Tumgik
#lise aşkı
kitapmagarasi · 9 months
Text
Tumblr media
✍🏻YARALI ŞÖVALYE ~ L. J. SHEN
🌙🏈Farklı şekillerde de olsa dünyadan nefret eden iki kişi Luna ve Knight. Knight, Luna denizatlarını çok seviyor diye annesine imzalattığı izin kağıdı ile bir denizatı dövmesi bile yaptırıyor Luna için. Luna kendini ona layık bulmuyor. 😶‍🌫️ Düşünsenize okulun en popüler çocuğu ile okulda hiç arkadaşı olmayan insanlarla konuşmayan bir kız nasıl kendini ona layık görebilir? Oysa bence biri illa birine layık olmayacaksa Knight, Luna’ya layık olamaz. 😈 🌻Yorumun devamı başlığa tıklayın!
7 notes · View notes
tanrininarmagani · 2 months
Text
Yeni bir gün yeni olaylar diyerek başlayalım o zaman!Bir deneme sınavı olduk,11 kişilik sınıfta 3. oldum.Sınav bittiği gibi bizim sınıfa geldi.Onlarda deneme olmuşlar."Bak,bak,bak!"diye bağırarak gülüyordu.Onun gülen yüzünü görünce bende güldüm."Ne oldu?"diye merakla sordum o da "Bak bakayım tarih dersinde kaç net yapışım?"dedi.Kitapcığına baktığımda hiç tarih sorusu yapmadığını gördüm."Aaa neden hiç çözmedin ki?"diye sorunca "Genel merkez denemesi bu güzelim,yanlış yapmaktansa hiç yapmayalım."dedi.Tabii benim kalp gümbür gümbür.Güzelim mi demişti o?"Haklısın"diyerek bende güldüm.Ondan sonra tüm gün hiç karşılaşmadık neredeyse.Ben onu görüyor ve her gördüğümde ondan gözlerimi alamıyordum.Ama o hiç benden tarafa bakmıyor âdeta delirmeme sebep oluyordu.Okul çıkışı Gençlik Orkestrası için çalışmalara kaldım.Onun sınıfından yakın bir kız arkadaşımdan haftasonu buluşacaklarını öğrendim.Bende kendi arkadaşlarım ile 3391 kilometre filmine gitmek için plan yapmıştım çünkü depremde yaşadığım şehirdeki 2 sinema da yıkılınca gidememiştik.Umarım onlara karşılaşırız çünkü ortak kız arkadaşım eğer karşılaşırsak bizi kahve içmeye çağırabileceğini söyledi,bu nedenle haftasonu onun ile de kahve içme fırsatım olacaktı.Havalar ısınınca daha çok olay olacaktır çünkü okul çıkışları ve haftasonları arkadaşlar ile buluşma şansımız oluyor.Takipte kalın🧸
35 notes · View notes
aspaldiko · 1 year
Text
Hani eski bir resme bakarken Hani yılları sayar da insan Hani gözleri dolar ya birden İşte öyle bir şey..
20 notes · View notes
kadinbakisi · 2 years
Text
Dilan Polat Ve Eşinin Eski Halleri, Engin Polat Ne İş Yapıyor?
Dilan Polat Ve Eşinin Eski Halleri, Engin Polat Ne İş Yapıyor?
Güzellik merkezi zincirlerinin kurucusu ve yöneticisi olan Dilan Polat, eşiyle lise sıralarında tanıştıktan sonra evlendiğini her fırsatta anlatıyor. O günlerden bu yana her ikisinde de birçok değişiklik olduğu görülüyor. Polat’ın yüzünde, başta burun estetiği olmak üzere birçok dolgu ve estetik müdahale olduğu biliniyor. Eşi olan Engin Polat’ta da bazı değişiklikler olsa da ergenlik günlerinden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
murat-o41 · 3 hours
Text
YAŞLI KOMŞUM VE KARIM (1)
Karıma bakıyorum. Şortunu çıkarırken, yavaşça muhteşem poposunu açığa çıkarırken izliyorum. Gergin ve taş gibi görünen harika kalçaları kapalı denilebilecek bir bikini tarafından gizlenmiş. Gömleği zaten çıkmış, yanında elbise yığını halinde ve büyük göğüsleri bikini üstü tarafından sımsıkı sarılmış. Verandadaki sandalyemde oturup içkimi yudumlarken, onun havuz kenarındaki şezlonga uzanmasını izledim.
Eşim Ayla, güzel bir kadındır. Koyu renkte akan saçları, yeşil gözleri ve yumuşak kadınsı bir yüzü var. Vücudu düzgün ve kıvrımlı hatlara sahiptir, eskilerden klasik bir aktris gibi… Büyük doğal göğüsleri, dümdüz bir karnı ve her gün, her gördüğümde eksilmeyen bir şehvet duygusuyla sarsıldığım dolgun kalçaları var. Onu muhteşem göğüsleri ve kalçalarıyla görmek, beni her defasında heyecanlandırmayı başarıyor.
Fiziksel olarak nefis bir kadın olmasına rağmen, eşim yapı olarak oldukça utangaç biri… Ayla'nın bastırılmış cinselliği onun aileden kaynaklı gelişiminin bir ürünü… Gerçekten üniversiteye kadar aşkı, fiziksel olarak cinselliği pek tanımamış, neredeyse hiç yaşamamış. Orta ve lise boyunca süren çirkin ördek yavrusu yıllarıyla ilgili birçok hikaye anlattı bana…
Ancak şimdi ona baktığımda, karımın böyle bir dönem yaşamış olması imkansız gibi görünüyor. Ayla iç yapısı olarak iyi niyetli, hümanist biri normalde… Fakat ayaklı bir seks spotu, bir uyarıcı ve gittiği her yerde farkında olmadan şehvet dolu bakışları üzerine çekiyor.
Aslında beni hayal kırıklığına uğratmakta üstüne yok. Böyle güzel ve seksi bir kadınla evliyim, ama ne kadar çekici olduğunu kabul etmiyor bir türlü… O kadar ısrar etmeme rağmen biraz daha serbest hareket etmeyi, biraz daha güzelliklerini sergilemeyi reddediyor.
Benim adım Timur. Ayla ve ben yirmili yaşlarımızın başındayız. Şehir merkezinde bir ticaret şirketinin finans bölümünde çalışıyorum ve Ayla da bir özel okulda öğretmen… Üniversitenin son sınıfında tanıştık ve birbirimize yıldırım aşkıyla tutulduk. Düğünümüz mezuniyetimizden sadece birkaç hafta sonra gerçekleşti.
İşlerimiz nedeniyle balayına çıkamamıştık. Bu yaz yurt dışındaki bir aile büyüğümüzün şehre yakın deniz kenarındaki dubleks yazlığında kalma şansımız oldu. İkimiz de çalışmaya devam ederken, aynı zamanda baş başa bir tatil yapabilmenin keyfini çıkarabiliyorduk. Mutluluğumuza diyecek yoktu.
Ben sıcak havanın rehavetiyle karımın güzelliklerini izleyip düşüncelere dalmışken, Ayla bir anda kalkıp havuza atladı ve üstüme yağan sularla beni şaşkına çevirdi. Sonunda diğer ucunda ortaya çıkana kadar bir süre yüzeyin altında bir balık gibi zarif bir biçimde yüzdü. Bahçemizde çınlayan kahkahalarla benim ıslanmış halime bakıyordu.
“Nerelere daldın öyle aşkım?”
“Yaramaz kız…” diyerek güldüm ben de… “Şimdi yanına geliyorum senin…”
Ayağa kalktım, içkimi masaya koydum. Gömleğimi çabucak çıkardım. Oldukça ortalama bir yapıda, 1.75 boyunda ve yaklaşık 75 kilo ağırlığındayım. Özellikle kaslı değilim, ama tam olarak bir dal da değilim.
Yüzmeyi çok seven ve balık gibi yüzebilen karımdan biraz daha az zarafetle, koca bir fok balığı gibi kendimi havuza atıverdim. Bu da büyük bir su sıçramasına ve Ayla'dan gelen bir kıkırdamaya neden oldu. Bir iki kulaçta karımın yanına gittim. Suyun içinde sarıldım. Islak dudaklarımız nazikçe kavuşurken birbirimizi aşkla öpmeye başladık.
“Yarın çalışmak istemiyorum.” diye bağırdı karım dudaklarını benden zorlukla kurtardıktan sonra… 
Narin su damlacıkları vardı dudaklarında… Pazarımız şimdiye kadar güzeldi, ama öğleden sonra saatleri bitiyor, hafta sonu tatilimiz hızla sona yaklaşıyordu. Onu tekrar öptüm,
“Ben de istemiyorum bebeğim.”
