Tumgik
#hayır 1 ve 2 mantıklı
gustlrapp · 1 year
Text
Sizi Öldürebilecek 10 Hayatta Kalma Miti
Doğanın zorlu koşullarında hayatta kalmak basit bir mesele değildir ve çoğu ders televizyondan öğrenilemez. Aslında, yıllar içinde kulaktan dolma öğrendiğimiz “hayatta kalma tavsiyelerinin” çoğu yanlış, hatta tehlikelidir. Dışarıda kısa bir gezinti felakete dönüşürse, güvenmek istemeyeceğiniz bazı efsaneler.
1- Ağaçların Yosunla Kaplı Tarafı Kuzeyi Gösterir.
GERÇEK: Yosunlar ağacın her yerini kaplayabilir. Bu tamamen çevre ve iklimsel koşullara bağlıdır. Yosunlar, ağaçların kuzeye bakan tarafında daha fazla yayılabilir ama örneğin ağacın güneye bakan kısmı büyüyüp yayılması için uygun bir ortam sunuyorsa buna da hayır demezler. Bu bilgiyi bilmemek doğada yolunuzu kaybetmenize neden olabilir.
2-Hava Soğuksa Bulabildiğiniz En Yüksek Yere Yerleşin.
GERÇEK: Hava soğuksa mümkün olduğunca alçak bir yer bulun. Rakım yükseldikçe her şey zorlaşır; soğuk, rüzgâr, susuzluk gibi faktörlerin tümü daha güçlü hissedilir. Hayatta kalmayı bırakalım, yüksek rakımda hareket etmek bile zordur. En iyisi deniz seviyesine yakın bir yer bulmaktır.
3- Yanınızda Alkollü Bir İçecek Varsa Isınmak İçin İçebilirsiniz.
GERÇEK: Kaybınız kazancınızdan çok olur. Alkollü içecekler damarları genleştirip fazladan kan akışı sağlar, kan dolaşım düzenini bozar. Bu esnada geçici bir ısınma etkisi yaratır. Ama soğuk bir yerdeyseniz bedeninizden yayılan ısı hızla etrafa saçılacağı için sonunda daha fazla üşümeye başlarsınız. Çünkü ciltteki kılcal damarları da genleştirir ve bu durum alkolün etkisi geçtiği anda soğuğu daha çok hissetmenize sebep olur.
4- Pamuklu Giysiler Soğuk Hava İçin İdealdir.
GERÇEK: Soğukta pamuklu giysilerle yaşayamazsınız. Donmak istemiyorsanız üst üste birkaç kat giyinmelisiniz. Soğuk havada kampa yada yürüyüşe gidecekseniz pamuklu tişörtünüzü en alta giyin ama yanınızda mutlaka yedeği de olsun. Daha sonra büyük ihtimalle çıkaracak ya da ihtiyaç oldukça üstüne birkaç kalın giysi geçireceksiniz. Pamuklu kumaş, yüksek nem çekme özelliğine sahip olduğundan evde ya da sıcak iklimde giymek için idealdir. Esnek, dayanıklı ve doğal olduğu için de tercih edilir. Teri emdiğinden vücudunuzun serinlemesini sağlar. Bu yüzden ısınmaya ihtiyaç duyduğunuz bir ortamda pamuklu giymek iyi bir fikir değildir.
5- Donmaya Başladıysanız, Hipotermi Aşamasına Varmadan Önce Cildinizi Ellerinizle Ovarak Isıtın.
GERÇEK: Donma aşamasındaysanız uzuvlarınızda soğuk ısırığı oluşur. Bu durumdayken cildinizi ovarsanız daha fazla hasar verirsiniz. Soğuk ısırığı dediğimiz şey, en basit tanımıyla; cildinize işlemiş olan buz kristalleri yüzünden yaşanıyor. Buz halinde kaldıkları sürece cilde hiç dokunmamakta fayda var. Dokunursanız doku hasarı büyür ve çevrelerindeki diğer hücrelere de zarar vermeye başlarlar. Titremeye başladığınızda durduramıyorsanız önce oturduğunuz zemini izole edin. Bunu yapamıyorsanız hemen ayağa kalkın. Ateş yakamayacak durumdaysanız kendinizi kuru yapraklar, dallar ve otlarla sarmalayın. Rüzgârdan korunun, giysileriniz ıslanmışsa hepsinden kurtulun. Bir şekilde ısınmanız ya da mevcut vücut ısınızı muhafaza etmeniz gerek.
6- Vücudunuza Saplanan Bir Nesneyi Hemen Çıkarmalısınız.
GERÇEK: Batma değil de saplanma söz konusuysa çekip çıkarmak daha fazla kan kaybetmenize yol açar. Saplanan nesne bir çividen daha büyükse, derin bir saplanma durumunda onu çıkardığınız anda hızlıca kan kaybetmeye başlarsınız. Saplanan nesnenin kıpırdamasına izin vermeyecek şekilde yaranın etrafını sıkıca sarın. Profesyonel yardım alana dek bu şekilde kalmanız daha mantıklı.
7-Kanamayı Durdurmak İçin Turnike Yapın.
GERÇEK: Turnike yanlış uygulandığında çok tehlikeli olabilir. Turnike, kanama diğer yöntemlerin hiçbiriyle durdurulamazsa uygulanır. Bunda amaç kanayan atardamarı kemik ve deri arasında sıkıştırıp, yaranın olduğu yere doğru akan kanı engellemektir. Belirli aralıklarla gevşetilmezse kangrene yol açar. Turnikeden sonra kısa süre içinde profesyonel yardım alınmayacaksa hiç uygulanmamasında fayda var. Ancak ölüm-kalım noktasına erişildiyse son çare olarak denenmeli.
8-Yılan Tarafından Isırılırsanız Zehri Emip Tükürmeniz Gerek.
GERÇEK: Yılan zehirli olmayabilir. Zehirliyse venomu kana öyle çabuk karışır ki onu emerek kurtulmanız söz konusu bile olamaz. Yılan ısırığında ağzınızı bu bölgeye değdirirseniz yaranın üstüne bolca yeni bakteri eklemiş olursunuz. Venomun ağzınıza bulaşması ihtimalini de atlamayın. Ağzınızdan boğazınıza ve yemek borunuza inmesi de çok uzun sürmez. Yapabileceğiniz tek şey var; kalp atış hızınızı mümkün olduğunca düşürün ve ısırılan bölgeyi kalbinizden aşağıdaki bir seviyede tutun ve hızlıca sağlık hizmetine erişmeye çalışın.
9- Boz Ayıyla Karşılaşacak Olursanız Ölü Taklidi Yapın.
GERÇEK: Bir ayıyı bu şekilde kandırmak çok zor. Eğer bir dağ başında bir ayı görürseniz, genel tavsiye yavaşça geri çekilmeniz yönündedir. Eğer ki ayı bahçenizde ya da kamp bölgenizde ise, kendinizi daha büyük ve yüksek sesli yapmaya çalışın, bu durumun ayıyı korkutması muhtemeldir. Fakat, fiili bir saldırı durumunda, karşı atak stratejiniz ayıya göre ve saldırının tipine göre olmalıdır. Eğer saldıran bir siyah ayı ise asla ölü taklidi yapmayın, onunla savaşmaya çalışın.
10- Önce Yiyecek Bulmanız Gerek.
GERÇEK: Açlıktan önce acilen ilgilenmeniz gereken başka konular var. Zira yiyecek hiçbir şey bulamasanız bile birkaç hafta boyunca hayatta kalabilirsiniz. Genetik yapınız ve vücut kütlenize bağlı olarak süresi artabilir ya da azalabilir ama sıvı kaybına uğramadığınız takdirde hiçbir şey yemeden bile 3-6 hafta boyunca hayatta kalma ihtimaliniz var.
