Tumgik
#ataerkil düzen
tuzcularisin · 1 month
Text
Cadıyım ben Cadı
Babam güneş, annem TitanGüzel bir tanrıça olmalıydımGözünde Homeros’un ve Ovid’in Kırdığımdan zincirlerimiKorkusuzca başkaldırdığımdan düzeneVurdular alnıma damgayı,Cadıdır, cadı… Ithaka’ya yolunda,Posseidon’u kızdırmış OdysseusGemisi azgın denizde, korkunç bir sağanakta,Sığındı Aiaia kıyısına Bekledim sedir ağaçların altındaYanılmak istedim, çok istedimGerçekten arzu ettim kahraman…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
dilaraaksoykaleminden · 7 months
Text
Unutmalardan
Unutmalardan aldım seni sevgilim; unutmalardan alıp başımın tacı yaptım. Yol üstüne yol, sevda üstüne sevda uzattı saçlarım; sırf sana erişebilmek için...
Ümidimi hancılardan toplayıp bağcılara sattım, ayakkabı boyar gibi boyadım sensiz mutsuzluğumu; bir damla suya baş, bir ahıma ahlak bozan emperyalist çığlık oldun. Varım yoğum sen tsunamisiydi, denizler altında yirmi bin fersahın ayarı kaçmıştı ta şuramdan ötemden berimden biliyordum seni.
Kaçtın! Bana dalkavukça bir hasret bıraktın, rütbesine kimyon bulaşan ve salçalı kısmetine ekmek arayan merhabaları çukura düşen tonlarca sen dururken...
Dudaklarını istiyorum, alemin böyle güzel bir ayrılış görmediği yerde böyle güzel bir öpüşme seyretmediği kelimelerimin bana; sana öyle güzel bir öpüşme sanatı yazdığı aşk denemelerimden. Hadsizliğim sınırdışı edildi, göçüm sana; içten içe, ilden ile, içten sana, içten dileklerimle göğsünün kuş yuvasına...
Gözlerini istiyorum, alemin böyle güzel bir sensizlik görmediği yerde böyle güzel bir göz seyretmediği sanatı mahrem çizelgemin kelime namusuna ataerkil düzen oturtması yapmışlar ta derinlerimden. Sensizliğim seyir dışı edildi, göçük sana; içten dışa, ülkeden ülkeye, içten sana, hiçten öpüşmelerimle göğsünün üstünde kafesini kıran namussuz kuşun yuvasına...
Yazarım ben. Bak! Yine yazdım işte seni, sabah ve akşam ayırt etmeden en çıplak gerçekle nefret ettim senden. Bu kez haklı gerekçelerimle.
Hasretini öldürüyorum, alemin böyle güzel bir zalim adam görmediği yerde böyle güzel bir hasret seyretmediği mis kokan nefretimin psikopat kelime harcına lüzumsuz sözleri gözlemlediği denemelerimden. Hasretin üveyik ilan edildi, ölüm sana; kalpten kalbe, külden küle, günden güne; hasretimin sevişmelerinden göğsünde uyumak cesareti gösteren o minik martının sefil yuvasına...
Hiçten güneş battı, içten gidersin şimdi de sen.
Yazarım ben. Bak! Yazdım işte...
Kaderime yazılmayan sen, denemelerime konu oldun. Artık nihai bir pazarlık seni sensiz sevmek; borçlusun kelimelere herdem; nefreti perişan, ahuyu zar eylemeden...
Dilara AKSOY
24 notes · View notes
sinefilzm · 1 year
Photo
Tumblr media
Çatışmalar yaşanan evde evlenmek istememesine rağmen aileleri tarafından zorla evlendirilen iki genç, okumak istemesine rağmen eğitimine devam etmesine izin verilmeyen bir genç kız, ebeveynlerin dini normlara karşı olan bağlılıkları, ataerkil düzen ve kuşaklar arası fikir ayrılıkları... Gerçek mi yoksa kurmaca mı olduğu sonuna kadar anlaşılmayan bu belgeselde hayallerine ket vurulmuş genç çocukların hikayesini onlardan birisinin gözünden seyrediyoruz. İncelemenin tamamına bio'daki linkten ulaşabilirsiniz. #yaramazçocuklar #ahmetnecdetcupur #belgesel https://www.instagram.com/p/ClohIhajhqR/?igshid=NGJjMDIxMWI=
13 notes · View notes
mansetmalatya · 11 months
Text
Vizyondaki Filmlerde Bu Hafta! (16 Haziran 2023)
Tumblr media
Bu hafta vizyona aralarında, Disney'in heyecan verici animasyonu "Elementals: Doğanın Güçleri", Wes Anderson'ın yıldız kadrolu son filmi "Asteroit Şehir" ve merakla beklenen DC filmi "The Flash"de olduğu 3'ü yerli 7 film vizyona girdi. The Flash Süre: 144dk Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Macera Yönetmen: Andrés Muschietti Senarist: Christina Hodson Oyuncular: Ben Affleck, Ezra Miller, Michael Keaton "The Flash", annesinin ölümünü engellemek için gücünü kullanarak zamanda geriye giden Barry Allen'ın, zamanın lineer akışında istenmeyen sonuçlara yol açmasını konu alıyor. Barry, geçmişteki olayları değiştirmek amacıyla zamanda yolculuk yapmak için süper güçlerini kullandığında The Flash’te dünyalar çarpışır. Ancak ailesini kurtarma girişimi istemeden geleceği değiştirdiğinde Barry, General Zod'un yok etme tehdidiyle geri döndüğü ve sığınacak süper kahramanların olmadığı bir gerçeklikte hapsolur. Hapsedilmiş bir Kripton'luyu kurtarmak için, her ne kadar aradığı kişi olmasa da alışılmışın dışında olan bu çok farklı Batman'i emeklilikten vazgeçmeye ikna etmesi gerekmektedir… Nihayetinde, içinde bulunduğu dünyayı kurtarmak ve bildiği geleceğe dönmek için Barry'nin tek umudu hayatı için yarışmaktır. Ancak yaptığı tüm fedakârlıkları evrenin başa dönmesi için yeterli olacak mıdır?  Asteroit Şehir (Asteroid City) Süre: 105dk Tür: Bilim Kurgu, Komedi, Romantik Yönetmen: Wes Anderson Senarist: Wes Anderson , Roman Coppola Oyuncular: Jason Schwartzman, Scarlett Johansson, Tom Hanks Asteroid City, 1955 yılında Amerika'daki kurgusal bir çöl kasabasında gerçekleşen Junior Stargazer kongresini anlatıyor. Benim Babam bir Kahraman Tür: Aile, Dram Yönetmen: Orçun Benli Senarist: Orçun Benli , Şükrü Üçpınar , Alptekin Öztürk Oyuncular: Ufuk Bayraktar, Mehmet Emin Güney, Mahir İpek, Kaan Turgut, Nilay Deniz, Mert Turak Belediyede çalışan bir temizlikçi işçisi olan Altan, İstanbul'un zengin semtlerine yakın bir gecekondu mahallesinde oğlu Can ile yaşamaktadır. Eşinin zamansız ölümünün ardından oğlu Can ile kendisine küçük, zorlu ama eğlenceli bir dünya kuran Altan, etrafındakileri en üzgün anlarda bile güldürmeyi başarır.  Elemental: Doğanın Güçleri (Elemental) Süre: 103dk Tür: Animasyon, Komedi, Macera Yönetmen: Peter Sohn Senarist: John Hoberg , Kat Likkel , Brenda Hsueh , Peter Sohn Disney'in yeni animasyonu Elemental; ateş, su, kara ve hava elementleri sakinlerinin bir arada yaşadığı bir şehirde Ember (Ateş) ve Wade'i (Su) konu almakta. Bu şaşırtıcı ikili, yolculukları sırasında aslında ne kadar çok ortak noktaları olduğunu keşfedeceklerdir.  Joyland Süre: 127dk Tür: Dram, Romantik Yönetmen: Saim Sadiq Senarist: Saim Sadiq , Maggie Briggs Oyuncular: Ali Junejo, Rasti Farooq, Alina Khan Bulundukları durumdan mutlu ataerkil bir aile olan Rana ailesi dünyaya erkek bir bebek getirmek için can atarken, Rana erkeklerinin en küçüğü gizlice erotik bir dans şovuna katılır ve son derece hırslı bir trans yıldıza aşık olur. Onların imkansız aşk hikayesi, tüm Rana ailesinin cinsel bir isyana olan arzusunu yavaş yavaş aydınlatır. Film aynı zamanda Cannes'da gösterilmiş ilk Pakistan yapımı filmdir.  Obsesyon Süre: 92dk Tür: Gerilim, Gizem Yönetmen: Eray Altay Senarist: Eray Altay Oyuncular: Ekin Mert Daymaz, Ege Kökenli, Sarp Can Köroğlu Mert, başarılı bir iş insanıdır ve çevresi tarafından çok sevilir. Fakat düzen konusunda takıntısı olan Mert, obsesif bir kişiliğe sahiptir. Beren'e aşık olduktan sonra da en büyük takıntısı Beren'i elde edebilmek olur. Beren ise geçmişinde kimsenin bilmediği sırlar saklıyordur.  Hüddam 3: Lamia Süre: 96dk Tür: Korku Yönetmen: Utku Uçar Senarist: Utku Uçar Oyuncular: Hakan Erkuran, Şeyda İpek Baykal, Musa Has Asaf, babasının intiharı ile sarsılır. Gerçeği öğrenmek ve kan bağının üzerinde olan lanete son vermek için babası Davut gibi Hüddam ilmine başvurur. Fakat Asaf bir şeyi bilmiyordur. Lamia, şimdiye kadarki diğer hizmetkârlardan çok daha kudretlidir. Asaf zorlu gerçekle yüzleşecektir.  Read the full article
