Tumgik
#bugün olanlar çok iyi
sahnearkasi · 8 days
Text
hikayemin sonu | bir.
Hayatın bu kadar güzel olduğunu çok yenilerde öğrendim ben. Evet, yine bir gideri vardı ve güzeldi ama bu kadar olduğunu yeni öğrendim. Ağaçlar yeşil, gökyüzü mavi amenna ama yürürken ansızın durup ciğerlerini havayla doldurup o havanın serinliğini hissetmeyi yeni öğrendim ben. O serinlikte kişisel huzurumun gizli olduğunu yeni sezdim. Ne zaman başladı olanlar olmaya ve benim aklımı başıma getirmeye, tam olarak bir gün veremesem de bundan aslında yıllar öncesiydi. Temeli doğuştan saflığımı görmezden gelip kendimi akıllı sandığım ama aslında enayiliğe kaçacak bir iyi niyet beslediğim yıllardı. Aşkı hep uzakta arardım ve bir gün zengin olacağıma inanırdım. Zengin oldun mu derseniz, zenginlik aslında nedir derim. Zamanla kelimelerin anlamlarının değiştiğine şahitlik ettim. İnsanların değiştiğini görmekten çok daha iyi olsa da en acısı insanları hiç tanımadığınızı fark etmekti. Bu geç fark ediş de aslında kibrimde boğulup kendime yakıştıramadığım enayiliğimdendi. İnanın, gerçek bir enayilik bu. Saflık diyerek yumuşatmaya hiç niyetim yok. Çünkü siz kendinize acısanız da size acımayan başka birileri elbet çıkacak karşınıza ama eğer kendinizin en ağır eleştirmeni ve dürüstü olursanız hiçbiri çıkamaz karşınıza. Kulak verin sözlerime. Bundan yıllar önce birileri bana bunları söylemiş olsaydı size bugün çok daha farklı bir hikaye anlatabilirdim. Bi ihtimal anlatacak bir hikayem de olmayabilirdi ama işte nasılsa “yaşadığım her an aleyhime bir delil doktorların ve devletin nazarında”.
20 notes · View notes
seyyahe-iavare · 4 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Kalbime Konuşmalar-4
Sevgili ruhum,
Bugün üçüncü güne eriştik elhamdülillah. Güzün kendini iyice hissettirip balkonda oturmanın bizi tatlı tatlı üşüttüğü bir sabah🌺 Biraz zor uyandığımızı söyleyebiliriz fakat sorumluluk duygusunu seviyorum beni harekete geçiriyor. Bana iş yaptırmak için sorumluluk versinler :) Ama inşallah bugün son kez balkonda oturmaya niyetlendim yarın en azından bahçede birkaç tur atmayı hedef aldım gerçekleştirmek nasip olsun inşallah.
Dün terapi seansım var. Neşeli ve huzurlu bir seans geçirdim. Kendime dair umut dolu bir konuşma yaptım. Sabahları yaptığım bu oturma ve kalbimle hasbihallerden bahsettim. Onayını aldım. İşte bu, beklediğimiz istediğimiz bu düşünceler, bu bakış açısı dedi. Elhamdülillah bu onayı almak çok iyi hissettirdi. Doğru yolda olduğumu bilmeye ihtiyacım vardı. Some sevgi dili onay almak olanlar problems.
Konuşurken kendimi evde yerini bulana kadar çiçek vermeyen, hastanlanan çiçeğime benzettim. Ne zaman ki yerini buldu, büyüdü, serpildi ve sonunda çiçek açtı. Ben de üç yıldır yerimi arıyordum sanırım. Toprağımı, suyumu, güneşimi gerektiği şekilde ayarladıktan sonra çiçekleneceğime eminim biiznillah.
Dün terapiden sonra F.Z ile Kentpark'ta Kerem'in 2 yaş krizinin tam göbeğinde ufak ve spontan bir piknik yaptık. Onunla bu spontanlığı seviyorum. Plan, protokollerin olmadığı, aynı tabağı kaşıklayabildiğimiz buluşmalar :) Bunlar beni huzur ve güven içinde hissettiriyor elhamdülillah. F.Z. ile görüşmelerimizde hep depresif olduğumu ve onun beni kaldırmaya çalıştığını hissediyordum. Bunun nedenini de yeni anladım. Onun şimdiki faal ve üretken hâli (Maşallah). Bana eski halimi hatırlatıyor ve ben eskiden böyleydim artık yapamıyorum dövünmelerimi sıklaştırıyormuş :) Ama aştık çok şükür. Daha çok birbirimize omuz olacağımızı hissediyorum artık.
Üç sabahtır kendime ve ruhuma odaklandığım için daha mutlu başlıyorum güne ve bu evime, işime ve çevreme de yansıyor elhamdülillah. Daim olsun. Elbette yine düşeceğim. Fakat artık daha hafif düşüşlerle hemen toparlanıp kalkmak istiyorum.
Bugün vakıfta kahvaltı programımız var. Nasıl geçecek merak ediyorum. İlk kez böyle bir programın hazırlığı içinde olacağım nasipse. İnşallah hayırla ve bereketle geçer 🌸
Tumblr media Tumblr media
Günaydın umut, günaydın kalbim, günaydın ruhum ♥️
17 Eylül 2024/Yozgat
15 notes · View notes
tsuyoiji · 2 months
Text
"merhaba!" suji içeri iyi bir şekilde girmişti. bir gününü orada geçirmek zorunda kalmıştı.
"kusura bakmayın size de haber veremedim ama-" sözü yarıda kesilmişti. zolita kafasını kaldırmadan oturduğu yerden sordu.
"neden bu kadar mutlusun?", suji'nin kafası karışmıştı. herkese bakıyor ama bir türlü anlayamıyordu. ryo ayağa kalktı ardından, suji'nin üzerine yürümeye başladı. suji geri geri giderken anlamlandırmaya çalışıyordu hala.
"ryo ne oluyor?"
"ne olduğu mu var suji, sen yaptın değil mi? sen öldürdün onu? ve sen sakladın, şimdi hepimize acı çektiren zalim sensin!"
"ryo ne dediğinin farkında mısın? aptal aptal konuşamazsın."
suji durdu ve ryo'nun da durmasını sağladı.
