Tumgik
#sert sözler
teknikde · 2 years
Link
1 note · View note
noor-kazem · 2 months
Text
Tumblr media
أنا في منتصف التطفل العقلي، أو السبق، لم تكن كل الملاحظات العرضية تستحق الذكر، القليل من اللاذعة التي تكسر الاوزان، لكنني أرتدي ضربات قديمة تتناسب مع الجمالية اللحظية بصرف الانتباه.
I'm in the middle of a mental intrusion, or a head start, not all the incidental notes were worth mentioning, a little bit of pungency that breaks the meter, but I wear old strokes that fit the momentary aesthetic of distraction.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Zihinsel bir müdahalenin ya da bir adım öne geçmenin tam ortasındayım, tüm tesadüfi ifadeler bahsetmeye değer değil, biraz sert sözler ölçüleri bozuyor, ama o anın estetiğine uyan eski ritimleri takıyorum. dikkat dağıtıcı.
163 notes · View notes
meczup · 28 days
Text
Gönül, “Taşla kırılmaz,” dedi derviş. “Ya ses tonuyla kırılır ya da söz tonuyla kırılır.”
Gönül bazen bir bakışla, bazen bir sözcükle incinir. Ne taşla ne de kılıçla; kalbi en çok, incelikten yoksun bir söz ve yanlış bir ses tonu yaralar. Sevgiyle sarılmak yerine, kırıcı sözler ve sert tonlamalar kullanıldığında, en güçlü gönül bile tuz buz olur. 🥀
Günaydın dostlar..
43 notes · View notes
amezhu · 1 month
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
215. BÖLÜM - Yol Sapmaz Ama Emirler Hep Aynıdır -
Ancak Feng Xin çok da uzun bir süre şaşakalmadı ve cevapladı. Ama tam cevaplamadan Jian Lan küçümseyerek gülerek konuştu, “Unut gitsin, bir şey demek zorunda değilsin. Şu an başkasının mahkumusun zaten, çocuğun olarak kabul etmeye cesaret etsen bile hepsi tamamen boş sözler olacak, dediğin hiçbir şeye inanmayacağım. Daha fazla konuşma. Sen istekli olsan bile ben olmayabilirim.”
Cenin ruhu kollarına sarılmış, Feng Xin’e dil çıkartıyor ve yetişkin bir sesle kıs kıs gülüyordu. Jian Lan ona güçlü bir şekilde şaplak attı ve arkasına bir tokat attı, azarlayarak, “Hala ne şekil yüzler yapıyorsun sen? Sana kaçmamanı söylemiştim, beni delirtiyorsun!”
Ceninin küçük çirkin yüzü buruştu ve öyle kalmaya devam etti. Feng Xin arkalarından bağırırken anne ve çocuk hızla Nan Yang sarayından çıkmak için acele ediyorlardı, “JİAN LAN! JİAN LAN!” cevap yoktu. Sonunda, Nan Yang sarayında tek kalan yine o olmuştu, Feng Xin oturduğu yere geri düştü, büyük beyaz turpun üzerinde kalan sıra sıra çarpık diş izlerine kötü kötü baktı. Biraz baktıktan sonra sağ elini başının arkasına alarak yere uzandı, küfretmeye bile enerjisi kalmamıştı.
Nan Yang sarayının üzerindeki Xie Lian da iç çekti.
Tam o sıra Hua Cheng aniden konuştu, “Gege, Yu Jun dağında cenin ruhunun yine ortaya çıktığı geceyi hatırlıyor musun?”
Xie Lian onun konuyu kasıtlı olarak değiştirdiğini biliyordu, ayrıca cenin ruhunun Yu Jun dağında ortaya çıkması sorgulanabilir başka bir meseleydi, Xie Lian iş birliği yapmak ve olayı aydınlatmak için kendini zorladı, “Hatırlıyorum. Evlilik tahtırevanına biniyordum ve o hayalet damat Xuan Ji’yi bulmam için çocuk şarkısıyla bana ipuçları veriyordu. Ayrıca sadece benim duymama izin verdi, başka kimse duymadı, neden merak ediyorum.”
“Muhtemelen Jun Wu’nun emriyle” dedi Hua Cheng.
“O zaman bilmecenin cevabı Jun Wu'nun hedefi olacaktır.” Dedi Xie Lian. “Ve Jun Wu'nun emri altında şiddetli bir ruh haline gelmesinin nedeninin cevapları Guoshi’nin söylemesi gereken şeyler.”
“O zaman gidip soralım.” Dedi Hua Cheng, “Gege için iyi haberlerim var. hayalet kelebekler çoktan Guoshi’nin tutulduğu yeri buldu.”
Xie‌ Lian'ın ruhu anında yükseldi, “Nerede?”
Ling Wen sarayı.
Sarayın içinde ve dışında, ellerinde dağlar kadar yüksek parşömenlerle içeri girip çıkan sayısız sivil tanrı yoktu, onun yerine yeni eklenen şey, sert bir şekilde devriye gezen ifadesiz Cennet Savaş Muhafızlarıydı. Ses çıkarmadan çatılardan birinin köşesine indiler ve Xie Lian konuştu, "Guoshi burada kilitli mi? Ling Wen onu izliyor mu?"
"Doğru." diye yanıtladı Hua Cheng, "Üzerindeki brokarlı Ölümsüz ile Ling Wen şu anda hem bir sivil tanrı hem de bir savaş tanrısı olarak kabul ediliyor."
Etraftaki şeyleri hızlıca inceledikten sonra Xie Lian yorum yaptı, “O zaman biraz çetrefilli olacak.”
Brokarlı ölümsüz onlara eş olamazdı, hala yüksek miktarda kültivasyonu vardı, ayrıca Cennetin büyük caddesinde devriye gezen muhafızlardan daha keskin gözleri olmalıydı.
Eğer Xie Lian ve Hua Cheng dikkatsizce bu şekilde Ling Wen sarayına girerlerse brokarlı ölümsüz onları yenemese de yine de onların yerini tespit edebilirdi ve bunu yaptığı an Ling Wen de nerede olduklarını anlardı.
“Ling Wen ve Jun Wu birbirleri ile ruhsal iletişim rününü kullanabiliyor olmalı. Ling Wen bizi fark ederse Jun Wu da bizi fark etti demektir.” Dedi Xie Lian, “Brokarlı Ölümsüz şu anda onun üzerinde değilse o zaman sadece bir sivil tanrı ve yerimizi tespit edemez; giyilmediğinde brokarlı ölümsüz sadece bir cübbe olarak kaldığından Jun Wu’Yu uyaramaz. Onları ayıracak bir yol bulmalıyız.”
Ancak Hua Cheng cevapladı, “Özellikle bir şey düşünmemize gerek yok, er ya da geç o cübbeyi çıkartacak.”
Hiçbir açıklama gerekmeden Xie Lian anladı.
Sonuçta brokarlı ölümsüz iyi bir şey değildi, aurası karanlık ve ağırdı. Ling Wen resmi olarak hala sürülmediğinden cennet mensubu olarak sayılıyordu ve sürekli onu giymek sağlığına zarar verirdi. Ayrıca onun ruhsal gücünü tüketen erkek formunda kalmaya devam etmesi gerekirdi ve o yorgunlukla devam edebilecek pek kişi olması mümkün değildi. Her gün belli zamanlar çıkartıp dinlendiği bir zaman olmalıydı.
