Tumgik
#bay saat
kimmkitsuragi · 1 year
Text
i will make one of my friends click the decline button i cant do that myself
#bay kemal lütfen kazansın ya#zor olması gereken kısmı atlatıp 1 milyon tele sahibi değilim diye önüme gelen offerı reddetmek çok koyuyor şu an#ve evet şaka değil okul + yaşama masrafı cidden yaklaşık 1 milyon tl oluyor keşke şaka olsa#sabahtan beri yapmam gereken şeye de odaklanamıyorum lmaoooo bi yandan mezun olmam bi yandan da gelecek için araştırma yapmam lazım#ama beynim kitlendi rip#bi de bi ara sandık görevlisi başvurusu yapacam#bunu da istiyorum ciddeb#annem de boşver okulunda kal veya o / d / t / üye git diyor jsdfhsfsh (tagde çıkmasın diye öyle yazdım)#okulumda kalırsam bi de üstüne para verecekler büyük ihtimal sigh. ama benim amacım farklııııı lol#+ + + bi de back up plan olarak iş bakmam lazım sighhhhhhh ben hiçbirine hazır değilim#hiçbir şey istemiyorum ya. orta maaşa haftada 7 gün çalışıp kendi hayatımı asla kuramayacağım gibi geliyor yeeeyyy#gelecekten korkuyorum. hakkında bir şey yapmam gerek ama çok stresli. bi de bi şey yapmaya çalıştım o da olmadı fhsdfshd#bakalım şimdi ne yapıcam#artık ağlamayayım yeter#her konuda fazla kırılganım bence ya. ofiste herkes 6 veya 7 gün çalışıyordu yani sanki sadece benim için zor olacakmışgibi davranıyorum lol#+ mesailer tabi ki. adam literally ofiste sabahlamıştı proje bitsin diye. herkes için bu normal mi yani? :p#tam böyle üzgün üzgün düşünürken tip ve erkan bey aklıma geliyor mal mısın tabii ki normal değil ve normal gibi davranılmamalı diyorum aksdh#cidden bakalım ne olacak gelecekte ya#salak salak işler için haftada 60 70 saat çalışmak istemiyorum sadece ya#ama dediğim gibi herkesin hayatının gerçeği bu#ama mal mıyız biz neden buna okey oluyoruz#gibi gibi sorunlar lol#🗒
2 notes · View notes
bozusuruz · 8 months
Text
Kütüphanede karsı masamda oturan 10 yasindaki kiz gozunu cekmeden hep beni izliyo twrs ters bakiyo zaten sinirim bozuk dun geceden beri agliyorum oturucam burda aflicam simdi ya yetwr
1 note · View note
Text
Külotsuz Taytla Hem Am Göt Verdim Hem 6 Kilo! (Mine 38 Y., Balıkesir)
Adım Mine, 38 yaşındayım, 1.68 boyunda, 76 kiloda, balık etli ve 13 yıldır da evliyim. Kocamla aramız iyidir, bu evlilikten bir de oğlumuz var. Ben ev hanımıyım, kocam kamuda memur. Kocamla monoton bir sex hayatımız var, bunda benim de etkim büyük, ama onda da erken boşalma var. 13 yılda zevk aldığım ilişki sayısı 10'u geçmez diyebilirim. Ama durum böyle olmasına rağmen kocamı (geçen yıla kadar) aldatmadım. Kocamla ilişkilerimizde fazla fantazilerimiz olmaz. Kocamla sikişirken tam zevk almaya başladığım zaman, hızlıca gidip gelmeye başlar başlamaz hemen boşalır ve genelde yüzde doksan ilişkilerimiz bu şekilde sonuçlanır. Hemen ardından banyo yaparız, o arkasını döner uyur, bense saatlerce uykuyu beklerim. Birkaç kez onu altadabilir miyim diye çok düşündüm ama yapamadım.
Sizinle paylaşacağım olay geçen senenin Eylül ayında yaşandı. Kocam kamuda çalıştığından yılda bir defa izin kullanır. Geçen yıl Eylül ayında sezon sonuna doğru, 'All-inclusive' yani fiyata 'Herşey dahil' tatil yapacağımız bir otele rezervasyon yaptırıp gittik. Çocuğu annemlere bıraktık, bu tatili bir nevi ikinci balayı olarak düşünmüştük. Otel Marmaris'te güzel bir yerde idi. İlk günümüz oteli tanımakla geçti, zaten o gece her ikimiz de yorgun olduğumuzdan sevişmedik bile. Ertesi gün sabah spor ve fitnes olduğunu öğrendim ve kilolu olduğumdan bu fırsatları değerlendireceğimi ve katılacağımı söyledim. Kocam, "Tamam, sabahları beni kaldırma da ne istersen yap!" dedi. O gün deniz, güneş, havuz derken akşam oldu, yemek yedik. Tabii paralı olmayınca bolca doldurduk mideleri, tüm Türkler gibi fazla kaçırdık biraz. Gece 23:00 gibi bara takıldık. Kocam bedava olunca içkiyi kaçırıyor tabii. Ben de biraz kırmızı şarap içtim. Eğlendik, canlı müzik derken, saat 03:00 gibi odamıza çekildik. Kafalarımız oldukça iyi idi, kapıyı bile zor açtık diyebilirim.
Kapıdan girdikten sonra kocam hemen icraata koyuldu. Yatağa beraber atladık. Ben sevindim tabi, bu akşam sikişeceğiz diye. Neyse, bir yandan deli gibi öpüşüp, bir yandan da elleşiyoruz. Bu arada kocaman göğüslerim vardır, 105 numara sutyen giyerim, popom da oldukça iridir. Fazla değil 10 dakikada çırılçıplak kaldık. Kocam amımı yalamaya başladığında çok şaşırdım, çünkü kocamla ilk defa sarhoşken sevişiyorduk ve uzun zamandır amımı yalamıyordu. Balık etli olduğumdan, amım oldukça kalın dudaklı ve kabarıktır. Kocam yaladıkça amım sulandı ve ben dayanamadım. Aslında ben de onun yarağını emmek istiyordum, ama patlar diye de çok korkuyorum, bu yüzden onu içimde istedim. Kocamı altıma yatırıp üzerine çıktım. Yavaş yavaş gidip gelmeye başladım. Hızlanmıyordum, çünkü bu durumun saatlerce sürmesini istiyordum. Biraz gidip geldim öylece, sonra en sevdiğim pozisyonu istedim. Yatakta bulunan tüm yastıkları altıma alıp, üzerine yattım ve ayaklarımı açıp, "Gir!" dedim. Girdi, gidip geliyordu. "Hızlı sok canım!" dedim ve olan oldu, iki kere soktu hızlıca, sonra çıkarıp üzerime boşaldı. Ben bir defa bile orgazm olamadan o bitti, hem de bitmesini hiç istemediğim bir zamanda. Bitmesini bırakın, bir de yığıldığı gibi sızdı kaldı, horlamaya bile başladı. Ben de duşa gidip küveti doldurdum ve sabunu resmen amıma sokarak mastürbasyon yaptım, orgazm oldum. Yatağa döndüm, saati kurup uyudum.
Sabah erken kalkıp hemen fitnes için hazırlandım, altıma külot, tanga vs. giymeden, pembe bir tayt giydim ince, üstüme ise dar bir bluz giydim ve spor ayakkabılarımı giyerek doğruca çıktım. Hatta bir ara asansörde kendime aynadan baktım, taytın üzerinden amımın etli dudakları belli oluyordu, biraz da içine girmişti. Popom zaten tüm hatlarıyla meydandaydı. Göğüslerimi giydiğim sutyen iyice dikleştirmişti. Lobiden spor alanına giderken tüm erkeklerin bana arkadan baktığını hissettim. Spor alanına biraz geç kalmış olmalıydım ki, hoca, "Hanfendi buraya gelin lütfen!" deyip, beni en öne aldı ve başladık spora. Etrafıma bakındım, genelde 50 ve üzeri bayan ve baydan oluşan gurup ve iki de zayıf bayan turist vardı. Hocamız iri kaslı, 30-35 yaşlarında, çok fazla yakışıklı olmayan, ama vücudu güçlü bir beydi. En öne beni ve genç turistleri almıştı. Spor esnasında bana değil, amıma baktığını hissettim, arada gözü kayıyor ama tekrar gözlerini kaçırıyordu. Sık sık arkaya döndürüp, ellerimizle ayak parmaklarımızı tutturuyordu. Bu pozisyonda amımın çanak gibi çıktığını ben bile hissediyordum.