"artık resmi olarak bir polisim, bu iftirayı bana atmanız sizi şüpheli ve suçlu yapar. ki polis olmak için çalışan birine böyle bir yargıda bulunmak zaten oldukça saçma, siz hep böyle mi kalacaksınız gerçekten?"
suji sessiz sessiz gülmeye başladı, "gerçekten aklınızı dahi kullanamıyorsunuz çocuklar. mantık bile yürütemiyorsunuz. birbirinize suç atmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz. çünkü suç kendi üstünüze kalsın istemiyorsunuz, bu yüzden aramızdan birini çıkarmalıyız, değil mi? tahmin etmiştim, eminim hepiniz böyle düşünüyorsunuzdur. ha ryo, suç atmak gibi algılama istiyorum sadece senin bana yaptığını bende sana yapacağım. nasıl güzel bayıltıp ayıltılmayacağını çok iyi biliyorsun, çürümüş bir bedenin nasıl en iyi muhafaza edileceğini de çok iyi biliyorsun, neden sen yapmayasın? değil mi? başkalarına suç atmadan önce kendi durumunu düşüneceksin, yoksa her an vurulabilirsin. bu evde birbirinize suç atmayı kesmelisiniz. kesmezseniz, birbirinizi keseceksiniz."
suji son sözlerinden sonra oradan ayrıldı. bir şeyler biliyor gibiydi, ama bilmediğine herkes emindi. herkes birbirine bakıyor, anlamlandırmaya çalışıyordu. herkesin kafası karışık ve herkes üzgündü. mateo'nun kaybı herkesi çok kötü vurmuştu.
o günden sonra suç atmalar bitmiş, herkes sakinleşmişti. yavaş yavaş eski hayatlarına dönüyorlardı. mateo halen bulunamamıştı, fakat suji ve ekip arkadaşları aramayı sürdürüyordu.
mateo'nun kaybının üzerinden 1 aydan uzun bir süre geçmişti. gerçekten uzundu.
banyodan bir çığlık sesi yükseldi, "AAAAAAA!!"
herkes ona doğru koşmaya başladı. bu ses carlis'e aitti. hep beraber içeri girince carlis'i çıplak görmeden de edemediler.
titriyordu, küvette oturmuş öylece titriyordu. ash ve mavi hemen kollarından tutup kaldırdılar ve suyu kapattılar. ardından onu sakinleştirmek için biraz şekerli su içirdiler. kurulandıktan sonra bir güzel oturtturup ne olduğunu sormaya başladı herkes.
"ister inanın ister inanmayın, mateo'nun sesini duydum, onu gerçekten duydum! kulağıma doğru çığlık attı, önce bir nefes geldi kulağımın dibinden. buhardır diye pek takılmadım, ardından bu çığlık... korkuyorum çok korkuyorum."
ash sıkıca sardı kollarını carlis'e. gerçekten ürkmüş gözüküyordu ki ilk defa herkes onu böyle görmüştü. halen titriyordu.
herkes son zamanlarda olanlar yüzünden psikolojimizin altüst olduğunu ve bu yüzden bu hayal görmeler, ses duymalar yaşandığını düşündü. gerçekten korkunçtu. aylar sonra böyle bir şeyin yaşanması herkese "yine mi?" dedirtmişti.
ondan sonraki sabah herkes yine uyanmıştı, bazıları derslerine gitmiş, bazıları ise halen uyuyordu. ash mutfaktaydı yine, yemeklerini bir güzel pişiriyor, ev halkını doyurmayı amaçlıyordu. suji yaklaştı yanına.
"nasılsın kardeşim?"
"iyi suji, sen?"
"iyi, güzel yemek kokuları alınca gelmeden edemedim yine yapmışsın yapacağını."
"tabii, işe gitmiyor musun?"
"bugün öğlen gideceğim karakola, pek bir şeyin olmadığını öğrendim, sadece bilgileri öğrenip geleceğim, şimdi başlamıyorum işe. bu arada, biraz konuşalım mı?"
"tabii suji, sorun ne?"
"herhangi bir sorun yok, sadece bir fikrim var."
"dinliyorum."
"herkesin kafası çok dolu şu an. carlis'in yaşadığını gördün. psikolojisi bozuldu çocuğun, ki hepimizin. bizimkileri de alıp kampa mı gitsek? belki herkesin kafası dağılır, rahatlarız. eğleniriz belki, hm?"
"gerçekten çok iyi bir fikir... yapalım. o zaman bugün çadırları falan ayarlarız, yarın da kampa gideriz, güzel bir orman biliyorum, çok ıssız, sakin de olur. hem buralara çok uzak, yaklaşık 6 saat olması lazım."
"olur ash, gidelim. o zaman bugünden söyleyelim bizimkilere hazırlık yaparlar. sende biraz yemek yap, yolda yemek için. 1-2 hafta veya istediğimiz kadar kalırız."
"eğlenceli olacak!"
anlaşma yapıldıktan sonra bu tüm ev halkına sunuldu. herkes onay vermişti çünkü herkesin biraz da olsa rahatlamaya ihtiyacı vardı, hem ara tatile de gireceklerdi. bu en iyisi olurdu.
10 notes · View notes
tozluveolagan · 4 months
Text
Zihninizi Her Koşula Uyum Sağlayacak Şekilde Eğitin
Hayatta ne olursa olsun başımıza ne gelirse gelsin, sahip olduğumuz içsel güvene göre tüm bu olaylar karşısında nasıl tepki vereceğimizi biliriz.
Birkaç gün evvel iş yerinde iş arkadaşlarımdan biriyle yaşadığım olumsuz bir olayı hatırlıyorum. Başta sinirlendim, kendimi ifade etmekte zorlandığım için kendimi sıktım ve ağlamaya başladım. Çok kızmıştım ve aniden apar topar kalkıp gittim. Daha sonraları verdiğim bu tepkiyi düşündüğümde tam olarak umduğum ve kendimden beklediğim bir tepki değildi. Haklıydım ancak öfkemi bu denli yansıtmam günün sonunda beni haklıyken haksız duruma düşürebilirdi ve işleri daha da kötüleştirebilirdi.
Sorun şu ki, insanlar basit derecede sinir bozucu durumlar karşısında örneğin yavaş teknoloji, trafik sorunu ya da tişörtünüzü istemsizce kirleten martılar söz konusu olduğunda doğru tepkileri vermekte çok da zorlanmazlar (öfke problemi olanlar hariç, onları ve abartılı tepkilerini ayrı tutuyorum).
Peki ya, işler birazcık daha zorlaştığında? Beklenmedik bir şey olduğunda?
