Tumgik
#hemhal
felsefesitesi · 1 month
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/egitim-aracla-amacin-bir-olmasidir/
Eğitim araçla amacın bir olmasıdır
Tumblr media
Okçuluk gereklidir, yaysız ve oksuz olmaz. Okçu, yay ve oklar benzetmemizde en önemli unsur okçudur. Eğitimde okçu insanlıktır, türümüze en özgü özelliklerimizle hareket etmektir. Eğitim amaçlı denememizde buna hemhal olmak diyeceğiz. Yay güçlü olmak, oklarımız ise limitleri öğrenmek ve hedefe uygun eğitimdir. Başka bir deyişle insan olmak, iktidar, yücelmek ve gelecek hakkında konuşacağız. En iyi okçu yayı ve hedefi ile hemhal olandır. Kimse kendisine dikte edileni yapmaya çalışmaz. Söylenen ve birbiriyle çelişen o kadar şey var ki söylenenleri yapmak enayilik sayılır. Kendimiz bile her söylediğimizin yapılmasını istemeyiz, çünkü bazen haksız ve akılsız davranabiliriz. Kaldı ki karşı taraf neden başkasına değil
0 notes
leyliii · 1 year
Text
birtakım insanlar vardır: müşfik seslerini duyunca gönlümüz ağarır. bize dünyanın iyi bir yer olduğunu hatırlatırlar. sık sık görüşülmez ama arada kavî bir bağ vardır bilirsiniz. merhametli ve kuşatıcıdırlar. hüzünlü kalbimiz onların yanında sükûna erer.. 🫶🏻✨
38 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Uçurumun Kıyısında Bir Ülke
Tumblr media
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, sezilen ile yaşanan arasında uçurumun alenen her gün biraz daha açıktan var edildiği bir süreklilik ile sınanıyor bu sahne. Bütün bütün, doğrudan bir kara propagandanın esiri, muktedirin seslenişi dışında kalan hemen hiçbir şeyin güncellenmediği, duyulmadığı, konuşturulmadığı bir zemin var ediliyor. Her günü daha da karanlığa çıkartılan bir düzlem hali süreğen kılınıyor. Var edilmiş olagelen tüm o biyolojik politik deneyimleme ile mutlak iktidara biat hamlesi sürekli işlevsel kılınıyor. O nihai teslimiyet demokrasi mefhumunu hiçe sayarak onu artık gündem dışına iteleyip yeni ülke tahayyülünde gereksiz bir detay ilan ederek büyün yeniden bina ediliyor. Topyekun bir dönüşüm Orwellyen bir devinimi, fabl dahilinde dahi yok artık denilenlere sahip çıkıp, yeniden türeterek güncelleniyor artık. Yeni ülke bütün bu öğütücü mekanizmadır alenen, tamamen. Var edilen hayat akışındaki uçurum hali yeni ülkenin her nereye doğru meylini verdiğini de bildirir. Denetim, gözetim, tahakküm ekseninde yaşamın onarılması imkansız yaralara rehin edilmesi söz konusudur. Çukur dediğimiz bu hallerle birlikte güncellenen bir meseldir.
Duyulan, görülen ve bildirilen ile var edilen arasındaki uçurum derinleştikçe hayatın bir biçimde mahvına da zemin sağlama alınır. Geçtiğimiz günlerde doksan dokuzuncu yılı idrak edildiği zikredilen cumhuriyetin kazanımları diye çıkagelen şeyler reklamlarla bir biçimde sponsor addedilen eline kan bulaşmış sermaye nezdinde sunulurken, cerahatin hiçbir yere gitmediği bir zemini gerçek kılmaları söz konusudur. Bir hafta gibi bir süre içinde önce Kürd basınından dokuz gazeteci gözaltına alınır. Peyderpey var edilmiş olan bir soruşturma, birbirinden alakasız konuların bulup, birleştirip bir suç mesnedi olarak, örgüt üyeliği öne sürülerek dokuzu tutsak edilir. Memleketin tabipler odası başkanı bir insan hakları savunucusu olagelen, adli tıp uzmanı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı önce malum medya, hemen ardından baş amir hedef kılar. Bu bahsin hemen üstünden bir an geçmeden soruşturma, gözaltına dönüştürülür. Kimyasal silahın, aması fakatı yokken, bunu PKK / HPG bilmiyoruz hangisine karşı kullanılmasının da insanlık suçu olduğuna dair kelam edilmesinin, bir yerde Cenevre konvasiyonuna göre, atılan anlaşmalardaki ol imzaların gerekliliği olarak soruşturulması söz konusu edilsin denildi diye Fincancı hoca mahpus edilir. Duyulan, görülen, anılan ile var edilen arasındaki devletle halkın arasında olagelen uçurum hali, Kürd toplumuna, onlarla birlikte hareket eden, lafta değil sahiden muhalefete bedel kılınır.
