ve yaptıkları ile bizim amaçlarımıza hizmet ediyorlar.
-Lordum, onların ülkelerinden çok zeki çocuklar ortaya çıkıyor, bu zeki çocuklar, o adamın yolunu takip ederlerse, o ülkeyi Dünya’da hiçbir ülke tutamaz.
-Elbette biliyoruz, o topraklar Dünya’nın en değerli toprakları, o ülkede çıkan ekinler, üzümler, zeytinler, incirler, kayısılar, şeftaliler, armutlar, ahlatlar, alıçlar, haşhaşlar, her türlü meyve sebzeler, çocukların beyinlerini nasıl çalıştırdığını biliyoruz, orada yaşanan dört mevsim, Dünya’da başka bir yerde olay kolay yaşanmıyor. Suyu, havası, toprağı, güneşi, ülkenin insanlarının çok zeki olmasını sağlıyor.
-Lordum, peki bunlara nasıl engel olacağız?
-Sen merak etme, planlar hazır,
ana plan o ülkeyi ele geçirmek, gücünü kırmak, Osmanlı’ya soktuğumuz fitneye devam etmek..
- Bunlar nasıl olacak Lordum.
- Planlara devam ederek olacak..
Bak haritaları bile ona göre yaptık, onların diğer Türk Devletleri ile bağlarını kopardık.
Onların içine
din fitnesi,
mezhepçilik, tarikatçılık,
cemaatçilik fitnesi,
alevilik,
sunnilik fitnesi,
ırkçılık fitnesi,
sağcılık solculuk fitnesi,
o partiden bu partiden deme fitnesi,
soktuk....
Bunlar daha da alevlenecek, cemaat ve tarikatları kuran ve onları ayrı ayrı destekleyen zaten bizim atalarımız.
Her cemaat tarikatın içinde onlarca adamımız var, onları yönlendiren zaten biziz, onlar “senden benden, senden değil benden değil” kavgasıyla, ayrımcılık yaparak ülkenin yıkılmasında en büyük etken olacak.
-Peki Lordum, Atatürk’ü destekleyenlere nasıl engel olacaksınız, gelecek nesillerin onunla ilgili sevgileri, onu örnek almaları ne olacak?
- Atatürk’ü dinsiz, kâfir, deccal olarak göstereceğiz.
- Ama Lordum, o adama çok zeki, o adamın dinin gerçeğini bilmemesi mümkün değil.
-Bilse ne olacak, önemli olan Halk’ın neye inandığı, Halk’a ne empoze edildiği.
O adamı, bazı hocaların kitaplarında, sohbetlerinde dinsiz, kâfir, deccal ilan ettirerek, Halk’ın kafasına fitnelik sokmaya devam edeceğiz.
Cemaat tarikatlarda her sohbette, Atatürk’ten bahsederek onun dinsiz, deccal olduğunu akıllara kazıyacağız.
Zaten bir ülkeyi yıkmak istiyorsan önce vatanseverlerini yok edeceksin, birbirine sokacaksın, içlere ayrımcılık, kin nefret sokacaksın, biz de onu yapacağız, vatanseverleri küçük düşüreceğiz, Halk'ın gözünde dinsiz gibi göstereceğiz.
Hatta kendini aydın zanneden birçok kimseyi de televizyonlara çıkararak, Atatürk’e “o dine inanmıyordu, o ateistti” diye beyanlar verdireceğiz.
- Peki Lordum, yetişen zeki çocuklar ne olacak?
-Sen hiç merak etme, o da tamam, o zeki çocukları önce kendi kurduğumuz okullara, aileleri ikna ederek alacağız, sonra da onları kendi ülkelerimizin üniversitelerine alıp, kendi ülkemizin çıkarlarına hizmet ettireceğiz.
- Ama Lordum, bunu anlayanlar gelmezler ki!
- Onların bazılarına; ilimden, eşitlikten, adaletten, insanı değerlerden, özgürlükten bahsederek ikna edeceğiz.
Bazılarını da dinden, Allah'tan, kitaptan bahsederek ikna edeceğiz, onlarda bunlara inanacak, gelecek ve çıkarlarımıza hizmet edecekler.
- Peki, ikna edemedikleriniz ne olacak Lordum?
-İkna edememek diye bir şey yok, cemaatler tarikatlar ne güne duruyor, o çocuklar; din denerek Allah denerek, kitap denerek, cemaatlerin tarikatların eline düşürülecek ve yine bize hizmet edecekler.
-Peki Lordum, basın, televizyonlar, siyasi alan, üniversiteler, nasıl kontrol edilecek?
- Sen hiç merak etme, Dünya’da Türkler kadar birbiriyle kavga eden ikinci bir millet yoktur, bak tarihte birbirleriyle kavga ederek, nice kurdukları devletleri yıktılar.
Basını, televizyonları zaten bir kontrol ediyoruz, her gün orada tartışmalar yaptırarak, ülke insanının içine kin aşılamaya, ayrımcılık aşılamaya devam edeceğiz.
Siyasilerin içine adamlarımız koyarak, onları her gün Halk’ın gözü önünde birbirine saldırtacağız, ayrımcılığı işleyip, Halk'ın içine kin nefreti sokmaya devam edeceğiz, her partide her zaman adamlarımız olacak.
Devleti yıkıncaya kadar devam edeceğiz.
Üniversiteleri zaten biz kurduk, istediğimiz gibi yapılanmaya devam edeceğiz, bize uyanları, makamlara şöhretlere getirerek besleyeceğiz, uymayanları pasifize edeceğiz.