İkisi birbirine planla ilgili fısıldarken elleri arkasında siyah giyimli bir adam Ling Wen sarayından dışarı çıktı. Dışarıdaki korumalara birtakım emirler verip yan odalara yöneldi. Bir süre sonra, yan odalardan tek başına çıktı ve yeniden ana salona girdi.
O adam Ling Wen’di. İçeri girdiğinde erkek formundaydı, dışarı çıktığında ise orijinal formunda. Üzerindeki siyah dış cüppe de ortadan kaybolmuştu, adımları erkek formunda olduğu zamanki kadar dövüş sanatlarında gözle görülür şekilde becerikli, hafif ve enerjik değildi.
Sahiden cübbeyi çıkartmıştı ve şimdi brokarlı ölümsüz yan odadaydı.
İkisi birbirine baktı. Hua Cheng, “Artık ayrıldılar. Gege oldukça iyi şansın var.”
Xie Lian da bir nefes aldı ve ona bir bakış attı, “İyi olan San Lang’ın şansı.”
Hua‌ Cheng‌ sırıttı, “Ana salon mu? Yan oda mı?”
Biraz düşündükten sonra Xie Lian karar verdi, “Yan odaya gidelim! Ling Wen sarayının içindeki durum kim bilir nasıldır, eğer Guoshi Ling Wen'in hemen yanında korunuyorsa o zaman onun etrafından dolaşamayız. Ama brokarlı ölümsüzü ele geçirirsek belki hâlâ konuşacak yerimiz olabilir.”
Böylece ikisi biraz bekledi, muhafızlar nöbet değiştirirken o şansı kullanıp çatıya atladılar, odanın içine gizlice sızdılar.
İçeri atladıkları anda Xie Lian soğuk terlerini sildi.
Ne olursa olsun bir hanımın odasına gizlice sızmak pek de gurur duyulacak bir şey değildi. Ancak odadaki durumu görünce gerginliği yavaşça azaldı.
Xie Lian’ın eski odası bundan daha şaşalıydı, Feng Xin’inki daha dağınık, Mu Qing’inki daha zevkli ve zarifti. Her halükarda bu oda hiç de bir hanımın gizli odası gibi değildi, bu yüzden Xie Lian o kadar gergin değildi.
Odanın içinde fazla mobilya olmadığından bir şeyler saklamak zordu. Xie Lian’ın el yordamıyla bir sandığı bulup çıkartması uzun sürmedi. Ancak sandığı açar açmaz gözleri kararmıştı. Sebebi sandığı açtığında yüzüne vuran karanlık enerji değil, sandığın içinin tıpatıp aynı siyah cübbelerle dolu olmasıydı.
Yine aynısı!
Yine aynı şeyler olmuştu, geçen sefer de binlerce cübbe arasından gerçek brokarlı ölümsüzü aramak zorunda kalmışlardı. O şeyi aramak tam bir karmaşaydı, hatta bir kabustu. Bu sefer çok fazla set yoktu, birkaç düzineydi ama her birinin sadece küçücük farkları vardı. Hangi durumun daha moral bozucu olduğunu söylemek cidden zordu. Gerçek brokarlı ölümsüz burada mıydı?
Başının zonkladığını hisseden Xie Lian perişan bir halde sordu, “San Lang… Jun Wu şu an ne yapıyor? Yeterince zamanımız var mı?”
Hua Cheng her yerdeki tüm hareketleri yakından izliyordu, Xie Lian’ın sorusunu duyduğunda yavaşça cevapladı, “Gege, sakinleş. Oldukça zamanımız var. Jun Wu henüz kaçtığını fark etmedi. Şu an büyük dövüş holünde Mu Qing’i getirtmiş sorguluyor. Görünüşe bakılırsa, biraz zaman alacak.”
Xie Lian bunu duyunca şaşırmıştı, “Mu Qing? Mu Qing’i mi sorguluyor? Neden?”
“Hayalet kelebekler büyük dövüş holüne giremiyor, tam olarak duyamıyorum.” Dedi Hua Cheng, “Ama bilirsin” Xie Lian’a baktı, “İyi bir şey olmadığı kesin.”
Xie Lian, Jun Wu'nun Yin Yu'ya nasıl davrandığını hatırladı ve belli belirsiz endişeli hissetti. Ne kadar endişelense de anlamsız olduğunu biliyordu ve kararlılıkla konuştu, “O zaman acele edelim. Her bir cübbeyi deneyeyim. San Lang, hadi bana emirler ver.”
Eğer brokarlı ölümsüz fark edilmek istemiyorsa ya da onu giyenin canını almak istemiyorsa sıradan bir kıyafet gibi giyilebilirdi. Ancak biri onu giymesini sağlar ve ona emir verirse o kişinin emirlerine uyması gerekirdi. Bu yolu kullanarak gerçek olanı açığa çıkartabilirlerdi, tek dezavantajı biraz tehlikeli olmasıydı. Hua Cheng konuştu, “Ben yaparım.”
Xie Lian kafasını salladı, “San Lang, sen daha önce brokarlı ölümsüzü giymiştin ama hiçbir etkisi olmamıştı. Beki de hayalet krallara karşı etkisizdir? Bunu yalnızca ben yapabilirim.” Dış cübbesini çıkartırken ve ayağının kenarına doğru koyarken bunları söyledi. Hua Cheng kaşlarını kaldırdı ve ona vermek için siyah bir cüppe seçti. O zaman teklifini kabul ediyorum.”
Xie Lian hızla cübbeyi giydi. Tanrıya şükür, tanrıya şükür, Ling Wen’in siyah cübbesinin göğüs kısmı açık değildi ve hiçbir şekilde şehvetli değildi. Oldukça muhafazakar ve düzgün olduğundan giymesi zor değildi. Xie Lian yukarı baktı, “Pekala, şimdi bana emir verebilirsin.”
“…”
Hua Cheng’in sağ eli sol dirseğinin altında, sol eliyle çenesinin altından kafasını destekliyordu, Xie Lian’a baktı, ciddi bir şekilde düşünüyordu ve konuştu, “O zaman, Gege, sana emrediyorum ki…”
Bir dakika sonra beklenen komut geldi. Hua Cheng mutlu bir şekilde gülümsüyordu, “—Ruhsal güçlerimden ödünç al.”
“…”
Tabii ki Xie Lian “ruhsal güç ödünç almak” derken ne kastettiğini çok iyi biliyordu ve neredeyse kafasından dumanlar çıkacaktı. Xie Lian hızlıca cübbeyi çıkarttı, “Bu, bu yanlış olanmış.”
“Ah, ne yazık. Yanlış olan olması.”  Hua Cheng Yakındı.
Xie Lian ifadesini düzeltti, “San Lang, sen… bu doğru değil. Biraz daha ciddi olmalısın, böyle emirler verme.”
Hua Cheng mütevazılıkla cevapladı, “Yeterince ciddi değil miyim? Peki ne tür emirleri kastediyorsun? Gege bu konuda biraz daha spesifik olabilir mi?”
“…” Xie Lian iki kez hafifçe öksürdü ve ciddilikle cevapladı, “Her halükarda beni senden ruhsal güç aldıramazsın. Bunun dışındakiler olur, etrafında dön, iki kez zıpla gibi, ne istersen.”