“İkimiz de işlerimizi ayarlayalım, kendimize bir gün daha ayıralım ne olur… Pazarlar yetmiyor bana..” Tam biz suyun içinde öpüşüp koklaşır, konuşurken gür bir ses yayıldı ortalığa…
“Hey millet!”
Komşumuz Burhan'dı seslenen… Ellili yaşlarda, kibar bir beyefendi. Oldukça iri, yaklaşık 1.95 boyunda kalın bir gövdeye sahip… Yaklaşık yüz kiloya yakındı. Hepsi kas değil tabi, fakat yaşına göre bir erkek için kesinlikle çok iyi durumdaydı.
Dost canlısı, neşeli biriydi, görünüşte zararsızdı. Karısı nadir görülen bir hastalıktan ölmüştü. Bir daha evlenmemiş, kabuğuna çekilmiş bir dul hayatı yaşıyordu. Bizimkine bitişik yandaki evde yaz kış tek başına kalıyordu ve biz tanıştığımızdan beri onunla iyi bir komşuluk ve dostluk ilişkisi geliştirmiştik.
Mahalle içindeki diğer her ev bir çitle ayrılıyordu. Fakat bir sebepten dolayı bizim evlerimiz arasında çit yoktu. İki evin arasındaki sınır çim kesimindeki belirgin bir değişiklikle ayrılmıştı ve evlerimizi sadece biraz uzunca bir çim şeridi ayırıyordu.
Burhan erken yaşta emekliye ayrılmıştı ve görünüşe göre hep evinde bahçesinde çalışıyordu. Bahçesinin dizaynı, çimlerinin durumu, rengarenk çiçekleri kusursuzdu.
“Hey komşum, nasıl gidiyor?” diyerek yanıtladım bize doğru ilerleyen adamı… Ayla içgüdüsel olarak suyun altına girdi. Olması gerekenden daha az giyinik olduğunu düşünüp utanmıştı mutlaka…
Komşumuz güneşten yanmış teniyle gülümseyerek geldi, elinde koca bir bahçe makası, alnındaki teri sildi. Çam yarması gibi büyük gövdesi öğleden sonra güneşinin ışığını kesintiye uğrattı, gölgesi üstüme vurmuştu.
“Of, sadece küçücük bir bahçe diyorum ama… Hiç bitmeyen işleri öldürüyor beni, yoruldum.” Ayla ve bana bakarak durdu.
“Ooh… Siz ikiniz bu havuzun tadını çıkarıyorsunuz ne güzel… Burada yaşayan son çift yaşlıydı, hiç kullanmamışlardı havuzu… Ama bakıyorum, siz çocuklar her zaman havuzdasınız.”
Yanlış değildi, suda epey zaman geçiriyorduk. Ben cevapladım gülümseyerek.
“Buz gibi kokteyl yapmıştı bize Ayla, sen de ister misin? Epey yorulmuş görünüyorsun…” Başını salladı,
“Buraya gelirken bir iki sohbet ederiz demiştim. Sizin havuz keyfinizi bölmeyi istemem. Bundan nefret ederim ama… Çok iyi olurdu doğrusu, zahmet olmayacaksa…”
“Saçmalama Burhan abi…” dedim adama, “Ayla bebeğim, bir kadeh de komşumuza getirir misin?” diye ısrar ettim.
Komşumuzun görmeyeceğini düşünerek suyun altında kıçını okşadım. Hafifçe kızardı. Anlamıştım, adamın yanında kalçasına dokunmamdan hoşlanmamıştı. Yine de,
“Tabii ki” dedi. “Hemen getireyim ben…”
Ayla yavaşça merdivenlerden yukarı çıktı. Çıkarken iri göğüslerinden su damlaları akıyordu. Karım biraz utangaç biriydi dediğim gibi, ama üzerindeki pembe ve iki parçalı bir bikiniydi. Burhan o güne kadar karımın vücudunu hiç bu derece çıplak görmemişti.
Burhan kibar bir erkekti, ama gördüklerinden hoşlandığı da açıktı. Ayla'ya bir iki kez baktığını ve pek de utangaç olmadığını fark etmiştim. Yine de normal karşıladım durumu… Çünkü Ayla’yı gören neredeyse her erkek aynı şeyi yapıyordu.
Karım hazırladığı içki kadehini ona verirken karıma ustaca ve aşağıdan yukarıya her santimini inceleyen bakışlarla baktı.
“İşte kokteylimiz…” diyen karım onun bakışları altında kızararak, fakat yine de pek rahatsız olmadığını ona gösteren bir tavırla kadehi uzattı.
“Teşekkürler güzelim…” Burhan hazırladığı içkiyi nazik bir tavırla kabul ettiği için karımın adamı terslemekten kaçınmaya çalıştığını hissettim.
Ayla tekrar suya atlayarak havuzda bana katıldı. Burhan da şezlonglardan birine oturdu. Biz suyun içinde, adam şezlongda bir süre daha içtik ve sohbet ettik. İçkisi bitince Burhan sonunda vedalaştı ve toplanıp bahçesine yöneldi.
O gecenin sonunda Ayla ile üst kattaki yatak odamızda sevişiyorduk. Karımın sulu şeftalisinin içine sokarken onbeş santimlik aletimi aç bakışlarla izliyordu. Beni içine alırken usulca inledi.
Misyoner pozisyonunda sevişmeye devam ederken aklıma öğleden sonra yaşadıklarımız geldi. İçten içe kıkırdayarak Burhan'ın şimdi karımın bacaklarını ikiye ayırıp zevkten kendinden geçmiş halini görebilseydi ne düşüneceğini merak ettim.
Komşumuzun karımı görme olayı aklıma gelince kısa bir panik yaşadım. Korkuyla sağımdaki pencereye baktım. Bizim yatak odası perdesi tam olarak kapalı mıydı acaba? 
Evimiz küçük bir yan avluya ve sonra komşu evin geniş yatak odası penceresine bakıyordu. Burhan’ın evinin yatak odası penceresi…
Bir sitede oturuyorduk. Evler birbirine çok yakın ve aslında birbirinin tıpkısıydı. Garip bir tasarım gibi görünüyordu, gizliliğe önem verilmemişti planlanırken… Anlaşılan kendi gizliliğini pek umursamayan ve evin içinde sere serpe dolaşmayı seven Burhan’la bir avuç garip görüntü değiş tokuş etmiştik.
Bir iki denemeden sonra yatak odamızın perdesini sürekli kapalı tutar olmuştuk. Evler arasındaki yakınlık da, görünürlüğün ötesinde bir de seslerin, konuşmaların yandaki evden duyulması sorunu yaratıyordu. 
Ayla orgazm sırasında çok yüksek sesle inler, hatta feryat ettiği bile olurdu. Burhan’ın onu kolayca duyabileceğinden emindim. Benim ağır başlı ve çekingen karımın, uzun sevişmeler sonucu kendini kaybettiğini ve bir fahişe gibi bağıra bağıra orgazm olduğunu öğrenmişti mutlaka adam…
Orgazm deyince komşumuzu düşünmeyi bıraktım ve karımı becermeye devam ettim. Fakat komşumuzun bizim sevişme seslerimizi duyduğunu düşünmek, gündüz bikinili karıma attığı bakışlar fena tahrik etmişti beni… Nitekim fazla dayanamadım. Karımın istek yüklü inlemeleri, vajinasının kasılmalarıyla bir anda içine patlayıverdim.
Ayla küçülen aletimle içinden çıkarken yavaşça sızlandı. Seks yaparken bir kereyle kalmıyordum. Karıma seri orgazmlar yaşatabilirdim, ama ne yazık ki, bu gece içimden gelmiyordu. 
Beraber yaptığımız ılık bir duştan sonra pijamaları giyip yatağa uzandık tekrar… Öğleden sonra olanlar tekrar aklıma geldi ve karıma dönüp sordum,
“Burhan'ın bugün sana nasıl baktığını fark ettin mi?” Ayla iç çekti,
“Of, yine mi? Her zaman insanların bana baktığını düşünüyorsun zaten…”
“Çünkü bakıyorlar canım… Özellikle yandaki komşumuz…” Kızardığını gördüm,
“Sanırım… Evet, biraz bakıyordu. Her zaman öğretmen kıyafetleriyle gördü beni… Bikinili görünce ilgisini çekmesi normal değil mi sence?”
“Tatlım… Bikinili gördüğü herhangi bir kadın değil, sensin… Senin harika, seksi bedenin… Zavallı adam… Evde yalnız başına, kadınsız… Seni bikiniyle gördükten sonra gidip otuzbir çekmiştir mutlaka…” Ayla muzip muzip güldü ve omzuma vurdu.