Spor bitti ve hocamız isimlerimizi yazdırıp, ertesi gün için uyandırma servisinin spor için uyandırabileceğini söyledi, "Böylece kimse geç de kalmaz!" dedi bana bakarak. Bunun bir davet olacağını düşünerek özür diledim ve ilk günümüz olduğunu, bir daha olmayacağını söyledim. Önemli olmadığını söyledi, "Yarın sizi bekliyorum, mutlaka gelin, burada size gidene kadar 5 kilo verdireceğim!" dedi. "Çok isterim hocam!" dedim. Oldukça terlemiştim, hemen odaya gittim. Kocam halen uyuyordu. Saat 10:00 olmuştu, duşumu aldım, Brunch'a katıldım. Kocam o gün saat 13:00 gibi kalktı, o da benim zorumla uyandı. Duş alıp, yemeğe, denize falan girdik. Akşam yine aynı içki falan derken, yatağa girdik tekrar, sevişmeye başladık. Ama beni hızla sikmesini istemeye fırsat bile kalmadan, birkaç gidip gelmede boşaldı yine. Ben, "Tekrar yapalım!" dedim, ama kocam olmaz dedi. "Ben istiyorum!" dedim. Kocam, "Ben yorgunum, olmaz!" dedi. "Ne yaptın da yoruldun?" dedim. "Yüzdüm!" dedi. Kızdım, "Ben de yüzdüm, ama yorgun değilim!" dedim ve böylelikle tartışmaya başladık. Kocam baktı olmayacak, "Kaldırırsan belki yaparız!" dedi. Yarağını elledim okşadım, kaldıramadım. Kocam yine sızdı uyudu, ben uyuz oldum yine tabii.
Sabah telefon ile uyandırdılar. Dünkü gibi giyinip koştum spora, ama içimdeki istek bitmemişti. Altıma yine tayt giymiştim, ama beyazdı bu sefer. Beyaz olduğundan amımın dudakları daha da belli oluyordu. Hatta amımın üzerinde kılları üçgen şekilde bırakırım, onlar bile belli oluyordu. Hoca tekrar öne aldı beni. Ekip aynıydı. Yine çok defa arkamıza çevirip domalttı bizi. Ama ben de döndüğümüzde hocanın şortuna baktım, önü kabarık duruyordu. Spor bitti, hemen odaya gidip duş aldım.
Duştan sonra aldığım bikiniyi giydim. Hayatımda ilk defa bikini giydim. Kocam bile görmedi bu durumu. Kocam yine leş gibi uyuyordu. Havuza gitmek için odadan çıktım. Havuza vardığımda, kadın olarak sadece ben vardım. Havuz kenarında 5 erkek vardı ve havuzun içinde de 3 erkek. Ben gelince, hepsinin aç kurtlar gibi bana baktıklarını ve gözleriyle soyduklarını hissettim. Havuza yaklaşınca, fitnes hocamın da havuzda olduğunu fark ettim. Hemen üzerimdeki tülü çıkarıp, bikini ile havuza daldım. Tabi erkekler de arkamdan suya girdiler. Hocam yüzerek yanıma geldi ve "Mine hanım, size uyguladığım Kür'ün içinde yüzme de var, size 5 kilo verdireceğim ben!" dedi. Ben de, "Hocam çok iyi olacak, bunu çok istiyorum!" dedim. Hocayla konuştuğumuzu gören erkekler yavaş yavaş kayboldu tabii.
"Bu Kür'de başka neler var hocam?" dedim. "Neler yok ki!" dedi. İyice meraklandım, "Neler var?" dedim. Gülümsedi ve "Sırası gelince görürsün, acele etme!" dedi. Ben hocanın evli olup olmadığını öğrenmek için, "Sizin eşiniz bekler..." dedim. "Eşim hamile ve memlekette, ben mesleğim icabı buradayım!" dedi. İçimden, (Eyvah, bu da benim gibi kuduruyor!) diye geçirdim. O anda, bir şekilde bununla sikişir tatmin olurum, burada bizi kimsede tanımıyor nasıl olsa diye düşünceler geldi, onun da beni sikmek isteyeceğinden emindim. "Hocam ben çok mu kiloluyum?" dedim. "Hayır, tam bir Türk kadınısın, ama çok sexy giyinmesini bilen bir Türk kadını!" dedi. Ben mahçup olmuş gibi, "Niye böyle söylüyorsunuz hocam?" dedim. "Baksanıza hiçbir eksiğiniz olmadığı gibi, beni iki gündür delirtmeyi başardınız Mine hanım!" dedi. Ben bu sinyalden bana ilgi duyduğunu anladım ve "Hocam nerede kalıyorsunuz?" dedim. "Burda, otelde, 309 nolu odada!" dedi. "Ben gelip sizden Kür'ü öğrenmek isterim!" dediğimde, hocanın gözleri parladı. "Mine hanım, her zaman beklerim! Hatta ben şimdi odama gidiyorum, dilerseniz siz de gelin, Kür'ümüze devam edelim!" dediğinde, heyecandan ölüyorum sandım. "Tabii hocam!" dediğimde sesim bile titremişti. Hoca, "Unutma 309!" diye fısıldayıp gitti.
Ben biraz daha takıldım havuzda, etraftan anlamasınlar diye. Sonra çıkıp havluya sarıldım ve odama gittim. Bizim herifi kontrol ettim, halen horlaya horlaya uyuyordu. Hemen duşa girip, güzelce yıkandım, parfümümü sürdüm ve çıktım. Kocam halen uyuyor mu diye kontrol ettikten sonra, sessizce odadan çıktım ve asansöre binip 3. kata çıktım. Hocanın odası koridorun en sonundaymış.
Kapıyı tıklatır tıklatmaz açıldı, "Buyrun Mine hanım!" dedi. İçeri girer girmez dudaklarıma yapıştı, duvara sıkıştırdı beni. Çok iştahlıydı. "Hocam..." dememe kalmadı, "Bırak şimdi hocayı, Murat de bana, sevgilim de bana!" dedi ve boynumu yalamaya başladı. Bir eliyle kocaman göğüslerimi sıkıyor, diğeri ile ise kalçalarımı sıkıştırıyordu. Kapının arkasında 5 dakika kadar yiyiştikten sonra, resmen muz soyar gibi soydu beni. Ben de onu tabii! Altımda sadece dantelli tanga külodum kaldı, onda da önü kabarık mayosu. Korkudan ve heyecandan elim yarağına bile gitmiyordu. Elimi tutup yarağının üzerine götürdü. Kocamınkinden sonra ilk defa bir başka erkeğin yarağına dokunuyordum, ama çok hoş bir duyguydu. Onun yardımıyla elimi mayosunun için soktum ve yarağını dışarı çıkarttım. Yarağı çok fazla kalın değildi, ama uzundu. Yarağı kalkmış, ama tam sertleşmemişti. Ben de onun elini alıp kabaran ve ıslanan amımın üzerine koydum. "Offf, iki gündür bu amı hayal ediyorum ve dün gece arka arkaya iki defa 31 çektim bu amı düşünerek!" dedi. "İnanmam!" dedim. "İnandırırız!" dedi ve beni kucaklayıp yatağa görürdü...
Beni sırtüstü yatırıp, ayak parmak uçlarımdan yalamaya başladı, baldırlarıma geldi. Halen külodumu çıkarmamıştı, külodun üzerinden amımı kokluyor, öpüyor ve yalıyordu. O şekilde bile zevk alıyordum. Sonra çıkardı külodumu ve diliyle daldı, amımı yalamaya başladı. Zevkten kuduracak gibi oldum. Beni yalayarak bir kez orgazm ettikten sonra doğruldu ve yarağını yalamam için ağzıma dayadı. O anda yarağı kocaman olmuştu. Ben pek beceremem, ama yine de yalamaya ve sıvazlamaya başladım. O da döndü üzerime ve 69 olduk, o beni ben, onu yalamaya devam ettik. Ama ben öyle bir oldum ki, artık yalvarıyordum adama, "Hadi sik beni aşkım!" diye. Birden doğruldu ve bacak arama girerek, yarağını yavaş yavaş amıma sokmaya başladı. Taşaklarını kasıklarımda hissettiğimde, ucunun amımın karşı duvarına değdiğini hissettim. Ve sakince gidip gelmeye başladı. Sertçe sikmesi için kendime çekiyordum. Bu arada amım iyice şişmiş ve sulanmıştı. "Hızla gir sevgilim, sert sik beni!" deyince hızlandı. Amıma ardı ardına soktukça 'Şlak, şlak, şlak' sesler çıkıyordu. Bu hızla 10 dakika kadar sikti. Ben bu sürede zincirleme orgazm oldum. Sonunda o da gelmek üzereydi. Yarağını hızla çıkarıp göbegime fışkırdı, çağlayan gibi aktı spermleri...