0 notes
hanargelisim · 1 year
Photo
Tumblr media
A788 ... TEKNOLOJİK SUİKASTLAR 2 . . ROBOTLARIN, kadınların işine daha çok yarayacağı birçok reklamda görsel olarak ortaya konmaktadır. . Bana göre ataerkil bir düzen içerisinde kadınların değerinden düşürüp onlara kadın olmaktan çok insan olma yolunda büyük bir fırsat yaratacak gibidir. Ancak bu fırsatın yine kişisel ilgi odağı olmak adına husumetlere dönüşüp dönüşmeyaceği cevabı kişisel husumetlere dönüşüp cinsel devrimlerini aksatacakları yönünde gibi gözükmektedir. . Robotların kullanım alanları belirleniyor. Peki ya hukuk nasıl değişecektir. . Erkeklerin daha özgür olacakları ve her türlü masraftan kurtulacakları robotik dönem sosyal yaşantıya nasıl yansıyacaktır. Etraf ilişki sürecini düzenli bir şekilde yaşamak isteyen genç veya gençleşen kadınlarla mı dolup taşacaktır! . Erkekleri artık yemekle korkutmak, dırdır ile bunaltmak, akşam neredeydiniz, sabah erkenden nereye gittiniz, .. iradelerinin hiçbiri olmayacaktır. . Bunun başka bir yönü ise kendi aralarında çatışma içerisinde oldukları halde kararlı bir ilişki sürdürmek isteyenlerin uzun dönemde bir sıkıntılı duygusal süreçte eşine bir suikast düzenleyebilip düzenlemeyeceyidir! . Robotlar aracılığı düzenlenen suikast robot içerisinde bulunan ve kayıt tutan cihazlar dışında başka bir ispat yolu olabilecek midir. Ve robot bu suikastı düzenlerse kim suçlanacaktır? Robot, Robotun üretici firması, Tasarlayan mühendislik şirketi, Tahrik eden Kurban, Farkındalık içinde veya farketmeden bu komutu veren eş, Tüm bu karmaşık ilişkiler ağından faydalanmak isteyen ve bu işte uzman seri suikastçı düzen istemeyen yeni bir terör ağı veya devlete içkin baskıcı bir grup mu suçlanacaktır! . . HaNAR . .         #thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #theroad #birey #kişiselanayasadenemeleri #dive #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #tasarım #religionofnewworldpeace #религиюмира https://www.instagram.com/p/CoPi_pjIY6g/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
pusancatholic · 2 years
Text
Yasaklardan bugünlere özgürlüğün romanı
 İlk defa 1985’te yayımlanan “Damızlık Kızın Öyküsü”, 2017 yılında yapılan dizi uyarlamasıyla daha geniş bir kitleye adını duyurmayı başarmıştı. Baskıcı bir cumhuriyette süregelen ataerkil düzen üzerine kurgulanan distopik romanın özel yanmaz alüminyum bir malzemeden üretilen baskısı 130 bin dolara alıcı buldu. Yayımlandığı tarihten itibaren çeşitli yasaklara maruz kalan kitaptan elde edilen…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ehilal · 7 years
Text
Not
Kadının en büyük düşmanı kadın. Benden söylemesi. Biz kız kardeşlik bağı diye duralım, kadınlar kafalarının içindeki örümcek ağlarını arındırmadan, toplum kuralları ile kendini ve diğerlerini mengeneye alıp, uydurulmuş bir ahlak adında dedikodu ve kınamalara son vermeden hiçbir şey olmaz. Durduğumuz yerde debeleniriz. 
Ataerkil düzene de helal olsun be! Kadını kendine düşman etmeyi, kendi özgürlüğünü garipsemeyi de benimsetmiş ya.. Daha da bir şey diyemiyorum. Ama kadın haklarını savunamadan “ahlak” adı altında sözlerim kesilip laflarım ağzıma tıkılınca çileden çıkıyorum. 
Kardeşler yapmayın, bir durun düşünün, gözünüzü seveyim. Bu güne kadar böyle geldiyse böyle gitmek zorunda değil. 
99 notes · View notes
epifizz · 3 years
Note
Dünyada kadın nüfusunun azalmasındaki önemli nedenlerden biri ‘cinsiyet ayrımcı kürtaj’ uygulamalarıdır. Dünyanın en yüksek nüfuslarına sahip olan Hindistan ve Çin’de kadın nüfusunun 80 milyon eksik olduğu tahmin ediliyor. Ataerkil düzen, cinsiyet ayrımcı kürtaj ve erkek çocuk düşkünlüğünün sonucu olarak, her iki ülkede de erkek nüfusu haddinden fazla yükselmiş durumda
Bunun yanında kadın sünneti ile de özellikle Afrika’da birçok kız çocuğu kaptığı enfeksiyon sonucu ölüyor ya da ciddi sakatlıklarla hayatını sürdürüyor...
3 notes · View notes
seslimeram · 3 years
Text
Nefret Meseli
Tumblr media
Bir nefret dili kuruluyor. Kesintisiz bir biçimde hiddetle, kinle, deli saçması olduğu biline biline bir menzilde yaşam / sıradana ait olan nefretle kuşatılıyor. Mot-a-mot biteviye ülke, saha, alan yaşamla bağlarını kopartıyor. Devri sabık muktedirin türettiği her eylem her im her karar bir kez daha o nefreti güncelliyor. Devletin dünkü klikleri ile bugününün birbiri ardına birleştirildiği bir uzam böylesine açık / bu kadar kesintisiz bir devamlılık halinin ol ortasında nefreti sıradana pay ediyor. Bir uzam çürümenin rotasında ilerlerken, seksen üç milyondan muktedirin avenesi olanlar dışındaki ol %99’una bütünlüklü bir çürüme hali ve istenci sunuluyor. Bir memleket denilen çukur nefret dilinin refakatinde herkesi içine çekiyor, yeriyor, yutuyor. Düzen, muktedirin tahayyülü doğrultusunda, açık bir biçimde ol hayat hakkını deneylere tabi tutuyor. Her deney, bir başka nefret tahayyülünün önsözü ile var ediliyor. Bu kadar girift, bu kadar derinlikli olan bir yıkım silsilesine haiz olan şu menzilin yönelimi artık o nefreti kitlesel kıldıkça, her bir müştereği zehirleyebildikçe bir yeni ülkeden bahis açılabiliyor, yeni her ne demekse?
Muktedir ve avenesinin son haftalarda var ettiği ve hedefe koyduğu her temsil, hemen her kimlik / durum / duruş bu yeni denilenin aslında ne kadar eskinin bağnazlığında boğulma gayretine rehin ediliyor bunu açık ediyor. 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününe girerken açığa çıkagelen tahakküm / tehdit dili ve olanca hızıyla nefretin / yönetim katından çıkagelen ol eylemselliğin biçimsiz değil doğrudan bir cins kırımı var ettiği sahnede her şeyin ama her bir şeyin birbirine karıştığı yer hakikat kılınır. Tümden, bariz ve kesin, sabit kılınmış olan nefret tahayyülü, onlarca kadının salt birkaç ay içerisinde katledildiği bir zeminde bütün o sorguyu, buna dur diyebilme halini imkansız kılmak ister. Muktedir kendi cerahatini, her yerde karşımıza çıkagelen neoliberal, kapitalist ve çürüttükçe varlığını muhafaza eden ve ettirilen egemen olma haline devam ettirmek için yıldırıyı devreye sokar. Bütünlüklü bir nefret tahayyülü artık gizlenmeden, her durumda olduğu gibi kadını da / çocuk, genç ve yaşlısı ayırt edilmeden güncellenir. Memleket memleket olabilseydi şayet bütün bunlar, onlarca kez yazılmış olan erk / erkek egemen tahakkümün kendi söyleyip kendi çaldığı vecizlerin birer yıkıma, bariz birer kırıma dönüştüğü anlaşılabilirdi. Seksen üç milyondan kopa gelen avazın yankısına, kadınların başta İstanbul olmak üzere sunduklarına kayıtsız kalınmış her dakika, ortaya karışık insan hakları eylem planı bahisleri ortadayken arasız, fasılasız ne hale dönüştüğünü menzilin bildirir, böyle bir yerde hayat ne haldedir?
