Tumgik
#ihtimaller sarhoş olur
dilbaz · 10 months
Text
İhtimaller sarhoş olur, ben seni kesin öperim..
268 notes · View notes
pandaningunluguu · 2 years
Text
Acaba nasıl öleceğim? O kadar merak ediyorum ki . Yanarak ölmek istemezdim . Çok acı verici olurdu . Ya da zehirle . Kafama tek bir kurşunla ölmek isterdim . Kim vurduya gitmek de istemem . Ölümümun bir amacı olsun isterim . Trafik kazası falanda olmasın . Sarhoş bir şoför yüzünden ölmüş olmayı ruhum kabul etmez büyük bir ihtimalle. Ölümümden sonra kendi kendime böyle de ölünmezdi demeyim istiyorum. Mezarımın mezarlıkta olmasını da istemem . Tek başıma bir ağacın yanına gömülmek isterim . Çünkü mezarlığa geldik diye beni de ziyaret etmesinler. Benim için özel olarak gelsinler . Mezar taşında ismim soyisimim ve ölüm nedenim yazsın fazlasını istemem . Doğum , ölüm tarihi bile olmasa olur. ...
10 notes · View notes
helyotrop4 · 1 year
Text
İhtimaller sarhoş olur ben seni Kesin öperim
3 notes · View notes
mukofarmer · 3 months
Text
Bir kız var burda. Adı Çiçek. Çok ikonik ama annesiyle gelmiş kampa. Ama aklınız hemen bizim anadolunun bağrında olan analarımıza gitmesin. Çok rahat bir kadın. Anlayış ve tatlılık dolu benim gözlemlerim kadarıyla. Böyle bir anneye veya babaya sahip olabilmek için nelerimi vermezdim ki. Ama dedim ya işte hiç kimsenin hayatı mükemmel bir şekilde ilerlemez. İllaki her zaman bir taraflarımız bir şeylerden yoksundur. Çiçeğin de babası sıkıntılı. Alkolik bir adammış. Annesi ve babası boşanmış ve kız babasıyla sadece zorunlu olduğu için görüşüyor. Arada mecburiyetten oluşmuş bir kan bağı olduğu için. Baba travması benim en hassas olduğum konudur. Eğer karşı tarafla aynı yerden canınız yanıyorsa otomatik olarak bir yakınlık hissediyorsunuz. Çiçekle durumum tamamen bu. Dün gece çok fazla içtik ikimiz çok kalabalık bir ortamda. Hayatımdaki ikinci sarhoş anım falan. Anlatmayacağım şeyler anlattım, yapmayacağım şeyler yaptım, değişik değişik yetim esprileri falan. Çok saçmaydı her şey. Bence sarhoşluk anı aslında bilincin kapalı olduğu bir an değil. O an aslında belli şeyleri kontrol edebileceğini biliyorsun, istersen davranışlarını düzeltebileceğini de biliyorsun. Ama istemiyorsun. Sürekli kontrol halinde olmak insanlığını alıyor kişinin. O gece patladım işte bende. Bilmiyorum biraz da çevremin büyük etkisi vardı bu durumda. Biliyorum hiçbirimiz geçmişimizden kaçamayız ama ben çoğunlukla üstüne düşünerek yaşamayı tercih eden bir insan olmadım. Yeterince iyi hatırlayamadığım geçmişim bugünümü de zehir etsin istemiyorum. Ama şöyle bir durum var ki insanlar melankolikleşmeye hazır bekliyorlar. Ben de böyleyim, değilim diyemeyeceğim. Ama çevremde biri efkarlanmadığı sürece efkarlanmayı çok sevmiyorum. Çiçeğin bir sevgilisi var. İsmi Tunç. Anlaması zor değil ki ilişkileri toksikleşmeye başlamış. Mantıkla düşündüğün zaman bitmesi gerekiyor. Ama romantik ilişkilerde mantık hep geri planda kaldığı için ayrılık yorucu bir süreç haline gelir. Ama anlayamadığım bir durumda var. Aret... Aret'in abi ve ablası köyde görev aldıkları için bir haftalığına köye gelmiş öylesine. Anlayamadığınız anlatamadığınız durumlar olur ya. Tam olarak şu an oraya giriş yapıyorum. İnandığım bir şey var