Tumgik
#mağrur
hiclerordusu · 1 year
Text
Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!
1 note · View note
pembebirkrizantem · 4 months
Text
Tumblr media
GÜLEN ADAM
Vaktiyle bir adam yaşardı yeryüzünde,
Gözleri mağrur,
Sözleri vakur,
Sırtı kambur,
Aklı tambur tumbur bir adam
Eh işte!
Deliden hallice...
Evi yoktu adamın,
Garibin biriydi fikrimce,
Gezer dururdu köprü altında
Uyuya kalırdı harabelerde,
Bir de güler geçerdi,
Kuşlara, insanlara ve
Makus talihine...
Gülen adam koymuştu adını,
Eş, dost, akraba...
Deyim yerinseyse tüm mahalle,
Ağızları varmıyordu bir türlü,
Ona delinin teki demeye nedense?
Kötü bir insan değildi çünkü
Zararı dokunmazdı kimseye.
Hiç ağlamazdı gülen adam,
Bilmezdi ki yol yordam,
Öyle zannederdi insanlar...
Ne ayrılıkta ne ölümde
Hissetmezdi acıyı göğsünde,
Kimsesi de yoktu zaten garibin,
Uğruna yas tutup ,
Gözyaşı dökeceği öyle
Bir canı vardı,
O da emanetti rabbine
Gel git zaman,
Görünmez oldu sanki gülen adam,
Kimisi diyordu ki
Akıl hastanesinde
Kimisine göre deli bu ya
Orda burdadır,
Kürkçü dükkanı hesabı,
Çok geçmeden
Döner gelir yine.
Ama dönmedi bir daha gülen adam
Ne o şehre ne de o mahalleye...
Başka bir dostun kolunda
Yelken açmıştı başka bir ülkeye
Kimse bilmezdi ama
Eskiye dayanan bir hukuku vardı Azraille
Pek sevmezdi kendisini
Gel gör ki tanışmışlardı bir kere.
Çok sonra
Duyuldu ki!
Her gece uyuduğu
Köprüaltında bulunmuş
Soğuk cesedi,
Yüzünde yarım bir gülümseme,
Ölürken bile gülümsemiş,
Anlayacağınız azraile.
Ve gülen adam,
Öyle bir kaybolmuş ki bu dünyadan...
Öldüğünü duyan mahalleli
Ardından ağlayamamış bile...
-PembeBirKrizantem (Jülide A.)
(Gülen Adamın anısına...)
Size yazarken satırlarında kaybolduğum güzel bir şiir bırakıyorum umarım beğenirsiniz...
Sevgiyle Kalın.
179 notes · View notes
eylulzamani2019 · 5 months
Text
Tumblr media
Kız Kulesi
Geceydi onu ilk gördüğümde
Saçlarını denize dökmüş,
Mağrur bir Kız Kulesi
💦 💦
Hüzündü aradığım yüzünde
Sevdaydı gördüğüm oysa
Anladım
Denizdi sevgilisi
Boğazın en yakıştığı yerinde
💦 💦
Gözlerini üzerimize dikmiş
Aşık bir kadındı Kız Kulesi
Hangi aşk
Sevdiğinin kollarına mahkum olmak istemezki
Özlem kan
Tumblr media
💦 💦 💦
190 notes · View notes
yasemen-nn · 1 year
Text
Herkesten uzak bir hikayem var benim
Olabildiğince mağrur,
Ve alabildiğine isyankar.
Kimseye eyvallah etmeden,
Ve kimseyi inciltmeden geçen bir ömür.
Yıllar bile beni yormaya yetemezken.
Söylesene hangi yağmur ıslatabilir ki kirpiklerimi?
325 notes · View notes
selin-n · 7 months
Text
Şehrim/de yağmur var ☔🌧️
İçim/de hüzün 🥀💙
Başkalarının aşkıyla başlıyor
hayatımız......//
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız...Yaprakla yağmurun aşkı meselâ...kim olsa serpilen coşturuyor bizi imreniyoruz başkalarının mahvına...Yağmur mahvoluyor çarparak kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında...yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur silkiniyor vuran her damlayla...
🥀 🥀 🥀
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız...bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı...ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını uzak iklimlerin kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz...
Bize ait olan ne kadar uzakta..!