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “TBMM Genel Kurulu'nda kadına yönelik şiddete dair araştırma önergesinin görüşmeleri sırasında sert tartışmalar yaşandı. CHP Milletvekili Sera Kadıgil, AKP Grup Başkan Vekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'na "Böyle bir günde herhangi bir bıyıklıyla muhatap olmak istemiyorum" dedi.
KEFEK CHP Grup Sözcüsü Sera Kadıgil, muhalefet partilerinin verdiği onlarca önergenin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesine rağmen AKP’nin kadına yönelik şiddetin araştırılması için verdiği önergeye kabul oyu vereceklerini belirtti.
Kadıgil, "Elbette biz halka faydası dokunacağını düşündüğümüz bir öneriyi kimden gelirse gelsin kabul etmekle mükellefiz. O nedenle kadına yönelik şiddetin neden olduğunu ve nasıl çözüleceğini aslında çok net bilsek de bu araştırma teklifine evet diyeceğiz" dedi.
Kadıgil konuşmasına, AKP’li Nergis’in kadın cinayetine dair sözlerinin gerçek olup olmadığını sorarak devam etti.
Kadıgil, KEFEK Başkan Vekili Hülya Nergis’in “Erkekler kadınlardan daha fazla öldürülüyor ama haber olmuyor” sözlerine açıklık getirmesini istedi. Kadıgil “Sayın Nergis, hangi erkek eve 12.00’de geldiği için, evine ekmek götüremediği için karısı tarafından tarafından öldürüldü, açıklar mısınız” diye sordu.
Sorusuna Nergis'in değil de AKP Grup Başkan Vekili Akbaşoğlu’nun yanıt vermesi üzerine yeniden kürsüye çıkan Kadıgil, "Böyle bir günde herhangi bir bıyıklıyla muhatap olmak istemiyorum" dedi.
Kadıgil, şunları söyledi: "Bir sataşmaya daha ben burada mahal vermeyeceğim çünkü çıkıp bu kürsüde bir erkeğin daha kadınlarla ilgili ahkam kesmesini istemiyorum. Sizden sonra gelecek kadın konuşmacıların kürsüye gelmesini ve onlarla tartışmayı gerçekten çok istiyorum.
Ne anladınız bilmiyorum benim yaptığım konuşmalardan ama konuşmaarı anlıyor olsaydı AKP'nin grup başkan vekili, zaten 18 yıldır tek başına yönettiğiniz bu ülkede bu içler acısı durum olmazdı Sayın Akbaşoğlu.
Eğer söylediklerimizi bir parçacık anlamış olsaydınız, eğer kadın erkek eşitliğine bir parça inanmış olsaydınız inanın bu konuşmaların hiçbirine gerek kalmazdı, 67 günde de 68 kadın erkekler tarafından katledilmezdi Sayın Akbaşoğlu.
Eğer ki siz ve sizin zihniyetiniz, kadını yalnızca ve sadece ailenin içinde bir eş ve anne olarak konumlandırmasaydı, geriye kalan tüm kadınları kendi küçük aklınca şeytanlaştırmaya kalkmasaydı -burada kastım siz değilsiniz, genel olarak bu ataerkil zihniyetin temsil ettiği küçük akıllardır- zaten ne biz bu durumda olurduk, ne bu tartışmaları yapardık, ne bu kadar çok kadın arkadaşımızı kaybederdik.
O yüzden siz bence kadınlara laf yetiştirmek yerine iktidardan doğan görevinizi bir parçacık yapın, bu ülkenin kadınlarını koruyun, bu ülkenin mevzuatlarını uygulayın Sayın Akbaşoğlu."
Tüm bu tartışmalardan sonra söz alan Hülya Nergis ise Kadıgil’in sözlerine cevap vermek yerine partilerde yaşanan taciz ve tecavüz tartışmasını açtı.
CHP’nin parti içindeki taciz olaylarına tepki vermediğini öne süren ve Kadıgil’in de “Böyle şeyler olur” dediğini iddia eden Nergis’e Kadıgil şu yanıtı verdi:
"Ben bunu daha önce buradan defalarca anlattım, Grup Başkan Vekilim, arkadaşlarım defalarca anlattı; biz ilgililerin tamamını kulağından tuttuk, kapının önüne koyduk, gereken hukuki desteği mağdur arkadaşlarımıza verdik. Buna rağmen, ben bu kürsüde bir cümle kullandım, sizin havuz medyanız aldı onu, on saniyesini kesip biçip kullandı. Daha yeni 92 yaşındaki nineye tecavüz edip öldüren kişinin elinde bulunan MHP dövmesi. Bunu sataşma olarak algılamayın ama emin olun, İYİ Partinin içinde de emin olun HDP'nin içinde de CHP'de de AKP'de de bunlar olabilir. Eğer biz bu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayamazsak, buna ilişkin adımları atmazsak bu tecavüzler, tacizler, cinayetler devam edecek. Birbirimize sataşarak bunun içinden çıkamayız” dedi.
Öte yandan AKP’nin Kadına Yönelik Şiddetin Önlemesi Komisyonu kurulması teklifi bütün muhalefet partilerinin evet oyu vermesiyle kabul edildi.”
Bütünüyle nefret dilinin her neyi var ettiğini açıklar vekil Sera Kadıgil. Düzenin abecesi, düzeni var edenlerin kullandıkları dilin karşısında söz hakkının eğilip bükülmesi hepten ama hep bir biçimde teslimiyetin vaaz edildiği bir yerde, yıkımın her nasıl çat kapı varlığı tescil olunur bunu bildirir Kadıgil. Anlattıklarını yeniden var edecek değiliz, bir kadının bu sahada, şu ülke denilen garabetlik içerisinde yaşatılanlara dair ettiği kelam az bile kalır burada. Böyle bir halde, bu kadar afaki bir kötülüğün, tüm o açık / örtük nefret sembolleri ve tavırlarının yeniden imali, hayat hakkını alaşağı eder. İki ayda, altmış sekiz kadının bu sahada canlarının çalınabildiği bir zeminde, zıvanadan çıkmış bir istençle savunulan erke, muktedire boyun eğdirme tahayyülünün nasıl bir karanlık olduğu örneklenir. Yeter sesleri hem mecliste, hem sokakta yansırken, can havliyle kurulmaya çalışılan komisyonun bütün o nefret / hiddet temsilini sonlandırıp, kadınların hayatlarına sahip çıkabileceği bir ülkeyi var etmesini beklemekteyiz. Hiçbir umudu yirmi dört saat taşıtmayan bir menzilde hiç değilse, bir cana daha kast edilmesin, bir kez daha bir kırım, cinayet, taciz, tecavüz ya da herhangi bir şiddet istemi güncellenemesin diye. İstanbul Sözleşmesi’nden el / ayak çekmeye çabalayan bir iktidar mefhumunun, her dem kalıplara sıkıştırmak istediği kadını, bizatihi kendi yurttaşına karşı önyargılarını aşabilecek midir, bütün bu heyula sonrasında nereye varılacaktır, göreceğiz!
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “İstanbul’un Sultangazi ilçesinde bulunan Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995'te 22 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı katliam, 26’ncı yıldönümünde binlerce kişinin katıldığı yürüyüşle protesto edildi. Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ve 12 Mart Platformu’nun çağrısıyla Gazi Cemevi’nde bir araya gelen binlerce kişi, polis ablukası altında eski karakola yürüyüş düzenledi. "Gazi'den Ümraniye'ye adalet istiyoruz" yazılı pankartın açıldığı yürüyüşte, yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı. Yürüyüşte sık sık "Hasan'dan Ulaş'a sürüyor bu kavga", "Anaların öfkesi katilleri boğacak", "Gazi şehitleri ölümsüzdür", "Gazi'de düşene dövüşene bir selam" ve "Yaşasın birleşik mücadelemiz" sloganları atıldı.
Yürüyüşte, yaşamını yitirenlerin isimleri okunarak, hep bir ağızdan “Yaşıyor” sesleri yükseldi. Yürüyüş boyunca helikopter, zırhlı araçlar ve TOMA ile kitle takip edildi. Binler, daha sonra katliamın yaşandığı eski PTT binası önüne karanfil bırakarak, yaşamını yitirenleri andı.
Ardından yapılan açıklamada 12 Mart Platformu adına konuşan katledilen Dilek Şimşek'in kardeşi Erkan Şimşek, Gazi Mahallesi’nin bu saldırılara alışık olduğunu belirterek, "Katliam tüm halklaraydı. Katiller ellerini kollarını sallayarak ortadan kayboldular, fakat Gazi'nin öfkesi her yıl sokaklara taştı. Bulunduğumuz bu yerde onlarca kişi katledilmiş, yüzlerce yurttaş yaralanmıştır. Katliam bu denli açıkken, katiller cezalandırılmadı. Katilleri iktidar değil, halk cezalandıracak" dedi.