“Sapık…” dedi şaka yollu, “Pis sapık seni…”
20 notes · View notes
iinaniiel · 3 months
Text
//////
meral, liseden arkadaşım. akıllı kızdı, ta o zamanlardan yalnızlığı överdi. hiç yakın arkadaşı yoktu. sevgilisi de yoktu. aşkı yererdi.
arada sırada, canı çekerse, bir tek bizim eve gelirdi. türk kahvesi severdi, biz o zamanlar hep kola içerdik. kocaman salonumuz varken benim minicik odamda oturmak isterdi. yatağın, peteğe yakın ucuna bağdaş kurar, pencereden dışarıya bakarak hayatından ne kadar memnuniyetsiz olduğunu, geleceğinden umutsuz olduğunu anlatırdı. elinde gitarı, arada bir tıngırdatırdı. hep kahve fincanını ters çevirir, falda hep aynı şeyi görürdü ‘’bak yüreğim kararmış’’
diğerleri bunalım meral adını takmıştı ona. o da bilirdi bu takma ismi ama ses etmezdi. içten içe severdi bu ismi. öyle görünmek hoşuna giderdi sanki. emin değilim, ben hep öyle hissettim. sormadım ona. ona soru sorulmazdı çünkü. kalın, siyah hırkasına iyice sarınır, ellerini, sadece parmak uçları görünecek şekilde içeri çeker, bir şey anlatmak ister gibi bakardı.
lise bitip de şehri terk ettiğimde, bana mektup yazmıştı meral. ilk yıl kazanamamıştı üniversiteyi. tam yedi mektup yazdı bana. hepsi karamsar, hepsi küskün… bir yandan yeni bir hayatım olduğu için sevinirken bir yandan suçluluk duyardım. gözden ırak gönülden de ırak olur ya, zamanla çıktı hayatımdan meral.
birkaç ay önce, sevgilim maça gittiği için evde sıkılıp, bir filme gittim. tek başıma filme gitmem pek, o gün öyle oldu. salona girip en yakınımdaki kişiyle iki koltuk boş bırakarak izledim filmi. ara verildiğinde ön, çaprazımda oturan birinin bana baktığını fark ettim. o’nun meral olduğunu fark ettiğimde ‘’allahım ben de mi böyle yaşlanmış görünüyorum’’ diye geçti içimden. bencilceydi belki ama ilk bunu düşündüm.
ağır ağır yanıma geldi, koltuğu açıp oturdu. sarılmak istedim ben, ama o eliyle şöyle bir yüzümü tuttu, uzun uzun baktı. sonra da’’hadi kalk bir şeyler içelim, film pek iyi değil zaten’’ dedi.
hemen topladım eşyalarımı, çıktık. heyecanla, istanbul’da ne işi olduğunu, ne zamandır burada olduğunu, neler yaptığını sordum ona. yine sessiz durdu bir süre, ‘’önce bir içki isteyelim de konuşuruz nasılsa’’ dedi.
içkiler gelene kadar masadaki peçeteleri, minik vazoyu, içindeki beş dal papatyayı evirip çevirdi. içkiden ilk yudumunu alınca ‘’hiç değişmemişsin’’ dedi ilk önce. içimde bir rahatlama hissettim önce, sonra kızdım ona. hakaret miydi bu iltifat mı anlayamadım. bu kız ne zaman dolambaçsız konuşacaktı.
ben hızla hayatımı özet geçerek, onunkini dinlemek istediğimi söyledim. ilk kez, beni uğraştırmadan, sanki odamdaki yatağın ucunda oturmuş da fal kapattığı fincanın soğumasını bekler gibi başladı anlatmaya
‘’bugün hastanedeydim. aslında bakarsan son bir buçuk aydır ordaydım. hani hep ölmekten bahsederdim ya, ölmek kolaymış be, ölümü beklemek zoruymuş.
dur olmadı böyle, sondan başlanmaz. başa döneyim, biliyorsun ankara’ya gittim üniversite için. tam bana göre bir şehirdi aslında. yalnız kalmak için dünyanın hangi şehri en idealdir deseler, ankara derim. öyle severim. ilk üç yıl aynı lisedeki gibiydim. tek eksiğim senin gibi biriydi. ilk kez seni sevdiğimi fark ettim biliyor musun, komik. ama söylemedim sana işte, bilirsin söyleyemem böyle şeyleri. o sıralarda serdar diye biriyle tanıştım. aşk kaltaktır derdim ya, kaltakmış. beni düşünsene bir adamın peşinden dünyayı dolaştım. okulu unuttum, kendimi unuttum, dünyayı unuttum. varsa yoksa serdar. kendime aynada bakmadım o zamanlar. aslında baktım, ruj bile sürdüm hatta. ama başka biriydim. hani sen ilk aşkını anlatırken klişeleri kullanıyorsun diye kızıyordum ya sana, klişenin dibine vurdum.
uzatmayayım daha fazla. sonunda istanbul’a geldik. zaten doğru düzgün paramız da yoktu. sokaklarda müzik çalarak kazanıyorduk paramızı. bazen de orda burada çıkıyorduk işte. tünelde bir ev tuttuk. bir oda bir teras. köpek bağlasan durmaz. ama güzeldi be. daha kötülerinde de kaldık. altı yıl aynı adamın yüzüne baktım. her bakışımda nasıl olur da daha önce fark etmem dediğim güzellikler gördüm.
neyse, yine aynı konulara girmeyeyim. bir akşam eve döndüm. kapıyı açtım, kapımız direkt terasa açılıyor. tırabzana oturmuş bana bakıyordu. gülümsedi, ellerini iki yana açtı, sen güzelsin hayat değil diyerek geriye bıraktı kendini. ‘’
meral öyle bir söyledi ki bunu, sanki ‘’eve girdim, sular kesikti’’ der gibi. göğsüm hızla inip çıkmaya başladı, ellerim titredi, nefes almakta zorlandım. böyle bir hastalığım vardır benim, meral de bilir. hemen su uzattı bana. hafifçe gülümsedi, saçımı gözümün önünden çekti. adamla ilgili hissettiklerini anlatırken ilk kez onun ağzından böyle şeyler duyduğum için zaten heyecanlanmıştım. aniden bunu söyleyince allak bullak oldum. sadece ‘’sonra?’’ diyebildim. sanki sonrasını anlamamışım gibi.
‘’o kapının önünde ne kadar kaldım bilmiyorum. demek ben hayata tutunmak için serdar’a yapışmışken o yavaş yavaş kopuyormuş. ve bana hiçbir şey söylememiş. çok kızdım ona. inip bakmadım bir süre. bir bağırış sesi, beni kendime getirdi. ağır ağır indim beş katı, apartman kapısı sıkışmıştı yine, zorlandım açarken. başında birileri vardı, ambülâns yolda dediler. ölmedi adam. tam kırk üç gün daha yaşadı. yaşamak denirse buna.
hiç ağlamadım, öfkemden sıra gelmedi kedere. ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul. ama ben vardım, ben varım sanıyordum.
diyeceğim o ki, gözyaşı dökmedim belki ama her yerim kanadı günler boyunca. her fotoğraf, her şarkı, her anı kanattı beni.
neyse, bir içki daha içer miyiz?’’
‘’şimdi ne yapacaksın, nerde kalıyorsun, bana gel, bir şeye ihtiyacın var mı’’ gibi şeyler söyledim. muhtemelen ben bunları söylerken onun kafasının içinden kamyonlar geçiyordu. ‘’yapılacak işlerim var, kalkalım’’ dedi. hesabı ödemek için uzandım, elime sertçe vurdu. cebinden buruş buruş olmuş paralar çıkardı. geriye beş lira ve birkaç bozukluk kaldı elinde. paraya baktım, bakarken yakaladı. gülümsedi. telefonunu istedim. verdi. benimki hala vardı onda. bir kere bile aramamıştı ama. söyledim bunu, güldü. ‘’sen de bir kere bile telefonunu değiştirmemişsin be kızım’’ dedi.
ayrılırken sarıldı bana. ‘’arayacağım seni, bir sonraki içkiler benden olacak’’ dedim. ‘’ara’’ dedi. anlattıklarında bazı boşluklar vardı. atlamış mıydı, unutmuş muydu bilmiyorum. uzun uzun sessiz kalıyordu anlatırken. yol boyu bunları düşündüm. tam apartmanın kapısını açarken bir cümle patladı kafamda
‘’ ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul’’
ellerim titreyerek telefona sarıldım. m harfi ne kadar uzaktaymış. buldum, aradım. bir kadın çıktı, ‘’meral’’ dedim. ‘’yanlış sanırım ben selin’’ dedi. sesi meral olamayacak kadar neşeliydi.