ki eğer birini gerçekten seviyorsan gözünün görebildiği herhangi başka birisi olmaz. Birinden etkilenemezsin, birinden bir şeyler bekleyemezsin. Eğer çiçekin şu an erkek arkadaşı olmasaydı Çiçek ve Aret'i couple ilan ederdim. İkisinin de birbirinden etkilendiğini gözlemleyebiliyorum. Aret'in ablası Çiçek'in annesiyle konuşmuş. Eğer böyle bir şey olacaksa bile bunu kardeşi için istemediğini söylemiş. Çiçek'e sebebini sorduğumda bilmediğini söyledi. Ama benim ufak tahminlerim var. Çiçek biraz problemlerini herkesin içerisinde açık açık anlatıyor. Babasından kaynaklı problemleri, sevgilisinden kaynaklı olanları vs. Burdan şunu anlayabiliriz ki, üçüncü göz olan ve olaylara mantıklı bakış açısıyla bakabilen herhangi bir insan kendisi ve en yakınları için sağlıklı ilişkiler ister ve diğer türlü bir tehlike sezdiği zaman buna engel olmak için elinden gelen her şeyi yapar. Ama tabii ki kızı da anlamak gerekiyor. Ailesinden özellikle babasından sevgi görmemiş tam tersi her zaman zarar görmüş bir kız çocuğunun asla sağlıklı ilişkiler kurmasını bekleyemezsiniz. Sadece aklımı karıştıran nokta ayrılırken hala sevdiğini söyleyerek ağlıyorsan nasıl bir başkasına da bir şeyler hissedebiliyorsun?
Bugün esma bana içtiğim gece Aret'le biraz fazla yakın olduğumu söyledi. Ben içince biraz fazla cozutabiliorum. O anda da öyle bir anıma denk gelmiş yüksek ihtimalle. Bir de açık olalım ki hepimizin belli standartarı vardır. Bizim standartlarımız olmasa bile erkek arkadaş seçiminde ailemizin beklentisine uymak zorunda olan birini seçmek zorundayızdır. Benim manevi ailem olarak kabul ettiğim Sinan abiler ve Meriç abiler üniversite okumayan birine asla hoş bakmazlar o yüzden.
0 notes
legionaryleyla · 2 years
Text
Bir ihtimal karşılaşırız
Bir bira ısmarlarsın
İhtimaller sarhoş olur
Ben seni kesin öperim
0 notes
lacivertpandaa-blog · 5 years
Text
Bu yara burada dursun dedi, ben yeri geldikçe uğrar kanatırım.
10 notes · View notes
lilithinkiziblog · 7 years
Photo
Tumblr media
24 notes · View notes
epifizz · 3 years
Note
Dünyada insanlar olmasaydı da dünya yok olmaya doğru gider miydi? Giderse bu yok oluşa ne sebep olurdu?
Giderdi ancak bunu dünya üzerinde yaşayan belirli bir tür besliyor olmazdı elbette. Yıldızımız kendi iç yakıtını tüketip patlamaya doğru ilerliyor örneğin ya da entropisi artan evrenimiz her geçen gün dağılmaya doğru ilerliyor. Kambriyen patlamada ortaya çıkan 3 faunadan ikisinin yittiği gerçekliği mesela bu durumu daha anlaşılır hale getirebilir. Bunun dışında Osman Nuri Bey'in 1926 yılında kaleme aldığı, "Bu dünyanın sonu nasıl gelecek?" adlı denemesinde üzerine düşündüğü seçeneklerin çoğu insan etkeninin dışında ele alınmıştı mesela. Osman Nuri Bey'in hem Osmanlı hem de erken Türkiye Cumhuriyetinde önemli bir bakteriyolog ve kimyager olduğunu da ekleyelim. Denemesine çok detay vermeden başlık olarak kendisinin sıraladığı şeyler şöyle:
Birinci İhtimal: Şems (Güneş) ve seyyarat (gezegenler) ile Arz (Dünya) fezada giderken başka dünyalarla müsademe (çarpışma) eylese