Ben, Murat da kocam gibi bitti diye düşünürken, ucundan halen bir iki damla döl çıkmakta olan yarağını ağzıma dayadı ve "Em!" dedi. Hiç bu şekilde yarak emmemiştim, ağzıma aldım yalamaya başladım. Ama inanamadım, yumuşamaya yüz tutan yarak anında tekrar kocaman oldu. "Şimdi Kür'ümüze geçelim canım! Ayağa kalk!" dedi, göbeğimdeki spermleri çarşafa topladı sildi ve bana göstererek, "İster misin?" dedi. "Hayır, kusarım!" dedim. "O zaman şimdi bana arkanı dön ve eğilerek ayaklarını tut, seni bu şekilde çıplak hayal edip 31 çektim hep!" dedi. Ben kocaman götümü ona dönerek parmaklarıma eğildim. Arkamda yatakta oturmuş, yarağını sıvazlayarak, "Bitiyorum bu senin götüne!" dedi. Yanaşarak, kılsız amımdan başlayarak götümün deliğine kadar yalayıp, dil darbeleri atmaya başladı. Bu şekilde fazla duramadım, çünkü ayaklarım titremeye başladı, orgazm oluyordum. Durumumu anlamış olacak ki, beni yatağa doğru çevirdi, ellerimi yatak başına koydu, belimi aşağı doğru bastırdı ve "Burada 1 kg vereceksin şimdi!" dedi.
Arkama geçti ve zaten ıslak olan amıma yrağını sertçe soktu ve ben hızlan dememe gerek kalmadan hızlandı. Yine 'Şlak şlak şlak' sesler çıkıyordu. Ben zevkten ölüyordum, amımın sularının yere damladığını bile gördüm. Bir elini amıma sürüp ıslattıktan sonra, parmağıyla göt deliğimi sevmeye başladı. Ben kontrolu kaybetmiştim zaten. Sonra parmağını göt deliğime sokup sokup çıkarmaya başladı. Ama müthiş zevk aldım ve ben bile şaşırdım bu duruma. İki deliğim ilk defa doluydu. Kocam bana bunu yapmıyordu, zaten yapsa da ben istemezdim galiba.
Bu şekilde amımı bir süre siktikten sonra, yarağını amımdan çıkarıp götüme dayadı. Hiçbir şey diyemedim, ilk olduğundan merak ediyordum aslında. Ve götüme yavaş yavaş girmeye başladı. Parmağıyla alıştırdığı için fazla acımadı. Yavaş ve ustaca köküne kadar girdi. Biraz bekleyip yavaş yavaş ve ustaca hızlandı. Taşakları amıma vuruyor ve müthiş zevk veriyordu. Ben rüyadaydım sanki, ilk defa bu kadar uzun sikildim ve o gün hayatımın ilklerini yaşadım. Götümü 20 dakika kadar siktikten sonra götümün içine boşaldı ve yığıldı üstüme. Ben de öylece biraz durdum. Arkamı dönüp saate baktım, 12:00'yi az geçmişti. Kocam saat 13:00 gibi uyanabilirdi. "Gitmem lazım!" dedim. "Tamam aşkım!" diyerek götümün içinde yumuşamış yarağını çıkardı. Ben hemen banyoya koşup her yerimi temizledim. Murat'ı öpüp çıktım, hızla odama gittim. Odaya girince kocam uyandı ve "Nerden geliyorsun?" dedi. "Fitnes ve sabah sporundan, sonra havuza girdim yüzdüm biraz, duş alıp yatacağım, hoca bu gün bizi çok yordu!" dedim. Duşa girdim, ama ayaklarım ve kasıklarım resmen sızlıyordu. Duştan sonra hemen yattım, uyumuşum. Kocam beni saat 17:30' da zorla uyandırdı.
Tatil boyunca, her gece kocama 4-5 dakika sikilip, her sabah da spordan sonra hocama 1,5 - 2 saat siktirdim. Tatil bitti, döndük. Ve ben hem yarağa doydum, hem de 6 kilo zayıfladım. Hayatımın en güzel tatili oldu. O zamandan beri (kocamdan başka) kimseyle sikişmedim. Ama aklım götümü siktirmekte kaldı. Kocama halen götten vermedim, çünkü verirsem benden şüpheleneceğini biliyorum. Şimdiki hedefim belli, kocamın çalıştığı işyerine yeni atanan Hakan bey var. Onun da bende gözü olduğunu biliyorum, çünkü evimize geldiklerinde, o gün tayt giymiştim ve Hakan beyin gözlerini kaçırdığını fark ettim.
Şimdilik hoşçakalın ve kendinize iyi bakın. Bayanlar, tayt çok sihirli bir giysi, hele ki külotsuz giydiğinizde sizi sikmek istemeyecek erkek yok! Bunu sakın unutmayın :))
[Mine]
209 notes · View notes
cicekbozugu · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
~~dumpidir~~
kalpli ekmek kırıntısı🫶🏻 - gece gelen adana perileri🧚🏻 - telefonum beni cekmis heheheh - bebek kız kokusu💘 - evrenden gelen mesaj - yaşanmışlıklarla dolu o masa - artik biri bizim suları tasisin ben tasimak istemiyom - soğuk baklavayı savunduğum o üç saat - kafam üsüyo diye sapkayla uyuma kararı aldım bu da kanıtı bai
31 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B8.1
BÖLÜM 8.1 [AŞIKLAR]
Nadia ile aramızdaki küçük mutluluktan sonra kurstan çıktım, kendisine evine bırakabileceğimi söylemiştim, fakat istemedi.
Arabaya binmeden önce telefonumu çıkardım ve Selin'i aramaya başladım,
20 saniye telefon çaldıktan sonra Selin cevap verebilmişti.
Se: Aşkııımmm.
Canım nasılsın, iyi misin?
Se: İyiyim, teşekkür ederim! Annem ve babamla oturuyordum. Sen n'apıyorsun?
İyi işte şirketten çıktım işlerimi hallettim seni arayayım dedim.
Se: Teşekkür ederim, ee işler nasıl gidiyor, üzerine yük binmedi değil mi?
Yok, yok her şey güzel. Ben seni aslında şey için aramıştım.
Se: N'oldu yoksa kötü bir şey mi var?
Yok canım ya, demek istediğim şu; eğer ki, müsaitsen yemeğe çıkalım diyecektim.
Se: Yaaa, Ben hemen hazırlanıyorum canım. O zaman 20 dakikaya ararım seni, görüşürüz bay bay...
Görüşürüz...
Hemen arabaya bindiğim gibi ara mahallelerden hızlı bir şekilde sürerek gidiyordum.
Yoldayken beni aramıştı, hemen kısa bir konuşmadan sonra kapattıktan 8 dakika sonra evinin önüne varmıştım.
Selin arabaya hiç kapıyı açtırmak gibi bir saçmalık yapmadan direk bindi.
Se: İyi akşamlar beyefendi, tanışıyor muyuz?
Arabaya bindiğinize göre tanışıyoruz, hanımefendi.
Se: Siz arabanıza her binen kadınla tanıştık mısınız?
Yani bazen tanımadıklarımı da alıyorum ama sonuçta tanışıyoruz eğer ki güzel bir kadınsa. :)
Se: Yapma ya, demek güzel kadınsa tanışıyorsun demek. Hemen unutursun yani beni. :)
Niye olmasın? :)
Se: Aşkım yaa, (öper) seni çok özlemişim.
Ben de seni çok özledim güzelim, ee şimdi gideceğimiz yeri bilmiyorsun sana hemen söyleyeyim (xxx) restaurant.
Se: Aşkım orası rezerve alıyor ama?
Sorun yok restaurant zaten bizim. :)
Se: Aa, o zaman gidelim.
Tamamdır canım.
[Bir süre sonra...]
Restauranta geldiğimizde vale kapıda aracımızı aldı ve içeri geçtik.
Müdür içeriden geldi ve hemen bize masamızı gösterdi. Deniz kenarına yakın güzel bir mekândı.
Selin ile karşılıklı oturmuştuk. Önümüze uzatılan menüyü okuduk ve bir kaç şey sipariş verdik.
15 dakika sonra masamız bildiğin krallar sofrası gibi olmuştu.
Selinle karşılıklı yemeğimizi yiyip yanında ben alkolsüz, Selin de şarap içiyordu.
Se: Aşkım teşekkür ederim.
Rica ederim aşkım, ne demek. Seninle vakit geçirmeyeceğim de kiminle geçireceğim?
[Derya?]
"Selin'in yüzü güneş gibi parlıyor gülüşüyle beni mutlu ediyordu."
"Hemen masanın üstünden uzandı ve dudağıma bir öpücük kondurdu."
Kızım ne yapıyorsun insan içindeyiz. :)
Se: Olsun seni öpmeyeceğim de kimi öpeceğim ki?
Sohbet eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra kalktık ve kapıya doğru ilerledik.
Selin'in kafası biraz güzeldi, fazla alkole alışık olmadığı için 2 kadehte birazcık dağılmıştı.