11 notes · View notes
srdnm · 1 year
Text
Sizi Daha Güçlü Yapacak 7 Acımasız Gerçek
Çoğu zaman zayıflıklarımızı kendimize itiraf etmekte zorlanırız ve bahaneler üretiriz. Hayatlarımızın büyük bölümünü beklemekle geçiririz: bir şeyin olmasını bekleriz, bir şeyin bitmesini bekleriz, bir şeyin başlamasını bekleriz. Fakat o bir şey çoğunlukla hayatın kendisidir. Peki neden bekliyoruz? Hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmenin ve ertelemeyi bırakarak çalışmaya başlamanın zamanı gelmedi mi? Öyleyse bizi daha güçlü yapacak acımasız gerçeklerle yüzleşelim. 1.KİMSE SİZE CEVAP VEREMEYECEK KADAR MEŞGUL DEĞİL O kız veya o çocuk mesajınıza cevap veremeyecek kadar meşgul değil. Ve müstakbel çalışanınız da sizi arayamayacak kadar iş yüküne sahip değil. İnsanlar daima değer verdikleri kişiler için zaman ayırabilirler, bunu unutmayın. Eğer birinden cevap alamıyorsanız, bu cevap vermek istemediği içindir. Size kötü davranan insanlar için mazeret üretmeyi ne kadar erken bırakırsanız, size saygı duyan kişilerle o kadar çabuk yakınlaşırsınız. 2.HERKES KENDİ ÇIKARLARINI ÖNCELER Ne kadar iyi kalpli, sevecen ve değer veren insanlar olurlarsa olsunlar, herkes kendi çıkarlarını sizinkilerinin önüne koyar. Pek çok insan sizden mümkün olduğunca fazlasını almaya çalışır. Bu yüzden limitlerinizi belirleyin ve diğer insanların bu limitleri esnetmesine izin vermeyin. Güçlü insanlar gerektiğinde karşı çıkmaktan ve hayır demekten korkmazlar. 3.HERKESİ MUTLU ETMEK İMKANSIZDIR Hayatınızdaki herkesin size her dediğini yapsaydınız, muhtemelen delirirdiniz yahut ruhsuz, şekilsiz ve duygusuz bir balon olurdunuz. Gerçek şu ki, asla herkesi mutlu edemezsiniz. Elinizden geleni yapsanız da bu imkansızdır. Daima seçimlerinizi onaylamayan birileri olacaktır. Ne yaparsanız yapın sizi eleştiren birileri olacaktır. Bu yüzden kendinize doğru gelen seçimleri yapın ve bunları uygulayacak cesarete sahip olun. 4.DÜNYA SİZE HİÇBİR ŞEY BORÇLU DEĞİL Dünyadaki en havalı, en zeki, en ilginç insan olabilirsiniz; ancak sizden başka kimse bunların farkında değilse, elinize hiçbir şey geçmez. İki temel seçeneğiniz var: bütün hayatınızı daha iyisini hak ettiğiniz için kendinize üzülerek geçirebilirsiniz yahut istediğinizi almak için bir adım atarsınız. Bilin bakalım başarılı insanlar hangisini tercih ediyor? 5.KENDİNİZ İÇİN MAZERETLER ÜRETİYORSUNUZ Bütün hayatınızı olmayan paranız, enerjiniz ve kaynaklarınız için başkalarını suçlayarak geçirebilirsiniz. Aslına bakarsanız mazeretleriniz mantıklı da gelebilir; ancak unutmayın ki dünya üzerindeki herkesin istediği hayatı yaşayamadığı için ürettiği en az bir mantıklı mazereti vardır. Hayattan en fazlasını alanlar, mazeret üretmeyenlerdir. Engellere takılmak yerine onları aşmanın bir yolunu bulurlar. İşte bu yüzden daima başarılılar. 6.AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ Bütün gün evde daha iyi bir dünyanın hayalini kurabilirsiniz, ancak kalkıp bir şeyler yapmaya başlamadan fark yaratamazsınız. Büyük planlar yapma yeteneğine sahip olmak iyidir, ancak amacınız için birkaç adımla süslemezseniz bir işe yaramaz. Hatırlayın, niyetlerimizden çok amellerimizle yargılanacağız. 7.KİMSE SİZİ O HAYATTAN KURTARMAYACAK Hayatta daima bir şeyleri bekleriz. Doğru insan bekleriz, hayalimizin gerçek olmasını bekleriz, başvurduğumuz yeni işten bir telefon bekleriz. Sahip olduklarımızla mutlu olamadığımızda bir mucizenin gerçekleşmesini ve bütün problemlerimizi çözmesini bekleriz. Ancak hayat böyle işlemez. Sorunlarımız sihirli bir değnekle hallolmaz. Eğer hayatınızda bir değişiklik yapmak istiyorsanız, bunun için gerekli adımları atan kişinin siz olmanız gerekiyor. Güçlü insanlar şu basit gerçeği bilirler: Zor zamanlar geldiğinde başkalarından yardım beklenmez, tek yapmanız gereken kendinize güvenmektir.
1 note · View note
agaclarvecadilar · 2 years
Text
ben delirdim!
ciddi anlamda söylüyorum ya, çok net delirdim ben! yalnız kaldığımdan mıdır, hayatımın bilmediğim bir dönemine girdiğimden midir, çok ilgisiz kaldığımdan mıdır bilmiyorum ama şu aralar kendi kendime "ah bir erkek arkadaşım olsaydı, bir sevgilim olsaydı" diyip duruyorum. ilgi görmek istiyorum, şımarmak ve sevildiğimi hissetmek, içimde çiçekler açsın, mutluluktan uçayım, sırıtmaktan yanaklarım ağrısın istiyorum. şimdi neden delirdiğimi anladınız mı? üstelik bu düşünceler o kadar vurmaya başladı beni, rüyama girdi geçen gün ve hâlâ rüyanın etkisinden çıkamadım. aaahhhh! imdat! kurtulmak istiyorum bu düşünceden. çünkü şu anda böyle bir şey yaşamaya hiç ama hiç uygun bir durum içinde değilim. yani ders çalışmam gerekiyor hem de çok! sonra yazın KPSS olacak, kazanırsam atanacağım vs. vs. her türlü uzaktan bir ilişki olacak, ve ben uzaktan ilişki istemiyorum. şimdi yazında daha iyi geldi, düşüncelerim toparlandı. evet n'apıyorum ya ben? altı üstü romantik bir ilişki istiyorum derken kariyerimin ayağını kaydırıyordum. tamam belki biraz geç olacak ama ne yapayım yani... zaten şu an 22 yaşındayım, 1 sene daha okuyacağım, bir de iş konusu stabil olduktan sonra gezer tozarım, 2 yıl da ona versen, 25'imde bakınırım. hep çok özenmişimdir erken yaşlarda birbirini bulup aşık olan ve yıllarca birlikte olan çiftlere ama sanırım içten içe onlardan biri olamayacağımı bildiğim için özendim belki de. neyse iyi ki buraya yazıp içimi döktüm be! mantıklı bir insanım ben. önce iş, kariyer, para. aşka sonra bakılır. yalnız hissetme nedenim de yurtta çok yalnız olmamdan sanırım. haftada 2 gün dersim var. onun dışında boşum, odadaki diğer 2 kız birbirini önceden tanıyor ve ben biraz dışlanmış gibi oldum. dışlanmakta problem yok, zaten yakın arkadaş olmak istemiyorum. sonra aradaki ilişkiler tuhaf bir hâl alıyor. yok hayır, yakın arkadaş olmayalım ama birkaç canımı sıkan mesele var, eminim onların da vardır ama birlikte yaşamak böyle bir şey. göz yumup alttan alacaksın, yoksa geçmez bu sene. atlatmaya çalışalım bakalım 1 sene. sonrasında da düzenli bir hayata geçiş... neler diyorum ya ben? bu kadar çabuk mu yaşlandı benim zihniyetim? hayır ya hayır, kabul etmiyorum! hayat daha yeni başladı! daha keşfedecek bir dünya şey var! bu kadar hızlı geçmiş olamazsın yaşlanmaya. ben kimlik bunalımı mı yaşıyorum acaba? o kadar boş hissediyorum ki kendimi ona buna vurup duruyorum... galiba öyle. gerçekten boş hissediyorum ve neyle dolduracağımı bilmiyorum. bu yazının beni bu sonuca getireceğini hiç ummamıştım. kendimi kötü hissediyorum. boş, yetersiz ve üzgün.