(alnt)
Tumblr media Tumblr media
Tumblr media
82 notes · View notes
sahafbey · 8 months
Text
Ne sen bulutsun, ne de ben yağmur
Ne sen mağrur ne de ben mağrur
Hüzünlü bir akşam, susmuşuz durgunuz, hepsi bu
112 notes · View notes
yalnizlar-rihtimi · 3 months
Text
Kelebeğin kanadında geçer Ömür;
Öyle üç günlük, öyle hassas.
Bazen kederli, bazen keyifli ama her anı kıymetli.
Ne güzel söylemiş Muhibbi;
“ Gamına gamlanıp olma mahsun,
Demine demlenip olma mağrur.
Ne dem Baki ne gam Baki…”
35 notes · View notes
Text
Çok Hızlı! (15) (Orhan 36 Y., Bursa)
Merve'yi aradım, "Müsaitsen gelsene?" diye. "İşlerim çok yoğun, eleman da gitti gelmedi, kendisine ulaşamıyorum da!" dedi. Aklıma çiğdem düşmüştü yine...
Saat 16:00 gibi Sevgi aradı. Son dönemde Behiye, Fatma ve Güzin'le çok zaman geçirmiştim. Sevgi'yi ihmal etmiştim. "Konuşmamız lazım..." dedi. "Tamam gel o zaman!" dedim. Ortalığı toparladım. Sevgi iş çıkışı geldi. Surat bir karış. "Ne oldu?" dedim. "Hikmet Balıkesir'e gidip geliyor ya, oraya taşınalım ya da ben işi bırakacağım diyor!" dedi. "Ne mezunu kocan?" dedim. "EML Mobilya!" dedi. Gülümsedim. "Ne oldu?" dedi. Nosap'taki Amerikan Kapı yapılan fabrikayı aradım. Patrona rica ettim, "Bir akrabam var, mümkünse ona uygun bir iş..." diye vasıfları söyledim. "Tamam Orhan bey, yolla!" dedi.
Sevgiye, "Al, bu numarayı arayıp gitsin Hikmet, işi hazır!" dedim. Sevgi boynuma bir atıldı ki, "Bugün sen hiç kıpırdamayacaksın!" deyip üstümüzdekileri çıkardı tek tek. Yatağa uzatıp yarağımı ağzına alıp dakikalarca yaladı. Sonra da üstüne oturup zıplamaya başladı. Arada eğilip dudaklarını dudaklarıma gömüyor, kendi göğüslerini okşayıp, saçlarını geriye attıra attıra sikişiyordu. "Aşkımsın, kocamsın, seninle birlikte olduğum ilk günden beri hayatımda zevkten zevke uçuyorum. Herşeyde, herşeyde sen varsın!" diye diye orgazm oldu. Sonra, "Aşkım götümden siker misin?" deyip ters döndü ve yarağımı hizalayıp içine aldı. Yavaş hareketlerle yarağımı göt deliğinin başına kadar çıkarttırıp sonra tekrar köklüyor, "Ohhhh, ahhhh, senden önce haftada bir amcığım üstünkörü sikilirdi, şimdi her deliğim doluyor, ohhhh erkeğim!" diye inliyor, parmakları amcığında orgazm oluyordu. Dibine kadar bastırıp boşalacacağımı anlayınca, kalkıp yüzünü yarağımı başına kadar eğdi ve "Yüzüme, ağzıma, saçlarıma kocacığım!" dedi. Saldım hepsini yarağım avuçlarındayken...
Son günlerde kendimi iyi hissetmiyordum. O kadar para pul, bir sürü kadına rağmen herşeyi o kadar kolay elde ediyordum ki, heyecan namına bir şey kalmamıştı hayatımda. İşler tıkır tıkır yürüyordu, Güzin müthiş akıllı ve becerikli çıkmış, hesabı kitabı çok güzel çekip çeviriyordu. Ümit'ten boşandığı için büronun üst katında kalıyor, akşamları bile çalışıyordu...
Bir sabah işe gittim. Güzin sabah kahvemi getirdiğinde, "Ya Orhanım, birşey diyeceğim, misafirim gelecek, iznin var mı?" dedi. "Kim?" dedim. "Eski görümcem, biz okul arkadaşıyız onunla, zaten o aracı olup abisine istettirmişti. Kocasının kaportacı dükkanı vardı işleri bozulmuş, Konya'daydılar buraya taşındılar, kaynanamın pardon eski kaynanamın (gülerek) yanında oturuyorlar. O da iş arıyor, çalışmak istiyor. Bugün bana gelmek istedi, hayır diyemedim!" dedi. "Olur gelsin, ben de Gemliğe yat firmasına gideceğim zaten. Ama sabahtan gelseydi keşke, biliyorsun öğleden sonra hareketli buralar!" dedim. Öğleden Sonra Fatma ve Behiye gelecekti 3 gibi.