Yürümeye çalışırken topuklu ayakkabılardan dolayı zorlanıyordu ben de koluna girdim ve arabaya doğru ilerledik.
Vale arabayı getirince ilk baş Selin'i arka koltuğa oturtmaya çalıştım fakat eliyle "olmaz" işareti yaparak itiraz ediyordu.
Ben de isteğini kırmadım ve ön koltuğa oturttum.
Sonra da, arabaya bindim ve tekrar eve dönüş yoluna girdik. Yolda giderken Selin'in camını açtım, hem hava yüzüne çarpar hem de ayılırdı.
Öyle de olmuştu, yüzüne gelen hava Selin'i biraz rahatlatmıştı.
Yüzüme yarı baygın şekilde bakarak gülüyor "Aşk yaaa, seviyorum seni!" diyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra Selin'in evinin önüne gelmiştik, Selin kapısını kendisi açtı ve çıktı.
Hemen kapıyı açtığım gibi ne olur, ne olmaz diye destek olmak için yanına gittim fakat, Selin kendisini baya toparlamıştı.
Arabanın önünde duruyorduk, ikimiz birbirimize bakıyor sanki bir şey söylemeyi bekliyorduk, o esnada ilk söz Selin'den geldi "Seni çook seviyorum canım, bu gece için teşekkür ederim..." demişti.
Kendisine sarıldım ve "asıl ben teşekkür ederim, bu teklifimi reddetmediğin ve bana güzel vakit yaşattığın için" demiştim.
[Klasik aşık velet konuşması işte...]
Vedalaştıktan sonra saate baktım tam 1:30 olmuştu. Arabayı artık eve sürme vakti gelmişti.
Araba ile yolda giderken camı açmış serin serin gidiyordum. Böceklerin o güzel sesleri ve karanlığın ihtişamı bir başka hissettiriyordu beni bu gece.
Sokak lambalarının ışığı, boş kaldırımlar rüzgârdan yaprakları bir sağa bir sola sallanan ağaçlar.
Güzel bir gün, güzel bir şekilde bitiyordu benim için...
Artık evimin kapısına gelmiştim bile kapıyı elektronik kumanda ile açtım ve arabayı otopark'a parkettim.
Arabadan indiğim gibi sakin sakin, evimin kapısının önüne geldim. Yavaşça kafamı yukarı kaldırdım, son kez içime derin bir nefes çektim.
Temiz havayı doldurdum ve girdim içeri. Merdivenlere ilerledim, siyah taşlar ayaklarımın altında adım attıkça uzaklaşıyordu.
Merdivenleri çıktıktan sonra odama giderken annem'in odasının ışığının kapandığını farkettim, demek ki daha uyumamıştı.
Umursamadan odama girdiğim gibi üstümde ne varsa çıkardım ve duşa girdim.
Musluğu soğuğa çevirdim ve altında 5 dakika kaldıktan sonra çıktığım gibi saçlarımı kurutup, çırıl çıplak yattım.
[Armut marka telefonun zili çalar (!)]
Gözlerim yavaş yavaş açılınca kulağımda yankı eden alarm sesiyle kafam bildiğin zonkluyordu.
Yavaşça telefona baktım, saat 7:05 olmuştu. Aklıma Derya'ya verdiğim söz geldi. Aniden banyo'ya koştum ve jilet ile sikimi, kol altımı tıraşladım.
Abdest aldıktan sonra da giyindiğim gibi hemen hızlıca aşağı indim.
Aşağı indiğimde annem ve ablam uyanmış iki tekli koltuklara oturmuşlardı, kendilerine "günaydın" dedim.
Tam kapıdan çıkacakken arkamdan ablam "Derya nerede, neden masa hazır değil?" diye sormuştu.
Kendisine döndüm ve "izinli kahvaltınızı kendiniz hazırlayın, eliniz tutuyor. Bilmiyorsanız da öğrenin!" dedim ve daha fazla zırvalık dinlemeden çıktım.
Derya'yı aradığım gibi telefona cevap vermişti.
Alo, canım günaydın!
De: Günaydın, neredesin canım?
Şimdi çıktım yarım saat içinde geleceğim, istediğin bir şey varmı dışarıdan?
De: Sadece senin gelmeni istiyorum aşkım, sen gel gerisi önemli değil.
Tamamdır aşkım, arabaya bindim geliyorum ben. Kendine iyi bak!
De: Tamamdır, dikkatli sür lütfen!
Telefonu kapatınca, direk hızlıca yola koyuldum. Yolda giderken, yine de bir şey almam lazım demiştim.
Eli boş gitmek bana yakışmazdı, çünkü benim için eli boş gitmek aptalca bir durum eğer ki, paran varsa almam lazımdı.
Yolda giderken cadde üstünde buralarda iyi bir mekândan ne alabilirim diye bakıyordum.
Köşede duran (xxx) çikolata ve lokum çeşidi satan, babam'ın anneme zamanında aldığı lokumlardan almak için durdum.
[Arabadan iner ve içeri girer.]
Kolay gelsin abicim!
Çalışan adam [Ça]
Ça: Sağ ol evladım, hoş geldin ne istersin, ne verelim sana?
Abi ben, 2 kilo cevizli, 2 kilo antep fıstıklı, bir de şunların ismini bilmiyorum ama şunlardan alayım.
Ça: 2 kilo mu ondan da?
Evet abicim.
Ça: Tamamdır kardeşim.
Abi çikolatalar nasıl?
Ça: Alman bir adamdan geliyor bunlar çok iyidir Yunanistan'daki iş yerinden satın alıyoruz toplu olarak burada satıyoruz.
O zaman şunun meyvalı, bitterli ve saf halinden hepsinden 1 kutu alayım abicim ben.
Ça: Tamamdır.
Abimiz bütün ürünleri poşetlere koyduktan sonra yüksek bir meblağ ödeme yaptım ve iyi tavrından dolayı da bahşiş bıraktım ve arabama ürünleri koyup Derya'nın evine gittim.
Yaklaşık 15 dakika daha yolda gittikten sonra Derya'nın apartmanının yakınlarında bir otoparka arabayı parkettim ve çikolatalarla, lokumları aldığım gibi apartmana yürüdüm.
Aşağı kapıya geldiğimde zar zor telefon açtım ve aşağı kapıyı açmasını söyledim.
Kapıyı yukarıdan açmıştı, yavaş yavaş merdivenleri çıktım Derya'nın kapısının önüne geldiğimde kapısı açık bir şekilde üstünde yandan yırtmaçlı kırmızı bir gecelikle ve ayağında kırmızı üstünde tüylü top olan kırmızı terlikle beni karşılamıştı.
Elimdekileri görünce şaşırmış ve "ne gerek vardı canım yaa?" demişti.
Olsun aşkım, ne güzel işte yer, içer ve sohbet ederiz hem olmazsa.
De: Dur aşkım ben alayım.
"Elimdeki poşetlerin bir kısmını ona uzattım ve diğer kısmını mutfağa kadar taşıdım."
Vay vay vay, hanımefendi bunlar ne böyle?
Masada "sucuk, omlet, bal, kaymak, reçel çeşitleri, salata, salam, sosis melemen, kızarmış ekmek, kendi yaptığı özel soslar" vardı.
De: Senin için hepsi aşkım. :)
Ellerimi yıkadığım gibi masaya oturdum, Derya ekmeklere neler varsa sürüyor, kendi eliyle ağzıma uzatıyor beni bir kuş yavrusu gibi besliyordu.
Bazen arada uzattığı ekmeklerin son kısmını ağzıma alırken parmaklarının ucunu da yalıyordum.
Bana gülerek "yapmaaa:)" diyordu.
Ben neredeyse doyma eşiğine gelmiştim, fakat Derya hiç bir lokma yememişti.
Bu sefer sıra bendeydi. Ekmekleri elime aldım ne varsa sırayla sürdüm.
Aynı beni beslediği gibi ben de onu beslemeye başladım.
Güzelce uzattıklarımı nazik bir kız çocuğu gibi ısırıyor, her ısırıktan sonra ağzı doluyken gözlerime bakarak gülüyordu.
Onun bu halini gördükçe ben tabii ki ayrı bir mutluluk duyuyordum.
Kahvaltı bittiğinde tam ağzının kenarlarından, çilek reçeli akmıştı.
Bana sinsice gülüp, "mendil var mı?" demişti. Ayağa kalktım ve işaret parmağımı kanca gibi yapıp, çenesine uzandım ve kafasını kaldırdım.
Kafamı biraz eğdim ve parlayan, etli dudaklarına, dudaklarımı kondurdum
dilini dilime atıyor, şevkle öpüşüyorduk.
Ağzının kenarından akan reçel damlaları dudaklarıma bulaşmıştı ve böylece daha güzel bir tat oluyordu.