0 notes
avlanancuriosumlar · 3 years
Text
Eruri Djleri
[13 (A太)] Others’ Husbands – Attack on Titan dj [Eng]
[13 (A太)] Others’ Husbands 2 – Attack on Titan dj [Eng]
[13 (A太)] Others’ Husbands 3 – Attack on Titan dj [Eng]
- Modern au. Aldatma mevcut (birbirlerini değil), çok smutlu. Yaani bundaki karakterizasyon değil de daha çok güzel çizimler ve tabi ki acı çektirme ön planda. Erwin bi tık oç, sonradan düzeliyor ama Levi'ın planı sayesinde o da. Levi da normalde kimsenin bokunu çekmez ama Erwin olunca bi haller oluyo bu adama :l Yine yıkık kalpli, zaten eruri djlerin genel olarak ortak yönü Levi'ın sert bir mizaca sahip olmasına karşın kalbinin yumuş yumuş bir gay olmasını belirtmek oluyor xd Erwin de birkaçında buna kendisi değiniyor zaten "I remember"da olduğu gibi. Bunda da sondaki twist güzel, mutlu son hintiyle de bitiyor acı çekmemize rağmen. Hikaye boyunca da ufak ufak twistler var işte mazilerini öğrenmemiz gibi, konusu değil de işlenişi hoş sanırım ya.
* [Hitomi (H-eichi)] Curtain call -Part 1 – Attack on Titan dj [Eng/Es]
* [Hitomi (H-eichi)] Curtain call -Part 2 – Attack on Titan dj [Eng/Es]
* [Hitomi (H-eichi)] Curtain call -Part 3 – Attack on Titan dj [Eng]
- Reenkarnasyon au. Yine hitomi reis, yine duygularımızı sikiyor çünkü başka hobisi yok galiba amk. Herkes reenkarne oluyor ama sadece Erwin ve Levi hatırlıyorlar geçmişlerini. Erwin Levi'la tanışana kadar hatırladığı anıların, işlediği günahların cezası olduğunu düşünüyordu ama Levi'la tanışınca birbirlerini tanımalarını sağlayan tek şey de bu anılardı. Hadi en azından birbirimiz varız falan derken tabi ki başka bi twist ekleniyor ve evren yine taşak geçiyor bunlarla. Acı çekmeye mahkum bu ship amk. Hayır sonu kötü değil, bittersweet daha çok. Zaten bu shipin djlerinde mutlu son diye bir şey yok, bittersweete şükrediyorsun. Sadist orospular
[H-eichi/ hitomi] Attack on Titan dj – Exclamation point [Eng/Esp]
- Yani... Furry sevmem ama hitomi çizmiş şimdi okumak farz amk. Neyse ki sekkusu hayvan hallerindeyken olmadı. Sadece Levi'ın kulakları ve kuyruğu çıktı... :l dunno. Yine de bi soruya cevap veriyodu sanırım dj, dümdüz furry porno değildi. Hatırlamıyom çok
[Hitomi (H-eichi)] Flower – Attack on Titan dj [Eng]
- Canon divergence. Her şey bitmiş emekli olunmuş bunların evlerinde takılması anlatılıyor. İlişkide ilerlendiğinden aşırı domestic bi havası var haliyle, hitominin diğer djlerinden sonra tatil gibi geliyor o yüzden ayrı bi yeri var xd. En son da birlikte buralara kadar gelmelerini sağlayan arkadaşlarının mezarlarına ilk panelde gördüğümüz ve djye adını veren çiçeği bırakmaya gidiyolar. Arkada da yıkılmış duvarı görüyoruz. O son kalp ağrısını vermeden rahat edemiyor hitomi, fluffla bitcek değildi ya amk :l
* [Hitomi (H-Eichi)] On your side – Attack on Titan dj [Eng]
- Canon divergence. YİNE HİTOMİ, yine canona çok yakın bi dj. Hatta bu direkt Eruriyi canona nasıl oturturuz, nasıl aslında çok bişiyi değiştirmememize rağmen mantıklı oluyor djsi. Sanki isayama çaktırmadan guilty pleasure olarak yazmış da gizlice paylaşmış gibi fkmsega. Hitomi Erwinin kafasındaki çelişkileri ve sürekli içinde bulunduğu pişmanlık savaşını kazmayı, dibini sıyırmayı; Levi'ın bu savaşa dışardan etkisini göstermeyi çok çok seviyor. Ben de okumayı seviyorum zaten. Bu ve I rememberı muhtemelen 2-3 kere okumuşumdur hala da dönüp dönüp okurum arada karakterleri özlersem xd
ve bu sahne AĞAĞAĞA
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
* [H-eichi] SnK dj – I Remember [Eng]
- Canon divergence. Hitomi reisin tüm djleri müthiş zaten ama özellikle bu eleman en aklımda kalanıydı. Duygu pornosu yaşatmamasına rağmen fav djem bu galiba. Karakterler o kadar canona uygun ki acı çektim okurken, bu ikisinin arasında bir şey geçse muhtemelen böyle olurdu. Hatta aklımın bi kenarına headcanon olarak koydum bile.
:') erwin gömleği giyen levi intensifies amk too much gayness
Tumblr media
19 notes · View notes
uzaylizombiler · 3 years
Note
şimdi aynı soruyu sana ve bikaç bloga daha soracam lütfen biri bana akıl versin MXŞWMELDLD özet geçicem umarım seni çok sıkmam 💛 benim 1 aydır beğendiğim bi çocuk vardı. çocukla aynı şehirdeyiz, evlerimiz uzak ama ben sürekli onların evinin tarafına gidiyorum. neyse bu benim o taraflra gittiğimi görünce mesaj attı ‘burda mı oturuyosun’ ben de ‘hayır ama sürekli geliyorum’ vs dedim ordan sohbet yürüdü bana dedi ki ‘bi dahaki gelişinde bana da haber ver görüşelim’ ben de şakasına diyodur diye ‘tabi’ falan dedim random attım. araya bi hafta girdi (yani bugün) ben yine o civara gittim orda story attım. yine mesaj attı ‘buraya geldin haber vermedin’ diye ben de arkadaşımlaydım dedim ‘haber versem cidden gelecek miydin’ dedim evet dedi. sonra ben de ‘iyi o zaman bidahakine haber veririm’ dedim o da dedi ki ‘ama bu sefer tek gel arkadaşının yanına gelme’. buraya kadar her şey iyi hoş ben de çocuktan hoşlanıyorum gibi ama çocukla toplam 2 kere konuştuk onu daha doğru düzgün tanımıyorum bile. bi de hayatımda hiç bi erkekle buluşmadım (17 yaşındayım) özgüvenim hiç yok hele ki yalnız buluşursaaak bayılırım oracıkta. diyelim ki her şey okey buluştuk, napacaz ne konuşacaz nasıl davranacam ya salakça hareketler yaparsam offfff utançtan arkadaşıma bile anlatamadım o yüzden sana soruyorum 🥺🥺
Çocuğu tanıyıp tanımamam şuan için önemli değil bence. Sonuçta bu bilgiler gökten inmiyor bize. Konuşarak öğreneceksin mecbur. Ve buluşman iyi olur çünkü mesajlaşmaktansa yüzyüze konuşarak tanışmanız daha mantıklı. Hal ve hareketlerini gözlemleme imkanı bulursun. Çocuktan hoşlanıyorum dedin muhtemelen dış görünüşünden etkilendin. Gidip buluşursan karakterini de gözlemlemiş olursum. bakarsın hiç istediğin gibi biri değil uzaklaşırsın ya da tam istediğin gibi biri daha yakındam tanımak isteyebilirsin. Ve ne konuşacağız diye düşünme illaki sen bir şey sorarsın o bir şey sorar laf lafı açar konuşulur. Ve küçükken yaptığımız salaklıklara büyüyünce gülerek bakıyoruz. Hiç erkekle buluşmadım demişsin. İlk olur senin için ve ilklerin heyecanı çok farklı oluyor. ben bu fırsatı kaçırma derim
6 notes · View notes
kaanozer · 3 years
Text
"Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusun­da bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi, dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, düşüncenin dokuz mu, yoksa on iki ulamı mı bulundu­ğu, sonra gelir. Oyundur bunlar; önce yanıt vermek gere­kir. Nietzsche'nin istediği gibi, bir filozofun, saygımızı hak etmek için, başkalarına öğütlediğini önce kendisi yapması gerektiği düşünülürse, bu yanıtın önemi iyice anlaşılır, çünkü yanıt kesin davranıştan önce gelecektir. Gönlümüzle sezdiğimiz şeyler bunlar, ama aklımıza da aydınlık gelmeleri için derinleştirilmeleri gerekir.