10 dakika sonra, ben tam çıkmaya hazırlanırken, açık olan oda kapımdan büronun ana giriş kapısı görünüyordu, ünlü Kanada'lı bayan artise benzeyen biri girdi içeri, sanki televizyondan çıkmış bizim büroya gelmişti. "Offf!" demişim. Güzin'le sarılıştılar. Klasik selamlaşmalar. "Gel, Orhan bey'le tanıştırayım seni!" dedi. Ayağa fırladım, "Hoşgeldiniz!" dedim. "Nurhayat ben, ama herkes Nur der!" dedi. Elini sıktım sıcacıktı. "Oturun!" dedim koltukları gösterip. Güzin çayları kaptı getirdi.
Nur'a, "Eee, memlekete dönmüşsünüz, hoşgeldiniz!" dedim. Klasik muhabbetten sonra iş ile ilgili sohbet ettik. Güzin'le beraber Ticaret Lisesinde okumuşlar, o yüzden bilgisayarı iyiymiş. Konya'da bir mali müşavirin yanında çalışmış vs. vs. "Bir CV bırakın da uygun birşeyler bakalım size!" dediğimde, çantasından çıkardığı CV'yi verirken teşekkür etti. Canım kalkmak istemiyordu, ama toplantı vardı Gemlik'te. "Bana müsaade, siz hasret giderin!" dedim. Kadının bakışlarında bir şey vardı, ama çözememiştim, sanki yardım ister gibi, hüzünlü ama mağrur bakışlar ve duruş...
Öğleden sonra döndüğümde, Güzin, Behiye, Fatma oturuyorlardı. Behiye artık Fatma'yı çanta gibi heryere taşıyor, zaman zaman onda kalıyor, zaman zaman Fatma Behiye'de kalıyordu. Eminim Muhittin'den fazla birbirleriyle sikişiyorlardı. Geceleri beraber yatıyorlardı. Behiye abla söze girdi, "Orhanım, yıllardır o dairelerde tıkıldık kaldık, şimdi hafif şehrin dışına doğru güzel bir arazi bul, en az 100 dönüm olsun, içine ayrı ayrı havuzlu güzel iki tane villa yaptır, biri sana biri bana, ona göre özen!" dedi. "Tamam!" dedim. Behiye abla, "Ha, ayrıca bizim bir isteğimiz daha var. Biliyorsun Fatma'da da biraz mal mülk var, onları da senin takip etmeni istiyoruz!" dedi. "O zaman Güzin'e çok yük binecek, buraya takviye elemanlar lazım!" dedim. "O senin işin, sormana gerek yok! Var mı aklında birileri?" dedi Behiye abla.
CV'yi uzattım. Behiye abla, "Güzel karıymış! Ne o aslanım, bizler yetmiyoruz galiba, sikecek birini daha mı istiyorsun?" dedi. Güzin atladı, "Vermez ki abla!" diye gülerek. "Aslanıma kim vermeyecek kız?" dedi Behiye abla kaşlarını çatıp. "Ayrıca, bir de şöför, satınalma vs. gibi biri lazım, arabalara bakacak, alışverişleri yapacak, Hatice teyzeyi hastaneye taşıyacak vs." dediğimde, "Var mı aklında biri?" dedi yine. "Hikmet olur mu ki diyorum?" dedim. Fatma kaşlarını kaldırdı, yüzünü buruşturdu. Behiye abla, "Bak işte aslanım! Eee, arka tarafa geçelim mi, var mı keyfin?" dedi gülerek.
