Tumgik
#senin çocuğun tamam
bayanayi · 2 years
Text
günümüz anneleri neden sürekli "benim çocuğum çok farklı" şeklindeki düşüncelerini kanıtlamaya çalışıyorlar
2 notes · View notes
kosmazsankosamazsin · 29 days
Text
Asla değişmeyen olayı anlatıyorum
Bı ortama giriyoruz ailecek, bı anneme bakıyorlar bir de biz çocuklara sonra anneme abla altı çocuğun hepsi senin mi diyolar annem de evet diyo maşallah kızlar da büyükmüş hiç göstermiyosun falan diyo bı annemin bir de bizim yaşları soruyolar annem diyo işte 36 bizde diyoz böyle böyle ordan bı başlıyolar soruşturmaya yav tamam genç gösteriyorsun dedin bitti yani ne gerek var ne zaman evlenmiş ne zaman biz doğmuşuz ne zaman taşınmisiz ne zaman babam askerlik yapmışa
19 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years
Text
NASIL BAŞLADI-8
Aradan haftalar geçmişti. Sonradan esip gürleyen Fikret abiye bu kadar değer veren babamın bu şekilde davranmasının sebebi Fikret abinin yani Muzaffer amcaya olan borcuymuş. Abimden Fikret abinin evlendiğini duydum babama anlatırken. Babam
-az kalsın bizim orospu yakıyordu çocuğun başını ya görüyor musun
-sorma baba allahtan kapandı bitti konu. Ama bunu derken samimi miydi değil miydi anlayamadım. Çünkü abimin yanında bile beni sikmiş nispet yapmış ve abimin delikanlılığına laf etmişti çoğu kez o yüzden de eskisi kadar buluşmuyorlardı. Sadece eve Mesut abi ile Ali abi geliyordu. Onlardan olaylardan bir haberdi. Babam duyulursa senden bilirim Fikret evlendiririm deyince Fikret abi kimseye söylememişti. Beni siktiğini Mesut abi ile Ali abi zaten biliyordu orası ayrı. Zamanla bana yaklaşımları da aynı oldu babamla abimin yine hizmetçiydim. Abimin arkadaşları da evden çıkmaz olmuştu. Sebebi tabiki beni sikmekti. Abim benim istekli olmadığımı Fikret abi yüzünden onla beraber olduğumu düşündüğü için bana olan kızgınlığı geçmiş arkadaşları ile vakit geçirmemde bir sıkıntı görmüyordu. Belki diğer ihtimalle arkadaşlarının benim videolarımdan haberi olduklarını bilmiyordu. Onlara Fikret abiden çok güveniyordu yaşıtlarıydı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez kankardeş derlerdi birbirlerine. Tabi işin Aslı öyle değildi. Dertleri abim değil bendim. Bende uzun zamandır yarrak yemeyince bu fırsatı kaçırmak istemedim. Evde yine istediğim gibi giyiniyordum. Yaşım küçük ve abimin arkadaşlarını kardeş gibi gördüğü için laf etmezdi. Onların da beni kardeş gibi gördüğünü düşünürdü. Benim kaldığım memlekette öyleydi en azından içten birisine yan gözle bakılmaz abi kardeş derler dışardaki insanlara yeltenirlerdi. Aynı şeyi babamda düşünürdü. Ta ki Fikret abinin beni gözünün önünde sikene kadar. O evde olduğunda biraz daha kapalı giyiniyorrdum yokken açık. Abim zaten arkadaşları ile sohbet etmekten beni pek görmez görse de bir şey demezdi. Arkadaşları aynı abimin ağzı gibi bozuktu. Bu çok normaldi tanıdığım bütün erkekler hep bel altı konuşurdu. Abime kızınca bacını sikerim pezevenk ya da bacının amına koyayım küfürleri havada uçuşurdu abimde keza aynı küfürleri onlara söylerdi. Arkadaşlarının haberinin olmadığını düşündüğü için bana karşı atılan küfürler umrunda olmazdı. Geçen yine bize geldiler bende yine beyaz taytımı ve cropumu giymiş kendimce spor yapıyordum. Hava zaten sıcaktı. Kapı çaldı açtım abim ve arkadaşları gelmişti. Ellerinde içkiler vardı. Salona geçtiler. Sonra sarıldılar sarılınca memelerimin o yumuşaklığı ikisini de cezbetmişti. Sonra oturdular makara kikiri. Ben de devam ediyordum sporuma. Ordan Mesut abi
-kızım yanlış yapıyorsun o hareketi o öyle olmaz Semih niye doğrusunu öğretmiyorsun güle
-amk başka işim gücüm mü yok
-dur kız yardım edeyim ben sana. Mesut abi bana yardım ederken Ali abide bir yandan bana bakıyor bir yandan da abimle konuşuyordu. Mesut abi arkama geçti vücudunu bana yakın bir şekilde tutup belimden tutup beraber bir aşağı bir yukarı kalkıyorduk. Zamanla birbirimize yapışır hale geldik. Arkadan kalkmış sikini hissedebiliyordum. O da şort ve atlet giymişti. Elide yavaşça memelerime doğru yaklaşıyordu. Benden ses gelmeyince cesaretlenip memelerimi avuçlamaya başladı. Bir gözü de abimdeydi. Kulağıma
-of taş gibisin amına koyayım yerim bu memeleri dedi. Ali abide oturduğu yerden kuduruyordu. Abim ordan seslendi
-Mesut bırak güle yardım etmeyi içkiler için bşr şeyler hazırlayın beraber
-tamam Semih hadi gel Gül ben sana sonra öğretirim. Beraber mutfağa gittik. Dejavu Yaşar gibiydim. Arkadan sarılıp memelerimi okşamaya başladı.
-of canlı görmek bir başkaymış
-efendim abi
-yani yakından. Videodan haberim olduğunu bilmiyordu ona göre r yaptı. Arkadan da sikini bastırıyordu. Sonra ben yanında ayrılıp bir şeyler hazırladım içeri getirdim. Abimler yumuldular. Abim bana dönüp
- senin işin gücün yok mu gitsene kızım biz erkeksel mevzular konuşcaz. Ordan Mesut abi
-bırak kızı rahat nerde oturmak istiyorsa orda otursun hem yabancı mı o artık büyüdüde bilsin bu konuları dedi.
Abimde evet anlamında kafasını salladı. Bunlar bir yandan içiyor bir yandan abur cubur yiyorlardı. Konular karıya kıza geldi. Mesut abi
-abi bu aralar karıya gitmedim sevgilimde yok ama hasret kaldım. Ordan abim
-valla al benden de o kadar yarrağım patlayacak diyerek güldü. Ali abide
-valla kankalar alın benden de o kadar düz duvara tırmanıyorum amk. Bu muhabbet canımı sıkmıştı geçtim sporuma devam ettim. Onlara karşı domaldım eğildim. Onlar da gözleriyle yediler beni. Baya bir terledim. Yine her yerim terlediği için amım memem belli olmaya başladı. Uzaktan belli olmuyor ama yakından kabak gibi ortadaydı. Abim bilgisayardan bir şeyler açacaktı.
S- Kızım sen hadi geç odana biz porno izlicez
M-rahat bırak olum kızı rahat sanki yabancıyız amk
-sorma amk beraber büyüdük bacımız o benim.
S-olum saçmalamayın amk yarraklarımız çıkarıp 31 çekecez ne yabancısından konuşuyorsunuz. Abimin kafası gelmeye başlıyordu. Bana doğru bakamıyordu bile.