//////
34 notes · View notes
Text
Flörtöz Üvey Annemle Sikişmelerimiz! (3) (Umut 27 Y., İstanbul)
Akşam oldu, ailece yemek yerken annem lafa girdi. Babama, dernekteki Leyla adlı arkadaşının tanıdığı bir şirketin Bursa'da yapılacak olan işe alım mülakatından bahsetti ve beni o mülakata sokmayı düşündüğünü, birlikte gidersek Leyla'nın bana referans olabileceğinden falan bahsetti. Ayrıca mülakat sürecinin de yaklaşık 3 ila 5 gün olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi. Babam da birkaç genel sorudan sonra olumlu buldu ve "Olur tabii, çok iyi!" dedi. Annem konuyu detaylandırdıkça, birlikte evden uzaklaşıp sevişme fırsatı olduğunu anlamam zor olmadı zaten. Konuşulanları dinledikçe sevincim içime sığmıyor, heyecandan deliriyordum. Şimdiden kafamda bin türlü fantazi gelişiyordu.
Ertesi gün sabahtan annemle valizlerimizi hazırlamış, yola çıkmaya hazırdık. Babamdan arabanın anahtarını, ruhsatını aldık ve sabah saat 10:00 gibi yola çıktık. Arabaya binince içimizdeki şenlik havası, gülüşmelerimiz ve radyoda çalan keyifli şarkılar... Hayatımızın en tatlı birkaç gününü yaşayacağımızdan emindik. Lafa annem girdi, "Nasıl, sürprizim hoşuna gitti mi?" dedi kahkaha atarak. "Anne sen var ya, hayatımdaki en tatlı şeysin. Şu birkaç günün film gibi geçeceğine eminim. Benim de sana sürprizlerim olacak!" dedim. "Ooooo, sabırsızlanıyorum açıkçası. Bahsettiğin filmin fragmanı sanırım dün banyoda çektiğimiz kısımdı, haa?" dedi ve kocaman bir kahkaha daha attı.
Çevre yoluna çıktık, konuşup gülerek, şarkılar söyleyerek ilerliyorduk. Yolda bir dinlenme tesisinde mola verip, açık havada güzel bir kahvaltı yaptık. Ağaçlık tenha bir alan görünce oraya doğru yürüyüp ağaçların arkasında biraz öpüşüp sarıldık. Arabaya tekrar binip yola devam ettik. Uzun zamandır baş başa kalamayışımızın ve birbirimize dokunamayışımızın acısını çıkarıyor, sürekli sarılıyor öpüşüyorduk. Liseli aşıklara dönmüştük. El ele her tutuşmamız hemen bir öpüşmeye, her öpüşmemiz bir sevişmeye dönüşüyordu kendiliğinden.
Bursa'ya gitmek zorunda değildik ve bizi çok az insanın görebileceği, tenha sakin ve romantik bir ortama gitmeye karar verdik. Bu tanıma en uygun yerin Abant olduğu konusunda karar kıldık. Hedefimiz belirlenince bir an önce oraya ulaşabilmek için daha fazla gaza yüklendim ve 2,5 saat geçmeden Abant'a ulaşmıştık. Bir turizm danışma bürosundan oteller hakkında bilgi aldık. Tenha bir dağ oteli seçtik. Dağlık ormanlık bir bölge olduğundan hava bayağı serindi ve otelin sıcak yüzme havuzu vardı. Otele ulaşıp yerleşmemiz yaklaşık bir saatimizi aldı.
Panoramik pencereden sisli orman manzarası bizi kucaklıyordu. Hava kapalı ve camlardaki çiğ tanelerinden dolayı flu bir romantizm odayı sarmıştı. Otel servisinden iki kahve sipariş ettik. Odadaki müzik yayınından romantik bir piyano dinletisi açtık, odadaki ikili koltuğu camın önüne çekip, ellerimizde kahveler, sarmaş dolaş oturup sisli orman manzarası seyrediyorduk. Havanın serinliğinden birbirimize iyice sokulmuştuk. Tenlerimizin ısısı birbirine geçiyordu tatlı tatlı. Yakaladığımız bu birkaç günlük romantik fırsatın bulunmaz değerde olduğunu biliyor ve her saniyesinin tadını sindire sindire çıkarıyorduk.
Gözlerden çok uzakta annemle yalnız kalıp özgürce birbirimize dokunmak çok heyecanlıydı. Annem başını göğüme koymuş, ben onun yüzünü ve saçlarını okşuyordum. Gençliğinden, eski hayallerinden, hayatta başaramadıklarından, içinde gizli saklı kalmış her şeyden usul usul bahsediyordu. Ben de küçüklüğümden beridir kendisine beslediğim tuhaf aşkı, onu ne kadar sevdiğimi, onunla ilgili kurduğum hayalleri, komik anıları anlatıyordum. Birbirine yeni açılan iki sevgiliden farksızdık. Gözlerden çoook uzaklarda tamamen özgürdük. Zamanımız, bedenlerimiz, ruhumuz birbirimize aitti ve bu çok tatlı sarsıcı bir rüya gibiydi. Dudak dudağa konuşurken, bir yandan da birbirimizi okşuyorduk. Ellerim saçlarında geziyordu, yüzünü, göğüslerini, boynunu okşuyordum. Konuşmakla sevişmek arasında bir yerlerde geziniyorduk. Çok tatlı ve ıslak bir sohbetti. Tatlı bir şımarıklıkla eteğinden sıyrılan bembeyaz pürüzsüz bacağını bacaklarımın arasına sokuyor, pantolonumun üstünden kasıklarımı okşuyor, dudaklarını kulağımda gezdirerek fısıltıyla konuşuyordu.
Saatlerce bu şekilde tatlı tatlı sevişip konuşarak, kahveler, şaraplar içmiş iyice çakırkeyif olmuştuk. Kafamı eteğinin içine daldırıp tangasını dişlerimle sıyırarak çıkarıp, amına küçük öpücükler ve ısırıklar kondurmamı tatlı gülüşmelerle izlemişti. O da üzerimdeki boxeri kasıklarımı okşayarak, küçük öpücüklerle, şarap kokan sıcak nefesiyle gıdıklayarak sıyırmıştı aşağıya. Kucağıma kayıp sımsıcak yumuşak kalçalarıyla sikimin üstünde kıvranmaya ve memelerini yüzüme bastırmaya başladı. Ellerim en kuytu yerlerinde gezinirken ağzım memelerinin ve teninin tadıyla doluydu. Çok ıslak ve duygu dolu öpüşüyorduk. Teninin her yerini tenime bastırdıkça bastırıyor ve sessizce inliyordu. Odada okşamalarımızın ipek hışırtısı ve piyano sesi vardı. Vücudunda öpüp yalamadığım yeri kalmamıştı. Kendimizden geçmiş bulutların üstünde uçuyorduk adeta. Bu aşk dolu duygu dansıyla kucak kucağa tamamen spontane sevişiyorduk.
Kaskatı kesilmiş yarağım, iyice ıslanmış ateş gibi yanan amına ne zaman daldı bilmiyordum. Saatlerce bu Med-Cezir'i andıran aşk etkisinin kollarında dalgalanan bir deniz gibi seviştik. Birbirimizin ismini kulaklarımıza fısıldayarak, sımsıkı sarılarak aynı anda boşaldık. İçine sıcak sıcak boşaldıktan sonra sımsıkı sarılarak, birbirimizin tenini soluyarak uyuduk bir süre. Kendimize geldiğinde güneşin çoktan battığını ve akşam olduğunu henüz fark edebilmiştik.
Yaşadığımız tarifsiz romantizmin, doyurucu sevişmenin ve uykunun ardından çiçek gibi olmuştuk ikimiz de. Aynı zamanda kurt gibi acıkmıştık. Giyinip otelin restoranına indik. Çok şık olduğu kadar romantik ve natürel bir ortamdı. Uzun bir yemek faslından sonra yan salondan gelen müzik sesine doğru ilerledik. Karaoke partisi vardı, ilgimizi çekti. İnsanlar sırayla sahneye çıkıp acemice şarkılar söylüyorlardı. Gecenin ilerleyen saatleriyle beraber herkesin alkol seviyesi iyice yükseldiğinden çok eğlenceli bir ortam vardı. Animatörlerin iyice coşturduğu konuklar içerisinde, ayakta uluorta öpüşen, sarılan bir sürü sevgili vardı. Bizim de ortama adapte olmamız uzun sürmedi. Annemle apaçık bir sevgili gibi davranıyorduk.