Hua Cheng bir kaşını kaldırdı, “Bunun dışındakiler olur, değil mi? Pekala, anladım.”
Ardından Xie Lian’a başka cübbeler verdi, hızlıca giydi ve Hua Cheng’e baktı.
Hua Cheng bir süre ona baktı, “Gege…”
Kısa bir süre sonra kocaman gülümsedi, “Benden ruhsal güç ödünç alma.”
“…”
Çok dikkatsizdi! Hua Cheng bunu nasıl yapar?
Xie Lian hızla cübbeyi çıkarttı, “TAMAM! Bu da değilm…” ama Hua Cheng onu durdurdu, “Bekle, Gege, kim demiş bu olmadığını? Hala kanıtlamadın.”
Hua Cheng’in emri “benden ruhsal güç ödünç alma”ydı. Eğer Xie Lian o cübbenin brokarlı ölümsüz olduğunu kanıtlayacaksa Hua Cheng’in emrine uymalıydı. Yani brokarlı ölümsüz olmadığını kanıtlamak için dediğinin tersini yapmalıydı –Hua Cheng’den ruhsal güç almalıydı.
Sonuç olarak aynı yerde dönmüş ve aynı yere geri gelmişti!
Xie Lian, Hua Cheng'in ciddi yüzüne bakarken sarsılmıştı, “… Sen çok kurnazsın, bunu yapamazsın.”
Hua Cheng kollarını birbirine bağladı, “Neden yapamam? Gege, sen kendin söyledin. Benden ruhsal güç almak dışında diğerlerinin sorun olmadığını söyledin. Verdiğim emri beğenmediğinden ben de tam tersi emir verdim, hala nasıl kurnaz olduğumu söylersin? Senin dediklerine sadık kalmadım mı?”
“…”
Xie Lian karşılık verebilmek için ne demesi gerektiğini bilmiyordu, bir parmağını kaldırdı ve bir süre onu işaret etti, “Sen… sen, ah, sana karşı kazanamam, benimle oynamayı kes!” ardından hiç gecikmeden, aceleyle öptü. Açıkça kimsenin etrafta olmadığını bilse de sanki gözetleme ihtimali olan herkese karşı dikkatliymiş gibi öptükten sonra etrafına bakındı.
Hua Cheng’in yüzünde en küçük bir değişim olmadı, sakince konuştu, “Çok iyi, doğrulandı. Sahiden bu da değilmiş.”
Xie Lian o siyah cübbeyi çıkarttı, “…sakın o emri bir daha verme, tamam mı?”
Hua Cheng ona üçüncü cübbeyi verdi ve gülümsedi, “t-Tamam, tamam. Gege nasıl isterse.”
Xie Lian kendi kendine düşünürken verdiği cübbeyi hüzünle aldı, “San Lang'la baş etmek giderek daha zormuş gibi geliyor… ya da tamamen hayal gücüm mü?”
Hala Hua Cheng'in daha fazla şakacı emirler verebileceğinden endişeliydi ama iki kez ona takılınca Hua Cheng cidden de onunla uğraşmayı kesti. Artık ciddi oluyordu, Xie Lian ise garip hissetmişti.
Ancak sandığın içindeki birkaç düzine cübbeyi denese de Xie Lian hiçbir emre uymuyordu.
Acaba brokarlı ölümsüz burada olmayabilir miydi?
İmkansızdı. Ling Wen onu çoktan çıkarmış olmalıydı ve sandık şeytani bir aura ile lekelenmişti, bu yüzden burada olmalıydı.
Hua Cheng kapının kenarına yaslandı, “Gege, görünen o ki brokarlı ölümsüz bana karşı etkili değil, sana da işlemiyor.”
Sorun neydi?
12 notes · View notes
seslervesozler · 3 months
Text
Şah Damarı
Şah damarınızda bir soğukluk hissettiğinizde, ne olduğunu yavaş yavaş anlarsınız. Buz gibi bir demir, hayatınızı sona erdirmek için boynunuzda beklemektedir; ancak sizi hemen öldürmez. İlk başta, bu demirin ölümcül yakınlığı karşısında çırpınmak istersiniz, fakat bilirsiniz ki tek bir derin nefes almak bile sonunuzu getirebilir. Sonunda anlarsınız, bu demir cinayet işlemek için değil, intihara sebep olmak için oradadır. Tek bir hareketinize bakar canınızın son bulması. Etraf kan revan içinde kalır. Öyle zor bir durumdur ki bu, ne yapacağınızı bilemez hale gelirsiniz. Deli gibi çarpan kalbiniz size yardımcı olmazken, beyniniz de kalbinizle ilgilenmekten mantıklı düşünemez.
İçinizden bir ses yankılanır: "Yap gitsin." Bu ses, bütün vücudunuzda çığlık çığlığa dolaşır. Ardından, bu yankılanan ses, vücudunuzun sert duvarlarına çarptığında, daha kırılgan, daha hafif bir ses yükselir: "Yapamazsın, sebeplerin var, kurtulmalısın." Bu sözler, bedeninizde, hislerinizde, ruhunuzda derin bir boşluk yaratır. Yavaş yavaş o demirin soğukluğunu hissedersiniz teninizde. Sonra sıcak bir his kaplar orayı, fakat öldürücü değildir bu; sadece şah damarınızın yakınlarında küçük bir sıyrık oluşturur.
Beyniniz, kalbinizle ilgilenmeyi bırakır ve yaşamaya çalışmak için düşünmeye başlar. Ancak, bu düşünceler arasında boğulmaya başladığınızda, her şey için artık çok geçtir. Yavaş yavaş demirin soğukluğuna teslim olursunuz. Sonra o soğuk hızla kaybolur ve yerini alev alev yanan bir kırmızılığa bırakır. Bu kırmızılık durmak bilmez, ta ki düşüncelerinizde boğulduğunuz gibi, o kırmızılıkta da boğulmaya başlayana kadar.
Tumblr media
15 notes · View notes
marie-y · 5 months
Text
Alacakaranlığın, sönen turuncu ışığına sesleniyorum; Gelecekte, tatlı olarak anılacak bu sözler, Şimdi, zehir diye anıldı. Gelecekte önemsiz olarak anılacak bu duygular, Şimdi, namus, gelecek diye fısıldadı. Geleceğin umursamazlığı, şimdinin ciddiyeti. Hepsi, alacakaranlığın yenilenen gününe doğru bir yol çizdi... Ey gün doğumu ve gün batımını görme imkanı sağlayan dünya, Arzumun senden dilediği tek sözleri; Zemherinin kırmızı kanımı, koyu karanlığa sert, İnce bir iplikle mahkum etmemesi...
10 notes · View notes
susumblog · 1 month
Text
Kitap okurken gözüme bir cümle çarptı: "Dünya gibi olun; kışı fırtınalı, baharı ise çiçekli." Bu sözler , dünyanın döngüsünden alınacak dersleri ve her mevsimin kendine has güzelliğini hatırlattı bana. Kışın sert rüzgârlarına göğüs gererken baharın getirdiği umut ve yenilenmeyi unutma.
5 notes · View notes
hatiragulzaman · 1 year
Text
Tumblr media
Bakınız!
En sert ve hissiz o koca taşlar, nasıl balmumu gibi evamir-i tekviniyeye karşı yumuşaklık gösteriyorlar ve memur-u İlahî olan o latîf sulara, o nazik köklere, o ipek gibi damarlara o derece mukavemetsiz ve kasavetsizdir.
