Tumgik
#cübbe
ruhurevan-tr · 9 months
Text
Tumblr media
Sünnet ehli aşırı değildir. Bilakis, insanlar dînde laubaliliği / gevşekliği benimsediler.
Mukbil el-Vâdiî rahimahullah
28 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
Şükretmemiz gereken ne çok nimete sâhibiz halbuki..
35 notes · View notes
okyanusunkiyisinda · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
MEZUNUM DA MEZUNUM POSTU
Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nden mezun oldum fakat sayımız çok az olduğu için binamız yok (bu yıl 2 kişi mezun olduk sgdjxj) 7 yılın sonunda ilk kez cübbe giydiğim için (lisans mezuniyetim pandemiye denk geldi ve olmadı) her yerde paylaşıyorum normalde kendi fotikimi atmam biliyorsunuz okyanus takipçileri 🌸🌸🌸
62 notes · View notes
musfika-hanim · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media
mezuniyetlerde anneye cübbe giydirmek viral olmuş, kızım bana onu geçen sene yaptıydı 🥹 çok da duygulanmıştım..
37 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
216. BÖLÜM - Giymesi Kolay; Çıkartması Zor -
Xie Lian daha sonra tüm siyah cüppeleri çıkardı, brokarlı Ölümsüzü bulmak için körlemesine onları karıştırdı, başarılı olamadı ve sadece bir kenara attığı beyaz cübbesini yeniden giyebildi ve Hua Cheng'e döndü, “Bu cidden işe yaramıyor… Görünüyor ki tüm sandığı kıyafetlerle birlikte götürmeliyiz…”
Bunu duyunca Hua Cheng kıs kıs güldü “pfft”, Xie Lian kendini biraz kederli hissetti, şantaj malzemesi olarak birkaç düzine cüppe alması çok saçmaydı. Ama durum böyleyken, daha iyi bir fikir de yoktu.
Ancak beklenmedik bir şekilde, tam da gelişigüzel serpiştirilmiş siyah cüppeleri sandığa geri doldurup taşımak üzereyken, yan odanın kapıları açıldı ve Ling Wen elleri arkasında, bitkin bir halde içeri girdi.
“…”
“…”
Ling Wen muhtemelen dinlenmiş ve tekrar brokarlı ölümsüzü giymeye hazırdı, ama biri umursamaz biri de masum görünen odasına zorla girmiş iki davetsiz misafirle karşılaşmıştı. Durum üzerine tek kelime etmeden iki parmağını birleştirip derhal şakaklarına getirdi.
Jun Wu’ya haber verecekti.
Ancak Hua Cheng ondan daha hızlı hareket etti ve bir bakışıyla yan odaya açılan iki kapı hızla kapandı ve Ling Wen'in de yüzü aniden düştü ve elini indirdi, "...Hua Chengzhu gerçekten de inanılmaz."
Xie Lian, "San Lang, bir kapan mı yarattın?" diye sordu.
"Küçük bir tane kurdum." dedi Hua Cheng, "Sadece bu yan odayı kapsıyor."‌
Jun Wu cennetin başketinde kapan kurup, kapanın içindeki herkesi dünyadan izole edebildiğine göre doğal olarak Hua Cheng de ruhsal iletişimi ve içindekilerin ruhsal güçlerini engelleyecek küçük bir koğuş yapabilirdi. Büyük kapanın içindeki bu küçük kapan sanki sandığın içindeki başka bir sandık gibiydi.
Ancak bu Jun Wu’nun güç alanı olduğundan Jun Wu fark etmesin diye büyük inşa edilemezdi. Xie Lian kafasını salladı, “Ling Wen, eminim ki brokarlı ölümsüzün artık elimizde olduğunu görebiliyorsundur. Hayalet ateşiyle yanıp kül olmasını istemiyorsan dikkatsiz hareketler yapma.”
Ancak beklenmedik bir şekilde, Ling Wen onu duyduğunda güldü.
“Ama, ekselansları,” dedi Ling Wen, “Brokarlı ölümsüz sende değil ki.”
Dürüst olmak gerekirse Xie Lian bundan o kadar çok şüphelenmişti ki. Yine de duruma göre en mantıklı çıkarımı yapıp konuşmuştu, “Ling Wen, buraya girip çıktın ve çıktığında giymiyordun. Sanmıyorum ki brokarlı ölümsüz bu odadan başka bir yerde olsun.”
Ling Wen cevapladı, “Ekselansları, sanırım bir şeyi yanlış anladınız. Elinizde değil dedim, sandıkta değil demedim.              Ama Burada, bu yan odanın içinde olmadığını söylemedim.”
Bunu duyunca Xie Lian ihtimalleri düşündü ve kafasını çevirdi.
Hua Cheng de onun düşündüğü şeyi düşünmüş olmalıydı, ikisi de bakışlarını Xie Lian’ın beyaz cübbesine çevirdi.
“Evet, doğru tahmin ettin.” Dedi Ling Wen, “Şu anda, ekselansları tarafından giyiliyor.”
Daha önce Xie Lian diğer cübbeleri denerken kendisinin giydiği beyaz cübbeyi öylesine kenara fırlatmıştı. Daha sonra kıyafetleri incelediğinde tüm kıyafetler zaten bir araya toplanmıştı. Bir şekilde brokarlı ölümsüz masumca beyaz cübbenin şekline almıştı ve şimdi de Xie Lian onu giymişti.
Xie Lian kıyafetlerine baktı ve içten içe merak etti, ‘o zaman benim asıl dış cübbem nerede?’
Hua Cheng elini rahatça kaldırdı ve cübbe sandığını devirdi, içindeki siyah cübbeler yere döküldü. Düzinelerce siyah cübbenin içinde derinlere gizlenmiş, en altta ezilmiş bir beyaz cübbe vardı.
