Tumgik
#sindirme
seslimeram · 11 months
Text
Düzenekler Altüst!
Tumblr media
“Özgürlük, ancak her şey anlamını yitirdiği zaman ortaya çıkabilir; çünkü anlam, ne tür olursa olsun, yalnızca ideolojik bir kabuktur.” Jean Paul SARTRE
Düzenekler altüst oluyor. Gündelik bir yaşam pratiğinin imkansız kılındığı bir heyulanın orta yerine demirliyor ülke. Genel geçer değil hep kalıcı, daim yıkıcı, çokça karanlık olan o tahakküm nesnelliği ile düzen / düzeneklerin altı üstüne getiriliyor. Her şey pejmürdelik içerisinde, paramparça. Her gün biraz daha ağır sınamaların meskeni / fonu kılınıyor. Her şekilde Türklük imgesinin başat bir figüratif olarak kodlandığı zeminde, kalanların canını önemsemek detayın ta kendisi kılınıyor. Varsa yoksa seçilmiş zümreler, her dem arkaları toplanan seçkinler. Öyle acayip bir pespayelik haller silsilesi ki, enerji diye bir tarafından sesler çıkartarak medya şaklabanı bir temsilin iç ettiği milyonlarca dolarlık rant çemberi magazinsel bir laf kalabalığı ilan ediliyor. Milletin orasını şey yapacak olan tahayyülün ta kendisi, inşaat ya resullallah müteahhitlerinden cengiz efendinin ilhak edildiği öne sürüle durulan bir sahanın geri kazanımı sonrasında oranın da şeyini şey yapabilmesi için kapılar sonuna kadar açılıyor, memleketten tıs yok. Tahakkümü var eden, ister beyaz, ister mavi yaka işçiler olsun her durumda sömüren, altı aylık bilançolarında semirip durmaktan bir halde, bir biçimde milletin parasını iç edip net kar rekorları açıklamayı sürdüren devletli onaylı, sabancı, koç, demirören, şahenk mahenk nice at hırsızının sponsorluğunda bir yer, bir ülke cumhuriyet bayramı merasimi gerçekleştiriyor. İki satır geçmişin kökünde yer bulan kimliklerin varlıklarını iç edip, adıyla sanıyla çöküp, yutan hırsız takımının bugün iyi insanlar, memleket sevdalıları diye anılmaları dert olunmuyor. Mekanizma, düzenek hep sıradana karşıt işliyor. Düzenek daim bir tarumar etme halini güncelliyor aralıksız bir halde.
Duraksamadan, ikiletmeksizin var edilmiş tahakküm nesnelliğinin ayrımcılık ve nefret edimi ile birlikte kurgudan gerçeğe dönüştürüldüğü zeminde sıradan insanların hayattaki hakları ne olacaktır ki! Biteviye bir yeni yüzyıl şablonu zikredilirken daha ekonomik hali perişanlık olan bir ülkenin yönelimi ne olacaktır misal? Sadaka kültürü gibi, çalışmayan o emekliye vaat edilmiş cumhuriyet ikramiyesi 5000 liranın bugünün şartlarında bir kişinin üst başını tamamlamaya dahi kafi gelmediği bir zeminde müşterek nasıl savunulabilir. Ya o tek maaşla geçimini var etmeye mecbur olanlar ne edecektir, 7500 lira ya da asgari olan 11 bin dört yüz iki lira neye merhem olur misal? Masallar anlatılırken, itibardan tasarruf mu olur canım diye geçiştirilip, baş efendi kendi maaşına kırk küsur bin lira dokunuş, bir biçimde gırtlak gırtlağa düştükleri zikredilen meclisteki vekillerin / vekil emeklilerinin de maaşlarına iyileştirmeler apar topar var edilirken, o makam bu mevkideki seçilmişler tüm o yozlaşmış sermayenin kan emici sülükleri gibi / onlar kadar açık bir yağmaya devam edip dururken müştereken, sıradan insanların çektiklerinden kim nasıl bahis açacaktır sahi ama sahiden? Noksansız bir biçimde sıradan insanın hakkaniyetsizce haklılığının üstünde çizikler atılmaya devam ediliyor daha bu bir tek konu, yaralar, bereler hep ortada, hep ayan beyan gün yüzü görmeye devam ediyor. Düzenin, düzeneği kendi sabık yolunda ilerlemeyi muteber bir meseleymiş gibi duyururken her şey alt üst edilmeye devam olunurken hayatın / elden kaçırılanın meselesi ne olacaktır, sahi ne olacak?
BirGün Gazetesi’nden aktaralım: “Cumhuriyet’in 100. Yılında ülkeyi her alanda uçuruma sürükleyen iktidar yargıyı da baştan başa kuşattı. Başkanlık rejimine geçilmesiyle birlikte Meclis işlevsiz hale getirilirken yargı Saray’ın kontrolüne geçti. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarını hiçe sayan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AHİM) bağlayıcı hükümlerini görmezden gelen hükümet, ‘tek adam’ yönetimini Türkiye Yüzyılı etiketiyle ülkenin ikinci yüzyılının kurucu rejimi haline getirdi. Devletin kurumları yargı kararları yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet temsilcilerinin sözlerini kutsal bir metin gibi uygulama yarışına girdi. TİP’ten Hatay milletvekili seçilen Can Atalay, AYM’nin hak ihlali kararına rağmen şu ana kadar serbest bırakılmadı. Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, yedi yıl olan azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tahliye edilmedi. AYM kararına rağmen yürüyüşü engellenen Cumartesi Anneleri her hafta gözaltına alındı. Son olarak Antalya’daki özel bir okulda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında AKP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’nı eleştiren öğretmen gözaltına alındı.