Üzerindeki kısacık eteğinden gözüken baldır bacak halleri, cömert dekoltesinden taşan memeleriyle çoğu kişinin kaçamak bakışlarının hedefiydi. Ve sürekli kollarımın arasında öpüp okşadığım bu harika kadınla gurur duyuyordum. Bana imrenerek bakan diğer erkekleri deli edecek kadar öpüp okşadım. Yanlarındaki sevgililerine rağmen bize bakan adamları iyice kıskandırmak için uzun uzun öpüyordum annemin dudaklarını, ağzıma soktuğu dilini doya doya emiyordum elim kalçalarındayken. Sanırım salondaki en ateşli ve umursamaz çift biz idik. Üvey anne - oğul olduğumuzun bilinmiyor olmasının verdiği rahatlıkla iyice şımarmış birbirimizi öpücüklere boğuyorduk. Toplum önünde ilk defa sevişmenin yarattığı tuhaf heyecan bambaşka azdırıyordu bizi. Alkol, ayak üstü öpüşmeler ve yiyişmelerle iyice azdığımızdan daha fazla dayanamayıp, gece saat 03:00 gibi kendimizi odamıza zor attık.
Odaya çıktığımızda annem kahkahalar atıp sendeliyor, kollarımda ayakta tutmaya çalışıyordum. Bağıra bağıra beni ne kadar sevdiğini haykırıyor, ellerini ellerime kenetleyerek dudaklarıma dudaklarını yapıştırıp öpüyordu. Yatağa uzatıp üzerindekileri çıkardım birer birer. Halen gülüp kahkahalar atarken, bir yandan da şarkılar söylüyordu. İkimiz de çırılçıplak olunca onu kucaklayıp, sıcak su ve köpükle hazırladığım mis gibi kokan küvetin içine soktum. Suda kollarımın arasında yüzerken kocaman memeleri suya batıp batıp çıkıyordu ve sikim kalçalarının arasında, bacaklarının arasında kayıp duruyordu hareket ettikçe. Kucağımda oynaşırken enseni boynumu emerek öpüyordum. Kaymak gibi pürüzsüz tenini doyasıya tadıyordum dilimde ve dudaklarımda. Memelerini avuçlamış deli gibi sıkıyordum. Kucağımdayken kıçını sağa sola oynatıp kahkahalar atarak eğleniyor mıncıklanmanın tadını çıkarıyordu doyasıya. Sikim kıçının arasında, bir elimle amını avuçlamış parmağımı daldırırken diğer elimle memelerini mıncıklıyordum. Arkadan yüzümü boynuna yapıştırmış boynunu emiyordum ve morarmaya başlamıştı.
"Sik beni aşkımmm. İstediğin kadar sikebilirsin beni. Her yerimi doya doya sik!" diye bağırıp kahkahalar atıyordu. Kucağımda iyice doğrulup kalçalarını eliyle aralayıp kazık gibi olmuş sikimi iyice yerleştirdi araya. Ben de alttan sıkıca iterek amına bir hamlede soktum yarrağımı. Köküne kadar girince kahkahaları azgın inlemelere ve bağırmalara dönüştü. Dağ başında bir otel odasında yalnızdık ve çok özgürdük. Annem bağırarak haykırarak inleyerek doya doya siktirdi kendini bana o küvetin içinde. Sikim içindeyken, adımı haykırarak, kasıla kasıla orgazm olurken, inip kalkışlarından su küvetten taşıyor, banyoda yankılanan zevk çığlıkları odaya, odadan da otelin koridorlarına yansıyordu. Balayı çifti gibiydik aynen. Ama ben halen boşalmamıştım ve dimdik duruyordu sikim.
Kucaklayıp çıkardım küvetten ve yatağa fırlattım. Orgazm manyağı olmuş bir halde yatakta sırt üstü uzanmış geriniyordu gülerek. Üzerine ata biner gibi binerek, memelerini avuçlayıp birbirine bastırdım. Sikimi arasına sokup gidip gelmeye başladım. Annemin de çok hoşuna gitmiş, memelerinden ağzına doğru uzanan yarrağımı her gelişinde yalamaya çalışıyordu. Bir süre daha memelerini siktikten sonra üzerinde dört ayak olup yarrağımı ağzının üstüne getirdim. Tam öpüp yalamaya başlayınca sikimi ağzına soktum ve kasıklarım yüzünü kapatacak şekilde üzerine yattım. Sikim gırtlağına kadar girmiş, annem zor nefes aldığı halde zevkten deli olup, kalçalarımı avuçlamış sikimi daha çok sokmaya çalışıyordu. Amını siker gibi bastırıp duruyordum ağzının derinliklerine. Annem iyice kudurmuştu, kalçalarıma iyice geçirmişti kırmızı ojeli tırnaklarını. Annemin pembe dudaklarını, ağzını dilini sikmeye bayılıyordum. Bu deli hazza daha fazla dayanamayıp ağzının en derinlerine deli gibi boşaldım. Annem hepsini yuttu büyük bir iştahla.
Üzerinden kalktığımda nefes nefese kendimize gelmeye çalışıyorduk ve zevkten çınlıyordu her yanımız. Tüy kadar hafiflemiş ve mutluyken, o serin otel odasında pikenin altına girip, sımsıkı sarılarak yattık. Odanın penceresinden, dışarıda yapılan bir kutlama için atılan havai fişeklerin ışıkları içeriyi arada bir aydınlatıyordu. Sabah geç saatlere kadar birbirimize sarılıp, öpüşüp koklaşarak, sıcacık uyuduk :)
[Umut]
81 notes · View notes
siyahkelebek4556 · 3 months
Text
BENİM GÖZÜMDEN BİR GENÇ KIZIN GİZLİ DEFTERİ-3
Bu kitapta Serra hayata yeni yeni adım atıyor yani kararlar vermeyi ve ayrılıkları öğreniyor ayrıca yeni bir ülke de tanıyor.
Bu kitap beni daha çok ağlatmıştı çünkü Serra ilk aşkı Cüneyt'in başka bir kız arkadaşı olduğunu öğrenmişti yani cüneyt ikisini de idare ediyordu bu benim kalbimi çok acıtmıştı. Karar vermeye gelicek olursak Serra lise son öğrencisi olduğu için artık lise son öğrencisi ( tam olarak hatırlayamıyorum lise 3. Sınıf öğrencisi de olabilir) olduğu için meslek konusun da karar vermesi gerekiyor ilk başta karar veremesede sonra turizme karar veriyor. Sonra bir kompozisyon yarışmasını kazandığı için Atatürk'ü tanıtma amacıyla ülkeleri geziyor.
Kitabı çok sevdim her sayfası bir şeyi anlatıyordu. Hepinize öneririm.
Görüşürüz🌸🍰🌸
4 notes · View notes
benmisim · 5 months
Text
dizinin amsalak meriç’i ertuğrul’a dayanamıyorum tez zamanda çıkar umarım diziden. fragmandaki kıvılcım-ertuğrul sahnesi de umarım ömer’in halüsinasyonu falandır.
alev tam bir kaşar. “ben hiçbir şey yapmadım, kendisi geldi boşanıcam dedi”, “ben ayartılan kişiyim burada” falan diyor. ablacım tamam bu iş karşılılıklı, tek sorumlu sen değilsin, sen adamı zorla ayırmadın karısından, ama kalkıp çevirdiğin onca alavere dalavereden yaptığın onca taktikten sonra ben hiçbir şey yapmadım deme yani. rüzgar’ı sırf bunun için kullandın, ama çıkıp “seni sevmeye çalıştım, denedim” falan diyorsun hasssktir oradan yani. böyle masum ayaklarına yatmalar falan düz kaşarlık. seni severdim ama çizdik üstünü kfkvkf
alev apo aşkı bana geçmiyo (evlenmeye karar vermek sizin yaşınızdaki insanlar için bu kadar kolay olmamalı, liseli gibi üç beş görüşme üzerine her şeyi bırakıp evlenelim demek olmuyor, daha ne kadar tanıyosunuz birbirinizi) ama izlemesi keyifli olacak. hemen ilişkilerinin ilk bölümünden o sinyali aldım. apo su içmeye giderken alev bana da getirir misin diyince apo’nun dumura uğraması :D sizden nasıl eli yüzü düzgün bir çift olabilir allaaşkına ya adam daha bi su vermeyi garipsiyor glgkgk sonra dini nikah muhabbeti falan. olmuyor abicim olmuyor hiç uymuyorlar işte.
neyse lütfen ömer ölmesin kıvılcımla barışsınlar ertuğrul da göt olsun yallah başka kapıya.
