Tumgik
#adı efsane
parker-112 · 5 months
Text
Tumblr media
12K notes · View notes
how-much-for-a-whump · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Adı Efsane 16. Bölüm
Prompt: "Knocked out"
source
81 notes · View notes
iconsturkish · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
11 notes · View notes
onderkaracay · 4 months
Text
Tumblr media
🎯 DÖRT GEMİ, DÖRT BÜYÜK TÜRK DESTANI 🎯
TÜRK'ÜN, ANADOLU'NUN VE İNSANLIĞIN KADERİ GEMİLERLE DEĞİŞİYOR.
Bir büyük insan düşünün Anadolu'yu su basacak diyor
İnananı gemiye doluyor, inanmayanı sularda boğuluyor
Nuh tufanı böyle efsane oluyor
Bir büyük sultan düşünün
Gemileri karadan yürütüyor
Tarihin, insanlığın ve İstanbul'un kaderi değişiyor
O küçük çocuk tarihe sığmayan Fatih Sultan Mehmet oluyor
Bir adam düşünün; yüreğinde vatan, bir gemi düşünün içi dolu adam.
Tam bağımsızlık diyor
Teslim olmam, vatanı teslim etmem diyor
Koca Türk ulusu peşine takıyor
Altı asırlık esaret ve zulümden kurtarıyor
İşgalcilere teslim bayrağı açan padişahı dinlemiyor
Teslimiyetçi ve işbirlikçi mandacılara karşı ilk itaatsizlik bayrağını 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'da açıyor
Ve Anadolu'ya geçiyor
Tarihin en büyük ulusunun makus talihini yeniyor ve Atatürk oluyor
Türkler o zaman biz olma bikincine varıyor
Ne zaman ki o büyük dahi yaşama veda ediyor
Yeri bir türlü dolmuyor
Anadolu'ya din, siyaset ve sermaye adı altında yeniden başka bir zulüm doluyor
Gün geliyor bir çocuk daha 19 Mayıs günü doğuyor
Küçük yaşta ilk yarasını bu zulümden alıyor
Hiç kimse ile paylaşmadan bu yarayı açan o silahın arkasında kim varsa onu bulacağım ve hesabını soracağım diyor
Bütün yaşamını bu zulüm nasıl bitirilir düşüncesi ve mücadelesi ile geçiriyor
Kaleyi içten yıkmak için o zulmün arkasında olan bir niyetin içine sızarak bilgi ve belge toplayarak o büyük güne hazırlanıyor
İlk yarayı büyüyen 12 Eylül 1980 gününün bir başka benzeri 12 Eylül 2012 tarihinde düşmanın kendi ayaklarına kurşunu sıktırıyor
Aynı ataları gibi gemisini yaparak mücadeleye koyuluyor
Susuz şer denizinde gemisini yüzdürüyor zalimlere mahşeri yaşatıyor zalimlerden birinin ibretin maddi delili olarak canının alındığına geriye kalan tüm zalimlerin ve onlara tapanların yaratanın gazabı ile kalpleri kömür gibi oluyor ve kalp karası sürülerek yaşattıklarını yaşasınlar diye canlı ölülere döndürüldüklerini görüyor
Bu ibret sonrası ne kadar fitne, fedat, bölücülük adına faaliyet gösteren araç ve niyet varsa tarih olduğunu insanlığın aslında sadece iki tarafı olduğunu yeryüzüne insanlık bir sır ile geldi diyerek hatırlatıyor
Bugün ikiye bölünmüş insanlığın bir kısmı negatif şeytani tarafı diğer tarafı insani tarafı savunmak için savaşını veriyor
Kitlenin kütleye, cehalete ve ihanet boyutunda maddi gücüne insanlığa ve yurduna saldırısına sırrın verdiği kudret gücü ile bir Türk dünyaya bedelin ispatı olarak yürek meydanına çıkarak adeta meydan okuyor
Zulüm boş durur mu?
Türk'e karşı kazanacağını sanarak Türkleri kuşatmak adına bütün dünyayı 21 Aralık 2025-21 Ocak 2016 tarihinden sonra ibret anlaşılır anlaşılmaz telaşa kapılıyor ve dünyada ne yaşanıyor ise bu ibret ile bağlantılı olduğunu onun dışında kimse anlamıyor
Sabır ile insanlığın yıllarca yaşam pahalılığı ve her türlü zulüm uygulanarak Anadolu'da Türklüğü yok etme niyeti karşısında toplumun sorumsuzluğunu üzülerek seyrediyor
Ne zaman ki Anayasa ile son darbeyi vurmaya kalkıyorlar beyin savaşları komutanının taktiklerini uygulayarak yeniden ibreti idrak ettirmek için sahneye çıkıyor zulmün şirazesini iyice bozuyor
İnsanlığını kaybetmemiş her insanın yüreğinde sevgi ve devrim tohumu yüklendiğini yıllardır gönül kongreleri yaparak hatırlatıyor çaresizliğin pençesinde kalan insanlığı yavaş yavaş uyandırıyor
Biz insanlığa karşıyız diyemeyen zulmü adeta bir kez daha felç ediyor
Her saldırıyı bertaraf edecek bir ilahi sır ile donatıldını ve düşmanı düşünce gücü ile püskürtüyor
İnsanlık fikrinin yerine kim veya hangi zalim zulüm dışında ne koyabilir ki?