AYM Kararları Yok Sayılıyor
AYM’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluk halinin hak ihlali olduğuna yönelik kararının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye kararı verilmeden dosyası Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine tepkiler sürüyor. AYM’nin 25 Ekim tarihinde verdiği kararda, Atalay’ın “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlaline hükmetse de dosyanın sevki iktidardan talimat beklendiği eleştirilerini de doğurdu. Atalay’ın tutukluluğuna karşı çıkılırken MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın AYM’e Başkanına “Yargısal aktivizmde bulunamaz” sözleri ise tepki çekti. Dosyanın sevkine ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Atalay ise, “Başka bir merciye ‘gereği için’ göndermesinin hukuka aykırılığının HSK tarafından soruşturulmasını talep ediyorum” dedi. AYM’nin kararının yerine getirilmediği her anın devletin niteliklerine zarar verdiğini aktaran Atalay, “İkili devlet anlayışını kabul etmiyoruz. Buna alışmayacağız. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasına ilişkin bir ‘irade’ var ise bu iradenin 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanına ait olamayacağı açık olduğundan hukuka bağlı olmayan Devlet hayalinin sahipleri kimlerdir?” diye sordu. Atalay şu ifadeleri kullandı: “Üyesi olduğum TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu yargı kararıyla oluşan hak ihlalinin giderilmesi için verilen karara uyulmayarak ihlalin devam ettirilmesinin araştırılması başlıklı gündemle toplantıya davet ediyorum. TBMM’yi yargının yerine geçerek karar verenlerin kim olduğunu araştırmaya ve Anayasal düzeni askıya almaya teşebbüs edenleri tespit etmeye davet ediyorum.” Atalay’ın arkadaşları ve meslektaşları, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tepki gösterdi. Çağlayan Adliyesi önünde konuşan Avukat Volkan Gültekin, "Bu basın açıklaması bir suç ihbarıdır" ifadelerini kullandı.
Talimat Bekleniyor
AYM kaynakları, yerel mahkemenin kararı uygulamamasına karşı Türkiye’nin "hukuk devleti" olduğu anımsatması yapmakla yetinildi. Gazeteci Alican Uludağ’ın haberine göre, Yargı kulislerinde ise yerel mahkemenin altı gün bekleyerek karar vermemesi, "yukarıdan talimat" beklendiği şeklinde yorumlandı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın karardan saatler önce yaptığı paylaşımın tartışmaya etki yaptığı belirtiliyor. Ancak ne Adalet Bakanlığı’ndan ne de Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan tartışmaya ilişkin resmi bir açıklama yapıldı.
“Hukuk Devleti Olmaktan Uzak”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, son dönemki hak ihlallerini BirGün’e değerlendirdi. Antalya’da Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında AKP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ kampanyasını eleştirdiği için hakkında soruşturma başlatılan öğretmene ilişkin konuşan Sağkan, “Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 216. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldığını yapılan açıklamadan anlıyoruz. Hangi söyleminin halkı kin ve tahrik anlamın değerlendirildiği ve bu anlamda soruşturma açacak ciddiyete hangi söylemin neden olduğunu, kamuoyunda yaratılacak infialin neye dayanarak tespit edildiği gibi hiçbir unsur belli değilim” ifadelerini kullandı.
Sağkan, AYM kararına rağmen cezaevinde tutulan Can Atalay hakkında ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Can Atalay konusu ise yargının yaptığı yanlışlara ağır olarak tekabül eden bir işlemdir. Can Atalay kararında AYM iki ayrı konuda hak ihlali tespit etti. Kişinin seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlali tespiti yaptı, devamında da tutukluluk ile kişi hürriyet ve güvenliği ihlali tespitini yaptı. Devamında da hangi işlemlerin yapılması gerektiğini karar altına aldı. Anayasa’nın 153. Maddesi çok açık, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlarını bağladığını belirtiyor. Yeniden yargılama işlemini ilk derece mahkemesinin yapması gerekiyordu.”
Soruşturmaya Skandal Gerekçe
Antalya'da özel bir okuldaki Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamalarında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yapan Emine Karakaş, AKP'nin sıkça dile getirdiği 'Türkiye Yüzyılı' söylemi hakkında yaptığı konuşma nedeniyle evinden gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakılan öğretmenin gözaltına alınmasına ilişkin Antalya Emniyet Müdürlüğü’nden skandal bir açıklama geldi. Açıklamada, “Konuşma yapan şahsın bir öğretmen olduğu, konuşması içeriğinde Türkiye Yüzyılı’nı hedef aldığı, bir eğitim kurumunda siyaset yapıldığı ve birlik ve beraberliği zedeleyerek, ayrıştırıcı tutumun sergilendiği vb.” ifadeleri kullanıldı.
İmajı Zedelenmiş
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de TOBB Türkiye Eğitim Meclisi toplantısında hakkında soruşturma başlatılan ve gözaltına alınıp serbest bırakılan öğretmen hakkında konuştu. Bakan Tekin, “Sektör olarak sizi kamuoyu nezdinde zor durumda bırakabilecek olumsuz örneklere karşı siz de tedbirlerinizi alırsanız bizim de sizin adınıza yürüttüğümüz mücadelede taleplerimizin karşılanma oranı yükselir… Başka bir sürü örnek zikredebiliriz. Bunlardan bir tanesi pazar günü Antalya’da yaşanan olay. Bu ve benzeri olaylar, imajımızı, ilişkimizi kamuoyunda farklı ve tartışılır bir hale getiriyor. Bunlara bir tedbir almak lazım” dedi.
Soruşturmaya tepki gösteren Eğitim-İŞ Antalya Şube Yönetimi’nin yaptığı açıklamada ise şu ifadeler yer aldı: “Öğretmen arkadaşımız sosyal medyada paylaşıldığı kadarını izlediğimiz konuşmasında cumhuriyet kazanımlarının önemini vurgulamaya çalışmış ve hiçbir siyasi kişiyi, partiyi ya da oluşumun ismini kullanmamıştır. Asıl işini, yani eğitim çalışanlarının, memurların ve memur emeklilerinin sorunlarının çözülmesi görevini yerine getiremeyen bu şahsın fikirlerini beğenmediği bir öğretmeni hedef göstermesi açıkçası bizleri şaşırtmadı. Eğitim-iş Antalya Şubesi olarak hiçbir eğitim çalışanının fikirleri ve bunları paylaşmaları sebebiyle hedef gösterilmesinin ya da gözaltına al��nmasının karşısında olduğumuzu, yaşanan bu sürecin takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.”