İşte tam da bu noktada nasıl tepki vereceğimize dair hiçbir fikrimiz yok. Yoğun stresle karşılaşıyoruz ve bu duyguyla baş edemiyoruz. Haliyle panikleyip hata yapıyoruz.
Şimdi fikir şu: Zihnimize senaryolar üzerinden tek tek nasıl tepki vereceğini öğretmek yerine, onu her duruma uyum sağlamak için öğretmeliyiz. Tıpkı Epiktetos'un da dediği gibi, eğer koşullar bizi senaryonun dışına çıkarırsa yeni bir yol/ilham aramak için çaresiz kalmayız.
Birisi bize her durumda tam olarak ne yapmamız gerektiğini gösterse iyi olurdu. Aslında düşününce hayatımızın büyük bir kısmını bunu yaparak geçiriyoruz: Buna hazırlanmak, buna çalışmak. Gelecekte ulaşmak istediğimiz konum için tasarruf yapmak veya bunu öngörmek. Ancak boksör Mike Tyson'ın da belirttiği gibi planlar yalnızca yüzünüze yumruk yiyene kadar sürer.
Stoacılar zannedildiği gibi her sonunun cevabını bilmezler ya da her beklenmedik durum için yeni bir plan oluşturmazlar. Tüm bunlara rağmen normal insanlardan farklı olarak bu evrede, endişesiz görünürler. Niçin? Çünkü şartlara uyum sağlayabileceklerine ve değişebileceklerine olan inançlarını asla yitirmezler. Talimat aramak yerine yaratıcılık, bağımsızlık, kendine güven ve problem çözme yeteneği gibi becerileri geliştirirler. Bu sayede hemen her durum karşısında katı değil ama dayanıklı olurlar. Bizler de kendi hayatlarımız için aynı öğretiyi uygulayabiliriz.
Bugün taktikten ziyade stratejiye odaklanacağız. Basitçe verilenden ziyade öğretilmenin, bir senaryoya bağlı kalmaktansa esnek olmanın daha iyi olduğunu kendimize gün içerisinde sıkça hatırlatacağız.
Zihninizi her duruma uyum sağlayabilecek şekilde eğitin. Bu muhtemelen kendiniz için yapabileceğiniz en iyi yatırımdır.
Sonuçta hayat tamamen sizin ondan ne anladığınızla ilgilidir. İyi eğitilmiş bir zihin, bundan en iyi şekilde yararlanmanıza yardımcı olacaktır.
Planlama yapmak yüzümüze yumruk yiyene kadar harikadır veya arabamız bozulana kadar iş görüşmesine yetişmek için evden zamanında ayrılmak sorun olmaz. Şunu kabul etmek zorundayız. Hayatta hazırlanamayacağımız şeyler vardır. Bazen işler ters gider. Yüzümüze bir yumruk yer düşeriz veya arabamız bozulduğu için iş görüşmesini kaçırırız. Tekrar ediyorum, gerçek hayatta her şeye hazırlanamayız. Ve hazırlanmak zorunda da değiliz. Sorun değil, sonuçta olması gereken olması gerektiği gibi olacaktır. Ancak yapabileceğimiz bir şey var: Her spesifik duruma hazır olmasak da değişken durumlara uyum sağlamaya hazırlanabiliriz.
Hazırlanamayan Bir Şeye Nasıl Hazırlanılır?
Stoacılığın oyuna girdiği yer işte tam da burası. Yukarıda sizler için bir şey anlattım: Stoacılar her sorunun cevabını ya da her beklenmedik bir durum için bir plan bulmaya çalışmazlar. Bunun yerine, koşullara uyum sağlayabileceklerine ve değişebileceklerine dair içsel bir güvene sahiptirler. Bu yüzden belli başlı yetenekler geliştirirler. Bizler de aynısını yapabiliriz, peki nasıl?
Neyi Kontrol Edip Edemeyeceğinize Bakmalısınız
Bugün meydana gelen dış olayları kontrol edemeyiz. Bu korkutucu mu geldi? Biraz ama olaylara dair düşüncelerimizi kontrol edebildiğimizi gördüğümüz zaman daha dengeli oluyor. İyi mi kötü mü, adil mi haksız mı olduğuna siz karar verirsiniz. Durumu kontrol edemezsiniz ama onun hakkında ne düşündüğünüzü kontrol edersiniz. Bu konuda ne düşündüğünüzü ve ne yaptığınızı kontrol edebilirsiniz.
Bizim de burada yapmaya çalıştığımız şey aslında bu: Olacak her şeye iyi tepki vermeye kendimizi hazırlamak. Dış olayların hiçbir önemi yok. Önemli olan bizim bunlara yönelik yorumlarımız ve tepkilerimizdir.
Kötü durumların yaşanmasını hiç kimse istemez ancak bunlar kesinlikle olacak ve yaşandıkları zaman bizlerde uyandıracağı duygular da bunalmışlık, stres, öfke, sinir, incinmiş olmak gibi olumsuz duygular olacaktır. Ancak bu duyguların nedenleri hiçbir zaman dış olaylar değil, onlardan ne anladığımızdır. Birisi sizi hayal kırıklığına uğratamaz, iş sizi bunaltamaz; bunlar dış nesnelerdir ve zihninize erişimleri yoktur. Ne kadar gerçek olursa olsun hissettiğiniz duygular dışarıdan değil tam aksine içeriden gelir. Örneğin sinirlendiğiniz bir olayı yeni baştan düşünün. Öfke duyduğunuz şeyin nedeni karşınızdaki kişide değil, tamamen sizde.
Neden bizden çok daha büyük sebeplere ve güçlere kızma zahmetine gireriz ki? Neden olayları kişisel olarak algılıyoruz? Sonuçta dış olaylar, insanlar gibi duyarlı varlıklar değiller; bağırışlarımıza ve çığlıklarımıza yanıt veremezler. Bu nedenle, dışarıdan gelen bir olay karşısında sinirlenmek veya sevinmek gibi duyguları azaltın, hatta yapabiliyorsanız bırakın.
Sinirlenmek İşleri Daha da Kötü Hale Getirir
"Öfke ve kederin sonuçları, onların bizde uyandırdığı koşullardan daha zararlıdır!" der Marcus Aurelius.