Nasıl haklı çıkıp kazanabilir ki
Elli yıllık yaşam mücadelesi ile beşyüz yıl yaşında olan tefeci zulüm kapitalizmi düşünce gemisi kitabı ile yıkıyor
Kitabını zaten yazarken sırrı ona Mustafa Kemal Atatürk'ün yazdığı Nutuk kitabının devamı olduğunu yaz diyor o da yazıyor
Zulüm* ilk çıktığı adrese geri döner başlatanı bitirir diye yaz diyor o da yazıyor
19 Mayıs 2015 tarihinde
Bir gemi daha kalkacak Anadolu'dan**
Yerini bir yaratanın bir de Türklerin bildiği yerden diye yaz diyor, yazıyor
"Gönülden kopan bir derya bu
Mahşer denizine*** döndüğünde; kurtulanlar da olacak, alabora olup boğulanlar da.
Sular duruldugunda bir gemi daha çoktan kalmış olacak sağ kalanlarla!"
Bütün bunları tek başına nasıl yaptım;
Atalarımın neler yaptığını ilk önce çok iyi öğrendim.
İlmi sırrın iki kaynağı var biri düşünce ikincisi ona layık olacak ahlak.
Bu ikisine hiç ödün vermeden sahip çıktım.
Kimseyi satmadım kimseye satılmadım.
Anlamak ve sahip çıkmak adına sorumlu bir yurttaş olmam gerektiği ilkesinden hiç taviz vermedim.
Korku nedir bilmem, tehdit nedir tanımam. Çünkü Türk'üm ben dedim.
Mustafa Kemal ve Türk ulusunun o eşsiz mücadelesi unutulamaz unutturulamaz dedim.
Yetmiş beş yıldır bu uğurda yaşamını kaybeden insanlardan utanarak nasıl mücadele vermem dedim.
Deniz Gezmiş'in mücadelesi yarım kalamaz dedim.
Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu o kutlu mücadeleyi anlayana, ne mutlu Atatürk benim diyebilene.
Bugün benim senin, insanlığın Türk'ün doğum günüm, bugün doğum günün.
Tüm Türklere ve insanlığın yanında duranlara kutlu olsun.
Dört gemi, dört Türk asırlar geçiyor Anadolu'nun kaderini değiştirecek iradeyi gemiler ile ortaya koyuyor ve insanlığı Anadolu'ya yeniden getiriyor.
Şeytana uymuş gafil burada sır nerede diyor.
Kim demiş Türkler denizci değil diye.
Önder Karaçay
* Mobbing Bank kitabının ilk satırları
** Mobbing Bank kitabı sayfa 331
*** Mobbing Bank kitabı sayfa 23
5 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
Alice in harikalar diyarında ki gerçek hikayesi
alice in wonderland... kanımca yazılmış en güzel masaldır. ama bunun yanısıra hakkında çoğumuzun bilmediği güzel detayları da barındırır. bu detaylar bilindiğinde zaten kusursuz olan bu masal daha da güzelleşiyor.
masala ismini veren "alice" gerçek bir karakterdir ve gerçek ismi alice liddel'dir
alice'in babası university of oxford'da matematik bölümü başkanı ve masalın yazarı lewis carroll'da aynı bölümde matematik hocası. bu arada lewis carroll bir mahlas. yazarın gerçek ismi "charles dodgson" henry liddel (alice in babası) ile lewis carroll aynı zamanda çok iyi iki arkadaş.
bir başka ilginç detay ise alice ve lewis'in aynı sinir hastalığından muzdarip olmaları
hastalığın adı "todd syndrome". bu hastalığa sahip bir insan sık sık halüsinasyon görmekte, bunun yanında da objeleri olduğundan çok daha büyük ya da çok daha küçük algılamakta.
hikaye, lewis tarafından alice ve kardeşlerine ilk defa 1862'de nehirde yaptıkları bir tekne gezisinde spontane anlatılmış. alice ve tüm aile hikayeden o kadar hoşlanmışlar ki bu gezi sonrasında her bir araya geldiklerinde lewis carroll'dan hikayeyi tekrar anlatmasını istemişler. chester kedisi ve kötü kalpli kupa kraliçesi aslında orijinal anlatımda yok. fakat lewis carroll hikaye sıkıcı olmasın diye her anlattığında içine yeni karakterler eklemiş.
1864 senesinde bir noel akşamı aile yine ısrarla aynı hikayeyi anlatmasını isteyince lewis caroll aynı hikayeyi ilk defa bugünkü haliyle anlatmış. eve döndüğünde ise kendisi de anlattığı hikayenin zenginliğinden etkilenmiş olsa gerek, hikayeyi yazıya dökmüş.
masala ilk olarak "alice in elf land" ismini veren lewis yazdığı hikayeyi beş kopya yapmış ve dördünü alice ve ailesine hediye etmiş (birini de kendisine saklamış). fakat alice masalın ismini beğenmemiş ve "alice in wonderland" olmasını istediğini söyleyince lewis carroll onu kırmamış ve masalın ismini değiştirmiş.
masal aslında 368 sayfalık mükemmel bir macera romanı
kötü karakter belli, iyi karakter apaçık ortada, mesaj kaygısı gütmeden sadece eğlenmek amacıyla okunsun diye kaleme alındığını, lewis'in kendi günlüğünde yazanlardan anlıyoruz.
kitap ilk defa 1865 senesinde basılıyor ve bir anda zamanının en çok satan kitabı haline geliyor.