Şimşek, katliamın sorumlularından hesap sorma bilinçlerinin diri olduğunu vurgulayarak, adalet arayışlarının süreceğinin altlını çizdi. Şimşek, şunları söyledi: "Bugün onlarca gazeteci ve siyasetçi adaletsizliğe karşı direnişlerinden dolayı zindanlarda. Tecrit aklına karşı, adalet ve barış arayışı, açlık grevleriyle zindanlarda direncini göstermeye devam ediyor, bu direniş onurdur. Bugün 106'ncı gününde açlık grevlerindeler. Onlarca gazeteci ve siyasetçi AİHM kararlarına rağmen hukuk tanımaz bir şekilde zindanlarda tutulmaktadır. Haklarını arayan işçi ve emekçiler sermaye hizmetkarlığına soyunarak, beş müteahhidi beslerken, emekçileri terörist ilan etmektedir. Ülkenin beka sorunu yoktur, iktidar ülke için beka sorununa dönüşmüştür."
Ardından Gazi Mezarlığı'na yürüyen kitle, yaşamını yitirenleri mezarı başında andı. Anmada konuşan HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, "Katilleri ile hesaplaşmayı istemek, aslında Maraş'ın, Sivas'ın, Çorum'un ve bu ülke topraklarında Sur'dan Cizre'ye tekrar eden katliam dizgisinin son bulmasını talep etmektir. Gazi Katliamı'nın hesabının sorulmasını talep etmek, derin devletin kendisiyle hesaplaşmak demektir. Devletin bulaştığı suçlar ile hesaplaşmak demektir. Barışı ve adaleti inşa etmek demektir. Ve biz biliyoruz ki ancak ve ancak, Türkiye'nin demokrasi güçleri ile Kürt halkı omuz omuza gelirse, mücadelenin koşuları yaratılırsa, bu hesaplaşma tamamlanacaktır. Adalet arayışı adil bir dünyanın arayışıdır. Katillerden adalet istemiyoruz. Biz katillerin yargılanacağı bir dünyanın peşinden koşuyoruz" şeklinde konuştu. Anma daha sonra sloganlarla sona erdi.”
Bugün kuşanan nefret dilinin geçmişte her neyi var ettiğinin yalın / apaçık / doğrudan ve hiç çekincesiz yarayı gösteren bir örneğidir Gazi Katliamı. Doksanların karanlığından bunca zaman sonra hala aynı yere demirlemeye devam diyen muktedirin, cerahatli kodları, yaftaları ve tehditlerinin o zaman neye mahal verdiği insanların katledildiği bir cehennem suretinden bariz olunmuştur. Bugün bunca zaman sonra hala yüzleşilmeyen, hala söz konusu kırım halinin her nasıl bir biçimde bir toprak parçasında yaraya dönüştüğü meseli sorgulanmayandır. Onca zaman sonrasında bugünün ülkesinin cerahati, cürmü, kırım ve kıtali toptan sahiplenen, yurttaşının canına zerre itimat göstermeyen bir yöneten katına haiz olduğu ortadadır. Dünden şimdiye devredilmiş her yıkım, bugün her anlamda, o günlerden şu ana kadar aralıksız olarak yinelene gelendir. Katillerin ortalarda olduğu, kimsenin hesabını vermediği, üstüne üstlük şiddetin de nefretin de bilakis arasız, fasılasız güncellendiği bir zeminde o yaranın / Gazi’den başlayarak 1915’e, 1937-8’e, 1990’lara, Bakur Kürdistan ablukasından, Rojava’da iğfal olunan topraklara her yerde ve her şekilde bu kötülük hali tekerrür olunur, iyi de nereye kadar?
Devri sabık olanın iktidarından, geçmişe, geçmişten yarınlara birbirlerine lehimlenmiş ola gelen bir tahakküm nesnelliği var ediliyor. Biteviye kurulan nefret temsilleri, pogroma, tüm o ayrımcılık bahislerine, linçlere, cinayetlere evriliyor. Bildiğimiz ya da gördüğümüz her şey, her şekilde bir takvim yaprağının daha kana tutsak edildiğidir. Bugünlerin tüm ol geçmişten çıkagelen şiddet mefhumu / yıkım pratikleri ve madun siyasetin var ettiği nice nice örnekler çoğaltılabilir. Bir ülkede yaşam istencinin köküne kibrit suyu dökülmesi hal ve istemi hala günceldir. Anlatmaya çalıştığımız biyopolitik cerahat, bütün bütün var edilmek istenen ol tek tip ülke nizamının-varlığının üstünde, cerahatle boğulma gayretine düşülen sıradandır, sıradanın hayatıdır. Bunca afaki bir biçimde hayat hakkının delik deşik olunduğu, hakkın da hukukun da yerle yeksan edildiği, her şekilde hayata kast etmenin peşinin kovalandığı bir yerde bir normal kalmaz. Yüzleşilmeyen, kötülük daha da beterlerine ulaşılmış olan nefretle bir toprak yaşatmaz, yaşatamaz. Bugünden artakalan yegane sonuç budur. Bugünden sonrasına çıkacak yegane şey bu tehdit döngüsünü bir tek iyi günü var etmeyeceğidir, artık anlıyor muyuz? O, bu, şu değil hepimiz için bir kuşatma ve yıldırı haline rehin bir ülkenin bekasının bizleri değil, aynı gemideyiz lafzının irice bir yalandan ötesi olmadığını fark ediyoruz, bir kere daha bildiriyoruz. Tümden bir ülkenin bilmiyoruz kaçıncı keredir, asli unsurlarına karşı var ettiği bu nefret, tüm o korku ve daha fazla tahakkümün hiçbir iyi günü var etmeyeceğini biliyoruz, bildiriyoruz. Bu sahaya o anılan bahar hiçbir zaman gelemeyecek ne fenadır, bunu anlatıyoruz, kendimizden, öyle!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Tavır – Emrah GÜREL – The Associated Press
4 notes · View notes
sarhosum · 4 years
Text
VESTA RAHİBESİ "RHEA SİLVİA VE TANRI MARS..."
Latium, Roma şehrinin kurulduğu ve Roma İmparatorluğu'nun başkenti olarak kabul edilen orta batı İtalya bölgesidir.Latium aslen, üzerinde Latinlerin bulunduğu küçük,verimli, volkanik toprak üçgeniydi.Latium aynı zamanda ataerkil bir topluluktu,Etrüksler'den ilhak edilen bölgelerde ise daha eşitlikçi bir sosyal düzen hakimdi...
Krallığın ilk yıllarında toplum sınıfsızdı,toplumsal sınıftan ilk bahseden M.Ö 578-534yılları arasında yaşamış olan 6.Kral “Servius Tullius” olmuştur...
Roma tarihinin başlangıcında M.Ö 7.yüzyılda “Romulus Aile Hukuku”,kocaya karısı hakkında ölüm kararı verme hakkı bile tanıyordu.Kocaya ihanet,kayınpederinin ilgisi,şarap içme alışkanlığı kadınlar için ölüm cezası almaya sebepti.Boşanma sadece erkeklere tanınan bir haktı...
Ancak Roma'da da kadının yaşamındaki ilk engel,Romulus'a atfedilen yasaya göre,bütün erkek çocuklar ve sadece ilk doğan kız çocukların büyütülebilmesiydi...
Yunan Mitolojisindeki “Hestia”,Roma Mitolojisine “Vesta” olarak geçmişti.Ocağın,yuvanın,ailenin bakire Tanrıçasıydı,kutsal alev onun esrarlı varlığıydı,sönmeyen ateş onu simgelerdi,ateşin sönmemesi “Vesta Bakireleri” tarafından sağlanırdı.Bu Kült Roma Mitolojisinde çok kutsal bir yere sahipti.Bekaretini koruyamayan rahibe öldürülürdü...
Bir Vesta rahibesi olan “Rhea Silvia”, savaş Tanrısı “Mars”ın tecavüzüne uğramış ve Romus ile Romulus'u doğurmuştu.Yani Romalılar'ın ataları ve Vesta kültünün doğrudan bağlantısı olduğu düşünülüyordu...
Vesta Bakireler'i sistemini Romulus'tan sonra gelen,M.Ö 715-674 yılları arasında yaşayan Roma'nın ikinci ve seçilmiş ilk Kralı “Numa Pompilius” kurmuş,bir de Tapınak yaptırmıştı.Tapınakta her hangi bir betimleme yoktu,ölümlü şeylerle Tanrı'nın betimlenemeyeceğini,bunun din'e saygısızlık olduğunu söylediğini, M.S 45-120 yılları arasında yaşayan Yunanlı tarihçi “Plutarkhos”un yazdıklarından öğreniyoruz...
*Mars ve Rhea Silvia tablosu, 1577-1640 yılları arasında yaşayan,Barok dönemin usta ressamlarından Peter Paul Rubens tarafından 1620 yılında yapılmıştır.Sanatçı pek çok Mitolojik öyküyü resimlerine konu etmiştir...
Bu tablosunda da, Vesta rahibesi Rhea Silvia iffet yemini etmiştir ve Tanrı Mars'a direnmektedir.Sağ yanındaki sunakta da Mitolojideki “ebedi ateş” yanmaktadır.Resmin arka planında ise Tanrı betimlemesi olmayan Tapınak görülmektedir...