Bir an için bunu düşünün. Çünkü neredeyse her gün, sinirlendiğimiz durumlar oluyor ve bunu değiştiremiyoruz. Zaten halihazırda olmuş olan bir şeye kızmak işe yaramayacaktır. Tam tersi, kendimizi kötü hissetmemize neden olacağı için işleri daha da kötüleştirecektir. Ayrıca kendimizi kurban gibi hissetmemize neden olur çünkü değiştiremeyeceğimiz bir şeye kızmak, gücümüzü adeta damarlarımızdan çeker alır. Bizi çaresiz bırakır. Çünkü eğer kontrol edemediğimiz dış olayların nasıl hissettiğimizi belirlemesine izin verirsek, o zaman hayatlarımız üzerinde de bizim değil, bu dış olaylar ve sonucunda ortaya çıkan kötü duygular hakim olur. Bunu yapmak yerine, yalnızca kontrol edebildiklerimize odaklanmalıyız.
Bir öfke krizinin yaklaştığını hissettiğinizde bu düşünceyi elinizin altında bulundurun; öfkelenmek yerine daha insani bir davranış olan nezaketi düşünmeye çalışın. Marcus Aurelius, "Gerçek bir erkek öfkeye ve hoşnutsuzluğa boyun eğmez ve böyle bir insan öfkeli ve şikayetçi olanın aksine güce, cesarete ve dayanıklılığa sahiptir. Bir insan sakin bir zihne ne kadar yaklaşırsa, güce de o kadar yaklaşır." der.
Güç, kendini tutma yeteneğidir. Asla sinirlenmeyen, sarsılmayan kişi olmaktır çünkü tutkuları tarafından kontrol edilmek yerine kişinin doğrudan tutkularını kontrol etmesidir. Ayrıca panik kadar, sakin kalmak da bulaşıcıdır.
Şunu bir düşünün, herkesin iş yerinde olmak istediği kişi tam olarak şöyle biridir: Herkese derin bir nefes almasını ve endişelenmemesi gerektiğini söyleyen, her durumda rahat davranın bir kişi. Kimse kışkırtıcı, paranoyak, endişeli veya mantıksız tavırlar sergileyen birine dönüşmeyi istemez.
Küçük Zorluklarla Nasıl Başa Çıktığınız, Her Şeylerle Nasıl Başa Çıkacağınızı Gösterir
Herhangi bir şeyi nasıl yaparsanız, diğer her şeyi de öyle yaparsınız. Bunun faydalı bir tavsiye olduğunu düşünüyorum. Çünkü küçük zorluklar karşısında sakin kalmak çok daha kolaydır.
Tren geciktiği zaman sakin olun. En sevdiğiniz bardak kırıldığında sakin olun. Cep telefonunuz düştüğünde sakin olun. Küçük olaylar karşısında sakin kalabildiğinizde, gerçek bir sıkıntıyla karşılaştığınız zaman sakin kalma şansınız daha yüksek olacaktır.
Kimse Kolay Olacağını Söylemedi
Bu sakin kalma işi kulağa çok kolay geliyor ama açıkçası öyle değil. Aslında zannettiğinizden de zor olabilir. Ve bunun hızlı bir çözümü de yok. Her şey güllük gülistanlık değil ve her gün güneş ışığını saçmıyor bizlere. Öyle de olmaması gerekiyor. Kimse hayatın kolay veya adil olacağını söylemiyor. Ama kendimizi tüm bu zorluklara hazırlayabiliriz. Zihnimizi her duruma uyum sağlayacak şekilde eğitebiliriz. En büyük engelleri bu şekilde aşabiliriz. Ancak uyarmak da gerekir: Önümüzde daha birçok engel var ve asla bitmeyecek.
Şimdi ilk adım olarak tek yapmanız gereken:
Sakin olmak.
Doğru şeyi yapmak.
Son bir alıntı:
"O halde kim yenilmez? Mantıklı tercihinin dışında hiçbir şeye üzülemeyen."
— Epiktetos
7 notes · View notes
savasbitti · 6 months
Text
05.34. mental olarak çöktüğüm bir dönemdeyim. geçen sene bu zamanları düşüneyim diyorum daha da batıyorum. belki bencillik gibi gelebilir ama gelecekten bir umudum kalmadığını hissediyorum. ne yazık ki geçirdiğim günleri de parlak görme gibi bir kabiliyetim yok. yoruldum patron. bugün buraya artık bazı şeylerden vazgeçtiğimi göstermek için yazıyorum. geçmişten yakın zamana kadar fiziksel olarak hayattan vazgeçmeyi çok denedim ama yapamadım, başarılı olamadım. bu yüzden yavaş yavaş bağlarımı koparmayı düşünüyorum. içimdeki savaşı sürdüremiyorum çünkü. tüm acıyı tek başına kaldırabilmek çok zor geliyor. burada bir süre yahut hiç olmayabilirim. gerçekten yoruldum. yanımda olanlar, olmaya çalışanlar için teşekkür ediyorum. iyi sabahlar. olur da görüşemezsek, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler.
16 notes · View notes
naftalin2027 · 7 days
Text
Herkes İçin Siyer(7.Bölüm)
✓Ön yargı insanın ocağını batırır karşısında ki peygamber dahi olsa
✓ALLAH Firavun'un sarayindan Musa yi çıkaracak
✓Erkam b.ebil Erkam 18 yaşına girmiş ve aynı zamanda yeni evlenmiş bir gençtir.
✓Efendimiz Kabe'nin bahçesinde oturmuş insanlar beni heryerde engelliyor ne yapacm diye düşünürken Erkam b.ebil Erkam gelir efendimizle konuşur iman eder.
✓Evim evindir bende senin hizmetçinim evimi istediğin gibi kullanabilirsin der ve orda başlar mektep
✓İnsanlar uykuda iken dava adamı ayakta ise kazanır. Mekkeliler öğle kaylule uykusunda iken iman edenler Erkam b.ebil Erkamin evine giderler.
��Bizim bal ayımız risalet dawasına hizmettir.
✓Dar'ul İslam ın Erkam b.ebil Erkamin evinde olmasının sebepleri
*Mesafe kabeye çok yakın
*Ev toplu şekilde ibadet etmek için büyük ve geniş
*Efendimize en çok hakaret eden mahzunoğullarina ait Erkam bin ebil Erkam in evinde olacağını kimse tahmin edemez
*Mekkeliler böyle bir dava için gençlerin kullanılacağını düşünmedi
✓Ben gençlerle teyit edildim.
