Tumgik
#Yusuf Bey
sananeulen · 2 years
Text
Türk Edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi 100 yapıtını sizin için derledik.. ACABA SİZ KAÇ TANESİNİ OKUDUNUZ?
1. İnce Memed, Yaşar Kemal 2. Tutunamayanlar, Oğuz Atay 3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, A. Hamdi Tanpınar 4. Huzur, A. Hamdi Tanpınar 5. Kara Kitap, Orhan Pamuk 6. Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal 7. Aylak Adam, Yusuf Atılgan 8. Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil 9. Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk 10. Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar 11. Sevgili Arsız Ölüm, Latife Tekin 12. Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu 13. Bir Düğün Gecesi, Adalet Ağaoğlu 14. Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay 15. Ölmeye Yatmak, Adalet Ağaoğlu 16. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali 17. Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay 18. Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin 19. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa 20. Devlet Ana, Kemal Tahir 21. Bir Gün Tek Başına, Vedat Türkali 22. Hakkari’de Bir Mevsim, Ferit Edgü 23. Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali 24. Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal 25. Mai ve Siyah, Halid Ziya Uşaklıgil 26. Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik 27. Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk 28. Eylül, Mehmet Rauf 29. Gece, Bilge Karasu 30. Fahim Bey ve Biz, Abdülhak Şinasi Hisar 31. 47’liler, Füruzan 32. Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş 33. Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yaşar Kemal 34. Yorgun Savaşçı, Kemal Tahir 35. Murtaza, Orhan Kemal 36. Yer Demir Gök Bakır, Yaşar Kemal 37. Tuhaf Bir Kadın, Leyla Erbil 38. Ağır Roman, Metin Kaçan 39. Orta Direk – Yaşar Kemal, 40. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana – Yaşar Kemal 41. çimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali 42. Yalnızız – Peyami Safa 43. Bin Hüzünlü Haz – Hasan Ali Toptaş, 44. Son Adım – Ayhan Geçgin, 45. Yılanların Öcü – Fakir Baykurt 46. Her Gece Bodrum – Selim İleri 47. Sinekli Bakkal – Halide Edib Adıvar 48. Sultan Hamid Düşerken – Nahid Sırrı Örik 49. Serenad – Zülfü Livaneli 50. Tol – Murat Uyurkulak 51. Ayaşlı ve Kiracıları – Memduh Şevket Esendal 52. Müşâhedat – Ahmet Midhat Efendi 53. Kinyas ile Kayra – Hakan Günday 54. Berci Kristin Çöp Masalları – Latife Tekin 55. Denizin Çağırışı – Kemal Bilbaşar 56. Kırık Hayatlar – Halit Ziya Uşaklıgil 57. Kurt Kanunu – Kemal Tahir 58. Medarı Maişet Motoru – Sait Faik Abasıyanık, 59. Odalarda – Erdal Öz 60. Yeşil Gece – Reşat Nuri Güntekin 61. Bir Solgun Adam – Selçuk Baran 62. Kurtlar Sofrası – Attilâ İlhan 63. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi – Ayfer Tunç 64. Buzul Çağının Virüsü – Vüs’at O. Bener, 1984 65. Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir 66. Gurbet Kuşları – Orhan Kemal 67. İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit 68. Mel’un – Selim İleri 69. Rahmet Yolları Kesti – Kemal Tahir 70. Bir Kadının Penceresinden – Oktay Rifat 77. Kayıp Aranıyor – Sait Faik Abasıyanık 78. Kiralık Konak – Yakup Kadri Karaosmanoğlu 79. Eski Hastalık – Reşat Nuri Güntekin 80. Mutluluk – Zülfü Livaneli 81. Şimdiki Çocuklar Harika – Aziz Nesin, 1967 82. Boğazkesen – Nedim Gürsel 83. Karartma Geceleri – Rıfat Ilgaz 84. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu – Peyami Safa 85. Sahnenin Dışındakiler – Ahmet Hamdi Tanpınar 86. Yaralısın – Erdal Öz 87. Yeşilçam Dedikleri Türkiye – Vedat Türkali 88. Ankara – Yakup Kadri Karaosmanoğlu 89. Araba Sevdası – Recaizade Mahmut Ekrem 90. Ateş Gecesi – Reşat Nuri Güntekin 91. Çılgın Gibi – Suat Derviş 92. Göçmüş Kediler Bahçesi – Bilge Karasu, 1979 93. Handan – Halide Edib Adıvar 94. Mahur Beste – Ahmet Hamdi Tanpınar 95. Şu Çılgın Türkler – Turgut Özakman 96. Tütün Zamanı – Necati Cumalı 97. Veda – Ayşe Kulin 98. Viski – Çetin Altan, 1975 99. Yalan – Tahsin Yücel 100. Zübük - Aziz Nesin
22 notes · View notes
shipperisi · 2 years
Note
admincim senle alakası yok ama şimdi bu anonimlerine diyorum yusuf bey kızı bırakmış gitmiş ikisinin arası çok iyiydi evet sonra bilen bilir yusuf gitti aylarca dönmedi bu duygu aylarca Yusufu bekledi ve Yusuf döner dönmez ayrılmak istedi ve hala bunların ismini bir arada mı tutuyorsunuz kusura bakmayın da biraz mantıkla düşünün o kıza yazık değil mi abi aylarca sevdiğini bekliyorsun ama sevdiğin gelir gelmez tamamen aradaki bağı kopariyorsn şerefsizlik bu yani bence berkay ve duygu desem daha doğru olur
Ay bir şey diyim mi, bilmiyodum olanları.. Yani evet doğru haklısınız. Fakat ben yine de değişemeyeceğim gelen anonimler bu doğrultuda. Yine de bu haklılığı değişmez, bilgi için sağ ol. Yakında #magazinmetni ni çıkarırım bu konu hakkında.
#magazin
4 notes · View notes
ecoamerica · 23 days
Text
youtube
Watch the American Climate Leadership Awards 2024 now: https://youtu.be/bWiW4Rp8vF0?feature=shared
The American Climate Leadership Awards 2024 broadcast recording is now available on ecoAmerica's YouTube channel for viewers to be inspired by active climate leaders. Watch to find out which finalist received the $50,000 grand prize! Hosted by Vanessa Hauc and featuring Bill McKibben and Katharine Hayhoe!
6K notes · View notes
northnight12 · 2 years
Text
Best Turkish TV Shows of the 2012–2013 Season
This season, Turkish television will provide a diverse range of television programmes. The rivalry between these fantastic productions improves the quality of the series, and there is no question that viewers will love this competition.
Tumblr media
It might be difficult to determine which television shows are worth watching. Taking television ratings into account, we have compiled a top ten list of the finest television shows of the 2012–2013 season. 10 – Emir’in Yolu (Emir’s Way) Genre: Drama Cast: Çağatay Ulusoy, Metin Çekmez, Deniz Uğur, Yusuf Akgün, Zeynep Çamcı, Beril Kayar, Sedef Şahin Broadcast Network/Tv Channel: Show Tv Emir'in Yolu has a really dramatic television show. Emir had fallen in love with a poor family's daughter, and they were set to marry, but Emir's sweetheart died unexpectedly. Emir embarked on a painful road to his future after losing her. 9-İffet(Purity) Genre: Drama Cast: Deniz Çakır(İffet), İbrahim Çelikkol ( Cemil), Mahir Günşiray ( Ali İhsan), Mehmet Çevik( Ahmet), Esra İşgüzar(Nimet), Zuhal Olcay(Dilek) Broadcast Network/Tv Channel: Star Tv The film ffet is based on the original film ffet. It's the story of a typical neighbourhood girl's life, which was little and happy with his young sweetheart. They were, however, impoverished and unable to marry. Her trusty lover, by the way, had begun to alter and had left her. The rape scene by her lover, which affects everything in ffet's life, was the series' breaking point. The horrible narrative continues. 8- Dila Hanım Genre: Drama Cast: Erkan Petekkaya (Rıza Bey), Hatice Şendil (Dila Hanım), Engin Şenkan (Sayit Bey), Hülya Darcan (Melek), Necip Memili (Azer) Broadcast Network/Tv Channel: Star Tv Based on the original film, Dila hanm is a dramatic narrative about a country yard. Dila Hanm is a modern woman, and his partner is a modern educated guy as well. His lover's family, on the other hand, was a conventional family with power, land, and money. After their marriage, they returned to their village, where his spouse was shot and killed by Rza bey. Dila Hanm was startled, and she met with Rza Bey, unaware that he had fired the trigger that murdered her husband. The desperate love tale continues. 7- Huzur Sokağı(Peace Street) Genre: Drama Casts: Kutsi, Güven Hokna, Selin Demiratar, Sinem Öztürk, Gökhan Mete, Nilgün Kasapbaşoğlu, Yeşim Salkım Broadcast Network/Tv Channel: ATV Huzur Soka is the season's most unexpected series. It is based on a novel and portrays the narrative of a strict Muslim family and the battle between contemporary and traditional values. It's a different scenario in the hood of strict Muslims and the city girl. This series is intriguing because of the love, the traditions, and the decision. However, there has been much criticism that the series portrays modern living as a life of wickedness and immorality. 6- Suskunlar (The Sleepers) Genre: Drama Cast: Ecevit (Murat Yıldırım), Ahu (Aslı Enver), Bilal (Sarp Akkaya), Gurur (Berk Hakman), Broadcast Network/Tv Channel: Show TV Suskunlar is based on the well-known film Sleepers. As you may know, the tale revolves around the mistreated children of a correctional facility who grow up and seek vengeance. Cima Watch has had a lot of success and is doing well in the ratings. It's an extremely difficult series. 5- Karadayı Genre: Drama Cast: Kenan İmirzalıoğlu, Bergüzar Korel, Çetin Tekindor, Rıza Kocaoğlu, Melike İpek Yalova Broadcast Network/Tv Channel: ATV 4- Öyle Bir Geçer Zaman Ki (The time passes) Genre: Drama Cast: Erkan Petekkaya (Ali), Ayça Bingöl (Cemile), Aras Bulut İynemli (Mete), Mete Horozoğlu (Soner), Wilma Elles (Caroline), Yıldız Çağrı Atiksoy (Berrin), Farah Zeynep Abdullah (Aylin), Emir Berke Zincidi (Osman) Broadcast Network/Tv Channel: Kanal D The Akarsu family is the focus of Oyle Bir Gecer Zaman Ki, which is set in the 1960s. Ali Akarsu is the family patriarch, and he works as a sailor and ship captain. He is married to Cemile, and they have four children: Berrin, Aylin, and Mete, all of whom are in high school, and Osman, who is five years old. When Ali departs on one of his excursions, he has an affair with Carolin, which causes the Akarsu family to disintegrate. 3- Kurtlar Vadisi(The Valley of The Wolves) Genre: Action Cast: Necati Şaşmaz (Polat Alemdar), Gürkan Uygun (Memati), Kenan Çoban (Abdülhey), Erhan Ufak (Erhan) Broadcast Network/Tv Channel: ATV Kurtlar Vadisi Pusu is one of the most well-known Turkish series in the globe. It is the narrative of a guy who fights up against the deep state, worldwide terror, global secret forces, and Israel's aggression. 2- Kuzey Güney (North&South) Genre: Drama/Romance Cast: Kıvaçt Tatlıtğ (Kuzey), Buğra Gülsoy(Güney), Bade İşçil (Banu), Öykü Karayel(Cemre) Broadcast Network/Tv Channel: Kanal D "Kuzey Güney" is a new television series project based on the narrative of two brothers with opposing personalities who fall in love with the same lady. Kvanç Tatltu plays Kuzey (North), and Bura Gülsoy plays Güney (South), with Bade şçil and ykü Karayel also appearing. Also, their narrative is a little more convoluted; an accident affects their lives, and while living in the same house, their lifestyles diverge. 1- Muhteşem Yüzyıl (The Magnificent Century) Genre: History/Romance Cast: Kanuni Sultan Süleyman (Halit Ergenç), Meryem Uzerli (Hürrem Sultan), Okan Yalabık (İbrahim Paşa), Selma Ergeç (Hatice Sultan), Nur Fettahoğlu (Mahidevran Sultan), Mehmet Günsür (Şehzade Mustafa) Broadcast Network/Tv Channel: Star TV Muhteşem Yüzyl is the best show of the 2012-2013 season. It is based on the life of Kanuni Sultan Süleyman (Suleiman The Magnificent) and his queen Hürrem Sultan's love. In Turkey, the series is extremely popular. The diverse cast and guest actors keep the series intriguing, and the plot keeps viewers anticipating the next episode. It is unquestionably a rating killer.
3 notes · View notes
reallifesultanas · 3 years
Text
Portrait of the daughters of Mehmed IV / IV. Mehmed lányainak portréja
IV. Mehmed szultánnak csupán három lánya érte meg biztosan a felnőttkort. Only three of Mehmed IV's daughters reached adulthood for sure.
Hatice Sultan
Hatice was Mehmed's eldest daughter, born in 1660 (or earlier). Her mother was probably Emetullah Rabia Gülnüş Sultan. Her wedding took place in 1675, after her father returned home from the Polish campaign and organized a huge series of ceremonies to crown the victory. It was then that the two brothers of Hatice, Mustafa (later Mustafa II) and Ahmed (later Ahmed III), were circumcised. Hatice Sultan’s husband was Musahip Sarıkçı Mustafa Pasha, with whom their first child, Sultanzade Mehmed Bey, was born the following year. Then in 1677 another son was born, Hasan Bey.
Hatice was widowed in October 1686, and from then on her sons were taken to the palace to be educated there. She lived as a widow for a time but was remarried in 1691. This time Moralı Hasan Pasha became her husband, who rose to the rank of Grand Vizier. After 1695, Hatice Sultan gave birth to a girl, Ayşe. We know this because it was recorded that after the birth, the Valide Sultan, Emetullah Rabia Gülnüş, visited her daughter in her palace. And Emetullah Rabia Gülnüş was a valide from 1695. The little girl probably died in 1717.
A high rank, an influental life was soon followed by a loss of grace, and Hatice's husband was exiled to Izmit in 1704. Hatice asked permission from the sultan to go with her husband, which she received, so she also traveled to Izmit. In 1707 the pasha was then pardoned, and was made the governor of Rakka. Hatice no longer followed the pasha there but returned to Istanbul. The pasha died in December 1713 and Hatice was widowed again. She never remarried. 
Hatice spent her widowhood with collection porcelains and making parties. One of these parties happened during the disastrous revolt of 1730. We cannot rule out that she was also part of the rebellion. She was holding a banquet for the sultan and the grand vizier, along other high-ranking dignitaries, at her palace and it seems like she prevented the grand vizier from moving on to Istanbul that night in order to take immediate action against the rebels. We dont know if she did that because she secretly was a member of the opposition party, or she was just making a mistake? Anyhow, it led to her brother Ahmed Ill’s dethronement.
She lived a long life, seeing the reign of a total of six sultans: her father Mehmed IV; her uncles Suleiman II and Ahmed II; younger brothers Mustafa II and Ahmed III; but even her nephew's reign as she was alive during the reign of Mahmud I. She died on July 5, 1743, and was buried in the complex of her grandmother, Turhan Hatice.
Tumblr media
Fatma Emetullah Sultan
Certainly she was born after 1675, because the ambassador report written in 1675 does not list her among Mehmed's children. Usually 1675 is given as her date of birth for this reason, but considering that she was married in 1695, it seems to be early in 1675, her date of birth may be closer to 1680. The identity of her mother is likely Emetullah Rabia Gülnüş, based on her name.
Her first husband was Tırnakçı Çerkez İbrahim Pasha, whom she married in September 1695. Their first child, Rukiye Hanimsultan was born in 1696. Rukiye Hanimsultan reached adulthood and died around 1720.  About her daughters we know that: in 1708, Rukiye Hanimsultan married Sirke Osman Paşa (d. 1724), who had been called from Bosnia; after Rukiye Hanimsultan died, Sirke Osman Paşa married Emetullah Sultan, one of the daughters of Mustafa II.
Fatma Emetullah's first husband was executed in 1697, and then the widow sultana remarried in 1698. This time Topal Yusuf Pasha was the designated husband from whom a daughter was born in 1700, Safiye Hanimsultan, who died young, presumably in 1711. Fatma Emetullah is believed to have died in December 1700 of birth-complications due to the birth of Safiye Hanimsultan. Other sources suggests she died of plague, another suggests she died of tuberculosis. Her funeral procession started from her mansion in Bayezit, with the Chief of Black Eunuchs Nezir Agha and her husband Yusuf Pasha leading it, passed in front of the Alay köşkü, and terminated at the Valide Mosque, where she was laid to rest next to her father Mehmed IV.