Bir tarafta pişirilip durulan, ya istibdat, ya hürriyet bahsinin aslında, İttihat ve Terakki’yi var eden bir oluşumun, bu ülkedeki Ermeniler başta olmak üzere gayrimüslimi daha sonra da Kürd halkının her kimliğinden çıkagelen suretleri, halkları yok etmek adına kullanıla geldiği bir figüratif slogan olduğu gözlerden kaçırılır. Cumhuriyet halk partisinin de temel odağı olarak kendisine yer bulan, kurucu önderin bu şerefli topraklar sizin (Türklerindir!), ermenilerin zerrece bu topraklarda hakkı / payı yoktur ile devam eden, sürekli güncelliği sağlama alınan bir nefret / ötekileştirme siyaseti o gümbürtü içerisinde baş amirin karşıtı olduklarını zikredenler eliyle yeniden piyasaya sunulur. Baş Amir, Kürd’ün özgürlüğüne karşıtlığı zikredip, eyleme dökerken, o muhalefet çatısı altından çıkagelen vatan bizim, böldürmeyeceğiz argümanları arasında altılı masa çoktan masal olur. Ağır ağabeylerin, hazır lokma yiyicilerin, götürelim abicim bahislerinin kıyısında bir avuç insanın muhalif olarak suna geldiği hayat böyle bir mesel değil sunumunun göz ardı edildiği zeminde ol istibdat zaten çoktan hayatı kuşatır. Görülen, duyulan, hayata dahil edilenlerle hakikatin arasındaki uçurum, bütün o iyi parti, saadet partisi, zafer partisi, memleket partisi diye bir biçimde muktedir emirleri doğrultusunda çoğalarak bölünerek her yere sirayet eden ırkçı akımlar / oluşumlar ile birlikte var edilir. Baş amirin yaptıkları neyse o adı anılanların bir biçimde suna geldikleri ülke perspektifinde, Ermeni’ye de yer yoktur, Kürd’e de, Alevi’yi de istemez, Ezidi’yi de diye devam eden bir süreklilik taşır. İyi de doksan dokuz yıldır hiç kimselerin kılınamayan, hala Türk’ün hangi kliğinin sahibi olduğuna karar verilemeyen bir menzilde adalet hiç söz konusu edilebilir mi?
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP), Şırnak İl Örgütü’nün Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde düzenlenen protesto gösterisinde, kolluk güçlerince tehdit edildiklerini açıkladı:
“İktidardan aldığı talimatla daha önce milletvekillerimiz şahsında, halk ve meclis iradesine saldıran kolluk güçleri işi cinayet tehdidine vardırdı.”
“Polis, mermi çekirdeği fırlattı”
Partinin açıklamasında, HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş konuşurken, polisin Özgüneş’e mermi çekirdeği fırlattığı belirtildi:
“Cizre Belediyesine kayyım atanmasının yıldönümünde milletvekillerimiz Hasan Özgüneş ve Nuran İmir’in de katıldığı basın açıklaması yapılmasında doğrudan “ölüm tehdidi” içeren son derece tehlikeli bir gelişme yaşandı. Polis ablukasında gerçekleştirilen basın açıklaması sırasında milletvekilimiz Hasan Özgüneş’e bir adet mermi çekirdeği fırlatıldı.
Kameralara yansıyan ve ekte paylaşacağımız görüntülerde mermi çekirdeğini kimin tarafından ve nasıl atıldığı net olarak görülüyor. Anayasayı, yasaları özellikle partimize ve halka karşı sistematik olarak çiğneyen AKP iktidarı ve güdümündeki silahlı yapıların tehdidinin ne anlama geldiğini kamuoyu biliyor. Bu duruma tepki gösteren milletvekilimiz Hasan Özgüneş, ‘Feriştahınız gelse bizi korkutamazsınız’ dedi.”
MA’nın haberine göre, HDP Şırnak İl Örgütü, Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde basın açıklaması düzenledi.
HDP Cizre ilçe binası önünde yapılan açıklamaya HDP Şırnak il ve ilçe örgütleri, HDP milletvekilleri Nuran İmir ve Hasan Özgüneş, Barış Anneleri Meclisi, Özgür Kadın Hareketi (TJA) yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Açıklamada ilk olarak konuşan, görevden alınan Cizre Belediyesi Eşbaşkanı Berivan Kutlu, Cizre Belediyesi’ne daha önce de kayyım atandığını ama Cizre halkının her şeye rağmen kendi iradesinin ortaya koyarak yine HDP’li belediye eşbaşkanlarını seçtiğini söyledi.
Seçimlerden kısa bir süre sonra 29 Ekim 2019’da Cizre Belediyesi’ne tekrar kayyım atandığını hatırlatan Kutlu, “AKP iktidarı, seçimlerde kazanamadığı ve asla da kazanamayacağı belediyelere kayyım atamaları yaptı. Kayyım rejimiyle Cizre halkının iradesini almaya çalıştı” dedi.”