İkinci İhtimal: Arzımız bir kuyruklu yıldızla çarpışması halinde Dünya ya cehenneme veya cennete mukabil olur (burada cennet çıkarımını dünyanın sınırından geçen bir yıldızın azotları kendine bağlayarak atmosferde azalan azot miktarı ile soluduğumuz havanın sarhoş edici hale gelmesi çıkarımına, her canlının sürekli sarhoşlaşması ile gittikçe her şeyin hezeyana, azgınlığa ve deliliğe kayması sonucu yaşanacak kaos halinin ihtimalini özel olarak ele almıştır)
Üçüncü İhtimal: Bu Dünya kopacak umumi bir tufan neticesi ile bütün mahlukat boğulacaktır (burada ana sebep olarak okyanusların kıyılardan parça parça kopardığı kara parçalarıyla git gide yükselerek bir etiği aştığı uzak gelecek ihtimalini merkeze almıştır)
Dördüncü İhtimal: Havada sular kalmayacak... Güneş sönecek, Arz donacak. Bütün mahlukat karlar altında kalacak, ölecek
1. Dünya savaşı yıllarını en aktif zamanlarında deneyimleyen birinin, dünyanın o zamanlar sadece ölümü düşündüğü zamanlarda böyle sonlanma tasarıları yapması da pek tabiidir sanırsam... İhtimaller yaratıcılığa göre çeşitlenebilir, Osman Nuri Bey'in azot gazının çekilmesi ile dünyayı saracak deliliğin kaosu düşüncesi mesela fazlasıyla ilgi çekici ve kendine münhasır sayılabilir.
3 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years
Text
Bir kalp kaç defa sever?
“Neden mutsuzuz? Neden paltoların üzerimize oturup oturmadığı, düğmeleri ilikleyip iliklemememiz gerektiği böylesine huzursuz ediyor bizi?” Virginia Woolf, Pazartesi ya da Salı’dan…
Sonra bir bakıyorsun birçok şey için geç kalmışsın. ‘Birçok’ deyince az sayma arkadaşım. İhtimaller kadar arttırabilirsin. Şunu olabilirdin, bunu yapabilirdin, onu başarabilirdin. Bu böyle olmasa şöyle olurdu. Şu şöyle olmasa böyle olurdu. Hepsi hatırına geliyor. Kan beynine hücum ediyor. Diyorsun ki: Ya Rabbi bu nasıl bir imtihan? Aslıların tamamına tılsımlı elbiseler giydirmişsin. Ortalarına bir Kerem bırakmışsın beni. Bir kere değil yanışım üstelik. Sarılıp sarılıp tekrar yanıyorum. Yanıp yanıp tekrar diriliyorum. İhtirasım küllerimi ölümde bırakmıyor. Asla yetişemeyeceğim bir dünyanın peşinde koşuyorum.
Uyanınca anımsayamadığım rüyaları özlüyorum. Say ki arkadaşım: Ayyüzlü güzeller koridorundayım. Aynam küçük. Yansımalar sığmaz. Sığanlar durmaz. Ve bir de şu: Hepsine temayülüm var. Halbuki hepsi verilmez. Verilse ben küçük bir konağım. Şu konak o kadar misafiri kaldırmaz. Yetmem, yetişemem, yerleştiremem! Ama yetişecek gibi bir iştahım, hevesim ve hırsım var.
Madem yetmem, madem yetişemem, öyleyse neden âşık edildim onlara? Neden oltalara müptela, ağzı kanca yarasından delik deşik, tehevvürde bir balığım? ‘Aldırmamayı’ neden beceremiyorum? Neden her yemi ısırıveriyorum arkasını yoklamadan? Fenasına bakmadan. ‘Yoklarmış gibi’ neden davranamıyorum? “Pencerelerden seyret, içlerine girme!” desem de olmuyor. Seyrettiğimin kalbinde kalmak istiyorum. Başarabildiğim ne peki? Hiç. Önlerinde oyalanamıyorum bile.
Saklamaya çalışsam saklayamam. Tutmaya çalışsam tutamam. Sevmelerini istesem de sevmezler. Kaldı ki bir kalple zaten hepsine yetişemem. Yalnız bu da değil derdim arkadaşım. Dahası var. Çok dahası var. Koşarken de yaşlanıyorum üstelik mesela. Tutmaya çalıştığım şeyleri yakaladığım anda, ya onlar, ya ben (veya ikimiz birden) gitmeye başlıyoruz. Aynı hızda koşmuyoruz çünkü. Ya onlar aceleci ya ben. Ya onlar ağırdan alıyor ya ben. Ayrılık kaçınılmaz. Hasret mutlaka.