Bu, Xie Lian'ın içeri girerken giydiği gerçek dış cübbesiydi!
Söylemeye gerek yok, bu Brokarlı Ölümsüz'ün yaptığı kötü bir büyü olmalıydı ve ikisi rastgele kıyafet denerken, bir fırsatını bulup Xie Lian'ın dış cübbesini sandığa sürükledi, kendisi de dışarı kayarak cübbenin görünümüne büründü ve Xie Lian tarafından alınıp giyilmesine izin verdi.
Xie Lian en azından şaşırmamıştı ama sadece kafası karışmıştı, “… Bu biraz fazla kurnazca değil mi?”
Bu sadece bir giyim eşyasıydı! Ayrıca kimse brokarlı ölümsüzün kendisinin bu kadar akıllı olduğunu söylememişti.
Ancak bu fikri ona öğretenin Ling Wen olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Elbette Ling Wen söyledi, “Bu fikri ona ben vermiştim ve cidden kullanacağını düşünmemiştim. Yani, şimdi, ekselanslarının brokarlı ölümsüzü giymesini sağlayan ben oldum sanırım.”
Eğer bu cübbeyi Hua Cheng Xie Lian’a verseydi ve o da giyseydi, ancak o zaman emrine uyulacak olan Hua Cheng olurdu. Ancak brokarlı ölümsüz Ling Wen’in fikrini kullanıp Xie Lian’ı kandırarak giymesini sağladıysa o zaman emredici Ling Wen’di. Bu da Xie Lian’ın Ling Wen’in emrine itaat edeceği ve ona kulak vereceği anlamına geliyordu.
“Ling Wen.” Xie Lian şansını denedi, “Brokarlı Ölümsüzün bende işe yaramayacağını hiç düşünmedin mi?”
Ling Wen gülümsedi, “Deneyene kadar bilemem –Ekselansları, şu andan itibaren bana saldırmayacaksın. Beni duyduysan kafanı salla.”
Xie Lian’ın başını sallamaya niyeti yoktu. Ancak beklenmedik şekilde Ling Wen emir verdikten sonra Xie Lian anlamadan isteksizce kafasını sallamıştı bile.
Nasıl oldu da şimdi etkili oldu? Daha önce Hua Cheng emir verdiğinde açıkça işe yaramamıştı!
Belki de sadece emreden Hua Cheng olduğunda etkisizdi?
Eğer durum buysa durumlar aniden tersine dönmüştü. Xie Lian hareket etmedi, Hua Chang de öyle. Birbirlerine baktılar, sakince ve istikrarlı bir şekilde.
Ling Wen sakin ve aynı zamanda kararlıydı, “o zaman, şimdi, Hua Chengzhu lütfen bu odadaki kapanı kaldır.”
Xie Lian hemen seslendi, “San Lang, sakın kaldırma!”
“Emin misiniz ekselansları?” dedi Ling Wen, “Sana her şeyi emredebilirim.”
Hua‌ ‌Cheng‌ hala hareketsizdi, ‌Xie‌ ‌Lian‌ düşündü, ‘Ling Wen’e dokunamasam da sorun değil, başka hiç kimse kısıtlama altında değil. San Lang onu gardını düşürdüğünde yakalanıp tuttuğu ve emir vermesini engellediği sürece problem çözülür.’
Ancak Ling Wen çok zekiydi, onların planlarını tahmin etti ve ekledi, “Hua Chengzhu, benim gardımı düşürüp yakalamanın yollarını düşünerek zamanınızı harcamayın. Ekselansları iyi dinleyin; eğer Hua Chengzhu bana saldırır veya bana karşı herhangi bir zarar verirse o zaman siz de ona saldırın.”
Bununla, onların muhtemelen ilk önce kullanabileceği planları engelledi!
“Pekala, Hua Chengzhu, kapanı kaldırma zamanı” dedi Ling Wen, “Hala yapacak işlerim var. Ling Wen sarayı henüz bakmadığım ve halletmem gereken meselelerle dolu, bu sorunu hemen çözebilir miyiz?”
Hua Cheng yalnızca sırıttı.
Ardından Ling Wen’in gözleri kocaman açıldı, sanki konuşmak istiyor da sesi çıkmıyor gibi görünüyordu.
Eğer Ling Wen’in arkasında biri olsaydı kim bilir ne zamandan beri arkasında tünemiş gümüş renkli hayalet kelebeğin kanat çırptığını görürdü. Onun hareketlerini durduran ve sesinin çıkmasını engelleyen o küçücük yaratıktı.
Hua Cheng kollarını bağladı ve inanılmaz bir içtensizlikle sahtece gülümsedi. Tembelce konuştu, “Birini indirmek istersem onun gardını indirmesine ihtiyacım olur mu sanıyorsun?”
“…”
Ling Wen konuşamasa da gözlerindeki kelimeler açıktı; Hua Chengzhu, unuttunuz mu? Çoktan ekselanslarına emir verdim!
Tam o sırada brokarlı ölümsüzün güçleri etkinleşti. Xie Lian birden döndü, ellerini kaldırdı ve Hua Cheng’e doğru atıldı!
Bilinmeyen bir zaman geçmeden önce Xie Lian’in görüşü temizlendi ve aniden aklı başına geldi, “…SAN LANG!”
Hua Cheng tam karşısında duruyordu, Kırmızı cübbesinin üzerinde, kalbinin üzerinde ezici bir el vardı. Xie Lian’ın eliydi.
Hua Cheng bu darbeden kaçınmadı ve sadece orada durarak Xie Lian’ın tüm gücüyle kalbine vurmasına izin verdi.
“…”
Xie Lian henüz tepki vermek için kendine gelmemişti ki Hua Cheng bileğini sıkıca kavradı, sesi alçaktı, "Tamam. Saldırı tamamlandı. Emir serbest kaldı."