Bir sorunun bir başka sorundan daha önce sonuçlan­dırılması gerektiğini neye göre kararlaştırmalı diye soru­lursa, yol açtığı eylemlere göre diye yanıt veririm. Hiç kimsenin varlıkbilimsel bir kanıt uğruna öldüğünü gör­medim. Önemli bir bilimsel gerçeğe varmış olan Galilei, bu gerçek yaşamını tehlikeye sokar sokmaz, büyük bir rahatlıkla donuverdi ondan. Bir bakıma iyi de etti. Uğ­runda yakılıp ölmeye değmezdi bu gerçek. Dünya mı güneşin çevresinde döner, güneş mi dünyanın çevresin­de, hiç mi hiç önemi yok bunun. Kısacası, değersiz bir sorun bu. Buna karşılık, yaşamın yaşanmaya değmediği düşüncesine vardıkları için ölen nice insanlar görüyo­rum. Çelişkin bir biçimde, kendileri için bir yaşama nedeni olan (yaşama nedeni denilen şey, aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de) düşünceler ya da düşler uğ­runda ölüme giden başka insanlar görüyorum. Böylece de ivedilikle yanıtlanması gereken sorunun yaşamın an­lamı olduğu yargısına varıyorum. Nasıl yanıtlamalı bu­nu? Tüm temel sorunlar üzerinde -kişiyi başkalarını öl­dürtmeye yönelten ya da onun yaşama tutkusunu on ka­tına çıkaran sorunları söylemek istiyorum- yalnız iki dü­şünce yöntemi bulunabilir; La Palisse yöntemi(1) ve Don Quichotte yöntemi. Coşkunlukla aydınlığa aynı zamanda erişmemizi sağlayacak bir şey varsa, o da açıklıkla içlilik arasında kurulan dengedir. Aynı zamanda hem alabildi­ğine alçakgönüllü, hem de alabildiğine dokunaklı bir ko­nuda, bilgiç, alışılmış eytişim, sağduyu ile sevecenlikten doğan, daha alçakgönüllü bir düşünce tutumuna bırak­malı yerini, bunu tasarlamak hiç de zor değil.
İntihar şimdiye kadar yalnızca toplumsal bir olay olarak ele alınmıştır. Buradaysa, tam tersine, bireysel dü­şünceyle intihar arasındaki ilişki söz konusu. Böyle bir edim, yüreğin sessizliğinde, tıpkı büyük bir yapıt gibi ha­zırlanır. İnsan kendi de bilmez bunu. Bir akşam tetiğe basar ya da kendini sulara bırakır. Bir gün bana intihar etmiş bir emlak yöneticisinden söz ederken, beş yıl önce kızını yitirdiğini, o zamandan beri çok değiştiğini, bu olayın onu "için için yediğini" söylemişlerdi.
Bundan da­ha uygun bir sözcük bulunamaz. Düşünmeye başlamak, için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçlarda toplu­mun fazla bir etkisi yoktur. Kurt insanın yüreğindedir. Yürekte aramak gerekir onu. Yaşam karşısında uyanık­lıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izle­mek ve anlamak gerekir. Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel olarak da en çok göze çarpanları en etkenleri olmamıştır. İnsanın bir düşünce sonucu intihar ettiği enderdir (ama bu varsayımı da konu dışında bırakmamak gerekir). Bunalımı başlatan şeyi denetleyebilmek hemen her zaman olanak­sızdır. Gazeteler sık sık "gizli kederlerden" ya da "iyileşmez hastalıklardan" söz eder. Geçerlidir bu açıklamalar. Ama o gün umutsuz kişinin bir dostu kendisiyle ilgisiz bir tavırla konuşmuş mudur, konuşmamış mıdır, bilmek gerekir. Suçludur o. Çünkü böyle bir davranış henüz as­kıda bulunan tüm hınçları, tüm bıkkınlıkları hızlandırıvermeye yetebilir.
Ama aklın hangi dakikada, hangi davranışla ölümü seçtiğini saptamak güç olsa bile, eylemin gerektirdiği so­nuçları bu eylemin kendisinden çıkarmak o kadar güç değil. Kendini öldürmek, bir anlamda, melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir. Ama örnekle­meleri fazla ileri götürmeyelim de bilinen sözcüklere dö­nelim. Yalnızca "çabalamaya değmez" demektir kendini öldürmek. Yaşamak, hiçbir zaman kolay değildir kuşku­suz. Birçok nedenlerden dolayı yaşamın buyurduklarını yapar dururuz, bu nedenlerin birincisi de alışkanlıktır. İsteyerek ölmek, bu alışkanlığın gülünçlüğünün, yaşa­mak için hiçbir derin neden bulunmadığının, her gün yi­nelenen bu çırpınmanın anlamsızlığının, acı çekmenin yararsızlığının içgüdüyle de olsa benimsenmiş olmasını gerektirir.
Varlığı yaşaması için zorunlu olan uykudan yoksun bırakan bu çok önemli duygu nedir? Kötü nedenlerle de açıklansa, açıklanabilen bir dünya bildik bir dünyadır. Buna karşılık, birdenbire düşlerden, ışıklardan yoksun kalmış bir dünyada insan kendini yabancı bulur. Yitiril­miş bir yurdun anısından ya da adanmış bir toprağın umudundan yoksun olduğu için, bu sürgünlük çaresiz­dir. İnsanla yaşamı, oyuncuyla dekoru arasındaki bu kopma, uyumsuzluk duygusunun ta kendisidir. Sağlam insanlar arasında bile kendi intiharını düşünmemiş bir kimseye rastlanamayacağına göre, bu duyguyla hiçliği istemek arasında dolaysız bir bağ bulunduğu fazla açık­lama yapılmadan da benimsenebilir.