Sonra mürşidimin şöyle dediği hatırıma geliyor: “Şu hercümerç âlemde ve rüzgâr deveranında, hiçbir şey kararında kalmadığından, biçare kalb-i insan her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ıztırap içinde kalır. Yahut gafletle sarhoş olur.”
Sahi: Hiçbir şey durmuyorsa kalmanın ne anlamı var? Ki durulmayan yerde ‘kalmak’ da yalandır. “Fırtınalı bir muharebe zamanı olduğundan hiçbir şey kararında kalmaz; ya mahvolur veya tebeddül eder, gider.” Mecbur muyum bu fırtınanın kahrını çekmeye? Onlar giderken mendil sallayan olmaya mecbur muyum? İnsan, bir dikenli teli avuçlarında sıkmak, sonra çekilişini kanaya kanaya seyretmek için mi yaratılmıştır? Yaratılış acıya mahkûm edilmek midir? Şahitlik yalnız acının şahitliği midir? Sonbaharda soluşu izlemek, fanilerde ölüşü izlemek, yolcularda gidişi izlemek… En yakınlarını ellerinle gömmek midir yaşamak? Her bayramda hatırlamak mıdır yokluklarını? Unutulduklarına şahit olmak mıdır?
Mürşidim teselli bahsinde ise şunları söylüyor: “Şu nihayetsiz muhabbetler nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun âyinesi olduğu cihetle, ıztırapsız sevebilirsin. Demek şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.”
“Allah’ı sev!” demekle Allah sevilmez arkadaşım. Ya? Allah’ı sevmenin cana da iyi geldiği anlaşılırsa Allah sevilir. Benim kafamı, Allah razı olsun ondan, Bediüzzaman taşlara sürttü. Nasıl bir sürtmek bu? “Bu iş böyle olmayacak kabul et!” dedirtti önce. Canımı acıtan şeyleri unutmayı seçerdim ben. O hatırlatmayı seçti. Bir tren misali vardı mesela. Onu okuduğumda bahsedilenin ben olduğumu anladım. Bir kitap nasıl mürşid olur? Bir kitap orada anlatılanın ‘sen’ olduğunu farkettiğinde mürşid olur. İçindeki asl-ı insana dokundukça, ‘nefsini ıslah ettik’çe, talebesi de sanır ki “Efendim benden bahsediyor.” Hayır, yanlış, efendin senden bahsetmiyor. Ama, evet, her âdemî kıssada senin bir payın var.
İşte onlardan birisi: “Baktım ki, ben tünel içinde sukut eder gibi bir sür’atle giden bir şimendifer içindeyim. Telâş ettim. Fakat ne çare ki hiçbir tarafa kaçılmaz. Garaipten olarak, o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemiler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler dikenli mikenli; mülâkatında elime batıyor, kanatıyor, şimendiferin gitmesiyle mufarakatinden elimi parçalıyorlar, bana pek pahalı düşüyorlardı.”
“Din kolaylıktır!” buyuruyor ya Aleyhissalatuvesselam. Hayatımla şahitlik edebilirim buna. Çünkü tüm taşlar yerine oturdu imanımla. Bu nedenle diyebilirim ki: Dinin kolaylığı en çok tevhiddedir. Nasıl bir kolaylıktan bahsediyorum? Risale-i Nur’da aratsan pekçok türünü bulursun. Hatta sırf “Tevhid, kolaylık ve suhulet kelimeleri kaç kere yanyana geliyor?” nazarıyla baksan şaşar kalırsın. Bir tanesini alayım buraya da kolaylık olsun: “İşte vahdette ve tevhidde ne kadar kolaylık ve şirkte ve dalâlette ne kadar müşkilât var olduğunu anla.”