M-bak dalgana be olum açta izleyim hadi. Bende bilgisayarın önünde olan abimin arkasına geçtim yanlarımda da mesutla Ali var. Abim beni arkasında hissedince arkasına döndü
S-ne o kız sende mi izlemek istiyorsun
A-merak ediyor kız ya açta izleyelim. Normalde izin vermezdi abim ama içki biraz onu rahatlatmıştı. Abim en güzel pornoyu arıyordu. Mesut ile Ali abinin elleri benim bedenimde dönüyordu. Götümü okşayıp birbirlerine 👌🏻 işareti yapıyorlardı. Sanki hamur yoğuruyorlardı. Mesut abi kulağıma
-Gül daha rahat bir şeyler giysene diye pis pis sırıttı. Gittim heyecanlı orospular gibi mini etek içimde iç çamaşırı giymedim. Cropum üstümde durdu çünkü inceydi zaten. Gittim yanlarına yine aynı pozisyonu aldım. Ordan abim porno açmıştı izliyorduk hep beraber. Abim
- hadi oturun ayakta kaldınız dedi
M-yok olum böyle iyi ya
A-aynen böyle iyi kanka. Eteğimin altında ikisi de götümü mıncıklıyor amımı okşuyorlardı. Aşırı hoşuma gidiyordu bu durum. Amım sulanıyordu. Ali abi sulanmış elini ağzına götürüp yaladı. Aşırı azdırıc bir hareketti. Abim odaklanmış porno izliyorlardı. Bi an orda olduğumu unutup yarrağını çıkartıp sıvazlamaya başladı. Ali ile Mesut abi de ondan cesaret alıp şortlarını çıkarıp yarraklarını sıvazlamaya başladı. Ali abinin yarrağı büyük ve kalın da Mesut abininki de aynı şekildeydi. Ellerimi alıp yarraklarına getirdiler. Bende sıvazlamaya başladım. Abimden horlama sesi geliyordu. Bünyesi çok zayıf olmasına rağmen yine de içerdi. Mesut ile Ali abiye gün doğmuştu. Abimi odasına getirip yatırdılar. Salona gelince
M-gel yavrum bir tadına bakalım senin
A-ohh taze karı sikicez sonunda Mesut diye gülüştüler. İkisi de üstümde ne var ne yok çıkardılar. Sonra koltuğa oturup
M-hadi bakalım Gül hanım göster bize marifetlerini
Başladım Mesut abinin yarrağını yalamaya. Bu arada Mesut abi uzun boylu sarışın yarrağı 21 cm ali abi esmer tenli uzun boylu hafif kilolu yarrağı 22cm di. Mesut abi futbol oynadığı için her yeri kılsız Ali abi ise tam tersi kıllıydı. Neyse önce Mesut abinin yarrağını yalayıp sömürmeye başladım ve ağzıma boşalttım. Sonra Ali abinin yarrağını yalayıp boşalttım.
M-Gül sen neymişsin be
A-tam bir orospu gibi yalıyor kanka. Ellerine içkileri alıp içmeye başladılar sonra yarraklarına döktüler.
M-ya pardon Gül yanlışlıkla döktük temizler misin dedi gülerek.
Bende yarrağına dökülen içkiyi yalayarak temizledim. Sonra ali abininkini de yalayarak temizledim. Yarrakları sertleşmiş girecek delik arar gibi dikilmişti. Ali abi kalktı beni kucağına aldı oturdu koltuğa.
A-şu memeleri yalamazsam ölürüm. Memelerimi ağzına sokup ısırmaya emmeye başladı ama nasıl emmek. Morartıyordu memelerimi.
A-kız ne ara büyüttün memeleri kocaman olmuşlar ağzıma sığmıyorlar
M-Fikret azgını büyütmüştür kanka dedi gülerek. Sonra ters bir bakış attı Ali abiye amk ne yapıyorsun diye. Bende
-Fikret abinin beni siktiğini bildiğinizi biliyorum abilerim grubunuza atıldı videolarım o yüzden dert etmeyin hatta Şuan yaptıklarımızı atında kıskansın Fikret abi intikam alın dedim. Ordan Mesut abi kamerayı açıp Ali abi benim memelerimi yalayıp yutarkenki anı çekti. Sonra Mesut abi amıma eğildi
M-ölünür bu ama amına koyduğum fındık gibi amın var nasıl sikti bu Fikret seni hiç açılmamış
-onun yapamadığını siz yapın sikicilerim
M-emrin olur orospu. Başladı yalamaya hem memelerimin hem de amımın yalanması acayip zevk veriyordu.
A-olum çekilde bşraz ben yalayım şu taze amı
M- doyamıyorum amk bu nasıl am
A-hadi çekil çekil diyerek Mesut abiyi itti. Mesut abi tekrar videoyu başlattı ve Ali abi şapır şupur amımı yalarkenki anı çekmeye başladı.
A-lan olum bunun götü hala bakire
M-bize mi bıraktı Fikret
A-olum saçmalama günahını vermez o bize ohh iyiki sikmemiş açılışı ben yaparım.
M-niye sen amk
A-olum sen amını sikersin
M-sikilmiş amı sen sik ben götünü bozmak istiyorum.
A-taş kapıt makas yapalım kazanan götü bozar. Aralarında taş kağıt makasa yaptılar ve Ali abi kazandı. Önce bir güzel yaladı deliğimi sonra masanın üstündeki vazelini aldı deliğime sürdü.
A-bak güzelim başta çok acıyacak sonra alışacaksın ama çok zevk alacaksın tamam mı. Ben başıma geleni az çok tahmin ediyordum ama bu kadarına beklemiyordum. Ali abi önce teker teker parmaklarını soktu sonra yarrağını yavaş yavaş sokmaya başladı. Mesut abi de video çekmeye devam ediyordu.
-Canım çok yanıyor Ali abi amımdan sik nolur
A-sus lan orospu dediğin sadece amdan mı sikilir hem oraya da sıra gelecek merak etme. Sonra bşr den o koca yarrağı götümün en dibine soktu. Ben bir çığlık attım. Götüm yarılmıştı sanki.
A-sustur şu orospuyu Mesut
M-o iş bende kanka. Yarraağını soktu ağzıma nefes alamıyordum. Götüme giren yarrağa alışmıştım hoşumada gidiyordu bazen götümü ben ileri geri yapıyordum.
A-bak orospu güzelmiş dimi
M-kanka tost yapalım mı orospuyu. Aynı anda iki erkek tarafından sikilecektim müthiş bir heyecan vardı. Mesut abinin kucağına oturdum amıma soktu ah diye bağırdım.
A-bu ne amına koyayım ha her sokuşta bağırıyor ciyak ciyak
M-abi amı dapdar sanki hiç sikilmemiş gibi sıcacık orospunun
A-götü de öyle kanka.
Ali ile Mesut abi çak yapıp gülerek beni pompalamaya devam ediyordu. Aşırı zevk alıyordum kaç kere boşaldım hatırlamıyorum. Onlarda 10 dk sonra boşaldı içime. Amımdan ve götümden döller akıyordu. Mesut abi bunu da çekip gruplarına attılar. Ben dölleri elimle ağzıma götürüp yaladım.
M-beğendin mi Gül döllerimizi
A-merak etme seni döle doyuracaz. Ben kalkıp duşa girdim üstüm başım döl olmuştu. Abilerim de arkamdan geldi.
142 notes · View notes
kahvemsogumadan · 5 months
Text
Annem geçen aramış ve anneler günü geliyor dedi. Bende biliyorum belki bişey alamam dedim. Orasını bilemem olacaklara ben karışmam dedi. Şaka yapmıyor çok ciddi. Bende niye böyle söylediğini sorduğumda bende sana alıyorum her şey dedi. Ama senin dünya kadar paran var. Ay sonunu getirebilir miyim diye düşüneceğin bir durumun yok. Kiran yok, bakman gereken çocuğun yok, ödeyemediğin için kapanan kartların yok, diyemedim. Tamam anne dedim. O kadar zenginliğin için de aldığın bir ayakkabıyı bile laf ettin diyemedim. İki maaş alıyorsun ama kira da olan kızına her seferin de verdiklerini söyleme gereği duyuyorsun diyemedim. Tamam dedim. Tamam diyorum hep. Her şeye tamam. Onayladığım, haklı gördüğüm için değil ama o öyle sanıyor.
12 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes · View notes
vicseul · 2 months
Text
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR/ BXB
"Sana batan çakıl taşları,benim yüreğimi kanatan canının kırıkları"
11.Bölüm
youtube
{Sorma.}
Bölüm şarkısı: Ayşegül Aldinç- Sorma
"Zar mı tutuyorsun lan sen dingil!" Kurtuluş elini Tahsine doğru savururken, Tahsin zarları çalkalamak için kapattığı ellerini kaldırıp teslim olur gibi yapmıştı haliyle de zarların bir tavlanın içe birisi ise dışarı uçmuştu.
Kurtuluş Tahsin'e hiç inanmamıştı ama oynamaya devam edecekti. Dört eldir kaybediyordu ama bu elde kazanacaktı emindi, hem Tahsinin hilelerini öğrenecek hemde babasıyla öğrenemediği şu tavlayı öğrenecekti. Kumral çocuğun dalıp gittiği yerden, tçTahsin parmağını şıklatarak uyandırmıştı onu
"Tavlaya dalarak taş oynatamazsın, daha o teknolojiye ulaşmadık canım" Gerilerek sırtını verdiği demire yaslanarak konuşmuştu hafif sarı saçlı çocuk
"Bana laf yetiştereceğine pullarını say tahin kılıklı"
Tahsin duyduğu bu iltifata sırıtmıştı, hoşuna gitmişti besbelli. İyi anlaşacaktı bu çocukla
"Her söylediğime gülüyorsun oğlum, şaban mısın nesin?"