Büroyu içerden kilitleyip, arka daireye geçtik, Behiye ablanın odasına çıktık (kendisine özel üretim 3*3 yatak yaptırtmış, onu özel odasına koydurmuştu). Ancak o olduğunda o oda açılırdı. Onun odası üst katta ve 2 odanın birleştirilmesi ile oluşturulmuştu. Behiye abla koltuğa oturup, Fatma'yı işaret ederek, "Aslanım bu orospu yapmaya çalışıyor ama senin gibi beceremiyor, şu senin hareketinden lazım bana!" dedi. İki parmak hareketimle başladım. Behiye abla daha parmaklarımı yeni oynatmaya başladığımda koltukta yayılmaya ve inlemeye başladı. Fatma ile Güzin yatağın kenarına oturmuş, birbirlerini parmaklayıp bizi seyrediyor, bir yandan da öpüşüyorlardı...
Behiye abla, "Ulan gavur, hastayım senin şu parmaklarına, ohhh!" diyor, ben de, "Amk karısı ben de senin şu amcığına hastayım!" deyip onu azdırıyor, arasıra elimi çekip hareketin klasik parçası olarak amcığını klitorisini tokatlıyordum. Ahlarla Ohlarla orgazm olup koltuğa yığıldı ve Fatma'yla Güzin'i işaret edip, "Orospular seni bekliyor!" dedi.
Fatma elini uzatıp, "Kocacığım!" diye çağırdı, yatağa sırtüstü yatıp bacaklarını araladı. Güzin yarağımı ağzına alıp iyice ıslatıp emdikten sonra, Fatma'nın amcığındaki parmaklarını çekip yarağımı soktu. Sonra da Fatma'nın dudaklarını ve göğüslerini emmeye koyuldu, kalçası kalkık bana doğru domalmış halde. Behiye abla kalkıp belden bağlamalı yarağı çekmeceden alıp beline bağladı, Güzin'in arkasına gelip, koca yarağı tükürükleyip Güzin'in götüne gömdü. Güzin'den derin bir, "Ohhhhh!" geldi. Tam o sırada telefonum çaldı. Arayan Merve'ydi, "Biraz boş zamanım var da, müsait misin?" diye soruyordu. Behiye abla (Gelsin, gelsin!) diye işaret ediyordu. "Gel!" dedim. O güne dek Merve sezinlese de bunları siktiğimi bilmiyordu, ne tepki verir bilemedim.
Yatakta yan yana bana bacaklarını açmış amına köklediğim Fatma ile kalçasını kaldırmış götünü Behiye'nin belden bağlamalı yarakla siktiği Güzin öpüşürlerken, Beehiye abla kafasını çevirip dudaklarıma yapıştı. Güzin'le Fatma'nın, "Sik kocacığım!" nidaları birbirine karışırken, Ahlar Ohlar havada uçuşuyordu...
10 dakika kadar sonra zil çaldığında hepimiz boşalmış, kimimiz koltukta, kimimiz yatakta sigaralarımızı tüttürüyorduk. Kalkıp otomata bastım ve "Yukarıdayım, gel!" diye seslendim. Merve merdivenlerden çıkarken beni çıplak görünce, "Çok mu özledin?" diye kıkırdadı. İçeri girince, "Burası da mı vardı?" dedi. Odanın kapısını gösterdim. Odaya girip geri çıktı. Gidecek dedim kendi kendime. İki adım attı, tekrar geri döndü ve "Seziyordum, ama hepsi aynı odada!" diye gülmeye başladı. Behiye ablanın önünden sarkan yarağa bakıp, "Hem de tam teçhizat!" dedi. Behiye abla beline bağlı yarağı eliyle dik duruma getirip, "Gel!" dedi Merve'ye.
Bir dakika geçmeden Merve Behiye ablanın kucağında oturup kalkarken benim yarağımı ağzına almış emiyordu. Güzin ve Fatma da hem Behiye ile öpüşüyor, hem benim taşaklarımı, Merve'nin göğüslerini sıkıp okşuyorlardı. Koltuğun önünde üstünde yanında resmen yumak olmuştuk. Merve kökünden tuttuğu yarağımı ısırıyordu ara sıra. Vücudunda 8 el, amında kocaman bir yarak, kalçalarını tokatlayan Behiye abla varken bu çok normaldi. Salyaları yarağımdan yere damlıyor, aldığı zevkten kısılmış gözlerle, "Ohhhh, daha önce neden çağırmadınız ki?" diye bağırıyordu...