Dudağımı çekmeye çalıştığımda, elini kafama atmış saçlarımdan tutup kendisine çekiyordu.
Biraz daha öpüştükten sonra dudaklarımı sonunda, dudaklarından ayırmıştım, daha sex yapmak gibi bir niyetim yoktu, sonuçta güne daha yeni başlamıştık birlikte.
Masayı kaldırmasına ve bulaşıkları temizlemesine yardım ediyordum. Beraber bulaşıkları yıkarken maksat gır gır olsun diye kalça kenarımla onu iktirmiştim.
Ellerinde deterjan köpükleri ve yüzünde gülücükle bana bakıyordu.
Bir an "demek öyle haa!" dedi ve elindeki köpük dağını bildiğin yüzüme fırlattı.
Haydaaa ama oldu mu şimdi? :)
De: Sen başlattın. :)
Hanımefendi keşke deterjanı yüzüme dökseydiniz yani bu ne böyle (havluyla yüzümü siliyorum) ama sen var ya, sana daha fazlasını yapacağım.
Yüzümü sildikten sonra elimi yıkadım ve elimden dökülecek olan damlacıkları yüzüne savuruyordum.
Güldü ve o da aynısını yaparak karşılık veriyordu. Uzun bir süre böyle yapınca Derya'nın geceliğine kadar suları gelmişti.
Saçlarının hafif ıslaklığı, boynunun su damlacıklarından parlaması ve içine sütyen giymediği belli olmasını sağlayan.
Geceliğine ıslaklıktan dolayı yapışan memesi ve sertleşen uçları ben de elektrik çarpması yaşatmıştı bana.
Suratıma baktı ve ellerini sallayarak "heey orada mısın? :)" demişti.
Ben de sanki rüyadan uyanmış gibi, "e-evet buradayım" diye yanıtladım.
De: Haydi geçte ben kahveleri yapayım, çikolata ve lokumla güzel gider!
(Hınzır bir gülüşle) Yardım lazım mı? Bardaklar yukarıdaysa alabilirim.
De: Yok yok, hepsi aşağıda öyle dizdim ben. :)
İyi sen bilirsin, ancak yardım olursa buradayım.
Salon'da koltuğa oturdum ve beklemeye başladım.
[5 dakika sonra]
Derya elinde kahve tepsisiyle götünü sallaya, sallaya geldi.
Önce benim kahvemi uzattı ve sonra da kendi kahvesiyle beraber lokumu, çikolatayı masaya koydu.
İnce ve şekilli olan bacaklarını üst üste atmış ayağını sallayarak kahve içiyordu, ben de onun bacaklarını süzüyordum.
Küçücük ayakları olduğu için sanki film izler gibi izliyordum ayağının hareketlerini.
Yavaşça kafamı kaldırdığımda Derya sanki karşısında mahcup bir genç var gibi gülüyordu.
Elimi uzun saçlarına attım ve yukarıdan aşağıya doğru okşuyordum.
Seni seviyorum.
De: Ben de seni seviyorum aşkım.
Düşünsene, küçüklüğümü biliyorsun uzun zamandır beraberiz senin elinde büyüdüm resmen ve şimdi burada birlikteyiz.
De: Kendi eş adayımı yetiştirdim bundan güzel ne var ki hem? :)
Haklısın, bu nedenle seni çok seviyorum Derya.
Yanına sırnaştım ve saçlarını kokladım, baş döndürücü kokusu yutkunmama neden oluyordu.
Derya yavaşça kafasını göğüs kafesime yasladı ve ellerini vücuduma sarmaladı.
De: Kalbin ne kadar da hızlı atıyor?
Heyecandan ve o kadar eminim ki, hayatım boyunca bu kadar sert atmamıştır.
Elini göğsümde dolaştırmaya başlamıştı, aslında ben biraz vakit geçiririz diye düşündüm fakat, Derya konuya direk girmek istediği belliydi.
Elini göğsümde dolaştırıp, boynumdan öpmeye başladı.
Enseme nefesini veriyor içimi biraz kıpır kıpır ettiriyordu. Boynumdan yanaklarıma doğru buselerini kondurmaya başladı.
İhtirasla bakan gözlerini bana dikti gözlerini, gözlerime kenetlerken göz bebekleri kocaman olmuştu.
Yavaşça gözlerini kapattı ve dudaklarımız tekrar buluştu.
Şevk ve şehvetten kendimizi kaybediyorduk. Üstümdekileri çıkarmak için yavaşça ayağa kalkmaya başlarken Derya'da benimle birlikte kalkıyordu.
Ellerini tekrar göğüs kafesime attı ve gömleğinin düğmelerini teker teker ayırdı. Gömleğimi çıkarınca ardına bakmadan karşı koltuğa fırlattı.
Yavaş yavaş geri adım atarak benden uzaklaşıyordu ama dudaklarımı dudaklarıyla götürüyordu.
Salon'dan öpüşerek antreye çıktık, bazen duvarlara çarpacak gibi, bazen de dengenizi kaybedecek gibi oluyorduk öpüşürken.
Biribirimizden başka bir şey görmüyorduk ama buna rağmen odaya varmıştık.
İçeri girince odanın loş sadece küçük ışıklarla aydınlatıldığını görmüştüm.
Beni sırtım yatağa gelecek şekilde iktirdi ve ben de yatağın üstüne düştüm.
Yavaşça ayaklarını düz bir çizgi üstünde gider gibi, geriye küçük adımlar attı.
Ne olduğunu anlamamıştım, tek yaptığı şey işaret parmağını etli dudaklarının önüne getirip "şşhh" yapmasıyla kıyafetlerinin olduğu odaya girdi ve kapıyı kapattı.
[5 dakika sonra]
Kapı yavaşça açıldığına ilk baş sağ bacağını göstermişti. Bacağını sokup çıkarıyor beni deli ediyordu.
En sonunda çıkmıştı. Gördüğüm manzara beni bir hayli etkilemiş, sertleşen sikim kalp gibi atmaya başlamış, sanki vücudumdaki bütün kanlar sikimden pompalanıyor gibi olmuştum.
De: Hemşiren seni tedavi etmeye geldi bebeğim!
Evet, geldi kırmızı bir jartiyer takımı giymişti altına amının sadece biraz üstüne kadar gelen kırmızı haç işaretli beyaz bir etek vardı altında.
Amı açıkça ortada gibi duruyordu külot ya da başka bir şey giymemişti.
Yavaşça gözüm yukarılara kaydı, koca memelerini tutmakta zorlanan ucu kırmızı (+) şeklinde bembeyaz, memelerini sıkan küçük bir transparan sütyen giymişti.
Saçlarını arkadan toplamış ve kafasında da, beyaz bir toka vardı.
Fakat benim en çok dikkatimi çeken şey de, bileklerinde duran ve üzerinde sanki bir şey takmak için boşluğu olan bir deliğe sahip bileklikti.
Hatırlatma:
[1.68 boy, ela göz, hafif buğday ten, beline uzanan ince tel saçları, ince beli, orta boy memeler, lana rhoades gibi bir kalça yapısına ve ince ama şekilli bacaklara, küçük ayakları vardı] -Derya
Derya bana arkasını döndü ve twerk yapmaya başladı. Kalçasını bir sağa bir sola sallıyor bazen kendi etrafında dönerken ellerini vücudunda gezdiriyordu.
Bir adım yaklaştı ve önümde hafifçe eğildi ve pantalonumun fermuarını çözdü, pantalonu ayaklarından çekip çıkartıyor zahmet vermiyordu.
Giydiğim boxer artık delinecek gibi olmuş sikim duvarı delmeye çalışan bir matkap gibi hareket ediyordu.
Sol elini boxerı'ma attı ve yavaşça çekti, aldı ve kenara fırlattı onu da.
Sikim dimdik dikelmiş bekliyordu.
Derya kıçını döndü ve tekrar şova başladı kalçasını sallıyor götünün yanaklarını sikime sürtüyordu.
Bazen tam oturacak gibi yaparak beni daha da heyecana kaptırıyordu, bir yandan ben de olacakları bilmeme rağmen merakla beklemeye çalışıyor ve içim içimi yiyordu.
Kalçasını sallarken, ara sıra uzun tırnakları vasıtasıyla sikime tırnaklarıyla düz çizgiler atıyordu.
Yavaşça arkasını döndü, iki dizini büktü ve ellerini dizlerimin üstüne attı. Sıcak nefesini sikime üflemeye başladı.
Sikimi sağ eliyle tutup yüzüne vuruyor sikim yüzünde tur atıyordu.
Sonra diğer elini koca taşaklarıma attı, kafasını birazcık daha yakınlaştırdı ve taşaklarıma ıslak öpücüklerini bırakmaya başladı.