"Şaban değilim ama koğuşun en matrak insanıyımdır"
Kurtuluş 32 diş sırıtan tahsine baktı, sabır diledi yaratandan
"O belli zaten seni dövsem gülersin valla, ne iflah olmaz adamsın"
İkiside tavlanın ortasında dönen zarları izledi, ikilinin bakışları birbirini bulduğunda Tahsin sohbetin devamını getirdi:
"Dayak sizden gelecekse razıyız yoldaş"
"Solcu değilim ben farkındasın değil mi? Elimde kalırsın"
"E ben ikiside değilim" Gülüşü kahkahaya dönerken, Kurtuluş'u da güldürmeyi başarmıştı en sonunda. Bir süre sonra Kurtuluş ciddi hallerine geri dönmüştü. Zarları öpen Tahsine bakarken aklına çaprazlarında kalan Savaş gelmişti, arkasını dönüp esmer gencin yatağına baktı. Esnemeye başlayan esmeri gördüğünde kurtuluş ister istemez sırıtmıştı.
"Çok seviyorsun galiba Savaş kardeşimizi?"
Kurtuluş duyduğu sözlerle hızla önüne dönmüştü, yanlış anlaşılmak istemiyordu. Tahsin matrak çocuktu evet ama koğuşa dedikodu yayıp yaymadığını bilmiyordu, o yüzden onun eline koz veremezdi. Daha kendisine bile açıkayamadığı bu garip şeyle anılmak istemiyordu, hele böyle bir ortamda. asla.
"Ne saçmalıyorsun oğlum sen? Ağzını topla"
Kurtuluş sesinin yükseldiğinin farkında değildi, Tahsin'in garip bakışlarını üstünde hissettiğinde ise kendini düzeltti
"Sakin ol kardeşim, kötü bir şey demek istemedim sana sadece dostluğunuz adına dedim."
"Sanane dostluğumuzdan?"
"Hala yanlış anlıyorsun bak"
"Tamam, Tahsin hadi oyuna dönelim."
Tahsin Kurtuluş'u onaylayarak oyuna dönmüştü ama içine de kurt düşmüştü işte, neden bu kumral çocuk cellalenmişti bu kadar? Onu endişelendiren ne olabilir bu dört duvar arasında, Kurtuluş'a dalıp gittiği farkeden Tahsin kendini düzeltip, oyuna odaklanmaya gayret etmişti.
Esneyerek yataktan doğrulan Savaş ise şu bir yılda uyumadığı uykusunu almıştı resmen, karşısında duran Polat ise en az savaş kadar mutluydu.
"Polat, ben uyurken gardiyan geldi mi hiç?"
Kaşlarını havaya kaldırarak reddetmişti onu
"Tanıdık gardiyan gelmişti, senin hasta olduğunu söylediğimizde ise sesini çıkartmadı."
Savaş söylenen sözlerle sevinse de yine de endişeliydi
"Eminsin değil mi? Benim yüzümden başınıza bela gelmez değil mi?"
Polat duyduklarıyla gülümseyip. Savaş'ın yatağına oturmuş, elini Savaş'ın omzuna atmıştı.
"Saçmalama oğlum, sen bizim için aynısını yapmaz mıydın?"
"Yapardım" diyerek ikili sohbetlerini sonlandırmıştı.
Polat diğer arkadaşlarının yanına yol almıştı. Savaş ise Polatın yatağına oturmuş,sırtını beton duvara dayamıştı. Telle çevrili camdan dışarı baktı, avluya çıkan görüntü iç açıcı olmasa da buna da razıydı.
Uykusuzluğunun tek sebebi Uğur ve içindeki kötü düşüncelerdi, ya bir an önce açıklayacaktı ya da hiç söylemeyecekti Uğur ama ikisinide yapmaması Savaşı'n aklını karıştırıyordu.
İstediği bu değildi, cezası bile olsa çekmeye razıydı şimdi lakin Kurtuluş'un öğrenmesini istemiyordu. Yapbozu birleştirmesinden korkuyordu,liseden bu yana her feveranı açık açık Kurtuluş'a yönelikken Kurtuluş bir türlü anlamamıştı. Savaş'ın sırtını dayadığı dağda buydu, kimsenin bir şey bilmemesi onu daha da öne atıyordu. En sonunda sırtındaki dağ çığ gibi başına yıkılmıştı, bekliyordu bunu. Ha mapusta ha dışarda öğrenilecekti bir şekilde, ama içeride öğrenilmesi Savaşı hem fiziksel hemde ruhsal olarak yerden yere vuracaktı. Belki bir gün bile sağ çıkarmazlardı onu bu dört duvar içinden belki gecenin bir saatinde şişlerlerdi lavaboda. Artık onu her yediği haltta kurtaracak bir Kurtuluş'u da olmayacak gibi duruyordu. Her olumsuz gözlerini dahada dolduruyordu Savaş'ın, elinin tersiyle silip atmıştı yüzünden yaşları. Kurtuluşun yanına geldiğini farketmemişti bile
"Niye ağlıyorsun?" Duyduğu sesle irkilmiş esmer çocuk, sağında kalan Kurtuluş'a çevirdi bakışlarını. Sormasın istiyordu, konuşmasın,gelmesin. Anlatamazdı, ne diyecekti ki savaş? "Ha bugün ha yarın ibne olduğum koğuşa açıklanacak ona ağlıyorum" diyemezdi. Sustu ama sorusuna cevap verecekti illa ki.
"Bir şeye ağladığım yok, sadece annem aklıma geldi"
Kurtuluş ranzanın sol tarafından çıkıp çoktan Savaşın karşısına oturmuştu. Savaş bu bahaneyi sunsa da inanmayan Kurtuluş aksine esmer çocuğun suratına baka baka sırıtıyordu. Savaş'ı Kurtuluş'un bu laubali halleri sinirlendirmişti.
"Ne diye sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi?!" ağlaması durmazken, çenesine akan yaşları silip biraz önce dalıp gittiği avlunun duvarlarına tekrar baktı Savaş.
"Sırıttığım şey senin asla değişmemiş olman, lisede de aynıydın. Hatırlıyor musun soyunma kabininde ağladığını?" Kurtuluş Savaş'ın bu halini takmayıp aksine kolunu sarsa sarsa sorularını yöneltmişti.
"Dalga mı geçiyorsun Lurtuluş?" Savaş sululuk yapacak halde değildi, kendisi sular içindeydi şimdi
"Güldürmeye de gelmiyor seni"
Kollarını birbirine bağlayan Kurtuluş küstüğünü çoktan belli etmiş gibiydi. Uzun sürmezdi
"Gülünecek halde değilim"
"Neden? Aşk acısı mı çekiyorsun yoksa? Dışarda hangi ceylan gözlünü bıraktın?"
Savaş duyduğu sözlere akıl sır erdiremiyorken, Kurtuluşta neden böyle bir konuya daldığını kendine açıklayamamıştı. Ceylan gözlüm sensin,aşık olduğumda sensin,içimdesin,kalbimdesin. Karşımdasın ama sana dokunamıyorum diye haykıramadı Savaş, derin derin dalıp gitmişti kumralın yeşil gözlerine. Öyle ki Kurtuluş'un parmağını şıklatması ile anca dönebilmişti aklındaki hayal âleminden. Kendini toparlamıştı alelacele, bu hallerini izlemekle yetinmişti Kurtuluş.
"Sorma Kurtuluş, iyi değilim işte"
"Derdini anlatmayan dermanda bulamazmış efendi, hadi dökül" Kurtuluş meraklıydı, lise zamanlarında bile bahçede yalnız oturan Savaş'a bulaşır derdini deşerdi. Değişmemişti, kendisi bu halinden hep memnundu ama Savaş için aynısı şu durumda söylenemezdi. Kendisine bakan Kurtuluş'u gören Savaş, sanki içindeki acısına benzin dökülüyor gibi oluyordu, yanıp tutuşuyor. Su diye bellediği çocuğun kendisini alev alev yakmasını izliyordu, ağzından çıkacak her sözü sabırla bekleyip kendisini yakması Savaş'ın kendi tercihiydi ve bu yoldan döndüremiyordu kendini. Yirmilerine çoktan girmişti,saf liseli aşık değildi; Artık az çok bir olgunluğu vardı ama kampüs içinde karşısında bacaklarını bile titreten bir çocuk olunca o olgunluğu uçup gidiyordu.