Kocaeli’de Eylem Yasağı
Kocaeli Kürt Dili Hareketi Derneği'nin, yapacağı bir etkinlik paylaşımını gerekçe gösteren Kocaeli Valiliği, şehirde yürüyüş, toplantı, basın açıklaması, oturma eylemi, stant açma, çadır kurma, bildiri dağıtma gibi eylem ve etkinlikleri 7 gün süreyle yasakladı. Resmi sitesinden açıklama yapan Valilik, "milli güvenliğin sağlanması, kamu düzeni ve güvenliği ile genel asayişin korunması" amacıyla bazı kararların alındığını belirtti.
Kararı İhlal Ettiler
Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda yapmak istediği basın açıklaması geçtiğimiz hafta 29'uncu kez engellendi. Eylemin 970'inci haftasında polis ablukasıyla Cumartesi Anneleri ve hak savunucuları gözaltına alındı. Gözaltına alınan 27 kişi, yaklaşık 5 buçuk saat sonra serbest bırakıldı. Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eyleminde polis tarafından yaralanan Aydın Aydoğan’ın başvurusuyla ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı verdi. Yüksek mahkeme, kolluk kuvvetlerinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğini belirterek Aydoğan’a 60 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.”
Düzenekler altüst ediliyor. Gündelik bir yaşam pratiğinin imkansız kılındığı bir heyulanın orta yerine demirliyor ülke. Tümden baskıcılık, daimi bir tahakküm ekseninde günbegün bir kesim / güruh / yapı hedef alınmaya devam olunuyor. Kanun dairesinde Kürd’ün hakkının hiç edildiği bir zeminin hallerine dair Kobane Davası ve tutsak edilmiş nice insan koca bir yazı konusu kılınabilir. Gündelik hayatın ehven ile bağlarını, çok kimlikli ve beraberce eylenecek bir mesel olduğunu savunan, bu toprağın kültürünün peşinden ilerleyen Osman Kavala gibi bir insanın tutsaklığından okunabilir mesela hak / hukuk ve adaletin eksik gedik halleri. Tümüyle gasp edilmiş olagelen bir hayat akışının ortasında ol sivil itirazların en büyüklerinden birisi olagelen Gezi Parkı direnişinin itham edilmesine hala ve hala çalışılmasına, Çiğdem Mater’den, Tayfun Kahraman’a pek çok insanın rehin kılınmasında ne / nerede kim nasıl düzenekleri altüst ediyor görebilmek söz konusudur, ki görmek isteyene daha ne ibretlik tanıklıklar / ön almalar / yok saymalar mevcuttur. Bütün bu yukarıdaki mesellere dair kelam etmenin / sözü hakikatten yana kurmanın dezenformasyon olarak görüldüğü bilindiği bir zeminde 2022 Ekim’inde çıkartılan torba yasanın ilgili kanun maddesine göre haberdar etmenin suç kılınabilmesinin yolu açılmıştır. Bu hallerin böyle bir tevatürün birlikteliğinde zaten norm / normatif kalmaz, hiç bırakılmaz. Bu hallerin gölgesinde bir tek gün olsun demokrasiden, eşitlikten ve adalet bahsinden mevzu açılamaz. Bir kıyamın ortasına gümbür gümbür giden menzilde hayatın ehvenden alıkonulması mefhumunu kim nasıl engelleyecektir, bu bile bir şeyleri aksettirmeye kafidir, görmek isteyene!
Düzenekler altüst ediliyor. Gündelik yaşam pratiğinin lime lime edildiği bir güncellik hasıl oluyor. Her yandan her şekilde bir tahakküm, bir biçimde sınırlandırma halinin en kestirmeden sureti temsiliyle hayat kuşatılıyor. Ayrımcılığın, elitler ve öteki herkes diye var edildiği bir zeminde müşterek temel insan haklarının her nasıl lime lime edildiğidir biraz da mesele. Düzen sahiplerinin kendilerine göre var ettiği düzenekler / sıradan olan eliyle kurulmuş, düşe kalka ama öğrenerek, ama çözümleyerek, ama yeniden ve yılmadan var ederek bina edilmiş olagelen düzenekleri, yaşam biçimlerini altüst ediyor artık. Yeni yüzyılını arşınlıyor denilirken bir menzil, toplumsal dinamikleri çürümeye eskisinden de süratli halde saldırılarla devam olunuyor. Yarını şimdiden tüketilmeye çalışılan bir zeminde, sorgunun, yanlışa yanlış diyebilmenin önünün alınmasıyla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Demokrasi deneyimini artık laf olsun kabilinden bir eylemselliğe iktidarı, muhalefeti el ele koşa koşa var ederken, acil çözülmesi elzem sorunların hakikati her ne olacaktır? Kim derman olacaktır, bunca kötürüm kılınmış, kangren kılınmak istenen yara bereye. Dahası nereye kadar böylesi bir tahakküm, ayrımcılık, yok sayma hallerinde bir ileri ülke, muasır medeniyet lafzı devam olunabilir! Her şey tersine, dipsiz bir karanlığın esiri kılınırken. Sahiden istikamet nereyedir...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Francisco SECO – AP Photo
1 note · View note
epifizz · 1 year
Text
Farklı bir fikre saygı duymak ile insanların farklı fikirlere sahip olabilmesine saygı duymak iki farklı şeydir. Şahsen ben hiçbir fikre saygı duymuyorum. Çünkü saygı, "saymak" kökünden geldiği üzere o şeye olduğu gibi itibar etmeyi ifade eder. Bu itibar ise bir dokunulmazlığı imler. Bir şeye hakim ya da yalnızca farklı olması sebebiyle saygı duyarsam bu onu eleştirme olanağımı elimden alır. Bu da fikri köhneleştirir ve o farklı fikirler arasındaki diyaloğu kapatarak aslında kopuk düşman hatları yaratır (ki bu oldukça saygıdan yoksun bir ortam demektir). Oysa ben diyalog istiyorum ve yanında yıkım dolayısı ile inşa ve ayrılmalar kadar birleşmelerle bir gelişimin, çarpışmanın verimli doğasını arzuluyorum.