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, anılan ile yaşatılan arasındaki uçurumu bir biçimde kestirmeden göstere gelen bir karşılaşmadır Cizre’de var edilen. Abluka güncesi dahilinde 2015 yılında yerle yeksan edilmiş bir kentte, temsili iradeye kayyım atanarak o iradenin yok sayıldığı bir zeminde bunun hukuksuzluk olduğunu zikreden bir vekil, kalan Halkların Demokratik Partisi üyelerine yönelik tehdit var edilir. Kürd sorununun varlığına dair kesintisiz kılınmış olagelen inkarla çıkılan düzlemde, aşk bodrumda yaşanıyor yazısı ile duvarlara zerk edilmiş nefretin, bodrum katlarında yakılarak katledilmiş insanların var edildiği Cizre’de iki satırlık itiraz hakkına yanıt yıllar sonra bir kere daha kurşun fişeğiyle çıkagelir. Demokrasi ediminden bunca kopuşun var edilebildiği bir zeminde hayatiyeti hiç addederek vekile kurşunla mesaj verip, halka gözdağını batının görmediği, fark etmek istemediği bir yıldırı halini yedi gün yirmi dört saat var ederek güncelleyen bir zeminde her nedir ki demokrasi, her ne haldedir, sahiden de insan hakları! Kurşun atarak bir şeyleri ama en çok da ölümü kutsayarak hangi gün var edilebildi, edilebilir ki sahiden de?
Diken.com.tr’den aktaralım: “Boğaziçi Film Festivali Komitesi, ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanan Özcan Alper’in ödül gecesinde Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkındaki söylemlerinden ‘rahatsız’ oldu. Komite, ‘törende ödül kazananların politik göndermelerini ve sloganlarını kınadıklarını’ açıkladı.
Senarist ve yönetmen Özcan Alper, bu yıl 10’uncusu düzenlenen festivalin önceki akşamki ödül töreninde ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı.
Alper, ödülünü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidar tarafından hedef gösterilerek tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf ederek şu konuşmayı yapmıştı:
“‘Hep barış olsun, asla savaş olmasın’ diyen bir kadın Şebnem Korur Fincancı, yine sadece barış dediği için maalesef bir linç kampanyasına maruz kaldı. Umarım son olur. Umarım cezaevinden bir an önce çıkar. Bu ödülü ona ithaf ediyorum.”
O sırada salonda bulunan oyuncu Burak Haktanır, Alper’e ”O kadın TSK’ya iftira attı. Kaç gündür tüm PKK sayfaları onu destekliyor‘ diyerek tepki göstermişti.
En iyi film ödülünü kazanan ‘Kar ve Ayı’nın yönetmeni Selcen Ergün de ödülü almak için sahneye çıktığında Haktanır’ın çıkışını ”Çok eril bir dil kullanıyorsunuz” diyerek eleştirmiş, Haktanır’ın Ergün’e ”Hadi oradan” demesiyle salonda gerginlik oluşmuştu.
Festival komitesinin ödül gecesine ilişkin sosyal medya hesaplarından yapılan açıklamada isim vermeden Alper’in konuşması ‘kınandı’:
“On yıl boyunca herhangi bir ayrım yapmadan, hiç kimseyi ötekileştirmeden katılımcı bir festival olmak için çalıştık. 10. Boğaziçi Film Festivali kapanış gecesi ve ödül töreninde yaşanan istenmeyen olayların ve onaylanması mümkün olmayan siyasi söylemlerin meydana getirdiği etki bir yıllık uzun bir çalışma sonucunda ortaya koyduğumuz programın, filmlerin ve ödüllerin konuşulup tartışılamamasına sebep olmuştur. Her zaman sanatçıları ve filmleri önceleyen bir festival olarak ödül törenimizde ödül kazananların politik göndermeleri ve sloganlarını kınıyor, kültür sanat hayatımızın sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde bulunuyoruz.”