Tumblr media
Ümmügülsüm / Ümmi Sultan
She was born around 1680 but the identity of her mother is unknown. One of her first mentioning is from a harem register of 1691, when her uncle Suleiman II moved the harem to Edirne. She is the only niece to show up on the list, which raises interesting questions. Her sister, Fatma Emetullah, was also not yet married at the time, yet she is not mentioned in the list. This is because Fatma Emetullah certainly spent her time in the Old Palace next to her mother, Emetullah Rabia Gülnüş. The fact that Ümmügülsüm was not in the Old Palace may indicate that she may not have been the child of Emetullah Rabia Gülnüş Sultan or Afife Hatun living there. Her mother could have been someone else who might have already died, so the little princess could stay at Topkapi Palace.
Ümmügülsüm was very close to her uncle Ahmed II. She was the one who married her off in December 1693 to his close servant, Silahdar Çerkes Osman Pasha. They settled in a luxurious palace with the Pasha and had at least two children together. Their daughters were Hatice Hanimsultan and Fatma Hanimsultan, of whom Fatma probably reached adulthood and died around 1730. We know nothing more about the children of Ümmügülsüm. Ümmügülsüm and the pasha were very influential, living a magnificent life. In April 1694, for example, they held a huge party in their palace, for which the sultan, his Haseki - the last Haseki - Rabia, and several political leaders attended. Ümmügülsüm Sultan died before her fortieth birthday in 1720. Some say smallpox caused her death. She was buried in the mosque complex of Turhan Hatice.
Tumblr media
Beside these daughters, Mehmed IV's had other daughters as well. One of them is Ayşe, who was born around 1673/4, and died young. Her mother was certainly Emetullah Rabia Gülnüş, the Haseki Sultan of Mehmed. All we know is that the princess was promised to Kara Mustafa Pasha around 1675/6, but the wedding could never take place because the princess did not reach adulthood.
Two anonymous sultanas are also known, who are listed as daughters of Mehmed. All we know is one of them married Kasım Mustafa Pasha in 1687, who was Edirne's beylerbey. The other girl is said to have been the daughter of Gülbeyaz. Beside them, some also mention a girl named Gevher or Gevherhan, who may have been Mehmed IV’s sister rather than her daughter and they consider her as her daughter just because of a mistake.
Used sources: J. Dumas - Les perles de nacre du sultanat; N. Sakaoglu - Bu Mülkün Kadin Sultanlari; M. C. Uluçay - Padişahlarin Kadinlri ve Kizlari; A. D. Alderson - The Structure of the Ottoman Dynasty; L. Peirce - The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire; C. Finkel - Osman's Dream: The Story of the Ottoman Empire; M. Özgüleş - The women who built the Ottoman Empire: Female Patronage and the Architectural Legacy of Gülnüş Sultan
*    *    *
Hatice Sultan
Hatice volt IV. Mehmed legidősebb lánya, 1660-ban (vagy korábban) született. Édesanyja valószínűleg a szultán Haszekije, Emetullah Rabia Gülnüş volt. Esküvőjére 1675-ben került sor, miután apja hazatért a lengyel hadjáratból és a győzelmet megkoronázván hatalmas ünnepségsorozatot rendezett. Ekkor került sor Hatice két öccsének, Musztafának (későbbi II. Musztafa) és Ahmednek (későbbi III. Ahmed) a körülmetélésére. Hatice Sultan férje Musahip Sarıkçı Mustafa Pasa lett, akivel a következő évben megszületett első közös gyermekük, Sultanzade Mehmed Bey. 1677-ben született még egy fiuk, Hasan Bey.
Hatice 1686 októberében megözvegyült, fiai innentől a palotába kerültek, hogy ott oktassák őket. Egy ideig özvegyen élte életét, de 1691-ben újraházasították. Ezúttal Moralı Hasan Pasa lett a férje, aki a nagyvezíri rangig emelkedett. 1695 után Hatice Sultan életet adott egy kislánynak, Ayşénak. Ezt onnan tudjuk, mert feljegyezték, hogy a szülés után a valide szultána, Emetullah Rabia Gülnüş meglátogatta lányát annak palotájában. A kislány valószínűleg 1717-ben hunyt el.
A magas rangot, befolyásos életet hamarosan kegyvesztettség követte és Hatice férjét 1704-ben Izmitbe száműzték. Hatice engedélyt kért a szultántól, hogy férjével tarthasson, melyet megkapott, így ő is Izmitbe utazott. 1707-ben aztán a pasának megbocstottak és Rakka kormányzójává tették meg. Hatice oda már nem követte a pasát, hanem visszatért Isztambulba. A pasa 1713 decemberében elhunyt, Hatice pedig megözvegyült. Hatice sosem házasodott újra. 
Özvegységének éveit arra használta, hogy porcelánt gyűjtött, és ünnepélyes esteket szervezett. Az egyik ilyen este épp egybeesett az 1730-as lázadással. Egyesek szerint Hatice maga is felelős volt az eseményekért, ugyanis nem engedte a nagyvezírnek - aki jelen volt az estélyen -, hogy távozzon és a lázadással törődjön. Lehet, hogy Hatice ezt szánt szándékkal tette, mert a lázadókkal volt titkon, de az is lehet, hogy egyszerűen végzetes hibát vétett. Akárhogyan is, a lázadás során Hatice öccsét, III. Ahmedet trónfosztották. 
Hosszú életet élt, összesen hat szultán uralkodását látta: apjáét IV. Mehmedét; nagybátyjaiét II. Szulejmánét és II. Ahmedét; öccseiét II. Musztafáét és III. Ahmedét; de még unokaöccse I. Mahmud uralkodása alatt is életben volt. 1743 július 5-én hunyt el és nagyanyja, Turhan Hatice komplexumában temették el.
Tumblr media
Fatma Emetullah Sultan
Minden bizonnyal 1675 után született, mert az 1675-ben írt követi jelentés nem listázza IV. Mehmed gyermekei között. Általában 1675-t adják meg emiatt születési idejének, de figyelembe véve, hogy 1695-ben házasították ki, az 1675 korainak tűnik, inkább lehet születési ideje közelebb az 1680-hoz. Édesanyja kiléte neve alapján valószínűsíthető, így Emetullah Rabia Gülnüş szultána lányaként tekintenek Fatma Emetullahra.
Első férje Tırnakçı Çerkez İbrahim Pasa volt, akivel 1695 szeptemberében házasodtak össze. Egy gyermekük született, Rukiye Hanimsultan 1696-ban. Rukiye Hanimsultan megérte a felnőttkor és 1720 környékén hunyt el. Fatma Emetullah első férjét 1697-ben végezték ki, majd az özvegy szultána 1698-ban újra férjhez ment. Ezúttal Topal Yusuf Pasa volt a kijelölt férj, akitől 1700-ban egy lánya született, Safiye Hanimsultan, aki fiatalon elhunyt, vélhetően 1711-ben. Fatma Emetullah vélhetőleg A Safiye Hanimsultan születése során fellépő szülési komplikációk miatt halt meg 1700 decemberében.
Tumblr media
Ümmügülsüm/Ümmi Sultan
1680 között született, édesanyja kiléte nem ismert. Egyik első említése egy 1691-ből származó háremjegyzék, mikor nagybátyja II. Szulejmán a háremet Edirnébe kölöztette. Ő az egyetlen unokahúg, aki a jegyzékben feltűnik, ami érdekes kérdéseket vet fel. Nővére, Fatma Emetullah ekkor szintén nem volt még kiházasítva, őt mégsem említi a jegyzék. Ennek oka, hogy Fatma Emetullah minden bizonnyal a Régi Palotában töltötte idejét édesanyja, Emetullah Rabia Gülnüş mellett. Az, hogy Ümmügülsüm nem a Régi Palotában volt arra utalhat, hogy talán nem az ott élő Emetullah Rabia Gülnüş Sultan vagy Afife Hatun gyermeke volt. Édesanyja valaki más lehetett, aki talán már elhalálozott, így a kishercegnő a Topkapi Palotában maradhatott.
Ümmügülsüm igen közel állt nagybátyjához II. Ahmedhez. Ő volt az, aki kiházasította  szultánát 1693 decemberében Silahdar Çerkes Osman Pasához. A Pasával fényűző plotában telepedtek le és legalább két gyermekük született. Lányaik, Hatice Hanimsultan és Fatma Hanimsultan voltak, akik közül Fatma valószínűleg megérte a felnőttkort és 1730 körül hunyt el. Nem tudunk mást Ümmügülsüm gyermekeiről. Ümmügülsüm és a pasa igen befolyásosak voltak, pezsgő életet éltek. 1694 áprilisában például hatalmas ünnepélyt rendeztek palotájukban, melyre hivatalos volt a szultán, annak haszekije - az utolsó Haszeki - Rabia és több politikai vezető is. Ümmügülsüm Sultan negyvenedik születésnapja előtt hunyt el, 1720-ban. Egyesek szerint himlő okozta a halálát. Turhan Hatice mecsetkomplexumában temették el.
Tumblr media
Mehmednek a fentebb leírt lányok mellett voltak további lányai is. Egyikük, egy Ayşe nevű kislány volt, aki 1673/4 környékén született és korán meghalt. Édesanyja minden bizonnyal Emetullah, Rabia Gülnüş, a szultán Haszekije volt. Annyit tudunk, hogy a hercegnőt 1675/6 környékén odaígérték Kara Mustafa Pasához, ám az esküvő sosem jöhetett létre, mert a hercegnő nem érte meg a felnőtt kort.
Két névtelen szultána is ismert, akiket Mehmed lányaiként jegyeznek. Egyikükről annyit tudunk, hogy Kasım Mustafa Pasához ment nőül 1687-ben, aki Edirne helytartója volt. A másik lány a legendák szerint Gülbeyaz lánya volt. Mellettük néhányan egy Gevher vagy Gevherhan nevű lányt is szoktak említeni, aki lehet, hogy inkább volt Mehmed testvére, mint lánya és csupán keveredés miatt tekintik néhányan az ő lányaként.
Felhasznált források: J. Dumas - Les perles de nacre du sultanat; N. Sakaoglu - Bu Mülkün Kadin Sultanlari; M. C. Uluçay - Padişahlarin Kadinlri ve Kizlari; A. D. Alderson - The Structure of the Ottoman Dynasty; L. Peirce - The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire; C. Finkel - Osman's Dream: The Story of the Ottoman Empire; M. Özgüleş - The women who built the Ottoman Empire: Female Patronage and the Architectural Legacy of Gülnüş Sultan
22 notes · View notes
Text
Abu Hanifas eigentlicher Name ist al-Numan ibn Thabit ibn Zuta, aber er ist im Wesentlichen nur bekannt unter seinem Beinamen Abu Hanifa. Nach Abu Hanifa ist die Rechtsschule der Hanefiten, eine der vier sunnitischen Rechtsschulen benannt.
Er war ein Gelehrter der islamischen Rechtswissenschaft und war iranischer Abstammung. Über seinen Vater wird berichtet, dass er Zaroastrier aus der Stadt Kabul war. Abu Hanifa wirkte in Kufa. In einer anderen Version war sein Großvater Zuta ein befreiter Sklave, der aus dem Iran nach Kufa kam und dort vom Stamm der Taim aufgenommen wurde.
Abu Hanifa war ca. zwei Jahre lang Schüler von Imam Sadiq (a.), dem er allerdings in einigen Aspekten widersprach. Im Gegensatz zu den Vorgaben seines Lehrers Imam Sadiq (a.), der ihm dringend riet als vierte Quelle der Erkenntnis den Vernunftschluss [aql] anzuwenden, wird die Einführung des Vergleichsschlusses [qiyas] auf Abu Hanifa zurückgeführt, wofür ihn sein Lehrer heftig kritisierte. Zu Abu Hanifas weiteren Lehrern, der ihn beeinflusst hat, zählte Hammad ibn Abu Sulaiman.
Zu Abu Hanifas bedeutendsten Schülern zählen Abu Yusuf (715-798) und al-Schaybani (749/50-804). Abu Hanifa verfasste selbst keine schriftlichen Werke, seine Lehre ist durch die Schriften seiner Schüler überliefert, u.a. bei Abu Yusuf in "Ichtilaf Abi Hanifa wa ibn Abi Layla" und Al-Schaybani in seiner Schrift "al-Hudschadsch". Von seinen heutigen Anhängern wird Abu Hanifa auch Imam-ul-Adham (der große Imam) genannt.
Im Jahr 763 n.Chr. bot ihm der abbasidische Kalif Mansur das Amt des obersten Richters an, da er Abu Hanifas inhaltliche Opposition zu Imam Sadiq (a.) für sich nutzen wollte. Es gibt Schilderungen, in denen Abu Hanifa den Herrschern einige Urteile gegeben hat, wie es z.B. Abu Awana wiedergab. Da Abu Hanifa aber einige Güter geerbt hatte und aufgrund seines bescheidenen Lebensstils daher lange Zeit unabhängig bleiben konnte, bevorzugte er es auch weiterhin unabhängig zu bleiben und sagte mit einem höflichen Brief ab, in dem er darauf hinwies, dass er für den Posten nicht qualifiziert genug sei. Mansur war erbost über die Ablehnung und warf Abu Hanifa Lüge vor. Daraufhin schrieb Abu Hanifa, dass der Kalif bestätigen würde, wie ungeeignet er sei, denn ein Lügner hätte auf dem Posten des obersten Richters nichts zu suchen. Daraufhin ließ Mansur Abu Hanifa festnehmen und foltern.
Abu Hanifa starb im Gefängnis 765/7 n.Chr. und wurde auf dem Gräberfeld "al- Chaidhuran" bei Bagdad begraben, und später wurde ein Schrein über seinem Grab errichtet.
Tumblr media
3 notes · View notes
halalgirlmeg · 3 years
Text
Music and God
By Kaylan Harper
One time, I caught myself singing in church. It was no church hymn, it was from Beyoncé’s extended Bday album. The tune was catchy and fun. But my best friend at the time scolded me. “Girl you can’t be singing that in church!” Shame warmed my face.
I mean, to me it was just singing. I didn’t cuss, I didn’t think I was disrespectful, but apparently, I had done something wrong. Maybe it never occurred to me that I shouldn’t be singing “Get Me Bodied” in church because, well, my Mom didn’t exactly raise me in the church. Sure, she took me occasionally, but she often went on her own. So, I always felt weird spending the summer with my friends and going to church Sundays and Wednesdays like clockwork. As I got older, it became clear that some music is not made for church. Not Queen Bey nor the like, and if you came across some staunch Black Christians, not even Kirk Franklin. The gist was, there was a time and a place for music and a time and a place for God.
Honestly, if I was conflicted on such a concept where God and Music are separated, my conflict would only become deeper once I converted to Islam.
You could talk to a few Muslims on the topic of music and you’re bound to get a few different answers. However, some remain adamant that music is haram, or forbidden.
As a brand-new convert, I wanted to be perfect. I wanted to prove to God that I was worthy. I wanted my mother to know that this wasn’t some ploy for attention. So, I wasn’t going to be bisexual anymore. I wasn’t going to drink when I turned 21. I wouldn’t have sex until I found the perfect Muslim man. I was going to cut out music from my life.
But, when you push yourself like that, reality pulls you back.
It took me a while to realize that Allah swt didn’t want me to completely change myself. Islam needed to work with me and my life. Not the other way around.
Athans remind us as Muslims to pray at designated times throughout the day, and they’re sounds are very captivating to me. Athans remind me of music.
When I first started to pray, I would look up the prayer times on a website and prayed in bathrooms and empty bedrooms. Then I discovered the Athan. The default Athan that came from my phone was cacophonous. It was so ugly, I cringed when it went off. Until I found an Athan that was so soothing and melodic that I’d remember the rhythm and sing it occasionally.
From something so beautiful, there is God and yet, it sounds like something where others feel God is not.
I’m confused.
How is music haram when God is there, when God fits the bass line, when God rests in the bars. I love music like I love God. I hope that isn’t blasphemous, so allow me to explain. Did God create me? He did, so he created the love I have for music, and through music God watches over me. Is God not with me when other Black Women give me confidence rapping on the beat? Is God not with me on my commute every day I find myself going to work? I think he is, and I know because music is always there. To put it simply: Music is a form of God. It keeps going and playing when my prayer mat is nowhere to be found. Music plays even when I feel like this world might kill me from the grief I feel.