"Anlatmak istemiyorum, öğrenirsin zaten yakında"
Kurtuluş elleriyle oynayan Savaşa döndü, bir anda konunun bu kadar ciddileşeceğini düşünmemişti. Şaşkınlığı yerini sinire bırakırken Savaş'ın kollarından tutmuştu.
"Biri sana bir şey mi yaptı? Başın mı belada?" Kendisine endişeli bakan gözlere herşeyi teker teker dökülesi vardı, omzunda nefessiz kalana kadar ağlayası da vardı. Savaşa birşey yapanında, belanında kendisini olduğunu bilseydi eğer Kurtuluş bu kadar düşünceli olmazdı, belki kaçar belki kızardı.
Bilmedi ama bugünde hiçbir şey öğrenmemişti Savaştan.
Kendisinden çok değer verdiği kişinin karşısında susup, el pençe kalmasını canını sıkıyordu. Kimdi? Ne istiyordu Savaştan? Neyi öğrenecekti Kurtuluş? Ranzadan inmiş,Savaşı öylece orda bırakmaya mecbur kalmış. Yemeğini yarıda bırakmışken kafasının içinde hala bu sorularla çebelleşiyordu Kurtuluş, dikkatini dağıtan şey ise tanıdık ses olmuştu.
"Neden yemeğini yemiyorsun?" Sesin geliş yönüne bakmıştı; Uğur suratında hafif bir tebessüm ile kendisine bakıyordu.
"İştahım yok, Savaş'ın canı bu aralar bir şeye sıkkın onu düşünüyorum." Uğurun tebessümü suratından düşmezken hafifçe kaşları çatılmıştı, hoşuna gitmemişti besbelli ikilinin konuşması. Amacına ulaşıyordu ama ikili hala yanyanaydı, işine gelmiyordu bu durumlar. Kenanla görüşmesi gerekiyordu, akıl almadan bu işe kalkışamazdı. Evet, arkasında gardiyanlar ve askerler vardı Kenan sayesinde ama kafasına göre hareket ederse bombası elinde patlardı.
"Ne sıkıntısı var? Söylemedi mi sana?" Yüzsüz gibi sorduğu sorularından bile utanmıyordu. Kurtuluş onu onaylamazken, omzuna dokunan Orhan amcaya döndü. Bu adamı yıllardır sevmemişti ama Savaşın gardını düşürmesi içindi herşey, onu bitik bırakıp koğuşu üstüne çullamak tek planıydı. O yüzden bir gözü toprağa bakan ihtiyarıda(kendi tabiriyle) çekmek zorundaydı.
"Bırakalımda çocuk biraz kendiyle kalsın, konuşursun yine"
Uğur yapmacık bir şekilde yüzünde gülüşüyle onu onaylamıştı. Kendi ranzasına geçerken, karşı yatağında kalan sağcılara selam verdi. karşıdan selamı alınca yatağına uzandı, yarın kuşluk vakti Kenanla görüşecekti. Aklındaki planı onaylayacağından emindi o yüzden içi rahattı. İçindeki intikam duygusuyla uykuya daldı.
Uyuda uyanama inşallah uğur.
Vıcık herif
Neyse savaşımın ağlaması benide ağlatıyor
+ Ayşegül ablamızın şarkısı arkadan çalınca beni daha da duygulandırıyor
ya da sadece bu ay fazla duygusalım ://
Diğer bölümde Ferdi Özbeğen abimiz var şimdiden hazırlanın.
Görüşürüz kuşlarım ^^
2 notes · View notes
22.07.2024
Anasınıfının son günleri. Sınıfça kiliseye gidilecekmiş, Ömer gitmem demiş. Annesi gitmiş okuldan almış. Ödüllendirmek lazım. Dondurmacıya götüreceğim. Aslında yüzmeye götürecektim de, takatım yok.
4 saat uykuyla işe gittim. Herşeye yetişmeye çalışmaktan oldu. Olsun. Ben 9 gündür her gün 10 tez düzeltmesi yapmış mıyım ona bakarım. Yeterince bencil olduğumu kanıtlar bu.
İş nasıl geçti anlamadım. Kimlerle nasıl şeyler konuştum acaba. Saçmaladım yer yer muhtemelen. Söylediklerimin anlaşılmadığı anlar oldu. Olsun, canım sağolsun, kendimi suçlamak için fazla yorgunum. Daha kötüsü de şey, bilgisayarımı işyerinde bıraktım.
Yarın hiç programlama yapamayacağım anlamına geliyor bu aşağı yukarı. Yani yaparım da, server'da çalışmam gerekir. O kadar da kötü bir şey değil, idare edilir.
Eve erken geldim. Baktım çocuklar sitenin bahçesinde oynuyor. Bir de Alman arkadaşları varmış, sevimli bir oğlan, bizimkiyle yaşıt gibi. Dünyalar tatlısı. Hep beraber futbol oynadık. Hepsi nasıl da şevkli.
Sonra oğlanın babası geldi. Adamın ismi Marcelmiş. Romalı ismi sanırım dedim. Fransızca dedi. Tamam dedim de Mars'tan geliyor ya hani, savaş tanrısı falan. Sohbet oradan açılınca Jüpiter, Satürn falan konuşuldu. Ömer yalnızca bir Tanrı vardır dedi. Oğlanın bugün uber dindar günü :D
Babası baktı evet dedi o da Allah değil mi. Evet dedi Ömer. Alman oğlan da babasına baktı, ama Almanların dininde birçok tanrı vardır dedi. Ama gerçekten onu bile tatlı söylüyorsun lan. Güldük, babası dedi ki oğluma ben böyle şeyleri anlatmadım, kendim de inançsız yetiştirildim. Oğlum sorunca senin tanrın benim derdim dedi. Çocuk şaşırdı, heeeggg? dedi. Ben de şaşırdım doğrusu ama pek belli etmedim. Ömrümde bu sözü Hz. İbrahim'in babasının ağzından nakledilen dışında bir kez daha duymayı beklemiyordum.
Adam "Ama çocuklar düşünüyor böyle şeyler değil mi, her çocuğun hayal gücü böyle şeyler üretmesine neden oluyor, tanrılar falan" dedi. Böyledir bunlar işte. Sana kültürlere saygı ayağı yaparlar ama illa bir üste çıkmaya, seni küçümsemeye de gayret ederler. Son derece acemice kör gözüm parmağına birtakım girişimlerle böyle.
Oğlum az evvel söyledi, yalnızca bir Allah vardır diye. Lailaheillallah deriz dedim. Bu söz, o ilkel aklın tanrılar üretip onlara tapınmaya olan meyline bir tepkidir. Paganizme bir tepkidir dedim. Allah'ın birliğinden önce başka tanrının olmayışını ikrar ederiz.
Sen de böyle inanıyor musun dedi evet dedim. Ama başkaları da istedikleri gibi inanırlar, biz karışmayız. Oğlum şimdi Kafirun süresini ezberliyor, oku bakalım oğlum dedim. Okuduk beraber, onlar da dinledi. Belli mi olur, belki küçük çocuğun aklında bir yer eder. Sonra muhabbet devam etti.
Üç senedir buradayım ben,
Almancayı nasıl öğrendin
Ailem Türk-Alman, hepsinden öğrendim
Sen de Alman mısın dedi
Yok dedim benim Almanlıkla hiçbir ilgim yok, pasaportum sığınmacılığım falan yok, çalışıyorum burada, ailem var. İkamet iznim. O kadar.
Peki kendini Alman hissediyor musun? diye sordu. Anırarak gülebilirdim ama muhabbet çok kötü bozulurdu :D
Yok dedim. Ama Almanların sevdiğimiz yanları çoktur. Dakik insanlar, açık sözlüler
Sevecenler di mi dedi
Yok dedim güldüm, adam ciddiymiş HohHOAHAO
Neyse bozuntuya vermedi. Dedim ki misal ben şurada sana bir elma versem tadına bakıp beğenmesen
Beğenmedim derim
Heh evet bir Türk asla böyle şey söylemez, karşıdaki incinsin istemeyiz dedim. Ama Almanların böyle söyleyebilmesi de hoşumuza gidiyor.