İşte bu denemenin konusu, uyumsuz ile intihar ara­sındaki bu bağıntı, intiharın uyumsuz için tam olarak hangi ölçüde bir çözüm olduğudur. Hileye kaçmayan bir insanın eylemi -doğru bildiğine göre ayarlaması gerekti­ği- ilke olarak benimsenebilir. Öyleyse davranışını var olmanın uyumsuzluğu konusundaki inancı yönetmelidir. Böyle bir sonuç, anlaşılmaz bir koşulun en kısa zamanda bırakılmasını gerektirir mi, gerektirmez mi? Bu soruyu yapmacık içlenmelere kapılmadan, açık açık sormak haklı bir merakın sonucudur. Ama, söylemek bile fazla, ben burada kendi kendileriyle uzlaşmaya hazır insanlar­dan söz ediyorum. Açık terimlerle ortaya konulunca, bu sorun aynı za­manda hem basit hem de çözülmez görünebilir. Yanlış olarak, basit soruların basitlikte kendilerinden geri kal­mayan yanıtlar getirdikleri, açıklığın açıklığı gerektirdi­ği tasarlanır. Deneye başvurulmadan ve terimlerin yerle­ri değiştirilerek bakılınca, insanın kendini öldürmesinde de, öldürmemesinde de felsefe açısından yalnız iki çö­züm varmış gibi görünür; biri evet, öteki hayır. Ama ne­rede? Herhangi bir sonuçta karar kılmadan, durmamacasına soru soranların da hakkını vermek gerekir. Pek de alay etmiyorum burada; çoğunluk söz konusu. Hayır ya­nıtını verenlerin, evet diye düşünüyormuş gibi davran­dıklarını da unutmuyorum. Nietzsche'nin değer ölçüsü­ nü benimsersek, şu ya da bu biçimde, evet diye düşünü­yorlar demektir. Buna karşılık, intihar eden kişilerin ya­şamın anlamından kuşku duymadıkları da çok olur. Bu çelişkiler süreklidir. Hatta mantık özleminin en çok du­yulduğu bu noktada, görülmedik ölçüde canlı oldukları bile söylenebilir. Felsefe kuramlarını bu kuramları yayanların davranışlarıyla karşılaştırmak beylik bir şey, ama yazının malı olan Kirilov, söylenceden doğan Peregrinos,(2) varsayımdan gelen Jules Lequier bir yana bırakı­lırsa, yaşamanın bir anlamı bulunduğunu yadsıyan dü­şünürlerden hiçbirinin, mantıklarını yaşamayı da yadsı­maya kadar götürmediğini söylemek gerek. Schopenhauer'in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargı­yı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Öyleyse, bu çelişkiler ve belirsizlikler karşısında, ya­şama konusundaki kanı ile onu bırakmak için yapılan edim arasında hiçbir ilişki bulunmadığına mı inanmalı? Hiçbir şeyi büyütmeyelim. Bir insanın yaşama bağlanı­şında dünyanın tüm düşkünlüklerinden daha güçlü bir şey vardır. Bedenin yargısı, aklın yargısından hiç de aşa­ğı değildir, beden de yok oluş karşısında geriler. Düşün­me alışkanlığını edinmeden yaşamaya alışırız. Bizi ölü­me her gün biraz daha yaklaştıran bu koşuda, bedenin bu önlenmez önceliği sürüp gider. Kısacası, bu çelişkinin özü "sıvışma" diye adlandıracağım şeydedir, çünkü Pascal'ın anladığı anlamdaki oyalanmadan hem daha az hem de daha fazladır. Bu denemenin üçüncü konusu olan ölümcül sıvışma umuttur. "Hak edilmesi" gereken bir başka yaşam umudu ya da yaşamın kendisi için değil de onu aşan büyük bir düşünce için, en yüce olan için yaşa­yanların hilesi, ona bir anlam verir ve ona "ihanet eder'-'. Her şey işi karıştırıyor böylece. Buraya kadar söz­cükler üzerinde oynanılması, yaşama bir anlam vermeyi yadsımanın ister istemez yaşamın yaşama çabasına değmediğini söylemeye götürdüğüne inanılıyormuş gibi davranılması boşuna değil. Gerçekte, bu iki yargı arasında zorunlu hiçbir ölçü yok. Ne var ki şimdiye kadar belir­tilen karışıklıklara, kopmalara, tutarsızlıklara kapılarak yolumuzu şaşırmaktan kaçınmamız gerek. Her şeyi bir yana atıp dosdoğru gerçek soruna yönelmek gerek. Ya­şam yaşanmaya değmediği için insan kendisini öldürür, işte bir gerçek kuşkusuz, ama kısır bir gerçek, çünkü faz­lasıyla açık. Ama yaşamaya yöneltilen bu aşağılama, içi­ne daldırıldığı bu yalanlama, hiç anlamı olmamasından mı geliyor? Uyumsuz olması, umut ya da intihar yoluyla kendisinden sıyrılmayı mı gerektiriyor? Geri kalan her şeyi bir yana atmalı ve bu konuyu gün ışığına çıkarmalı işte, bunu izlemeli, bunu açıklamalı. Uyumsuz ölmeyi mi buyurur, tüm sorunlardan önce bu sorunu ele almak, bu­nu yaparken de tüm düşünce yöntemlerinin, ereksiz us oyunlarının dışında kalmak gerek. "Nesnel" düşüncenin ne yapıp yapıp her soruna karıştırdığı tinbilimin, ince ay­rımların, çelişkilerin bu araştırmada, bu tutkuda yeri yok. Yalnızca haksız, yani mantıklı bir düşünce gerek ona. Bu da kolay bir şey değil. Mantıklı olmak her zaman kolaydır. Sonuna kadar mantıklı olmaksa, nerdeyse ola­naksız bir şey. Kendi ellerinden ölen insanlar böylece duygularının eğimini sonuna kadar izlerler. İntihar üze­rinde düşünmek, beni ilgilendiren biricik sorunu ortaya atmak olanağını veriyor bana; ölüme kadar süren bir mantık var mıdır? Bunu ancak kaynağını belirttiğim us­lamlamayı, düzensiz tutkuya kapılmadan, yalnız açıklı­ğın ışığında sürdürmekle bilebilirim. Bu da benim uyumsuz uslamlama dediğim şey. Birçokları başladılar buna. Ama, bağlı kaldılar mı, şimdilik bilmiyorum. Kari Jaspers, dünyayı birlik içinde kurmanın olanak­sızlığını belirterek "Bu sınırlama, kendi kendime getiri­yor beni, ancak belirlemekte kaldığım nesnel bir görüş açısının ardına çekilemeyeceğim yere, kendi kendimin de, başkasının yaşamının da benim için artık nesne ola­madığı yere getiriyor," diye haykırdığı zaman, düşünce­nin sınırlarına ulaştığı bu ıssız ve susuz yerleri anar. Başka birçoklarından sonra. Başka birçoklarından sonra, evet, kuşkusuz, ama başkaları buradan çıkmakta ne ka­dar acele etmişlerdir! Düşüncenin bocaladığı bu son dö­nemece birçok insan varmıştır, hem de en alçakgönüllü­leri. Bu kişiler o zaman en değerli şeylerinden, yaşamla­rından vazgeçiyorlardı. Başkaları, düşünce prensleri de vazgeçtiler, ama düşüncelerinin intiharında, düşüncele­rinin en arı ayaklanmasında gerçekleştirdiler bu el çeki­şi. Oysa gerçek çaba burada elden geldiğince fazla kal­mak, bu uzak bölgelerin abartılı bitkilerini yakından in­celemektir. Direnç ile açık görüşlülük, uyumsuzun, umu­dun ve ölümün birbirlerine karşılık verdikleri bu insandışı oyunun ayrıcalıklı izleyicileridir. O zaman us, bu hem ilkel hem de alabildiğine incelmiş dansın betilerini daha örneklendirmeden ve daha kendisi yaşamadan da çözümleyebilir."
1 Fransızcadaki "vérité de La Palisse" La Palisse gerçeğine gönderme. “Ölmesinden çey­rek saat önce yaşıyordu gibi", söylenmesi gülünç olacak kadar açık gerçek. (Ç.N)
2 Peregrinos'a özenen bir adamdan, bir savaş sonrası yazarından söz edildiğini işitmiştim: Bu adam, yapıtına dikkati çekmek için, birinci kitabını bitirince intihar etmiş. Dik­kati çekmiş, ama kitabı beğenilmemiş.
_ Albert Camus, Sisifos Söyleni "Uyumsuz ve İntihar"
Can Yayınları, 1997 1975 Nobel Edebiyat Ödülü Çev.: Tahsin Yücel
4 notes · View notes
zeynebsahn · 4 years
Note
Seminer fikri süper ama keşke ücretsiz yapsaydınız kardeşim.