Bir fikre saygı duymamak ile, o fikre sahip insanın kellesini istemek arasındaki fark da bir insanın herhangi bir fikre sahip olabilmesine duyduğun saygı noktasında askıya alınıyor. Bir fikre sahip olabilirsin, herkes olabilir ve bu farklı olabilir. Benim söylediğim yalnızca bu fikrin doğasını tartışmamız ya da tartışabilmemiz gerekliliği. Zararlı ve saygısız bir fikre de sahip olabilirsin, o zaman o fikre eleştirimiz bizi bu karara getirdiğinde o fikri toplum yapısına uygunsuzluğunda ötürü bozuma uğratabiliriz, çünkü fikrin dokunulmazlığını zaten savunmuyoruz.
Bu günümüzün toksik duyarcılığı bu, "fikr-i saygınlığın" aslında ne denli saygısız, radikal ve şiddet eğilimli bir doğasının olduğunu bize gösteriyor. "Bu şey vardır ve onu olduğu gibi kabul edeceksin/saygı duyacaksın, etmezsen gerici ve yobazsın veyahut x'sin". Değilim, o şeyin varlığını ya da savunulurluğunu inkar etmiyorum ama kesinlikle onun dokunulmazlığını inkar ediyorum. Her fikir, her değer ve her ideoloji eleştiriye, değişime ve hatta hicve tabidir dolayısı ile hiçbir saygınlığı hak etmezler. Bu elbette hakareti meşru kılmaz, hakaret bir iletişim değildir zaten doğası itibariyle tek taraflı bir sindirme girişimidir hakaret, ben yalnızca diyaloğu savunuyorum. Bu benim değerlerim için de geçerli. Bu duyar çılgınlığı yüzünden iyice iletişimsiz kaldık ve her kanatta daha çok öfke kusan aynı radikallikte farklı kanatlar yükselmeye başladı.
Bir örnekle somutlaştırarak kapatmak gerekirse: Bir insan haşerelerin yaşam hakkını savunabilir, bunu savunmasına sonsuz saygım var. Ancak örneğin yaşamın kutsallığı kavramına saygım yok. Bu kavramın eleştiriye açık olduğunu, üzerine espiri yapılabileceğini ve üzerine tartışırsak çeşitli noktalarda feragat etme ihtimalimiz olduğunu, kısacası dokunulmaz olmadığını düşünüyorum. Mesela artan fare nüfusuna karşı yaşamın kutsallığı sebebiyle savaşmazsak, bir hijyen ve sağlık krizine maruz kalabiliriz. Buna karşılık insan yaşamının diğer yaşamlara üstün görülmesi fikri eleştirilebilir ve oldukça verimli ve yerinde bir eleştiridir bu. Öte yandan yaşamın kutsallığı bizi bakteri ve virüslerin yaşamını da savunmaya götürebilir. Ama bunun zıddı da sokak hayvanlarının toplanıp öldürülmesini savunanlara yaklaştırabilir ve yaşam kutsallığını eleştirmem, bunu savunduğum anlamına gelmemektedir. Farklı fikirler vardır ve bunlar çarpışmalıdır, birbirlerini yontarak kusurlarından arınarak ve güçlenerek ilerlemelidir ki onların en sağlıklı hallerini bulalım.
Türkiye'nin gördüğüm kadarıyla en büyük sorunu da kim ne kadar aydın geçinirse geçinsin, dokunulmaz gördüğü hassasiyetleri olması sebebiyle bir şekilde herkesin ötekiyle iletişimi kesmesi ve kendi görüşünün yobazı haline gelmesidir. Türkiye'de herkes diktatörlüğü eleştirir ama aynı zamanda herkes kendi diktatörlüğünü arzular.
69 notes · View notes
binevva · 8 months
Text
İnsan yaşadığı her anın değerini iyi bilmeli, onu içine sindirmeli, her anı iyi yaşamalı.
12 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 1 year
Text
Ben bugün diğer hesapta, ana hesapta, bu fanatizm mevzusuyla ilgili konuşuyordum, kesmedi. Biraz daha konuşasım var, o yüzden neden olmasın. Burası bunun için sayılır bir nevi. Rb de atmam muhtemelen buna, neden bilmiyorum, öyle geldi içimden. Genel olarak ülkenin içinde bulunduğu bu kaos, kavga, en iyi benim seçtiğimcilik, tuttuğumculuk çok yoruyor beni, sadece izlerken ve okurken bile yoruyor. Cem yılmazın "Bnuutooth" şakası gibi birileri bir şeyi tutuyor ve başkalarına da tutturmaya çalışıyor, çok tatsız. Bizden olmayan öcüdür kafasıyla hayat nasıl yaşanır ya. Hiç mi uzlaşmacı olunmaz, hiç mi orta yol bulunmaya çalışılmaz. Ya bir takım uğruna otobüs kurşunlamak, bir parti uğruna birilerini öldürmek, bir din uğruna kafa kesmek, ideolojisi farklı diye birini öldürmek gibi şeyler nasıl bu kadar basit bir şekilde sindirilebilir. Nasıl bir konuyu açınca "bunu da politikleştirmeyin" diyebilirsiniz bu ülkede? Nasıl bir ülke hırsızı değil de hırsız var diyeni yargılayıp içeri tıkmaya çalışır, susturmaya çalışır ve kimse buna sesini çıkarmaz? Özgür bir şekilde yaşamayacaksak neden yaşıyoruz arkadaşlar biz ya? Kime yaşıyoruz? Nasıl bozuk bir simülasyon bu? Hepinizin kodlarıyla mı oynadılar The Bells of Saint John bölümündeki gibi (DW S7B6 referans bilmeyenler için) Ben gerçekten bu ülkede yaşanan bu sindirme huyundan nefret ediyorum. İnsanlar ölüyor, evler yıkılıyor, yaşamlar, hayaller, gelecekler yok oluyor ülkenin bir yanında, iki ay geçti daha bu yaşanalı ve insanlar unutmaya başladı bile. PR etkisi mi geçti ne oldu susuyor insanlar? Nerede o hesap soracak koca güruh? Büyük bir kısmı takipçi ve etkileşimini alıp kayboldu hesap soracakları masadan... Gerçekten çok daralıyorum artık. Tahammülsüzleştim, ufacık şeylere bile sinirlenir oldum, sabredemiyorum, bu ülkenin cehaletine ve bu cehaleti sevmesine sabredemiyorum. Hadi bunu geçtim, diyelim ki bu güruh seçim bekliyor, ona da tamam. Neticede demokrasiyi savunan insanlar, demokratik hakları olan yürüyüş ve protestoları düzenlemek isteyince genelde sonu biber gazı, gözaltı gibi şeylerle bitiriyorlar günü. Zaten sözüm de o insanlara değil ya neyse. Peki ya hala malum partiye gözüm kapalı oy veririm, her şey yolunda diyenler? Şeriat getireceğiz diyenlere, İstanbul Sözleşmesini adeta yok edeceğiz diyenlere alkış tutan insanlar, özellikle kadınlar, olması.. Biz bunları ne ara sindirdik, nasıl sindiriyoruz? Dolar, Euro gibi paritelerin takibini yapabilen var mı artık? Aklınıza geliyor mu her gün 100 ayrı olayın yaşandığı ülkede bakmak? Her markete gittiğinizde biraz daha fakirleştiğinizi fark ettiğinizde aklınıza ne geliyor ben bunu içtenlikle merak ediyorum. Biz nereye gidiyoruz diye mi soruyorsunuz yoksa ben bu ülkeden nasıl kaçarım diye mi?