kraliçe victoria'nın da eline geçen kitap onun tarafındanda çok beğeniliyor. (hatta bir efsaneye göre uzun bir süre devamlı yanında taşıyıp beraberinde ki hizmetlilere sesli okutuyormuş.) fakat efsane olmayan gayet gerçek bir detay daha var. o da kraliçe'nin lewis carroll la tanışmak istemesi. ingilizceyi bu denli güzel kullanan biriyle bir an önce tanışabilmek için şehrin en ileri gelen sanatçıları, edebiyatçıları, bilim insanlarını davet edeceği bir balo düzenlemiş. elbette bir davetiyede lewis'e ulaşmış. tuhaf olan ise lewis carroll'ın (kendi günlüklerinden anladığımız kadarıyla) kraliçeyi hiç sevmemesi. fakat emir büyük yerden. katılmış davete. hem de alice ve alice'in anne-babasıyla birlikte.
davetin ortalarında bir yerde kraliçe lewis carroll un yanına yaklaşmış ve ona "kitabınızdan çok etkilendim, eğer sizin için de bir mahsuru yoksa bir sonra ki kitabınızı bana adamanızı istiyorum"demiş. dedik ya emir demiri keser. "seve seve kraliçem, bu benim için çok büyük bir onur olur" diye cevap vermiş lewis carroll. zaman geçmiş lewis carroll yeni kitabını yazmış ve kitabın ilk sayfasına "majesteleri kraliçe victoria'a adanmıştır" diyede bir not ekletmiş.
yukarıda da belirtmiştim, lewis carroll bir mathematic profesörü ve alice in wonderland'den sonra yazdığı ilk kitap bir matematik kitabı, ismi ise "an elementary treatise on determinants, with their application to simultaneous linear equations and algebraic equations"... kraliçenin bu densizliğe karşı verdiği tavır bilinmese de çok mutlu olmadığı tahmin edilebilir bir durum.
bu arada lewis carroll'n çektiği birçok alice, ve alice ile kardeşlerinin olduğu fotoğraf günümüze kadar ulaşabilmiş.
bu resimde alice en sağda, ortada "ina" solda ise "edith"
Tumblr media
bu resimde de, alice'in kendisi
Tumblr media
11 notes · View notes
thepuppeter · 1 year
Text
Gemiler yüzüyordu içimde ve hiçbir
Yolcunun adı annem değildi.
Babamın bir kayığı vardı,
Ölüdeniz'i öldüren babasıydı.
Sevdaya leke çalanlar,
Bir cinayete efsane demişti.
Gemiler yüzüyordu içimde,
Hiçbir yolcunun yüzü annem değildi.
Babamın bir kayığı vardı.
Kayıkçı küreği Ölüdeniz'i öldüren o silahtı.
Babamın kayığı,
İçinde cesedimi taşımayan mezarımdı.
Cesedim yüzüyordu denizde,
İçimde gemiler batıyordu
Ne kadar yolcu boğulmuşsa denizde,
Bir bir tüm cesetler yüzüme bakıyordu.
Hiç biri annem kokmuyordu.
Cesetler,
denizin yuttuğu donmuş cesetler.
İçime batan, içimde batan gemiler,
Gemilerin intiharıdır tüm bu derinlikler.
Cesedim yüzüyordu.
Annem ölüyordu.
Babamın kayığı uzaklaşıyordu.
Anlamıştım oda gidiyordu.
Babamın bir kayığı vardı
Artık ufukta görünmüyordu
Bir çocuk gördüm,
Cesedinin yüzü bana benziyordu.
Karan Ali Çakıl (Çakıltaşı)
2 notes · View notes
sinesindensineme · 1 year
Text
Aşk denilen şey nedir ki ? Şimdilerde herkes aşk uğruna ilişki yaşıyor sonra bitiyor, aşk bitti oluyor. Aşk bu mudur sizce? Yada aşk sonsuz mudur, yada sonsuz olan sevgi mi , aşkla sevginin farkı ne? Üzerine onlarca yazı ,düşünce olan bir konu yada ne destansı efsanevi hikayeleri olan aşk nasıl bir şey? herkes bir gün aşık olacak mı? Kerem ile Aslı , Leyla ile Mecnun'un hikayeleri gerçek mi?
Bence aşk basit bir duygu değil ve herkesi bulmuyor. Hak edeni buluyor ve bulduğu kişiye de ya acı çektiriyor yada onu bulutlara çıkarıyor. Biz aşkı bulmuyoruz o bizi buluyor ve aşk elinde harcanacağı kimseye uğramıyor. Aşk vermiş olduğu acıyı dahi sevenleri buluyor. Aşk karşılıksız sevmeye yüreği olanları buluyor.
Şimdilerde aşk bir çok kalıba sokuluyor ama aşkın kalıbı yoktur. Aşkın herkesçe kabul edilen tek yanı tarifsiz olmasıdır. Çünkü aşk hakkında bir sürü yorum ,yazı , destan ,efsane vb. şeyler var ve hepsinde aşkın yaşanışı farklı ama tek ortak olan hepsi için tarifsiz olması. Kimisi için tarifsiz bir acı kimisi için tarifsiz bir mutluluk ama nasıl olursa olsun tarifsiz...