Alıntı; Arkeoportal
Tumblr media
10 notes · View notes
homofaberist1 · 4 years
Text
#Okudum
#BronislawMalinowski
#BüyüBilimveDin
* Büyü, bilim ve din; sosyal antropolog Malinowski'nin Papua-Yeni Gine açıklarında Baloma-Trobriand bölgesinde 5 yıllık antropolojik ve derin gözlemleri sonucu, ilkel insanlar ile beraber kalarak, her türlü yaşayışlarına dahil olarak oluşmuş bir metindir.
** Malinowski gözlemleri sonucu Trobriand yerlilerinde ailenin önemli bir yeri olduğu düşüncesi oluşmuştur. Bu yerlilerin hayatında aile açısından en önemli nokta ataerkil olmaktan uzak ve kadının statüsünün erkeğin önünde olduğu bir aile sisteminin varlığıdır.
*** Bütün sosyal ilişkiler ağında annenin önemli noktada olduğu hukuksal bir düzen mevcuttur. Trobriand yerlilerinde çocuğa anlam, yaşam alışkanlıkları, hayat verenin anne olduğu düşüncesi üzerinden toplum içerisindeki hakimdir. Baba figürü ise sadece anneyle evli olan kişiyi tanımlayan bir sözcüktür.
**** Trobriand yerlilerinde ekonomi ise çocuk büyüdükçe babanın etkisi kırılır ve dayı devreye girer. Dayı her sene hasat ettiği ürünlerin bir bölümünü kız kardeşine vermek zorundadır. Bu açıdan maddi varlık erkek kardeşin verdikleriyle doğrudan orantılıdır. Tek eşli olmak yerliler içinde kati bir kural olsa da kabile reisi bundan muaftır. Reis zengin olmak istediğinden ve bunun yolunun çok kadınla evlenmek olduğundan bu yola başvurur.
***** Yerliler için Büyü, bilim ve din çok faktörlü çok karmaşık ve iç içe geçmiş ilişkiler bütününü ifade eder. Din onlar için istek ve ihtiyaç, dahası ahlaki ve toplumsal yaşamın bir gerçekliğidir. Dinin yerine getirdiği misyon hem hukuksal bir düzen, hem de insan davranışlarını rayına oturtmasıdır.
****** Malinowski'ye göre ne kadar ilkel plsa da dinsiz, bilimsiz ve büyüsüz hiçbir toplumun olmayacağını belirtir. Büyünün varlığı gelenekle doğrudan bağlantılıdır. Büyü tehlike çanlarının çaldığı her yerde kendini gösteren ve doğayla bütünleşmiş bir yapıdır. İki temel ayrım içerisinde ele aldığı büyü ve dini kutsal, bilimi ise kutsal olmayan alanda açıklamıştır.
****** İlkel ve yerli kabilelerin yaşamları, toplumsal hayatları, büyü, bilim ve din'in misyonu ve varlığı üzerine mükemmel bir klasik. Mutlaka okuyun...
Tumblr media
2 notes · View notes
hevalenroje · 4 years
Text
Tumblr media
Jineolojî ve ekoloji - kadınların özgürlüğü ve doğa arasındaki bağlantılar
@InfoAgitacion, 26 Haziran 2020 tarihinde yazdı
https://makerojavagreenagain.org/2020/06/22/jineoloji-and-ecology-links-between-womens-liberation-and-nature/
Rojava'yı tekrar yeşil yap
makerojavagreenagain.org - Yayının yazarı hakkında 25 Haziran 2020
İdeolojimizi ve hedeflerimizi bir kampanya olarak tanımlayan Make Rojava Green Again adlı kitabımızı yayınladığımızdan beri, dünyanın dört bir yanından yapıcı eleştiriler ve teklifler yanı sıra birçok hevesli ve olumlu yorum aldık. Bunların arasında bir eleştirmenin büyük önem taşıdığını görüyoruz: kitabımızda kadınların kurtuluş mücadelesi ile ekolojik mücadele arasındaki bağlantı hakkında bir bölüm yok.
Aslında kitabımızda, ekolojik kriz ile sosyal kriz, kapitalist modernitenin sonuçları arasındaki bağlantıyı sunuyoruz ve ikincisine cevap bulmadan ilkini çözmenin neden imkansız olduğunu açıklıyoruz. . Demokratik ve ekolojik bir dünya kurmaya alternatif bir çözüm olarak Murray Bookchin tarafından geliştirilen teori olan sosyal ekolojiyi de öneriyoruz.
Fakat Rojava'nın dayandığı ve Kürt filozof Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen sistem olan Demokratik Konfederalizm, üçüncü temel sütun ve Kadınların Kurtuluşu olduğu için ekoloji ve radikal demokrasiden daha fazlası. Ekolojik ve sosyal krizi çözmek için kadınların kurtuluşunun da bir gereklilik olduğuna inanıyoruz. Öcalan'ın sözlerini kullanmak için: "kadınlar özgür olmadıkça toplum özgür olamaz." Ve bundan da öte, aynı zamanda kadınların ezilmesinin ve aynı zihniyetin etkilenen doğasının, baskın adamınkinin olduğunu da belirtiyor. Bu, bu zihniyeti değiştirmeden her iki soruna da çözüm olmayacağı anlamına gelir ...
Rojava'nın kadın yapılarında çalışan iki üyemiz tarafından yazılan bir sonraki makale kitabımızdaki bu boşluğu doldurmayı amaçlıyor ve kadınların mücadelesinin ve ekolojik mücadelesinin neden bir olması gerektiğine bir giriş niteliğindedir.
Jineolojî ve ekoloji: kadınların özgürlüğü ve doğa arasındaki bağlantılar.
Rojava tüm dünyada kadın devrimi yaptığı için ünlendi. Toplumun her düzeyinde, kadın yapıları devrimin öncüsü olarak kabul edildikleri için sosyal, politik, kültürel, ekonomik ve askeri yaşamın ön saflarında yer alır. Amaç, kadınları dünyadaki toplumu özgürleştirmek için kurtarmaktır. 2012 yılında özerk bir bölgenin ilan edilmesinden bu yana, kuzeydoğu Suriye'deki kadınlar tüm siyasi kurumlarda eşit temsil, bir başkanlık sistemi, yeni haklar, merkezler ve akademiler aracılığıyla toplumda yeni bir statü kazanmıştır. kadınlar vb.
Ekoloji, demokratik konfederalizmin kurucu bir ilkesi olduğundan, Rojava ekolojik bir devrim olarak da bilinir. Ancak, Rojava devriminin bu iki yönü aynı kitapta iki bölüm olarak okunabilir mi? Bu Rojava'daki kadın devriminin yanlış anlaşılmasından kaynaklanacaktır. Eğer ideolojik temeline daha fazla bakarsak, kadınların kurtuluşuna dayanan bu devrim bizi dünyamızı ve doğamızı nasıl gördüğümüzü radikal bir şekilde tekrarlamaya davet ediyor.
Baskıların köklerine geri dönme: ataerkilliğin yükselişi ve ana tanrıça kültürlerinin ortadan kalkması
Rojava'nın kadın devrimi hiçbir yerden düşmedi. Kökleri, dünyayı yöneten kadınların tarihsel mücadelesinden esinlenen 40 yıllık Kürt kadın hareketinin tarihi ve deneyimine dayanıyor. Kürt hareketinin kadınları Abdullah Öcalan'ın desteği ve ideolojik rehberliği ile bugün Rojava'da gelişen kadın devriminin temellerini attılar: Kürdistan dağlarında kendi muharebe birimlerini, akademilerini, kendi partilerini, normlarını ve değerlerini vb. yeniden keşfetti.
Bu süreç aynı zamanda baskı, sömürü ve hiyerarşinin köklerini derinlemesine yeniden gözden geçirmenin yolunu açtı. Abdullah Öcalan, savunmasında 5.000 yıl önce Mezopotamya'da ataerkil toplumların ve devlet sisteminin ortaya çıkışındaki baskıcı sosyal yapıların kökenlerini Sümer devletinin durumu ile tanımlıyor. Ataerkil figürlerin (krallar, rahipler, savaşçılar) kadınların daha önce eski anaerkil toplumlarda tuttuğu toplumsal gücü giderek zayıflattığı yeni bir hiyerarşik sosyal düzen kuruldu. Şimdi, ekoloji bunu nasıl yapıyor? Anaerkil kültürlerin ortadan kalkmasında baskının kökeninin araştırılması, toplumun doğa ile ilişkisini vurgular. Anaerkil toplumlar, diğer şeylerin yanı sıra, doğayı kutsal kabul eden ana tanrıça kültürüyle karakterize edilir. Bu tür kültürlerde tanrı, ataerkil kültürlerde ortaya çıkan Tanrı figürleri gibi insanların kafalarında yüzen, bedensel bir varlık değildir. İnsanların etrafındaki her şey kutsallık ile doludur ve kutlanmayı hak eder. Aslında, geleneksel anaerkil kültürlerde, ilahi olanın doğa ve kültürde içkin olduğunu anlar ve bu yüzden her şey kutsal kabul edilir. Dünya dışında aşkın bir Tanrı yoktur, ama dünyanın kendisi ilahidir, yani ilahi kadınsı3. ve her şeyin kutsal kabul edilmesinin nedeni budur. Dünya dışında aşkın bir Tanrı yoktur, ama dünyanın kendisi ilahidir, yani ilahi kadınsı3. ve her şeyin kutsal kabul edilmesinin nedeni budur. Dünya dışında aşkın bir Tanrı yoktur, ama dünyanın kendisi ilahidir, yani ilahi kadınsı3.