Bana ilk kez böyle bir şey söyleniyor. Merve hanım daha yeni söyledi ama geçen seminerde de zoom üzerinden yapılan programa para mı alınır gibi hadsiz bir yorum yapılmış. Şimdi iki çift kelam edeceğim ama siz sadece sizi ilgilendiren kısımları üzerinize alının kardeşim.
Yukarı kaydırın diye link verip bu linklerden 'milyonlar' kazanan insanlara bunun hesabını soramıyorsunuz. Sormuyorsunuz. Bakın bugün toka almak isteseniz şu meblaları görüyorsunuz. 👇
Tumblr media Tumblr media
Üniversiteyi bile bitirememiş (bir iş, bir uğraş, bir zanaat sahibi olamamış) adı fenomen olan vasıfsız insanlara kendi emeğiniz, alın teriniz, helal paranız ile diktiğiniz elbiseleri göndermek istiyorsunuz. Karşılığında istediğiniz tek şey sizi önermesi. Cevap 👇
Tumblr media
Sokağa çıksanız bir su 1 lira. Su!
Hepsini geçtim, bu konu için 400 lira seans ücreti isteyen uzman psikolog arkadaşlar var. Bu konuşmayı sohbet eşliğinde tek başıma yapsam - ki zamanında skyp üzerinden haftalık sohbetler yapıyorduk. - ve bana deseniz ki güzel kardeşim bu ücreti ne için istiyorsun ona bile bir yerde eyvallah derim. Ama şu artık art niyettir ya. Gerçekten. Mesela size uygun değilse katılmayıverin. Bunca şerrin içinde iki insan vaktini bir şekilde planlamış bir şeyler anlatmaya çalışırken neden hep köstek modundasınız. Neden bunca şerrin kesesine giren paralarınız için bu hesabı sormuyorsunuz.
Ben şu cümleyi ilk kez kullanıyorum :
Eşim KBB hekimi. Ben bilgisayar mühendisiyim. Sizin vereceğiniz 25 lira seminerde görevli olan 3 kişiye bölüştürülüyor. Bu hesaba göre bana ne kadar düştüğünü az çok biliyorsunuzdur ki bu konu ilk konuşulduğunda ben ücret talep etmiyorum diye özellikle belirtmiş olmama rağmen, feragat ettiğim zaman dolayısıyla Merve hanım kabul etmedi.
Saat 21.00 da daima nöbeti olduğu için zor bela evde olduğu günü ayarlayıp çocuğumu babasına emanet ederek başladığımız seminer geçen gün 23.40 da bitti.
Şimdi size soruyorum gerçekten sadece şu soruya bile cevap vermek için yarım saat harcadım. Zira 2 yaşında bir bebekle bir şeyler yapmak çok zor. Gerçekten verilen emek, harcanan zaman değer mi bu ücrete. İki tane toka yapıp tasarım diye satmak daha mantıklı değil mi?
Ücretini ödeyip hiçbir bilgi alamadım diyen biri çıksa ben cebimden parasını verir hadi kardeşim sen yoluna ben yoluma derim ama oturduğunuz yerden beş kuruş vermeden şu yorumu yapmak bana komik geliyor.
Açıkça söylemek istiyorum ki bu sorudan sonra bu tarz anonim sorulara yanıt vermeyeceğim. Fikrinizi savunacak cesaretiniz varsa isminizle yazın.
Konuda eğitiminiz, uzmanlığınız, bilgi birikiminiz varsa bu semineri siz ücretsiz olarak yapın ve muhakkak beni de davet edin kardeşim.
Son olarakta rica ediyorum iki kez düşünüp bir kez konuşun. Ya hayır konuşun ya da susun.
4 notes · View notes
Text
Büyük Aşkın İlk Buluşması! •2
Sonra ne oldu? -hadi bakalım anlatayım.
Sıcak, nemli bir İstanbul akşamı saat 8 ya da 9. Okulum tatile girmiş Pazar günü de arkadaşlarımla mangal programım var. Anlayacağınız şahane sosyallik içerisindeyim:) 
Bakayım benimki bir şey paylaşmış mı derken o da ne? -hikaye atmış instagrama!
Bir beş dakika tırnak yeme seansı ile kendimi oyalayıp ilk gören ben olmadım imajını kabullenip tıkladım o şahane fotoğrafının üstüne... bir ev ortamında kadehler tokuşturulurken çekilmiş bir bomerang. Dedim bırak yahu cool olmayı orijinal bir şey yaz artık cevap olarak.
“Ooo afiyet olsun!” Evet! Orijinal şey bu, nasıl orjinalim ama :))) 
1 dakika olmadan cevabıma cevap geldi, “gel beraber olsun!” ki bence bu daha orijinal bir cevap değil! Haha önemi var sanki...
“Geç oldu, bir dahaki sefere:) “ dedim. İçimden nasıl ısrar etsin lütfen lütfen dediğimi duymuyor tabi! 
“Nerdesin ki sen?” Dedi ve işte o uzak ilişki temellerinin atıldığı ilk soru!
“Pendik’teyim, ya sen?” Dedim ama Maltepe’yi geçmesin mesafe diye dua kasıyorum!
“Bomonti’deyim ben” dedi ve o an arka fonda kör olası zalım Boğaz Köprüsü ocaklar yakar ağıtı var...
“Yakın olsak uğrardım ama geç oldu başka zamana sözün olsun!” Diyerek kendimi zorla garantiye aldım!:))
“Tabii ki beklerim:)...”dedi
“Neyse ben arkadaşlarınla sohbetini bölmeyeyim devam et sen” dedim. Nasıl kibar biriyim bak öyle böyle değil. İç sesim neler söylüyor ama...
“Olsun sorun değil, bu anı bekliyordum!”cevabı geldi ve Eros o an okunu Yunanistan dolaylarından fırlarmış ve tam isabet bam bam bam! Tabi bu duygu yoğunluklarını yansıtmamak için:
“Sevindim bunu duyduğuma:)” dedim ve ekledim yüzsüzce arkadaş ortamından kopararak,
“Ee neler yapıyorsun? nerelisin sen?” dedim.
“İş güç, uzun süredir İstanbul’da yaşıyorum ailem Adana’da, Adanalıyım. Peki ya sen?” dedi ve fon müziği aman Adanalı’ya döndü birden. Ki Adana’dan olduğu tüm genotipine ustalıkla yansımıştı da!
“Ben dolma büyüme İstanbul’dayım, üniversite devam 4. Üniversitemi okuyorum.” dedim.
“Belli zeki olduğun ama!” dedi ve hiç es vermeden ekledi.
“Yarın ne yapıyorsun?”
Dedim adam sapyoseksüel sanırım ilk defa 4 üniversite okumuş olmamın bu ülkede bu kadar kısa sürede karşılığını aldım diye düşünürken verdiğim vizyonsuz cevap:
“Arkadaşlarla mangala gidicez!” dedim ve ekledim:
“Sen ne yapacaksın, gel buyur?” 
Ve vizyonsuz programıma nazikçe verilen vizyonlu cevap örneği şöyle:
“Aaa çok severim mangalı, ama yarın Kilyos’a Milyon Beach’e gidicez; biraz güneşlenip akşam Pamela konserine kalacağız.” dedi.
-Mangal ft Pamela-
“Sen buyur gel!” dedi ve ardından bir boomerang yolladı. “Fazladan bir tane biletim var, gelmek istersen!” Diyerek iki adet bileti sallarken arka fonda Manisa menşei olduğu tahmin ettiğim rose kadehleri...
“Çok isterdim ama arkadaşlarıma sözüm var, buna da sözüm olsun.” Dedim dedim ama nasıl dedim neden dedim kime dedim beynim yok o an.
“Pekala!” dedi...
Velhasıl iyi geceler iyi geceler memnun oldum, haftaiçi görüşelim diye konuştuk ve ikimiz de sabah erkenciyiz diye uyuduk.