I had a friend once tell me that prayer and Allah swt is what made her feel better, and I felt ashamed. It wasn’t her fault that I felt this way, not at all, but it’s hard not to compare yourself when some people walk around with what seems to be stone cold faith. It’s hard not to compare yourself when people act as if a religious person, as if a pious person has one kind of attitude or one kind of look.
I’m no prophet. I’m no Yusuf.
I’m no Maryam. I’m no Asiya bint Muzahim.
I’m just me, and Allah swt is always with me.
32 notes · View notes
calypsoff · 3 years
Text
Sixty Eight. Part 4
Tumblr media
These Fenty slides have come in handy, they actually match my silky dress “you killed this sis, like really have” Rajad hugged me “awww my baby” kissing his cheek “I have missed you, I’m glad you made it for the party, you think big sis did good yeah” he nodded his head “this party is dope” I cooed out; that means I have done good if Rajad is praising me like this. I think I have done well for myself, and just to see his face and how happy he is about this party, it’s really made me happy to see him that happy. First thing he said was about his dad being in a club, let me get up and greet my in laws actually “I’ll be back” I said to my team as I walked off “Robyn, hi” Joyce is the cutest “awww my mother in law looking cute as ever, I love this dress” hugging her close “oh you smell so good” she really does “thank you sweetie, where is your mother. I can’t see her” moving back from the hug “following Chris around somewhere but I am so glad you came out for his party, to see his little face light up seeing you all” placing my arm around Joyce “I know, he got so happy, but look at you. This is amazing, oh Robyn I can’t wait to see my second grandchild” Joyce is staring at my bump “I am pretty nervous about it actually, giving birth is a part where I’m trying to not think about but it’s making me nervous, a lot” Desean is just staring at me, not sure if it’s me or my boobs, teenage boys “you ok baby?” He blushed instantly “the cutest but I am excited for it, I would like you to come to Cali when I do give birth. There is waiting rooms and stuff, I want both of you to be there. Just like my family will be here so do come” Joyce looked so overjoyed I said that “hi Robyn, you look amazing” I cooed out as Clinton hugged me “thank you, fresh bald head for the party” he bust out laughing “shined too” I can tell it was shined, he looks handsome like his son. Dennis came over to us “let’s take a picture” placing my hands on Desean’ shoulders.
Boys will be boys, they are just being boys and rowdy “Rihanna” Jay hugged me “thank you so much for coming out, you didn’t need too” he stepped back stuffing his hands in his pockets “anything for you, it was good to perform and have a little fun. I just saw your husband actually; he is very excited” I chuckled “are you staying or do you need to go. I know you mentioned that you need to go and couldn’t stay like that, would be nice if you could” he sighed out “for a few drinks I will then I do need to go” I am glad he can “how have you been? I see you are coming far along with the baby; I was telling Bey that Rihanna will be having the baby soon. I can’t believe how far she come in her career and even her personal career. I am so proud of you, but good seeing you in high spirits” hugging Jay again “thank you, it’s been a long time coming. There has been hard times, many of them but I am at a point in my life where I am happy now, I feel ready to even make another album, I am feeling very less negative. My hormones were awful, but I am positive about everything now but thank you for this. I asked and then I was like he’s in New York, what am I doing but you came, Diddy is coming too, crazy enough. Chris has been making friends along the way, he’s loveable” Jay nodded his head “he is, he’s settled in well. Was worried at first because there were issues, but you dealt with that, media are vultures so we need to be careful but you, you stay safe and when you’re ready to come, do that. I can’t wait to meet the future star” placing my hand over my bump “likewise” I sighed out smiling to myself proud.
I have been doing my rounds, saying hi to everyone I can find and have yet to find my husband. He is somewhere and I can hear him, but he is too busy having fun “hey Rih” looking up “oh hey Drake” getting up “no it’s ok sit, how are you?” I remained seated, if I can sit then I will “I am fine, you?” I asked, he pulled a chair up to me “just you seemed to have ignored me and I get it, you probably dislike me for what happened at my place” oh he noticed that “you are here for Chris because he really adores you and the team, best friends you know” I shrugged, I mean he should have known and he is aware on what these bitches like “I have the greatest respect for you; I wouldn’t ever lie to you in any way. I didn’t think India would have done all of that, I did understand that he may have been in some sort of trouble, but I didn’t think India would have done that” a guilty man “you know how these bitches are like, they see my man as fresh blood and he was in that position because of you. Now you have been in the game to know that, I feel like you were testing the waters out to see if he would” Drake shook his head “I promise you no” I don’t believe him “let’s leave it, it is what it is but don’t play with my family or better yet my marriage, I can’t trust you with my husband so he won’t come to your home like that, you put me through shit” Drake’ face softened, didn’t think he would get this kind of reaction “let’s leave it to that” I can vaguely see Chris “hey” I smiled at Chris, he just stared at me and then looked up and pointed up “thank you; what did I deserve to have you, oh my god!” Chris rushed over and leaned over hugging me “thank you, thank you, thank you” he kept kissing my cheek “stop it, enjoy yourself baby, go and party” looking up at him “thank you” nodding my head “I know” pecking his lips.
I am tired just going around saying hi to people, Diddy came, he actually gave us Ciroc for free for this event so of course I invited them “is this the mother corner?” seeing both Majesty and TJ’ son here in the corner, I don’t know how but they are asleep in this loud environment “I peeped you with Drake” sitting next to Mel “you did, well I told him how disappointed I am with him. Chris calls him a friend but you couldn’t protect him from that, he was just giving me shit excuses so I just accepted it and said let’s move on, you’re his friend so there is that” waving my hand “I am over it, he can just next time realise that my husband is faithful, I feel he was testing the waters out, if India didn’t bark he wouldn’t have barked, trust me” Mel’ eyes widened “anyways, moving on. Chris has to give me a foot massage after this, once he is over everything” Mel giggled “well he will do anything for your feet won’t he” Mel winked at me “ma’am” I cackled “don’t start” she needs to not speak another word “shoutout to Rihanna, give it up to her” Pour it Up started playing, I stood up with my virgin cocktail “strip clubs and dollar bills” lifting my drink up singing and then twerked in Mel’ face, shaking my head laughing “I can’t” laughing “I can’t do that to my baby” I laughed “shut up, that baby can wait. The fuck” Yusuf is a bad influence “you’re a mess” I laughed pointing at him “bands make your girl down” I assumed my legs were going to give but I went down and got up without an issue “aye, aye, aye. That’s my girl” these are bad “done!” I spat sitting down, I can’t be like this sober.
Chris’ cars should be arriving soon, I hope soon because then he can do what he likes. I have his suit jacket; we are getting to that point “how many virgin cocktails have you had?” rolling my eyes “let me see the commotion” getting up, I want to see the shouting now this March Madness song came on. I miss weed so much, like just smelling it right now is making me jealous. Rich just came out of nowhere “rowdy men” he said, letting out an oh as we made our way. I am just wondering why they are crowding, I am being nosey “mind out, move! Rich pushed some of the people out of the way, they was about to say something but I mean of course, I am Rihanna so they can’t say shit but move out the fucking way. Seeing Chris and then Diddy, oh we not at this point, Diddy cannot dance for shit “you on that grandpa dance, you know that” Chris said pointing at him “no, no. Just watch my shoulder, smooth” he shimmied his shoulders, shaking my head laughing “go on Breezy, you got something for that ass. Go! Show him the moves” I grinned watching “move out, move out” shuffling back with the crowd, Drake and him started bopping, he is actually Chris’ hypeman and it’s making me laugh, my eyes widened and everyone just fell out even I was impressed “no fucking way” I am so impressed by that, did he just land on beat too “yes, that’s how country niggas do it!” Rorrey dapped him “you a robot, you’re a robot. I can’t” that is so impressive.
This is the main part for me “the cars are coming, let’s get ready to go outside. Rajad, tell the DJ. It’s time” Rajad walked off “what is happening?” Joyce asked, she doesn’t even know either but she will be seeing it now “you will see” I smiled, I just can’t wait to see his face. His reaction all day has been shock after shock and now this so I can’t for him to see it “hold up, hold up. Can everyone make their way outside, we need everyone outside. I repeat, everyone outside” getting up from the seat, looking over at Chris. He looks a little tipsy, but not so much just a little. I want to make sure he goes outside “come on, everyone out please” everyone is just staring, I know these people can walk out quicker. Waving Chris over, he caught me waving at him. He rushed over to me “what is happening, you good? Everything good” I shrugged “I don’t know, I think maybe a security issue. Let’s just go outside” Chris looks like a deer caught in headlights, he is partying hard, and I love that for him “ok, as long as you’re ok” he placed his arm around me “you not drunk are you?” I asked him “I had a few shots” he laughed “but that is because they are birthday shots, but I am not that drunk, don’t worry. I am just so happy Robyn; I can’t thank you enough. You have made all my birthdays, you have, and I love you” nodding my head “it’s ok Poppa, let’s just go outside” walking off with Chris with his arm around me “I just wish I could take it in, I am just in the moment thinking wow. It’s crazy, best birthday ever! Like I don’t mind if it’s ended now, it’s just a good day” I will let him continue to mumble and talk his shit.
I feel so giddy inside, It’s excitement because honestly he is not expecting it “shall we just go home, honestly I have had a good time here and I don’t wait you to stand around” Chris looked down at my feet “baby I changed out of my heels, I was not about to wear them” Chris busted out laughing “aight, this is funny, and cute” looking over seeing that everyone has moved to the sides and it’s only Chris and I stood in the middle and he hasn’t noticed anything at all, I just find my husband so cute because he doesn’t think anything of it, he doesn’t expect that, his expectations is so low and he’s the sweetest. Hearing the engine rev as it slowly pulled up, looking at the first Lamborghini his one “I was thinking what if we went away on holiday before the baby comes, just you and me” nodding my head, he is just doesn’t care “yeah, baby look what just pulled up” I mumbled, everyone is just stood waiting for his reaction and he’s talking about holiday. Staring at his face, I want to see his reaction “what about it? It’s nice” the guy got out of the car, I don’t want to say it to him, I want him to figure it out “Chris Brown?” he pointed at Chris “uh yeah?” Chris is all confused “catch, happy birthday” he threw the key in the air, Chris caught it luckily “what!?” he spat and then looked at me “happy birthday poppa, it’s your car” placing my hands behind my back smiling ever so wide, he looked at the key and then at me again, he is trying to process it “no” he stepped back “no” he kept walking back “no way” he placed his hands on his knees “oh my god” he seems wounded “congratulations nigga, you rolling” the second car rolled up behind it, these are actually cute “no way” Chris is dramatic when he wants to be and I think his performance starts now “no way!” he spat and then turned away.
Chris turned back around “oh man” the guy held out the key to him “happy birthday” clasping my hands together in awe, Chris put his head down and then made his way over to me. Wrapping his arms around me “it’s ok” I didn’t want him to cry “this is too much Robyn, no way” rubbing his back “you deserve it, don’t cry” Chris moved back from me as he wiped his tears “I don’t deserve this woman, like probably thinking why I am crying. I ain’t expect this, all of this. She is literally my other half, and I am just a country nigga I ain’t do this flashy stuff, she literally” Chris sobbed out “she literally had my back when I was down, and I mean down where I didn’t want to be here and this” Chris looked at me, he is so emotional “you know I got you Chris” placing my hand on his torso, he leaned down pressing a kiss to my lips, wiping his tears with the back of my hands “go and look, they are both yours, second one is more family car but go on” everyone started clapping and cheering as he walked off “look at you nigga! This is the new shit!” let the boys cheer him up “Robyn you have really spoilt him, oh my god” Joyce said, she is a wreck like her son “he deserves it, he really does” looking over at Chris losing his mind over cars, these boys are so easily pleased by the smallest things and I find that funny.
I thought before everyone just gets drunk or whatever, I would do my little speech and thank people for coming “no, I am not singing” snatching the mic from the DJ, he keeps asking me too, but I think the fuck not, I won’t be doing that today “I won’t be long, can you all just listen. Thank you” I sound so grumpy, but I know they saw me get on stage, but Chris is listening so that is all that matter, someone did a wolf whistle “thank you Melissa” I know it’s her “I don’t want to waste too much time and be speaking on emotional things; I want you all to have fun and have a blast. It’s on me, first and last time but I just want to thank everyone that came out for Chris’ birthday. I appreciate it and so does he, you all made his day extra special. Happy Birthday Chris, you deserve this. All of this you deserve it, you missed out on so much of your life and you never got to live your life the way you wanted too, and now you’re married so fun is over” everyone laughed “but doesn’t mean it is over, you can still have fun within reason but back to the point, Chris has been through a lot and I have seen him at his lowest, moments where I thought I would have lost him. You are the most deserving of this and I love you. By the way the big car, whatever it’s called. That is the one where you take me around, the end. Have a nice night” holding the mic to the DJ, I am done.
I made Dennis send me the picture of Chris and I arriving, we look good as hell and I want to post it of us. Adding a caption ‘Our baby got the flyest parents’ pressing send on the post “I think it’s time for mommy to go to bed” I announced “Monica?” Noella asked “moi, me. I need to go, I can’t deal. It’s late and they want to party even more so let me go, TJ left that damn boy there like a piece of trash. Men” shaking my head “are you going with me? Rich, get the child” I said to him, I don’t play it’s not nice to just leave a baby like that for ages “I was about to come to you, I am going home ok? I can’t stay here any longer, so you come home when you like ok?” Chris nodded his head “don’t get too drunk, remain like this” fixing his shirt “I come to check on the baby” nodding my head slowly “the one baking in my stomach?” I questioned “yeah, is she ok?” I shushed him “baby it’s ok, let’s just not speak. I am going, tell TJ his baby will be at the home, he has ditched his child in the corner. Where is he?” Chris shrugged “never mind just tell him he is at the house, I am going” I added again “you know what, I love you so much. Like I cry thinking about it” Rorrey yanked Chris away, I needed that actually, but I think he understood that.
7 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Text
Alişer, Koçgiri-Batı Dersim ilişkisi ve Ümraniye olayı (6)
Tumblr media
Kolaj: Independent Türkçe
Celalettin Can
1920'li yıllarda Anadolu'da olaylar, baskınlar birbirini takip ediyor, çatışmalar yaygınlaşıyordu.
Alişer 24 Temmuz 1920'de Refahiye-Kuruçay arasında cephane taşıyan askeri kafilenin önünü kesmiş, askerleri esir alarak cephaneye el koyuyor.
Alişer'in komutanı Şadili Aşiret Reisi Yusuf (Paşo) ise eylemden sonra Kuruçay'a giriyor ve 'bölgeyi kontrol altına aldığını' duyuruyor.
Refahiye'nin Belensör köyüne geçerek Paşo ile buluşan Alişer Ankara destekçilerini kastederek, "Refahiye ve civarındaki kongre taraftarları ayrılsın" duyurusunu yapıyor.
Bu bir yerde isyan duyurusuydu da…
Alişer ve komutasındakiler Refahiye ilçe merkezine saldırmak için köyden ayrılıyorlar.
Erzincan Mutasarrıfı saldırı haberi üzerine harekete geçiyor ama kendi kuvvetleri de yetersiz olduğundan o sırada Ümraniye'de bulunan Divriği Kaymakamı Alişan Bey'den yardım istiyor.
Bu başka türlü yapılan bir siyaset olmalı…
Tumblr media
Alişan Bey, 26 Temmuz 1926'da Koçgiri aşiretinden yüz kişilik bir kuvvetle Refahiye'ye geliyor ve çatışmalara katılıyor.
Uzun süren bir çatışma sonucu Alişer ve Paşo kuvvetleri dağılınca, Alişer Dersim'e çekiliyor.
Dersim direnişe uygun bir coğrafya
Alişer, Batı Dersim (yani Çemişgezek), Hozat, Ovacık ağalarını ikna ederek bir eylem planı hazırlıyor.
Bu planın bir gereği olarak bir mektup kaleme alarak Dersim Mutasarrıfı ve Kürdistan beylerinden Kemal Sağıroğlu Halet Bey'e gönderiyor.
Mektup, "Allahın yardımıyla Hilafete bağlı kalmak üzere Kürdistan'ın muhtar idaresi 10 Ağustos 1920 tarihinde yüce makamca tasdik olunduğunda" cümlesiyle başlıyordu ki bu Sultan'ın Kürdistan'ın özerkliğini kabul ettiğini gösteriyordu.
Alişer 13 Eylül 1920'de kaleme alınan mektubun devamında Halet Bey'e 'Kürdistan'ın mutasarrıfı olmasını' teklif ediyor.