Yavaş yabaş yukarı doğru çıkıyordu, sikimin boyuna olan kısmı her öptüğünde daha da yukarı gidiyordu.
Artık ıslak öpücükleri sikimin başına kadar gelmişti...
28 notes · View notes
alicetengelenbirisi · 6 months
Text
Bugün duygusal,sinirli,eğlenceli,koşturmacalı birçok duyguyu barındırdığım ama sabah uyanıpta yatak ucunda oturduğumda Cahit Sıtkıyı andığım bir günaydın oldu:) Tam 35 i anlattı ama ya sonrası..
Bugüne kadar çok güldüğüm için kırışan göz çevremden,şarkı söyleyerek yüzümü yıkamaya gittiğim sabahlardan,mutfakta vakit geçirirken 68282615.kez açtığım avrupa yakasının ezbere bildiğim sahnesinde güleceğime bile bile defalarca izlediğim her dakikadan,içtikten sonra salonda koltukta otururken usulca ağladığımda @kagittanyildiz ı saat farketmeksizin aradığım her dakikadan ve nicesinden çok memnunum,bundan sonrasından beklentim az dalga çok huzur,çevremde değerli olduğumu söyleyen değil yaşatan insanlar🤍
İçimde durmaksızın Mabel Matiz “Yaşım Çocuk” çalıyor😊Minik bir kız sanki sevindiği şarkı çıkmış notaları ayakları ile yakalamaya çalışıyor🤍
Arkadaşımın alıntıladığı bir dize ile son vereyim uzatmadan ;
‘35-45 yaş aralığı, insanın en güzel yaş aralığıdır. Ne gençsindir ne yaşlı. Ama hepsinden biraz biraz vardır. Ağırlıklı olarak tecrübe yaşları ve nasıl güzel bir ömür geçireceğin, bu yaşlarda saklı. ‘
Not: ben yazana kadar spotfy kara dantelli gençliğimize dediği mabelin şarkısına geçti ben ağlamaya başlamadan bay😂
Tumblr media
17 notes · View notes
filyokusu · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
gülümsediğim/şükrettiğim şeyler listesi 7 haziran'23
9.15,10.15,11.45,12.00'da olan dört sınavım vardı. cebirin soruları çok kaliteliydi ama altı soru klasik yetiştiremedim ama hepsini de geçerim. geçen dönem sabah 8 buçuktan akşam beş buçuğa kadar sınavda olup aralarında on dakika olan gün geldi aklıma.berna bahçede görüp bayılcam sanmıştı. analiz3 için bir buçuk saat uğraşıp kaldıysam da tek büte kaldığım ders oldu,onda da büte girmemiştim. hala hiç büte girmeden devam ediyorum aferin kendime. yaren sınavı 15 dakikada yapmama şaşırmış fakat yapmak zorundaydım tatlım yoksa 20 matematik sorusu tabi öyle çözülemez jsdkgfj
gözleme yaptık, bahçeden marul nane toplamak çok tatlı, bahçe komşumuz emine teyze de pembe turptan getirmiş. kitap okurken dinlediğim kuş sesleri. dünyada şükredecek o kadar nimet var ki. akşamki hanımeli kokusu, en sevdiğim gülün açması, hayatta en çok sevdiğim koku olan sarı gül için bi kutlama yapabilirim o derece. ege- delice bir sevda dinleyerek bulaşık yıkadım, bekledim gelmediiiinnn, haydi ara beni sor beni yorma beni sar beni yar beni derken aklıma hiç kimsenin gelmemesi de bazen güzel hsgfjs sarı ışık olması, güneş batarken içtiğim çay, otların arasında bulduğum yavru kedi.yavrucak yürümeyi bile bilmiyor. annesini bulduk geldik.ilhan amca geldi de annesine çocuğuna sahip çık falan dedi jdgjfh (arkadaşım bu tatlılığa ıy nasıl bi kedi dediği için eski arkadaşım oldu bende tahamül kalmadı kardeşim kapattık hadi bay) yaz geldi çiçekler açtı arılar hep dolaştı vız vız vız vız
"kaderinin efendisi olabilirsin yada ruhunun kaptanı ama şunu anlamalısın ki hayat senden gelir, sana gelmez. ve bu, zaman alır.''
ankara.
15 notes · View notes
aprilliouz · 1 year
Text
To dearest my self.
Sebenarnya menuliskan sesuatu soal dirimu bukan hal yang paling mau aku lakukan, saat aku mengingat masih banyak kekurangan dan kebodohan yang kamu lakukan selama ini.
Tapi, aku ingat bahwa hari kelahiranmu adalah hari perjuangan Mama membuatmu hadir ke dunia ini.
Hari ini, apa yang dikatakan beberapa artikel soal birthday depression sangat bisa aku mengerti. Mencapai usia 26 tahun dengan hal-hal yang belum aku capai saat teman-teman sebaya, bahkan yang lebih muda sudah bisa lakukan kadang membuatku tertunduk malu.
Belum lagi, apa yang mau dirayakan tanpa ada mama disampingku.
Tapi, rasanya tak adil jika hanya menyalahkan tanpa mengingat bahwa ada perjuangan mama dibalik titik berpijakku saat ini.
It's your birthday, bay.
And it's not just about you. It's also about all the people belongs to you.
Tumblr media
16 notes · View notes
korelist · 5 months
Text
Tumblr media
SEVEN FIRST KISSES // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
Drama: Seven First Kisses
Hangul: 첫키스만 일곱번째
Director: Jung Jung-hwa
Date: 2016
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Cho-hee, Choi Ji-woo, Lee Joon-gi, Park Hae-jin, Ji Chang-wook, Kim Jong-in, Ok Taec-yeon, Lee Jong-suk, Lee Min-ho
Aslında bu minik diziye yorum yapmak pek mantıklı değil ama izlemişken minikten anlatayım. İlk başta üniversite bitirme projesi gibi gelmişti. Sonra öğrendim ki meğer dizi reklam filmi olarak çekilmiş. Lotte World tanıtım amaçlı böyle bir fikir atmış ortaya. Her sene birkaç ünlü ile çektikleri reklam filmini bir tık öteye götüren firma 9 farklı ünlü ile çalışma fırsatı yakalamış.
Kadın karakterimiz Lee Cho-hee, Lotte Duty Free'de danışmada çalışıyor. 25 yaşına gelmiş ancak hiç ciddi ilişkisi olmamış bu yaşına kadar hiç öpüşmemiş. Bir gün bilmeden yardım ettiği Choi Ji-woo ona bir dilek hakkı veriyor. Karakterimiz ise dillendirmese de bir erkek arkadaşı olmasını ve “first kiss” anını yaşamak istediğini içinden geçiriyor. Gizemli kadın rolündeki Choi Ji-woo da ona 6 adet kart verip 10sn içinde mükemmel bir adamla tanışacağını söylüyor ve ortadan kayboluyor.
8-12dakikadan oluşan 8 bölümlük bir seri izliyoruz. Her bölüm başka bir ünlü ile bir gün geçiren kadın oyuncumuz, yakışıklı erkeklerle yakınlaşıp tam öpüşmek üzereyken yeni bir güne geçiyor. ünlülerimiz ise kendi isimleriyle ama farklı karakterler ile karşımıza çıkıyor.
İlk sahneye gelen isim Lee Joon-gi oluyor. Moon Lovers: Scarlet Heart Ryeo ve The Flower of Evil dizilerinde kendine hayran bırakan “Bay Mükemmel”! karakteri küçüklüğünden beri kızımıza aşık olan çok zengin, kibar ve düşünceli bir erkeği canlandırıyor.
Hemen arkasından Park Hae-jin geliyor. My Love From the Star ve Cheese in the Trap gibi dizilerde dikkatleri üzerine çeken “Romantik Patron”! Uzaktan başrolümüzü izleyen, koruyan tehlikeli ve sahiplenici bir erkeği canlandırıyor.
Üçüncü yakışıklımız ise Ji Chang-wook. The sound of magic, Healer, K2, Backstreet Rookie gibi dizilerden tanıdığımız kaslı oyuncu “Seksi Gizli ajan” rolünde karşımıza çıkıyor. Hikayeye göre başrolümüz ile eski ajanlar ve bir görev sırasında Lee Cho-hee ile tekrar buluşmak zorunda kalıyor.
Aksiyonlu idolümüzü geride bıraktıktan sonra Kpop grubu EXO’nun üyesi olan Kim Jong-in, nam-ı diğer KAI’ye sıra geliyor. “Büyüleyici Öğrenci” rolü ile sahneye çıkıyor. Çinceyi çok iyi bilen başrolümüz sözde Kai’nin dil öğretmenliğini yapıyormuş.