3 notes · View notes
geceninisigi07 · 10 months
Note
Peki hangi tür kitaplar okuyorsun
vallaha karışık ya polisiye asker zaten favori
böyle sihirli şeyler ne bilim pek okumam bilim kurgu diyordunuz galiba
böyle genç aşıklar yani 17 yaşlarında aşık oluyorlar felan yani lise aşkı gibi yada ne bilim böyle şeyler beyza alkoç bu tarz yazıyor genellikle onu baya seviyorum öyle işte
3 notes · View notes
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Tuttu Fırlattı Kalbimi - Gökçe - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop)  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=SIIsLTFT_AU Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Tuttu Fırlattı Kalbimi - Gökçe - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop) Bm    A    G    F#   D    Em    G    F# Bm                                     G             Aşkı çabuk söndü beni pabucunun ucuyla A#m                   Bm Eze eze geçti ve gitti                           G                         A#m      Bm Geri sardığı hep aynı sahneyi oynadık durduk                     G                                     A#m                     Bm Keyfince arada bir canı cananı ama hiç kimsesi oldum                               G                         A#m                 Bm                 Çok yoruldum, bi sağa bi sola yalpalandım durdum                          Bm  A  G  F# Onu görünce teslim oldum   Bm Bir kere, iki kere, üç kere, dört kere, beş kere     Bm                 A             G                   F# Tuttu fırlattı kalbimi ezdi üstünü çiğnedi D              Em               G               F# Zamanla geçer dedi zamanla zamanla Bm                    A          G                   F# Tuttu fırlattı kalbimi ezdi üstünü çiğnedi D              Em              G              F# Zamanla geçer dedi zamanla zamanla Gökçe (şarkıcı) Genel bilgiler Doğum adı Gökçe Dinçer Doğum 9 Eylül 1979 (44 yaşında) İstanbul, Türkiye Tarzlar Pop rock • Alternatif Meslekler Şarkıcı-şarkı yazarı • Baterist Etkin yıllar 2007-günümüz Müzik şirketi Pasaj Müzik Gökçe Dinçer Gençer ya da bilinen adıyla Gökçe (d. 9 Eylül 1979, İstanbul), Türk şarkıcı-şarkı yazarıdır. İlkokul yıllarında piyano ve bateri öğrendi. Üniversite yıllarında çeşitli amatör gruplara solistlik yaptı. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat & Kültür Yönetimi Bölümünden mezun oldu. 2 yıl boyunca bir reklam şirketinde çalıştıktan sonra hayatına müzisyen olarak devam etme kararı aldı. Üç kadından oluşan The Eva Band ile bateri çalmaya başladı. Yaklaşık iki sene kadar çeşitli şehirlerde konserler verdi. Gökçe, 2007 yılında ilk albümü Böğürtlenli Reçel ve 2009 yılında Beş Kuruş Yok adlı albümlerini çıkardı. Bu albümlerden "Aradım Seni", "Vay Be Ben Neymişim", "5 Kuruş" ve "Anladım Ki" Türkiye çapında hit oldu. Temmuz 2011'de "Tutti Frutti Te Kelas" adında bir çingene şarkısından uyarlama "Tuttu Fırlattı" şarkısı ile Türkiye resmi şarkı listesinde 1 numara oldu ve bunu başaran tek rock şarkısı olmayı başardı.[kaynak belirtilmeli] Aynı zamanda YouTube'da en çok izlenen Türkçe kadın müzik videosu rekorunu kırdı.[1] Ocak 2012'de üçüncü albümü Kaktüs Çiçeği'ni çıkardı. İlk video klibi "Ne Yapardım?" sanatçının en büyük hitlerinden biri hâline geldi. Son olarak "Oh Olsun" adlı şarkısını kliplendirdi. 2012 yılında yükselen başarı grafiği ile Altın Kelebek Ödülleri'nden "En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı" seçildi. Azerbaycan'da düzenlenen The First 2012 ödül töreninde "Yılın Pop Sanatçısı" ödülünü aldı.[2] Yine 2012'de Pınar Kido'nun reklam yüzü oldu ve reklamın yarışması sanatçının hit şarkısı "Tuttu Fırlattı" üzerine yapıldı.[3] Daha sonra Matruşka albümüyle birlikte Beata Palya'ya ait Transilvania film müziği "Tchiki Tchiki" şarkısından uyarlama "Çık Çık Hayatımdan" şarkısına çekilen klibiyle 2014 yılında yeniden televizyonlarda yerini aldı. Hayatı ve kariyeri 1979–2007: İlk dönem ve kariyerinin başlangıcı Müzisyen bir babanın kızı olan Gökçe,[4] 9 Eylül 1979 tarihinde İstanbul'da doğdu. Müzik hayatına ilkokul yıllarında aldığı piyano dersleriyle başladı.[5] O yıllarda Konservatuvar Piyano Bölüm Başkanı Ergican Saydam'dan özel dersler aldı. Ortaokul yıllarına geldiğinde babasından gitar öğrenmeye başladı. Lise son yıllarında, şarkı sözleri yazmaya ve besteler yapmaya başladı. Gökçe, müziğin yanı sıra Şahika Tekand Tiyatro Okulu'na giderek 2 yıl oyunculuk dersleri aldı. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat & Kültür Yönetimi Bölümünü kazanan Gökçe,[5] bir yandan okuluna devam ederken diğer yandan müzik gruplarında şarkı söylemeye ve davul çalmaya başladı. Üniversiteden mezun olduktan sonra 2 yıl bir reklam şirketinde sanat yönetmeni olarak çalıştı. Bu süre içinde bir de kız grubu kuran Gökçe artık grubuyla konserler verip, bazı mekânlarda da sahne alıyordu. Aynı dönemlerde tamamıyla müzik yapmaya karar vererek sanat yönetmenliğini bıraktı ve 3 bayandan oluşan grubuyla davul çalmaya başladı. 20 yaşından beri yaptığı besteleri ve birikimlerini bir albümde toplamaya karar veren Gökçe, prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenen Alen Konakoğlu ile stüdyo çalışmalarına başladı. 2007 senesinde Bora Yeter'le tanışan Gökçe, aynı dönemde Bora Yeter vasıtasıyla tanıştığı yapım firması Pasaj Müzik'le anlaşarak ilk albüm çalışmalarına başladı.
0 notes
baybaykus · 1 month
Text
Prof İbrahim Öztürk Den
Erdoğan dizilerinde artık çocuklar analarına yürüyor....
Bu filmleri dünyaya satıyorlar.
"Aman Türkle evlenme, herkes birbirini zikiyor" diye dillere düştük.
* Ömer diye bir dizi var....
dizide herkes çaprazlama diğerinin karısına kzına yürüyordu. Sonunda olan oldu ve dizinin en örnek, en düzgün karakteri olan Cami imamı da, meğer lise aşkı olan, arkadaşının karısına yürümeye karar verdi. Arkadaşı yanına, kendisi de evli.
* Yine Aldatmak adlı bir dizi var. Halkımız seyrettiği için olacak orada da herkes birbirinin karısına kızına yürüyor. Derken olan oldu, evin oğlu, genç ve güzel üvey annesine yürümeye karar verdi. Mutsuz genç annenin de gözü oğlanda.
Ama bu genç kadına bir de adamın eski eşinin erkek kardeşi de vuruk durumda.
Annelerine yürüyen evlatlar,
Arkadaşının karısına yürüyen imamlar.
Bunların hepsi Recep'in şerefsiz RÜTÜK'ü ile, Recebin yönettiği ülkede oluyor.
CHP döneminde bir dindar böyle bir rolde gösterilse, "ailemiz bozuluyor, dini değerler aşağılanıyor" diye yer yerinden oynardı.
CHP şu durumu değerlendirmiyor, gündemin almıyor. Yer yerinden oynatılır. Ama kim yapacak.
Para karşılığı analarını satan dinci medyadan, Diyanetten, STK'lardan da tek bir ses çıkmıyor.
Recep, "ben zalim ve gaddar emperyalizmimi yürüteyim de zikin birbirinizi, baan ne dininizden, imanınızdan" diyor.
Aynen böyle diyor.
Bunlar böyle şerefsiz adamlar.
Kemiğini kapan, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp, bir duvarın dibine kaçıyor.
Nasıl bir ülke, nasıl bir yalan medeniyet.
0 notes
Text
Son birkaç yıldır iyice idrak ettiğim ve hep de dile getirdiğim bir şey var: Hayatta ne olacağı belli olmaz.
Ne evlilikler gördüm 25 yıl sonra biten.
Aldatmalar, iftiralar...
Hiç ummayacağın, ailecek görüştüğün insanlar...
O yüzden diyorum ki birinin doğru kişi/hayatının aşkı/the one olduğunu ancak ve ancak ölüm döşeğinde anlayabilirsin.
Çünkü 60 yaşında insanlar yaşıyor bahsettiğim olayları.
Bir ömür beraber geçmiş, çocuk sahibi olmuşsun, arada hastalıklar, kazalar, iflaslar vs atlatılmış.
Çocukların büyümüş, anne baban vefat etmiş.
Ve bitiyor yani, bir şey oluyor ve bitiyor.
Bana inanılmaz geliyor bu noktada hayatına yeni baştan devam edebilmeyi başaran insanlar.
Ama yapan yapıyor.
Kaldı ki evlendiğin veya ömrünün en uzun ilişkisini yaşadığın insan her zaman "doğru kişi" olmayabilir.