Sözler - 249
9 notes · View notes
mistikyol · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BU KOKULARDAN SANA EN CAZİP GELENİ SEÇ! 1- KAHVE KOKUSU 2- LAVANTA KOKUSU 3- TAZE EKMEK KOKUSU 4- YAĞMUR VE TOPRAK KOKUSU 5- KİTAP KOKUSU 6- BEBEK KOKUSU
Koku en derindeki titreşimleri gizler. En sevdiğin koku senin titreşimini anlatır.
1- KAHVE KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler gereksiz konuşmalar, sürekli kendi hayatın�� anlatan enerji çeken insanlar ve zorunlulukla yapılan işler. Keyfin kaçtığı zaman titreşimin düşüyor; bu yüzden kim ne derse desin hayatın her anından küçük keyifler alarak titreşimini hep yüksek tut. Yaptığın her işe keyif katabilirsen çok başarılı olursun. Dış dünyadan zaman zaman içine dönerek enerjini toplamalı ve sakinleştirici hobiler edinmelisin. Zihnindeki karanlık senaryoları dağıtacak ruhunu yükselten kitaplar okursan enerji alanın genişler ve rahatlarsın.
2- LAVANTA KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler sert ve düşüncesizce söylenmiş sözler, hiç dinlemeye zaman ayırmadan koşuşturmak ve zihninde hiç susmayan endişelerin sesi. Kendine vakit ayırmadığın zamanlar titreşimin düşüyor; bu yüzden kişisel gelişimin ve bakımın için vakit ayırmalısın. Yaşadığın mekanı düzenli tutar ve negatif enerjilerden arındırırsan çok başarılı olursun. Maddi endişeler ruh dünyanı karartıyor ama aslında bereketli bir insansın. Endişelerden kurtulup gerekl girişimleri yaparsan bereket kapın hep açık olacaktır. Başkalarının olumsuz sözlerinden etki almaman senin için önemli.
3- TAZE EKMEK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler verdiği sözleri tutmayan kaypak insanlar, huzurunu bozan haberler ve bir şeyleri yapmak isteyip ertelemek. Yüksek beklentilere girip kaşılığını bulamayınca titreşimin düşüyor ama burada beklentilere girerek bir hata yapıyorsun. Her şeyi akışına bırakmayı ve olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmen lazım. Uzun planlar yapmadan anın içinde kalarak sakinliğe odaklanırsan ve yüreğinden geçirdiğin isteklerini hayata geçirebilirsen çok başarılı olursun. Kendini atalete kaptırmadan hedefin neyse onun için her gün küçük bir adım at.
4- YAĞMUR VE TOPRAK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler bazı şeyleri kafana çok takıp sürekli düşünmek, aşırı verici davranarak enerjini tüketmek ve sevdiklerinle ilgili karamsar düşüncelere kapılmak. Hassas ruhun hiçbir şey olmasa bile dünyanın katı gerçekleri karşısında incinebiliyor. Enerji alanını koruma altına alman bu yüzden senin için çok önemli. Bunun için her gece arınma meditasyonu dinlemeli ve uykunu çok iyi almalısın. Görüşeceğin insanları özenle seçer ve enerjini çok dağıtmamaya özen gösterirsen çok başarılı olursun. Odak noktanı niyetlerinden uzaklaştırmadan pozitif hislerle kalmaya çalış.
5- KİTAP KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler geçmişte yaşadığın bazı hayal kırıklıklarını bugüne taşımak, olumsuz şikayet eder şekilde konuşmak ve bazen tüm sorumluluğu tek başına yüklenmek. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşününce ve çevrende hiç düşünmeden rahat davranan insanlar olunca ister istemez titreşimin düşüyor. Hayata ve insanlara güven duyamadığın için her şeyi kendi başına halletmeye çalışıyorsun. Bu durum yorgun düşmene neden oluyor. Mükemmeliyetçi yapını biraz frenlersen ve daha olumlu düşünmeye zihnini programlarsan çok başarılı olacaksın.
6- BEBEK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler yaptıklarının takdir edilmemesi ve değer verilmemesi, sezgilerine göre davranmamak ve zihninde hiç susmayan endişeli düşünceler. Çevrendeki herkesin ihtiyaçlarını düşünüyor, onları memnun etmeye çalışıyor ve enerjilerini yükseltiyorsun. Sevgiyi sınırsızca verebilen kocaman kalbinle kendini fiziksel olarak hasta edecek kadar enerjini tüketebiliyorsun. Alma verme dengesini iyi kurarsan ve isteklerini çekinmeden açık bir dille ifade edersen tüm işlerin yolunda gidecek. Şans veren koruyucu meleklerin sevgi dolu kalbini koruyorlar. O yüzden endişelerini bir kenara bırak.
#mistikyolyoutube #mistikyol #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #kokular #kokularınmesajları #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #didemçiloğlu #cemçiloğlu
3 notes · View notes
aynodndr · 8 months
Text
Tumblr media
BİRAZ GÜLÜMSEYELİM😊
Hiç düşündünüz mü?😊🤔
1-Tarzan’ın neden sakalı yoktur? Köse değilse, traş olmayı ormanda nasıl öğrenmiştir?🙃
2- Az sonra sizi muayene edeceğini bile bile, jinekoloğunuz siz soyunurken neden odayı terk eder?😱
3- Pillerinin bittiğini bilmemize rağmen, uzaktan kumandanın tuşlarına neden daha sert basarız?
4- İnsanlar neden yüksek binalara çıkıp dürbünle aşağıya bakmak için para verir?😅
5- Domuzlar terlemezken, insanlar neden “Domuz gibi terledim!” derler?🤗
6- Asansör düğmesine birden fazla kez basmak asansörü daha mı hızlı getirir?
7- Neden bozulan otobüsün ya da minibüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
8- Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanırlar?🤗🤗
9- Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
10- Neden dükkanını kapatıp giden esnaf, kapıya “10 dakika sonra döneceğim” yazar,
ne zaman gittiğini nasıl anlarız ?
11- Düğünlerde neden “Dom Dom Kurşunu” ile göbek atılmaktadır? “Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi” gibi sözler eşliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?🎻🎶🎺
12- Cumartesi ve Pazartesi’nin neden kendi isimleri yoktur?😅
13- Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde “en kısa mesafe” neden “indi-bindi” olarak tabir edilir? Önce inilip sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
14- Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep “ti”dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç “ti” diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
15- Neden ilanlarda “doktordan temiz araba” diye yazılır? Hipokrat yemininde” arabamı
temiz kullanacağım” şeklinde bir madde mi vardır?
Bir arabayı sadece doktorlar mı temiz kullanır?🙄
16- Fred Çakmaktaş ve Barny Moloztaş'ın soyadları neden Türkçe?
Gülse BİRSEL
5 notes · View notes
turkudostu61 · 1 year
Text
Meral Akşener’den Erdoğan’a çok sert sözler: Arap nüfusunu aldın Türkiye’ye, boşalttın orayı (Suriye’nin kuzeyi) ve bu hale getirdin. Başlı başına bu konuda hesap vereceksin, hesap! Senden hesap soracağım. Sen Türkiye’yi düşmanlarla çevirttin.