Xie Lian saldırısında başarılı olduktan sonra vücudunun gevşediğini ve özgürlüğüne kavuştuğunu hissetti.
Xie Lian'ı Ling Wen'in verdiği emirden kurtarmak uğruna, Hua Cheng bilerek orada öylece durdu ve kaçmadan darbeyi aldı. Emir serbest bırakıldığında, Xie Lian anında elini geri çekti, yüzü düştü ve sorması bir an sürdü, "...San Lang, yaralandın mı?”
Hua Cheng’in yüzünü yakından inceledi. Ancak Hua Cheng yaşayan biri değildi, cildi güneş görmemiş kar gibi beyazdı, görülebilir değişiklikler hemen fark edilmeyebilirdi. Ancak ses tonu da değişmemişti, gülümsedi, “Gege cidden inanılmaz, ne güzel bir darbeydi.”
Xie Lian’in yüzü karanlıktı, sanki ondan korkmuş gibi, ağırbaşlılıkla konuştu, “Şaka yapmıyorum burada. Az önce gücümün yedide birini kullandım, cidden iyi misin?”
Ling Wen ona emir verdiğinde “saldır” kelimesini kullanmıştı. Genel olarak Xie Lian darbelerini değiştirdiğinde inanlara karşı hiçbir zaman bir hamle yapmanın nedeni olarak “saldır”ı kullanmadı.‌ Genellikle nefsi müdafaa veya diğerini baskı altında tutmak içindi,‌ yani "saldırı" nedeni ile hareket ettiğinde doğrudan saldıracak olsaydı diğer tarafa ne olacağını tahmin edemezdi.
Hua‌ ‌Cheng‌ yavaşça cevapladı,‌ ‌“şaka yapmıyordum.‌ ‌Gege‌ gerçekten inanılmaz.‌ vücudunda o iki şey olmasaydı,‌ ‌muhtemelen Jun Wu rakibin bile olamazdı.”
Xie Lian istemsizce boynuna dokundu‌, lanetli kelepçeyi hisseder hissetmez ellerini indirdi. Peşinden Hua Cheng ekledi, “Gege, bir sorum var.”
“Nedir?” sordu Xie Lian.
“Bu lanetli zincirleri kaldırmak için şansın vardı.” dedi Hua Cheng, “Neden bu şeylerin seni bağlamasına izin veriyorsun?”
Xie Lian bu soruyu sormasını beklemiyordu ve şaşırmıştı, “Belki de… bana bir şeyler hatırlatmaları için.” devam etti, “San Lang, konuyu… konuyu değiştirme. Bu ne tür kötü bir alışkanlık? Durum şu an, iyi olurdu, eğer beni durdursaydın, neden tüm darbeyi almak zorundaydın ki?”
Hua Cheng cevapladı, “Gege, bunun da kötü bir alışkanlık olduğunu biliyor muydun? Dayak yemeye gelince, bana ders vermeye hakkın yok, bilirsin.”
“Ah, ciddi misin?”
Ama kelimeler ağzından çıktığı anda kendini suçlu hissetti. Bilinmesi gerekir ki geçmişte suyun içinde cenin ruhu ile savaşırken Hua Cheng onu neredeyse bir kılıç yutmak üzere suçüstü yakalanmıştı.
Hua Cheng cevapladı, “Ah ciddi misin? Darbeyi kendi üzerime alıp diğer yolları kullanmamam senin benim üzerimdeki kötü etkin.”
“…” Xie Lian kollarını salladı, “Her neyse, San Lang, artık bunu konuşmayalım. Şu cübbelere bakalım önce.”
Kendini son derece kederli hissederek o beyaz elbisenin eteğini çekti. Harika; brokarlı ölümsüz bulunmuştu ve şimdi çıkartmanın bir yolunu bulmalılardı.
16 notes · View notes
derdiderun · 11 months
Text
-Burası Laik Bir Ülke-
Cübbe, sarık, çarşaf giyersin dinin gereği burası laik bir ülke,
Çıplaklıktan, ahlaksızlıktan bahsedersin bu konuda ki İslamın emrinden bahsedersin burası laik bir ülke,
Dinine, İslama söverler sen bir şey dersen burası laik bir ülke,
Çocuklar ölüyor, bebekler ölüyor burası laik bir ülke,
Burası laik bir ülke diyenler ne demek istiyor bileniniz var mı?
Ne demek bu?
Biz şunu anlıyoruz artık; Bunun gibi kendi pis işlerini laiklik ile örtenler, laik zihniyete iman edenler bütüncül bir yaklaşım içindeler. Onlara göre Gazzeli Arap Müslüman veya Türk Müslüman ayrımı yoktur. Müslümanın fikri, yok edilmesi gereken bir terördür. İsmin ve fikrin Müslümansa potansiyel düşmansın. Müslümansan karşımızda hiçbir hak ve özgürlüğün olamaz.
Bu yüzden orada oturan et yığınlarına bebekler ölüyor, çocuklar ölüyor bu kuruluş destek veriyor almayın, içmeyin diyorsun 'burası laik bir ülke, sende git oraya' diyebiliyor. Laik olmayı insan olmaya bile tercih etmişler.
Bana göre bu zihniyette olanların bebek katili siyonistlerden farkı yoktur. Siyonistlerle aynı yerden beslene beslene aynı zihniyete sahip olmuşlar...
Allah vatanımızı bu ve bunun gibi zihniyete sahip olanlardan kurtarsın...