Belki evet bir şekilde alışkanlıktan vesaire, geçinip gidebiliriz. (allah korusun ya lütfen böyle birisi olmayayım :( )
Ama atıyorum 20 sene önceki 2 yıllık ilişkimde yaşadığım mutlulukları yaşamayacağım belki hiç bu kişiyle, 30 yıl boyunca.
Hangisi "doğru kişi"?
Hangisi "hayatımın aşkı"?
Bunu ancak ve ancak artık hayatının son anlarına yaklaşırken bilebilirsin.
İnsan sürekli değişim halinde, sürekli.
87 yaşındaki dedemin bile 5 yıl öncesine göre bazı fikirleri farklı artık.
Dolayısıyla aslında ilişki de sürekli değişim halinde, aradaki aşk da, duygular da değişim halinde.
İlişkilerin de mevsimleri var, uzaklaştığın dönemler var, yakınlaştığın dönemler var.
Kimi zaman koptuğun ve sonra bir araya geldiğin dönemler var, sürekli bir devinim.
O yüzden aslında her yeni bir gün uyandığında karar veriyorsun bu kişiyi hâlâ seviyor muyum diye.
O yüzden "doğru kişiyi buldum, tamammm o zamann" diye kenara çekilmek diye bir şey yok :d
Sürekli karşılıklı uğraşmak gerekiyor "doğru kişi" olmaya devam edebilmek için.
25-35 yaşında insanların "hayatımın aşkı" kararını vermeleri hiç gerçekçi değil.
40 yaşında insanlar başkalarına aşık olup ülke değiştiriyor.
Ben 33 yaşındayım, neler neler gördüm.
Ne büyük aşklar bitti, ne "asla yürümez" denilen ilişkiler yürüyor...
Bir kısmını kendim yaşadım, büyük kısmına şahit oldum.
Benim lise sevgilim örneğin, hakikaten dillere destan bir oyunculuk performansı sergilediği için bütün okulun falan bildiği herkesin konuştuğu güya "yüzyılın aşkı" vardı aramızda.
2 yıl boyunca şiirler, ancak filmlerde olabilecek romantik jestler, 5 dakika pencereden göreyim diye evimin önünde beklemeler vs...
Herkesin "kesin evlenirler" dediği bir çifttik.
Sonrasında ne oldu?
Herkesin "ohaa inanmıyorum abc ve xyz ayrılmışşş" dediği çift olduk:d
15 yıldır konuşmuyoruz bile, belki görsem tanımam.
"Bir daha asla kimseyi sevemem" dedim, aşkından ölüp bittim, yataklara düştüm gerçek anlamda.
Ne oldu?
Bir daha aşık oldum, bir daha sevdim.
Ve hatta "oha öbürü aşk değilmiş" bile dedim.
Sonra ne oldu?
Onla da yürümedi, onla da rezalet bir ayrılık oldu.
Bu defa bir daha asla demedim.
Ama "şöyle kriterlerim var, böyle olmalı, şöyle olmalı, iyice tanımak lazım" vs dedim.
Gittim sadece her gün gördüğüm birine resmen aşık oldum hiç tanımadan, 30 yaşımda.
30 yaşıma kadar "ilk görüşte aşk diye bir saçmalık olamaz" diye gezmiştim, demek ki oluyormuş.
O yüzden büyük konuşmamak lazım.
Hele kesin hiç konuşmamak lazım ki genelde ben karşı tarafa büyük sözler vermem zaten.
Seni seviyorum demem bile aylar alır.
Genelde büyük sözler verilen ve "sensiz asla yaşayamammm:(" denilen taraf ben oluyorum.
Kimseye sensiz yaşayamam demedim.
Yaşayamaz gibi hissettiğim oldu, her aşık olduğumda öyle hissederim zaten.
Herhalde artık onsuz yaşayamam derim.
Ayrılıklarda o kadar acı çekiyorum ki galiba ölüyorum diyorum. onsuz yaşayamam değil, "onsuz yaşayamıyorum:(" diyorum.
Şimdiye kadar yaşadım:d
Genelde bunları da söylerim hep.
Şimdi böyle hissediyorum ama belki sonra çok farklı hissedebilirim derim.
Hatta bu yüzden hep sadakatim ve sevgim sorgulandı.
Çünkü karşıdaki "şöyle hayatımın kadınısın, böyle yüzyılın aşkıyız!" diye coşarken senden de aynı şeyleri duymak istiyor.
Bense "ben de öyle gibi hissediyorum ama her aşık olduğumda öyle hissederim" dedim hep.
Ama sonuç olarak köpek gibi severken acayip çirkin şekilllerde terk edilen bendim, her zaman dürüst olan ama kendisine dürüst davranılmamış olan da bendim :)
Çünkü benim sevgim, sevdiğim insana bir gün duygularımın bitebileceği ihtimalini göz ardı edemeyeceğim kadar derindi hep.
Duygularım o kadar da yoğun olmadığından falan değil, eminim ki karşı taraftan çok daha yoğundu benim hissettiğim aşk, tutku, sevgi her ne ise.
Ama sevdiğim insana bir söz verirsem tutarım.
Tutamayacağım sözler vererek kıymam sevdiğim insana.
O yüzden de genelde söz vermiyorum.
Çünkü tutup tutamayacağımı bilmiyorum.
Tutmuş muyum, tutabilmiş miyim? 40 yıl sonra görürüz.
Ne desek boş.
Cümlelerin bir anlamı olmadığı gibi davranışların da pek anlamı yok aslında.
Yani insan ömrü olan 80-90 yılın tamamına baktığın zaman pek geçerliliği yok.
Bir sonraki sevgili bana "hayatımın kadını sensin!" dese açıkçası inanmam.
Çok hoşuma gider böyle hissetmesi ama bunu bir fact olarak almam.
İnsanlar çok şeyler söyleyebilirler, aynı şeyleri 20 yıl boyunca bile söylebilirler hatta.
Çok acayip uçuk kaçık jestler, çok büyük fedakarlıklar yapabilirler.
Şehir değiştirebilir, borca girebilir, hayatındaki herkesi silebilir, anne babasını kardeşini, sevgilisi için silebilirler örneğin.
Bunu yapan bir akrabam şu an boşanmayı düşünüyor mesela, 10 yıllık evlilikten sonra.
Bunların hepsi aynı deniz kenarına yaptığımız kumdan kaleler gibi, istersen bütün bir gün uğraşmış ol.
Tek bir dalgaya bakar hepsinin dümdüz olması.
Yahu insanlar birbirine organ bağışı yapıp boşanıyor.
Kim kimin kalıcılığından emin olabilir?
Kim kime, neye dayanarak "doğru kişi" diyebilir?
Al işte ben, önce birine dedim, sonra diğerine, sonra ikisine de duygularım sönünce bu defa objektif olarak bakınca dedim ki "ilk ilişkide daha mutluymuşum"
İkincide "ay hayatımda hiç böyle aşık olmadım!" dedim.
Ondan ayrılınca "galiba aşık bile olmamışım aslında" dedim.
En son aşık olduğuma "hepsi yalanmış böyle bir duygu yaşamadım!" dedim.
Şıpsevdi de değilim ha, sadece hoşlandığımı bile en az 3 ayda unutuyorum.
Sevgilileri atlatmam 2 yıl sürdü her defasında.
Ama işte aşk dediğimiz de bu değil mi biraz, kime aşıksan direkt "diğer her şey yalanmışşş" moduna geçiyorsun.
En azından ben öyle oluyorum.
Yani zaten böyle hissedilmeyen bir şeye bence aşk denilmez.
Umuyorum ki hayat beni bir gün böyle yoğun, böyle şiddetli hissetmediğim bir şeye "aşk" diyeceğim bir zavallılık haline getirmesin.
Getire de bilir. İnşallah getirmez :d
O yüzden sevgilinin doğru kişi olduğunu muhtemelen onun veya benim ömrümüzün sonlarına doğru anlarım.
Ancak o zaman geri dönüp *tüm* hayatıma bakarım ve derim ki "sen hayatımın aşkısın".
0 notes
yesilbi-blog · 4 months
Text
Tumblr media
Ne zaman karşıma çıksa lise yıllarına dönüyorum adeta. Bu dizi benim lise yıllarımın fotoğraf albümü gibi ne zaman karıştırsam o günlere giderim: Yıl 2010 lise koridorları, gençlik başımda dolanıyor, kelimelerin anlamları bile bambaşka şeyler ifade ediyor. Belki ruhen özgür olduğum ama özgür olduğumu fark etmediğim değerlerli yıllar.
Sevginin masum olduğu, aşkı sadece heyecan ve heyecanlanmak olarak bilen, beyaz muz çoraplarla, lacivert pantolon etekle lise merdivenlerde koşuşturan çocukluk ve gençlik arasında kalmış bir kız olan ben.