1 note · View note
amezhu · 4 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
200. BÖLÜM - Cennete ve Dünya'ya hükmetmek; Ocaktan bir şeyler çıkıyor - 2
Tam o sırada, ikisi de aynı anda aniden bir sarsıntı dalgası hissetti, gülümsemeleri soldu, bu durum karşısında ikisi de gerildi ve dikkatle etraflarına baktılar. Xie Lian biraz gergin bir şekilde sordu, "Neler oluyor? Sarsılan bu ilahi heykel mi? Yıkılmayacak, değil mi?"
Belki de yıkılabilirdi. Ne de olsa ocağın üstü kötülükle dolu milyonlarca tonluk kayalarla kaplıydı. Eğer Hua Cheng’in yaptığı bu güzel devasa taş heykel girişi kırdığı için parçalanacaksa, o zaman kendini çok kötü hissedecekti.
Hua Cheng, "Merak etme, sorun yok. Sarsılan dağ." dedi.
Altlarında ağır bir kar tabakası sel gibi çökmüş ve bazı bölgelerde dağın gövdesi açığa çıkmıştı. Görünüşe göre, bir şey ocaktan çıkmak üzereydi.
Hua Cheng Xie Lian'ın önüne geçerek ona kalkan oldu, Xie Lian parmağıyla işaret etti, "Bu, yüzü olmayan beyaz”.
Elbette bu devasa ilahi heykelin atacağı bir yumruğun yüzü olmayan beyazı kolayca öldürebileceğine inanmıyordu, en fazla yaratığın bir anlığına bocalamasına neden olabilirdi, bu yüzden Xie Lian hala tetikteydi.
Ancak, bir an bile geçmeden, her ikisi de yüzlerine kavurucu sıcak havanın üflendiğini hissetti.
Yanardağın ağzından dibi görülemeyen kaynar bir hava püskürüyordu ve buram buram kükürt kokusu vardı. Xie Lian içgüdüsel olarak tehlikenin yaklaştığını hissetmişti. Hua Cheng de öyle, karanlık bir sesle bağırdı "Gege, kaç!"
Xie Lian bir el mührü oluşturdu ve hemen ardından Hua Cheng'i de yanına alarak devasa ilahi heykelin bileğine atladılar ve kolundan yukarı doğru koşarak omzunda durdular.
Bu ilahi heykel onun emrine itaat etti, geniş ve dev adımlarla, yuvarlanan kar akıntısına uyarak havalandı. Bir kayış birkaç kilometreyi buluyordu ve kar dalgaları vücudunun etrafına çarpıyordu. Her iki kolu da açık olduğu için, bir milyon tonluk bir beden olmasına rağmen dengesini iyi koruyordu. Henüz dağın yarısına kadar kaymışlardı ancak tüm dağ daha da sert bir şekilde sarsılmaya başlamıştı. İlahi heykel de sarsıntılardan dolayı sendeliyor gibi görünüyordu. Xie Lian ve Hua Cheng yukarı baktılar ve devasa bir gümbürtü duydular. Ocağın tepesinden simsiyah bir duman sütunu çıkmıştı!
Bu devasa ses gökleri ve yeri sarstı, ayrıca o kapkara duman sütunu Xie Lian'ı tamamen şaşkına çevirdi. Tüm gökyüzünün kalın siyah bir duman bulutu tarafından sarılması sadece bir an sürdü. Güneşi gizleyen bu siyah bulutların içinde sayısız insan yüzü, kol, bacak ve diğer uzuvlar takla atıyor ve birbirine dolanıyordu, son derece korkunçtu.
Xie Lian böyle bir sahneye sadece yüzlerce yıl önce tanık olmuştu ve şimdi tekrar görüyordu! "Bu?.. Xie Lian ağzı açık kaldı.
Hua Cheng ciddiyetle cevap verdi: "WuYong Krallığı'ndan ölülerin ruhları." Görünüşe göre WuYong'da volkanik patlamayla canlı canlı gömülen herkes oradaydı.
Hua Cheng aniden, "Gege, aşağıda, yaklaşık on metre ötede!" diye uyardı.
Sözler Xie Lian’ın dudaklarından ayrıldığında dev taş heykelinin sağ elini parçalamak için yönlendirmişti
Karda yaklaşık on metre aşağıda, o karla kaplı alanda, beyaz giymiş bir adam figürü duruyordu. Yüzü olmayan beyazdı. Karla bir olmuş gibi görünse de onların gözlerini aldatamadı. Ağır, kalın kar katmanları, bu yarmadan dev bir beyaz tsunami gibi patlasa da hedefini vuramadı.
Muhtemelen bu hareket için karanlığa atlamış olduğundan yüzü olmayan beyaz zaten hamlesine hazır gibiydi. Beyaz figür bir anda parladı ve bir sonraki saniyede o dev ilahi heykelin dizinde belirdi. Bunun üzerine dev taş heykel diz kapağını parçalamak için bir saniye bile tereddüt etmedi. Ancak tokat hâlâ yarı yoldayken Xie Lian hemen harekete geçti ve eli zorla geri çekti, resmen dişlerini gıcırdatacak kadar zorlanmıştı "Wuh! Çok yakındı!"
O ocağın kapalı üst kısmı bu dev taş heykel tarafından zorla kırıldığından eğer diz kapağına vursaydı gücünü kontrol edemez ve bir uzvunu kaybedebilirdi. Belki de yüzü olmayan beyazın amacı zaten buydu.
Xie Lian olduğu tarafı aniden durdurdu, diğer taraftan Hua Cheng baygınca uzun, gümüş palasını çekerken yüzü olmayan beyaza sesleniyordu “Cehennemin dibine gir!”
Yüzü olmayan beyaz yukarıya onlara doğru baktı. Hua Cheng soğuk bir şekilde konuştu: “bu ilahi heykel senin lekelemen için var olmuş değil!”
Aniden Xie Lian haykırdı “SAN LANG!!!”
Ocağın zirvesinin yukarısını işaret etti. Siyah duman sütununun arkasında da üflenen bir şey vardı. Kızıl ve altın renginde bir şey akıyor ve parlıyordu.
Lav!
Kızıl ve altın renkli lav yuvarlandı ve siyah dumanla karıştı. Gökleri ve yeri kaplıyor ve ocağın ağzından aşağı doğru akıyordu. Yüzü olmayan beyaz bu şansı kullanarak aniden sıçradı ve karda kayboldu. Xie Lian o an onu yakalamayı umursamadı ve bağırdı “KAÇ!”
İlahi devasa heykel emri duydu ve geniş adımını havaya kaldırdı. DONG! DONG! DONG! Ocaktan kükreyerek aşağı atlarken gümbürdeyerek dağın eteğine dümdüz indi. Yer yerinden oynadı ve dağ yerinde sallandı.
Hızlı olsa da lav ve kara dumanın hızı da yavaş değildi, neredeyse bir kuyruk gibi takip ediyordu. İnişten sonra Xie Lian oraya öylece kalmaya cesaret edemedi. Xie Lian ilahi heykelin derhal ayağa kalmasını ve onları taşırken koşmaya devam etmesini emretti. Onlar koşarken nedense Xie Lian hızlarının yavaşladığını düşünmüştü, hızla etrafına bakındı. Dehşet ve şaşkınlık hissederken, Xie Lian sadece hayal mi gördüğünü merak ediyordu. Aniden vücudunun durduğunu hissetti ve ardından ilahi heykelle birlikte aşağıya doğru dalmaya başladı. Bir hızla ilahi heykele emir vermişti, ilahi heykel onun emrine uyarak bir dizinin üzerine çömelerek durdu.