30 notes · View notes
klavyemkavalyemolsa · 8 months
Text
Boykot olmayan bir markadan şöyle sağlam yumuşak deriden bir shopper omuz çantası arıyorum. İçine cübbe ve laptop sığsın, gerekirse tüm dertlerimi de taşısın ve siyah olsun. Hanım kızlar yardımcı olabilirse sevinirim, yoksa ben bulamıcam gibiee
13 notes · View notes
derindeyiz · 4 months
Text
Tumblr media
bugün bu bey amcayı Üsküdar metrosunda gördüm, çok tatlı oluyorlar böyle, keşke her erkek yaşlanınca cübbe giyip sarık taksa
13 notes · View notes
yasamsallik · 7 months
Text
Tumblr media
RAMAZAN GELDİ, ONU ANMAZSAK OLMAZ...
Ona hiç “Parmak biraz kaçınca oruç bozulur mu hocam?” gibi sorular sormadık…
Bize İslam felsefesini, asr-ı saadeti, tasavvufu, inanç ve mantığı, iman sömürüsünü, İslam sosyolojisini anlattı…
Arada “Peki hocam, doktor dereceyi soksa bozulur mu?” diye sorsak…
Kızardı…
Benim hocam senin hocan gibi değildi…
Cebinde külah, elinde tespih, sırtında kara cübbe olmazdı…
Ama konuştuğu zaman profesörler, aydınlar, yazarlar, bilim adamları, siyasetçiler ağzının içine bakardı…
“Günah örtü ile örtülmez” derdi hocam…
“Din akıl mantık işi değildir” diyenlere “Din akıl mantık işidir” derdi…
Senin gibi bağnaz…
Cahil…
Yobaz değildi…
Burası önemli:
Din adına işlenen bunca suça, bunca rezalete, bunca utanmazlığa rağmen; aydın ve bilinçli insanlar hâlâ Müslümansa, Yaşar Nuri Hoca onlara gerçeğini anlattığı içindir…
Anladın mı ne dedik?..
Anlamak işine gelmediyse, hocam şöyle derdi:
“Eşek olsa anlardı…”
Sosyal medyaya baktım dün; bir ölmüşün arkasından yapılacak ağır hakaretler, aşağılamalar, küfürler vardı…
Yobazlar onu sevmediler…
Hırsızı sevdiler…
Düzenbazı sevdiler…
Sahtekarı sevdiler…
İnsanları yakanları sevdiler…
Çocuklara tecavüz edenleri sevdiler…
Ama onu sevmediler…
Çünkü ilkel insanın tahammül edemediği şeydir o; medeni adamdı…
Mukayese et şimdi senin imamla:
4 dil bilirdi…
Farsça, Arapça, Fransızca, İngilizce eserler yazdı…
Fransa'da, Amerika'da, Almanya'da ders verdi…
Kütüphanesinde 7 bin kitabı vardı…
Böyle olunca; tabii ki yobaza battı…
Bu ülkenin aydınlık insanları ile birlikte uğurluyoruz onu…
Nur içinde yatsın…
Hocam, adam gibi adamdı…
Bekir COŞKUN...
36 notes · View notes
insanzee · 1 year
Text
Asıl sen bana bak kadın müsveddesi, müslüman müsveddesi. Sen nasıl bi sahtekarsın yahu? Ben sana ne zaman sürekli beğeniye gelmişim? engeli kaldırmışsın sayfanın en sonuna kadar indim bir tane beğeni bulamadım beni takibe geldikten sonra 3 ya da 4 beğenim vardı belki 1 tanesi sen gelmeden öncedir onları da bu sabah kaldırdım adi yalancı... Demek avukatın var ve dava açacaksın he:) senin bir tane benim 6 avukat 3 hakim 1 hakimem var içlerinde sadece burhi avukat varki nonteistlerin davasına bakar ve henüz o davalarda hiç kaybetmedi yeter ki kutsala alenen küfür olmasın. Dikkat et avukatına bundan sonra o cübbe yerine cübbelinin cübbesini giydirmesinler. Ve siz korkak pislikler bi kadının eteğinin altına saklanıp gaz veren erkek bozuntuları siz dava açın da ne kadar sağlam göt varmış göreyim.. Benim size dava açmama bile gerek yok gururumu bi kenara bırakır gerekli bir iki yere tlfn etmemle götünüze jop soktururum ve bir daha da sosyal medya kullandırtmam. Hadi bakalım el mi yaman bey mi yaman görelim, sizi bekliyorum... Ve sen o yayında yorumda bana orospu çocuğu diyen kahpe evladı asıl orospu çocuğu olan sensin burda birçokları bilir nasıl bi orospu çocuğu olduğunu.
Ve sen kendini beğenmiş kadın bozuntusu çin malı müslüman. Bana söylediğin gibi sayfanda da yayın yapıp desene ben atatürk düşmanıyım diye.. Erkek hayranların azalır diye mi korkuyosun?
Yorumda👇 bir iki kelam daha edeyim kapatayım
12 notes · View notes
hizmetsartlari · 2 years
Text
Yordammezuniyet - Pro+
Cübbenin Farklı Adresi Yordam Mezuniyet
Cübbe oldukça önemli bir kıyafettir. Mesleki bir temsiliyeti yansıtır. İçinde rahat olmak ve hareket kabiliyetinin sınırlanmaması oldukça önemlidir. Ayrıca yıkanmaya karşı dirençli olmalı ve şık görünmelidir. Yordam Mezuniyet, en kaliteli cübbeleri sunuyor. İnsan sağlığına hiçbir zararı olmayan, cilde bir alerjik etkisi olmayan cübbeler, hassasiyet ile üretilmektedir. Mezuniyet cübbesi başta olmak üzere pek çok farklı amaç ve mesleki branş için cübbeleri hızla teslim alabilirsiniz.