Off, yine paragraflarca yazdım ve buraya geldiğinde "ne anlattı yine bu deli" diye düşünüyorsun muhtemelen. Eğer öyleyse aynı şeyi düşünüyoruz demektir. Özetle çok sıkıldım ben sevgili arkadaşım, fazla sıkıldım bu fanatik, sindirmeye hazır, cahil ve kokuşmuş toplumdan. Elim kolum bağlı hissediyorum ve bu beni daha da tüketiyor içten içe.
Ne yapalım, "Dünyayı ben kurtaramam" belki kendimi kurtarırım ama yeter mi bilemiyorum sanırım. Yazdıkça daha da geliyor ama yeterince yorduğuma inanıyorum gözlerini. Ne kadar yazdığımı az önce fark etmiş bulundum çünkü, kusura bakma lütfen. Sansürlemeden, silmeden yazdığım için saçmalamış da olabilirim yer yer. Katılmadığın yer olursa da söyle lütfen, herkes hata yapar... Madem buraya kadar sabrettin, bir de parça armağan edeyim. Tüm bu yorgunluğa bir Türk Kahvesi niyetine. Cehaletten ve bu sindirilmişlikten korunabilmen dileğimle.
36 notes · View notes
musfika-hanim · 5 months
Text
uykunun fevkalade kaçkın olduğu bir vakitte ne yapacağımızı bilmez halde öylesine dümdüz tavana bakarak gözlerin kendiliğinden kapanmasını beklerken kafaya hücum eden bazı düşünceleri kalple yoklayıp, düzenleyip kimini rafa kaldırarak kimine devam edilebilir yorumunu katarak, başka şeylere geçiş yaparken düşünmenin eylemden ziyade yaşam sebebi ve sonuca varma yolunda ana etken bir tavır olduğunu kabul ederekten sindirme yolunu seçmek.
*tek nefeste uzun cümleler kurmak benim işim.
3 notes · View notes
mel-inoe · 1 year
Text
tam hayatıma bakıyorken, geçmişi bırakıp bir şeyleri yoluna koymaya başlamışken eskilerden bir canavar öyle çok büyük olmayan basit bir olayla diriliyor, unuttuğum şeyleri hatırlıyorum ve kendimi yeniden o uzun sindirme ve halletme dönemlerimin içinde buluyorum. canavarlar da bi türlü bitmiyor zaten.
8 notes · View notes
vishnyasoju · 2 years
Note
yasımız varken bu kadar çabuk farklı olaylara yönelinmesi garip ve samimiyetsiz bir şey bence daha bir hafta oldu yani nasıl bu kadar hızlı dönebildiler normale en azından acısı olanlara biraz saygı
Travmaları atlatma, acıları sindirme şekilleri herkeste aynı işlemez. Eminim şu an başka şeyleri düşünmek istemeyen insanlar kadar yaşadıkları acılardan bir nebze olsun kaçmak için depremi ve travmalarını unutturacak şeyleri duymak ve görmek isteyen insan sayısı da fazladır (ki bence böyle olması çok çok daha sağlıklı) hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor hayat devam edecek, etmek zorunda unutmayacağız belki ama alışacağız. Bu felaketi 1. dereceden yaşayan insanlar için atlatması, hayata devam etmesi çok daha zor ve uzun süreli olacak evet ama diğer insanlar için hayat bir noktadan sonra devam etmeye başlayacak -bunun süresinin de belirenebilecek bir şey olmadığını, kişiden kişiye değişebileceğini unutmamak gerek- bu hayatın kanunu acılarımızla yüzleşmek ve onları kabullenmek zorundayız çünkü bir süreden sonra oturup sızlanmanın da bi alemi kalmıyor, toparlanıp yaralarımızı sarmak ve hatta daha fazla yaralanmamak için bir şeyler yapmak zorundayız.
7 notes · View notes
cinaraslan · 1 year
Text
DENİZ GEZMİŞ
BABA, SANA HER ZAMAN MÜTEŞEKKİRİM. ÇÜNKÜ KEMALİST DÜŞÜNCEYLE YETİŞTİRDİN BENİ. KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ EVDE DEVAMLI KURTULUŞ SAVAŞI ANILARIYLA BÜYÜDÜM. VE O ZAMANDAN BERİ YABANCILARDAN NEFRET ETTİM. BABA, BİZ TÜRKİYE'NİN 2.KURTULUŞ SAVAŞÇILARIYIZ ELBETTE Kİ HAPİSLERE ATILACAĞIZ, KURŞUNLANACAĞIZ DA, TIPKI 1.KURTULUŞ SAVAŞI'NDA OLDUĞU GİBİ. AMA BU TOPRAKLARI YABANCILARA BIRAKMAYACAĞIZ. VE BİR GÜN MUTLAKA YENECEĞİZ ONLARI.