Hemen arkasından, Ok Taec-yeon tehlikeli cazibesi ile bize doğru yürüyor. Vincenzo dizisindeki eşsiz oyunculuğu ile tanıdığımız bu isim “Zengin ailenin masum oğlu” rolüne bürünüyor. Hikayeye göre kızımız ile uzun süredir sevgililer ve ailesi kızımızı kabul etmiyor.
Hız kesmeden sahneyi Lee Jong-suk alıyor. W: Two Worlds Apart ve Romance is a Bonus Book dizilerinde sevdiğimiz ama Big Mouth dizisinde tekrar tekrar kendine hayran bırakan oyuncumuz burada da yine ünlü bir yıldızı canlandırıyor. Başrolümüz ile reklam filmi çektikleri bir kurguda yakınlaşmalarını izliyoruz.
Ve 6 kartımız bittikten sonra tam birini seçmesi gerekirken, sürpriz bir 7.kart ortaya çıkıyor; “Özgür Ruhlu Gezgin” Lee Min Ho. The Legend of the Blue Sea ve The King: Eternal Monarch dizilerinden tanıdığımız aktör diğer 6 yakışıklının aksine kızı tanımıyor. Kendisi ünlü bir yazar olarak bulunuyor.
Lee Cho-hee’nin ismini ve cismini ilk kez gördüm. Tek söyleyebileceğim şanslı olduğu 😊 güzel olmayan hatta bence aktörlerin yanında fazla yaşlı kalan bir oyuncuydu. Reklam filmi olmasından dolayı çok yorum yapmaya gerek yok. İzleyici bakımından keyifli 1 saat geçirmemizi sağlayan ilginç bir seri olmuş diyebilirim.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
Birkaç saat önce telefonda anneme "içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Uykum olmadığı halde uyumaya devam ettim, yataktan çıkamadım, hiçbir şey yapmadım tüm gün, gerginim, moralim bozuk, hiçbir işim yetişmeyecek iyi olmayacak gibi geliyor..." diye saydım bir sürü şey. Annemin cevbı "abdest al" ANNE BUNUN BANA NE GİBİ FAYDASI OLACAK dedim, ayılırmışım iwöxisöcşsşvşsc tm anne ya ben neden sana dert anlatıyorum benim hatam ya bay bay annem
14 notes · View notes
anilapermata · 1 year
Text
Tumblr media
Aku mulai mengetik bab terakhir novel onlineku, ini adalah novel ke-5 yang berhasil aku selesaikan, menulis ternyata melelahkan juga ya. Aku kira tidak akan semelelahkan ini, tapi nyatanya kadang pinggangku juga sakit karen terlalu lama mengetik dan juga terlalu asyik menanggapi komentar pembaca setiaku. Ah, iya kadang aku juga lupa makan, kalau sudah seharian aku tidak keluar kamar mamah pasti akan teriak, “Uti, kamu tidur apa pingsan sudah jam berapa ini?” begitulah mamah.
Sudah 5 tahun aku keluar masuk, aplikasi menulis online dan dari kegiatanku itu 2 tahun terakhir aku memutuskan untuk menulis, tentu saja ini juga atas dorongan Jeana-penulis favoritku yang kini jadi temanku juga. Jeana lebih dulu terjun ke dunia kepenulisan bahkan sekarang dia akan menerbitkan novel ke-8, produktif sekali kan dia. Jangan tanya judulnya sudah pasti novel Jeana belum ada di toko buku. Jeana menerbitkan bukunya secara Selfpublish.
Iya, selfpublish dimana kamu mengerus sendiri proses penerbitanya, mulai dari mengedit naskahmu, mengatur tata letak buku, membuat cover, dan juga mencari penerbitan atau percetakan yang bisa menjadikan naskamu nyata dalam bentuk buku. Jeana melakukan itu sendiri, hanya cover yang belum bisa dia bikin sendiri. Kata Jeana, seru cetak secara selfpublish, tidak terikat deatline, dan juga bisa mantau berapa buku yang terjual dan yang pasti uangnya bisa langsung dinikmati.
Kata Jeana yang paling susah nyari percetakannya, apa lagi dia kan di luar jawa ya, yang mana sejauh ini percetakan yang berkuwalitas ada di jawa, dan lagi ini yang menjadi tantangan sendiri saat mencetak buku secara selfpublish, adalah pengiriman buku ke pembaca. Kebanyakan percetakan hanya bisa mencetak buku dan tidak bisa melakukan pengiriman satu-satu ke pembaca. Saat memilih percetakan yang selalu jadi pertimbangan Jeana adalah bisa tidak sekalian dikirim ke pembaca.
Sekarang Jeana sudah menemukan tempat yang tepat untuk anak kedelapannya, anak-anak sebelumnya juga lahir di sana. Tidak heran, Jeana memilih tempat itu, karena kuwalitas cetaknya bisa diadu, kertasnya sama dengan buku-buku yang ada di toko buku, tintanya juga hitam pekat, warna covernya juga tajam. Kalau kamu pegang buku Jeana pasti kamu tidak menyangka kalau itu buku selfpublish.
Drttt ... Drttt ...
Sepertinya ponselku bunyi...
“Halo, Je?”
“Eh, Sa gimana udah hubungin Mbak Niar belum?”
“Belum, Je. Takut tau.”
“Takut, apa sih?”
“Kan, Cuma nanya doang apa, Sa. Lo tanya bisa ngga sekiranya naskah lo diterbitkan.”
“Iya, gu takut gak direspons.”
“Dih, alasan macam apa itu, udah deh lo chat dia, orangnya fastrespons ko.”
“Oke. Gue pake nama lo ya.”
“Anjir... punya pengaruh apa gue.”
“Ya, kan lo yang ngrekomendasiin naskah gue diterbitin, ya lo kudu gue bawa-bawa.”
“Iya, deh iyaa. Good lucky ya, gue mau ke cafe dulu. Bay.”
“jangan lupa minum air putih lo, jangan kopi mulu.”
“Iya, iya gue minum susu gak pake kopi.”
Ah, iya aku hampir lupa mau menghubungi editor penerbit Jeana. Sebntar aku kan belum nentuin naskah mana yang mau diajuin, aduh yang mana ya, bingung. Apa tanya pembaca aja ya? Ah, tapi kan belum tentu bisa terbit nanti malah balik ditagih pembaca gimana?
Tanya mamah. Iya, tanya mamah aja.
7 notes · View notes
perge · 1 year
Text
bay kemal Amerika gezisinde gazetecileri de atlatıp 8 saat ortadan kaybolmuştu, eleştirilerle baş edemeyince her zaman ki gibi milleti aptal yerine koyan cevaplarından birini vermişti. hamburgercideydim! ama bugün gördük ki değilmiş, amerika kendisine ekonomi danışmanı atamış. sorun şu ki atanan amerikalı daha önce Portekiz ve Slovenya ekonomilerinde görev alan ve politikaları sonrasında krize giren ülkeler. hahaha
9 notes · View notes
magnusyaksha · 2 years
Text
[Hu Tao'nun evinin önü]
Hala aklı Bay Latifi'nin söylediklerindeydi. Şirketin %30'u demişti. Buny beklemiyordu. Şaşkınlıkla arabasının önünde Hu Tao'yu bekliyordu. Daha farklı giyinmişti bugün. Bir takım elbise yerine hoş bir gömlek bir palto ve jilet gibi bir pabtalon vardı üstünde. Çıkmadan önce tam tamına 9 kez aynadan saçını kontrol etmişti. Bileğindeki saate baktı. Geç kalıyorlardı.
@bestpyrogirl
28 notes · View notes
bloodydayshq · 1 year
Note
Which families would like more members, and what FCs would be recommended?
Ooh! I love to make some FC recommendations!
mary queen of scots' mother & uncles would be a fabulous edition, and would be worthwhile allies to the young queen and the french royal family (amy bailey, bradley james, david dawson, david oakes, jaime olias, joe alwyn, laura carmichael)
bridget & henry parr's father, the marquess of northampton would surely be loved by our their writers! (damien lewis, nikolaj coster-waldau, viggo mortensen)
jane & richard boleyn's patriach & rest of the family! they are, without a doubt, the most powerful family beside the crown and can really be the most influential if you play your cards right! george boleyn (james frain, linus roache, toby stephens) to rival the influence of the percys, alongside the countess of essex & her husband (kylie bunbury, antonia thomas, ruby barker, aaron cobham, bay gbadamosi, corey mlychreest). mary carey (essie davis, claire forlani, alexandra moen) the sister to anne boleyn herself!
charles butler (the earl of ormind & our current lord of misrule)'s family would be a wonderful way to begin to flesh out a previously untouched family. his wife (claire foy, annabel scholey, jodie turner-smith) and the rest of his brothers & sisters (though bare in mind that the countess of ossory is from the howard family, and so would be a white fc) (habiba ummi mohammed, lashana lynch, ebonee noel, ali nuhu, gendry white, paapa essiedu, stephanie levi-john)
the dudleys (both of leicester & warwick) have close ties with the royal court as of december 1559, though we have a few we would love to see more to take advantage of the prestige that comes with the earl's close council with the princess elizabeth (hulya avsar, beren saat, berk cankat, burak ozvicit, tolga saritas)
and finally the percy dukes & duchesses of the family! we have been blessed to have the three percy siblings who have created their own fair share of drama. clearly, they are on track to stir the most ambition not seen since the ascension of the boleyn family! (joanne whalley, james frain, lucy lawless, richard pepper, ion gruffudd, rachel weisz, rosamund pike, kit harington, lea seydoux, michiel huisman, olly rix, rafaelle cohen)
5 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm...