Avukat cübbesi arayışlarınız için de en uygun cübbeler bu adreste sizleri bekliyor. Avukatlar kadar önemli olan savcılar için de cübbeler unutulmamış.  Savcı cübbesi en şık şekilde satışa açık durumda. Hakim cübbesi ise yine en rağbet gören ürünlerden biri olarak aralıksız stokta yerini alıyor. Sitenin kullanımı oldukça kolay. Hemen siteye girip hızlı ve kolay şekilde siparişinizi oluşturabilirsiniz.
2K notes · View notes
hacegah · 11 months
Text
Tumblr media
Müslüman ama içki içiyor Müslüman ama zina yapıyor Müslüman ama çalıyor çırpıyor taciz ediyor Müslüman ama kadına kıza sarkıyor Müslüman ama rüşvet alıyor yolsuzluk yapıyor…
Çok duyarsınız bu lafları…
Bakın bir insan Allah'a iman ettim dese tağutları reddetse, namaz kılsa oruç tutsa sarık taksa cübbe giyse ancak görünüşte müslüman olur Ama İslamın ahlakını izzetini kişiliğini kazanmış olmaz.
Ahlak bambaşka bir şeydir. Vefa başka bir haldir. Merhamet başka bir duygudur.
Ahlak olmadığı zaman, insanın kendisi sorunlarını çözmediği zaman, kendini yetiştirmediği zaman vasfı makamı adı sanı mesleği ne olursa olsun Kabe'de de olsa ahlaksızdır.
Kur'an okumakla güzel ahlak sahibi olunmaz. Güzel ahlak sahibi olabilmemiz için Kur'andaki hakikatleri hayata geçirdiğimiz de insan ve ahlaklı oluruz.
Komşun açken sen tok yatıyorsan güzel ahlaklı olmazsın Zina yapmıyor ama faiz yiyorsan güzel ahlaklı olmazsın Zina yapıyor namaz kılıyorsan güzel ahlaklı olmazsın
Yani artık şu ayrımı yapın. Zannetmeyin ki bütün melanetleri işlediği halde namaz kılıyor oruç tutuyor diye kurtulacak.
Ölüm herkesi eşitler…
12 notes · View notes
reiralea · 1 year
Text
Başka ilçedeki bir arkadaşımdan çocukların mezuniyeti için cübbe ve kep ödünç aldım. Yanından beşte ayrıldım, az önce mesaj atmış evine vardın mı diye. Farklı ilçedeyiz gardaşım farklı illerde değil... Yine de evet, geldim ajsjhss.
19 notes · View notes
sinigami · 2 years
Text
"Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la-teşbih!
Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya
Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya!
Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler
Zikir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine taptırısın vesselam!
Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!"
16 notes · View notes
mnsrykt · 2 years
Text
"Sa'd bin Muâz'ın radıyallahu anh torunu Vakid diyor ki: Enes bin Malik gelmişti. Ben de ona gittim. 'Sen kimsin?' dedi.' Ben, Sa'd bin Muâz'ın torunu Vakid'im.' dedim. Ağlamaya başladı. Dedi ki:
Sa'd bin Muâz'a çok benziyorsun. Sa'd bin Muâz, insanların en uzunu, en büyüğü idi. Peygamber aleyhisselama altın işlemeli bir cübbe gönderilmişti. Onu giydi de minbere çıktı, kalktı, oturdu derken insanlar elbiseye hayran oldular. Öyle bir elbise görmediklerini söylediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
'Siz buna mı şaşıyorsunuz! Cennette Sa'd bin Muâz'ın mendilleri bile gördüğünüzden daha değerlidir."
30 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
217. BÖLÜM - Yüzlerce yıllık acı - Binlerce yıllık azap -
Cübbe artık giyildiğinden Xie Lian ile birlikte yakmadıkça yakmak artık bir seçenek değildi. Xie Lian bir öneride bulundu, “Şimdilik cübbeyi giyeceğim. Kanımı emecek değil ya, hem artık Ling Wen de emir veremez.”
Mavi bir duman esintisi oluştu ve artık Ling Wen’in olduğu yerde yalnızca mavi bir daruma bebeği vardı. İfadesi oldukça ciddiydi, sanki kollarında bir parşömen tomarı tutuyor gibiydi. Xie Lian onu alarak cübbesinin kolunun içine koydular ve bu yan odadan sıvışarak ana salona yöneldiler.
Gözleri onu yanıltmıyordu; Ling Wen sarayı öncesinden daha da kasvetli görünüyordu, yerden yükseklere yığılmış rapor tomarları dağları oldukça tehlikeli ve vahim bir haldeydi, sanki her an devrilip altındaki insanları ezerek öldürecek gibiydi. İkisi sarayın derinliklerindeki bir dizi kızıl kapıya doğru hızla ilerlerken herhangi bir muhafıza denk gelmediler.
Daha yaklaşmadan önce Xie Lian titreme hissetti, sesi şok olmuş gibiydi, “…Bu nasıl mümkün olabilir? bu nasıl olabilir?”
Guoshi’ydi. Birisi ona onlar ulaşmadan önce ulaşabilir miydi? Xie Lian aniden kapıyı tekmeledi ve bağırdı, “BIRAKIN ONU!”
Tabii ki Guoshi odanın içindeki tek kişi değildi. Kapı tekmelendikten sonra herkes davetsiz gelen o ikisine bakmak için kafasını çevirdi. Guoshi’nin yüzündeki şok olmuşluk hala duruyordu, “…Ekselansları?”
“…”
“…”
Guoshi, başını tekrar eğmeden önce bir kere daha yukarıya bakmadı, “Sadece bir saniye bekl—bu nasıl olabilir, bu nasıl bir şans?”
Hua Cheng ve Xie Lian’ın da dili tutulmuştu.