Siz "AHH ÇOK GÜZEL OLMUSS" dersiniz di mi dedi ve ekstra geniş bir gülümseme takındı. Jack Nicholson Joker makyajı yapılmış gibi açıldı ağzın kenari. Bu kadarini ona cok görmedim.
Kisa süre sonra eve gitti.
Oglu bizle gelmek istedi aksam yemegine, gelebilirsin ama babana sorman lazim dedim. Kosarak eve gitti, sonra babasindan izin koparamadigini anlatmak icin geri geldi. Pirlanta gibi cocuklar olur, bir bakista anlarsin, öyle. Rabbim hidayet üzere büyütsün, merhametini esirgemesin. Amin.
3 notes · View notes
ruzgarinpesinde · 6 months
Text
ya çocuğunun sorumluluğunu almaktan uzak velilerden gerçekten nefret ediyorum. tamam özel eğitim zor, ever gerçekten zor ama çocuktan çok annelerinden çekiyorum. geçen çocuğun biriyle bir ders boyunca gerçekten boğuştuk kelimenin tam anlamıyla tükürüyor, vurmaya çalışıyor öyleli bir ders. çıkmışım annesine geri bildirim veriyorum. hocam diyo kameradan izledik televizyonda diğer kadınlarla çok komiktiniz cebelleştiniz resmen sizi maymun etti çocuk diyor. be kadın uğraştığım çocuk senin çocuğun bi kere gel de ki allah razı olsun uğraşıyorsunuz pes etmiyorsunuz. yemin ederim kafayı yiyeceğim bir gün bu kurumda
3 notes · View notes
busrafalan · 1 year
Text
Serkan Deniz Özdemir'in Blackpill manifestosu hakkında görüşlerim.
Twitter'da şans eseri karşıma çıkan bir manifestoydu. Merak ettim linki açtım 66 sayfalık bir şeyin içinde buldum kendimi. Biraz okuyayım dedim. Eğer okumak isterseniz linki bırakıyorum. https://www.docdroid.net/XFjQNUU/blackpill-manifestosu-3-pdf
Sevgili Serkan, sen ne eziksin ne de üstün zekalısın. Sadece sorgulayan ve genel gruba kendini dahil hissetmeyen birisin. Çoğu insan gibi.
Kadınlar konusunda söylediklerine verecek çok cevabım oldu ve hepsini de verdim. Bazı yerlerde çok zırvalamışsın. Hayata dair söylediğin diğer konuların bazılarında benzer düşünmüşüz. Bazılarında fazla ekstrem düşünmüşsün. Ama bi şey söyleyesim gelmedi.
Bu cevaba da denk gelir misin gelirsen ne işe yarar hiçbir fikrim yok. Sanırım içimde bir şeyler tetiklendi ve cevap vermek istedim.
''Şunu söylemeliyim ki bir erkek olarak her zaman harcanacak ilk insan sensindir. Savaşlarda erkekler savaşır, en zor fiziksel işleri erkekler yapar, en çok zorbalığa uğrayanlar erkeklerdir, çoğu zaman hiçbir konuda ayrıcalıklı olmazlar. (Geri kalmış yerler hariç.) (Bu dediğim son ifade tüm batı toplumları ve türkiye için kesinlikle geçerlidir.) Erkeklerin çoğunun bir karşı cinsten gerçek bir sevgi görmesi imkansızdır. Hayat erkek için çok zordur ve her gün bu zorluk artmaya devam edecektir. Toplum dejenereleştikçe, insanlar atomizeleştirildikçe, uyutuldukça ve köleleştirildikçe bu devam edecek. Kadınlar bir erkeğin hayatının ne kadar zor olduğunu hiçbir zaman anlamaz. Kadınların hayatlarındaki en büyük acılar regl sancıları ve doğum yapmaktır. Doğum ne kadar acı verici olsa da doğumdan sonra kadınlar doğum yaptıkları için hiç pişman olmaz çünkü doğaları buna izin vermez. Çünkü en büyük görevlerini gerçekleştirmişlerdir: Çocuk dünyaya getirmek. Bunun vereceği mutluluğu başka hiçbir şey bir kadına veremez. (Belki bir chadle birlikte olmak yaklaşabilir) Bu yüzden ne kadar acı verici olursa olsun doğum yapmak kadınlar için harika bir şeydir. Zaten doğum sancısı çok kısa süren bir olaydır.''
Erkekler zor işler yapar evet, ama biliyor musun artık kadınlar da fabrikalarda çalışıyor ve erkeklerin yaptığı ağır işleri yapıyor. Erkeklerin oranı çok daha yüksek olabilir evet ama emin ol kadınların da eli armut toplamıyor. Üstelik senin de dediğin gibi kadınla erkek eşit değildir. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor, daha az maaş alıyor, daha az saygınlığı oluyor ve kadın olduğu için erkekten daha çok yoruluyor. Üstelik regl olduğu günler daha da çok zorlanıyor. Sonra o kadın eve geliyor. Yemek yemek istiyor çünkü çok yoruldu ve acıktı. Ama o kadın eve geldiğinde kimse ona yemek yapmıyor. Ya da kimse onunla birlikte yemek yapmıyor. Çoğu çalışan kadın evin sorumluluğunu tek başına üstleniyor. Çünkü çoğu erkek bir anneyi bırakıp diğer anneyle evleniyor.
Savaşlarda erkekler ön planda evet (bu yüzyılda savaş kalmadı ama yine de cevaplayayım) Kadın erkek savaştayken oturup keyfini sürmüyor, geride kalan çocuklarıyla yaşam mücadelesi veriyor, ayakta kalmaya ''aile''sini korumaya çalışıyor. Erkeklerin savaşa gitmesine saygı duyuyprum ve bu zorluğu anlıyorum fakat kadınların hiçbir şey çekmediğini sanmanı da düzeltiyorum. Çünkü öyle bir şey yok. Sen bunu ''sanıyorsun''
Kadınların acısını doğum yapmaya ve regl olmaya indirgemene geleyim. Regl basit bir şey olabilir buna indirge tamam. Kabul ettim. Ama doğum başlı başına büyük bir olay. İki acıdı geçti gibi bir şey değil. Bu da senin ''sandığın'' şeylerden bir diğeri. Üstelik çocuğun sorumluluğu da tamamen kadına ait. En başından beri. Erkeğin çocuk üzerinde doğru düzgün bir sorumluluğu yok bile.
Kadınlar nüfuzlu güçlü erkek ister diyorsun aslında bu doğamız gereği böyle. Erkek nasıl çok eşliliğe eğilimliyse bunun belirli evrimsel sebepleri varsa, kadınların güçlü erkek istemesinin de sebepleri var. Kadın güçlü ona ve çocuğuna bakabilecek bir erkek tarafından döllenmek istiyor. Döllenmek de neyse :D
İstatistiksel olarak erkek daha başarılı falan demişsin yüzyıllardan örnekler vermişsin. Ya kadınla erkek eşit haklara sahip olmaya daha yeni başladı farkındaysan? Kusura bakma 100 yıl içinde tüm insanlık tarihindeki erkekler kadar başarılı olamadığımız için. Bu istatistikte nasıl geri kalırız ya tüm şartlarımız eşitti halbuki biz erkekler kadar başarılı nasıl olamamışız hayret.
Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Kız çocukları okusun diye. Level bu yani.
Kadınların aradığı erkek tiplerinden bahsetmişsin. Bence baya güzel kriterler vardı geniş omuz kas para falan. Kim istemez? Herkes ister. Sen de istersin. Ama tüm bu materyallerin yanında karşılıklı oturup konuşabildiğin, hayata benzer pencerelerden bakabildiğin, seni anlayan ve senin de anladığın, birlikte bir yol yürüdüğün, birlikte daha iyi insanlar olabildiğiniz, hoş vakit geçirebildiğiniz biri olmadığı sürece bunlar sadece materyal. Ve sen de bu materyallere takılıp kalan bir kadınla olamayacak birisin. O yüzden o kadınları ele ve önüne bak. Çünkü tüm kadınlar öyle değil. Sen bunu ''sanıyorsun''
Tüm kadınlar senin kriterlerine uyamaz, tüm erkekler de benim kriterlerime uyamaz. Hatta uyabilen bir tanesini bulursan kendini şanslı say.
Kadınların dikkatini hep sorunlu erkeklerin çektiğini söylemişsin ve kendi halinde erkeklerin kadınların dikkatini çekmediğini söylemişsin. Kötü çocuklardan bahsetmişsin.