Tanrıçaların birkaç figürü, insanları ve doğayı kapsayan bu bütünsel dünya görüşünü açıklar: Mezopotamya tanrıçası Innana-Ishtar, Mısır tanrıçası Nut, tüm Dünya Ana Yunan öncesi Helen'i doğuran evren tanrıçası mevcut. Gaia, Sanskritçe'de aynı zamanda "dünya" anlamına gelen, bir tanrıçanın adı olduğu için Hindistan Prithivi: "Bu ilkel Tanrıçalar, her şeyi kapsayan kadınsı anaerkil algıyı dokulandırıyor" 4. Bu Tanrıça geleneğine karşı, yeni ortaya çıkan ataerkil düzen, kutsal olanı doğadan çıkararak ve bundan böyle insanlar ve ilahi arasındaki tek bağ olduğuna inanılan rahiplerin eline alarak bu bütünsel dünya görüşüyle ​​kopar. Kadınsı kararsızlıkla ataerkil zihniyet, kadınların ve doğanın hakimiyetine zemin hazırladı. İnsani gelişmedeki bu "ikinci doğa", sosyalleşmenin doğası, biyolojik özleri ve çevrelerinden kaynaklanan "ilk doğası" ndan kopuktur. Güçlü olan için zenginleştirme aracı olarak doğayı gözden uzak tutan bu zihniyet değişikliği.
Baskıların kökenlerine ilişkin bu perspektif, kadınların kurtuluşu ve ekolojisi arasında ayrılmaz bir bağlantı yaratıyor: doğayı toplumun merkezinde kaçınılmaz olarak yayınlayan özgür bir toplum kurmak için ataerkil zihniyetini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir toplumsal devrim.
Yeni bir bilimsel yaklaşım: Jineolojî ve kaynakları.
Rojava devriminin amaçladığı bu zihniyet değişikliği, toplumu ve doğal çevreyi yeni gözlerle analiz etmeyi sağlayan yeni bir bilimsel yaklaşımın geliştirilmesini gerektirir. Bu ihtiyaca cevap vermek için kadın bilimi Jineolojî'ye ihtiyaç vardır.
Jineolojî, anaerkil toplumlarda hüküm süren bütünsel dünya görüşünü düzeltmeyi ve bilime uygulamayı önerir. Terim olarak, Jineolojî ilk olarak 2008 yılında, Abdullah Öcalan'ın demokratik bir uygarlık olan "Özgürlük Sosyolojisi" manifestosunun 3d cildinde yer aldı. Jin, Kurmancı'da kadın anlamına gelir, ancak yaşam anlamına gelen Jiyan kelimesiyle aynı köke sahiptir. Bu nedenle, Jineolojî sadece kadınların bilimi olarak değil, yaşamın, bir bütün olarak toplumun, varoluş kalitesinde ve kadınların bakış açısından referans olarak ele alınmalıdır. Bu bilimin amacı bilgiyi topluma yeniden bağlamaktır. Bilgi, soyut ve bağımsız bir toplum biçiminde gelişemez, ancak daima etikine cevap vermelidir,
Jineolojî çok çeşitli alanları kapsar: ekonomi, ekoloji, demografi, tarih, sosyoloji, etik ve estetik, sağlık, eğitim ve kendini savunma. Jineolojî'nin yöntemleri yaşamın tamamını kapsar ve bu nedenle, hem teori hem de uygulama olan yaşamın bu alanları arasındaki bağlantıları vurgular. Bu bakış açısıyla, ekoloji alanı diğerleriyle bağlantılıdır: çevresel konular sosyal, ekonomik, politik ve kültürel bağlamlarında etkilenmelidir. Çevreyi korumak, dünyadaki yaşam için bir tehdit oluşturduğundan, toplumun kendini savunması meselesidir. Bu anlamda, ekoloji "sosyal ekoloji" 5 olarak anlaşılmaktadır çünkü toplumun sorunlarını ele almadan ekolojik sorunları çözemeyiz.
Jineolojî bu bağlantıları ve bağlantıları kurmaya çalışır ve araştırma alanlarının ayrılmasına radikal bir şekilde karşı çıkar ve insanların ve doğanın tahrip edilmesine yol açan "keşiflere" izin verir. Nihayetinde kapitalist ve ataerkil baskıya fayda sağlayan sahte bilimsel tarafsızlığı reddediyor ve araştırma ve bilginin kadınların kurtuluşuna dayanan ekolojik ve demokratik bir toplum inşa etme amacına hizmet etmesi gerektiğini savunuyor.
Jineolojî hala emekleme aşamasındadır. Bununla birlikte, bu bütünsel düşünce şu anda Rojava'da farklı projelerle geliştirilmekte ve uygulanmaktadır:
Andrea Wolf Enstitüsü tarafından geliştirilen Crown Virus Krizinin yeni bir analizi olarak Jineolojî araştırma merkezleri tarafından üretilen yazılar ve yansımalar
Jinwar, halkın köyü
Jinifa Jin, geleneksel ve geleneksel tıbbı birleştiren Jinwar'daki bir sağlık merkezi.
Tıbbi bitkiler hakkında kadınlar tarafından bilginin geri kazanılması:
Makale notları:
1. Daha fazla bilgi için, Rojava Bilgi Merkezi kuzeydoğu Suriye'deki kadın hareketinin başarıları ve hedefleri hakkında kilit belgeler sunmaktadır: Kadınlar için temel ilkeler ve genel ilkeler. Rojava Jazeera Kantonunun Özerk Yönetimi. Kadın Komitesi Başkanı, 22 Ekim 2014. Kongreya Star ve komiteleri hakkında daha fazla bilgi edinin.
2. Kürt kadın hareketini daha iyi anlamak için Sakine Cansiz'in otobiyografisini, “Sara: Tüm Hayatım Bir Mücadeleydi”, Pluto Press'i okumanızı öneririz.
3. Eşitlikçi bir topluma giden yol. Anaerkil politika ilkeleri ve uygulamaları, Dra. Heide Goettner-Abendroth, "HAGIA Uluslararası Akademi" Winzer / Almanya 2007 tarafından düzenlenmiştir.
4. Aynı kaynak.
5. Sosyal ekoloji kavramına ilişkin ek okumalar: Bookchin, Murray, "Sosyal Ekoloji ve Komünalizm", AK Press, 2007.
kaynak makerojavagreenagain.org
6 notes · View notes
nefesler · 4 years
Note
Feminizm hakkında düşüncen ne
Bu soruyu cevaplamak benim için eğlenceli olacak...
Patriarşi kölelik demektir, anonim; hem de yalnız kadının değil, erkeğin de köleliğidir. Ama nasıl?
Öncelikle, ataerkil örgütlenme kadını nasıl ve hangi nedenle köleleştirir? Toplumun devamlılığı çoğalmayı zorunlu kılar. Kadının vasfı ataerkil toplumlarda -mazur görün lütfen- bir kuluçka makinesi olmaktır. Kadın doğurgandır ve ilkellikten sıyrılamamış bu mantık onu doğurmaya mecbur eder. Patriarşi kadının toplumda aktif bir yer edinme hakkını elinden alır ve ona seçme hakkının olmadığı tek tip bir kimlik dayatır. Aslında bu bir bakımdan da ironiktir çünkü iki bin yıl önce kadını doğurganlığından ötürü tanrıya yakın sayan ve bu yüzden de dişilliği kutsal addeden insanlık günümüzde bunu tabirim yerindeyse eziklik olarak görüyor. 
Peki ataerkil düzen erkeği hangi açılardan kısıtlar? Bugün erkek güçsüz ve ikinci sınıf insan olarak görülen kadını bir şekilde domine etmek zorundadır. Ve bu yüzden de kendisine çizilmiş bazı kalıpların dışına çıkamaz. Örneğin dans etmek (genel olarak sanatla uğraşmak aslında) feminen olarak algılanır. aynı şekilde erkek -güçlü ve sağlam durmak zorunda olduğu için- bazı insani ve duygu temelli davranışlardan uzak durmak zorundadır. 
Yani patriarşi, onu gerçek ve aktif dünyadan soyutlamak adına kadının etrafına aşılması zor bir duvar örmüştür ama aynı zamanda dünyamızın baş karakteri haline getirmek istediği erkeği de birçok insani ihtiyaçtan mahrum bırakmıştır. 
Kadını ikinci plana atan, erkeği zamanla taşlaştıran bu düzen insanlık dışıdır ve açıkça feminist devrim herkes için gereklidir. 