Halet Bey halife taraftarı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla da bir yakınlığı yok. Osmanlı Millet-i Mebusan'ın son döneminde Erzincan mebusu.
Ankara Büyük Millet Meclisine de katılmaması, Alişan Bey'de Kürtlere yakın olduğu düşüncesini uyandırmış olmalı ki sözü geçen teklifi yapıyor.
Ancak bütün bunlara rağmen Halet Bey, Alişer Bey'in teklifini kabul etmiyor, mektubu Mustafa Kemal'e ulaşacak şekilde Ankara'ya gönderiyor.
Bununla yetinmiyor, 'kendisine bu teklifi yapanlara karşı mücadele ettiğini, bu nedenle mağdur olduğunu, Ankara'dan kendisine yardım edilmesini' talep ediyor.
Ankara sadakati görüyor, Hâlet Bey ikinci dönemde Erzurum Milletvekili oluyor. Manidar.
Alişer'e af (mı?)
Bu arada Alişer'in de ilişkili olduğu olaylar Koçgiri'de sürüyor. Komutanı Paşo, Alişan ve Haydar Beyler ve başkaları ile olan ilişkileri de sürüyor.
Olayların büyüdüğünü ve önü alınamaz bir noktaya sürüklendiğini gören Alişan Bey, Alişer'in affıyla olayların durulacağı yönündeki düşüncesini Erzincan mutasarrıfına açıyor.
Uygun bulunuyor ve Alişan Bey, Alişer ile doğrudan konuşmak ve ikna etmek için Dersim'e geliyor.
Batı Dersim'de siyasi yoğunluk artıyor ama…
Bu arada Alişer ağırlıkla Batı Dersim'de çalışmalarını sürdürüyordu.
Ovacık ve Çemişgezek'in köylerinde Seyidan aşiretlerinden Koçan aşiret lideri Seyithan'ı, Maksudan aşiret lideri Polis Munzur'u, Pezgevran Aşiret Reisi Bıra İbrahim'i harekete katıyor.
200 kadar silahlı Dersim Kürdüyle 5 Ekim 1920'de Kemah'ın İhtik nahiyesinde askeri birliğe saldırı düzenliyor ve Koçgiri Kalkışması'nı rahatlatmak için Kemah-Kuruçay elektrik hattını kesiyor.
O sıralarda Refahiye'de çevresinde bulunan Paşo'ya talimat gönderiyor, ondan Hilafet Ordusu 'Cephe Komutanı konumuyla tez elden birkaç tabur kurmasını' istiyor.
Alişer'in önayak olduğu hareket güçleniyor. Ancak bu güçlenmenin düzeyini aşan şekilde hazırlanan raporların abartılı olması Kemah Kaymakamı'nı tedirginlikten öte korkuya sürüklüyor, denebilir ki bölgedeki bütün devlet bürokratlarında tedirginlik ve korku tavan yapıyordu.
Abartılı istihbaratlar başka yanlışlarla birleşiyor, bu durum bölge halkının felaketini de hazırlıyordu.
Erzincan Mutasarrıfı gibi bölgeyi bilen idareciler olayların önünü almak için çaba gösteriyorlardı.
Ankara'ya durumu aktarılan Alişir 24 Kasım 1920'de af ediliyor.
1920 sonlarında ise Dersim sakin... Af edilen Alişir'in teslim olmasını bekleyen Alişan Bey bu vesileyle Dersim'de kalıyor.
Aile boyu kırım tecrübesi
Ümraniye olayları Mustafa Kemal'i fazlasıyla tedirgin ediyor ve gelecek için tehlikeli buluyor.
Bu olayları Rumların Doğu Karadeniz'de Pontus devleti kurma ihtimali, Osmanlı İstanbul hükümetinin Sevr Antlaşması'nı imzalaması, Yunanlıların işgali ile bir bütünlük içinde ele aldığından tablo hiç de hoş görünmüyor.
Bu arada askerden firarlar, köy soygunlar devam ediyor, Anadolu'nun iç kısımlarına gidildikçe can ve mal güvenliği sorunları da devam ediyor.
Bölgeyi iyi tanıyan Mustafa Kemal, mal ve can güvenliğini sağlamak için sonradan Merkez Ordusu olarak nitelenecek olan ordunun kurulması talimatı veriyor.
9 Aralık 1920'de kurulan yeni ordunun komutanlığına da (Sakallı) Nurettin Paşa getiriliyor.
Tumblr media
Nurettin Paşa ve Mustafa Kemal / Fotoğraf: Wikipedia
Nurettin Paşa, II. Meşrutiyet döneminde Dersim tenkilini yapan Müşir İbrahim Paşa'nın oğlu, 1937-38'de Dersim Katliamı'nı yapan Merkez Ordusu Kurmay Başkanı Hüsnü Abdullah Alpdoğan'ın kayınbabası idi.
Hüsnü Abdullah Alpdoğan kayınbabası Nurettin Paşa'nın komutasında 1921 Koçgiri Kırımı'nda kazandığı tecrübeleri Dersim'de kullanacaktı.
Alişer özel aftan vazgeçiyor
İki başlı yönetimden kaynaklanan idare dağınıklığı sürüyordu.
Aşiret kollarının ve asker firarilerin yaptığı talanlar, soygunların yanı sıra siyasi eylemler ve baskınlar toplumsal kargaşayı ve güvensizliği derinleştiriyordu.
Ankara Hükümeti karşıtı ayaklanmalar, Merkez Ordu'nun kuruluşu, özellikle Kuruçay Kaymakamı'nın gayrimüslim ve Alevi Kürt nüfusunu sayısal olarak tespit girişimi vb. gerginlik noktalarıyla birleşince, Alişir özel affı reddediyor, teslim olmaktan vazgeçiyor.
Batı Dersim ve Koçgiri'ye dönük faaliyetleri yoğunluk kazanıyor…
Ümraniye Olayı
Kürt Alevilerin de Ermeniler gibi tehcir, sürgün ve katliama uğrayacağı söylentisi halkı endişeye sürüklüyordu.
Bu söylentilerin zirve yaptığı günlerde Sivas'tan Koçgiri'ye gönderilen otuz kişilik bir jandarma müfrezesi halkı daha bir ürkütecekti.
Halkın örgütlü kesimlerinden bir grup bu kaygıyla Zalim Çavuş'la ilişki kuruyor ve 11 Ocak 1921'de Karacaviren Nahiyesi Kapukaya köyüne kadar gelmiş olan müfrezeye saldırıyor.
Saldırıda bir asker ölüyor, on dört asker silahlarıyla birlikte teslim alınıyor. Ama silahlarına el konulan askerler serbest bırakılıyor.
Kapukaya Olayı gerekçesiyle 18 Ocak 1921'de Sivas Valisi Binbaşı Halis komutasında Süvari Alayı'nı bölgeye sevk ediyor.
Hemen belirtelim ki bu alay kendi yetki ve görev sahasında Sıkıyönetim Kumandanı yetkisine sahipti ve Merkez Ordusu Kumandanının bölgedeki temsilcisiydi.
Ümraniye Nahiye olarak Zara'ya bağlıydı.
Zara Kaymakamı 6. Alay'ı köylere göndermektense failleri yakalayıp teslim etmeleri için emir veriyor. Köylüler bunu yapamazlardı.
Bu arada Zalim Çavuş Kaymakam'a af karşılığında teslim olmak istediğine dair haber gönderiyor ama ciddiye alınmıyor.
Kış şartları nedeniyle de olsa 6. Alay'ın uzun süredir Zara 'da kalmasından halk kaygılanıyor.
6. Alay Komutanı Binbaşı Halis sık sık cebinden çıkardığı kâğıdın "emir olduğunu" söyleyerek "Sizin fermanımız benim elimde! Ermeniler gibi imha ederim!" sözleriyle halkı korkutuyor.
Doğal olarak tehcir, sürgün, katliam şayiaları yayılıyor.
Binbaşı Halis, Zara Kaymakamı Şakir Bey ile birlikte Ümraniye'ye gidiyor. Orada da Kürtleri aşağılayan, katliam laflarını sürdürüyor.
Bu arada firarilerin bir kısmı Ümraniye'de yakalanıp tutuklanıyor. Yakalananlar Zara'ya sevk edilirken yolda kafilenin önü kesiliyor, tutuklular kurtarılıyor, kısa süreli bir çatışma oluyor ama belli ki karşılıklı ölü, yaralı olmamasına dikkat ediliyor.
Koçgiri halkının tedirginliği artıyor… 6. Alay'ın Ümraniye'ye gelişi, Binbaşı Halis'in tehditleri hayra alamet değil, halk kaygılı, korkuyor…
Binbaşı Halis'in Zara'ya dönmesini talep ediyor.
Meselenin çözülmesi için aşiret ileri gelenleri bir meclis oluşturuyor. Binbaşı Halis ve Kaymakam Şakir Bey görüşmeye davet ediliyor.
Kaymakam Şakir Bey olumlu yaklaşmasına rağmen Binbaşı Halis sert tutumundan vazgeçmiyor. Halkın temsilcilerini muhatap almıyor. Halka karşı tehditkâr ve aşağılayıcı tutumunu sürdürüyor.
Uzlaşma olmayınca halk bu kez onun anlayabileceği dilden konuşmaya yöneliyor.
Halk, 5 Mart 1921 günü Kaymakam Şakir Bey'e ve Binbaşı Halis'e haber gönderiyor; 6. Alay'ın Ümraniye'den ayrılmasını, aksi takdirde Ümraniye'ye saldıracağını bildiriyor. Bu ciddiye alınmıyor, küçümseniyor.
Binbaşı Halis, Ümraniye Koçgiri Aşiret reisi Haydar Bey'in konağında, Kaymakam Şakir Bey ve bir kısım Dersimli misafir önünde, akşam keyif esnasında cebinden bir kâğıt çıkarıyor; "İşte sizin ferman-ı idamınız; sizi Ermenilere benzettirip ve sizi tamamıyla idam ederim. İstemezsem size bir şey olmaz" diyor ve bu bardağı taşıran son damla oluyor…
Bu tehditten son derece rahatsız olan Haydar Bey, nahiyeden ayrılarak köyü Boğazviran'a çekiliyor.
Bunu duyan Kürtler galeyana geliyor. Çelişki daha bir genelleşiyor…
Çok muhtemel Haydar Bey'den bir şekilde işaret bekleyen halk 5 Mart gecesini 6 Mart'a bağlayan gece Nahiyenin etrafını sarıyor, 6 Mart sabahı da Ümraniye'ye giriyor.
Binbaşı Halis ve Ankara yanlısı iki kişinin yanı sıra, Kürtlerden ve askerlerden bir kişi ölüyor. Kaymakam Şakir Bey ve 6. Alay'ın tüm askerleri esir alınıyor. Kontrolsüz gruplar var dolayısıyla yağma ve tahripkâr davranışlar da oluyor.
Koçgiri Tahkik Raporu Taslağında ve resmî belgelerde, Ümraniye baskınında askerin çatışmada cephanesinin bittiği, çok sayıda yaralı yanı sıra, Alay emir subayı Teğmen Rasim, Alay kâtibi Rahmi, Teğmen Mahmut ve Nedim, 1. Bölük komutanı Ömer Lütfü, 2 Bölük Komutanı Takım Komutanı Asteğmen Necati, Zara Kaymakamı Şakir ve doksan Er'in esir alındığı, 2 makinalı tüfek,235 tüfek, 135 hayvan ve çok sayıda askeri mühimmatın gasp edildiği yazıyor.
Ayrıca Koçgiri Aşireti'nden Haydar Bey'in kuvvetle muhtemel çatışmayı tepeden idare ettiği de yazıyor…
Tahkik raporları ve gerçek
Ancak Koçgiri Tahkik Heyeti Raporu Taslağı'nda Ümraniye Baskını'na yol açan gelişmeler, baskının öncesi ve nedenlerine ilişkin bilgiler yetersiz kalıyor.
Koçgiri Tahkik Heyeti Raporu Taslağı ve diğer resmi yazışmalarda değinilmeyen ayrıntılar, TBMM Gizli Celselerinde Erzincan Mebusu Emin Bey ve eski Erzincan müftüsü Osman Fevzi Efendi'nin konuşmalarında ortaya çıkıyor.
Onların tanık olarak aktardığı bilgilerle hadisenin ciddiyetini kavrayan TBMM, Tahkik Komisyonu oluşturmaya karar veriyor.
Ümraniye Baskını, yönetimin halkta yarattığı tedirdinliğin, endişenin, onur kırıcılığın yarattığı birikimin patlamaya dönüşmesi olduğu anlaşılıyor.
Baskıncıların tümünün Koçgiri Kürt Alevi aşireti mensupları olmasının sonuçları da olacaktı…
Devam edecek...
1. Mustafa Balcıoğlu, İki İsyan Bir Paşa, Ebabil Yayınevi,2007-İstanbul 2. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınevi, 1992, Diyarbakır 3. Koçgiri Tahkik Heyeti Rapor Taslağı 4. İstiklal Harbinde Ayaklanmalar 1919-1921, TBMM Arşivi, Genelkurmay, 1974, Ankara 5. TBMM Gizli Oturum Zabıtları, Cilt 2. 1921, Ankara 6. Mahmut Akyürekli, Koçgiri Kırımı, 1920-1921, Tarih Kulübü Yayınları,2016, İstanbul
https://www.indyturk.com/node/447621/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ali%C5%9Fer-ko%C3%A7giri-bat%C4%B1-dersim-ili%C5%9Fkisi-ve-%C3%BCmraniye-olay%C4%B1-6
1 note · View note
turkcetarih · 3 years
Text
LOZAN’DA İSTANBUL’UN TAHLİYESİ MESELESİ
Sercan Yılmaz
@sercan2809
Mudanya Mütarekesi sonrasında barış görüşmelerinin yapılması için taraflar Lozan’da toplandı. Konferansta birçok konu ele alındı. Bu konulardan biride İstanbul’un durumuydu. türkiye Büyük Millet Meclisi hemen her konuda olduğu gibi İstanbul’un durumuyla ilgili düşüncesinde de geri adım atmayı düşünmüyordu.
İcra vekilleri heyetinde, mecliste, encümenlerde barış konferansına gönderilecek heyet konuşuluyordu. Vekiller heyeti reisi Rauf Bey, Hariciye vekili Yusuf Kemal Bey, Sıhhiye vekili Rıza Nur Bey gidecek heyetin içinde yer alacak kişiler olarak görülüyordu. [1] İsmet Paşa’da bu heyetin başına reis olarak seçilmiş ve görüşmeler için heyet yola çıkmıştır...
#tarih #Türk #Türktarihi
Devamını okumak için:
https://turkcetarih.com/yazarlar/lozanda-istanbulun-tahliyesi-meselesi/
Tumblr media
2 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 3 years
Text
Suat Derviş / Unutulmaya direnen kadın
Tumblr media
Mücadelesine katıldığı işçi sınıfı da, mücadelenin teorisyenleri de kabullenmeyecekti onu. İşçiler için bir küçük burjuvaydı, teorisyenler içinse bir koket. Sonunda başaracaklardı da. Kimseler bilmeyecekti ismini, romanlarını ve çevirilerini. Feriköy Mezarlığı'nda, kırk birinci adada, bir çeyrek metrekarelik taşa sığdırılacaktı ona ait her şey.