Görünen, anılan ve aksettirilen arasındaki derin uçuruma bir kısa kesit daha paylaştığımız şu yukarıdaki örnek. Hiçbir biçimde gerilla güzellemesi, örgüt propagandasına yer verme, bahis açma çabası gütmeden, bir insanlık suçu var edilmişse bunun akıbeti sorgulanması elzem olandır diyen bir hekim tutsak edilmiştir. Yönetmen Özcan Alper’de bunu, iki satır meramında, barışın egemenlerin elinde hiç edilmesine karşı yıllar yılıdır mücadele veren bir insana destek linç edilmek istenir. Festivalden çok devletten nemalanma, sponsorlarla hayatını idame ettirme telaşındaki yapının da mal bulmuş mağribi gibi atlaması ve bütün onların üstüne tüy diken resmi kanal palyaçosu tiplemenin vatan savunurken saçtığı tüm o salyalarla birlikte bir kere daha gösterilen / var edilen ile anlatılan arasındaki hakikatin ta kendisi tuzla buz edilir. Ezberden mavallar okunarak, kokuşmuş bir siyaset argümanına bir biçimde bir kere daha tutunup, kırk küsur yıldır devam olunan bir yok etme haline, bir savaş haline, en son eklenmiş kimyasal silah kullanıldığına dair tespit ve tanıklıklara karşı sözü çiğneyerek, vatan kurtarılmaya çalışılır. Oysa yer yerinden çoktan oynamıştır, Cizre ya da Amed’in Sur’u gibi gidenlerin, kaybedilenlerin hiçbiri için bir telafi yoktur. Ne asker ne gerilla ne köylü, ne korucu ne o ne bu hiçbir biçimde yıkım / ölüm sarmalından bir çıkışı bıraktırmayan bu kör karanlık sarmal, daha yeni yüzyılını ilan eden ülkede hiç ama hiçbir huzurun da kalmayacağını bir kere daha bildirir. Benzeri 2015’te yaşatılan o kara, kapkaranlık günlerin paralelinde, bir örnek tekrarında hangi istikamet var edilecektir ki hazandan gayri. Sorguluyor musunuz?
Birbirilerine değen, biri bitmeden bir başkası başlayan, hepten, her dem kötülüğün daimi kılındığı bir zeminde, görünen, gösterilen, anılan ve anlatılanların kıyısında olmakta olan yegane şey hayatın müşterek savunusunun da imkansızlığa demir attırılmasıdır. Bunca açık, bir o kadar kesintisiz bir biçimde devlet ister kendi yönetim katından olsun, isterse yol verdiği kolluğundan, işaret ettiği rehin aldığı temsilcilerine, ister eli kanlı sermayedar isterse her ne iş gördüğü kendisinin dahi bilmediği garabet tiplemelerin yekten var ettiği o naralarla şekillendirdiği hallere hep bir kısır döngü sürekli yinelene gelir. Biteviye bir hal, ki hep açmazlara çıkar. Biteviye bir yol ki hep derin çukurlara yollanan. Öylesine değil hiç ama hiçbir biçimde mübalağa değil doğrudan yıkımı arzulayan. Bitimsiz bir karanlık, biteviye bir kısır döngü dahilinde ne görülen, ne anılan, ne hakikat hakkaniyetle var ediliyor artık. Uçurumun kıyısında her anı daha da zifiri, her günü çok daha yıkıcı bir yer, bir menzilde hayat ne yana düşer, düşürülür sahiden?
Misak TUNÇBOYACI - İstan'2022
Görsel: Reuters via BBC Türkçe Servisi
8 notes · View notes
layezalll · 3 months
Text
Çekilip tenhalara Hu ile hemhal oldum,
Sustum yedi semalara can ile Merdan oldum
Kemal edip seyrimi talan ettim meylimi
İki nefes ile dengimi Ya sin ile serdar oldum
Muradı sırrın eylemez ehlinden başkasını anlamaz
Kabir naaşımı harlamaz Ta ha ile yeksan oldum
160 notes · View notes
raskolsikkov · 14 days
Text
cuma duası: bu çağın hengamesinden sana sığınıyorum Rabbim. beni sevdiğin işlerle ve kişilerle hemhal eyle.
53 notes · View notes
kitaptakicicek · 24 days
Text
“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı” der Sadi Şirazi. Sevginin ispatı meraktır. Seven, sevdiğini söylediği kişiyle hemhal olur. Aksi sevgi değildir.
Tumblr media
66 notes · View notes
insanogluu · 3 months
Text
Öyle bir hemhal içindeki bedenim ne anlayan,ne dinleyen var.
Kayıp giderken herşey benden ve uzaklaşırken insan bildiklerim,biraz daha yalnızlık biraz daha hüzün taşıyor saatlerim.
Umutlarımız çocukken kaybettiğimiz oyuncağımız gibi, yaş nereye giderse gitsin bir gün bulma arzu içimizde halen.
Ve hasret kaldık anlayan insana, insanoğluna
VE/FA
Tumblr media
Hadi keyfiniz bol olsun
62 notes · View notes
birsiyahsevdalisi · 6 months
Text
Allah’ım sıkıntılarımızı gider, kalbimizdeki hüzünleri hayra çevir, bizi hayırdan hak yolundan ayırma, nasip olmayacak hiçbir şeyin peşinden koşturma,gönlümüzü sana yaklaştıracaklarla hemhal eyle,bizi bize bırakma, nefsimize hiç bırakma,bizi senin zikrinle tatmin olanlardan eyle.
71 notes · View notes
muhibbi · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kendi ehlini bulamayana yalnızlık şifadır. Ehlini bulana da onunla hemhal olmak şifadır. Lakin tüm bunlar bir yana bazen ülfet bazen uzlet şifadır.
90 notes · View notes
femmelunee · 11 months
Text
Ah bayım!