2 notes · View notes
veryrebel · 4 years
Text
Nedenmis bi bakalim
Türkiye neden bu halde? Cinayetler ve intiharlar neden artti? Neden ekonomik ve politik baglamda ülke hic gelismiyor? Neden olacak geriyekaliyiz cünkü. Cünkü su anda yönetimde olan nesil, cahil birakilmis bir önceki neslin cocuklari, su an egitim veren nesil de yine bunlar ve bunlarin cocuklari. Son 10 yilda da bu cahil neslin cocuklari ve torunlari oy verdi. Peki bu nesile neden cahil diyorum? Cünkü hayatlari boyunca  bir seylerin kaymagini yediler: toprak bostu, gayrimenkul sahibi oldular; yillarca okumadan meslek sahibi oldular; memur lazim oldu, ilkokul mezunu adamlar devlete kapagi atip yillarca yatarak para kazandilar; tek gelirle hem cokca cocuk hem de mal sahibi oldular; kapitalizmin gelisinin kaymagini yediler. Yarismalari, kafa patlatmalari, dirsek curutmeleri gerekmedi, cogu zaman armut pisti ve agizlarina dustu. Tabi WW2den sonra hayat zordu, ona bi sey demiyorum ama bu kadar balli olup “o zaman cep telefonu yoktu birine bi sey oldu mu bilmezdik” gibi sikayetlenmeler de komik. Darbeleri de gördüler evet. Zor zamanlar yasadilar. Keske bize de yasatmasalardi. 
Gercek bir yorlukla ugrasmak zorunda olmamis bu nesil KENDINI GELISTIRMEK ZORUNDA KALMAMISTIR. Gelenekcilige aynen devam etmisler ve yeni hic bir sey katmamislar kendilerine. Dünyanin geri kalaninda yasanan sekülerlerlesme bize yeterince ugrayamamis, modern zihniyetin olusmaya baslamasi 90lari bulmus. Bilim, sanat, toplumsal ahlak, kisisel gelisim, egitim, küresellesme gibi kritik önem tasiyan degiskenler kör topal ilerlemis bu neslin elinde. Bunlarin cocuklari da gelenekselci, dar görüslü tembeller olmuslar ve babadan ogula gecen mal mulk veya meslek ile hayatlarini gecirmisler.
Simdilerde 20li yaslarinda olup annesi avukat dedesi emekli asker olanlar bu teorimi sadece tasrayi kapsayan bir genelleme olarak gorebilir. Üzgünüm ama sen boomer`larin kim oldugunu okumus azinliga bakarak bilemezsin. Anneannemi örnek alalim: okuma yazma bilmiyor, fakir ailesi tarafindan dedemle evlendirilmis bir kiz cocuguydu. Hala öyle. Etrafindakiler onu okuma ögrenmek icin gittigi aksam okulu yuzunden orospu diye etiketlemeye calisti, kafasina nal cekici yedi ve yar zor hayatta kaldi. Tek bir örnek yetmez elbette. Ebeveynleriniz bir kadinin zevk icin sevismesi fikrinin altindan kalabilirler mi? Yoksa ‘orospu mu bu kiz’ diye kafayi mi yerler? Evlenmeden cocuk sahibi olmaniza nasil yaklasirlar? Dini sorguladiginizda nasil cevap verirler? Ben deistim derseniz iliskiniz nasil bir degisime ugrar? Cinsiyet degistirmek isteseniz sizi evlatliktan reddetmeleri kac dakika sürer? Escinsel oldugunuzu söylediginizde dayak yediniz mi? Asagilama ve evlatliktan ret? 
Acik fikirli olmayan bir nesil ve cocuklari sizleri yetistirdi. Biliyorum kabul etmesi zor ama gercekler bunlar. Bu igrenc kalabaligin icinde kendini yetistirmis mükemmel kalpleri olan vicdanli insanlar da var. Onlar olmasa su an genc ve modern zihinler burda bunlari tartisiyor olmaydi. Ama cok azlar.  2020 yilinda bir mühendis 35 yasindayken borcsuz ev alamiyor ama onun babasi/dedesi gayrimenkul zengini, vasifsiz bir adam. Bu kaymagin icinde yetisen insanlar kendilerini kolaylikla yenilige kapatmis ve bos bos yasamis. Yetistirdikleri cocuklar da gitgide hizlanan modernlesmeyle yüzlesecek kapasite yok cünkü ebeveynleri onlari öyle yetistirmedi. Onlar ülke icinde yasanan olumsuz durumlara mantik cercevesinde yaklasmak yerine “bunlar hep ameriganin oyunlari, herkesin gözü türkiye’de” demeyi tercih eden insanlar. Onlar hicbir seyi arastirmadan, bilgi sahibi olmadan, sadece etiketlere göre fikren tanimadiklari insanlarin partilerine oy verip ülkeyi mahveden insanlar. Onlar anne babalarinin at gözlüklerini gören ve vicdanlarini dinlemek yerine ayni gözlüklerden edinen tembel insanlar. Bu insanlar seni yetistirdi: Sen de onlar gibi akilsiz olacaktin. Ancak teknoloji bu gidisati degistirdi, internet ve bilgisayar sayesinde Y ve Z kusagi dünyayi kesfetti ve hizla bilgi sahibi olmaya basladi. Simdi de bildigimiz icin mutsuzuz. Aptal olsaydik ve eylemlerimizin sonuclarinin farkinda olmasaydik keske, tipki X ve babyboomerlar gibi. Sadece Türkiye’de degil tabiiki, sessizler, boomerlar ve x kusagi tüm dünyanin icine etti. Bize de 200 yil öncesinden dügümlenmeye baslayan simsiyah bir kader biraktilar.
Gelismis ülkelerde nispeten demokrasinin bir anlami var, insan haklari gözün gördügü her yerde faaliyette. Ülkelerin diger ülkelere zulmü vs bunlar baska tartismanin konusu. Bu ülkelerde insanlar haklarini arayabiliyorlar ve adaletsizlikle karsilastiklarinda kamuoyu olusturup hizlica cözüm bulabiliyorlar: Insanlar ölmeden, birileri yillarca hapis yatmadan, kolluk kuvvetinden siddet görmeden. Türkiyede böyle seyler mümkün degil. Düsünsenize, bir kadin eski sevgilisini sikayet ediyor, uzaklastirma karari cikariyor ve polisler gercekten o kadini koruyarak saldirgan adamin siddet eylemi esnasinda kadina zarar gelmeden tutukluyor. Veya önlenememis bir kadin cinayetinde, katil tüm sözde “iyi hal”lerine ragmen agirlastirilmis müebbet yiyor. Veya tecavüzcü yakalandigi zaman 16 yil psikolojik danisman zorunlulugu ile ceza yiyor. Olmasi gereken budur. Böyle olmadigi icin o psikopatlar bu kadar rahat davraniyor. Peki yargidaki insanlarin vicdani nerede? Polis neden yeterince/hic aktif degil? Bu konunun o kadar cok boyutu varki ben senelerdir dusunmekten yoruldum.
Insanimiz cahil ve acimasiz cunku empati kurmayi bilmiyoruz. O kadar kolayciyiz ki okumak ögrenmek yerine hurafelere göre, ezbere yasiyoruz. Dünya hizla degisirken bu hiza yetisecek kadar sofistike zihinler sahibi olmak yerine dünyaya pencelerimizi geciriyoruz, cünkü ayni yerde kalsak yeter; kime zarar verdigimizin bi önemi yok yeterki bize zarar gelmesin. Kumar oynayip genelevi ikinci ikametgahi bellemis adamlar sana ahlak dersi verebilir ancak sen tüm cinsiyetlerin esitliginden bahsedersen ahlaksiz, dinsiz, amerikanin köpegi vs her sey olursun (komik ama duyamayan yoktur). Gizli yaptigin sürece tüm günahlar sana feda olsun ama göstere göstere sevgilini öpemezsin. Evlenmedigin sürece nobel ödülü de alsan eksik bir insan sayarlar seni. 
Erkege araba verip sen kralsin, sehzadem bi küfret bakiiim, vay aslanim kocum bütün kizlar sana feda olsun, kiza bebek verip al kizim prensesim, aman dikkat et etegin acilmasin dizimin dibinde dogru otur, iffetsiz kizi kimse almaz evde kalirsin vs... Carpikligi görüyor musunuz? Daha kisilikleri oturmadan belli kaliplara oturtulan cocuklar baski altinda bi türlü gelisemiyor, ilerleyemiyor. Duygusal zekasi gelismemis mahalle baskisi altinda ezilen insanlar yaratiyorsunuz ve bu insanlarin bazilari yine de mantiklarini kullanmaya calisiyorlar, ellerini vicdanlarina koyuyorlar ve bazi adimlari atiyorlar, onlarla da “ölene kadar kutuplasiyor”sunuz. Özgür olmak, bilmek, farkinda olmak sizi rahatsiz ediyorsa hayirli olsun. Nur topu gibi bir cahilsiniz. Vicdani rahat, egitimli, zihni özgür insanlar cahilleri rahatsiz ediyor. “Dindar bir nesil” yetistirme istiyorlar cunku aptallari kontrol etmek daha kolay. 