✓Risalet davası bugün yetim sancağın boynu bükük
✓Gizli davet yok özel davet var ilk önce seçilmiş insanlar seçim nasıl ahlak olarak en iyi olanlar.
✓Dar'ul İslam ın Süreci
*Özel davet gizli teşkilatlanma
*Açık davet gizli teşkilatlanma
*Açık davet açık teşkilatlanma (hz.omer Müslüman oluyor).
✓Semanın (Vahyin) dili kadının lehinedir.Peygamber efendimiz hayatta iken biz ona kadınlar la ilgili soru sormaya korkardık.cunku mutlaka bişey olurdu vahiy gelir ayetler inerdi
✓Zühd dünyaya küsmek değil nimetler elinde varken dünyaya meyletmemektir.
✓Bilal bizim efendimiz dır.Başka bir efendimiz{Ebubekir} onu azad etmiştir.
✓Dar'ul İslam ın eğitim metodu
*Sağlam akide(tevhid iman)
*Aklı kavram olarak geliştirme (İslam ölürken dirilten bir dindir).
*Ruhları inşaa etme(zulüm gördüğünüzde terketmeyin mevki sahibi olursanız kibirlenmeyin)
✓Dar'ul İslâm da bildiklerimizin muallimiyiz bilmediklerimizin talebesiyiz
✓Uykularimiz sünnet üzere olmadığı için uyanık gezemiyoruz.
✓Hz.aişe (ranh) tarihten cogyrafyadan her alandan soruyorlar Hz Aişe her sorunun cevabını verince şaşırıyorlar bunları nerden biliyorsun diye soruyor kardeşinin oğlu:
"Benim muallimim Hz.Muhammed(sav) idi " cevabını veriyor
✓Dar'ul İslam'ın azığı iman Kur'an gözyaşı dır.
✓Wahiy katibi sıfatını alıyor Erkam b.ebil Erkam.
✓Hicretten sonra peygamber efendimiz e arsa hediye ediyorlar efendimiz Erkam nerde bunu ona hediye edeceğim diyerek ona olan vefa borcunu ödüyor.
✓Erkam b.ebil Erkam ölüm döşeğinde iken bana sad bin ebi vakkasi çağırın beni o yıkasin buyuruyor.Sad b.evi vakkas(ranh)onu gözyaşları içinde yıkayıp defnediyor.
Herkesiçinsiyer
Muhammed Emin Yıldırım
4 notes · View notes
sayebulut · 9 months
Text
-2-
Gülce evden çıkacağı zaman henüz evdekiler uyanmamıştı. Otobüs durağına vardığında insanlara bakmaya başladı. Sahi bu insanlar burada olmaktan mutlu muydu? Mesela kırmızı ceketli beyefendi bugün kendine bakınca aynada neler düşünmüşü? Tam o sırada otobüs durağa yaklaştı. Derin düşünceleri nedeniyle otobüse en son binen oldu. Kapı her açılıp kapandığında kendisi kapının bu dansına eşlik ediyordu. Aslında hoşuna gitmişti bu durum. “Sevgili kapı seninle böylesine güzel dans eden oldu mu hiç?” diye sessizce sordu, fark etmeden gülümsüyordu. Yanında duran teyze garip garip bakmasaydı o bu düşünceleriyle devam edecekti. Hafif öksürdü, ineceği durağa kadar kapıyla küsmeye karar verdi.
İnmesi gereken yere geldiğinde kapıya tek laf etmeden indi. Yine geç kalmıştı. Patronu ondan önce gelip fırını hazırladığını görünce sevimli sesiyle ortalığı inletme kararı aldı.
-Günaydınnn Pelin Hanım. Güneş bugün kendi ışığını dünyaya göndermekten vazgeçmiş diye duydum. Sanırım siz erkenden evden çıktığınız için oluyor bütün bu olanlar.
-Bak şu sevimli Gül tanesine
-Ama siz böyle söylerseniz ben nasıl özür dileyeceğim ki geç kaldığım için.
-Özür dilemene gerek yok güzelim. Ben bugün erken gelmek istedim. 12 dakikalık gecikmenin özrü kabul edilmiştir.
Gülce hızlıca gidip eşyalarını dolaba bıraktı. Önlüğünü üzerine geçirdiği gibi bugün yapacağı pastaları düşündü. Kendisi bir akrabasının vesilesiyle çalışmaya başlamıştı bu pasta dükkânında. Pasta yapma fikri başlarda ona ürkütücü gelse de yaptıktan sonra onlara isimler takmak hatta isimlere özel hikâyeler yazmak onu buraya bağlıyordu. İş yeri sahibi Pelin Hanım da onun en çok bu özelliğini seviyordu. Her şey ona özgüydü. Her pasta biriciktir. Gülce insanların da böyle olduğuna inanıyordu. Pelin hanım onu dinlerken pastalarla kurduğu bağa hayran olmaktan kendini alamıyordu. Onun içinde kopan fırtınalar gülüşünde açan çiçeklerle son buluyordu.
Gülce pastaları düşünürken aklına rüyası geldi. Konsept bugün zaman olsun dedi. Pasta hamurlarına şekil verirken Salvador Dali'nin, ‘Eriyen Saatler’ tablosundan esintiler olsun diye uğraştı. Sahi o tabloda zaman hangi saate aitti. 4 saat var her biri bir alem. Yok yok olmuyordu, kendini oyaladığını zannetse de rüyasına gidip gidip geliyordu. O saatler, o kule; peki Derviş ve ney…. Aklı bulutlara karışmışken günün konseptine uygun 5 pastasını tamamladı. Gelen sipariş listesini kontrol etmek için kasa kısmına geçti. Pelin hanım biraz durgun görünüyordu.
-Pelin hanım iyi misiniz?
Ah Gülce'm geldiğini fark etmemişim. İyiyim, bugün Yekta gelmeyecekmiş. Ne yapacağımı düşünüyordum.