Diz üstüne çöktükten sonra bedeni de sanki fiziksel olarak bitkin düşmüş ve bayılmak üzereymişçesine yavaşça öne doğru düşüyordu. Xie Lian’in kalbi yerinden çıkmak üzereydi.
“EYVAH! YERE YIĞILACAK”
Ateşli siyah duman akıntısı onları yakalayacaktı.
Tam o sırada Xie Lian aniden belinin etrafında bir şeyin onu sıkıca sardığını hissetti. Basit bir hareketle Hua Cheng onu kendine çekti, soğuk dudaklarını Xie Lian’in dudakları ile birleştirmeden önce bir elini onun beline koydu, diğer eli ile de çenesini kaldırdı.
“…”
Xie Lian'ın gözleri açıldı, serin ve tazeleyici hava anında ciğerlerini doldurdu, tüm uzuvlarından aktı, sanki tüm benliği yeniden canlanmış gibi. Kısa bir öpücüktü ama onu sanki tekrar hayata döndürmüştü, Hua Cheng dudaklarını ayırdı “Gege, tekrar ayağa kalkmaya çalış!”
Xie Lian aniden kendine geldi, el mühürlerini yeniden şekillendirdi, taş heykel tam önünde yüzüstü yere düşmek üzereydi, kolları güçlü bir şekilde uzandı ve yerden kendini destekledi.
İlahi heykel çok geçmeden tekrar ayağa kalktı. Görünüşe göre bu dev taş heykel artık fiziksel olarak bitkin görünmüyordu, gerçekten de fiziksel olarak tamamen tükenmişti. Böyle devasa bir ilahi heykeli kontrol edebilmek için gereken ruhsal güç de deliceydi ve Hua Cheng'in ona daha önce ödünç verdiği ruhsal gücün bir kısmı çoktan tükenmişti. Yani yavaşlamış ve sanki çökecekmiş gibi sallanması çok doğaldı. Artık yeni ruhsal güçler ona geçtiğine göre, yeniden 'canlı' hale geldi ve bu sefer öncekinden daha hızlı koştu, hareketleri de daha çevikti. Hua Cheng: “Gege, daha hızlı koş!”
Xie Lian da hızlı koşmak istiyordu ama aynı zamanda bu kontrol büyüsünün çok fazla ruhsal gücü tüketmesinden de korkuyordu, kararsız bir şekilde şöyle dedi: "Eğer daha hızlı gidersek dayanabilecek miyiz? Peki ya ruhsal güçler tükenirse?”
Ancak Hua Cheng kulağının eğildi ve seslendi ve kesin bir şekilde "Tükenmeyecek, sen sadece odaklan. Koşmaya devam et ! ‌Asla korkma, ben burada, yanındayım!”
Hua Cheng nazikçe Xie Lian’in arkasında durdu ve elleriyle onun belini sıkıca sararak destekledi. Xie Lian, sadece onunla sanki tüm dünya onun arkasındaymış gibi hissediyordu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Hua Cheng’e güvenerek, "Pekala."
Daha sonra kollarını öne doğru uzattı ve tüm ruhsal güçlerini serbest bırakarak el mühürlerinin en güçlüsünü sunarak bağırdı. “---KOOOŞŞŞ!”
GÜMBÜR! GÜMBÜR! GÜMBÜR!
Dev ilahi heykel vahşice koşmaya başladı. Her adımı ile birkaç kilometre gidiyor, kanalların üstünden geçiyordu, başka bir adımıyla tepelerin üzerinden uçuyordu. Bu hızla tabii ki lavı ve siyah dumanı arkalarında bırakmışlardı.
Görmezden gelinemeyecek kadar devasa bir şeydi, her adımda kayalar düşüyor, yuvarlanıyor, güçlü sarsıntılar sebebiyle heyecan verici dalgalar oluşuyordu.
Sayısız canavar ve iblis TongLu Dağı'nın her yerine dağılmıştı, hepsi yerin delicesine sallandığını hissetmiş ve dehşete düşmüştü.
Yukarı baktıklarında çoğunluğu kara bulutun gökyüzünde dört döndüğünü ve yayıldığını görebiliyordu. Biraz hayrete düşmüş olsalar da aslında bunu umursamadılar. Sonuçta TongLu Dağındaydılar, yani ortaya çıkan tuhaf manzaralar nadir bir şey değildi. Zaten kara bulutların içindeki o kederli ruhlar değil miydi? Onlar da kederli ruhlara benzeyen yaratıklardı ve bunu her gün görüyorlardı. Korkacak bir şey mi vardı yani? Ancak, o devasa ilahi savaş tanrısının heykelinin hızla geçip gittiğini gördüklerinde, hepsi adeta donakalmıştı---
“O ŞEY DE NE ÖYLE BEE!!!”
Anında her taraftan ulumalar ve feryatlar duyulmaya başladı.
“DEVASA BİR ADAM! AAAAAAHHHHHHHHHHHH!”
Bugüne kadar asla bu kadar devasa bir heykel görmemişlerdi. Gerçekten de çok ürkütücüydü.
Xie Lian ilk başta WuYong'un kraliyet başkenti çevresinden dolaşmak istemişti çünkü onun ilahi heykeli, tarihin iki bin yıllık o eski evlerini ayaklar altına alıyor yıkıcı bir enkaz yaratıyordu. Ama aniden bir şeyi hatırladı ve sordu, “San ‌Lang, General Pei, Yağmur Ustası ve diğerleri buraya yakın mı?”
“Evet.” Cevapladı Hua Cheng.
Xie Lian hızlıca ve yüksek sesle bağırdı, “Geri dön, geri dön! Geride bir şey kaldı, onları da alıp götürelim!”
Böylece hedefin yanından koşarak geçen o dev taş heykel birkaç adım geri çekildi.‌ Tam geri dönmek üzereyken Xie Lian aniden vücudunun titrediğini hissetti. ‌Ayakları yerden kesildi ve tüm vücudu havaya fırladı.
Az önce ne olduğunu ancak havadayken fark edebilmişti.
İlahi heykel takılıp ve düşmüştü!
Xie Lian ve Hua Cheng ilahi heykelin göğsüne düzgün bir şekilde indiler ve Xie Lian, heykeli ayağa kaldırmaya çalışırken aynı zamanda heykele doğru bakıyordu. Bu dev ilahi heykeli gezdiren o değil, başka bir şeydi.
Görkemli bir dağ.
Elbette bu büyük dağ ocağın büyüklüğü kadar değildi. Ama bu devasa heykele göre yine de büyüktü. Xie Lian ilk geldiklerinde böyle bir dağın yanından hiç geçmediklerini açıkça hatırlıyordu. Böylece gözü bu dağı aşıp, onun arkasında olana baktı.
Elbette, arkasında benzer büyüklükte iki büyük dağ daha duruyordu. Bu devasa taş ilahi heykel önündeki üç büyük dağ tarafında engellenmiş durumdaydı.
Hua Cheng konuştu, “Gege, dikkatli ol. Onlar TongLu Dağı’nın muhafızları. “yaşlılık”, “hastalık”, “ölüm.”