Yokluğunuz hasebiyle hüzün deryasında savrulup hiçliğe yuvarlanmaktayım şimdilerde,
Ne sesiniz var ruhumu yarıştıracak,
Ne gülüşünüz var ,
Belki bir nebze olsun içimi ısıtacak,
Ne de günümü aydınlatacak olan simanız var.
Hasretin yoğunluğu mudur bu denli yakıp kavuran?
Yoksa artık bunlar ile hemhal olamayacağımı biliyor olmak mı?
Emin olamıyorum.
Özledim demeye yüz bulamıyor,
Lakin sizsiz geçen her saniye canımdan can veriyorum .
İsyana girsin istemem bu acıya dayanamayayışım,
Yanlız siz adınadır mukadderata yalvarışım.
Çünkü bilirim,
Sizi bu âmiyâne yüreğe koyan ,
Her yakarışımda sesimi duyan ,
Vuslatınız ile nasiplendirecektir bu benliği.
Kırılmış bir kadın
87 notes · View notes
muhteva · 2 months
Text
Tumblr media
İnsan Sözüyle Güzel Olmaz..
Özüyle Olur...
Ameliyle Olur..
Kalbiyle Olur.. Sabrıyla Olur..
Sadakatıyla Olur.. Vefasıyla Olur..
Güzel İnsanlarla Hemhal Olmak Duasıyla...🤲🏻🕊🌿
21 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Text
acımızı aza indirgeyecek yolları, usulleri arayarak ve hayatımıza uygulamaya çalışarak geçiyor ömrümüz. acılarımız hafif değil, acıtmıyor değil, yakıp kavurmuyor hiç değil. tutunduğumuz dallar hürmetine, dayandığımız inançlar hürmetine koca bir yangını ömürlük sönmeyecek bir kıvılcıma dönüştürüyor yaradan. şu an bunu yazarken tek gözümün kenarından yanağıma süzülen o damlayı şahit tutuyorum kendime. rabbim; bana tayin ettiğin elemi aldım, kabul ettim, sineme bastırdım ve bununla yaşamayı öğrendim. aklım da kalbim de hep o acımla, küçük bir köz yanıyor bağrımda. unuttuğum tek bir saniye yok varsa da onun da hesabını veririm. bu acı benimle bu kadar hemhal iken bana bu hayatta içimde yine de bir sevinçle, onurlu bir hüzünle, dik bir duruş ama gözlerimden anlaşılır o buğuyla, dilimden düşmeyen kelamımla, biriken, birgün taşacak diye korktuğum o özlemle, kavuşma arzusunun verdiği umutla, hatıralara sığınışım ve onu her daim anışımla, sevgimle, içten bağımla, imtihan diye sarıldığım, bedenen, ruhen ve kalben en az zarara uğrayarak geçebilme yollarını kendimce geliştirdiğim "imtihanım" diye kabullendiğim, yolunda yürümeye gayret ettiğim, bazen tökezlediğim ama bin kere hamd ederim ki düşmediğim, düşürmediğin, bana tayin ettiğin o güzel, kederli ama kaldırımlardaki çiçeklere odaklanarak güzelleşen yolculuğumla.. kelimelerin sonunu hangi cümleye ve manaya bağlayacağımı bilmeden yazdığım şu harflerin ve ömrüm bitene kadar hep yazmak, içimi dökmek istediğim tüm manaların tecelli ettiği yer olan, sadece bir organdan ibaret olmayıp beni duyusal ve sezgisel olarakta tatmin eden, hep temiz kalsın istediğim, içi sana apaçık olan kalbimle. bugünümü, yarınımı ve ebediyetimi merhametinle koru ve kolla..
müşfika..
116 notes · View notes
demvakti · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Can derdine düşmeye değil, can derdiyle hemhal olmaya ihtiyacı var her canın...
105 notes · View notes
seslimeram · 10 months
Text
Umut Hiç Kalır Mı!
Tumblr media
Yapay gündemlerin arasında hakikatin yıkımına tanıklık ediyoruz. Tümüyle bir biçimde, bir cerahat sarmalının ta kendisine dönüştürülen şu yer, bu ülke nam sahnede aslında hiç konuşulmayanların var ettiği eşik her birimizin hikayesindeki o katran karanlığı sureti imliyor, boğuyor, zehirliyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği terk edileli çok uzun zaman oldu, oluyor. Erk, muktedir, iktidar ve payandalarının sunduğu perspektif var ettiği ülke gamı / izlencesinin sunduğu her şey o cürmü gösteriyor kesintisiz. Her şey sizlerin sadece sizlerin faydasına diye zikredilirken dur durak nedir bilmeden imal edilen her eylemsellik ile facia istikametinin neresine düştüğümüz örnekleniyor. Yaygın medyanın bile isteye var ettiği / savunduğu / gösterdiği izleğin istikametinde tastamam bir delik deşik ülke söz konusudur. Türetilen, güncellenen, yeniden imal edilen her gösterenle bir toplumun nihai dönüşümünün yolu / izi belirgin kılınır. Yapay gündemlerin sunduklarıyla gerçekliğin en kestirmeden yıkımı sistemli bir halde sürdürülür.