7 notes · View notes
tferyal · 4 months
Text
Tumblr media
Benim neslim, orada mısınız gençler? Omzunda çiçek aşısı taşıyanlar hani, Hani sokaklarda oynayarak büyüyenler... Hani her sabah ciğerlerini şişire şişire Türküm, doğruyum, çalışkanım diye bağıranlar... Hani bilmeceler soran, maniler söyleyen, tekerlemeler tekerleyen, fıkralar anlatan, milli bayramlarda ellerini iki yana yapıştırıp bağıra bağıra şiir okuyanlar... Tüm marşları ezbere bilenler... Törenleri stadyumlarda kutlamış, tepesinde jetler uçarken tören alanında halay çekmiş, beyaz giysiler içinde spor gösterileri yapmış olanlar... Siyah beyaz televizyonda Oyun Trenini de, Küçük Ev'i de, Kaynanalar'ı da izlemiş, bir Eylül sabahı Hasan Mutlucan'ın kahramanlık türkülerine uyanmış olanlar... Hani Türkiye haritasının neresinde ne yetişir hâlâ ezbere bilenler... Hâlâ Zeki Alasya-Metin Akpınar skeçlerini ezbere bilenler... Benzin ve yağ kıtlığının, elektrik kesintilerinin içinden aslanlar gibi geçmiş olanlar... Hâlâ Gırgır'ın sarı beyaz sayfalarına gülenler... Hâlâ... Milli bayramlarda gözleri dolan, burnunun direği sızlayanlar... İç sesi hala "o" andı içenler... Oradasınız biliyorum. Çünkü Cumhuriyet'in ilk nesli de burada. Çünkü benim annem, karatakt ameliyatına girmeden önce üstünde ameliyat giysileriyle 10 Kasım'da saat 9u 5 geçe ayaktaydı, oradan biliyorum. 85 yaş üstü de bugün genç, bugün yine ayaktadır onlar, oradan biliyorum. Bizi... "Onlar" yetiştirdi. Oradan biliyorum. Hepimiz ayaktayız bugün "gençler" Çok iyi biliyorum. #bigeguvenkizilayyazıları
5 notes · View notes
stmarss · 4 months
Text
evdeki gürültülerden sonra odama kaçıp kapıyı sertçe çarptım odadaki kepenkleri sonuna kadar aşaya indirdim oda artık kapkaranlıktı yatağıma yatıp yorganın altına girdim sadece sessizlik istiyordum kısada olsa sessizlik hiç kimse konuşmasın bağırmasın ismimi çağırmasın herkes beni unutsun bir anlığına yok olayım artık olmayayım
başımın ağrısı artık çok fena bir hal almıştı evdeki sesler beni çok rahatsız ediyordu ama asıl sorun kafamın içindeki seslerdi herkese iyi geceler mesajı yazdıktan sonra telefonu fırlattım kafamdaki düşünceler evdeki olanlar olacak olanlar ve daha fazlası artık içimi o kadar kemiriyordu ki en iyisi bir silah alıp kafama sıkmaktı hem ben kurtulurdum hemde diğer varlıklar kurtulurdu
içim içimdekiler kendimle baş başa kaldığım her an benim için bir kabustu ve ben bu kabustan nasıl çıkacağımı bilmiyordum ve galiba hiç bir zamanda bunu bilmeyecektim
gözlerimdeki ağrıyı hissetim o yorgunluğu hissetim ve bugün yine ne kadar güçsüz olduğumun farkına vardım
-mars/09.05.2024 -00:48
4 notes · View notes
halimiseyredenler · 3 months
Note
Nasılsın? İyi ol, hep iyi ol:) Şarkılarla geldim yine🍀💜🎶
Çağan Şengül-22
Sezer Sarıgöz-Sana Hiç Değmezmiş
Skapova-Ölmek İstedim
Ozbi & Selin-Nereye Kadar
Velet-Canım Olma Benim
Bunları dinlediğini biliyorum, tahmin ediyorum. Sadece tekrar dinle ve sana iyi gelsinler diye yazıyorum. Evet, içinde depresif olanlar var ama bunlar ruh halini etkilemesin. Sadece mutlu ol:) İyi dinlemeler💜🍀🎶
Yorgunum bugün teşekkür ederim, sen nasılsın küçük hanım? Çok teşekkür ederim, hemen açalım önerdiğin şarkıları 🥳🍀🌸. Sende hep mutlu ol , kalbine iyi bak , dikkat et kendine 💐🎶 şuan dinlediğim şarkıyı sana önereyim sanaa da iyi dinlemeler 🍀🌸🌼
2 notes · View notes
alasestrellas · 6 months
Note
İlişkide veya evlilikte statü önemli mi sence? Yani eş değer veya senden üstte olmalı mı erkek? Sen üniversite okudun ama o da okumuş olmalı mı?
Önceden bu soru sorulmuş olsaydı gerekli derdim. Bugün için diyemiyorum çünkü üniversite amacından çıktı. Kimi ortam, kimi aile evinden kaçış, kimi zorundalık olarak gördüğü için gidiyor. Üniversiteler de etkinlik,proje sayısı kısıtlandığı kadar buna katılım sağlayan öğrencisi sayısı çok az indi. Amacından şaşıldı tamamen öylesine okuyor büyük bir kısım. Bu yüzden ‘kendini geliştirmiş’ bir insan olması üniversite okumuş olmasından daha kıymetli benim gözümde. Onun dışında üstte olmalı mı sorusu bence erkeğin bunu kaldırıp kaldıramayacağı kısmında değişiyor. Senin adına çok mutlu olur belki çok daha iyi yerlere gelmeni isteyebilir ama kendisi içsel olarak bunu yediremeyebilir kendine. Sonuç olarak bir yaradılış söz konusu. Kadın ve erkekte iç güdüsel olarak bazı özellikler mevcut. Çoğu erkek o yüksekliği hissetmek ister içte içe. Konu bir şekilde oraya döner. Birçok yazı okudum bunun üzerine başka bir sorunu öne sürüp aslında yaptığı eylemlerin arkasında kadının ondan daha üst bir konumda olmasını hazmedememe durumu söz konusu olanlar çok fazla.İç güdüsel doğan bir durum tüm iyi niyetiyle yaklaşsa da kişi. Bu nokta da önem arz ediyor mu? Kesinlikle. Lakin kişiden kişiye değişen bir durum. Kendini geliştiren bir insan zaten bir yerler de sağlamlığını, en önemlisi kafasında o sağlamlığı kurabilmiş kişidir. Duramaz istese de üretir bu yüzden kadının üstte çalıştığı bir durum söz konusu olsa dahi , iki taraf için de hiçbir nokta da hissedilmez. Hatta açık zihinler olması daha çok yükseltir. Aksi bir durum söz konusu ise olumsuz düşünüyorum. Bir yerden illa ki patlak verecektir.