Evet, plan büyüktür ve oynanıyordu, plan ince ince ortaya konuyordu.
Halk, her gün televizyonlarda tartışmaları izleyerek taraf oluyordu.
Hatta televizyonlarda,
3 kişi bir tarafta,
3 kişi karşı tarafta olarak görsel ayrımcılık beyinlere kazınıyordu.
Sonra sözsel ayrımcılık, beyinlere ekilerek ayrıştırmalar devam ediyordu,
hele tartışmaların dozu artırılarak, kin ve nefret iyice alevlendiriyordu.
Plan büyüktü, siyasiler her gün televizyonlarda birbirine girerek, Halk'ın içine, iyice ayrıştırma enjekte ediliyordu, kahvelerde Halk birbirine giriyordu.
Üniversitelerde hocalar birlik olamıyor, içlerde kıskançlık oluşturuluyordu.
Zeki vatanperver çocukların hızla önü kesiliyordu..
Üniversiteler,
hızla cemaatlerin eline geçiyor,
onlar da kendi taraftarlarını hızla kadrolaştırıyordu.
Evet, plan büyüktü ve ince ince ortaya konuyordu.
Lâkin bir damar vardı, bir türlü ona engel olunamıyordu.
Bir damar vardı,
Atatürk'ün işaret ettiği
"damarlarındaki asîl kan"
işte bu bir türlü ele geçirilemiyordu.
Onlar planlarına devam ediyorlardı, bizi zayıf bırakmaya, saldırmaya devam ediyorlardı.
Biz de onların tuzaklarına düşüyor ve birbirimize saldırmaya devam ediyoruz.
Atatürk cumhuriyeti kurdu, kurduğu gibi duruyor.
Cumhuriyeti kurduk diye avunuyoruz, ama övünemiyoruz.
Zeki çocuklarımız, yabancı ülkelerin üniversitelerine hocalık yapıyor, onların çocuklarını yetiştiriyor.
Binlerce gencimiz yurtdışında, o zeki çocuklar onların çıkarlarına hizmet ediyor..
Atatürk;
“Türk milleti zekidir,
Türk milleti çalışkandır”
dedi.
Ama Türk çocuğu zekiliğini yurt dışında, yabancılara hizmet ederek gösteriyor.
Türk çocuğu çalışkanlığını, cemaat tarikatında peşinde koşarak eriyip bitiriyor, birbirine saldırarak harcıyor.
Sadece Amerika’da Üniversitelerde, 10 binin üzerinde Türk çocuğu var.
Düşünün bir kez, 10 binin üzerinde zeki çocuğumuz, onlara hizmet veriyor, onların kalkınmasında rol oynuyor.
Bu çocuklar ülkemize gelmeye kalktığında, ama içerden ama dışarıdan ne oyunlarla geri gönderiliyor.
Hep, Cumhuriyeti kurmakla avunduk durduk.
Ama bir türlü Cumhuriyetimizle övünemedik, gurur duymadık.
Ekonomik olarak kalkınamadık, ülkemizin insanlarından gelecek kaygısını silemedik.
Ülkemizin topraktan çıkan değerlerini, layıkıyla dünyaya pazarlayamadık.
Bir ülkenin ekonomik olarak kalkınmışlığı parasının değeri ile belli olur.
8.000.000, evet bu 8 milyon nedir? Lütfen düşünün.
Onların 1 tanesi, bizim 8 milyonumuz.
Yani onlar 1 dolar, 1 Euro veriyor, siz 8 milyon adet 1 tl veriyorsun. (6 sıfır atılmadan önce).
Dünyada, ekonomik alanda bizim paramızdan daha değersiz bir para yok.
Paranızın değeri, ülkenizin kalkınmışlığı ile ilgilidir.
Her yıl, Cumhuriyeti kurduk diye avunup duruyoruz.
Peki;
Yaşatabiliyoruz mu?
Geliştirebiliyoruz mu?
Kalkındırabiliyoruz mu?
Doğan Cumhuriyeti, her gün biraz daha öldürüyoruz.
Atatürk onu kurdu, ama biz her gün biraz daha öldürüyoruz.
Bir Atatürk ortaya çıktı, ama hiç birimiz Atatürk olamadık.
Cumhuriyeti kurmakla avunduk, ama onu yüceltmekle övünemedik.
Ülkemizin her çocuğunun yüksek bir potansiyeli var, onlar zeki, çalışkan, üretken, bir potansiyelle doğuyor.
Yine de karamsarlık yok, umutsuzluk yok.
Birlik olduğumuz an, fazla değil 10 yılda dünyanın en kalkınmış devleti oluruz.
Çünkü ülkemiz, yer altı, yerüstü kaynakları ile buna müsait.
Bizler, Özbekistan Buhara'da, Horosan'da doğan; İbn-i Sina'ların, Biruni'lerin, Harezmi'lerin, Cabir Bin Hayyam'ların, Ebu Bekir El Razi'lerin, El Kindi'lerin, Farabi'lerin damarından geliyoruz.
Ülkemizin her çocuğunun damarında, bilim damarı, zekilik damarı her zaman var.
Yeter ki uyanık olalım, yerer ki bize kurulan tuzakları görelim.
Birliğimiz beraberliğimiz, geleceğimiz için el ele verelim.
Atatürk'le avunmayalım,
her birimiz
Atatürk olalım..
Edebiyat Sevgisi ..
İsmail Dinçer ..
0 notes