Efendim' diye başlıyordu dört eylül bin dokuz yüz altmış sekiz tarihli mektup, daha doğrusu pusula. Bir film şirketi sahibine yazılmıştı, Fosforlu Cevriye senaryosundan kalan alacak, yüz elli lira isteniyordu. "Bu kadar küçük bir para için sizi hiçbir zaman rahatsız etmek istemezdim" deniliyordu, "Fakat yirmi gün evvel kocamı kaybettim. Bu kadar gülünç bir paraya ihtiyacım var". Pusulayı getirene bu paranın tamamı ya da bir kısmı verilmeli, geri kalanın ne zaman ödeneceği bildirilmeliydi. "Şimdi içinde bulunduğum perişanlığım geçer geçmez" diye eklenmişti, "Yeniden beraber iş yapma imkânlarını aramak için sizi göreceğim."Hangi film şirketine gönderilmiş, yazılırken neler hissedilmiş bilinmiyordu ama, Suat Derviş'e aitti bu pusula. Altında, onun imzası vardı. İstenilen para verildi mi ya da ne kadarı iletildi? Bu da bilinmiyordu. Ama, bir köşkte doğup, mürebbiyelerle büyüyen, Berlin Konservatuarı'nda müzik eğitimi alan, birkaç dil bilen, aristokrat kültürünü ileri yaşlarında savunduğu sosyalizmin yaşama biçiminde dahi koruyan, başına buyruk, bir o kadar da gururlu Suat Derviş için hiç de kolay olmamalıydı bu satırları yazmak. Üstelik de yaşamının son yıllarında...Babıâli'ye emeğin karşılığını öğreten oydu. Parasını almadan hiçbir gazeteye, dergiye yazmayacaktı. Fransızcaya çevrilen ilk Türk romanı ona, Suat Derviş'e aitti. Yaşama biçimi ve yaptıklarıyla döneminin ilerici, başarılı, renkli kadınlarından biriydi. Saracoğlu hükümeti, yabancı bir konuk geldi mi, onu çağırırdı teşrifat için. Yabancılar, Türk kadınlarının nasıl olduğunu onunla öğrenmeliydi. Bir yıldızdı kısacası. Ta ki, Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner'le evleninceye kadar. Bir de aynı düşünceleri paylaşıp bunu dile getirmişti ki, siyasi iktidarın işte buna tahammülü yoktu. Bundan sonra tutuklamalarla, sürgünlerle, cezaevleriyle tanışacaktı. Yoksulluk ve işsizlikle de.Onu aydınlıktan gölgeye taşıyan sadece siyasi iktidar da olmayacaktı. Hem mücadelesine katıldığı işçi sınıfı hem de mücadelenin teorisyenleri, kabullenmeyecekti Suat Derviş'i. İşçiler için bir küçük burjuvaydı, teorisyenler içinse bir koket. Sonunda başaracaklardı da. Kimseler bilmeyecekti ismini, romanlarını ve çevirilerini. Feriköy Mezarlığı'nda, kırk birinci adada, bir çeyrek metrekarelik taşa sığdırılacaktı ona ait her şey, "Suat Derviş. Doğum 1905 - Ölüm 1972."
Annesi de, babası da aristokrat ailelere mensuptu
On ağustosu, on bir ağustosa bağlayan geceydi. Küçük Çamlıca'da, eski bir Bizans manastırı üzerine inşa edilmiş köşkün üst katındaki odalardan birinde, genç bir adam odaya doluşmuş kadınlara emirler yağdırıyordu, "Suyu ısıtın", "Bezleri hazırlayın". Sancısını kesik çığlıklarla hafifletmeye çalışan kadın, adamın telaşlı hareketlerini izliyor, "Keşke bu kadar heyecanlanmasa" diye düşünüyordu. Doğum başlamıştı. Sultan Abdülaziz'in mabeyincilerinden Kamil Bey'le, yine bir saraylı olan Perensaz Hanım'ın kızı Hesna, sakindi. Hamiyet'in doğumundan biliyordu ki, her şey yolunda gidecek. Üstelik, bütün heyecanına karşılık kocası yaptıracaktı doğumu.İsmail Derviş Bey, Tıp Fakültesi'nde jinekoloji profesörüydü. O da bir paşazade, kimyager Müşir Derviş Paşa'nın oğluydu. Annesi ise Prenses Zeynep'in cariyelerinden, baş balerin Şevkidil Hanım'dı. Zeynep Hanım'ın verdiği bir ziyafette Şevkidil Hanım'ı dans ederken görmüştü Derviş Paşa. Zeynep Hanım'ın kocasından, bu cariyenin kendisine verilmesini rica etmişti. Nikahlı karısından ve iki odalığından on dört çocuğu vardı ama, şimdi Şevkidil Hanım'a vurulmuştu. Önce azat etmiş sonra da nikahlanmıştı kendisine armağan edilen Şevkidil Hanım'la. Dört çocuk da o doğurmuştu Derviş Paşa'ya. İsmail Derviş Bey, dördüncüsüydü ve Şevkidil Hanım, onu doğurduktan sonra kan kaybından ölmüştü. Belki de bu yüzden çocuğu kucağına alıp Hesna Hanım'ın, dingin yüzüne bakıncaya kadar telaşını yitirmedi İsmail Derviş Bey.
Hayatın başladığı yerde
Bu çocuk da kızdı. Hesna Hanım'la evlendiklerinin hemen ertesinde de bir kız çocuğunu, Nesrin'i evlat edinmişlerdi. Nesrin, daha sonraları, on yedisine geldiğinde ünlü bir pilota âşık olacaktı. Sevgilisinin evli olduğunu öğrenince bir genç kız romantizmi içinde, ölümü yeğleyecek, intihar edecekti. Yeni doğanın ismi, çok önceden kararlaştırılmıştı. Üç kez henüz kanı kurumamış kulağına fısıldandı, "Saadet, Saadet, Saadet".Mutlu bir çocuk olacaktı o. Kendisine saray terbiyesi gereği "Cicianne" dedirten Perensaz Hanım, "Cicibaba" Kamil Bey, ablası Hamiyet, mürebbiyesi Matmazel Ner, annesi, babası, Saadet'i, kanatları altında tutacaklardı hep. O korkmayacak, incinmeyecekti.Üç yaşına geldiğinde, sokaklardan odasına sızan, "Yaşasın hürriyet" çığlıklarını duyacaktı Saadet. Kalabalık, evlerinin önünde birikip, "Doktor, doktor gel, konuş..." diye babasını çağıracaktı. Sonra aralarında annesinin de bulunduğu bir çatana dolusu kadın yerleşecekti anılarına. Çatana, bir sarayın iskelesine demirleyecekti. Kadınlar, Sultan Abdülhamit'in kızlarından Zekiye Sultan'dan para isteyeceklerdi. Namık Kemal'in, "Vatan yahut Silistre" piyesinin sahnelenmesinde kullanılacaktı o para. Bu kadınlar kim miydi? İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde salt bu piyes sahnelensin diye kurulan kadınlar komitesinin üyeleri...
'Paşa Saadet'in öyküsü
Bir sabah, annesinin odasına çağırıp, bir bebek gösterdiler Saadet'e. "Kardeşin" dediler, "İsmi Feridun. Artık, sen de abla oldun." Abla olmak? Birden büyüyüvermişti işte. Sevinçle bahçeye koştu. O, kendisini gördüğünde, her zaman ayağa kalkan, "Paşam" diye tekmil ve selam veren Kadir Çavuş, ayak ayak üstüne atmış, bir iskemlede oturuyordu. Onu görmesine rağmen, yerinden kımıldamamış, selam da vermemişti. Kızdı Saadet. "Asker" dedi, "kalk, paşana selam ver". Omuzlarını silkti Kadir Çavuş. "Sahici paşa bugün doğdu" diye söylendi, "Burada, artık kız paşalar kalmadı!" Saadet'in kızgınlığı bir öfke krizine dönüştü. Yerden bir taş alıp fırlattı Kadir Çavuş'a. Tekmeledi, ağladı, küstü. Çavuşun bütün gönül alma çabaları boşa gitti. Barışmadı. Yıl, bin dokuz yüz dokuzdu.Uyandığında, kim olduğunu bilmediği bir kadının kolunun altındaydı Saadet. Gözleri, sürekli yer değiştiren onlarca muma alışmaya başlamıştı ki, dayısı Veysi Bey'in sesini duydu, "Hepiniz bu odaya giriniz. Yerlere yüzüstü yatınız, başlarınızı kaldırmayınız. Çocuklar kıpırdamasın". Saadet de yere yatırılmıştı, birisi, kıpırdamasın diye başını yere bastırıyordu. Bir ses duydu, "Saadet, korkma, ben buradayım".  Sonra silah sesleri duyuldu. Kadınların duaları doldurdu odayı. Ne kadar sürmüştü bu silah sesleri? Anımsayacaktı Saadet. Çok sonraları öğrenecekti, o gece, Türk tarihine "31 Mart Vakası" diye geçecek olan gerici ayaklanması yaşanmıştı.
Anılarını "Çocukluğum, meslek hayatım ve çektiklerim" başlığıyla yayımladı
Bütün bunlara karşın mutlu bir çocuktu. Hesna Hanım'la İsmail Derviş Bey'in ilişkilerinin sıcaklığıydı bu mutluluğu veren. İsmail Bey, "Annenizin üstünde ve ondan kıymetli, bu dünyada hiçbir şey yoktur" derdi. Öyleydi de. Hesna Hanım bir yandaydı, dünya bir yanda. Kavga ettiklerini hiç duymamışlardı. İyi ata binen, iyi kürek çeken ve yüzen bir kadındı Hesna Hanım. Hamiyet ve Saadet'i de yanına alıp, kardeşi Şekip Bey'in yalısından, balık tutmak için denize açılırdı. Ağladığı görülmüş şey değildi. Belki de Kafkas soyunun etkisiydi, sıkıntı ve felaket karşısında zaaf göstermezdi. Kızlarına da bunu öğretecekti. Biraz alaturka, biraz da alafranga piyano çalardı Hesna Hanım. Evlenmeden önce hikâyeler de yazardı. Bir yazısını okuyan Cenap Şahabettin beğenmiş ve Servet-i Fünun'da bastırabileceğini söylemişti. Evlenmek üzereydi Hesna Hanım, bu yüzden bu teklifin üzerinde bile durmayacaktı.Bütün bu yaşadıklarını, yıllar sonra, bin dokuz yüz altmış dokuz yılında kaleme alacaktı Saadet. Ama, bütün yazılarında olduğu gibi, Suat Derviş imzasıyla yayımlayacaktı. Daha sonraki yılların anılarını yazmaya ise ya zaman bulamamıştı ya da yazmaktan vazgeçmişti. Anıları, bin dokuz yüz seksen altı yılında Rasih Nuri İleri'nin önsözüyle "Gerçekler Postası"nda yayımlandı. "Çocukluğum, meslek hayatım ve çektiklerim" diye başlık atmıştı. Girişe de, "Anılarımı, daha doğrusu birçoğu müşterek olan anılarımızı, onları yazmamı çok istemiş olan, ama, artık hiçbir zaman okuyamayacak dostum, kardeşim, arkadaşım, Hamiyet ablacığıma armağan ediyorum" diye yazmıştı. Sonraki yaşamı ise sadece dostlarının ya da yaşamının belli sürelerine tanıklık edenlerin; Mihri Belli, Rasih Nuri İleri, Zihni Anadol, Kutber - Turgut Akalın, Hale - Mustafa Lütfü Kıyıcı'nın anılarında yer bulabilecekti. Onlar da birlikte yaşadıkları, gördükleri ve onun anlattıklarıyla ortaya çıkaracaklardı Suat Derviş portresini...
Nâzım Hikmet tarafından keşfedildi
Belki de annesinden geçmişti, çocukluğunda başladı Suat Derviş'te yazma tutkusu. Ama, gizliyor, kimselere göstermiyordu yazdıklarını. Bir gün nasılsa masanın üzerinde unuttu, yazdığı mensur (düzyazı) şiiri. Nâzım Hikmet, hemen hemen her gün görüştükleri komşuları ve arkadaşıydı. Hamiyet'in okuduğu Fransızca şiirleri dinlemeyi seviyordu. Ortaçağdan kalma, pek alışık olunmayan şiirlerdi bunlar. Yırtık pırtık, paçavralar içindeki insanları anlatıyordu. "Hadi" diyordu Hamiyet'e, "şu Legouve'yi oku".Nâzım Hikmet o gün de Dervişlere uğradı. Şiiri gördü. Suat'tan gizli bastırmak için Hesna Hanım'dan izin istedi. O da verdi. Yusuf Ziya Ortaç, o sıralar Alemdar gazetesinin sanat sayfasını yönetiyordu. Nâzım Hikmet'in kendisine getirdiği şiiri beğenip yayımladı. Eline tutuşturulan gazetede kendi yazdığı, "Hezeyan" başlıklı şiiri görünce utandı Suat. Sevincini çocukça kaprislerin, ağlamaların arkasına gizledi. Üstelik, darıldı da Nâzım Hikmet'e, kendisine böyle bir sürpriz yaptığı için. Bu ilk yazısı yayımlandığında on üç - on dört yaşlarındaydı. Yıllar sonra ise, yaşamının son üç yılını birlikte geçirdiği Hale ve Mustafa Lütfü Kıyıcı çiftine, Nâzım Hikmet'in kendisi için şiirler yazdığını söyleyecekti. Üstelik, "Nâzım Hikmet'in diyecekti, "isteyip de elde edemediği tek kadın bendim".İsmail Derviş Bey, özel eğitim aldırdı kızları Hamiyet ve Saadet'e. İkisinin de sesi güzeldi ve müziğe eğilimliydiler. Bu yüzden eğitimleri müzik üzerine sürdürülmeliydi. Almanya'ya gittiler hep birlikte. Hamiyet ve Saadet, Berlin Konservatuarı'nın şan bölümüne girdiler. İkisinin de sonraki yaşamlarını müzik belirlemeyecekti ama şan dersleri sayesinde kurtulacaklardı bir saldırıdan. Bin dokuz yüz kırklı yılların ortaları olmalıydı. Kocası Reşat Fuat Baraner tutuklanmıştı ve siyasi iktidarın baskısı vardı Suat Derviş'in üzerinde. Yine siyasi iktidarın telkinleriyle halktan da ona tepki gösterenler çıkıyordu. Yolda yürürken ya yüzüne tükürüyor ya da küfür ediyorlardı. Bir akşamüstü ablası Hamiyet'le birlikte yürüyüşe çıktılar Talimhane'de. Birkaç erkek peşlerine takıldı, "İşte komünistler bunlar" diyorlardı. Tecavüz etmekti amaçları. İki kardeş, terbiye edilmiş sesleriyle çığlık çığlığa bağırdılar. Saldırganlar da kaçmak zorunda kaldı.
Karanlık dehlizlerden gelen romanlar
Berlin'de Edebiyat Fakültesi'ne de devam etti Suat Derviş. Bir yandan da yazıyordu. Kara Kitap (1920) , Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923), Ahmet Ferdi (1923), Hiçbiri (1923), Behire'nin Talipleri (1923). Sennur Sezer'in, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Suat Derviş Yaşadı mı?" başlıklı yazısına göre Refik Ahmet Sevengil için bu romanlar, Türk edebiyatına karanlık ve karışık dehlizlerden geçerek gelmişlerdi. Üstelik, bir korku taşıyorlardı beraberlerinde ve Derviş'te de yeni olan buydu. Türk edebiyatının bir eksiği tamamlanıyordu. Yazılarını beğenip, gazetecilikte zaman harcamasına üzülen Vasfi Mahir Kocatürk ise, "üslupta Halide Edip'ten daha objektif ve daha modern olan bu hikâyeci, derinlik bakımından da pek aşağı kalmıyor" diyordu, "Küçük hikâyede çok muvaffak oluyor. Fakat bu güzel eserlerin sahibi Amerikan usulü gazetecilikten hoşlanıyor galiba".Hikâyeleri Almancaya da çevriliyordu Suat Derviş'in. Bir hikâyesi de bin dokuz yüz yirmi sekiz yılında Ukrayna'da bir dergide, Rusça yayımlanmıştı. Bin dokuz yüz otuz - otuz üç yıllarında Berlin Ullstein kuruluşunda çalıştı. Bu kuruluşun bir günlük gazetesinde, "Sultanın Karısı" romanı tefrika edildi. Beğenildi bu roman, çeşitli dillere çevrildi. Bu arada çeşitli günlük gazetelerde ve dergilerde de yazıyordu.