Ben önceden aşk biter sevgi kalır diyordum ama öyle değilmiş diye düşünüyorum şimdi. Aşık olduğumuz kişiyi severiz ama sevdiğimiz kişiye aşık olamayız. Şöyle düşünün bi arkadaşınızı seviyorsunuz ama aşık değilsiniz onu sevmenizin bir sürü adı olabilir yada ona olan sevginizi sıfatlandırabilirsiniz bir çok şekilde bir anda bir çok kişiyi farklı şekillerde sevebilirsiniz. Aşk ise geçmişte .şimdide ve gelecekte tek bir kişiye duyduğunuz tarifsiz duygudur. Bence aşık olduğunuz kişiyi sevmek zorunda değiliz .Şöyle ki dedim ya hani karşılıksız da olabilir. Aşık olacağımız kişiyi biz seçmeyiz aşk seçer. Bu kişi dünyanın en kötü insanı olsa bile biz seçmeyiz bunu . Bu yüzden aşk sevgi istemez .Dünyanın en kötü insanı senin insani değerlerine göre sevmediğin bir yapıya sahip olabilir ama aşk senin değerlerini dinlemez ki...
Doğru yada yanlış herkesin aşk yorumu farklıdır aynı olan tek şey tarifsiz olmasıdır.
3 notes · View notes
ozamanbenyokum · 2 years
Text
DÜNYAYLA BENİM ARAMDA
Tumblr media
Romantik komedi mi arıyorsunuz? Bu dizi tam size göre. Biliyorum geç kaldım ama yayınlandığı platformda üyeliğim yoktu. Gerçi hala yok. Arkadaşım sağ olsun. Sanırım bu dizi haftalık yayınlanıyordu ana medyada olduğu gibi. 8 bölümü iki günde bitirdim.
İlkin ve Tolga yıllardır sevgilidir. Fakat çoğu uzun ilişkide olduğu gibi çiftimizin arasında da soğuk rüzgarla esmeye başlamıştır. Tolga, süregelen oyunculuk tipinden sıkılmış, kendisini daha yüksekte görmek istemektedir. Yaşadığı bunalımı İlkin'e anlatamaz. Sevgilisinin onu anlamayacağını düşünür. Çünkü İlkin'i ulaşılmaz görür. Burada birazcık Tolga'nın aşağılık kompleksini görüyoruz izleyici olarak. Sevgilisine 'yetememek' düşüncesi onu iyiden iyiye delirtir.
Sevgilisinin bu kadar yetenekli ve güçlü olması Tolga'yı rahatsız ededursun biz başrolümüze yani bir derginin (sanırım) genel yayın yönetmeni olan İlkin'e dönelim. Bağımlı ve aşık bir kadını canlandıran Demet Özdemir'i bu dizide sevdim. Genelde dizilerini pek izlemem. Güzel oyunculuk sergilemiş. İlkin, sevgilisinin artık kendisine hayatında olup bitenlerle alakalı bir şey anlatmamasına içerir. Tolga'yı ne kadar iyi tanıdığını söylese de derdini asla anlayamaz.
Ve bir gün iş arkadaşı ve dostu Burçin'in küçücük bir fikir vermesiyle kafası karışır. Derdini bana anlatmıyorsa başkasına anlatabilir, der. Berlin adlı sahte bir hesapla Tolga ile konuşmaya başlar. Beraber yaşayan çift evde birbirleriyle mesajlaşırlar. Fakat bir gün Tolga, Berlin ile yüz yüze tanışmak ister. İlkin, her şey bu kadar güzel giderken bu büyünün bozulmasını istemez, dergisinde stajyer olan Sinem'i bu oyun için ikna eder.
Sinem ile Tolga bir gece buluşurlar ve Tolga, Sinem'e yani Berlin'e aşık olur. İlk dört bölüm Tolga'nın Berlin ve İlkin arasında gidip gelmesini izliyoruz aslında. Pinpon topu misali bir o yana bir bu yana hareket eden Tolga, 4. bölümün sonunda Berlin'i yani Sinem'i seçer. Bu arada İlkin ise bunu kaldıramaz, arabayla kendini yollara atar, kaza yapar.
5. bölümün başlarında herkes yeni hayatını kurmuş gibidir. Tolga ile Berlin yeni eve taşınırlar. İlkin ise depresyondadır. Depresyonda olduğu yetmiyormuş gibi ayağı da alçıdadır. Burçin'in ısrarıyla yaşam koçu dediğimiz (ne iş yaptığını tam anlayamadım) Kenan, İlkin'e destek olmak üzere gelir- Kenan'ın hikayesi dizide en etkilendiğim hikaye oldu- Önce mırın kırın eden İlkin, gün geçtikçe Kenan'a alışır ve yanında kalmasını söyler. Kenan da asla ikiletmez.
Zaman zaman eski aşıklar karşılaşır ve duygu dolu anlar yaşanır. Bu arada Tolga, aslında Berlin'in Sinem değil de İlkin olduğunu anlar. Şimdi burada bir parantez açmak istiyorum. Madem bu kadar zeki bir arkadaşımızdı Tolga, neden daha önce fark etmedi. Biraz kafa karıştırıcıydı. Bir de beni Sinem'in bu kadar iyi olması sinir etti. Kendisi seni kullanıp attı ama sen hala İlkin de İlkin.
Son bölümdeyse yüzleşmeler oldu. İlkinle Tolga, Tolgayla Sinem, Kenanla İlkin. Aşk üçgeni değil de dörtgeni vardı. Finalde ise İlkin, kimseyle olmuyor ve 'özgür' bir kadın olarak Paris'e taşınacağını söylüyordu, yazarlık kabiliyetinin son bölümde ortaya çıkan Sinem'e.