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup...
Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924... Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış. El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş.
"Sevgili Michael" diye başlıyor mektup... ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor..
- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..
İçimden bir ses "Bul" dedi bana.. "Mektubun sahibini bul.." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım...
- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu...
- "Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin.."
Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim.."
Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum.
- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi.
- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz.."
Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş... Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş...
- "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın "Şimdi Hannah'ın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim... Bingo..
Ses "Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi..
Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama..
Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve :
"Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.."
Derin bir nefes daha..
- "Michael Goldstein harika bir insandı. Eger bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.."
Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "..Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :
- "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi..
- "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..Cüzdanı elimde sallayarak..
O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..
- "Hey baksana.. Bu Bay Michael'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."
Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :
- "Evet bu benim cüzdanım" dedi...
- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum.."
- "Hiçbirsey borçlu değilsiniz" dedim..
- "Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum..."
- "Mektubu mu okudun?.."
- "Sadece okumakla kalmadım.. Hannah'ı da buldum.."
- "Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle.."
- "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça..
- "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.." Elime sımsıkı sarıldı..
- "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
- "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."
Asansörle üçüncü kata indik... Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu... Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu...
- "Hannah" dedi.. "Bu bayı tanıyor musun?.."
Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
- "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
- "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
- "Michael" diye yutkundu : Hannah.. "İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael'im.."
Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...
- "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim.. "Olacaksa.. Olur.."
Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?..
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı... Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti...
Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek..🙏😞
Alıntı....
8 notes · View notes
yupihepi · 2 years
Text
VS GAME: Chapter 11 - Surprise pt. 3
Tumblr media
Makoto: Yosh, kalau dengan ini…
Hokuto: (Di ruangan segelap ini, hanya ada sinar biru dari komputer yang tampak berkilauan meneranginya.)
(Karena pemandangan ini cukup aneh, aku jadi tanpa sadar bersembunyi di bawah meja. Sebenarnya di ruangan ini sedang ada apa sih? Yuuki terusan menatap PC dan sepertinya tampak sedang menelusuri sesuatu. Tadi dia terlihat seperti sangat kebingungan, tapi sekarang matanya terlihat sangat bersemangat.)
(Bukannya buat ganti mood terlalu cepat nggak tuh? Aku nggak pengen mikir kalo dia terguncang pikirannya karena mungkin emosinya yang sedang tak stabil sih, tapi…)
Ah, (Produser). “Apa kamu nggak mau ngomong ama Yuuki?” katamu?
Aku sih pengennya gitu, tapi setelah melihatnya sangat berkonsentrasi seperti itu, aku jadi sulit banget untuk mengajaknya bicara. Dia yang terus menatap PC di ruangan gelap seperti ini menurutku saja sudah cukup aneh untuk dilihat. (Produser) sendiri punya pemikiran nggak terkait tingkah Yuuki ini?
Begitu ya. Sudah kuduga, dirimu juga nggak bisa kepikiran apapun ya. Apa boleh buat kalau gini. Untuk mengetahui apa yang sebenarnya sedang dipikirkannya, nggak ada cara lain selain bertanya langsung padanya. Sudahlah kita berhenti bersembunyi di balik baying-bayang seperti ini dan mulai menampakkan sosok kita.
….Yuuki, ini aku. Bisa ngobrol sebentar nggak?
Makoto: …hm?
L-loh? Hidaka-kun? Ditambah ada (Produser)-chan juga!
Ada apaan nih di jam segini…?
Hokuto: Harusnya aku yang tanya gitu ke dirimu. Kau sedang apa di ruang informasi ini?
Kami sudah coba menghubungimu lewat Hall Hands, tapi tak kunjung ada balasan. Kami pun jadi khawatir dan mencoba mencarimu kesini.
Makoto: Uwa, beneran dong! Maaf, aku terlalu fokus jadinya nggak sadar kayaknya…!
(Produser)-chan, aku minta maaf ya, karena aku tak menjawab panggilan darimu…
Hokuto: Terlalu berkonsentrasi hingga sampai melupakan semua hal yang ada, itu berarti… Ini mungkin saja hanya tebakanku, tapi apakah mungkin kau sebegitunya tertekan atas hasil dari “Pertandingan Live Gameplay” kemarin..?
Makoto: Bukannya tertekan sih.. hanya saja aku kaget banget dengan selisih yang sangat besar pas “Pertandingan Live Gameplay” kemarin, dan ini aku sedang memikirkan apa yang harus aku lakukan untuk kedepannya.
Hokuto: Kalau masalah itu, dirimu nggak usah khawatir.
Aku memperoleh banyak keunggulan saat perhitungan hasil sementara kemarin itu bukanlah karena skill permainanku, tapi hanya karena liveku memperoleh banyak perhatian. Tapi dari bagaimana cara kita memperoleh perhatian orang-orang, Yuuki jauh cocok untuk ini daripada a—
Makoto: Nggak, bukan begitu..!  
Hokuto: Hm?
Makoto: Aku senang kok aku kalah.
Hokuto: “Senang” karena kalah? Bukan “kesal”?
Makoto: Ya, mungkin karena aku jago main game, jadinya pas main ama teman-teman aku lebih sering menahan diri. Karena itulah, “Pertandingan Live Gameplay” adalah pertandingan tentang betapa menariknya livestreaming yang ditayangkan, bukan tentang bertanding dalam kemampuan memainkan gamenya. Aku sangat terkejut sih pas lihat hasil sementaranya, tapi di sisi lain aku jadi jauh lebih bersemangat dari sebelumnya..♪
Hokuto: ….
Makoto: Hidaka-kun? Ada apa kok tiba-tiba terdiam gitu?
Ah, maaf! Aku terdengar terlalu sombong ya! Padahal aku nggak punya kemampuan yang sebanding dengan para pro gamers tapi udah ngomong seenaknya aja. Aku udah bikin dirimu tersinggung ya…?
Tumblr media
Hokuto: Nggak, bukan begitu sih… Gimana ya bilangnya, aku cuma nggak nyangka saja.
Ketika aku membayangkan saat aku kalah dalam bidang yang paling dikuasai, dan merasa seakan diri ini telah ditolak keberadaannya oleh semua orang, pastinya diri ini tak akan diam begitu saja menghadapinya ‘kan.
Kalau sekarang dipikir, mungkin aja sih terdengar berlebihan. Karena saat “Fist of Shangri-la Idol” aku telah merasakan pengalaman yang pahit, aku jadi berpikir jika Yuuki juga mengalami hal yang sama denganku dulu.
Makoto: Begitu ya… Kau mengkhawatirkanku ya…
Tapi itu bukan hal yang buruk kok. Aku rasa Hidaka-kun bisa merasakan sakit seperti itu semua karena kau selalu berusaha keras dalam hal berakting.
Bagiku game adalah sebuah hobi, yang mana aku lebih bahagia kalau semua orang bisa senang dan menikmati permainannya.
Hokuto: Semua orang bisa senang akan permainannya ya… Benar juga ya. Sepertinya aku telah salah paham akan hal yang Yuuki pikirkan tentang game. Yang lebih penting, aku lega banget melihatmu tiba-tiba bersemangat seperti ini untuk “Pertandingan Live Gameplay”. Aku juga mau pulang dan ingin segera melanjutkan latihanku.  Kalau dilihat-lihat, sepertinya Yuuki juga sudah menemukan cara untuk membalik keadaan juga ‘kan?
Makoto: Fufu, makasih udah mau mengkhawatirkan aku. Tapi sudah tidak apa-apa kok, aku juga punya jurus rahasia untuk ini.
Aku tadi tuh nonton video livestreaming trial versionnya salah satu orang media. Ternyata setelah mengalahkan “Pelayan Kegelapan” yang tersisa hanyalah ending di trial versionnya. Mulai selanjutnya, aku akan coba cara lain untuk membuat semua orang bisa menikmatinya.
(Produser)-chan juga penasaran dengan “cara”nya gimana?
Yah, lihat aja nanti. Pas livestreaming nanti akan aku jelaskan kok…♪
<Sebelumnya        All      Setelahnya>  
12 notes · View notes