Hepsi sırayla bellerine bağlayarak aynı pozisyonda diğerini sikerken, ben şanslarına Fatma ve Behiye ablanın suratlarına boşaldım. Onlar kaçar kez orgazm oldu bilmiyorum. Saat 19:30'du, Merve, "Ooo çok geç kaldım!" deyip fırladı, birer kart verdi, "Hanımlar gelin amcıklarınızın ağdası benden!" deyip gülerek gitti. Biz de toparlanıp çıktık. Güzin'e, "Telefon et, Nur yarın şartları konuşmak üzere gelsin!" dedim. Birkaç bira alıp eve gittim.
Karım somurtarak karşıladı. Ama Behiye ablanın villa projesini anlattığımda yüzünde gülücükler açıyordu. "Çok çalışıp beni ihmal ediyorsun diye kavga çıkaracaktım, ama çalış kocacığım, para gençken kazanılır, ilerde rahat ederiz!" dedi. Ulan dedim, benim karı da çakal :)
Ertesi sabah büroya gitmeden önce eczaneye uğradım haptan almak için. Arkadaşım, "Oğlum, Almanya'dan 10 kutu hap getirttim. Bu yeni, sadece temas olduğunda hem geciktirici hem kaldırıcı olarak harekete geçiyor, yan etkisi de sıfır! Ama pahalı!" dedi. Son kullanma tarihleri 2 yıldı 5 kutu aldım. "Beğenirsek devamı?" dedim, "O kolay!" dedi.
Büroya girdiğimde Nur ile Güzin oturmuş çay içiyorlardı. Nur'un üzerinde dünkü gibi kot pantolon ve tişört vardı. Bu halini sevmedim :) Kahvem geldi, bu kez Nur yapmıştı kahveyi. "Otur, anlat bakalım!" dedim. "Neyi?" dedi. "Özgeçmiş!" dedim sırıtarak. "Kocam uzaktan akrabamız, kaporta ustası, Konya'lı, işleri ters gitti dükkanı kapatıp geldik. 4 yıllık evliyiz, çocuğum yok." dedi son olarak. "Peki diyelim anlaştık ve iş başı yaptın, 2 ay sonra hamileyim der işi bırakırsan ne olacak?" dedim. "Orhan bey, şimdilik çocuk düşünmüyoruz, ayrıca eşim de işsiz, sanayide bir tanıdığının yanına gidip geliyor, ama borçlarımız var, bu işe ihtiyacım var!" dedi. "Bak, ne iş yapıyoruz biliyor musun?" dedim. "Behiye abla ve Hatice Teyzenin işlerini takip ediyorsunuz." dedi.
"Peki, Güzin'de bir şey farkettin mi?" dedim. "Etmem mi!" dedi kendi masasında oturan Güzin'e bakıp, "Açıldı, giyim tarzı tam ters yönde değişti, kendine bakıyor, özgüveni tavan ve burada çalışmaya başladığı ilk günden beri hep yüzü gülüyor. Hatta, abimden boşanma aşamasında biriyle ilişkisi olduğunu bile düşündüm!" dedi. Gülümsedim ve "Olabilir, biz burda bir aileyiz ve hepimiz birbirimizin mutluluğunu isteriz!" deyip şartları sıraladım.
1- Güzin gibi giyineceksin, kıyafet masrafların karşılanacak. Buraya gelirken ne giydiğin önemli değil, Güzin'in eve koyarsın kıyafetleri, gelince üst katta değiştirirsin.
2- Burda olan burda kalır. Ayrıca duyduğun gördüğün hiç bir şeyi kocana bile anlatmayacaksın.
3- Behiye hanım ve misafirleri sık sık gelir giderler, saygıda kusur etmeyeceksin.
4- Ben ara sıra Houdini gibi büro içinde yok olurum, içeri bakmadan içerde dışarda demeyeceksin :)
5- Ben... Güzin ile birlikteyim, sence sakıncası var mı?
Önce bir düşündü, cevap veremedi. Sonra, "Beni ilgilendirmez!" dedi. "Zamanla buradaki herşeyi öğrenecek ve içinde olacaksın!" dediğimde gözlerime soran bakışlarla baktı. "Aile demek herkes birbiri için demek!" dedim. Kaşlarını çatıp, "Yani?" dedi. "Görürsün şimdi. İşi kabul ediyor musun, maaşın 500 Dolar!" dedim. "Güzin 6 ayda yüzde 25 zam aldığını söyledi, ne teklif etseniz kabul edecektim zaten!" dedi. "O zaman şimdi alış verişe gidiyoruz!" dedim. "Ne alış verişi?" dedi. "Kıyafet!" dedim.