Tipik bir romantik komedi olarak elbette son bölümlerde hareketin daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Ama şu bir gerçek ki ilk bölümler asla sıkmıyor. Ve müzikleri efsane. Hayatımda çok nadir dizilerin müziklerini beğendiğim. Seçimler efsane. Gerçekten tebrikler. Işık, kamera olayı da iyiydi. Bence teknik olarak gayet başarılı.
Oyunculuklardan bahsedecek olursam da Buğra Gülsoy'a ikinci kez 'Tolga' adı verilmiş. İlki eski bir dizi olan 'Unutulmaz' idi. Kendisini ilk orada görmüştüm. Şimdi de bu. Oyunculuğunu beğenirim. Kenan rolünde Metin Akdülger vardı. Bence birazcık daha rol verilebilirdi. Burçin'i ise usta oyuncu Zerrin Tekindor canlandırmış. Matmazel olarak kalacak hep bende. Ama Burçin karakterini de sevdim. Nedense bu dizide kimsenin oyunculuğu batmadı gözüme Sinem'i canlandıran Hafsa Sancaktutan da dahil.
Tatlı ve güzel diziydi. Sezon finali mi yoksa normal final mi anlayamadım. En son İlkin'e bir mesaj geldi ama bakalım. Devamı gelirse sıkar mı bilemiyorum. Bakacağız. Şimdiden iyi seyirler...
4 notes · View notes
eylulkadin · 6 days
Text
3.GÜN
1.AMISS: a mis gibi masada çiçek EKSİK
2.AMMONIA: amonyak
3.AMMUNITION: ama iti on CEPHANE toplatan biri ilan ettiler.
4.AMNESTY: aman esti gene GENEL AF rüzgarları.
5.AMONG: amon tapınağı İÇİNDE kalıyor heykeller
6.AMOROUS: ama o rus kadınların AŞK DOLU bakışları yok mu
7.AMORTIZATION:amortizman ne demekse artık
8.AMOUNT:ama un torbaları MİKTARı azaldı iyice
9.AMPLE: ampule BOL elektrik gerek
10.AMPLIFTY: ama lifi YÜKSELTMEK gerek vücudumuzda
11.AMPUATE: ama putun kellersini KESİP ALDI ibrahim
12.AMULET: omulet kahvaltının NAZARLIĞIdır.
13.AMUSE: a müze gezmek EĞLENDİRİYOR beni
14.AN : BİR
15.ANEMİA: anemi yani KANSIZLIK
16.ANESTHSİA: anestezi DUYU YİTİMİNE sebep veriyor
17.ANAL: anal
18.ANALOGY: analog saat dijitale KIYASLA daha dayanıklı
19.ANALYSIS: ANALİZ
20.ANARCHY: anarşi
21.ANATOLIA: anadolu
22.ANATOMY: anatomi
23.ANCESTOR: anketör ATAlarımla igili anket yaptı.
24.ANCHOR:anca horlar kaptan DEMİR ATINCA..
25.ANCIENT:ESKİ
26.AND: ve
27.ANECTODE: anekdot
28.ANEW: a newyorka YENİDEN mi gidiyorsun.
29.ANGELS: melekler
30.ANGER: öfke
31.ANGINA: anjin
32.ANGLE: açı
33.ANGRY: kızgın
34.ANGUİSHED: angus ACI DOLU ölümünü izletti.
35.ANGULAR: açısal
36.ANIMAL: hayvan
37.ANIMATION: animasyonlar bana CANLILIK verir
38.ANIMOSITY: amino sity bize düşmanlık besliyor.
39.ANİSE: enise anason kokulu parfüm aldım.
40.ANKLE: ayak bileği
41.ANNEX: anne x ülkesini TOPRAKLARINA KATTI.
42.ANNIHİLATE: anni hilafeti YOK EDEN ermeni pisliği
43.ANNIVESARY:anni ver sarayda giyeyim bu elbiseyi kraliçenin YILDÖNÜM yemeği var.
44.ANNOTATE: bir not değil DİPNOT bu
45.ANNOUNCE: anons
46.ANNOY: anne oy er chpye diye CANIMI SIKIYOR:
47.ANNUAL:annu al YILLIK burda ermeni lisesinin
48.ANNUITY:annu iti YILLIK TAKSİT yapmadı pis ermeni
49.ANODYNE: ano dine girince annesi AĞRI KESİCİ istedi üzüntüden.
50.ANOMALOUS: anormal
51.ANONYMOUS: anonim adı bilinmeyen
52.ANOTHER: bi diğeri
53.ANSWER: cevap
54.ANT: antom KARINCA değil atom karınca
55.ANTARCTIC: antartika
56.ANTELOPE: antilop
57.ANTENNA: anten
58.ANTHEM: milli marş
59.ANTI: anti
60.ANTICIPATE: ÖNCEDEN TAHMİN ETMEK
61.ANTICLOCKWISE: saat yönünün tersi
62.ANTICS:antik yunan tarihi TUHAFLIKlarla dolu
63.ANTIPAHY: antipati
64.ANTIQUARIAN: antikuaryan ailesi ANTİKA arayan bi aile.
65.ANTIQUE: antik
66.ANTLER: antenler GEYİK BOYNUZUna benziyor.
67.ANXIETY:ansiyete
68.ANY: hiç
69.ANYBODY :BİRİSİ
70.ANYWHERE: herhangi bir yere
71.APART: AYRI apartlarda kalıyoruz.