DÜŞÜN BABA, BUGÜN HÜKÜMET, İŞİNİ, GÜCÜNÜ, BIRAKMIŞ BİZİMLE UĞRAŞIYOR ÇÜNKÜ BİZDEN BAŞKA GERÇEK MUHALEFET KALMAMIŞ DURUM
TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIĞINDAN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMEDİK VE BU SEBEPLE AMERİKAN EMPERYALİZMİNE VE İŞBİRLİKÇİLERİNE KARŞI MÜCADELE VERDİK. BUNDAN DOLAYI ÖLÜMDEN KORKMUYORUZ. ONU ANCAK İŞBİRLİKÇİLER DÜŞÜNSÜN VE ANCAK ONLAR KENDİ CANININ TELÂŞINA DÜŞSÜNLER VE BEN 24 YAŞINDAYKEN KENDİMİ TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIĞINA, ARMAĞAN ETMEKTEN ONUR DUYUYORUM. BAĞIMSIZLIK DÜŞÜNCESİNİ MEZARA KADAR GÖTÜRECEĞİZ. (DENİZ GEZMİŞ)
DENİZ GEZMİŞ: YAŞASIN TÜRKİYE HALKININ BAĞIMSIZLIĞI, YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZMİN YÜCE İDEOLOJİSİ. YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ. KAHROLSUN EMPERYALİZM.
BAĞIMSIZ TÜRKİYE , GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE VE HALKA DÖNÜK ÜNİVERSİTE(DENİZ GEZMİŞ)
POLİS YUVAMIZ TERKEDENE KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ. ZAFER BİZİMDİR. YETER Kİ, SİZLER İNANÇLI OLARAK MÜCADELENİZE DEVAM EDİN ASLAN KARDEŞLERİM. EYLEMİMİZ TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE MÜCADELESİNİN BİR PARÇASIDIR. DEMOKRATİK ÜNİVERSİTENİN GERCEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN GİRİŞTİĞİMİZ MÜCADELEDE HALKIMIZIN MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM MÜCADELESİNDEN AYRILAMAZ. ÖĞRETİM ÜYELERİNİN DAVRANIŞLARI BİZ GENÇLİĞİN SİNDİRME YOLUNDA BİR ADIMDIR. BUNA KARŞI SONUNA KADAR DİRENMEMİZ GEREKİR. SAVAŞIMIZ SENATO VE ARKASINDAKİ EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ İLEDİR. TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIĞI İÇİNDİR. BİZ AMERİKAN EMPERYALİZMİNE VE ONUN İŞBİRLİKÇİLERİNE KARŞI SOKAK, MEYDAN VE ÜNİVERSİTELERDE SONUNA KADAR TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN SONUNA KADAR DÖVÜŞECEĞİZ(DENİZ GEZMİŞ)
DENİZ GEZMİŞ: HALKA DÖNÜK 1961 ANAYASASI ELBİSE DEĞİŞTİRİLİR GİBİ DEĞİŞTİRİLMİŞ, BUNUNLA DA YETİNMEYEREK HALKIMIZA,ANAYASAMIZCA TANINAN HAKLARI TAMAMEN ORTADAN KALDIRMAK İÇİN YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİLDİ, SIKI YÖNETİM MAHKEMELERİNDE MİT AJANLARINA MAHKEMELERİN TEMSİLCİSİ GÖRÜNTÜSÜ VERİLMEK İSTENMİŞ VE ANARŞİST DEYİMİYLE DEVRİMCİLERİN KATLİNE GİDİLMİŞ AYNI NEDENLERLE SİYASİ CİNAYETLER İŞLENMİŞTİR.
✴️ETİKETLER: #denizgezmiş #denizgezmiş #denizgezmişsavunma #denizgezmişramiz #denizgezmişş #denizgezmişsıfırbir #denizgezmişsavunması #denizgezmişruhunşadolsun🙏 #denizgezmiştürkiyedir #denizgezmiştenatatürkedevrimsözü #denizgezmiştalus #denizgezmiştir #denizgezmişüçarkadaş #denizgezmişunutulmaz #denizgezmişreddiye #denizgezmişruhu #denizgezmişunutulmayacak #denizgezmişölümsüzdür🙏✌✌❤❤ #denizgezmişo #denizgezmişölümsüzdür✌ #deni̇zgezmi̇şölümsüzdür #denizgezmişölmedi #denizgezmişonurumuzdur #denizgezmişölümsüzdür🙏 #denizgezmişölümsüzdürrr #denizgezmişr #denizgezmişölumsüzdür #denizgezmişölümsüzdürr #denizgezmişp #denizgezmisparki #denizgezmişparkası #denizgezmişpark #denizgezmisparkı #denizgezmişunutmadık #denizgezmişunutmadıkunutturmayız #denizgezmişnicesenelere #denizgezmis69yasinda #denizgezmiş43 #denizgezmiş45senedir25yaşında #denizgezmiş5mayıs1972 #denizgezmis68yasinda #denizgezmiş67yaşında #denizgezmis69yasında #denizgezmis24yasında #denizgezmis68yaşında #denizgezmiş75yaşında #denizgezmis75yasında #denizgezmis73yasında #denizgezmiş75 #denizgezmis70yasinda #denizgezmiş27şubat1947 #denizgezmiş28şubat1947 #denizgezmişvakfı #denizgezmişyusufaslanhüseyininanölümsüzdür #denizgezmişvearkadaşları #denizgezmişveyoldaşlarıölümsüzdür #denizgezmişv #denizgezmişveyoldaşları #denizgezmişyusufaslanhüseyini̇nan #denizgezmisyusufaslanvehüseyininanölümsüzdür #denizgezmisyusufaslanhuseyininan
2 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 years
Photo
Tumblr media