Diziye gelecek olursak yaş 20 yaş ve üzeri bir izleyiciyseniz bazı detaylar belki ergence ya da çocuksu bir kurgu gibi gelecek. Zaten o yaş grubunun bir dizisi olduğunu düşünerek izlerseniz her şey yerine oturacak bunu o yaşlarda izlemiş biri olarak söylüyorum. Çok sezonlu bi dizi sezonlar ilerledikçe evet uzadı baya diyeceksiniz ama bitirmeden yarım bırakmakta pekte içinize sinmeyecek. Çünkü hepiniz gençlik yıllarınızdan bir şeyler bulacaksınız. Bir karakterle örtüşeceksiniz ilginç bir şekilde bi bakacaksınız dizi akıp gitmiş.
0 notes
modestane · 5 months
Text
Anneler, kızlar ve arkadaşlar: Peppermint Soda
Tumblr media
Ahh, ben olup da bu filme bayılmamak mümkün mü?
Geçen gün tekrar izleyince düşüncelerimi derleyip toplamadığıma hayıflandım. Kendimi hazırlıksız yakalamayı sevdiğimden herhalde, herhangi bir detayına takıldığım filmlerin hakkında kolaylıkla yazıyorum, böyleleri kaçıyor. Pastel renkleriyle ve küçük dünyalara ait küçük sevinçler, küçük zaferler ve küçük hayal kırıklıklarıyla mükemmel bir film Peppermint Soda.
Tumblr media
Film, boşanmış anne ve baba arasında gidip gelen iki kız kardeş Anne (Eléonore Klarwein) ve Frédérique'in (Odile Michel) bir sene içerisinde yaşadıklarını, onların zihnindeki zaman çentikleriyle, yaz tatilinden bir sonraki yaz tatiline kadar anlatıyor. Ortaokuldaki Anne ile liseli ablası Frédérique arasında sadece iki yaş var, ama yönetmenin (Diane Kurys) bildiği üzere, bu iki yaş dünya kadar fark yaratıyor. Frédérique, ince külotlu çorap giyip sigara içer, erkeklerle partileyebilir ve politik eylemlere katılırken, Anne, tüm bu ayrıcalıklardan muaf, her ergen kadar merak ve kendinden utanç dolu. Kızların annesi (Anouk Ferjac) ise ayrı bir hikâye; her bir kızıyla ayrı sebeplerden ötürü çatışırken (ve bu çatışmalara dair kendi içinde de çatışırken), en az onlar kadar kimliğini ve aşkı arıyor, beğenilmeyi arzu ediyor.
Tumblr media
Film, iki kardeş arasındaki dostane rekabet ve çekişme, dağılmış ailelerdeki hassas dengeler, kadın cinselliğinin bizzat kadınlar tarafından yok sayılması/bastırılması/kınanması, yeni yetme aşkların uçuşkanlığı, o yaşlarda aileden çok daha yakın olunan arkadaşlar ve bu arkadaşıkların kırılganlığı gibi irili-ufaklı temayı, izleyicinin başını döndürmeden birbirine öyle güzel örüyor ki, tek bir an bile fazla kaçmıyor, insanı yormuyor. İzlerken elime bir fincan sıcak çay tutuşturulmuş, sırtıma bir hırka konmuş, üşüyen ayağıma yün çorap giydirilmiş, saçım okşanmış gibi huzur doluyorum.
Biraz da üzüntü vuruyor tabii.
1993 yılına, kendi ergenliğime dönüyorum ve Notre Dame de Sion'da geçen üç haftayı, armasını çok sevdiğim üniformamı, anlamasam da tahtadan defterime geçirdiğim vocabulaire listelerini, renkli tükenmez kalemlerimi, projeksiyonla izlediğimiz animasyondaki Fransızca diyalogları, ayaklarının yerinde küçük tekerlekler varmış gibi avluda süzülerek gezen rahibeleri, her yeni öğrenci gibi serviste maruz kaldığım zorbalıkları, anneannemin salonunda bitkilere sırtımı dönüp zevkle ödev yaptığım sessiz saatleri, içinde olduğumdan büyüklüğünü tam kestiremediğim ama bunu yapmaya daha çok vaktim olacağını sandığım için analizini ötelediğim mutluluğumu hatırlıyorum.
Kendi Peppermint Soda hikâyem kısa kesildiğinden, bu tarz filmleri kana kana içmek iyi geliyor.
Tumblr media
0 notes
apkdrv · 5 months
Text
Rachel Problems Apk İndir
Tumblr media
rachel problems apk,  rachel problems apk indir Rachel'ın Sorunu Nedir? Dijital çağda, oyunlar basit sapmaların ötesinde büyüdü. Bunlar sürükleyici deneyimler, kişisel hırsların, toplumsal normların ve bazen de en karanlık korkularımızın hikayelerini resmediyorlar. Tanıdık ama heyecan verici bir lise zemininde geçen büyüleyici bir romantik kum havuzu oyunu olan Rachel Problems Apk'ya girin. Yaptığınız her kararın hikayenin gidişatını çizdiği dinamik bir oyun dünyasına adım atmayı hiç hayal ettiniz mi? Titizlikle tasarlanmış bir lisenin her köşesini keşfetmekle kalmayıp, aynı zamanda kara mizah ve anime cazibesiyle yoğunlaşan genç aşkın roller-coaster'ıyla yüzleşebileceğiniz sanal bir alan hayal edin. Rachel'ın senin için derdi bu. Oyun, aşkı Senpai'ye olan takıntısı temel anlatıyı oluşturan bir lise öğrencisi olan Yandere-chan'ın etrafında dönüyor. Ama olay şu: Bu tipik bir lise aşk hikayesi değil. Duygusal bir yolculuk, aşk, takıntı ve oyuncu olarak yaptığınız seçimler arasında bir dans. Oyunun Çekici Noktaları Alışılmamış Tema Oyun derinlere dalmaktan çekinmiyor. Klişeleşmiş bir lise romantizmi sunmak yerine, Rachel Sorunları, aşık olan genç bir kızın zihnine derinlemesine dalmakta ve oyuncuları doğru ile yanlış arasındaki çizgiyi belirleyen kararlarla boğuşmaktadır. Seçim tabanlı Oyun Sen sadece seyirci değilsin. Her seçimin yankıları vardır. Nazik bir aşkı beslemeye veya daha karanlık, daha hain bir yola girmeye karar verin. Oyun, her oyunu taze ve öngörülemez hale getirerek uyum sağlar. Anime Çekiciliği Anime meraklıları, not alın. Oyunun sanatı en sevdiğiniz anime dizisini andırıyor. Bu sadece oynamakla ilgili değil; Kendini canlı bir anime evrenine kaptırmakla ilgili. Ve eğer anime için yeniyseniz? Rachel Sorunları Yandere Simülatörü indir Android deneyimi ile görsel bir muamele için hazırlanın. Oyunun Özellikleri Etkileşimli Hikaye Kalbinde, oyun Yandere-Chan ve Senpai arasındaki ilişkinin evrimini çiziyor. Ama her şey romantizmle ilgili değil. Oyuncular ahlaki ikilemlerle yüzleşecek, beklenmedik zorluklarda gezinecek ve en önemlisi eylemlerinin sonuçlarıyla yaşayacaklar. Sağlam Sanal Alan Ortamı Hiç bir oyun ortamının her santimini keşfetmek istediniz mi? İşte şansın. Hareketli koridorlarda dolaşın, gizli noktalara gizlice girin ya da canlı bir okul ortamının havasını alın. Her zaman keşfedilecek yeni bir şey (veya biri) vardır. Oyuncu Özerkliği Özerkliğin ağırlığını hissedin. Önemsiz sohbetlerden oyunu tanımlayan kararlara kadar kontrol sizde. Seçimleriniz sadece Yandere-Chan'ın eylemlerini değil, aynı zamanda hikayenin dokusunu da şekillendiriyor. İlgi Çekici Grafikler Oyunun görselleri göze çarpan bir özellik. Karmaşık arka planlara dayanan ayrıntılı anime esintili karakter tasarımları, görsel olarak zenginleştirici bir deneyim sunar. Ama sadece manzaralarda durma. Sürükleyici efektlerle dolu eşlik eden ses manzarası, oyunu yükselten zengin bir işitsel goblen oluşturuyor. Erişim Kolaylığı Dalmaya hazır mısın? Rachel Sorunları Oyun indirme işlemi basittir ve kendinizi Yandere-Chan'ın dünyasına en az yaygara ile sokabilmenizi sağlar. İster yeni başlayan bir oyuncu olun, ister deneyimli bir profesyonel olun, Rachel Problems herkes için sorunsuz bir deneyim sağlamak üzere tasarlanmıştır. Read the full article
0 notes