Profesyonelliğe Babıâli'ye o taşımıştı
Türkiye'ye döndüğünde yıl bin dokuz yüz otuz ikiydi. İsmail Derviş Bey ölmüştü ve artık hayatını kazanmak zorundaydı. Gazeteciliğe başladı. İkdam gazetesine kadın sayfaları hazırladı. Gazetecilik, Türkiye'nin gerçekleriyle karşılaşmasını sağlıyordu. Başka hayatları tanıyordu, aristokrasiden başka sınıfları ve onların yaşamlarını... Profesyonelliği Babıâli'ye o taşımıştı. Para almaksızın hiçbir yayın organına yazı vermiyor, çeviri yapmıyordu.Reşat Fuat Baraner'le evlendiği bin dokuz yüz kırk bir yılına kadar kimilerine göre iki, kimilerine göre de üç, yine evlilikle sonuçlanan, ilişki yaşamıştı. İlk kocası Selami İzzet Sedes, ikincisi ise Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'ydu. Tepeli Ali Paşa'nın torunuydu Nazif Bey ve kendisiyle aynı sınıftandı. Bu iki ilişki nasıl başlamıştı, neden kısa sürmüştü, kimse bilmiyordu. Mustafa Lütfü Kıyıcı'ya bir üçüncü kişiden, onunla da evlendiğinden söz etmişti. Ankaralı bir kabadayıydı bu. Onunla olan ilişkisini anlatan sözcüklerinde hep bir övgü vardı ama, o da uzun sürmemişti işte.Reşat Fuat Baraner'le tanışması ise büyük olasılık Neriman Hikmet'in imtiyaz sahibi olduğu, bin dokuz yüz kırk ve kırk bir yılları arasında yirmi altı sayı yayımlanan "Yeni Edebiyat Dergisi"ndeki çalışması sırasındaydı. Derginin kapak yazısı Abidin Dino'nundu. İçindeki yazılar ise Ali Rıza Çelik takma adıyla Reşat Fuat Baraner'e, Suat Derviş'e, Zeki Baştımar'a, Naci Sadullah'a, Hüseyin Avni'ye, Hasan İzzettin Dinamo'ya, Sabahattin Ali'ye ve diğer yazarlara aitti. Kısa zaman sonra dergi, resmi sayılmasa da fiili olarak Suat Derviş'in yönetimine geçti. Sık sık sıkıyönetim mahkemesine çağrılıyordu yazılardan dolayı. Ya beraat ediyordu ya da zamanaşımına uğruyordu hakkında açılan davalar.
"Ben rütbesiz bir generalle evliyim"
Üç numara kesik saçları, esmer yüzü, geniş elmacık kemikleri, biçimli burnu, geniş alnı ve kor gibi yanan gözleriyle dikkat çekici bir erkekti Baraner. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kardeşinin torunuydu. Evlendiler. Ama, bu evlilik önceleri gizlendi. Küllük Kahvesi'nde, Zihni Anadol'un da katıldığı buluşmalardan birinde, "Ne zaman evleneceksin, bu bekârlık daha çok mu sürecek?" diye sorulmuştu. Derviş de o çok bilinen şen şakrak sesiyle önce bir kahkaha atmış, sonra da "Ben bir askerle evliyim, hem de rütbesiz bir generalle" demişti.Suat Derviş, başka gazetelerle birlikte Vatan'da da yazıyordu. Vatan'da bir dizi yazı yayımlanıyordu Amerika'yı anlatan. Amerika'nın işsizler, yoksullar ülkesi olduğunu, on - on iki yaşındaki kızların fuhuşa sürüklendiğini söylüyordu yazarı. Merak etti Suat Derviş, "Mihri Belli'nin Devr-i Alemi" diye yayımlanan yazının yazarıyla, Belli'yle tanışmak istedi. Belli ise onu yıllar öncesinden tanıyordu. Mütareke yıllarıydı ve Belli altı yaşındaydı. Annesiyle birlikte Kuşdili çayırına gitmişlerdi. Annesi, kalabalık içinde genç bir kızı göstermiş, "Bak" demişti, "O, muharrir Suat Derviş Hanım".
Mihri Belli, Reşat Fuat Baraner ve Suat Derviş
Yıllar sonra o muharrir karşısına çıkınca şaşırdı Mihri Belli. Reşat Fuat Baraner'le tanışması da o muharrir sayesinde oldu. Savaş yıllarıydı ve iktidarda da tek parti, Çumhuriyet Halk Partisi, yani Milli Şef vardı. Tek muhalefet, Türkiye Komünist Partisi ise yeraltındaydı. İktidar, zaferden zafere koşan Almanlardan yana bir tutum içindeydi; Belli'nin anlatımıyla, "Alman atına" oynanıyor, "Bir demokrasi şımarıklığı, çapsızlığı" yaşanıyordu. İçerde görülen ise büyük bir sıkıntı ve açlıktı. O güne kadar illegal yayın çıkaran, fabrika kapılarına bildiriler asan TKP, hem savaşın gerçek yüzünü göstermek hem de varlığını daha geniş kesimlere duyurmak için yerüstüne ulaşmanın yollarını aramaya başladı. Bu, olsa olsa legal bir yayın olabilirdi.Bu amaçla bir de komite kuruldu. Mihri Belli, Suat Derviş ve Dr. M. Hulusi Dosdoğru da bu komitenin içindeydi. İlk yayın, ilerici, Kemalist bir yaklaşımla kaleme alınmıştı. "En Büyük Tehlike" başlığını taşıyordu ve Türkiye için en büyük tehlikenin faşizm olduğunu, Kemalist anlayışın hem İtalyan hem de Alman faşizmiyle bağdaşamayacağını vurguluyordu. Yazan ise, Reşat Fuat Baraner'di. İkinci yayın, Kurtuluş Savaşı'ndan o güne ilişkilerin anlatıldığı, "Niçin Sovyetler Birliği'nin Dostuyum?"du. Kolektif bir çalışmadı ama yazarı Suat Derviş'ti. Nasıl başlayacağını bilemiyordu. Mihri Belli de o sıra Baraner'e, bin dokuz yüz otuz altıda, Amerika'ya giderken Paris'te, Atlantik Oteli'nde yaşadığı bir olayı anlatıyordu. Otelin restoranında yemek yerken, genç, uzun boylu bir adam gelmişti masalarına. Belli, "Kimsiniz siz" diye sormuştu. "Ben Sovyetler Birliği diplomatıyım" demişti adam, "Türk olduğunuzu öğrendiğim için geldim masanıza. Bizim için diğer ülkeler bir yanadır, Türkiye bir yana. Bir başka gözle bakarız Türkiye'ye". Konuşmaya kulak misafiri olan Suat Derviş, "İşte bununla başlayacağım yazıya" diye atıldı, "Ama, dip0lomatı kadın yapmalıyım. Yoksa, bana asılıyor sanırlar".
Sorguda sekiz aylık bebeğini düşürdü
TKP'nin legal yayınları bu iki yazıyla sınırlı kaldı. Bin dokuz yüz kırk dört yılında geniş çaplı bir harekât yapıldı komünistlere karşı. Hükümet, bir tek komünisti bile dışarda, sokakta, halkın arasında bırakmamaya kararlıydı. Tutuklandılar. Duruşmada, üzerinde bol bir asker kaputuyla kendilerine yöneltilen iddiaları yanıtladı Reşat Fuat Baraner:"Biz milletimizin harbe girmesini istemedik. Saracoğlu hükümeti sağcı olduğundan sahadan çekilsin dedik, halen de istiyoruz... Toplumsal düzeni devirme konusuna gelince; Türkiye'de toplumsal düzen burjuva bireysel düzendir. Biz Türkiye'de hakiki demokrasi düzenini istiyoruz. Meclis'in, hükümetin yeniden kurulmasını istemek, toplumsal düzeni bozmak demek değildir. Demokrasiyi kökleştirmek demektir..."Baraner, mahkeme heyetine kırk yedi sayfalık savunmasını okuduktan sonra yerine, Suat Derviş'in yanına oturdu. Suat Derviş de tutuklananlar arasındaydı. Sorguda, sekiz aylık bebeğini düşürmüştü ve hâlâ onun hüznü vardı üzerinde. Yüz kırk ikinci maddeden sekiz aya mahkûm oldu. Suçu, Zeki Baştımar'ı kocasının kaldığı eve götürmekti. Rasih Nuri İleri, Derviş'e yöneltilen suçlamaların asılsız olduğunu söylüyordu. Baştımar'ı, Baraner'in evine götüren kardeşi Ruhi Derviş'ti.Zihni Anadol, "Truva Atında İlk Akşam" isimli kitabında bu tutukluluk günlerinin anılarına şöyle değiniyordu:"Çok şık giyinirdi. Zarif kostümü, geniş kenarlı süslü hasır şapkasıyla tüm gözleri hayranlıkla üstüne çekerdi. O zamanın sayılı yazarlarındandı. Gazete patronları onun fikirlerini, toplumcu olduğunu bilmelerine karşı romanlarını tefrika etmek ve röportajlarını yayınlamak için sıraya girerdi... Şimdi Ankara Soğukkuyu hapishanesinin küçücük işkence hücresinin yarı açık kapısından gülerek bakan arkadaşlarımızdan yazar Suat Derviş Hanım işte buydu. Örgüsüne eğilmiş, başını kaçamak kaldırarak bana bakıyor, 'Ne var ne yok? Yeni bir şeyler var mı?' sorularını yöneltiyordu."TKP'nin Ankara teşkilatı kapsamında yargılanan Suat Derviş, mahkeme tutanaklarında yazıları kadar evliliğiyle de suçlanmıştı. Tutanaklarda, "Komünist propagandası yaptığından ötürü hakkında takibat açılmış olan tanınmış ve iki defa mahkûm olmuş bir komünist adamla fikren anlaşarak evlenmiş bulunan bir yazı yazanın, herhangi eli kalem tutanla mukayese edilemeyeceği mahkemece kabul edilmektedir" deniliyordu.
Ve kapılar kapanıyor
Salıverildiğinde dışarda onu bekleyen işler vardı. Bin dokuz yüz kırk altı yılında Cemiyetler Kanunu değiştirilmiş, sınıf esası üzerine de parti kurulmasına izin verilmişti. Dr. Şefik Hüsnü başkanlığındaki Türkiye Sosyalist İçi Köylü Partisi işte bu izin üzerine kuruldu. Bu yeni partinin tüzüğünü cezaevindeki komünistlere ulaştıran da Suat Derviş'ti.Ellili yıllara gelindiğinde iktidarda olan artık Demokrat Parti'ydi. Bütün iktidarlar gibi onların da tahammülü yoktu komünistlere. Bin dokuz yüz elli bir yılında Demokrat Parti, büyük bir komünist tevkifatı başlattı. Suat Derviş yine gözaltına alındı. Bu kez daha da kısa sürdü tutukluluğu ama, Baraner, davanın baş sanığıydı.Tüm bu olup bitenlere karşın toplum suskundu, Babıâli de. Üstelik artık Suat Derviş'e iş de vermiyorlardı. Ne bir dergi basıyordu yazılarını ne de bir gazete. Çevirileri bile geri gönderiliyordu. Takma isimlerle yazmaya başladı. Sadece kişisel ve mesleki dürüstlükleri yüzünden gerçek ismiyle yazılarını yayımlayanlar da vardı, örneğin çocukluk arkadaşı Ethem İzzet Benice. Ama, o kadar azdılar ki... Radyo skeçleri, sahne piyesleri yazıyordu ama bunları da kendi imzasıyla oynatamıyordu. Yıllar sonra, kendisiyle bir röportaj yapan Zihni Anadol'a "Bazı dostlarım benden bu piyesleri satın aldılar. Radyoda kendi imzalarıyla oynadılar. Piyes yazarları arasında ilk piyesini yazmış olduğum bile vardır zannediyorum. Kendisi bilir" diyecekti, "Çocuklara yazdığım dev masallarında imzamın bulunmasını engelleyenler ekmek paramı kazanmamı ve ismimi en verimli çağımda memleketimdeki okuyucularıma duyurmama mani olanlar, şimdi benim bin bir takma ismimin peşine düşsünler".Bütün bu tutumun altında Derviş'in devrimci, toplumcu ve sosyal adaletten yana olması vardı. Bu uğurda polis tatbikatına uğrayan, karakollarda sürünen altı yüz erkek arasında tek kadın yazardı. Üstelik, Ankara Caddesi'nde bir binada çalışmalarına başlayan Basın Sendikası'nı kuran beş gazeteciden biri ve başkanıydı. Bu koşullara bin dokuz yüz elli üç yılına kadar dayanabildi. Dava sürüyordu, sonunda yeniden tutuklanması olasılığı da vardı. Paris'e, kız kardeşi Hamiyet'in yanına gitti. Önce bir Almanla, bir binbaşıyla evlenmişti Hamiyet. Kısa sürmüştü bu ilişki. İkinci evliliğini, Danimarkalı bir işadamıyla yapmıştı. Kız kardeşini, hiç tereddütsüz koruması altına aldı.
Ankara Mahpusu on sekiz dile çevrildi
Yazmayı sürdürdü Suat Derviş. Hamiyet'in çevireceği ve Fransızcada ilk Türk romanı sayılacak olan Ankara Mahpusu'nu, Fosforlu Cevriye'yi yazdı. Büyük beğeni topladı Ankara Mahpusu, on sekiz dile çevrildi. Fransızca baskısına önsöz yazan Janine Bouırssounouse, "Bu kitabı okurken biz sık sık Gorki'yi, zaman zaman Steinbeck'i, bir Caudwell yahut bir Vittorini'yi düşünüyoruz; kitap bize, Binbir Gece Masalları'nı hatırlatmıyor" diye yazmıştı: "Duygu itibarıyla büyük Rus edebiyatına çok yakın olan Suat Derviş hep bu saydıklarımız gibi kahramanlarına yanaşıyor, onları tetkik ediyor, onların düşüncelerini özlü ve büyük bir doğrulukla veriyor". Le Monde'de, Coiplet'in yorumu ise, "Bu kitapta bir tesir aranırsa Gorki'nin tesiri bulunabilir" olmuştu, "Çünkü bu roman aynı sadelikle yazılmıştır".Hamiyet yanındaydı ama, gönüllü de olsa Paris'te sürgündü Suat Derviş. Çoğu zaman çocukluk anılarını yineliyorlardı; anneleri Hesna Hanım'ı, babaları İsmail Derviş Bey'i, Nâzım Hikmet'i, Matmazel Ner'i, Çamlıca'daki, doğdukları o köşkü. Bir türkü söylüyorlardı sık sık. Hem söylüyor hem de ağlıyorlardı: Nerde benim kekik kokan dağlarım / Gurbet elde hasret çeker, ağlarım...
Baraner'in oğlu Klaus'un peşinde
Reşat Fuat Baraner hâlâ cezaevindeydi. Bu kez gönderildikleri cezaevi Adana'daydı. Sevk haberi dış basında da yer almıştı. Birkaç ay sonra Almanya'dan bir mektup geldi Baraner'e. Gönderen oğlu Klaus'du, kendisinin seslenişiyle "Kılavuz". Mektubu sevinç içinde koğuş arkadaşlarına gösterdi. Turgut Akalın'ın da aralarında bulunduğu bir grup arkadaşına, Greta'nın ve oğlunun öyküsünü anlattı...Sovyetler Birliği'nde kaldığı bin dokuz yüz otuzlu yılların ortalarına doğru tanımıştı Alman Greta'yı. O da komünizme inanıyordu ve bilgisini, örgütlenme yöntemlerini geliştirmek için bu ülkeye gelmişti. Aynı okulda, Lenin Enstitüsü'ndeydiler. Aşıktılar birbirlerine. Bir de çocukları oldu. İkinci Dünya Savaşı başlamak üzereydi. Komintern, bir karar aldı. Bütün öğrenciler kendi ülkelerine dönecek, faşizme karşı halkı örgütlemeyi üstlenecekti. Baraner, İstanbul'a döndü, Greta ise bir yaşına henüz girmiş Klaus'la birlikte Almanya'ya gitti. Bir süre sonra Greta'nın Naziler tarafından öldürüldüğünü öğrendi. Klaus'tan ise o güne kadar bir haber alamamıştı...Suat Derviş'e yazdı olanları, Klaus'un Almanya'daki adresini de verdi. Derviş, Almanya'ya gidip, görüştü Klaus'la. Ona babasının bir fotoğrafını verdi, onun fotoğraflarını çekip Baraner'e gönderdi. Mektuplarla da olsa, Baraner ölünceye kadar sürdü baba oğulun ilişkisi.