Bunları seven bir kadın grubu var evet ve bu grubun ergenlikte özellikle çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ama bunun yanında daha sakin yapıda olup sürekli yavşak erkeklerin dadandığı, o yavşak erkeklerden sıyrılıp bir türlü kafasına göre birini bulmayan kadın da çok.
Kendimden örnek vereyim. Benim beş yıldır bir sevgilim var. Çok kendi halinde sessiz sakin biri. Çok efendi biri. O bahseddiğin chadlerden de değil incellerden falan da. Dümdüz insan. Ben de aynı şekilde. Ama o da ben de birbirimizi bulana kadar çok saçma sapan insanlar tanıdık. Kimisi çok ''bad boy''du kimisi çok kekoydu kimisi çok ''pick me girl''dü kimisi çok kezoydu. Ama sonunda iki aklı başında insan birbirini bulabildi. Bunu herkes yapabilir demiyorum. Ama arayan bulur. Eğer insanları bu kadar iyi tandığını iddia ediyorsan sen de bulabilirsin.
Kadınlar hayatı minecraftta peaceful oynamak bilmem ne demişsin. Dostum sen tam olarak ne zırvalıyorsun? Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bi ülkede sence bir kız peaceful yetişebilir mi aq? Ben sırf kadın olduğum için ne kadar çok baskı yedim haberin var mı? Benden daha fenalarını ne kada çok kadın yedi farkında mısın? Bu bizim çocukluğumuzda başlıyor. Erkek çocuğu erkek çocuğu olduğu için it gibi dışarı salınıyor. Kız çocuğu da kız olduğu için itler ısırmasın diye fanusun içine koyuluyor. Katı kurallar çerçevesinde boğuluyor. Bazı hard level müslüman ailelerde kızlar kapatılıyor, izole yaşamaları isteniyor. Üstte de dedim. Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Level bu. Kız çocuklarının doğurdukları, babası yaşında adamla evlendirildikleri bi ülkede yaşıyorsun. Farkına var bunun. Sen sol gerici cihangir tayfaya fazla bilenmişsin. Türkiye gerçekleri sadece o gruptan ibaret değil. Bunu hatırlamanı tavsiye ederim.
Sevgiler.
2 notes · View notes
nnnebula · 2 days
Text
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle..
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:
– Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!.
Çocuk, ona dönerek:
– Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
– Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
– Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
– Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?
– Çok basit!. dedi, adam. Eğer vicadının yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler…
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:
– Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
– Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!.
-İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp:
– Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
– Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
– Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.
– İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.
– Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!.
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
– Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.
– Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?
– Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş
değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
– Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!..
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
– Babam haklıymış!. dedi. ‘Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!’ demişti.
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir.
0 notes
mel-inoe · 29 days
Note
Of keşke o vtr'yi olsa ve izleyebilsem. Anının mükemmelliği hajdnwehxdjcoebx o kadar komik ki hayal etmesi. Sen çukurdasın, çıkarmaya çalışıyolar, çevrede insanlar bakıyo falan mükemmel nekfbeicbi senin vtr instada manipülasyon anlatan sayfalara da örnek olabilir. Bence de ev konusunda olması gereken o, işleri de gerektiği gibi bölüşünce tamamdır o iş. Cidden tam içe dönük hayali jehdkehxueb evim de evim ulan. Arada çıkar dondurma yiyerek yürürüz hanımla o yeter. Ha hanım derse ki ben gezmeyi seviyorum, seninle gezersek mutlu olurum, işte o zaman tur rehberi bile olurum o başka mevzu hanımcılığımız sorgulanmasın. Zaman zaman evlilik de çocuk da istemeyen biri olarak ikisinin sebebini de kendimde anlatayım tabi. Evliliğinki daha basit olan, güven sorunum çok, aklıma kuşku düşen ilk an You'daki Joe gibi hasta bi manyak oluyorum. Aşmayı deniyorum sağlıklı iletişim kurarak ama kolay değil bunu aşmak, en azından benim için. Kimseye güvenilmeyeceğini düşününce de evlilik istemiyorum haliyle çünkü olur, aldatılırım, buna benzer bir şey olur o zaman hiç ama hiç hoş şeyler olmaz. Bir nevi kendimi de korumaya çalışıyorum. Çocuğa gelirsek de olur da çocuğum olacak olursa zaten doğana kadar 80 kitap okurum çocuklar hakkında, her şeyi öğrenmek isterim iyi yetiştirebileyim diye. Kafada ideal bir dünya var, ortalama bir insan var, intjleri düşün bir de insan seçiciliği yaparlar, çocuğum olur da berbat bi insan olursa ben onun acısıyla kendimi yer bitiririm nwbdjebd bir de çocuğun kısıtlayıcılığı vazgeçirici bi unsur. Bahsettiğim ev hayalindeki odada ve salonda eşimle istediklerimi yapmak isterken çocuk olursa hayatım o olmak zorunda ve nerdeyse hiçbir şey yapamicam. Çocuk istemememin diğer bir sebebi de doğum acısı. Bu fikrime genelde sen mi doğuruyosun sanki deniyo ama arkadaşlar, lütfen, ben hanımın o kadar acı çekmesine dayanamam, razı olmam. O kadar acı çekecek, duygusal fiziksel tonla zorluk da cabası, kalsın kardeş. Çocuk bakma konusunda asla yetersiz hissetmiyorum şu an bile kucağıma bebe düşse bakarım ama saydıklarımın toplamı beni bu fikirden uzaklaştırıyo. Mekan baaaaya iyiymiş, neymiş bu Amasya böyle ya. Normal normal ben de soru sorarken bunu sormuş muydum diye 50 kere düşünüyorum whfuebxj şarkı önerirken bile tereddüt ettim. O yüzden aklına geleni 2. kere anlatacak olsan da anlat. Maalesefi infj manipülasyonu için soruyosun sanırım. Yukarda benim hanımcılık seviyemi okudun az çok anlamışsındır hanım da hanım. Bu hanımcılık tabii ki bazı manipülasyonlara açık hâle getiriyo, şu an fark ederim ama eskiden etmeyebiliyodum. Etmediğim zamanlarda da infj biriyle gönül bağımız vardı, kendisi 9w1di, biraz sorunlar yaşandı haliyle. Yine yukarda söylediğim güvensizliğime de epey katkısı oldu. Maalesefi böyle ama bunları yaşamasam şu anki halimde olmazdım, o yüzden olacağı varmış diyip saldım. Tamam hanımcılık falan ama en ufak affedilmeyecek şeyde 1-2 hafta acı çekerim sonra biter, hiçbir şey olmamış gibi geride bırakırım, benim için bir şey ifade etmeyecek duruma gelir. Motor sevdan bu enfj beyefendi ile mi başladı yoksa daha önceden de var mıydı? Bas gaza aşkım bas gaza sizin şarkınız olabilir ehciebxjs bu soruyu bi yerde görmüştüm. İki seceneğin var, ya aynı yerde her şeye yeniden başlayacaksın ya da farklı bir yerde tek başına yeni bir hayata başlayacaksın, hangisini seçerdin?
dnkwaşzmdkwşasms hanımcılık her zaman kazanır ama intjlerden herrr zaman bi yandere vibe'ı alıyorum. hani birini sevmeniz zor oluyor güvenmeniz falan ama sevdiğinizde çok sahipleniyorsunuz. öyle bir durumda anında bağı koparıyorum ben genelde ama çok üzücü kimseye güvenememek. aynı mevzuyu bende düşünüyorum işte insanlar o kadar normalleştirdi ki aldatmayı. intjler sevdiklerine cenneti yaşatıyorlar genelde. duygusal mevzular onları yorsa bile karşıdaki için bir şeylerle ilgilenmeyi dert etmiyolar falan, sizi üzenler bize neler yapmaz.. kafa yapını erkeklere dağıtalım valla boşanma oranları düşer anonim ciddi söylüyorum dkwlsmms infjler hakkında son görüşlerin neler? sence nasıl insanlarız? kangren olan kolu zehirlemeden kesmek gerek tabii. motor sevdam hep vardı ama hayatı tamamen salıp hayal kurmayı bıraktığım dönemde çıktı karşıma beyefendi. tüm hayallerine beni dahil edip mutlu etmeye çalıştı hep. çocuk gibi yüreği var zaten hayal kurmayı çok seviyor, onunla hatırladım bende eski hayallerimi. bas gaza aşkım mı ıyyy dsoqğsşödmkwwaşmxk biz diye bişey olabilirse eğer düşünürüz şarkısını dowşsmskw farklı bir yerde yeniden hayata başlamayı seçerim şüphesiz. zaten amasyaya gittiğimde öyle yaptım bi nevi. ailem dağılmıştı, arkamda bıraktığım şey bir avuç enkazdı resmen. kendi başıma orada yeniden başladım diyebilirim, o sırada her şey zamanla düzeldi falan. öyleli.