Doğru Korupark'a gittik. Birkaç mini etek, askılı bady, sonra birkaç normal etek, beyaz gömlek vs. aldık. Birkaç çift değişik renklerde ayakkabı, hepsini arabaya yolladım. Sonra da iç çamaşırı mağazasına girdik. Usulca kulağıma eğilip, "İçimize giyeceklerimizi bile sen mi seçip alıyorsun?" dedi. "Sadece ilk seferde, sonra Güzin ile gelir ne ihtiyacınız varsa alırsınız!" dedim.
Güzin, Behiye abla ve Fatma ile yaptığım alış verişlerden beni tanıyorlardı artık. Mağaza müdürü zevklerimi de bildiğinden bir çok şey çıkardı. Nur, önüne konan kutulardaki malzemelere bakıp, kıpkırmızı bir şekilde, kulağıma dudağı değecek kadar yaklaşıp, "Ben bunları giyemem!" dedi. "Gir dene bakalım!" dedim kabini işaret edip. "Ciddi misin?" dedi kızmış bir surat ifadesi ile. "Geri gelip değiştirebilece kmisin olmazsa?" dedim. Mecbur girdi. İlk giydiği jartiyerli bir takımdı. Önce gözlerini, sonra kafasını çıkarıp, kabin örtüsüne sıkı sıkı tutunup, "Hiç bir yerimi örtmedi ki bu, hiç giymesem daha iyi!" dedi saf saf. "O da bir seçenek!" dedim gülerek.
Daha önceki yüklü alış verişlerimden bildikleri için, depo kısmındaki özel soyunma kabininde kutuları bırakıp ön tarafa geçmişti mağaza müdürü. "Aç bakayım perdeyi, merak etme kimse yok!" dedim. "Yaaaa, kamera falan vardır!" dedi şımararak. Tamamdı bu iş, ayıp falan filan dememişti. İlk kez, aldığımız tüm çamaşırların bu kadar yakıştığı bir vücut vardı karşımda. Yarağım kaskatı oldu. Nur gözlerini dikmiş yarağıma bakıp, "Çok mu yakıştı?" dedi ve etrafında döndü. "Çokkkk!" dedim. "Yaaa, belli!" dedi yarağımı işaret edip :)
[Orhan]
18 notes · View notes
cileklipalet · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media
70 notes · View notes
ozgur-beden · 9 months
Text
Mağrur olma efendi… Toprağın göğsünü kabartan rütbeler değil, şehitlerdir. Hala hürse bayrak, hürse bu aziz millet, yaşıyorsa umutlar, ardında gizli olan hain gördüklerin değil Kahraman Mehmetçiklerdir.
Tumblr media
99 notes · View notes
hisboslugu · 2 months
Text
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum, adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum. hakiki cinayetler işleniyor, görüyorum. isa görüyor, şeyhim görüyor, ben görüyorum. ben sana düzenli olarak telefon ediyorum. yüzyıl şilisinden bir jazz javulcusu inliyor tam arlarımda, hiç durmadan kentli mağlup kıyasıya mağrur ve mor. bir çocuğum şimdi pişman olmak için, birbiriyle bağlantılı yüz binlerce yılım var. seni sevmem, bu savaşı kesintiye uğratmaz ama ordan bakma! bu, werther`in leş kanını gül kılar. birleşmemiz radikal olacak, ben kan vereceğim. otobüsler olacak, trenler, bütün öldürülmüş cumhuriyet şehirleri. saçlarım uzun olacak, bıyıklar, gözlükler, gideceğim. çığlıklarla düzülmüştür aşk şiirleri. gideceğim, en eski öykümde devlet denen şirk yazacağım. göz bebeklerimde kent gördükçe kırılan gıçlar ve bir dizeyi haklar gibi terli ellerim bu çağın açısını dik tutacaklar. bana bir öpücük verin yoksa galip döneceğim. ufka bir bakın, ordum akıp gidecek. elimde çözülecek makina ve cinayet. marşlar yazıp halkımla söyleyeceğim yoksa. inanmışım, kaybetmek esrarıdır olmanın, çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum. ipimden kurtulmuşum, kaybediyorum. birleşmiyor ellerimiz, haykırıyor trapez. tanklar tank olup geçiyor üstümüzden. helvetius haklı, devlet şaşkın, piyanist kara. memleket sana rağmen ket vururken yarama şu çıplak çocuk, şu büyük türk şairi ben ve emir 'kun' diyor; doğuruluyorum. 