Her şeyin birbirine karıştırıldığı bir zeminde onca yıkımın kıyısında olduğumuz “gerçek” kalmaya devam ediyor. Bütünüyle yalanların var edildiği, uydur kaydır bir iddialı olma hali içerisinde geleceğine koşturuyor bu ülke denilirken aslında yerinde saymaya halen devam olunduğu sorgulanmasın istenir. Tümüyle doğrudan ilerleme bahsinin kıyısındaki her cümleyle o makbul addedilmeyen kesimler için uçurumun kesintisiz gerçekliği söz konusu olur. Yolun, meramın ötesini belirsiz bir karanlığa rehin ederek güncelleme gailesi içinde sıradanın hayatının ehemmiyet gösterilmeyecek kadar kenara itildiğinin hal ve isteminde sıkılan her palavra, oluşturulan her gündem dolgusuyla o makus kederin ta kendisi talihimiz gibi pay edilir. Ortadoğu’ya hoş geldiniz!
Baş efendinin oyun kurucu olduğu bu zeminde hakkaniyetten uzaklaşıldıkça bambaşka bir cerahatin istikameti yol diye yutturulmaya çalışılır. Sıradan insanların hayatında zerre değişimi var etmeyecek ve çoğu dolgu malzemesi addedilen haberlerin ortasında aman hiç kimseler gerçekten bahis açmasın diye bir koşudur tutturulur. Memleketin azılı insanlık düşmanlarından birisinin himayesine tabi bir futbol antrenörü mafya tiplemesinin adının kullanıldığı nerede varsıl varsa açgözlü onların, futbolcularla birlikte soyulduğu bir çarkın kıyısında hakikaten ne oldu bitti sorusuna sıra getirilmez. Milyar dolarlık bir emtia değişimi, sürekli kar hırsı, aralıksız hırsızlıkla çoğaltılması beklenen yepyeni gelir oyunları gibi nice şatafatlı oyunun ortasında o bankanın genel müdürü nam mimli şahsın bilgisi olmadan bir kurgunun imal edilebileceği göz ardı edilmek istenir. Hele ki atılan adımları takip ederken kendi komisyonunu da bekleye duran burada yazsak gözaltı sebebi olabilecek o malum köşe başı efendisinin tahayyülleri doğrultusunda ucube bir memleket tahayyülünün gerçekliği mevzu olunmaz. Oldurulmaz. Onların akçeli işlerinin gümbürtü ile yaygın medyada magazinleştirilmesi bahsinde, sıradan insanların üç otuz kuruşla hayat mücadelesini nasıl verdikleri koca bir soru işareti olurken, temerrüde düşen borçlu sıradan insanların hayatı mevzu edilmez. Ne olacaklarının ön gösterimi, Arjantin, Kongo, Lübnan gibi görünürken, halen uçurumun kıyısına yollanan sıradandan bahis açılmaz. O yapaylık içerisinde hakikatin cürümlere esir edilmesinin yanında sokaktaki yangının büyüklüğünü de kimseler dert etmez. Bu mudur yeni Türkiye!
Dingo’un ahırı değil burası diye söze başlanıp dururken, bizatihi o Dingo’nun ahırından da feci bir sureti temsile evrilen yerde hakikat yapay gündemlerin arasında unutturulmaya çalışılır. Var edilen eşik, ulaşılan seviye bunun her dem böyle bilindiğini gösterirken, asıl olanın hiçbir zaman konuşulmadığı bir zeminin gerçekliği karşımızda yalındır, kesintisiz nettir. Neresinden tutarsanız orasından elinizde kalakalan bir zeminin gerçeği üçüncü sayfa haberlerinde olduğu kadar gündemin satır altlarına itilen, önemsizmiş gibi yapılan, değerlendirilen yıkıcılık halleri, vakalar arasından görünür olur. Tahakkümle iç içe geçen eylemsellik ile birlikte o mahvın eşiğine yollanmış olan sıradan insanların hakikatinden tek satır bahis açılmaz, bildirilmez. Bunlarla bu hallerin devamlılığında bir ömür törpüsü haline dönüşen ülkenin gerçekliği ortaya saçılır, umursar mıydınız?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu Hassan Sheikh Mohamud’in aracıyla çarparak ölümüne neden olduğu motokurye Yunus Emre Göçer'in eşi Öznur Göçer, polislerin hatalı tutanak tutarak olayı kapatmak istediğini belirterek "Görüntüler ortaya çıkana kadar polis bize eşimin intihar ettiğini söyledi. Eşimin motokurye arkadaşları ve kamuoyu baskı göstermeseydi belki de eşimin intihar ettiğini söyleyip olayı kapatacaklardı.” dedi.