72.APARTMENT: apartmant
73.APATHY: empati mempati yok İLGİSİZLİK var diye terk ettim.
74.APE: ape diye roman TAKLİTİ yapıyor.
75.APERTURE: apertur benden kaçacak DELİK arıyacak.
76.APEX: a pek sevmediğim doruk şimdi arkadaşım oldu.
77.APICULTURE: abi kültürel bişey ARICILIK sonuçta.
78.APIECE: a pis bunların HER BİRİ
79.A-PLANT: bir bitki tüm NÜKLEER ELEKTRİK FABRİKASINdan aha değerli
80.APOLOGIZE: özür dilemek
81.APOPLEXY: apo pleksi yüzünden FELÇ kalmış.
82.APOSTASY: a postası insanları DİNDEN DÖNDÜRMEYE yeminli
83.APOSTLE: a post atmış HAVARİ gibi giyinmiş.
84.APOSTROPHE: kesme işareti
85.APOTEHCARY: apo the karı diyor ECZACIya
86.APPAL: app almayı paralı yapıp KORKUTMUŞLAR insanları.
87.APPARATUS: apparatın AYGIT olduğunu bil artık.
88.APPAREL: a pırıl bi ELBİSE giymiş ki efsane.
89.APPARENT:ap parentin aile olduğu BELLİ zaten.
90.APPARITION: apparıyon ha HAYALETİ.
91.APPEAL: a pil b pile asla YALVARMAZ.
92.APPEAR: a pir GÖRÜNÜYORsun resmen.
93.APPEASE: a plis derler YATIŞTIRMAK için sinirlileri.
94.APPENDICITIS: apandisit
95.APPETİTE: a petite büskivileri İŞTAH artırıyor.
96.APPLAUD: app load indirebildin mi ALKIŞLANIYORSUN.
97.APPLE: elma
98.APPLIENCE: app lisansı tüm ARAÇ VE CİHAZLARDA
99.APPLICATION: aplikasyon
100.APPLY: uygulamak
0 notes
jotem · 19 days
Text
Tumblr media
Bazı kadınlar yeryüzünde doğar, gökyüzünde yaşarlar. .
Onların adı "SEVGİ" dir.
Bazı kadınlar siyah elbiseler giyip beyaz ışık saçarlar.
Onların adı "ASALET" tir.
Bazı kadınlar saatlerde yelkovanı durdurur, hayatı başlatırlar
Onların adı "SİHİR" dir.
Bazı kadınlar dünyayı ellerinde taşır, sonra da usulca avucunuza bırakırlar
Onların adı "KUDRET" tir.
Bazı kadınlar damlalardan deniz, bulutlardan güneş sağlarlar
Onların adı "GÜÇ" tür.
Bazı kadınlar sulardan ateş çıkarırlar
Onların adı "MUCİZE" dir.
Bazı kadınlar kalplerinde tüm renklerin paletini taşırlar
Onların adı "RESİM" dir.
Bazı kadınlar kusursuz bir imla ile yaşarlar
Onların adı "ŞİİR" dir.
Bazı kadınlar bir ömürlük hayatta üç ömür paylaşırlar
Onların adı "EMEK" tir.
Bazı kadınlar melodisi her yerden duyulan notalar olurlar
Onların adı "ŞARKI" dır.
Bazı kadınlar buram buram masumiyet kokarlar
Onların adı "ÇİÇEK" tir.
Bazı kadınlar gökyüzündeki dualardır. Yeryüzünde kabul olurlar.
Onların adı "HEDİYE " dir.
Bazı kadınlar küçücük kalplerinde kainatı saklayan, kendinden başkasına içinde bulunduğu kalbi kuralsız yasaklayan bir hayal olurlar
Onların adı "AŞK" tır.
Bazı kadınlar bütün bunların hepsi birden olurlar, hayatın içinde bir abide gibi dururlar
Onların adı "EFSANE" dir.======
1 note · View note
arguntc · 3 months
Text
Usta oyuncu Cüneyt Arkın vefatının ikinci yılında anılıyor
Yeşilçam’a damga vuran ve yaşamı boyunca 300’ü aşkın filmde başrol oynayan Cüneyt Arkın’ın vefatının üzerinden iki yıl geçti. İşte Arkın’ın biyografisi… Türkiye’nin efsane sanatçılarından biri olan Cüneyt Arkın, 28 Haziran 2022 tarihinde 85 yaşında aramızdan ayrıldı. Usta oyuncu, vefatının ikinci yılında anılıyor… Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan sanatçı, Hacı Yakup ile Halise Cüreklibatır…
0 notes
iconsturkish · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 months
Text
Arif Susam
https://pazaryerigundem.com/haber/177546/arif-susam/
Arif Susam
1958, Elazığ doğumlu. İstanbul Konservatuarı Klasik Batı Müziği Bölümünde yatılı olarak sekiz yıl öğrenim gördü. Piano, sibemol klarnet, alto saksafon, tenor saksafon sanatçının çaldığı enstrümanlardır. Şarkılarının arasında konuşması ile ünlü taverna müziği şarkıcısıdır.
Şarkılarının arasında konuşması ile ünlü taverna müziği şarkıcısıdır. İlk albümünü 1984 yılında “Efsane Aşk” adı altında çıkardı. Bu güne kadar 15 albümü çıkan sanatçı 4 sinema ve video filminde başrol oynadı. 1977 yılında askerliğini İstanbul Yeniköy Kalender Orduevi’ nde orkestra şefi olarak yaptı.