17 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
Roma’da bulunan pek çok eserin mimarı olan Giovanni Lorenzo Bernini barok üslupta; mimarlık, heykel, resim gibi pek çok alanda eserler üretmiştir. Bernini’nin ilk dönem heykellerinde Michelangelo’nun etkisi hissedilir. Hikayeye göre Apollon, Yunan deniz tanrılarından biri olan Peneus’un kızı Su Perisi Daphne’ye aşık olmuştur. Daphne’ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros’un oklarından birine hedef olmasıdır. Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Bir gün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit’in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon’un kalbine saplanır ve Daphne’ye umutsuzca aşık olur. Fakat Daphne, Apollon’dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder. Bir gün Daphne yine kaçarken Apollon’la karşılaşır ve kaçmaya başlar. Bu sefer yakalanacağını anlayan Daphne babası Peneus’dan yardım ister. Peneus, Daphneyi Defne ağacına dönüştürür ve Apollon ona ulaştığında kalp atışları halen duyulmaktadır. Daphne sonsuza dek defne ağacı olarak kalacaktır. Ama içinde aşk ateşi yanan Apollon, onu unutmayacağına ve unutturamayacağına söz verir ve zaferlerin simgesi başlara konan bir taç olarak unutulmamasını sağlar. Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi de budur. Rönesans dönemde gördüğümüz ideal vücut ölçülerin etkisi burada da hissedilir. Apollon’un Daphne’yi yakalama anı, Daphne’ninin yüzündeki endişe ve hüzün oldukça etkileyici ve net bir ifade ile verilmiştir.
ortadaki heykel Persephone’nin Kaçırılışı en sağdaki heykel ise Davud heykelidir...Davut’un Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı simgeleyen sahnede ise yüzdeki kararlılık ve inanç hemen fark edilir. Sanatçının bu çalışmasında Rönesans dönemden uzaklaştığı hissedilir. Vücuttaki oranlar değişmiş, naif ifadeler yerini güçlü ve sert bir ifadeye bırakmıştır. Davut’un vücudu Michelangelo’nun tasvirinin tam tersidir. Sanatçının bir diğer özelliği ise, çalışmalarında ışığı ustaca kullanmasıdır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
utulemeikile · 4 days
Text
Zwei Monde - Eine Galaxie dazwischen
İki ay - arada bir galaksi
En başında başka bir dünyadan hayatıma rastgele girdin. Kapımı çaldın ve düşünmeden açtım. Artık bir kapı yok, menteşelerinden sökülmüş ve bir köşeye atılmış. O kadar çok kez sert sözler ve küfürlerle çarpıldı ki, sonunda kapı yerinden çıktı ve öylece bırakıldı. Defalarca neden tam o anda tanıştığımızı sorduk birbirimize. Neden o zaman ve bu şekilde? Birbirimiz hakkında çok hayal kurduk. Tüm davranışlarımız bu dünyanın en büyük saygısıyla şekillenmişti. Zihnimizde o kadar çok sevgi vardı. Sana her zaman diğerlerinden farklı olduğumu söyledim. Ama sen hiç dinlemedin. Hep "seninle her şey farklı" dedin. Kalbin pamuk gibi yumuşaktı. Hep benimle ilgilendin ve beni korudun. Bugün ise geriye sadece odun, taş ve buz kaldı. Biliyor musun, şu anda ağlamamaya çalışıyorum çünkü hep bizden bir şeyler olabileceğini ummuştum. Aynı zamanda bunun böyle olmadığını biliyordum ve hep aramızın yakınlaşmasını, bir ilişkiye dönüşmesini engelledim. Maalesef şimdi bu doğrulanıyor. Başka biriyle ay dövmesi yaptırmak istediğinde kalbimi kırdın. Ay her zaman bizimdi. Ay hep bize aitti. Ya o kılıçlı küçük ayıyı hatırlıyor musun? Sana kötü rüyalardan seni koruyacağımı söylemiştim... Her şey geçti. Sana saat hediye etme demiştim çünkü bu, zamanımızın dolduğunu ifade eder. Sana ayakkabı hediye etmemeliydim çünkü o ayakkabılarla uzaklaştın. O inatçı kafanı o kadar çok nefret ediyorum ki. O, Olimpos Dağı kadar sert ve büyük. Kendimle çok savaşıyorum; gece terlediğimde tişörtümü değiştiren kadın ile depremden sağ kurtulduğu halde kapıdan çıkıp "hoşça kal" demeden giden kadın arasında. Kollarımda hep o kadar yumuşaktın. Ağladığında seni nasıl sıkıca tuttuğumu hatırlıyor musun? O kadın nereye gitti? O kadını artık bulamıyorum. O yumuşak ve narin kadın, asla kötü olmayan ve hep beni anlamaya çalışan kadın. Aynı dili konuşmuyoruz. Bu hep en büyük sorunumuzdu. İletişim. Aynı dili konuşmuyoruz. Şimdi ise hiç konuşmuyoruz. İlk kez burada Tumblr'da öfkeyle bir ayna kırık fotoğrafı paylaştığımda bunu hiç unutmam. Bana hemen yazdın ve "bunu yapma, böyle şeyler paylaşma" dedin. "Sana endişeleniyorum" dedin. İşte o, kalbime dokunan kadındı. Anneni hala kendi annem gibi seveceğim ve ona benim hakkımda ne söyleyeceğini bilmiyorum. Geriye sadece düşüncelerim kaldı. Tatilimi erteledim, senin yanına gelip seni bir yolculuğa çıkarmak için. Seyahat etmeyi hep iyi becerdik. Çok iyi bir takımdık. Ama birlikte yaşayamayız. Dramasız bir hayatı hiç beceremedik. Hep drama olmalıydı. Ne zaman evleneceğimizi sordun. Oysa cevabı zaten biliyordun. Kavgalar arasında yaşadık, bir duvardan diğerine savrulduk. Bu dramayı sevdik. Dramayı, ardından sabaha kadar çarşafların arasında dönüp durarak sevişmeyi ve iki saat uykuyla işe gitmeni sevdik. Ama bundan da hiçbir şey kalmadı. Senden asla bıkmadım. Doymadım. Bedenlerimiz aynı dili konuştu. Bazen merak ediyorum; eğer aynı ülkede doğsaydık ve aynı anadili konuşsaydık, daha iyi anlaşır mıydık? Sevgi her şeyi çözmüyor işte. Şimdi sana ne söyleyeyim? Sana diyorum ki: "Hoşça kal. Seni Allah'a emanet ediyorum." Aya bak ve beni her zaman bulacaksın. Bu bizim zamanımız değildi, bizim anımız değildi, bizim hayatımız değildi. Allah seni korusun, ben seni koruyamadığımda.