Evimin efendisi benim
Bin dokuz yüz altmış üç yılında çıktı cezaevinden Reşat Fuat Baraner. Birkaç ay sonra da Suat Derviş, İstanbul'a döndü. Baraner, onun geleceği haberini alınca çocuk gibi sevinmişti. Partili bir marangoza birkaç parça eşya ısmarlamış, oturulabilecek bir ev kurmuş, bir de çeviri bürosu açmıştı.Suat Derviş döndükten birkaç hafta sonraydı. Rasih Nuri İleri, karısı Bedia İleri'ye, "Gel hadi, Reşat Abilere gidelim" dedi. Tam evden çıkmak üzereydiler ki, bir arkadaşları, Sevinç Özgüner geldi ziyaretlerine. Baranerler'e gideceklerini öğrenince Rasih Nuri İleri'ye "Sen gidebilirsin ama" dedi Özgüner, "Bedia'yı götüremezsin. Suat kadınları sevmez, evine de sokmaz." Şaşırdılar ama yine de gittiler. Bedia İleri biraz tedirgindi. İyi karşılandılar, sarılıp öpüştüler. Sonraları, İleri, Suat Derviş'e sorduğunda, öğrenildi işin aslı. Baraner cezaevinden çıktığında genç kuşak, Gençlik Birliği'nin üyeleri etrafını sarmıştı. Sık sık evine uğruyor, ortalığa, kendilerince bir çekidüzen veriyorlardı. Suat Derviş dönüp yeni bir ev açtıklarında aynı şeyi yapmaya, evi idare etmeye kalkışmışlardı. O ise "Evimin efendisi benim" demişti, "Burada ukalalık yapamazsınız. Reşat Abinizi de bu kadar çok seviyorsanız, gider iş yerinde görürsünüz". Gençler de kendi densizliklerini görmezden gelip, kadınların genel tutumu diye değerlendirmişlerdi. Misafirperverdi Suat Derviş ama, kendi kuralları vardı. Kimsenin asla çiğneyemeyeceği kurallardı bunlar...  Döndüğünde ablası Hamiyet de yanındaydı Suat Derviş'in. Sürekli kardeşiyle birlikte olması, yaşamını neredeyse ona adaması kocasıyla ilişkilerini bozmuştu. İstanbul'da da birlikte oturuyorlardı. Nazlı bir kadındı, dişilik yönü ağır basıyordu. Önüne ne konulsa yemediği gibi, sürekli mevsim dışı şeyler istiyordu Suat Derviş'ten. Birkaç yıl sonra, adeta açlıktan, kardeşinin kollarında öldü.
Hem aristokrat hem komünist
Çevresindekilerin pek görmeye alışkın olmadığı bir kadındı Suat Derviş. Kültürlüydü, görgülüydü. Sosyalizme inanıyordu ama, aynı zamanda bir aristokrat, bir Osmanlı hanımefendisiydi. Genç nesil komünistler de bu yüzden tahammül edemiyorlardı ona. Bir toplantıda Reşat Fuat Baraner'in eşi diye tanıtıldığında hemen sözü kesiyor, "Ben, yazar Suat Derviş'im" diyordu, "kimsenin karısı olarak yâd edilemem". Dostları arasında bile kocasını eleştirmekten çekinmiyordu. En parasız günlerinde, evde sadece bulgur pilavı pişse de sofra düzenine uyuyordu. Beyaz bir örtü yayıyordu masaya, ya bir çiçek ya da mumla süslüyordu. Mihri Belli'yle Sultanahmet'te buluştukları soğuk bir kış gününde ayakkabısının altı delikti. Ama, birkaç gün sonra Tokatlıyan Oteli'nde çay içecekti. Hale Kıyıcı'yla yürüyüşe çıktıkları bir gün, ceplerindeki son beş lirayla Divan Pastanesi'nde çay içmişlerdi.Reşat Fuat Baraner, bin dokuz yüz altmış sekiz yılında ikinci kez geçirdiği enfarktüsü yenemedi, öldü. Suat Derviş için bir yıkımdu bu. Hâlâ ona âşıktı ve tek bir şeye, onunla daha önce tanışmadığına hayıflanmıştı hep. Ama, kısa sürede toparladı kendini. Türkiye, yine sıcak günlerin içindeydi, bir şeyler yapılmalıydı. İki yıl sonra, bin dokuz yüz yetmişte, Neriman Hikmet, Mediha Özçelik, Necla Özgür, Asiye Aliçin, Fikret Elbe ve diğer arkadaşlarıyla Türkiye Devrimci Kadınlar Birliği'ni kurdu. Şişli'deki evi karargâh gibiydi. Mihri Belli, Deniz Gezmiş'le, Cihan Alptekin'le bu evin arka odasında buluşuyordu. Mustafa Lütfü Kıyıcı ve Mustafa İlker Gürkan da onun evinde yakalanmıştı.Kıyıcı ve Gürkan'la birlikte kendisi de götürülmüştü Birinci Şube Müdürlüğü'ne. Polisler geldiğinde Hale Kıyıcı da evdeydi. İlk çocuğunu doğurmasına birkaç hafta vardı. Suat Derviş, kendi çocuğunu sorguda düşürdüğünü anımsayıp paniğe kapıldı. Camı açıp bağırmaya başladı, "İmdat, hamile bir kadını öldürüyorlar". Bir süre sonra sakinleşti. Hazırlandı, ayna önünde bir kez daha çekidüzen verdi kendine, rujunu sürdü. Şubede kendisini sorguya çeken Şube Müdürü Ilgız Aykutlu tarafından ilk kez nezarete atıldı. Kültür Sarayı'nı yakmakla suçlanıyordu. Kısa sürede salıverildi.
Fosforlu Cevriye, biraz benim
Artık hastaydı. Son günlerinde daha çok içer olmuştu. Birileri geldiğinde içki şişesini etajerin üzerindeki çerçevenin arkasına saklıyordu. Bütün isteği Fosforlu Cevriye'yi tiyatroda sahnelenirken görmekti. Cevriye'yi de en iyi Gülriz Sururi canlandırabilirdi. Bu önemliydi onun için. Bedia İleri'ye bir gün, "Cevriye biraz benim" demişti, "Avrupa'daki yalnızlık hallerime benziyor". Bir başkasına ise Baraner'i cezaevinde ziyarete gittiğinde elinde karanfil ve tütün kesesi olan bir kadın gördüğünü anlatmıştı. İsmini de tam söyleyemiyordu ama aradığı Baraner'di. Sokaklardan geldiği belliydi kadının ama, güzeldi. Fosforlu Cevriye'de de, polisten kaçan bir adamla, ona sığınan, âşık olan bir sokak kadınının öyküsü anlatılıyordu. Engin Cezzar ve Gülriz Sururi'yle anlaştı. Romanı senaryolaştırıyordu ki hastalandı. Hem kalbi hem de yüksek tansiyonu soluk aldırmıyordu artık. Babasından kendisine kalan hakla, Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Çıktığında, son gücünü de harcayarak tamamladı senaryoyu. Ama, sahnelenişini göremedi. Son taşındığı evde, Tünel'deki Suriye Hanı'nda yirmi üç temmuz bin dokuz yüz yetmiş ikide öldü. Cenazesini Feriköy Mezarlığı'na komşuları taşıdı. Arkadaşlarının çoğu yoktu yanında. Kimi ya cezaevindeydi ya da kaçakta. Sonraları komşuları anlattılar, ölürken de mağrur ve sakindi. Yaptığı ve yaşadığı hiçbir şeyden pişman değildi. (Berat Günçıkan / Cumhuriyet Dergi / Sayı 469 / 19 Mart 1995)
14 notes · View notes
shipperisi · 2 years
Note
Naberrrr
Vaay Yusuf Bey siz bu hesaba hal hatır sormak için gelir miydiniz yaa (üstelik dört r ile smxmamzlakds)
İyidir kral senden naber?
6 notes · View notes
imetyouonljpodcast · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
I’m V. Arrow (she/her), and I’ve been writing fanfiction my whole life, really, but I’ve been posting it online since 1998 (and it was the main thing that got me grounded between the ages of 12 and 18).
Thanks to fandom, I have also published The Panem Companion, a guidebook to The Hunger Games; an essay in Fic! Why Fanfiction Is Taking Over the World about RPF, looking mainly at One Direction; and an essay with infographics in Divergent Thinking, an anthology about the Divergent series. I’ve also gotten to speak at San Diego Comic-Con on a panel about fanfiction!
I like woman-focused narratives and analytical lenses, weird and thoughtful linguistic choices, rich worldbuilding, when the good guys (and especially gals) win, women written as full people with dignity and respect, men who adore the women in their lives, and healthy relationships after sad characters get the therapy they need.
I love fics that take a tiny corner of a huge canon universe and dive deep to flesh out a place or a character that canon doesn't give its due.
Some people think I’m angry all the time, but I’m actually a very bubblegum happy girl -- I’m just a Jewish feminist who loves yelling and sees spirited debate as a bonding activity (and I have high standards and no energy for excusing bad behavior just because a character's hot).
In the time that Maggie and I have known each other, I have written fanfic for the following pairings:
Rob Pattinson/Kristen Stewart (Twilight RPF)
Katniss Everdeen/Peeta Mellark, Cinna/Finnick Odair, Finnick Odair/Annie Cresta, various other pairings (The Hunger Games)
Anna Oliphant/Étienne St. Clair, Lola Nolan/Cricket Bell (Anna and the French Kiss series)
Percy Jackson/Nico DiAngelo, Percy Jackson/Nico DiAngelo/Rachel Elizabeth Dare/Annabeth Chase, various other pairings (Percy Jackson & the Olympians)
Mia Thermopolis/Michael Moscovitz (The Princess Diaries book series)
Harry Styles/Louis Tomlinson, Louis Tomlinson/Nick Grimshaw (One Direction)
Harry Styles/George Shelley, Harry Styles/Louis Tomlinson/George Shelley, George Shelley/Ella Henderson (Union J + One Direction)
Barclay Beales/Tom Mann (Stereo Kicks)
Poe Dameron/Rey Skywalker, Poe Dameron/Finn/Rey Skywalker, Poe Dameron/Suralinda Javos, Poe Dameron/Ben Solo, Poe Dameron/Karé Kun, Poe Dameron/Muran, Poe Dameron/Leia Organa, Poe Dameron/Greer Sonnel, Cassian Andor/Shara Bey/Kes Dameron, Sabé/Padmé Amidala, Breha Organa/Bail Organa, various other pairings (Star Wars universe)
Nicky/Joe [Nicolò di Genova/Yusuf al-Kaysani], Andy/Quýnh [Andromache the Scythian/Quýnh] (The Old Guard)
And LOTS of drabbles for various YA and MG book pairings and other pairings of UK X-Factor contestants. And maybe some GBBO contestant drabbles? I honestly can’t remember!
Pairings I love desperately but have not written include:
Jack Dawson/Rose DeWitt Bukater (Titanic)
Emily Fitch/Naomi Campbell (Skins)
Everyone in Ocean’s Eight/Everyone Else in Ocean’s Eight
Eleanor Shellstrop/Chidi Anagonye, Jason Mendoza/Janet (The Good Place)
Steve/Bucky (Captain America)
Carol Danvers/Maria Rambeau (Captain Marvel)
Cassel Sharpe/Lila Zacharov (The Curse Workers)
My Top Ten Albums of All Time
1989, Taylor Swift
Heroes & Thieves, Vanessa Carlton
Hotel Paper, Michelle Branch
Salute, Little Mix
Up All Night, One Direction
Replay, Play
A Little Bit Longer, The Jonas Brothers
Folie a Deux, Fall Out Boy
Chapter One, Ella Henderson
That Day, Greg Raposo (and more than that, all of his unreleased/limited release tracks)
Right Where You Want Me, Jesse McCartney
I’m currently @aimmyarrowshigh​​ on Tumblr and AO3, @aimmyarrowshigh_ on Instagram where I mostly post my mediocre crafts, and @aimmyarr0wshigh on Pinterest where I save up images to eventually make aesthetic graphics or moodboards.
Tumblr media
37 notes · View notes
reallifesultanas · 3 years
Text
Portrait of Ibrahim I's daughters/I. Ibrahim lányainak portréja
Gevherhan Sultan
Ibrahim's children started to be born in 1642, the exact order not always obvious. His first son Mehmed IV was born in January 1642, his mother Turhan Hatice was given the rank of first Haseki. The second Haseki was Hatice Muazzez, although her son followed the third Haseki's (Saliha Dilaşub) son, about a year later. This suggest that Muazzez may have given birth to a girl in 1642 between January and April. Gevherhan Sultan was born in 1642, but we do not know the exact month. Anyway, on the basis of the indirect information, we cannot rule out that Gevherhan's mother was Hatice Muazzez.
Gevherhan was married as a child to Cafer Pasha on November 23, 1646, but the wedding was only nominal. Some say it wasn't even this princess who was given to Cafer Pasha as a wife. Gevherhan’s marriages are surrounded by general chaos. Her husbands were Çavuşzade Mehmed Pasha and Helvacı Yusuf Pasha, but the dates are completely chaotic. Her first husband was Çavuşzade Mehmed Pasa, whom she married in 1647 (or 1653). Her next marriage with Helvacı Yusuf Pasha took place either in 1692 or as early as 1652.
We don’t know much about Gevherhan’s life, which is well illustrated by her marriages also. According to some, in 1672, along with several members of the harem, she also accompanied her brother Mehmed IV to his campaign. During her life she accumulated a huge debt, in which she was helped by Ahmed II's Haseki - the last Haseki - Rabia Sultan. At least that's what a post-death harem register suggests.
Gevherhan's health began to deteriorate gradually in 1693, and in the autumn of 1694, she died in Edirne. From there, her body was transported to the capital and eventually buried in the Şehzade Mosque complex.
Tumblr media
Fatma Sultan
Fatma was born in September 1642, which makes it abundantly clear that her mother was not Turhan Hatice. Turhan gave birth to her son in January 1642, so it was mathematically impossible for her to gave birth to a healthy, viable child in September of the same year. Fatma was raised by Ibrahim I’s sister, Burnaz Atike Sultan, with the help of Turhan Hatice, suggesting that her mother passed away shortly after giving birth.
Her first marriage took place in 1645, Musahip (Silahdar) Yusuf Pasha was the husband, but the marriage proved short-lived because Ibrahim executed the man in January 1646. Barely a month later, Ibrahim remarried her, this time to Musahib Fazlı Pasha, who was also expelled a few months later.
Fatma died in 1657 and was buried in Turhan Hatice's complex. After her death, Turhan did a lot of charity on her behalf and organized prayers for her soul. Many therefore assume that Fatma was the daughter of Turhan, but this is utterly impossible if she was actually born in September 1642.
Tumblr media
Beyhan Sultan
Beyhan was born in 1645. Some believe Turhan Hatice was her mother, but that’s not certain. The relationship between Turhan and Ibrahim has so far seriously deteriorated, so it does not seem logical that a child would be born into the relationship in that year. True that Ibrahim was famous for his illogical actions... Furthermore, it makes unlikely that Turhan would be her mother, that Ibrahim handed Beyhan to one of his favorites, the wife of Hazerpare Ahmed Pasha, to be raised. This suggests that Beyhan’s mother was already dead or fell out of Ibrahim’s favor and was exiled.
Beyhan was married in 1646 to Küçük Hasan Pasha, who died the following year. Her new husband was chosen in 1647. This time she married Hezarpare Şehri Ahmed Pasha, whose former wife became Ibrahim's favourite. In exchange for his ex-wife, Ibrahim offered one of his daughters. This covenant did not prove to be long-lived either, as the pasha was executed in 1648, and Beyhan was widowed for the third time at just 3 years old. Her next husband was Uzun Ibrahim Pasa, presumably, he was the first classic husband of the sultana. They lived together until 1683 when the pasha died. Beyhan lived as a widow for a few years, but in 1689 she was remarried to Bıyıklı Mustafa Pasha, with whom they lived together for ten years. Some say she her only child, Sultanazde Hüseyin Bey, was born from her second or third marriage; others say she had no children at all.
In 1672, Beyhan along with her sister, Gevherhan, and several other members of the harem accompanied her brother, Mehmed IV to his campaign. Based on this, we can assume that she was close to the sultan. In September 1700, Beyhan died and was buried in the tomb of Suleiman I. Others say she died in March 1701, during Ramadan.
Tumblr media
Atike Sultan
The date of birth is unknown. She was probably the child of Turhan Hatice, for according to contemporary sources, Atike was Mehmed IV's own (full) sister. In addition, her name clearly refers to this also. Turhan Hatice was raised by Ibrahim's sister, Burnaz Atike, and then was gifted to Ibrahim by her. The two women maintained a close relationship for the rest of their lives. That is why it makes sense for Turhan to name her daughter after Atike. Assuming that the relationship between Ibrahim and Turhan was indeed troubled around 1645, Atike may have been born before that.
There are many question marks about Atike’s marriages. She may was confused with her aunt, Burnaz Atike in some cases. She had her first marriage in 1648 and married Sarı Kenan Pasha. The pasha was alive until 1659, so it is possible that it was not only a nominal marriage but over time it became a real marriage. After the death of the pasha, she married Mostarlı İsmail Pasha in 1659.
Not knowing exactly when Atike died, all we know is that she died at a young age, during her brother, Mehmed IV's reign.
Tumblr media
Ayşe Sultan
Ayşe was born around 1646, the identity of her mother is unknown. Her first marriage took place late (compared to her sisters), in 1655. Her husband Ibşir Mustafa Pasha died in the same year. We don't know when Ayşe died.