3 notes · View notes
musfika-hanim · 4 months
Note
Ben de aksine yazı dilini çok iyi kullandığınızı düşünüyorum ve tâbii imla kurallarını da. Bugün üniversite mezunlarının yarıdan fazlası yazmayı kusurlu yapıyor. Öğretmen olanlar bile imla kurallarından habersiz. Siz kendinizi geliştirmişsiniz üstüne hâlâ da dikkat ediyorsunuz. Kendinizi, duygularınızı öyle güzel ifade ediyorsunuz ki bu çok kıymetli. Bunun dışında bazen yanlış yapılabilir, bu çok normal.
estağfirullah çok teşekkür ederim hüsnü zannınız Allah razı olsun 🪻
imla kurallarını gerçekten önemsiyorum, insan kendi dilini düzgün kullanabilmeli, bunun için gayreti olmalı. bilmemek mümkün fakat bunu boşvermişliğe bir önemsizliğe sığdırarak yapmayı yanlış buluyorum. evet ben de görüyorum, maalesef öğretmen arkadaşların bile bilerek yanlış yazdıklarını görüyorum kendimi zor tutuyorum uyarmamak için hatta okumak istemiyorum :) duygularımı aktarayım çabucak bitsin, yazayım çıkayım modundan sanırım.
hep düzgün kullanırım, daha da iyi yazmayı becerebilirim inşallah. tekrar teşekkür ederim çok incesiniz 🌸
2 notes · View notes
hasanmisim · 4 months
Text
2017 yılında, beraber yola çıktığımız bir yol arkadaşımın (bana göre) bir takım hatalar yapması ve "BEN"lik duygusuna çokça kapılması üzerine; yol arkadaşlığımızı sonlandırıp herkesin kendi yoluna gitmesine karar vermiştik. Sonrasında süreç hiç de dostane ilerlemediği ve aslı olmayan dedikodular yayılmaya çalışıldığı için o dönemki arkadaşıma ithafen bu yazıyı kaleme almıştım. Netice de ilerlediğimiz yolda Allah bana başarı ile birlikte hatalarımdan ders almayı, ona ise başarısızlık ile birlikte hatalarından ders almayı nasip etmişti şükür ki. İki tarafta zarar etmedi diye düşünüyorum. Arşivi kurcalarken karşılaştım ve kendime kızdım o dönem ne kadar da sinirlenmişim farkında olmadan diye. Biraz da ergen tripleri varmış galiba 😅
Tumblr media
Hayatta en büyük zevk başkasının “yapamazsın”, “yaptırmam” dediğini başarıp yapmaktır. Ben yaptım ve başardım. Bundan sonra nasip olmayıp yıkılsa da koymaz bana, başarımın sana koyduğu kadar.
Artık her başarı ‘BİZ’ ’im her başarısızlık ‘BEN’ imdir…
Ömrü bitene kadar dost olmalı bir insan. Menfaatleri bitene kadar değil..
İnsan bir su misali, su kadar aziz olanlarda var, su kadar ucuz olanlar da. Keşke sende vücudunun su ihtiyacını tükürdüğünü yalayarak karşılamasaydın. Ben, bu güne kadar sabrediyordum susuyordum çünkü: Suskunluk anlayana aşağılamanın en iyi ifade biçimidir fakat sen suskunluğumu bile anlayamadın.
Anlamamana kızmıyorum çünkü suskunluğum soylu bir meydan okumadır ama karaktersiz olanda işe yaramaz!. Bu yüzden anlamamanı normal görüyorum.
Aslında arkamdan konuşmana da kızmıyorum, neticede seni bundan sonra dinleyeceğim yerin neresi olduğunu bilmen güzel.
Benim için sorun yok ama söylediklerinden haberimin olduğunu bil, bozuk para sürekli ses çıkarır bu normaldir.
Böcek olmayı kabul ediyorsan, ezilince şikâyet etmeyeceksin.
Kıvırmak, kalçada şık duran bir eylemdir, ruha taşımanın anlamı yok o yüzden sağda solda olayları farklı yansıtmaya farklı anlatmaya da gerek yok. Delikanlı gibi gerçek neyse onu söyleyeceksin.
Reklama gerek yok! Satışların gayet iyi ve herkes tarafından biliniyor. Hatta bugün yine çok satanlar listesinin başında, yine senin adın var.
Doktor değilim ben ama senin reçetene "YOL" yazıyorum istediğin dozda istediğin kadar alabilirsin.
Beni bilen bilir ben zararsız biriyim ama, düşüncelerim çok cinayet işlemiştir bilesin…
Eh bunca lafın sonuna bir de çilingir sözü eklemezsem olmaz. "Hadi kaldır kadehi; varsa şerefine, yoksa gidişine içelim."
5 notes · View notes
onderkaracay · 4 months
Text
Tumblr media
🎯 TÜRK TÖRESİNDE İYİ İNSAN YETİŞTİRMEK ÖZGÜR VE HUZURLU YAŞAMANIN TEMEL ŞARTIDIR 🎯
Bugün devrim sonrası kapatılacak olan siyasi partileri yöneten siyasiler (iktidar+muhalefet dahil) toplumun iyi yetişmiş olması gibi bir dertleri olmadığını artık her Türk yurttaşının bunu idrak etmiş olması gerekir.
İlk halk diktatörü Adnan Menderes'e köy enstitülerini neden kapattınız sorusuna verdiği yanıt bugün ki ziyniyetin o günkü anlayışın uzantısı olduğunu ortaya koyuyor.
Diyor ki;
✓ Yönetilen kesim (halkı yöneten yerine yönetilen olarak görecek kadar büyükleniyor) yöneten kesimden daha akıllı bir profil çiziyordu buna izin veremezdik diyor.
75 yıldır ülkemizi işte bu zihniyet yönetti ve bu noktaya getirdi.
Birincisi insan yönetilmez iş veya görev ile sorumluluk yönetilir.
Bir ağa zihniyeti olan bu işbirlikçi zihniyet ile emperyalizmin yolunun neden kesiştiği buradan belli.
O akıllı nesil Cumhuriyet devrimlerinin ve Köy enstitüleri eğitim ve öğretim sistemi ile üretim içinde eğitim ve öğretim, eğitim ve öğretim içinde üretim anlayışının bir eseriydi.
Mandacı bir zihniyetin buna tahammül etmemiş olması kimseyi şaşırtmamalı.
Bugün ismini kendi gibi işbirlikçi olanlar dışında kim anıyor.