1982 yılında Tarabya”da Köşem “Restaurant”da tek başına pianosuyla programlara başladı ve tam 14 yıl devam etti. 5 yıl kadar Kumkapı Kordon Restaurant’ta sahne almıştır. Ve halen Kumkapı Kordon’da sahne almaktadır. 1984 yılında çıkardığı “Yıldönümü” adlı albümü ile meşhur oldu. Arif Susam, 1980 yılında evlendi ve 2 erkek çocuğu vardır.
Bu video Arif Susam Resmi Web Sitesinden eklenmiştir
0 notes
chennsworld · 4 months
Text
Tumblr media
Tarih kitapları size uzun uzun Fatih’in kim olduğunu anlatabilir. Saçını şöyle tarardı, kaşığı şöyle tutardı, gözü şuna benzerdi, şöyle yürürdü, böyle gülerdi diye ayrıntı bile verebilir. Ama Fatih’in en doğal ile birkaç gün geçirmeyen “Fatih şöyle bir insandır,” yargısının içini dolduramaz.
Rus edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden olan “Oblomov” hakkında kitabı okumadan da bilgi sahibi olabilirsiniz. Oradan buradan duyduğunuz bilgilerle Oblomov’un ne kadar çok içtiğini, tembelliğin kitabını yazdığını bilebilirsin. Ama asla Oblomov’u kitabı, okumadan ya da onunla yaşamadan tanıdığını iddia edemezsin.
Biri size gelip heyecan ile “Meksika’da adı Tamela olan bir yemek yedim. Muz kabuğuna sarıyorlar, içine biber koyuyorlar tadı şöyle efsane böyle harika” diyebilir. Ya da tam tersi yediği yemeğin ne kadar kötü ve damak tadına aykırı olduğunu iddia edebilir. Ama siz o yemeğin tadına bakmadan asla Tamela’nın tadı tam olarak neye benziyor bilemezsiniz.
Dedikodu yapmak da örneklerdeki gibi aslında.
Biri hakkında az çok fikrimiz olduğu zaman onun hakkında konuşabilme hakkımızın olduğunu düşünüyoruz. Sanki kınama denilen eylem biz kusursuz ve mükemmel insanların doğuştan edindiği kazanımlarmış da diğer insanların arasına lütfen katılmış gibi davranıyoruz.
Çocuk eğitimi yerine filancanın anneliğini, toplumsal refahı nasıl artırabiliriz yerine hırsızlığı, ahlaksızlığın önüne geçmek için “neler yapılabilir” yerine komşunun kocaya kaçan kızını konuşmaya devam edersek, problemlerin hepsi katlanarak büyümeye devam edecek.
Alkol almanın, adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın ne kadar kötü bir şey olduğundan değil de; filancanın adam öldürmesinin, komşunun yaptığı zinanın, Ahmet Amca’nın aldığı alkolün gündemini yapıyoruz. Magazin o kadar hoşumuza gidiyor ki asıl meseleye geçemiyoruz.
Dedikodu, bir kitabın kapağına bakarak içeriği hakkında yorum yapmak gibidir; derinliği ve gerçekliği göz ardı edilir. Çünkü dedikodu, sadece dış görünüşe dayanır ve içeriği anlamak için gerekli olan empati ve anlayışı yok sayar. Bu yüzden, dedikodu yapanlar genellikle yüzeyde kalan, derinlikten yoksun yargılara saplanırlar…
1 note · View note
onderkaracay · 4 months
Text
Tumblr media
🎯 GELELİM MEDYA'NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ MESELESİNE 🎯
2008 yılında tarihinde ilk kez bin masum çalışanı toplu bir şekilde işten çıkardı emperyalizmin finans karayolu holding bankası.
İsmini yazmıyorum ismi batsın.
Zaten şer denizinde o holdingin amiral gemisi banka olarak ifade ediyorlardı.
Kitabım Mobbing Bank Türk Fırtınasının gemi kılığında yazılmış olması bu sır ile ilgilidir.
O tufanda kurulduğu gün itibarı batırıldı.
Bu holding bankasının yola çıkma niyeti sahih değildi. İsrail terör örgütünün devlet olması, ülkemizde iktidarın Adnan Menderes denen işbirlikçiye verilmesi, o terör örgütünün devlet olarak kabul edilmesi ve her mahallede bir milyoner üreteceğiz niyeti ile bu bankanın kurulması aynı yıllarda aynı paralelde aynı amaca hizmet etmek için gerçekleşti.
İşte böyle bir düşmanlığın kalesini içten yıkan bir sırra vakıf oldum.
Bu bilgileri ilk kez okuyorsunuz.
Bunları neden anlattım.
Bu holding dün geleceğimizi kimseye vermiyoruz dedi Atatürk ile aldatmaya kalkarak bu beni çok kızdırdı.
Diğer holdingi uyarıyorum sakın 19 Mayıs 2024 günü Türk'ün doğum günü Atatürk ile kimseyi aldatmaya kalkmayın.
Rezil ederim.
Neyse konumuza gelelim medya maymunluğunu iki yüzlü iğrençliği anlatmak zorundayım.
Holdingler arasında da para kavgası var.
Birbirine çıkar satıyorlar.
Bu banka bin çalışanı işten çıkartınca Haber Türk kanalı şantaj maksatlı yoksa haber değeri için değil çünkü asla öyle bir dertleri yok. Teke tek programında bu toplu işten çıkarmayı haber yaptı.