Kaya Sultan
Neither the date of her birth nor the time of her death are known. She was married to Haydarağazade Mehmed Pasha in 1649. Her husband died in 1661, but since Ayşe was not remarried after that, it is possible that she died during their marriage.
Ümmügülsüm Sultan
The date of birth is unknown. The only thing we know about her is that in 1653 she was married to Mirahur Abaza Ahmed Pasha and shortly after the marriage the sultana passed away. So she died as a young child.
Tumblr media
Two anonymous sultanas
One of the sultans is said to have been born in 1640, but that date is strange, given Ibrahim’s attitude to sexual intercourse. She married a man named Baki Bey, who was the son of Grand Vizier Hezarpare Ahmed Pasha. By the way, Hazerpare Ahmed Pasha married another daughter of Ibrahim, Beyhan. Baki Bey's supposed mother - Hazerpare Ahmed Pasa's first wife - was Ibrahim's favorite and governess of Beyhan Sultan.
The other anonymous sultana was to marry Kuloğlu Mustafa Pasha, but the man rejected the covenant. Thus, in January 1666, Cerrah Kasım Pasha finally became the husband of the anonymous sultana. It is not known when she was born and when she died, all that is certain is that in 1666 she was still alive.
Tumblr media
Used sources: A. D. Alderson - The Structure of the Ottoman Dynasty; L. Peirce - The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire; N. Sakaoğlu - Bu Mülkün Kadın Sultanları; M. Ç. Uluçay - Padişahların Kadınları ve Kızları; C. Finkel - Osman's Dream: The Story of the Ottoman Empire; G. Börekçi - Factions and favourites at the courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-17) and his immediate predecessors; S. Faroqhi - The Ottoman Empire and the World; C. Imber - The Ottoman Empire 1300-1650; G. Piterberg - An Ottoman Tragedy, History and Historiography at Play; F. Suraiya - The Cambridge History of Turkey, The Later Ottoman Empire, 1603–1839; Howard - A History of the Ottoman Empire; Öztuna - Devletler ve Hanedanlar; F. Davis - The Palace of Topkapi in Istanbul; Y. Öztuna - Genç Osman ve IV. Murad; G. Junne - The black eunuchs of the Ottoman Empire; R. Dankoff - An Ottoman Mentality: The World of Evliya Çelebi; R. Murphey - ‘The Functioning of the Ottoman Army under Murad IV (1623–1639/1032–1049):Key to Understanding of the Relationship Between Center and Periphery; M. Özgüleş - The women who built the Ottoman Empire: Female Patronage and the Architectural Legacy of Gülnüş Sultan
*    *    *
Gevherhan Sultan
Ibrahim gyermekei 1642-ben kezdtek el születni, a pontos sorrend nem minden esetben nyilvánvaló. Első fia IV. Mehmed 1642 januárjában született, édesanyja Turhan Hatice kapta meg az első Haszeki rangot. A második Haszeki Hatice Muazzez volt, pedig fia nagyjából egy évvel később követte a harmadik Haszeki, Saliha Dilaşub fiának születését. Ez arra utalhat, hogy Muazzez talán életet adott egy leánynak 1642-ben január és április között. Gevherhan szultána 1642-ben született, ám hónap nem áll rendelkezésünkre. Mindenesetre a közvetett információk alapján nem zárhatjuk ki, hogy Gevherhan édesanyja Hatice Muazzez volt.
Gevherhant már gyermekkorában férjhez adták 1646 november 23-án Cafer Pasához, ám a nász csak névleges volt. Egyesek szerint nem is ő volt a hercegnő, akit Cafer Pasához adtak nőül. Gevherhan házasságait általános káosz övezi. Férjei között listázzák Çavuşzade Mehmed Pasát és Helvacı Yusuf Pasát, azonban a dátumok teljesen kaotikusak. Első férje Çavuşzade Mehmed Pasa volt, akihez talán 1647-ben (vagy 1653-ban) ment hozzá. Következő házasságára, Helvacı Yusuf Pasával vagy 1692-ben került sor, vagy már 1652-ben.
Gevherhan életéről nem tudunk sokat, ami házasságaiból is jól kirajzolódik. Egyesek szerint 1672-ben a hárem több tagjával együtt ő is elkísérte bátyját IV. Mehmedet annak hadjáratára. Élete során hatalmas adósságot halmozott fel, melyben II. Ahmed Haszekije - az utolsó Haszeki - Rabia szultána segítette ki. Legalábbis erre utal egy halála utáni hárem bejegyzés.
Gevherhan egészsége 1693-ban fokozatosan romlani kezdett, majd 1694. őszén Edirnében hunyt el. Innen a fővárosba szállították testét és végül a Şehzade mecset komplexumban temették el.
Tumblr media
Fatma Sultan
Fatma 1642 szeptemberében született, ami teljesen egyértelművé teszi, hogy édesanyja nem Turhan Hatice volt. Turhan ugyanis 1642 januárjában adott életet fiának, IV. Mehmednek, így matematikailag lehetetlen, hogy ugyanezen év szeptemberében életet adott volna egy egészséges, életképes gyermeknek. Fatmát I. Ibrahim nővére, Burnaz Atike szultána nevelte fel Turhan Hatice segítségével, ami arra utal, hogy édesanyja nemsokkal a szülés után elhunyt.
Első házasságára 1645-ben került sor, Musahip (Silahdar) Yusuf Pasa volt a férj, a házasság azonban rövidéletűnek bizonyult, mert Ibrahim 1646 januárjában kivégeztette a férfit. Alig egy hónappal később Ibrahim újból férjhez adta, ezúttal Musahib Fazlı Pasa volt a férj, aki azonban szintén néhány hónappal később menesztve lett.
Fatma 1657-ben halt meg és Turhan Hatice komplexumában temették el. Halála után Turhan rengeteget jótékonykodott nevében és lelkiüdvéért hosszasan mondatott imákat. Sokan emiatt feltételezik, hogy Fatma Turhan lánya volt, ám ez teljességgel lehetetlen, ha valóban 1642 szeptemberében született.
Tumblr media
Beyhan Sultan
Beyhan 1645-ben született. Egyesek úgy vélik Turhan Hatice volt az édesanyja, ám ez nem biztos. Turhan és Ibrahim kapcsolata eddigre már komolyan megromlott, így nem tűnik logikusnak, hogy közös gyermekük született volna. Tény azonban, hogy Ibrahim nem logikus cselekedeteiről volt híres. Tovább valószínűsítleníti, hogy Turhan lenne az anyja, az, hogy Ibrahim Beyhant átadta egyik kegyeltjének, Hazerpare Ahmed Pasa feleségének, hogy ő nevelje. Ez arra utal, hogy Beyhan édesanyja nem élt vagy kiesett Ibrahim kegyeiből és száműzték.
Beyhant 1646-ben adták férjhez, Küçük Hasan Pasához, aki következő évben elhunyt. Új férjét 1647-ben jelölték ki számára, ekkor ment feleségül Hezarpare Şehri Ahmed Pasához, akinek korábbi feleségét Ibrahim saját kegyeltjévé tette. A volt feleségért cserébe pedig Ibrahim felajánlotta egyik lányát. Ez a frigy sem bizonyult hosszú életűnek, ugyanis a pasát 1648-ben kivégezték, Beyhan pedig alig 3 évesen harmadjára özvegyült meg. Következő férje Uzun Ibrahim Pasa volt, feltehetőleg ő volt az első klasszikus férje a szultánának. 1683-ig éltek együtt, mikoris a pasa elhalálozott. Beyhan néhány évig özvegyként élt, ám 1689-ben újból férjhez adták Bıyıklı Mustafa Pasához, akivel tíz évig éltek együtt. Házasságaiból egyesek szerint egyetlen fia született, Sultanazde Hüseyin Bey, mások szerint egyáltalán nem született gyermeke.
Beyhan 1672-ben testvérével, Gevherhannal és a hárem több tagjával együtt elkísérte IV. Mehmedet hadjáratra. Ez alapján feltételezhetjük, hogy közel állt a szultánhoz. 1700 szeptemberében Beyhan elhunyt és I. Szulejmán türbéjében temették el. Mások szerint a szultána 1701 márciusában, a Ramadán alatt halt meg.
Tumblr media
Atike Sultan
Születési ideje nem ismert. Valószínűleg Turhan Hatice gyermeke volt, ugyanis a korabeli források szerint Atike IV. Mehmed édestestvére volt. Emellett a neve is egyértelműen erre utal. Turhan Haticét, Ibrahim nővére, Burnaz Atike nevelte majd ajándékozta Ibrahimnak és élete végéig szoros kapcsolatot ápolt egymással a két nő. Épp emiatt logikus, hogy Turhan, lányát Atike után nevezze el. Ha feltételezzük, hogy Ibrahim és Turhan kapcsolata valóban megszakadt 1645 környékén, Atike valószínűleg ez előtt születhetett.
Atike házasságaival kapcsolatban sok a kérdőjel. Előfordulhat, hogy nagynénjével, Burnaz Atikével keverik össze bizonyos esetekben. Első házasságát 1648-ban kötötte, Sarı Kenan Pasához ment hozzá. A pasa 1659-ig életben volt, így lehetséges, hogy ez nem csak névleges házasság volt, hanem idővel valódi házasság lett belőle. A pasa halála után Mostarlı İsmail Pasához ment nőül 1659-ben.
Nem tudni, hogy Atike pontosan mikor hunyt el, csak annyit tudunk, hogy fiatalon, bátyja, IV. Mehmed uralkodása alatt halt meg.
Tumblr media
Ayşe Sultan
Ayşe 1646 körül született, édesanyja kiléte nem ismert. Első házasságára testvéreihez képest későn, 1655-ben került sor. A férj Ibşir Mustafa Pasa ugyanabban az évben elhalálozott. Nem tudjuk, hogy Ayşe mikor halt meg.
Kaya Sultan
Sem születési ideje, sem halálának ideje nem ismert. Haydarağazade Mehmed Pasához adták férjhez 1649-ben. A férje 1661-ben halt meg, ám mivel ezután Ayşe nem lett újra kiházasítva lehetséges, hogy házasságuk során hunyt el.
Ümmügülsüm Sultan
Születési ideje nem ismert. Az egyetlen amit tudunk róla, hogy 1653-ban hozzáadták Mirahur Abaza Ahmed Pasához és nemsokkal a házasságkötés után a szultána elhunyt.
Tumblr media
Két névtelen szultána
Az egyik szultánáról azt állítják, hogy 1640-ben született, ám ez a dátum furcsa, ismerve Ibrahim szexhez való hozzáállását. A szultána egy Baki Bey nevű férfihoz ment hozzá, aki a nagyvezír Hezarpare Ahmed Pasa fia volt. Hazerpare Ahmed Pasa mellesleg Ibrahim egy másik lányát vette nőül. Baki Bey feltételezett anyja - Hazerpare Ahmed Pasa első felesége - pedig Ibrahim kegyence volt és Beyhan szultána nevelője.
A másik névtelen szultánát Kuloğlu Mustafa Pasához akarták feleségül adni, ám a férfi elutasította a frigyet. Így végül 1666 januárjában Cerrah Kasım Pasa lett a névtelen szultána férje. Nem tudni, hogy mikor született és mikor halt meg a szultána, csak annyi bizonyos, hogy 1666-ban még életben volt.
Tumblr media
Felhasznált források: A. D. Alderson - The Structure of the Ottoman Dynasty; L. Peirce - The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire; N. Sakaoğlu - Bu Mülkün Kadın Sultanları; M. Ç. Uluçay - Padişahların Kadınları ve Kızları; C. Finkel - Osman's Dream: The Story of the Ottoman Empire; G. Börekçi - Factions and favourites at the courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-17) and his immediate predecessors; S. Faroqhi - The Ottoman Empire and the World; C. Imber - The Ottoman Empire 1300-1650; G. Piterberg - An Ottoman Tragedy, History and Historiography at Play; F. Suraiya - The Cambridge History of Turkey, The Later Ottoman Empire, 1603–1839; Howard - A History of the Ottoman Empire; Öztuna - Devletler ve Hanedanlar; F. Davis - The Palace of Topkapi in Istanbul; Y. Öztuna - Genç Osman ve IV. Murad; G. Junne - The black eunuchs of the Ottoman Empire; R. Dankoff - An Ottoman Mentality: The World of Evliya Çelebi; R. Murphey - ‘The Functioning of the Ottoman Army under Murad IV (1623–1639/1032–1049):Key to Understanding of the Relationship Between Center and Periphery; M. Özgüleş - The women who built the Ottoman Empire: Female Patronage and the Architectural Legacy of Gülnüş Sultan
17 notes · View notes
eniyisiniistiyorum · 3 years
Text
Bugün desteğe gidecektim. Ama önce aşağı inip oturduk biraz. Sonra erken kalktım. O oturuyodu hiç istemedim onun benden sonra yine oturmasını. Yürüdüm mal kabulün önüne geldim sesini duyup arkamı bi döndüm o da geliyodu yyaa bu çok hoşuma gitti. Tamam yemeğini yer yemez içeri giriyo ama olsun bana özel olmasa da göz göze geldim ona bakıncs hoşuma gitti. Üstüne kuş sıçtı. Gamze de xx’e iki kere sıçtı falan diyince en son “ya anladık ne söyleyip duruyosun iki kere diye” dedim güldü. Güzel güldü bana gülebiliyo. Neyse güvenliğin oraya geldim form dolduruyodum beklerken arkamı dönüp ona baktım o da bana bakıyodu.
Sonra desteklikten erken döndük. Bunu göremedim. Biraz çalışıp lavaboya gittim dönüşte döndü baktı gene. Biliyosun bakışlar beni çok etkiler en sevdiğim şeydir o kişiyle göz göze gelmek. Biraz geçtikten sonra o iadeye gidecekti yolda karşılaştık gülümsedim, “erken dönmüşsünüz.” Diyip saate baktı. “Gönderdiler bizi” “gönderdiler mi?” “Evet. Ürünler pahalıymış dokurdurtmadılar bile.” Az buçuk olayı anlattım sanırım tam hatırlamıyorum sonra gamzenin oraya gelince o atladı, olayı anlattı.
Yine lavaboya çıkarken yolda merdivende karşılaştık bu sefer. Yanımdan geçerken “kolay gelsin” dedim. “Teşekkür ederim. Sana da kolay gelsin.” Dedi. Ses tonu aşırı tatlıydı. “Teşekkür ederim.” Tam inmeden önce bi de, “az çalışın az. Yormayın kendinizi” dedi. Aşağı baktım, “olur.” Diyip gülümsedim. Ama maskeler...
Buna laf atarken hiç utanmıyorum. Tayfuna yapamıyodum mesela. Kolay gelsin bile diyememiştim hiç konuşmazken ağzımdan çıkmamıştı çok çok garipti. Ama bununla rahat konuşabiliyorum, espri yapabiliyorum. Daha hiç samimi olmamışken değerlide gamzeyle ürün arıyoduk. Bize baktı sonra yanımıza geldi “gamze son umudum sensin powerbankin yanında mı” diye sordu. O da yok dedi. Bir iki cümle konuştular giderken de, “bana sormadınız ama benim de yanımda değil.” Dedim. Güldü, “sana da sorayım o zaman yanında mı?” “Hayır maalesef.”
Çıkışta da servisteyken çok önemli şeyler olmadı ama m bir kelime hatırlamaya çalışıyodu bununla konuşurken aynı benim gibi neydi o ya neydi falan dedi bunun yüzüne baktım gülümsemedi boş boş baktı. Bu beni güldürdü ama kfkdkdkdk bana çok sevimliydi.
Yemeğe giderken de birileriyle konuşuyodu bağırarak, buna baktım. Son cümlesini bana bakarak söyledi yaa aşşırı tatlıydı sesi de daha değişikti. Hani bir şeye ilgin kayar da cümlene uymasa bile tonun o hale gelir ya. Öyleydi.
Yine servisteyken o depoda maskemi değiştirttiklerini anlattım muhammet’e. O tam önümde oturuyo bana bakması o yüzden zor. Tam döndü baktı, “aa sen siyah maske kullanıyodun evet” dedi. Ama garip oldu. Hoş bi gariplik.
Bi de şeyi anlatmış mıydım hatırlamıyorum geçen gene serviste yusuf hakkında konuşuyoduk. O da “haftasonu düşünün kendinize yeni konular bulun” dedi ben de, “konular düşünerek bulunmaz hasan bey yaşanarak bulunur” dedim o da “vaay derinden girdin.” Dedi. “Çok da yüzeyseldi oysa ki.”
1 note · View note