0 notes
elazigsurmanset · 4 days
Text
Mobilyacılar Sitesi’nde Kriz ”5 yıldır tek Başıma Mücadele Ediyorum
Tumblr media
Elazığ Mobilyacılar Derneği (EMOSDER) Başkanı Muhammet Fethi Dilek, Mobilyacılar Sitesi ile ilgili kamuoyunu aydınlatmak amacıyla çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dilek, son günlerde yoğun tartışmalara neden olan kooperatif süreci ve karşılaştığı engellere dair önemli bilgiler paylaştı. Mobilyacılar Sitesi’nde Kriz Başkan Dilek, Karalama ve İftira İddialarını Yargıya Taşıdı! Mobilyacılar Sitesi’nde Şok İddialar: Dilek, Engellemeleri ve İftiralara Karşı Savaş Açtı! Dilek’ten Sert Çıkış: ‘Mobilyacılar Sitesi Projesi İçin Engeller Kasıtlı Olarak Koyuluyor! Mobilyacılar Sitesi Kooperatifi eski başkanı Elazığ Mobilyacılar Derneği (EMOSDER)Başkanı Muhammet Fethi Dilek, Mobilyacılar sitesi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Son günlerde kamuoyunun gündemini meşgul eden Mobilyacılar Sitesi ile ilgili açıklamalarda bulunan Elazığ Mobilyacılar Derneği (EMOSDER)Başkanı Muhammet Fethi Dilek kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla bu açıklamayı yapmak zorunda kaldığını ifade etti. Kamuoyunun yanıltılmasına ve kişisel itibar zedelemeye yönelik karalama kampanyalarına karşı mücadele edeceğini vurgulayan Dilek, projede emeği geçen herkesi projenin başarılı bir şekilde tamamlanması için ortak çaba göstermesi gerektiğini söyledi. *5 YILDIR TEK BAŞIMA MÜCADELE EDİYORUM Yaklaşık 5 yılı aşkın bir süredir mobilyacılar sitesi arazi ve inşaatının yapımı için tek başıma mücadele ettiğini ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı oluru ve Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları’nın onayıyla Elazığ Belediyesi ile kooperatifimiz arasında protokol yapılarak arsa tahsisi gerçekleştirildiğini ifade eden Dilek; “Protokolün imzalanmasının ardından bir taraftan arsa üzerinde hafriyat çalışmalarını başlatırken diğer taraftan da üye kayıt işlemlerine hızlı bir şekilde devam etmekteydik.  Yaklaşık 1 yıl önce İbrahim Kavaklı, Erkan Taşkın ve Ömer Ekşi beyler yanıma geldiler kendileri ve ortaklarının 10 adet mağazayı nakit satın alacaklarını paranın Erkan Taşkın'ın hesabında olduğunu beyan ettiler. Bizler de sözlerine itibar ettik, tek şartlarının ise yönetim kuruluna girmek olduğunu söylediler. Bende o dönem yönetimdeki arkadaşlarla istişare ettim ve tekliflerini kabul ettik. Biz kendilerine verdiğimiz sözleri yerine getirirken yukarıda açıkladığım isimler tarafından verilen sözlerin hiçbiri maalesef tutulmadı, bu isimler kendi üyelik ücretlerini dahi ödememişlerdir.”dedi. *İFTİRALARLA BAŞKANLIĞI ELE GEÇİRDİLER “Şahsım hakkında mesnetsiz iddialarla şahsıma çirkin iftiralar atıldı.”diyen Muhammet Fethi Dilek; açıklamasında şu ifadelere yerverdi; “Bu arkadaşlar yanlarına birkaç ismi de alarak bize karşı bir blok oluşturdular ve kooperatifin işleyişini çıkmaza soktular. Yaklaşık 7 ay önce benim ofisimde yukarıda adı geçen arkadaşlarla beraber Sümeyya Bayram,Burhan Bayram,Fatih Serdar Çevik,Osman Avcıl,Kerem Aslan,Nurullah Selçuk,Mustafa Karatepe dahil olmak üzere bir araya geldik. Bana yine iftiralarda bulundular başkanlıktan istifa etmemi, adları geçen grubun yönetime geçeceklerini ifade ettiler.”dedi. VERİLEN SÖZLERİN HİÇBİRİ TUTULMADI “Maddi manevi hiçbir emek vermeden hazıra konup istedikleri gibi yöneteceklerdi bu oyunu gördüm ve ben de sinirlendim ve artık ‘bu saatten sonra daha fazla fedakarlık yapmayacağım’ dedim. Osman Avcıl ve diğerleri de benim kooperatiften tüm alacaklarımı bugünkü değerle vereceklerinin sözünü verdiler tutanak altına alıp imzalaştık. Fakat bu güne kadar yine verilen sözler tutulmadı. Kurban Bayramından önce Erkan Taşkın’ın dükkanına gittim diğer arkadaşlar da geldiler, sözünüzü tutmadınız dedim, sürüncemede bırakarak bir yere varılmayacağını net bir dille söyledim. Durumdan memnun değilseniz bugüne kadar kooperatife ödeme yapan kendi arkadaşlarının ödediği paraları ödeyeyim siz kooperatif üyeliğinden ayrılın kooperatifin faaliyetlerini daha fazla kilitlemeyin teklifini yaptım onu da kabul etmeyip niyetlerini açık ettiler.” BENİM HABERİM OLMADAN 24 KİŞİYİ ÜYE YAPTILAR “Erkan Taşkın ve arkadaşları kooperatif karar defterini benim haberim olmadan alıkoyup, sonrasında yakın dost, eş ve akrabalarından oluşan 24 kişiyi kooperatif üyesi yapmışlardır. Yaptıkları bu üyeler bırakın mobilyacı olmayı vergi mükellefi bile değillerdir. Kooperatifimizin kendi adresinde toplantı salonumuz olmasına rağmen gazete ilanıyla, sadece yeni üyelerin haberi olacak şekilde İbrahim Kavaklıya ait olan balık restoranında 30.06.2024 saat 09.30 da toplantı kararı almışlardır. Bu konularla alakalı 25.06.2024 tarihinde Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundum.” BU İSİMLER TARAFINDAN MOBİLYACILAR SİTESİ İÇİN VERDİĞİMİZ MÜCADELE AKAMETE UĞRATILMIŞTIR “Uzun süren uğraş ve mücadelemize, yaşadığımız sıkıntılara ve maddi kayıplarımıza rağmen Mobilyacılar Sitesi için verdiğimiz mücadele yukarıda isimlerini açıkladığım şahıslar tarafından akamete uğratılmıştır. Kooperatifimizin 2023 yılı hesapları yapılan genel kurulda oy çokluğuyla ibra edilmiştir. Buna rağmen şahsımız ve kooperatifimiz hakkında ileri sürülen tüm iddia ve iftiralar tarafımızdan yargıya taşınmıştır. Tek amacım yıllardır hep konuşulan ama bir türlü hayata geçirilemeyen Mobilyacılar Sitesi’ni şehrimize kazandırmaktı. Bu uğurda verdiğim maddi ve manevi mücadele ortadadır.” MOBİLYACILAR SİTESİ’NİN EMİN ELLER TARAFINDAN YAPILMASI İÇİN GEREKEN MÜCADELEYİ VERECEĞİM “Mobilyacılar Sitesi’nin yapımı için benim verdiğim mücadelenin önüne set çekenlerin, Mobilyacılar Sitesi’nin yapımını geciktirilenlerin amacı da gayesi de bellidir. Mobilyacılar sitesinin yapılması için bugüne kadar emek sarfeden benden önceki başkanlarımızın, dernek üyelerimizin ve şahsımın emeklerinin süreci akamete uğratanlar tarafından yok sayılmasına müsaade etmeyeceğimizi ve şehrimizin yıllardır beklediği Mobilyacılar Sitesi’nin emin eller tarafından yapılması için gereken mücadeleyi vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.”dedi. Read the full article
0 notes
duyturkiye · 4 days
Text
0 notes