Önemsediğim için değil zulmün başlangıç noktası olduğu ve din düzeyine düşürülmüş eğitim ve öğretim dayatması bir kitleye sonra kütleye, örgütlü bir cehalete ve ihanete ortak olacak kadar sorumsuzluk abidesi olarak tarihe geçtiler.
Bu arada Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını Mustafa Kemal Atatürk çok severek okumuş ve okullarda ders olarak okutulmasını talep etmiştir.
Bugün okullardan müfredata cihat girmiş durumda. Yarın Türkü Türk'e karşı cihat ettirme projesi olarak dayatılıyor.
Devrimin gerekçelerini anlatmaya Türk ulusuna devam edeceğim.
Özgürlüğün ve huzurlu yaşamanın temel şartı olan iyi insan yetiştirmek devrimin ilk önceliği olacak.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
benmisim · 5 months
Text
bugün hayatımda ilk defa tek çocuk fikrine ısındım ya. yok ali’yle ilgili bir şey olmadı, gayet kolay bir gündü, çok iyi vakit geçirdik falan. nilüfer devecigil’in bununla ilgili bir postunu okuyunca “hakkaten” dedim, düşünmeye başladım. kadın tabi ki tek çocukta kalın kardeş getirmeyin falan dememiş vlvkv sadece iki durumun da artısını eksisini şaapmış gibi olmuş. benim düşünme sebebim tek çocuk olayını kardeşsizliği çok kötü görmemdendi. dedim sonra yok ya, öyle olmak zorunda değil. olmayan bir şeyin eksikliğini yaşamak biraz garip değil mi? hem bir şeyin eksikliğini duyman için onun varlığını bilmen lazım, kardeşin yoksa kardeş eksikliği çekemezsin, anca kardeş nasıl bir şey merak edebilirsin. ya da ihtiyacın bir arkadaştır, sen kardeş isterken aslında arkadaş istiyosundur. diğer yandan kardeşi olanlar da tek çocuk olmayı merak edebilir. her durumda artılar da var eksiler de. ben daha çok kendim açısından düşündüm. ikinci çocukla beraber annelik kapasitem düşermiş gibi geldi. tek çocukla neredeyse hiçbir şey yapamazken, bütün hayatımı askıya almış gibiyken, iki çocukla naparım bilememeye başladım. olduktan sonra elbette şikayet etmezsin, şükredersin, bir yolunu bulur hayatını yoluna koyarsın, adapte olursun, amenna. ama illa öncesinden bi düşünüp eksileri sıralıyo insan kafada. böyle sıralarken de gelecekteki hayali çocuğum için bi an üzülecek vicdan yapacak oluyorum ahaha fkvkf analık kimyanı değiştiriyo be. neyse. ki bi de memurluk, oradan oraya savrulmaca, ana yok baba yok sana yardım edecek. yapanlar yok mu neler neler yapanlar var 😀 takdir ediyorum. ama işte insanlar farklı farklı ben de beyleyim galba.
5 notes · View notes
emirhaneren · 5 months
Text
Kısa Süren Bir Mahkeme
Bugün burada bir yargılamaya tanıklık edeceksiniz. Evet, sizleri yargılayacağız, sizleri. Sadece sizleri, bir tek sizleri, sizleri anlatmama izin verin lütfen. Yıllarca okul okuyup bilgi sahibi olanlar, şirketlerinizin gösterişini reklamlarla yaparken sefa sürenler, düşüncelerini savunanlar, tartışmalara kitaplarla gelenler, arkasında destekçileri olanlar, bir şey başarma potansiyeli olanlar, acıyı bizim kadar çekmemiş olanlar, hayata kolaydan bakanlar, bizim zorluklarımızı aşmış olanlar, parası ile öne çıkanlar, başarısı ile öne çıkanlar, aklı ile öne çıkanlar, öne çıkanlar, bütün kulağa gelen hikâyelerin ana kahramanları, ne hikmetse hayatı güzelleşmiş olanlar, şansı ile kurtulmuş olanlar, bizde olamayan paraya sahip olanlar, bizim her şekilde değerlendirebileceğimiz parayı kendince harcayanlar, sırf para miktarı yüzünden sövüp saydığımız kişiler, kıskançlığımızdan değil de bize göre yanlış davrananlar, yüzlerine konuşmayı çok sevmediklerimiz…
Bizlere akıllar vermeye kalkmanızın cezasını çekeceksiniz artık. Bazı karşı çıkanlar olsa da avukatlarınız bizim tarafımızdan seçilecekler. Evet bu sefer bizler yargıçlarız. Bu konuşma daha önce de Tutunamayanlar'da gerçekleştiği için uzatmıyorum. Bu sefer biz de değiştik tabii ki. Sizler siz olurken bizler de kendi köşemizde biz olmayı başardık. Bizi soracak olmadan ben söyleyeyim sizlere.
Bizler: Doğruyu ve yanlışı umursamayanlarız ve aslında iyinin biz ne istersek o olduğunu bilenleriz ve dünyanın bizim olduğunu bilenleriz ve tek cümle yazmadan hayatımızı öne sürerek kolayca roman yazabilenleriz ve cümlelerin arasındaki noktalamaların gereksizliğini kabul edenleriz ve okumamamıza rağmen sizden daha bilgili olanlarız ve siyaset ile felsefe ile psikoloji ile bilim ile arası en iyi olanlarız ve dünyanın bütün olaylarını bilmemize rağmen keşfedilmemiş, pırlantavari insanlar topluluğunun en kıymetli üyesiyiz ve sosyal hayatta bildiğimiz veya bilmediğimiz veya düşündüğümüz veya düşünmediğimiz veya kastettiğimiz veya kastetmediğimiz veya başardığımız veya başarabileceğimiz veya başaramadığımız her şey üzerinde ahkâm kesme yetkisine sahip olanlarız…
Gerekli makamlarca verilen karar bellidir. Haklar yerlerine dağıtılmış ve herkesin sözü dinlenmişdir. Sizlere verilen ceza iyi hâl (biz her ne kadar karşı çıksak da) ile hafifletilmişdir. Verilen ceza da şudur: Söylediğiniz sözler iyi olsun olmasın, kötü olsun olmasın, doğru olsun olmasın, yanlış olsun olmasın, gerçek olsun olmasın, mecaz olsun olmasın önemsizleştirilecek ve kısa sürede unutulacaklardır. Zira bu karar, alışık oldukları cezanın ağırlaştırılmış hâlidir.
6 notes · View notes