Odanın içinde, Guoshi ve diğer üçü bir masa oluşturmuş, hararetli bir kart oyununun ortasındaydılar, tutkuları ve takıntıları onları çevrelerindekilere karşı körleştirmişti. Diğer üçü derken, insan veya canlı değillerdi, kağıttan kabaca yapılmış kağıttan bebeklerdi, cidden kabacaydı. Kim bilir nasıl manyakça bir büyü onları ayağa kaldırmak ve hatta kart oynatmak için yapılmıştı. Guoshi’ye göre az önceki nidaları kartları eline aldıktan sonraki ağıtlarıydı.
Aslında Xie Lian Guoshi’nin işkence dolu bir sorgulamaya maruz kalabileceğini ve beti benzi atmış olabileceğini düşünmüştü, ama Guoshi’nin hala böyle bir durumda kart oynayabileceği aklına gelmemişti. Gülse mi ağlasa mı bilememişti, tüm bu sahne inanılmaz derecede kıymetliydi.
Nasıl kıymetli olmasın ki? O zamanlar o ve Feng Xin Kraliyet Köşkü'nde ikamet ederken ne zaman Guoshi’yi arasalar on kereden yedisinde kart oynarken buluyorlardı, kart, kart, kart! Sekiz yüzden fazla yıl geçmiş olsa da Guoshi’yi tekrar kart oynarken görmek sanki dün gibi gelmişti. Guoshi'nin yüzündeki çılgın tutku bile aynıydı. Göz kırpmadan kartlarına bakıyordu, arkasına bakmadan konuştu, “Ekselansları, sonunda geldiniz. Ama lütfen önce ilk turu bitirmeme izin verin…”
Xie Lian onun oyun oynarkenki kimseyi umursamama kötü huyunu çok iyi biliyordu. Büyük dövüş holündeki haline kıyasla tamamen iki farklı insanlardı, gerçekten oldukça üzücü bir manzara. Xie Lian onu masadan uzaklaştırmak için yukarı çıktı, “Guoshi, ne zamanı olduğunu sanıyorsunuz? Oynamayı kesin!”
Guoshi’nin gözleri kızardı ve bağırdı, “HAYIR! YAPMAYIN! BIRAKIN BİTİREYİM!!! NEREDEYSE BİTTİ! SADECE BU TUR! BU ELİ BİTİREYİM! NEREDEYSE BİTTİ, BU SEFER KAZANABİLİRİM!!”
“Kazanmayacaksınız, gerçekten kazanmayacaksınız!” Xie Lian haykırdı.
Şükürler olsun ki, bu tur cidden adil ve hızlıca bitmişti, Guoshi kazanacağına dair yemin ederken cidden de kaybetmişti. Elini salladı ve kağıttan oyuncaklar kayboldular, Guoshi sonunda eski sakin haline dönmüştü.
Dengeli bir şekilde oturdu ve ciddiyetle şunları söyledi: “Ekselansları, geleceğinizi biliyordum. Sizi bekliyordum.”
“…”
“Hiç de beni bekliyor gibi değildiniz…” Xie Lian düşündü. Ama tabii ki sesli bir şey söylemedi, yaşlılara saygı yine de sürdürülmeliydi. Guoshi devam etti, “Bir sürü sorunuz olduğunu biliyorum.”
Hua Cheng kenarda kapıya yaslanıyordu, daha ziyade boş zaman öldürüyor gibi görünse de muhtemelen nöbet tutuyordu. Xie Lian da Guoshi'nin önünde düzgünce oturdu ve dengede kaldı, “Evet.”
Biraz duraksamadan sonra Xie Lian sordu, “İlk olarak, doğrulamak istiyorum. Jun Wu… gerçekten de yüzü olmayan beyaz ve Wu Yong’un veliaht prensi mi?”
“Şüpheye gerek yok. O.” Guoshi cevapladı.
“WuYong'un Veliaht Prensi ile hiçbir ilişkim yok, değil mi? Tamamen farklı iki insanız.” Xie Lian sordu.
“WuYong'un Veliaht Prensi ile tek ilişkin senin krallığını yok etmesi, XianLe.”
“…”
Xie Lian nazikçe sordu, “Ama Guoshi, daha önce bana yüzü olmayan beyazın kim olduğunu bilmediğinizi söylediniz. Onun benim yüzümden doğduğundan emindiniz.”
“Ekselansları, o zamanlar hakikaten onun olduğunu bilmiyordum.” Guoshi cevapladı, “Ben anlayana kadar artık çok geç olmuştu. Ve size onun sizin yüzünüzden doğduğunu söylemek yanlış değildi.”
“Bu tam olarak ne anlama geliyor?” Xie Lian sordu, “Ve daha öncekiyle aynı soru – neden XianLe'yi yok etmek istedi?”
Guoshi onun gözlerine baktı, “Sizin söylediğin bir cümle yüzünden.”
Xie Lian şaşırmıştı, “Söylediğim bir cümle mi? Ne cümlesi?”
“Kalp cennette, vücut cehennemde.” Guoshi cevapladı.
“…”
Xie Lian bir süre konuşamadı. Ardından kuşkuyla sordu, “… Bu mu yani?”
“Bu.”
“…Sadece bir cümle?” Xie Lian sorguladı, “Bu cümlenin nesi yanlış?”
Guoshi karanlık bir şekilde cevapladı, “Her şey, her şey bu cümleniz ile başladı.”
Xie Lian Guoshi’nin söyleyeceği şeyin sindirmenin zor olduğunu belli belirsiz söyleyebilirdi, Hua Cheng’i çağırmak istemişti ama Hua Cheng çoktan ona gelip yanına oturmuştu.
“TongLu dağındaki duvar resimlerini gördünüz, değil mi?” Guoshi sordu.
“Evet.” Xie Lian cevapladı, “O duvar resimlerini geride bırakan siz miydiniz?”