Artik toplum olarak bu kadar aptal olmak kolay degil cünkü elimizin altinda internet var. Bir kisim cahil teknolojiye ragmen bilim cagina direnirken bir kisim da cahilin elinde büyümüs de olsa inatla gelisiyor, gelistiriyor. 
Yaziyi okumaya devam eden tabiki sunu düsünecek “nasil bir anasi atasi varsa yazik ne cektiyse böyle konusuyor” ancak yaniliyorsunuz. Herkes gibi ortalama bir ailenin cocuguyum, bazisindan dhaa iyi bazisindan daha kötü. Sizi hayal kirikligina ugrattim ancak bunlar benim duygularim sebebiyle yazdigim hayal ürünü hikayeler degil, bunlar evlerinin önünde öldürülen insanlar kadar gercek. Bir arasokaktan gecerken yasadiginiz korkunun sebebi toplumun ahlak, egitim ve düzen bilinci gibi konularda cok fakir olmasidir. Cahillik ve saldirganlik dogru orantilidir. Kanunlarin caydiriciligi yoksa cahilin yetistirdigi sapigin önünde kimse duramaz. 
Cocuk psikolojisinden anlamayan, hatta psikolojiyi birak kendi özbe öz cocuguyla bile empati kurmayan, iletisim becerisi sifir, sevgisini vermeyi bilmeyen ve korkuyla saygi kazanmaya calisan insanlar bu sapiklari yetistirdi arkadaslar. Bunlar kanalizasyon atiklarindan peydahlanmadi. Bunlar baska insanlar ve onlarin carpik anlayislari tarafindan yetistirildi.
Sanirim belirtmem gerek, egitim egitim egitim dedigim icin “okumakla adam olunmuyor” gibi sacma kalip sözler duyacak gibiyim. agitim dedigim ilkokul-lise-üniversite degil arkadaslar aptal olmayin. Egitim bir cok seydir. Mesela bir tuvaleti temiz birakmak veya darda da olsan hirsizlik yapmamaktir. Cok sinirlendiginizde insanlara vurmak yerine sakinlesmeye calismak da olabilir. Bir cocuga sefkat ile yaklasmak veya havlayan bir köpege tekme atmamak... Bunlar ütopik seyler degil. 
Birinin siddete egilimi varsa bunu etrafindakiler bilebilir ve önlem alabilir. Her yaman mümkün olur demiyorum. Bir insan kendini tehlikede hissediyorsa bununla ilgili arastirma yapilmali ve acilen önlem alinmalidir. Su yazdiklarim en temel seyler... En basit seviyeye bile gelemedik ve yil 2020. Sifirda bile degilsek eksideyiz demektir, zaman ileri akarken bizim insanligimiz nasil geriye gidebiliyor? 
Bütün bunlari görüp, “ben gelisimimize ne gibi bir katkida bulunabilirim” diye düsünecegine baskalarinin cabasini elestirenler var. Gercekten insanlar nasil bu kadar aptal kalabiliyor sasilmayacak gibi degil. Kadin-erkek ayni haklara sahiptir, ayni hukuka tabiidir, kadin cinayetleri son bulsun, erkek terörü bitsin diye yirtinan, sesini duyurmaya calisan insanlara “feminaziler erkeklere terörist diyor” gibi elestiri getiren insanlar var. Yalaka haber ajansi gibi laf cimbizlayip söylenilen seye cok uzak bir anlam vererek insanlarin cabalarina leke sürmeye calisiyorlar, halbuki biraz daha sabirli olup ögrenmeye calisan insanlar alinganlik yapmaya gerek olmadigini, terör derken taciz/tecavüz/cinayet olaylarinin vukuu bulmasini katsettiklerini ve bu eylemlere erkek terörü dendigini anlayabilirler. Ancak ataerkil düzenin cahilleri tarafindan yetistirilmis kisilerin kirilgan erkeklikleri inciniyor cünkü erkek terörü tarafindan hayatlari mahvolmus insanlar adalet ararken bazi erkeklerin katil oldugunu söylüyorlar. Kendini gelistirmis olgun bir erkek kimin terörist kimin degil oldugunu kolayca ayirtedebilir.  Feminist düsünceye saldiran, insanlarin kadin cinayetleri icin sesini yükseltmesini herhangi bir sekilde yanlislayan, feministim diyen erkegi yeren, her firsatta kadin erkek esitligine elestiri getiren erkekler potansiyel sapiklardir. “Aslinda böyle biri degildir saka yapiyordu” gibi savunmalar sizi ölüme götürebilir. Akli basinda bir erkek ataerkil yapinin topluma ve kendisine nasil zarar verdigini bilir.  Hicbir insan grubu icin diger bir insan grubundan üstün olma durumu iyi degildir. Önem seviyeleri birbirinden farkli gruplarin varligi ve bu farklarin ortaya cikmasi her zaman kaos getirir. Burda Marksizmi savunmuyorum.
Modern zamanda cahil kalmak bir tercihtir diye düsünüyorum. Sekülerlesmenin kapilarini bir kere araladiktan sonra geri dönüs yoktur. Siz daha fazla ilerleyemediginizde bir sonraki nesil sizin yerinize ilerleyecektir. Bir zahmet boomerlar gibi köstek olmak yerine destek olun. Sokakta yürürken kadinlar ölüyorsa, ögrenciler ögretmenlerin tecavüzüne ugruyorsa, cocuklar amcalarindan hamile kaliyorsa, trans bireyler nefret cinayetine kurban gidiyorsa, harekete gecmenin zamani gelmis hatta gec bile kalinmistir. Tek cözüm degisimdir. Algini degistir. Onun vucudu senden daha kucuk diye senden gücsüz degil cünkü ormanda yasamiyoruz. Kimsenin gücü fiziksel performansa göre ölcülmüyor cünkü magara adami degiliz artik. Agzindaki küfüre dikkat et mesela. Insanlari dis görünüslerine göre etiketlemeyi birak. Ön yargilarini kir, etkilesimde bulundugun herkesle empati kur. Insan ol! Aslinda cok basit insan olmak. Ama biz tam beceremiyoruz.
7 notes · View notes
Text
saatlerin önemi yok kızım zamanın önemi yok gün saymayı bırak annem sizi almaya gelecek anneniz korkmayın farkım yok sizden inanın buna oğlum bıraktım kendimi ilahi adaletin kollarına tutarsa ne âlâ keyfi bilir tutmazsa çoğunluğun dediğine aldırış etmeyin siz annem zombi mezarlığı burası korkmayın bana güvenin kendinize güvenin savaşçıların en güzeli sizsiniz ben yetiştirdim ben doğurdum ben büyüttüm hâlâ nefes alıyorsa anneniz hiçbir şey bitmemiş demektir hâlâ hak, hukuk, adalet diye çırpınıyorsa anneniz, her şeyin değişmesi için umut var demektir devrim benim adım devrim sizin adınız devrim bizim adımız bu düzene doğduk bu düzende yaşıyoruz bu düzende ölmeyeceğiz siz, benim çocuklarım hâlâ nefes alıyorsa anneniz, bu dünya düzenine karşı mücadele ediyor ve mücadele etmeyi bırakmıyor demektir en büyük devrimlerdendir nefes alıyor olabilmek bu dünyada akıl sağlığını koruyabilmek bu dünyada vicdanlı olabilmek bu dünyada unutmayın sakın bunu siz uyandırdınız beni şimdi beraber uyandıracağız almaya geleceğim sizi kiminiz sokaklarda başka boyutlarda kiminiz ne önemi var bunun bir gün almaya geleceğim sizi annenizi bekleyin o zamana kadar saatleri saymayın annem günleri saymayı bırakın zamanın önemi yok sormayın ne zaman diye bana hak savaşında mayın tarlasında yürümektir bu, bu kapitalist ve ataerkil düzende yıkacağız   yıkayacağız     arındıracağız yeni bir dünya mümkün annelerim   yeni bir düzen mümkün oğlum     yeni bir sistem mümkün kızım sömürüsüz   saf     salt       eşit         adil hayvanlar   insanlar     ve doğa için sevgi beklemeyin kimseden sevgi sizsiniz zaten sevgi verin yeter ihtiyacı olan alacaktır onu canlarım bekleyin beni geleceğim bir gün hangi gün olduğunun önemi yok bekleyin ve devam edin #23aralıkpazartesi2019
1 note · View note
soruccom-blog · 6 years
Text
ataerkil düzen nedir?
1 – İlkel ortaklık düzeninin çözülmesi aşamasında ortaya çıkan ve oymağın yaşamının her alanında erkeğin egemenliğine dayalı olan toplumsal örgütleniş biçimi.
ataerkil düzen kelimesi Türkçe Sözlük’te yer almaktadır. ataerkil düzen sözcüğü ‘A’ ile başlayan, ‘N’ ile biten ( 13 ) karakterden oluşan bir sözcüktür. Kelimenin sözlük anlamına bakıldığında tek anlama sahip olan bir kelimedir. ataerkil…
View On WordPress
0 notes