'bu ülke'den daha bıçkın tamlama bilmiyorum. bana bir öpüc��k verin, yoksa şair öleceğim. ilk dildar tohum ekecek sözüme yoksa ve bir dizenin tan yerini ağartmasıysa. ellerini tutarım ki kudurtucudur, ellerin. bunun için gözlerinin meryem hâli sevgilim, gözlerinin meryem hâli gerçek yurdumdur, ki zuhrettiğinde ilk formuyla isa yeniden ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorumdur. ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim, lâzım gelen gülleri göğsüme gömerek. birleşmemiz radikal olacak, ben kan vereceğim. bunu daha çok küçükken bir filmde görmüştüm! ah, laikse aşkımız biter elbet; bir kış, bahar, yaz günü. gözlerin uçurumlar kaydeder avuçlarıma, bir çınar gövdesini bir hamle daha yarar. üç iç bükey komodin silah çeker vurulur. sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım. bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar. beynime düşer, infilâk eder. ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum. olma. yokluğun, bulunmaman bedenime lacivert lavlar akıtır. nasıl çekip gitmiş bir şaman, çekip gitmiş, bir şaman değilse en çok benim gibi sonsuz bir at hiç koşmuyorken de attır. biliyorum, lir sızmıyor şakaklarımdan ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok. annem beni hep çok sevdi, kız gördüm mü ağlıyorum. modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum. yeniden dünyaya gelsem yeniden seni severim. ben sana düzenli olarak telefon ediyorum, adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum. hakiki cinayetler işleniyor, görüyorum. isa görüyor, şeyhim görüyor, ben görüyorum. ben sana düzenli olarak telefon ediyorum, mıknatıssız bir pusula olarak.
19 notes · View notes
pembebirkrizantem · 4 months
Text
Tumblr media
Bizlerdeki yalnızca bir garip yaşama arzusuydu.
Ölmemek için verilen bir savaş...
Belki tank, tüfek ya da süngü yoktu ama bakışlar vardı, yaralayıcı sözler, hiçe sayılan emekler ve sebebsizce tetiklenmiş renk renk nefretler. Üstelik aradaki tek fark bu da değildi.
En dehşetengiz savaşların bile bir kazananı olurdu. Fakat bir garip yaşam uğruna mücadele etmekte olan bizler, zaten asla kazanamayacağımız bir mücadelenin fazlaca mağrur taraftarlarıydık. Çünkü savaşarak sürdürülecek bir yaşam değildi bu. Kural başında beri belliydi. Kabul edecektik.
Bir garip yaşam uğruna.
Ölmeyi...
96 notes · View notes
mnsrykt · 3 months
Text
"kanın binlerce yıllık efkârını yakıyor. bir de o dağlar gibi güvendiğiniz müphem mezarlara gömülüp kalan mağrur kelimeleriniz."
26 notes · View notes
insanogluu · 1 year
Text
Yazarım aralıklarla sana şiirler,
Ama senin haberin bile olmaz
Hasretinin ne kadar nazlı olduğunu bir bilsen
Özleminin ne kadar mağrur olduğunu
Gurbetinin ne kadar kinayeli,
Ve seni sevmenin ne kadar keyifli olduğunu.
Yazarım aralıklarla sana,
Ve söylerim kendime hep,
Seni seviyorum..
VE/FA
Tumblr media
114 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 3 months
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Hayatım boyunca kuşların konuştuğuna şahit olmadım.
Semadan bir sofra inmedi ve denizler de yarılmadı gözlerim önünde.
Fakat nice badirenin ardından bir teselli buldum; umutlar, hayaller buldum. Olmaz dediğim şeylerin şefkatli denk getirilişlerine şahit oldum.
Mucize istemek gibi mağrur olamam.
Kanaatin bitmez, tükenmez bir hazine oluşunu keşfettim, O (c.c.)’na muhtaçlığım en büyük zenginliğim oldu.
Mucize burada, daima hayatın içinde.
____________🌺💞🌸______________
🎀
26 notes · View notes
meczup · 4 months
Text
Gamına gamlanıp olma mahzun,
Demine demlenip olma mağrur,
Ne dem baki ne gam baki,
ya Hû!
33 notes · View notes