Hemen müdahale edildi. O güne kadar bu banka bu kanala reklam vermiyormuş.
Bundan sonra reklamlar bu kanala akmaya başladı.
Böyle bir medya ve böyle bir ahlak yoksunu çıkar ilişkisi istemiyoruz.
Bunu devrim ile bitireceğiz.
Şimdi bir kanal var sürekli isim değiştirerek dönüp duruyor.
Sermayenin talebi ile daha düne kadar birlikte ülkeyi özelleştirme adı altında soyan ve soyduran bugün ki zihniyetin sarayını israfı halkın içine düştüğü durumu eleştirerek yerine başka bir sermaye işbirlikçisi bulmak için toplumu para karşılığı satılarak aldatıyor.
Başında da bir hemşehrim var. Utanıyorum buna alet olmasına.
Bu kanal kime ait düşünün.
Bugün bütün yayın yapan kanallar Türk ulusunun aleyhinde reklam parası karşılığı bize ihanet ediyorlar.
Cehaleti aldatma tiyatrosu oynanıyor.
Medyası paraya satılan bir ülkenin düşmanı o parayı veren sermayedir.
Bu sözde bu devrimin efsane sözü olacak.
2015 yılından bugüne mahşer tufanı ve canlı ölüler ibreti (21 Aralık 2015-21ocak2016) yaşandı diye yazıyorum. Bilinçli bir şekilde. Medyanın bunu esir oldukları için görmediğini biliyorum. Siyasetin bunu esir oldukları için görmediğini biliyorum.
Bende şimdi sırrım gereği günlerini gösteriyorum. Bunu yaşadınız diye.
Ey şeytana ve güce tapanlar imana gelemiyor musunuz?
O zaman siz insan değil canlı ölüsünüz.
İbrete maddi delil isteyenler alın size maddi delil.
Önder Karaçay
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Kitabın Adı: Hakikat Sonrası Çağ Yazar: Ralph KEYES
“Bir toplulukta efsaneler ve mitler bağlılığa katkıda bulunur. Topluluk bağlarının yokluğunda, bunun tam tersi bir etkisi olabilir: Yalan söylemenin kolaylaştırıldığı ve güvenin değer kaybettiği bir bağlama katkıda bulunur, çünkü kimse neyin efsane neyin gerçek olduğundan emin olamaz.” Hakikatin karşısında “yalan” hiç bu kadar görünür olmamıştı. 2004 yılında yazılan Hakikat Sonrası Çağ isimli Ralph Keyes kitabı bize modern toplumun yalan ve yalancılara nasıl baktığını, yaşadığımız çağda yalanın nasıl değerli görüldüğünü, pragmatist ve postmodernist bakış açıları ile siyaset, akademi, hukuk, psikoloji alanlarında hakikatin nasıl ikinci planda kaldığını anlatıyor. “Bu kitap tüm yalan ve yalancılara karşı bir isyan çığlığı değil. Daha ziyade, gündelik yalanlar, bu yalanların birbirimizle olan ilişkileri ve toplumun genelini nasıl etkilediğine dair bir kaygı ifadesi” Keyes’in kaygıları 19 yıl sonra hangi aşamada? Bunu anlayabilmek için kitabı okumak hatta notlar alıp sosyolojik bakış açısıyla tartışmak gerekir. Günümüzde Keyes’in kaygılarına ne ölçüde katılabileceğimiz tartışmalı olsa da “post-truth” bir çağda yaşadığımız bir gerçekliktir. Bunu en net Amerikan Başkanı Donald Trump’ın “En İyi Yalan Haber Ödülleri”ni anons ederken görebiliriz. Artık yalanlar daha nazikçe söyleniyor. Keyes buna gerçeği örtmek için uydurulmuş muğlak ifadeler diyor. Bunlardan bazıları” Zenginleştirilmiş gerçek, neo gerçek, yumuşak gerçek suni gerçek” gibi ifadelerdir. Modern toplumda bir yalanı söylemek sanki hakikati örtmek değil de yalanı iyi söyleyebilmek hakikatle eşdeğer bir gerçeklikmiş gibi algılanıyor. Keyes yalanın ne şekilde mazur görüldüğünü kitap boyunca vurguluyor. Özellikle iş başvurularında yalan söyleyen kişilere getirilen yorumlar bir zaman sonra şöyle olmaya başlıyor. “İş başvurusunda yalan mı söyledi? Bırakın yapsınlar... Bu onun işi ne kadar çok istediğini gösterir.” “Yalan söyleme ihtiyacı daha fazla sözcük gerektirdi ve bilişsel güçleri genişletti. Yalanlar yumurtlayıp sonra da bunları yutturmak, Homo sapiens beyninin yeni sinapslar geliştirmesini sağladı.” İkinci bölümde Keyes “Yalan Söylemenin Kısa Tarihi” adı altında bizlere yalan söylemenin nasıl bir evrim geçirdiğini anlatıyor. Ayrıca “truth” kelimesini de irdeleyen Keyes kelimenin sadakat, bağlılık ve güvenilirlik gibi anlamlarda da kullanıldığından bahsediyor. Buruda dikkatimizi çekmek istediği nokta, topluluk bağlarını işaret eden bir kelimede olması. Yani “birlikteliğimiz neye bağlı?” dersek, bunun cevabı: bir toplulukta birbirimize olan güvenimize ve birbirimize olan sadakatimize bağlıdır.
Tumblr media
2 notes · View notes