Olayı Kapatacaklardı
Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu Hassan Sheikh Mohamud’in aracıyla çarparak ölümüne neden olduğu motokurye Yunus Emre Göçer'in eşi Öznur Göçer, Cumhuriyet'ten Cengiz Karagöz'e konuştu. Öznur Göçer "Eşimin ölümüne neden olan, kaçmasına göz yuman herkesten şikâyetçiyim. O adam polisler hatalı tutanak tuttuğu için elini kolunu sallayarak kaçabildi. Yetkililer gereğinin yapılacağını söylüyor ancak ben bu söylenenlere ikna olamıyorum” diye konuştu.
Kazanın ardından yetkililer tarafından motokurye Göçer’in acemi olup olmadığının sorgulandığını söyleyen Öznur Göçer şöyle devam etti: “Görüntüler ortaya çıkana kadar polis bize eşimin intihar ettiğini söyledi. Eşimin motokurye arkadaşları ve kamuoyu baskı göstermeseydi belki de eşimin intihar ettiğini söyleyip olayı kapatacaklardı.”
"Çocuklarımla Bir Başımıza Kaldık"
Öznur Göçer, “15 yaşında lise öğrencisi kızım var. 8 yaşında da otizm hastası bir çocuğum var. Çocuğum hasta olduğu için sosyal yaşantısında dışlanıyordu. Onun rehabilite olabilmesi için eşimle birlikte dişimizi tırnağımıza takıp çabalıyorduk. Şimdi yalnız başımıza kaldık” diye konuştu.
Ne Olmuştu?
İstanbul’da 30 Kasım’da Avrasya Tüneli Aksaray çıkışında Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un oğlu Hassan Sheikh Mohamud’in kullandığı otomobil, motokurye Yunus Emre Göçer’e arkadan çarptı. Kazada ağır yaralanan Göçer kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Göçer’e çarpan ve kazadan sonra olay yerinden kaçan Mohamud polis tutanağında “motokurye hatalı gösterildiği” için karakoldaki ifade işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Konuya ilişkin hazırlanan bilirkişi raporunda Somali cumhurbaşkanının oğlu Mohamud, “asli kusurlu” bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Mohamud hakkında yakalama kararı verse de şüphelinin 2 Aralık’ta yurtdışına kaçtığı ortaya çıktı.”
Yapay gündemlerin kıyısında bu kadar keskin hayatların çalınması söz konusu ediliyor, olan biten yegane şey çok daha elim hallerin gerçekliği kılınıyordu. Diplomatik unvanı olagelen bir temsilin, kameralar kayıttayken var ettiği bir cinayet günler sonra ancak ve ancak motokurye çalışanlarının takipleriyle gündem kılınabilir. Olayın failinin kollukça korunması, cinayetin alelacele örtbas edilmeye çalışılmasının utancı bir kenara terk edilsin istenir. Yunus Emre Göçer’in hayatının elinden çalınmasından sonra ortaya çıkan her bilgi kırıntısında o yaygaraya tutulan gündemin kıyısında aslında nasıl bir taarruz hali ile kuşatıldığını memleketin bir kere daha görmek söz konusudur. Kurye Hakları Derneği Başkanı Mesut Çeki’nin meramıdır: “-‘Kaza’ sonrası trafik polisleri bölgeye gitmesine rağmen, ortada bir fren izi bile yokken, Avrasya Tüneli’ni gören kamera kayıtlarına ulaşmak çok kolayken, ertesi gün kamera kaydı basında bile dolaşıma girmişken, Yunus Emre’nin arkadaşları Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde toplanıp yetkililere seslerini duyurmaya çalışmışken, Yunus Emre’nin hastanede can çekiştiği bilinirken nasıl olur da ‘o şahıs’ elini kolunu sallayarak ülke dışına kaçar.” Tümüyle yanıtsız konulan sorular ve hiç bitmeyecek bir adalet tecellisi için mücadele sathına dönüşen ülkeden şu yukarıdaki söz dizimi her şeyi anlatıyor, anlayabiliyor musunuz?
Bianet’te bağlanalım: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yarın ilk toplantısını yapacak. (11 Aralık 2023 Pazartesi)
Geçen yıl komisyona bir işçi ile katılan ve işçileri temsilen en çok üyeye sahip sendika olarak Türk-İş, bu yıl görüşmelere dört asgari ücretli işçi ile yer alacak. Dört işçi, ay sonuna kadar sürecek toplantıların tümünde yer alacak.
Sözcü'den Erdoğan Süzer'in haberine göre masaya oturacak olan işçiler asgari ücretle yaşamanın zorluklarını; kirada oturup çocuk bakarak hayat pahalılığı karşısında ‘nasıl geçinemediklerini’ anlatacak.