🙏🏼😌 #Repost @vegangagarin ・・・ Elbette hakaret, tehdit, sindirme çabaları kimden gelirse gelsin kınıyorum. Buna "bizimkiler" de dahil. @veganzulal #vegangagarin #vegan #veganol #govegan #sömürü #hayvan #hayvanhakları #hayvanözgürlüğü #hayvansever #hayvansevgisi #çevre #doğa #iklim #türcülük #karnizm https://www.instagram.com/p/Cnwfo7_Ii6i/?igshid=NGJjMDIxMWI=
3 notes · View notes
edebiyatiturk · 6 days
Text
Gözdağı Nasıl Yazılır
Gözdağı Nasıl Yazılır? – Detaylı Rehber 1. Gözdağı Nedir? Gözdağı, bir kişiyi veya grubu korkutma, sindirme amacıyla yapılan davranış veya verilen mesaj olarak tanımlanır. Genellikle bir tehdit veya uyarı niteliğinde olup, kişinin veya grubun davranışlarını değiştirmeyi amaçlar. Bu kavram, sosyal ilişkilerden iş dünyasına kadar birçok farklı alanda kullanılır ve çeşitli biçimlerde karşımıza…
0 notes
Text
Otofaji: Hayat için kendini yok etme
Otofaji…Ne anlama geliyor ve neden önemlidir?“Otofaji” terimi Yunancadan gelir (“kendi” anlamına gelen “auto” ve “yemek” anlamına gelen “phagein”) ve kelimenin tam anlamıyla “kendi kendini sindirme” anlamına gelir. Bu terim, hücrelerin kendi hasarlı veya kullanılamaz bileşenlerini çıkardığı ve geri dönüştürdüğü temel bir hücresel süreci ifade eder. Bu “hücresel temizlik” biçimi, hücrelerin ve tüm…
0 notes
seslimeram · 1 month
Text
Sesli Meram #471 - Yersiz Yurtsuz (12.08.2024)
Tumblr media
"Yaşanan ümit kırımının tüm yüzeyleri noktasına virgülüne yukarıdaki gibi birbirini teyit eder bir halden uzakta, olabildiğince yalın bir biçimde “inkarla”, “örtbas” etmeyi beraberinde getirir. “A. koyduğu Ermenisi” küfrü ile haklılığını bir insanı itekleyerek, öyle ya da böyle darp etmeyi kendine hak gören bir temsilin, bıçaksırtı bir halde yaşamaya devam eden Kınalıada’daki bir avuç Ermeni’ye yönelik gözdağı bir de böylesi bir tahayyülle var edilir. Malum ırkçı hizbin, daha sonrasında pıtrak gibi çoğalan tüm ol zafer-vatan-millet bilmem kimler partileri diye çıkagelen memleketinde “mültecilere ve gayrimüslimlere” yer olmadığını deklare eden sistem aparatı, kullanışlı “neo-naziler” için de boy göstermesi sahnelerinden birisi haline dönüştürülen bir sahnede “saldırı” öyle ya da böyle doğrudan bir müdahaleyle baş başa kalan “Ermeni’nin” halini de açığa düşürür. Her zamankinden açık bir biçimde müdahaleler, daha yeni bir eski belediye başkanı nam zatın 1914 nüfus sayımını projeksiyona baz alıp, veri setini güncelleyerek şu cümleyi kurabildiği bir zemindeyiz halen: “Şu an Türkiye de 15.554.847 Rum, Ermeni ve Yahudi var…” Kekremsi değil, laf kalabalığı değil doğrudan soy kodu fişlemelerinden sokaktaki ol ayrımcılığa, gündelik yaşamın ortasında şıp diye bitiveren bir nefret temsiliyetine ve daha yakın zamanlı Samatya’daki bir kadının canının alınmasından, askerde bir Nisan 24 günü “şakacıktan” katledilen Sevag Şahin Balıkçı’ya, pek çok kere tecrübe ettirildiğimiz o yıkıcılığın belki de en görünür yüzü, Ocak 19, 2007 Hrant Dink cinayetine benzeş ve bariz bir örnek kılınan bir tehdit / sindirme / yok etme ve en basitinden korkuyu diri tutma hallerinin ortasında kim nereye varabilecektir. Böyle bir ülkede hayatın ümidi söz konusu hiç edilebilir mi, kalır mı?" sesli meram
podcast image credit: three monkeys:::banksy:::juxtapoz
0 notes
epifizz · 2 years
Note
Merhaba epi:) Soy antropolojik olarak babadan mı geçer? Biyolojik bir yönü yok ama bu argümanın. Fakat antropoloji dersini aldığım hoca soy babadan geçtiği için amca çoçuklarının evlilikleri ensest sayılır dedi. Ama teyze, hala, dayı çoçukları arasındaki evliliklerde bir ensest örneği değil midir ?
Yani sosyal olarak bakarsak soyun devamı patriarkal kültürlerde babadan yana sayılır evet. Ancak bu toplumsal durumdan yola çıkarak evlilik kurumunu da tamamen toplumsal ele almak bir hatadır bence çünkü ne olursa olsun en temelinde evlilik, taraflar arası cinselliğin legalize edilmesi bakımından biyolojiktir bu sebeple hocanın burada ürettiği sav ele aldığı kavramların bağlamını tam kapsamında değil, kısmi ve işine geldiği oranda kullandığı için bir safsata niteliği taşımaktadır.