Tevhid kalbe kolaylıktır. Nasıl? Önce ‘sevileceklerin sayısını azaltarak’ yapar bunu. Çünkü o ayyüzlülerin herbirinde bir güzellik var. Hangisini tutmaya çalışsan gözün diğerine kayar. “Daha yok mu?” diye sorarsın tıpkı Kur’an’da cehennemin dilinden sorulduğu gibi. “O gün deriz cehenneme: Doldun mu? Ve der ki: Daha yok mu?” Bu biraz da, cehennemin lisanından söylenen, cehennemliklerin halet-i ruhiyesidir bence. Cehennemlikler de tıpkı cehennem gibidir zira. Doymak bilmezler. “Daha yok mu?” diyen bir hırsla yaşarlar hayatı. Ki bahsettiğim, kalbimdeki zakkum-u cehennem, yani cehennemim de buna benzer birşeydi. Doymak bilmeyen halimdi. Başka tasvirler de bulursun Kur’an’da ehl-i cehennemin tabiatına dair: İçtiklerine rağmen susuzluklarının geçmemesi vs. Onlardan hareketle de söylüyorum arkadaşım: Cehennem bir doymak bilmezliktir en çok. Cennetse der: Ben bir kanaat yurduyum.
İşte iman ile benim kazandığım en büyük kolaylık bu: “Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun âyinesi olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin.” Herşeyi ayrı ayrı sevmeme, farketmeme, âşık olmama, nazar etmeme, tatmama, koklamama, sarılmama, görmeme, saklamama gerek yok. Tren penceresinden seyrederek de mutlu olabilirim. Bu mümkün. Dikenli mikenli şeyleri tutmama ihtiyaç kalmadı. Lazım el benimki değil. Öyle birisine inanıyorum ki artık, aslında bütün bu güzellikleri o yaratıyor, cemalî hazinesinden nakışlarla işliyor. Ve Kur’an’da Zât-ı Şerif’i hakkında diyor: “Her hayır Onun elindedir.”
Ve eğer Onu seversem ve kendimi Ona sevdirirsem, bütün bunları benim için saklayabilir. Kudret elinde, lütuf elinde, ihsan elinde, hayır elinde tutabilir. Sonra bana onları geri verebilir. Unuttuğumda hatırlatabilir. Ayrıldığımda kavuşturabilir. Bu nasıl bir omuzdan yük atmak biliyor musun? Tarif edilmez birşey! Mutlak bir ayrılık kalmıyor böylece âlemde. Yalnız gaybıma taşınıyor nesneler. Yokluğa taşınmıyor. Mutlak bir acı yok. Hepsinin tesellisi kader, yani daire-i ilim, bir nevi saklama dolabı. Kudret muthafını farkeden yemeğin bitmesine üzülmüyor. Demek ki: Tevhid sevileceklerin de sayısını azaltıyor. Hatta birliyor.
Azaltmak kolaylıktır. Paltoyu, düğmeleri, gömleği, giyimi düşünmemek kolaylıktır. Kalbe kolaylıktır. Bitirirken son bir not. Buradan bakınca şu ayet ne muhteşem görünür arkadaşım: “(Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve sana okutturmak Bize düşer.“
6 notes · View notes
okyanusunderyasi · 4 years
Text
İhtimaller sarhoş olur, ben seni kesin öperim.
Sevmek her ne kadar acılı olsa da, o duyguyu bedeninin her bir zerresinde hissetmeye değer. Buna inan!
Tumblr media Tumblr media
5 notes · View notes
eneskurnaz · 4 years
Text
ihtimaller sarhoş olur, ben seni kesin öperim..
2 notes · View notes
bturhank · 4 years
Text
ihtimaller sarhoş olur biz bi ara öpüşürüz
5 notes · View notes
gfb-asli · 4 years
Text
İhtimaller sarhoş olur ben seni kesin öperim
5 notes · View notes
matmazelllsblog · 4 years
Text
Belki bir ihtimal karşılaşırız, bir bira ısmarlarsın. İhtimaller sarhoş olur ben seni kesin öperim.. 🥂
Tumblr media
1 note · View note
aliuzyy · 4 years
Text
ihtimaller sarhoş olur biz bi ara öpüşürüz
1 note · View note
lacivertpandaa-blog · 6 years
Text
Dertleşmek isteyen yazabilir...
4 notes · View notes