Hayat buydu işte zıtlıkların uyumuydu... Siyahla beyazın, sevgiyle nefretin iç içe yaşadığı uyumdu hayat... Bir an severken her an nefretti, bir gün yaşarken her gün ölmekti, bir aralar ağlarken şimdi gülmekti hayat. Her ne kadar zıt olsa da bir o kadar uyumdu... Anlaması kadar yaşaması zor olsa da geçip giden, her şeyi silip süpürendi. İşte bu hayattı. Sevmesekte, yaşamasakta, akıp gidiyordu ve gitmeye devam da edecekti...
Çok yalvardın değil mi ona? Bırakıp gitmesin yok saymasın seni kimse uğruna. Yalvardın değil mi ona! “Düzeleceğim seni üzmiceğim bi daha.” diye ha? Naptı sonra, bıraktı değil mi seni başka adam uğruna, elinde ne kaldı, ha? Bir sigara bi alkole sığındın değil mi ama? Üzdü seni bir hiç uğruna sen de kızdın tüm kadınlara, evet tabi ya. Sorun sadece sen de mi? Yoksa var mı onda da? Aşkın mıydı yoksa aşkın sandığı mıydı, ne dersin ha? Küsme kadınlara, ilk tercihin hataysa bunu göm mezarlığa ve git kendini iyileştirme adına, seni gerçekten seveni sevmeyi dene, son bir defa.
Gözleriniz bayım... Hayatımda gördüğüm en güzel manzara olabilir. Ben kendi nefret ettiğim suretimi bile sizin gözlerinizde görünce seviyorum. Baktığınız ,dokunduğunuz,sevdiğiniz her şeyi güzelleştiriyorsunuz. Rica etsem benide severmisiniz?...
Kendimi sakinleştirmem ve de vurdum duymaz olmam gereken kısımlarda acaba yanlış mı yapıyorum diye sorguluyorum çünkü kendime haksızlık yapıyormuşum gibi hissediyorum sanki bana yazık oluyormuş gibi sanki bu kadar üstüme gelindikten sonra vermem gereken bir tepkinin elbette olması lazımmış gibi.
Soruyorlar: 'Tüm dünya seni dinlese ne dersin' diye, tüm dünya beni dinlese o beni dinlemez o beni dinleyemeyeceği için de tüm dünyaya ondan bahsetmek zaten mantıksız kaçar.