1 note · View note
sozcukiz · 2 months
Text
Anneme anlatamıyorum kendimi. Her seferinde aynı şeyi yapıyor. Etmediği küfür kalmıyor sonra da mutlu olmamı bekliyor. Şaka gibi ya... Milletin çocuğu kadar değerim olsaydı şu evde, o zaman odama kapanmazdım. Telefona kısılıp kalmazdım. Her şeyi kısıtlayıp yasaklayıp duruyorlar ve tek çarem telefona bakmak olunca suçlu oluyorum. Dışarı bile çıkamıyorum. Milletin kızına özenmekten çok, milletin annesi kızına nasıl davranıyor diye baksa görecek sorun kimde. Bu kadarını da kabullenemiyorum. Gelemiyorum bu kadar kısıtlamaya darlamaya. İşi gücü millete nasıl yaransam diye düşünmek. Çocuğunun arkadasında duran aileler sosyete oluyor güya. Zaten buradaki köylü adetlerine uyunca mükemmel oluyor ya. Onun yüzünden hep korkak büyüdüm. Hep kendisiyle cezalarıyla korkuttu beni. Hep sesimi kesmeye çalıştı. Milletin ne düşündüğünü takıyor hep. Ondan sonra da niye mutsuzum, yorgunum? Sen kendini hep milletin işine gelecek şekilde ayarladın, öyle de devam ediyorsun. Evi kendi için değil -tek başarısı onları ilgilendirmeyen her işe burnunu sokmak olan, kocasının parasıyla yapabildikleriyle övünen kadınların ağzından süslü cümleler almak için temizliyor. Sanki onlardan övgü aldığında susacaklar daha açmayacaklar ağızlarını. Yaptığı ve yapmak zorunda olduğu her şey için karşılık bekliyor. Bir telefon alındı diye her gün evde lafı geçiyor. Arkadaşımla dışarı çıktığım gün verdiği 500 lira battı ona. Gittiğimden beri haftalar geçti üstünden, hala o 500 liraya takılı kaldı aklı. O kadar mı önemli para senin için? Bana fazlalıkmış gibi hissettirecek kadar da değerli mi? Davranışların yüzünden kafamda oluşan kendime zarar verme düşüncesinden de mi değerli? Güya millete özenmeyelim diye para verdiği, yaptırdığı şeylerle övünüyor. Sanıyor ki ben milletin suyuna, kıyafetine, sahip olduğu şeylere bakıyorum. Ben insanların aile oluşuna özeniyorum. Nasıl güzel anlaştıklarına, çocuğun hatasına rağmen onun yanında olmaktan aldıkları huzura özeniyorum. Ama siz... İki sene önce ergenlikle yaptığım şeylerde kaldınız. Rezil olmuşuz, maskara etmişim onu insanlara. (Kimsenin umrunda değiliz.) Bu amk insanları zaten hep akıllı, hatasız. Hiç birinin yanlışı olmadı, doğdukları gibi hal melekler(!) Herkes aptal gerizekalı hatta günahkar,bir onlar her şeyin iyisini biliyor. O *ikik ağızlarıni açıp insanların hayatına karıştıklarında suç olmuyor çünkü (!) Onlar yüzünden kısıtlanıp durulan kızların sorumlusu değiller zaten (!) O susmayan çok bilmiş ağızları yüzünden istediğini alamayan insanların belası değiller (!). Bir onlar her şeyin mükemmeli. Hepsini Allah bildiği gibi yapsın o zaman. Onların (morukların) saygı anlayışı;bir kız çocuğunun susup her şeye keçi gibi melemesi tamam demesiyse öyle saygıyı *ikeyim ben! Evet anne seni anlamıyorum. Nankör bir evladım ben. Alıp karşına benle insan gibi konuşmak yerine sürekli beni ezmenden, dayak atmandan,aşağılamandan, düşmana etmediğin küfürleri bana sıralamandan da hiç bir zaman anlamayacağım seni. Bu yüzden ben hep ise yaramaz nankör olacağım. Hani kızlar ev işi yapar ya, ben yapmak istemediğim için*rospu olacağım. Çünkü sen böyle düşünüyorsun. Dışarı çıkıp iki dakika soluklanmak için çok gezen olacağım. Aslında dışarı da çıkamam. Çünkü milletin kızı da çıkmayıp ev işi yapıyor. Ben milletin kızına ozenmeliyim ya. Sebebi ise onlar benden daha doğru, saygılı,terbiyeli. Özur dilerim anne... Söyle bir baktım da seni gerçekten anlayamayacağım
1 note · View note
leyaltenha · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
köyde ama kışın ortasında, cayır cayır bir soğukta, danaların ıslak burunları buz tutmuş, benim kirpiklerim kar beyaz olmuş, nefesim ateş gibi tüte tüte ve keserek her kuytu köşeyi bir köpek çıkmasın diye -ki köpek halamın köpeğidir- ben onu çok severim o beni görünce zincirine diş geçirir, ağır ağır yürüyüp, samsun 216 içmek istiyorum. evet, evet samsun 216 içmek istiyorum. sonra benim kendilerini hiç tanımadığım fakat onların yüzüme bakınca hangi soydan olduğumu anlayan ve “gel” diyen birinin evine gidip yoğurt ve cadi yemek istiyorum. bana senin kaç çocuğun var diyene “ohooo ben daha bekarım, çok da sakarım, halam beni bekler, teşekkür edip kaçarım” manisi ile yine ağır ağır en tepedeki evimize gidip sobanın kıyısında buzlarımın çözülmesini ağlayarak bekleyip, kıvrana kıvrana sızlanmak istiyorum. sıcak ekmek, tereyağ ve peynir de yiyebilirim. soba fırınında pişen tavuk patates de. ama kanat. biliyorum ot gibi. biliyorum halacığım ot gibi. hayır hala kanat yemeyeceğim. bak sen bana kanat yedirme, ben de sana kola verirsem annemin beni öldüreceği riskini göze alayım. tamam al benim bardağı. ben kapıda pusuyorum. aaafiyet olsun benim toprak gözlüm beyaz saçlım.
1 note · View note
bensensizm · 8 months
Text
PART 2
+"Pardon rahatsız ediyorum ama iyi misin biraz üzgün görünüyorsun?" Demiş çocuk, o cümlenin hayatını değiştireceğinden habersiz bir şekilde.
-"İyiyim sadece oturuyorum müzik dinliyorum seni ne ilgilendirir yabancı"
Tabi bu çocuğun beklediği bir cevap değildi ama tatlı bir şekilde konuşması gerektiğinin farkındaydı onca yıl psikolojiyi boşuna okumadı sonuçta.
+"Kızmanıza gerek yok hanımefendi ben sadece buradan geçiyordum ve sizi biraz düşünceli gördüm belki yardım edebilirim diye düşündüm."
-"Tanımadığım birisi bana nasıl yardım edecek ki?"
+"Her zaman olmasa da çoğu zaman yabancı birisiyle konuşmak iyi gelir insana belki deneyebiliriz"
Kız "Tamam o halde otur" demiş ve sahilin karşısında oturmuşlar beraber.
Kız ismini sormuş ve şu cevabı almış;
+"Benim adım Poyraz peki ya senin?"
Kız gülmüş ve şu cevabı vermiş
-"Belki daha sonra öğrenirsin yabancı veya Poyraz eğer kadere inanıyorsan"
+Neden daha sonra neden şimdi değil?
Sana güvenmiyorum ve tanımıyorum demiş kız.
0 notes
okumaodasi · 10 months
Text
YADİGÂR
Burun delikleri kocaman açılmıştı, yeleleri savrulmuş kâh şaha kalkarak kâh bir ok gibi son sürat koşuyordu. Yine de sürücüsünün istediği hıza yetişemiyordu.
Tumblr media
Öylesine öfkeliydi ki ve öylesine kızgın, yüzüne çarpan yel, yerleri döven toynaklar, atın üzerine sıçrayan teri hiçbir şey onu yatıştırmıyordu.
Yıllardır birliktelerdi. Alışıktı sahibinin ara ara böyle deli dolu koşturmasına onu. Ama bugün her şey başkaydı. Çatlayacak gibiydi artık ama onun dur durak bilesi yoktu.