Soyun devamına tamamen toplumsal bakacaksak bu “antropolojik olarak soyun devamı” gibi genel bir ifadeyle değil, “antropolojik olarak bazı toplumlarca soyun babadan geçtiği kabul edilir” tarzı kapsamı belirlenen ifadelerle konuşmamız daha uygun gibi gözükmektedir çünkü evrensel bir toplumsal analiz bu konuda işlevsizdir kanımca. Ama buradan yola çıkarak da ensest sınırını çizemeyiz, ensest yasağının toplumdan topluma değişen bir bakışı vardır ve bazen de aynı toplum içinde sınıftan sınıfa değişen bir bakışı. Bunun yanında ensest yasağı direkt cinsellikle ilgili olmasına rağmen “x toplumunda ensest sayılır” demek bağlamından ötürü kabul edilebilir bir beyan iken, tüm ensest kavramına gönderme yaparak nesnel görünümlü bir beyanda bulunmak ifadeyi hatalı yapacaktır çünkü tüm bağlamların üstünde öznel ahlak sistemlerini aşkın bir biyolojik bakışa göre bakmamız lazım. Mesela Türk toplumunda soy babadan geçer ve anne tarafından da dördüncü derece akrabalar ensest yasağına dahildir ancak Yahudilerde soy anneden geçer ensest yasağı sanırım aynıdır, Arap toplumlarında her iki taraftan da dördüncü derece akrabalar ensest yasağına tabi değildir. Uç bir örnek olarak Antik Mısır kültüründe aristokrat sınıfında hiçbir ensest yasağı bulunmamaktadır. Bağlamları belli olduğu için bunlar toplumsal yapı içerisinde tarihsel doğrulukları ile öne çıkar. Peki genel olarak dördüncü derece akrabalar için ensest yasağı anne tarafından kuzenlerimiz için geçersiz midir? Türk toplumu için evet, ama mısır asilzadeleri için hayır ama evrensel konuşacaksak dördüncü derece akraba hukuki olarak ilişki içerisinde alt-üst ilişkisi ve sindirme tehlikesi taşıdığı için, biyolojik olarak da amca çocuğu ile teyze çocuğu arasında genetik uzaklık hemen hemen aynı oranda birbirine uzak olduğu için ensest yasağını böyle bir ayrıma sokmak uygun değildir. Genetik hastalıkların baskın özellikte ortaya çıkma ihtimalleri bakımından sağlıklı da değildir.
5 notes · View notes
jaklinmisahiden · 3 months
Text
Tumblr media
Bizim Büyük İhtimallerimiz
Mızıkayı tersten çalanların
Zamanın akışını tersine çevirmesini istiyorum.
Kör taklidi yapınca köklenilir mi ve
Ağaçlar hangi dili konuşur?
Ormana karışıp vatandaşlık almak için
Ne renk olmak gerekir?
Ablacığım bu bize tek renk geldi,
Hem zamanla esner.
Fotosentez dediğiniz,
Yaprakların sevgiyi sindirme şekli, belki.
Dünyaya karışmadan
Bu fotoğrafın bir parçası olan biri,
Kapıyı bile açmadan evi terk edebilir.
Hiç uyumadan rüya görülür,
Ben çok üşürüm,
Çok alışmak istemem
Muhtelif sıcaklığa.
Dokunmasanız da ağlayabilir,
İçime dokunmazsınız da sizinle gülebilirim,
Sesini işitemem yine de
Bilebilirim tüm gidişlerinizi.
Mutfak listesi gibi bir şarkı dinliyorum.
Kavanozdan eksilenlerden bahsediyor.
Ben tuhaf bir şekilde seviniyorum
Bir başkası için.
Ne güzel,
Evinde yaşayan bir şeyler varmış ve
Fesleğen nefis kokarmış.
Oysa Batı yakasında ve
Bizim baharatlığın hayatında
Değişen bir şey yok.
1 note · View note
iamefe01 · 3 months
Text
20 yıllık hayatımın lisesinden bu zamanına kadar tutun, Korona dışını at çok hızlı yaşadım. Üniversite, clup gece hayatı kızlar vs. Geçici onlar, bunlar hayatımın en arka planında olarak, önem verdiğim iş-seyahat-girişimcilik beni çok yorduğunu fark ettim. Artık karakterimi haps aldı egom. Başarı üzerine başarı, koyulmuş hedefleri tamamlamak. Yeni hedefleri getirdi ve hızlı bir reaksiyon istedim. Şöyle örnek vereyim "Osmanlı'nın başarılı sefer sonrası ilk Viyana seferine İstanbul'a dönmeden hazırlanmadan, orduyu yenilemeden çıkmak istemesi ve hezimete uğraması" benimkisi bu misal. Artık bir kale içine çekilme vakti. Kral sindirmeli yediklerini... 20 yıllık hayatımın timsali yaşıtlarımda çok azdır. Mütevazı olamayacağım. Bu hayatın hakkını verdim. Şu an ölsem, gözüm arkada gitmem. Çoğu bokun tadını ve zevkini aldım... Şu an en büyük düşmanım egom...
0 notes
dün paylaştığınız "güzel olan şeylerin pahalı ve haram" olması lafının varoş cehaleti hakkında bir şey söylemek istiyorum. elbette söz size ait değil, ilk anda zararsız saçma sapan kurgulardan biri gibi duruyor ama şahsen bunun bir sindirme aracı olarak kullanıldığını da belirtmek isterim. zaten dinlerin amacı toplumları baskı altında tutup sindirmektir, ortaya çıkış sebepleri bu. pahalı olgusunu şimdilik bir yana koyuyorum ama "haram" diyerek bir anda bir dinsel kategori ve kabullenilmeye götürüyor zihni. pahalı daha somut. alım gücü vs. ile ilgili. ama "haram" dediklerimiz, sallıyorum (genel anlamda islam veya Sami dinleri dediğimiz tek tanrıcılara göre) mesela alkol tüketmek, domuz eti yemek, kumar oynamak, zina yapmak vs.; bunlar sosyal olarak ahlaki bozulma yaratabilirler ancak iyi yapılmış bir domuz sosisi ile bira içmenin zevki hiç bir şeyde yoktur. ötekileştirmek ve gizli teist propagandalara alet olmamak için bu haram vs gibi irrasyonel fikirleri atalım kafamızdan böyle yaşanmaz hayat.
Kusura bakma ama knk yazdığın kişinin doğru kişi ben olduğuma emin miyiz ben genelde yazdığım postları anlık yaşadıklarım ile ilgili atarım ve dün öyle bir şey yazdığımı hatırlamıyorum ama eğer rb yaptıysam (ki onu hiç hatırlamam) gelişinedir Bu kadar kafaya takmaya gerek var mı bilemedim bir de eğer ben paylaştıysam neden dün değil de bugün yazdın???
Lütfen böyle şeyler için beni rahatsız etmezsen sevinirim rahatsızsan takipten çık engelle sessizce olur mu
1 note · View note