“Evet, bendim. Her TongLu dağı açıldığında gizlice sızardım; bir yandan yeni bir hayalet kralın doğmasını engellemek, diğer yandan WuYong krallığı ve WuYong veliaht prensiyle ilgili bilgileri diğerlerine kullanılabilecek her yolla iletmeye çalışmak amacıyla.
Xie Lian ciddi şekilde merak etti, “Neden direkt söylemiyorsunuz? Neden bu kadar dolambaçlı bir yol kullanasınız ki?”
“Ekselansları, Neden artık dünyada hakikaten WuYong krallığını bilen bir kişi bile olmadığını düşünüyorsunuz?” Guoshi sordu.
‌Xie‌ ‌Lian‌ cevap vermeden önce ‌Hua‌ ‌Cheng‌ konuşmuştu, “Bilen herkes temizlendi, değil mi?”
“Doğru.” Cevapladı Guoshi, “Eğer geride bırakılan ipuçları çok bariz olsaydı ya da direkt kelimelerle yayılsaydı ifşa olma tehlikesi altında olurdum. Görenler dünyadan silinebilirdi. Ne kadar insan olduğu önemli değil. Bir şehir kalesi olsaydı bile üç günde dümdüz edebilirdi. Şaka yapmadığımı bilmelisiniz.”
Tabii ki Xie Lian biliyordu. İronik bir şey olsa bile, bir zamanlar Jun Wu’nun düşüp hayalet olmak yerine yükseldiğine minnettardı, aksi halde dünya kaosa sürüklenirdi. Guoshi devam etti, “Bu yüzden hala bu dünyada olanları bilen kişiler olduğunu anlamasına izin veremezdim, ama yine de kabul etmeliyim ki bilen tek kişi bendim. Düşündüm ki yeterince dikkatli ve yeterince cesur insanlar doğal olarak doğruyu keşfedebilirlerdi. Onunla doğrudan savaşmaya gücüm olmadığından, akışına bırakacaktım.”
“Yıllar boyunca saklanıyor, koşuyor ve kendimi iyice gizliyordum. Sekiz yüz yıl önce neredeyse kaçamadığım o zaman hariç beni asla yakalayamadı. TongLu’nun kızıl ormanındaki ilahi tapınakta bıraktığım duvar resimlerini bulduğu için bu sefer yakalayabildi, ek olarak onun gerçek kimliğini tahmin ettiniz bu yüzden benim hala yaşıyor olabileceğimi anladı, ayrıca geride diğer insanların bilmesini istemediği birçok şey bıraktım.”
Xie Lian o anda TongLu’nun kızıl ormanlarındaki son ilahi tapınağı, son kalan duvar resimlerini ve en önemli kısımlarının çoktan birileri tarafından yok edildiğini hatırladı. Aynı zamanda Hua Cheng ve onun tapınakta birinin saklandığından şüphelendiklerini ve o kişiyi bulamadıklarını da. Şimdi tekrar düşündükten sonra yüzü olmayan beyazın ilahi tapınağın bir köşesinde saklanmış olma ihtimali vardı.
Xie Lian sordu, “Ama, Guoshi, neden kaçmak ve saklanmak zorundaydınız?”
Guoshi cevapladı, “Tabii ki de, şey… yüzünden”
“İhanet.” Dedi Hua Cheng.
Bu dediği kelime biraz ağırdı, Guoshi ona bir bakış attı ama Hua Cheng’in ifadesi değişmemişti “Ona ihanet ettiniz, değil mi?”
“Oldukça fazla.” Dedi Guoshi, “Bu yüzden.”
Xie Lian’a döndü, “nasıl söylesem, ekselansları…”
“Duvar resimlerindeki her şey doğru. WuYong’un saygın veliaht prensi WuYong krallığının tek ve yalnız güneşiydi. Senin XianLe veliaht prensi olduğun zamanlar, ne kadar şanlı ve yüceysen, o çok kez daha fazlaydı.”
“Ben ve üç akranım, yani dördümüz bir zamanlar onun tebaasıydık. Veliaht prens yükseldikten sonra bizi de yanına aldı ve böylece, çeşitli göksel varlıkların birçok formları ve renklerine tanıklık ettik. Abartısız, cennet aleminin tanrılar denizinde bile güneş gibiydi, o kadar parlıyordu ki yanındakiler rengini kaybediyordu.”
Guoshi konuşurken, bilinçsizce en küçük gülümsemelerden biri belirdi. Xie Lian, ‘ekselansları’ derken Yüzü olmayan beyaz ya da Jun Wu’dan değil, yıllar öncesinin veliaht prensi belirttiğini hissetti.
"Sanırım siz de bana geçmişte benzer bir şey söylemiştiniz." Dedi Xie Lian.
“Öyle mi? İnsanların yaşlandığı zaman hafızaları kötü oluyor”
“Evet. Ama bana onun yükselmediğini, öldüğünü söylediniz."
“Muhtemelen öyle çünkü onun yükselmemesini tercih ederdim.” Dedi Guoshi.
“Bunun nedeni TongLu Dağı'nın yanardağ patlaması mıydı?”
Guoshi sorusuna cevap vermedi ve sadece şunu söyledi: “Ekselanslarının ruhsal gücü çok fazlaydı.”
“Rüyasında WuYong'un geleceğinin bir ateş denizi olduğunu öngördü, bu yüzden insanlarını kurtarmanın yollarını düşündü. Eğer şimdi ben orada olsaydım, bunu yapmasına asla izin vermezdim. Ama o zaman hiçbirimiz olayların onların istediği gibi sonuçlanacağını düşünmemiştik. Biz sadece insanların öleceğini düşündük, kurtarmanın neresi yanlış?”
“Ama, bazı şeyler o kadar kolay değil.”