O ilk rüzgâr. Ne zaman başlamıştı. Zamanı var mıdır böyle şeylerin? Köylerinde düğün vardı. Oyunlar, yemekler. Bir köşede oturmuş oynayan kızları seyrediyordu.
Sonra onu gördü, kendi halinde sakin arkadaşlarının yanında… Bir şeyler hep ona çekiyordu bakışlarını, anlayamadı. Oyun bitince kızlar oğlanlar karşılıklı oturup maniler okumaya başladılar.
Öyle güzel bir söyleyişi vardı ki hayret etti. Ortalık sakinleşip yaşlılar evlerine çekilip gençlerde köşede bucakta sohbete başladıklarında, yanına gitti.
Bütün gece konuştular. O gece sanki hayatındaki bütün gecelerin toplamı gibiydi. Her şeylerini anlattılar. Kardeşlerini, köylerini, çocukluklarını, tasalarını, planlarını her şeylerini… Hiçbir insanla konuşmak bu kadar kolay ve böylesine çok olmamıştı.
Ona anlattığı bazı şeyleri kendi bile ilk defa duyuyordu sanki. Öylesine yakındı ki kız ona, şimdi bu hayatta değil, evren var olduğundan, kâinatın ilk tohumları atıldığından beri bir aradaydılar sanki.
Öyle mutlu, öyle mutluydu ki anlatılamaz. Sabah ilk iş annesini uyandırdı 1Anne o kızı bana al. Ne yap ne et o kızı bana al! Ben onsuz yaşayamam,” dedi. Annesi şaşkın. Deli, kendi başına buyruk oğlundan böyle sözler duymayı hiç beklemez. “Tamam evlât” dedi. Dedi dedi, demez olaydı. Kızın bir nişanlısı olduğunu ailenin de verdikleri sözden dönmeyi kesinlikle kabul etmediklerini öğrendi. Ne yapardı? Nasıl yapardı? Ailesi çok üzüldü. Ama oralarda öyleydi, söz sözdü.
İçine gömmeye çalıştı, bir gece görmüşüm ne olur sanki dedi. Bana öyle gelmiştir dedi. Deli gönlüm dedi. Günlerce köşe bucak gezdi durdu atının sırtında. Ama fayda etmedi. Sonunda söz möz dinlemiyorum, gideceğim bulacağım onu dedi. Buldu kızı. Güç belâ buluştu “Gel kaçalım ben sensiz yapamam,” dedi. “Unutursun,” dedi kız “Unutursun gün gelir yuva kurarsın çoluğun çocuğun olur, unutursun. Ben seninle kaçamam. Anneme babama yüzümü dönemem”.
Ne dediyse kâr etmedi. Ettiremedi. Kolay vazgeçmedi de ailesiyle konuştu, günlerce köylerinde kaldı. Döndü dolaştı. En sonunda kolu kanadı kırık, döndü evine. Çok geçmeden öğrendi ki evlenmiş.
O gün atladı sırtına atının. O at ki öyle heybetli, yeleleri kahverengi savrulur rüzgârda, bir şaha kalktı mı gökyüzünü kaplar. Sanki birdirler adamla.
Ne kadar gitti onunla bilemedi. Bir süre hiçbir şey bilemedi. Yer neresi, gök neresi, açlık ne, susuzluk ne? Anne nerede, sıla neresi?
Döndü dolaştı yurdu. Ozanlara katıldı. Bazen onlarla söyledi. Ne zaman biraz olsun kendine gelse yine o düşüyordu aklına. O zaman ne yapacağını bilemiyordu. Çaresiz atına atlayıp yollara düşüyordu. Ama nereye giderse gitsin bütün yollar ona çıkıyordu. Yollar bitiyordu, içinde onun ateşi bitmiyordu.
Bir gün köylerden birinde yaşlı bir adama rastladı. Gözlerinde iki yıldız parlıyordu adamın öylesine aydınlıktı yüzü. Yanına oturdu amcanın. Konuştular, amca anladı bizimkinin derdini.
‘”Oğul aşka düşmüşsün sen. Aşk öyle gitmeylen bitmez. Aşkın içinden geçmeden bitiremezsin onu. Aşk seni en yaralı yerinden yakaladığı için, en yaşanmamış ve en çok yaşansın istediğin yerinden yakaladığı için o kadar derinden bağlar seni. Sen kendin göremezsin yapamazsın çünkü. Ancak o gösterebilir. Senin aşkın sana ne gösterdi ona bak. Ne gördün onun yanında. Nasıl bir kendin gördün onda, ne gördün herkesten başka ona bak. Bak bak, ta ki bulana, anlayana kadar. O zaman aşktan geçebilirsin. Sevmek bizim mayamızda var. Elbet seversin yine birini. Ama önce aşktan geç oğul.’’
O günden sonra içinde duru bir su oluştu sanki, yavaş yavaş ruhunu sardı yatıştırdı. Köyüne döndü toprağına sarıldı.  Adamın dediğini yaptı, yaptıkça eskisinden başka biri oldu, hayat ağırlaştı, her şey daha anlamlı oldu. Bir gün gök gözlü yâre rastladı. Onun gözlerine baktığında anladı ki artık aştan geçmişti. Yalnız çok derinde bir yerde bir sızı kaldı ondan yadigâr. Onu hep sakladı.
Tebessüm Çakır
0 notes
baybaykus · 1 year
Text
Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder.
İş yerimden oğluma telefon açtım, “Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.” dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum.
-Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor. Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!
-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.
-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe’yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı "Bükçe" Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin.
Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe’yi öğrenmeli.
- İyi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını “Bükçe” koydum.
-“Bükçe zor bir dil mi baba?” diye sordu gülerek.
-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca “seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca “seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.
-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?
-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani?
-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. “Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?” diye canları sıkılır.
-Biz de bazen Canan’la böyle sorunlar yaşıyoruz. “Niye düşünmedin?” diye kızıyor bana.
-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.
-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
-Var dedik ya oğlum, Bükçe’yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?
-Hazırım baba.
-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe’de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana “Bugün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığı -ndan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
-Hikaye dili yani?
-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes.” demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.
-Ne alakası var baba “seni sevmiyorum” demekle “kısa anlat” demenin?
-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.
-Bu önemli. Bükçe’de dinlemek sevmektir diyorsun.
-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.
-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. “;Neyin var?” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?
-“Böyle de iyisin” derken o “de” ekini orda kullanmamalıydı n. Canan bunu şöyle anlamıştır. “Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”
-Peki ne demem gerekiyordu?
-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardı r. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin, günün zehir olmazdı.
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.
-Ve asla unutmazlar, değil mi?
-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için “Biraz cimri.” demiştim. Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama “Sen şunu mu demek istiyorsun?” diye asla yüzüne vurmayacaksın.
-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “Niye bana iğne batırıyorsun?” Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “Akşama tok mu geleceksin?” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “Ne demek istiyorsun?” demedim.
-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan “Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim.” demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?”dedim. “Tamam.” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.
-Bu Bükçe’de kısa konuşma yok mu baba?
-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var?” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.
-Bükçe’de “Hiçbir şey yok.” demek “;Çok şey var, benimle ilgilen.” demek oluyor, o zaman.
-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; “Şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için “Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksı n tabi.
-Bir arkadaşım da “Kadınların ‘Peki.’ demesi tehlikelidir” demişti.
-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir ‘peki’, ‘olur’, ‘tamam’ her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe’de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında “Peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.
-Zor bir dil baba.
-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.
-Anlamak da pek kolay değil ama.
-Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
-Nasıl yani?
-Mesela, karın sana “Ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. “Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. “Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır.
Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
-Küçük ama önemli detaylar.
-Aynen öyle. Mesela karın “Üşüdüm.” diyorsa, “Üstünü kalın giy.” demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.
-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe’yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.
-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.
-Not mu alsaydım… Epeyce detayı varmış dilin.
-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez.”dir. “Fark etmez”i kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap.” diye anlarlar.
-En değerli sözcük nedir?
-Sen bil bakalım.
-“Seni seviyorum.” herhalde.
-Evet, kadınlar “Seni seviyorum.” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler “;Söylemiştim, zaten biliyor.” diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.
-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.
-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.
-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.
Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.
-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe’yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç.” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil.” gibi anlayacağı aklıma geldi. “Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen.” dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.
-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe’yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.
-Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.
Sema Maraşlı’nın Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabından…”
Tumblr media
1 note · View note