Ben uyumadım tabi! Dön o tarafa ne yapsam dön bu tarafa ne yapsam diye diye uyuyakaldım.
Sabah saat 8, uyanır uyanmaz yaptığım ilk şey arkadaşımı arayıp program iptal mi (inşallah) diye sorgulamak oldu. Ve iptal değil ama varsa planın sonra yaparız dedi ve hiç ikilemedim. TAMAM! dedim.
Sonra günaydın bile demeden Adanalıya yazdım:
“Bilet halen boşta mı?” dedim.
“Nasıl yani, geliyor musun?” dedi.
“Evet, iki kişi geliyoruz.” dedim.
Ve muhteşem kötü espirinin ilk temeli atıldı. Hazırsak devamı şöyle Canlar:
“İki kişi?” dedi
“Evet ben ve göbeğim.”dedim ama ne alaka diye sormayın diye hemen anlatayım.
İlk buluşma-Plaj-Mayo-Instagram yeterli bir açıklama oldu bence:)
“Hahah merak etme ben de göbeğimle geliyorum zaten:)” dedi ama ben fotoğraflardaki adamın göbekli olduğunu düşünmemiştim ki daha çok sevindim o ayrı! Göbek şart aga!
Sonra saat konusunda anlaştık ben Pendik’ten Kilyos’a, o da Şişli’den Kilyos’a yola çıkıldı! 77km yol gidiyorum ama umurumda değil; 3.köprüyü de gördüm sayesinde canım!
Yolda bir mesaj aldım.
“Ya burda şezlong yok benle aynı şezlongu kullanacaksın mecburen” dedi.
Ben nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm sorma yani dersem inanmayacağım o okurken yan yan gülüşünden belli!
“Aaa buna mecbur kaldık madem paylaşacağız!” dedim. Nasıl cilve nasıl işve!
Her neyse 77km yi tamamladım; şık da giyinmişim ama mayomun üstüne efil efil mavi gömleğim bağrım açık!.. peh peh peh !
“Ben geldim” diye aradım. (İlk sesini duyuşum!)
“Ben girişe geliyorum karşılayacağım seni!” (Kalp durdu duracak...)
Ve O an!
Genotipin kusursuz aktarıldığı muhteşem bir canlı adımı seslendi! Em küm aa merhaba ... sonrasını hatırlamıyorum bayılmışım. (ŞAKA!)
Her neyse girdim içeri arkadaşları ile plaja geçmişler çoktan onlarla tanıştım, konuştuk kısmi sorguya çekiliyorum necisin kimsin kimlerdensin bizden oğlumuzu almak kolay değil gözdağı. E deplasmana gitmişim tabi normal. 
Hadi gel yüzelim dedi ve beni kurtardı ordan ve yüzmeye gittik ama ne bileyim ben çocuk yüzme bilmiyor:)) hiç bilmiyor değil ama korkuyor.. hayır sen Adanalısın Akdeniz adamısın ne demek şimdi bu:)) iki boğulur kulaçları attıktan sonra kumsalda oturup dalgaların bacaklarımıza vurma kararını aldık.
Sohbet ediyoruz geçmişten, şimdiden ama gelecek daha yok... bu arada Karadeniz’de coşkulu dalgaları ile dövüyor resmen, ama işime gelen bir durum dalga vurdukça çocuğa dokunuyorum:))
Sonra kurulandık normalde hep birlikte yemeğe gidilecekti ama biz ikimiz yalnız gittik; hamburger+kola ! Muhteşem ilk buluşma menüsü :))
Ve asıl ordan konuşmalarda oğlum bu adamı kaybetme bu O dedim! Olgun, mantıklı, düşünceli sadece geçmişte yediği kazıklardan dolayı temkinli ve biraz isteksiz... ki hangimiz yemedik o kazıkları! 
Konser zamanı geldi. Aldık pufları geçtik oturduk. Ben assolist tabi herkes mayolu ben gidip üstümü değiştireyim dedim arabanın arkası dolabım zaten.. ben de geleyim dedi senle, geldi. Ben arabada üstümü değiştirdim; sonra beraber fotoğraf çekile çekile tekrar konser alanına indik. Birbirimize omuz değdirmeler bacak temasları şarkı söylemeler her şey usturuplu şirin tatlı ... 
daha doyamadık oysa ama yarın iş vardı ve erken kalkacaklardı. Yola çıkacağız ama ayrılmak istemiyorum ben.
İçlerinden biri hadi bize gidelim dedi ki zaten tüm arkadaşları aynı yerde oturuyorlar neredeyse...
Bana döndü ve:
“Mesafe olarak yolunu çok uzattığını biliyorum ama sen de gelsene” dedi.
“Yani bilemedim geleyim mi ki” dedim.
“Çok isterim!” dedi.
Hayır diyememe paket programını çoktan satın almıştı ve donanım aktif hale gelmişti bile bende!
“Tamam!” dedim.
Arkadaşları başka araba ile O ve ben de benim araba ile yola çıktık. Bitmesin ya! Yol bitmesin! Böyle Dünyanın öbür ucuna kadar gidelim! diye düşünürken Şişli’ye vardık. Arkadaşına gittik; bir saat sohbet muhabbet edildi sonra artık kalkma vakti geldi.
“Ben bırakayım seni” dedim. Beraber kalktık, arabaya bindik, zaten 100 metre mesafe var yok... yolu uzatıp bir aleti sokaktan götürdüğünü sonradan öğrendim ben! Canım ya! Ve kapısının önünde durdum. Şimdi kapmak gerekir? Hoşçakal desen olmaz, öpsen olmaz... 
“Bugün her şey için teşekkür ederim, iyi ki geldin, çok mutlu oldum, çok da memnun oldum seni tanıdığıma” dedi ve sarıldı...
Fırsat bu fırsat ben de sarıldım ama bir yandan da sarılma uzun sürsün diye:
“Asıl ben teşekkür ederim, çok güzel bir gündü gerçekten, çok çok memnun oldum, tekrar görüşelim en kısa zamanda........” neyse çocuğun belini kırmadan bıraktım. 
Yola çıktım açtım müziği, keyfim gıcır. 
“Varınca yaz, dikkatli git...” mesajı geldi!
Tumblr media
Bir buluşmada, buluşmadan hemen sonra en dikkat ettiğim şey bu mesajdır! Bir buluşma ne kadar iyi geçerse geçsin; ayağına gelmiş birine bu tarz bir mesaj atmıyor ya da aramıyorsan açıkça ben devamını getirmezdim. Buna Adanalı dahil değil ama :)))) 
Her neyse yani bu bir nezaket kuralıdır!
Eve vardım ve “en kısa zamanda görüşelim” lafımın karşılığı niteliğinde “yarın görüşelim!” mesajı aldım. Noluyor oğlum bu nasıl bir şey gerçek mi diye öl bit geber o an yani.... 
Ve yarın oldu! Yarın ne mi oldu? Sabredin biraz bir sonraki yazıda... ‘‘ Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir. (Küçük Prens) ‘’
Tumblr media
30 notes · View notes
filyiyenzurafa · 5 years
Text
Bugün bi konu hakkında kesin bir karar aldım, 5 dakika sonra vazgeçtim konuyu kapattım. 2 saat sonra tekrar bu konuyu düşündüm ve 3 dakika sonra yine baştaki kararıma döndüm. Sonra arkadaşım bir tavsiye verdi “hayır öyle yapmam ya” dedim ve 1 dk sonra mantıklı geldi onu yapıcam NEDEN BÖYLE BİR İNSANIM
2 notes · View notes
teknobh · 2 years
Text
Instagram Şikayet Formu Nedir Neden Kullanılır?
Instagram Şikayet Formu içeriğimizde şikayet etme yani itiraz formu hakkında bilgiler paylaşacağız. Instagram kullanıcı iseniz bu içeriğimizde paylaşacağımız bilgilere elbet ihtiyacınız olacaktır. Bu içeriğimizdeki bilgileri mutlaka bir yere not almanızı tavsiye ederiz.