“Volkanın patlamasının engellenmesi imkansızdı ve kimsenin ölmesini istemedik, tek çözüm göçtü. Ancak etkilenen bölgeler çok büyüktü; bir veya iki kale şehri değildi. Soylular ve sıradan halk için en iyi yol diğer krallıkları istila etmek, yeni yerler almaktı, başka türlü o kadar insanın gelmesine diğer ülkeler izin vermezdi.”
“Ancak ekselanslarına göre bu bir seçenek değildi. Kan yalnızca savaşta dökülmeliydi, bir kere kan akmaya başladığında gözler kırmızılaşacak, insanları şiddete dönüştürecek ve insandan daha aşağı hale gelecekti.
“Yine de WuYong Krallığı birlikler gönderdi. Askerlerin gittiği yerlerde tek canlı bir ruh bırakmadılar. Amaç WuYong insanları için ‘temiz arazi’ olduğundan generaller diğer krallıkların vatandaşlarının katledilmesi emrini vermişti, ne kadar çoksa o kadar iyiydi, kanlar nehir gibi aktı, cesetler dağlar gibi yükseklere kadar yığılmıştı.
“Ekselansları bunu öğrendiğinde çok sinirlendi. Hepinizin gördüğü gibi savaş alanında yükseldi ve WuYong askerlerini cezalandırdı.”
Xie Lian bunun genç Jun Wu ile ve aynı zamanda yüzü olmayan beyazla ilgili olduğunu anladığında oldukça ilgisini çekmişti. Guoshi devam etti, “Ancak kızgın olan sadece o değildi. Tüm bu olay aynı zamanda WuYong'un soylularını ve bazı kesim insanları da kızdırdı. Çoğu ilahi tapınağa gitti ve ekselanslarına şunu sordular; biz sadece hayatta kalmak istedik. Daha fazla yere ihtiyacımız vardı, başka şansımız olmadığından diğerlerini işgal ettik, bu nasıl yanlış olabilir?”
“Bu meselenin etkisi bizim beklentilerimizi tamamen aştı, gittikçe daha ciddi hale geliyordu ve çoktan bazıları onun kutsal heykellerine saygısızlık yapılması için çağırılar yapıyor, tapınaklarını yakıyordu; ama ekselansları yine de buna göğüs germişti.”
“Dedi ki; eğer işgal edilen WuYong krallığı olsaydı onu savunmak için ölüme bile atlar, düşmanın krallık sınırına bir adım bile atmasına izin vermezmiş. Ancak kendisi olsaydı ala başkalarını işgal etmezdi. Önceden herkese savaşı terk etmelerini ve o bir şey inşa edene kadar beklemelerini önermişti –Cennete Uzanan Köprü.”
Guoshi yavaşça devam etti, “Ölümlüler diyarında artık onlara yer yok, o yüzden bir süreliğine onlara koruma olması için insanları cennete götürelim. Bu fikir pratik olarak imkansız olsa da dördümüz ekselanslarına tüm kalbimizle inandık ve yapabileceğine ikna olduk. Daha doğrusu, çabaladığı her şeye var gücümüzle destek olacaktık. Tabii ki diğer cennet mensupları aynı fikirde değildi.          Tüm cennet alemi buna karşı çıktı, ama ekselansları buna da dayandı.”
“Aynı anda üç şeyi üstlendi; cahil ve homurdanan WuYong insanları ve soylularının şikayetleri, cennetteki tüm tanrıların aralıksız öfkesi; ve o devasa Cennete Uzanan Köprü.”
Ancak Hua Cheng homurdandı, “Karşı mı? Muhtemelen buna sadece karşı çıkmıyorlardı.”
Guoshi yavaşça başını salladı, “Önemsiz bir muhalefet olsaydı, bunun bir önemi olmazdı. Ama…”
Xie Lian neler olduğunu belli belirsiz tahmin edebiliyordu ama yine de sordu, “Ama?”
Guoshi konuştu, “Köprüyü tamamen inşa etmek korkutucu ruhsal güçler ve muazzam derecede zaman gerektiriyordu, bu yüzden ekselansları rahatsız edilmemeliydi. Bir yere gitmeyi, bir şeyler yapmayı ve inanlarının dualarını dinlemeyi bıraktı. Yalnızca bir şeye odaklandı.”
“Ancak yalnızca bir şey yapan bir tanrı inananlarını sürekli tutamazdı. İlk gün köprü ile meşgul oldu, insanlar hala ona minnettardı ve onu hatırlıyordu; ikinci gün, üçüncü gün, dördüncü gün de aynıydı. Bir ay, iki ay hala onu hatırlıyorlardı ve ona minnettarlardı. Ancak zaman uzadıkça böyle devam edemezdi.”
“Volkan henüz patlamamıştı ama ekselansları bir şey yapmıyor ve güçlerini sessizce saklıyordu. İnsanlar onun eskisi kadar güçlü olmadığını düşünmekten ve artık kendilerini ona adamayı bırakmaktan başka bir şey yapamadılar. Böyle bir zamanda kaçınılmaz olarak yeni bir tanrıya tapılacaktı.”
“WuYong krallığının nüfusu çok fazlaydı, zenginlik bol olduğundan inananların inançlarının güçleri de oldukça güçlüydü. Majestelerinin o zamanlar nasıl zenginleştiği göz önüne alındığında bu açıkça görülüyordu. Bu güce ve varlığa uzun zamandır ağzının suları akan çok fazla cennet mensubu vardı, bu yüzden…”
Xie Lian anladı.
Konuştu, “bu yüzden… cennet mensupları bu avantajdan yararlandı, WuYong veliaht prensinin birlikleri geri çekerek düşüşünden bunalmış kırgın ve memnuniyetsiz WuYong insanlarını kullanıp onları baştan çıkarttılar, inananları ve ruhsal güçlerini bölüştüler… doğru mu?”
12 notes · View notes