Detaylar
İşçiler, Türk-İş’e bağlı sendikalar tarafından çeşitli şehirlerden ve farklı sektörlerden seçildi. Geçim derdinin masaya doğru yansıması için kirada olan, evli ve çocuklu işçiler tercih edildi. Durumları hakkında Türk-İş’e bilgi veren bir işçi ev kirasının 10 bin TL olduğunu söyledi.
İki kadın iki erkek işçi
Toplantılara katılacak erkek işçiden biri Bolu Cankurtaran mevkinde taşeron firmanın karla mücadele ekibinde, diğeri Çorum’da elektrik dağıtım firmasında taşeron olarak çalışıyor.
İki kadın işçiden biri Adana Şehir Hastanesi’nin taşeron firmasında, diğeri de İzmir’deki bir AVM’de tezgahtar olarak geçim mücadelesi veriyor.
Asgari ücretle mutfak döner mi?
Türk-İş yönetimi, toplantı öncesi Ankara’ya çağırdığı işçilerin sorunlarını dinledi ve işçilerden yaşam mücadelesini masada anlatmalarını talep etti. Toplantılarda asgari ücret alan bir ailenin mutfağı nasıl idare ettiğini de kadın işçiler anlatacak. Her toplantıda dar gelirlinin geçim mücadelesini dinleyecek olan iktidar ve işveren temsilcilerinin zam konusunda daha ‘insaflı’ karar verecekleri düşünülüyor.
Komisyon detaylar
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, en çok üyeye sahip işçi ve işveren sendikaları ile hükümet tarafından belirlenen 5’er temsilcinin yer aldığı 15 üyeden oluşuyor.
Komisyona Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın belirlediği üyelerden bir isim başkanlık ediyor. Komisyon en az 10 üye ile toplanıp, oy çokluğuyla karar veriyor.
Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın çoğunluğu sağladığı kabul ediliyor. Komisyonda işçileri temsilen Türk-İş’in seçtiği isimler, işveren adına da TİSK’in seçtiği üyeler bulunuyor.”
Pazartesi günkü ilk toplantıda sonra şu haber aksettirilir. “Yaklaşık 1 saat süren toplantının ardından açıklama yapan Türk-iş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, bugünkü toplantıda herhangi bir rakam konuşulmadığını, ikini toplantının 18 Aralık Pazartesi gerçekleştirileceğini kaydetti.
Şu an için herhangi bir ücret telaffuz etmenin sendika için doğru olmayacağına işaret eden Ağar, işverenin teklifini beklediklerini söyledi.
Ağar, şunları söyledi: "Bugün milyonlarca kişinin gözü kulağı bugünkü toplantıdaydı. Bugünkü toplantılarımızda herhangi bir ücret konusu görüşülmedi. Pazartesi saat 13.30'da tekrar bir araya gelinecek. Türk-İş olarak ücret söyleme şansımız yok ücret söylersek bağlanır kalırız. İşveren tarafından ücret gelecek ki değerlendirme yapacağız. Şu an ücret söylemenin anlamı yok."”
Yapay gündemlerin tantanasından sonra bütünüyle hakikatin, yekten görünürlüğü bir kere daha meydana seriliyor. Tümüyle yaşam ediminin hercümerç olunmasına devam deniliyor. Bir kere daha üst perdeden enflasyon yeniliyor, bozgunculara geçit yok, yaşam şartları güçleniyor, çeşitleniyor bildirilirken olmakta olan arapsaçı bir tahayyülün ta kendisi kılınıyor. Ne cepteki yaşamaya kafi geliyor. Ne zihin bunca tutarsızlığın at başı gittiği bir yerde o kadar cambazlığı kaldırıyor. Ne iktidarı / sermayesinin iter tutar yanı kalmamış argümanlarının bir karşılığı söz konusu, ne de gündelik yaşamın zehirlenmiş olmasının farkında olabilen nüfusun azlığının farkındalığı. Yersiz değil, nedensiz değil biçare bir halde yarına ulaşılmaya çalışılıyor. Olmakta olan onca gündem dolgusunun az biraz ötesindeki hakikatin cürümlere rehineliği oluyor. Bir bedene / akla / zikre / fikre karşıtlık ekseninde yürürken bu ülkenin geleceğinin bu şimdi içerisinde çalınmasından hiç mi gocunulmuyor. Bunca yıkım bir gerçekken sahiden ümide yer kalır mı, bırakılır mı? Düşünen kaldı mı?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Photography – Ora BUERKLI – Official Site
0 notes
hepeksikk · 7 months
Text
FriedrichNietzsche der ki “Sevmek ve yok olmak; beraberdir ezelden beri."Yani Birini sevdiğinizde eğer onunla hemhal olmuyorsanız benlikten çıkıp bizliğin tadına varamıyorsanız sevmek eksik kalır…
23 notes · View notes
ziyapasa-01 · 25 days
Text
"GEÇECEK"
Tumblr media
10 notes · View notes