Instagram hesap şikayet etme formu nasıl doldurulur veya nasıl ulaşılır konusunda bilgileri sizlere aktaracağız. Bu içeriğimizde tacizcileri şikayet etme veya hesap şikayet etme fomlarına nasıl ulaşırsınız veya nasıl doldurursunuz onları göstereceğiz.
Instagram Şikayet Formu Nedir, Nasıl Doldurulur?
Instagram hesap şikayet formu üzerinden yapılan tüm itirazlar olumlu sonuçlanmayabilir. Bu şikayet formları yapılırken ciddi anlamda kanıtınız ve mantıklı bir şikayetiniz olması gerekiyor. Eğer ki bunlara sahipseniz yapmış olduğunuz şikayetler tamamen olumlu sonuçlanacaktır.
Instagram şikayet formu bir hesabın herhangi bir kişiyi taklit ettiğini düşünüyorsanız bu hesabı şikayet edilebilir. Bunun haricinde hesabınız başkasının eline geçtiğinde bu şikayeti edebilirsiniz.
Instagram itiraz formu neler için kullanılır:
Instagram tacizcileri şikayet formu üzerinden şikayet edebilirsiniz.
Instagram telif hakkı şikayet formu üzerinden telif uygulamak istediğiniz hesabı şikayet edebilirsiniz.
Instagram sahte hesap şikayet formu kullanarak sahte hesapları şikayet edebilirsiniz.
Yukarıda paylaştığımız bu şikayet formlarının hangi alanlar için geçerli olduğunu paylaştık. Daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa içeriğimizi okumaya devam etmelisiniz.
1. Instagram Tacizcileri Şikayet Formu
Sosyal medya uygulaması Instagram’ın en çok dikkat ettiği konulardan birtanesi de budur. Instagram tacizcileri engelleme ve kapatma konusunda oldukça önem gösteriyor. Sizlerde böyle bir hesabı kapatmak veya şikayet etmek istiyorsanız aşağıdaki adımları uygulayabilirsiniz.
Hesabı şikayet etmek için yapılması gerekenler:
Öncelikle https://help.instagram.com/contact/188391886430254 bu linke tıklayın.
Yukarıda görseldeki gibi bir ekran karşınıza çıkacaktır.
Bu ekranda Instagram hesabınız var ise “Evet” yoksa “Hayır” seçeneğini seçerek ilerleyin.
Karşınıza çıkan boş alanlara gerekli bilgileri doldurarak ilerleyin.
Bu alanları doldurduktan sonra en son da önemli bir alan karşınıza çıkacak.
Burası önemli: Şikayet ettiğiniz bir fotoğraf veya video ise bu bağlantının URL adresini eklemeyi unutmayın.
Yukarıdaki adımları uyguladıktan sonra şikayet formunu direkt olarak gönderebilirsiniz. Bu şikayeti yaptıktan sonra 24 veya 48 saat arasında dönüş yapılacaktır.
2. Instagram Telif Hakkı Şikayet Formu
Instagramda telif hakkı şikayeti yapmak için yapılması gerekenleri sizler için hazırladık. Bu form üzerinden itirazlarınızı yaparak Instagram’a iletebilirsiniz. Bu itiraz için yapılması gerekenleri aşağıda sıraladık. Bu aşamaları doğru ve sırayla yapmalısınız.
Telif hakkı şikayet formunu doldurmak için yapılması gerekenler:
Öncelikle buradan ihtiyacınız olan form sayfasını açın.
Açılan ekranda hak sahibi olup olmadığınız teyit edilecektir.
Eğer ki hak sahibi iseniz sizden istenilen “Ad,Soyad ve Adres”bilgilerini doğru bir şekilde doldurun.
Bu aşamadan sonra e-posta ve hak sahibi olan kişinin bilgileri istenecek.
Burası önemli: Hak sahibi olduğunuzu iddia ettiğiniz görselin URL adresini kesinlikle ekleyin.
Instagramda telif hakkı şikayet formunu doğru bir şekilde doldurun. Bu aşamaları geçtikten sonra yapılması gereken tek şey beklemek olacaktır. Instagram size en kısa zamanda dönüş yapacaktır.
Burada tekrar önemli bir bilgi paylaşmak istiyoruz.Instagram telif hakkı ile ilgili son zamanlarda büyük bir dolandırıcılık yapılıyor. Bu konuyla ilgili teknobh.com/sahte-instagram-telif-hakki-mesaji/ içeriğimizi ziyaret ederek detayları öğrenebilirsiniz.
3. Instagram Sahte Hesap Şikayet Formu
Instagramda sahte hesap şikayet formunu kullanarak Instagram hesap kapatabilirsiniz. Bunun için bir başkasının sizin adınızı kullanarak açmış olması gerekiyor. Böyle bir durum ile karşı karşıyasanız 24 saat içerisinde hesabı kapattırabilirsiniz.
Bunun için yapılması gerekenler çok basit. Bu adımları sırasıyla sizlerle paylaşacağız. Bu adımları doğru bir şekilde yaparsanız 24 saat içerisinde hesap kapatılabilir. Bunun için aşağıdaki adımları sırayla takip etmelisiniz.
Öncelikle bu adrese giriş yapın.
Yukarıdaki görsel gibi bir ekran karşınıza çıkacak.
Bu alanda “Birisi beni veya bir arkadaşımı taklit eden bir hesap açmış” seçeneğini seçin ve ilerleyin.
Karşınıza çıkan alanda ise istenilen bilgileri doğru bir şekilde doldurun.
Son kısımda ise elinizde kimliğiniz ile çekilmiş bir selfie resmi eklemeniz gerekiyor.
Bu alanları doldurduktan sonra “Ek Bilgiler” kısmına şikayetiniz ile ilgili kısa bilgiler ekleyebilirsiniz. Bu alana şikayet edilen hesabın kullanıcı adını yazmanız daha iyi olacak.
Burada tekrardan önemli bir detay vermek istiyoruz. Bu işlemin sonlarında yapılan “selfie” ekleme kısmı çok önemlidir. Bu hesabın size ait olduğu anlaşılması adına kimliğiniz ile resim çekilmeniz gerekiyor. Bu alanı boş geçerseniz Instagram konu ile ilgili hiçbir işlem yapmayacaktır.
Instagram Hesap Kurtarma ve Geri Alma bağlantısı üzerinden hesabınızı nasıl geri alabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bu konuyla ilgili muhteşem bir içerik hazırladık. Instagram Arama Geçmişi Silme bağlantısı üzerinden Instagram’da sık yaşanan sorun ile ilgili cevaplar paylaştık.
Kaynak: https://www.teknobh.com/instagram-sikayet-formu/
0 notes
huzeysaid · 6 years
Note
Sorularda çok seçici olduğunuza göre hayatınızda birisi var?
1- Hayır kardeşim hayatımda kimse yok ,2- Sizin işinize yaramayacak benim de işime yaramayacak sorular sorulması ne kadar mantıklı bu soruları cevaplamak ne kadar gerekli.. 3-Siz beni tanımıyorsunuz bende sizleri tanımıyorum o halde bir yabancıya nasıl sorular sorulur ve yabancı yabancıların sorularına ne denli cevaplar verir. ?4- Sizden istirhamım helal dairesinde sorular sorulması , bişeyler sormasanızda olur ama illa soracaksanız.!5-Anonimin gizliliğine sığınıp da lütfen haddi aşmayın . Herşeyi gören bilen Allah var... 6- Ben kısmetimi Allah’a havale ettim , sabırla beklediğim sürece Allah hakkımda hayırlı olanı karşıma çıkarır. Senin olan zaten senindir , senin için olacak olanda senindir. Sorulara genel cevap verdim gerekli olanı üstünüze alınınız.
31 notes · View notes