Tumgik
#ölü adam
benegeninincisi6 · 20 days
Text
"Birini kırmak kolay tabi sanki bir göle taş atmak gibi peki ya hiç düşündün mü?"
"Taşın ne kadar derine inebileceğini..."
40 notes · View notes
suskunavare · 5 months
Text
Çoğu anne baba çocuğunu yıllar önce kaybettiğini anlamaz...
25 notes · View notes
gecendekayboldum · 1 year
Text
Hatta bazen yanındayken gider insan.Sen ne olduğu anlamadan ruhu terk etmiştir bile seni.
Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
serixx · 2 years
Text
Her şeyi çok ciddiye alıyordum , sanki ölümsüzmüşüm gibi …
3 notes · View notes
sankikalbiiyok · 1 month
Text
Kimseler üzülmesin diye düşünen o adam, ruhunun orta yerinde ölü bulunmuş.
Tumblr media Tumblr media
281 notes · View notes
sertsiken0606 · 3 months
Text
aslının aynısı
merhaba arkadaşlar . Sizlerden gelen bir anıyı daha aktarıyorum. Bol sikişli geceler. Merhaba Hasan bey ben küçük bir şehirin küçük bir kasabasında noterde çalışan 25 yaşında oldukça güzel seksi giyinmeyi Sibel Can ölçülerinde yani balık etli bir kadınım evliyim 3 kez hamile kaldım fakat doğum olmadı ya düştü ya da ölü doğum oldu . Bilirsiniz noterlik yapmak için noterlerin avukat olması şart bizim avukat 58 yaşında ama kimse 58 olduğuna inanmıyor oldukça bakımlı hergün kuaför ve güzellik salonlarına giden 175 boylarında 70 75 kg ağırlığında felaket seksi dul bir kadın avukat hanım la birlikte toplam 5 kişiyiz noterde 2 erkek 2 kadın erkekler evli kadınlardan ben evli avukat ve diğer arkadaş dul . Konumuza dönelim bu arada ben Didem avukat Emine hanım beni veznede görmek istediğini veznede ki arkadaşın benim yerime geçmesini istedi . Vezne de görevli Serkan arkadaşım 56 yaşında 3 kız 3 erkek çocuğu olan abdestli namazlı biri o kadar dürüst bir insan daha tanımadım başta yazmıştım küçük bir kasaba diye , kim ne yapmış ne almış ne satmış ilk bizim haberimiz olur. 14 Şubat 2023 günü öğle yemeği için eşimle sözleşmeş fakat eşimi en yakın arkadaşının karısıyla mesajlasırken yakalamıştım bizim yemek fiyasko olmuş içim içim eşimden nefret etmeye başlamıştım . Aynı günün akşamı eşimin telefonunu kopyalamayı öğrenip kendi telefonuma yükledim artık eşim gül ile ne yazışırsa ben görüyordum resmen 4 yıldır birlikte oluyorlarmış ben ayakta uyuyormuşum haa şunuda belirteyim gül ün kocası eşim fikret gülü sikerken masada oturup sikişlerini izliyormuş Fikret aslında çok yakışıklı bir erkek ama siki kalksada erkenden sönüyormuş WhatsApp mesajlarından okuduğum kadarıyla 1000 erkekten 1 inde çıkan nadir bir hastalıkmış ama nede olsa beni aldatıyordu o gece ayrı odalarda yattık sabaha kadar ne yapacağımı düşündüm . Sabah kahvaltısı yapmadan işe gittim moralim bozuk olduğu için pek gülmeden masama oturdum avukat hanım 10 da gelirdi geldi merhaba hayırlı işler arkadaşlar dedi benim suratımın asık olduğunu anlamış beni çağırdı durumu en ince ayrıntısına kadar anlattım mesajları gösterdim bana kısasa kısas yap boşanma dedi nasıl dedim bekle ben sana haber vereceğim dedi . Aradan 1 saat falan geçti avukat hanım Didemle ben çıkıyoruz arkadaşlar gecikirsek siz 5 te kapatıp çıkın dedi avukat hanım ın jipine binip birlikte onun bağ evine gittim 2 lüks otomobil vardı kapıda içeri girince şok oldum 4 erkek hepside çırılçıplak ben geri döndüm avukat hanım hadi kocan seni aldatıyor sende onu aldat kısasa kısas yap dedi soyunarak erkeklerin arasına girdi erkeklerin 2 sinin sikini eline aldı 1 erkek sikini ağzına soktu 1 erkek boşta kaldı oda benim elimden tutup beni kendine çekti elime sallanıp duran sikini verdi hadi bakalım sen benimsin ben de seninim bütün marifetlerini göster bakalım dedi avukat hanım halinden memnun adamın biri yere yatmış avukatın götüne sokmuş diğeri kocaman sikini amıma sürtüp girip çıkıyordu diğeri de avukat hanım ım ağzını sikiyordu o sırada benim elimden tutan sikini ağzıma dayadı ben soktaydım ne yaptığımı neden yaptığımı bilmeden adamın sikini yalamaya başladım adam sik o şekilde yalanmaz al ağzına sakso ��ek ağzını siktiğim orospu hadi başla dedi ipler kopmuştu zevk almaya bakacaktım dediğini yaptım sakso çekmeye başladım ben çekerken o benim üzerimdeki elbiseleri iç çamaşırlarını tek tek yırtarak çıkarttı adam bana resmen tecavüz edecekti birden titreyerek ağzıma boşalmış sikini ağzımdan çıkartmadan başımı tutmuştu mecburen hayatımda ilk defa döl yutmuştum tadı biraz tuhaf geldi boşalması bitince sikini kaldırana kadar sakso çekmeye devam ettim beni birden kaldırıp domalttı birden amıma soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı bir taraftan da kalçalarıma tokat atıyordu canım yanıyor ama zevkte alıyordum belki 20 dakika bu şekilde sikti arkadaşlar gelin yardımcı olun dedi diğer erkekler etrafımda toplandı biri yere yattı getir patron ben götünü senin için hazır edeyim dedi beni yere çekti yerde yatan adam sikini götüme sokmaya başladı daha önce çok sikilmiş patron amı daha dar dedi beni ilk domaltıp ( gerisi 2 de )
96 notes · View notes
kaybettimyolumu · 2 months
Text
Ölü gibi uyandım sabah ezanıyla birlikte. önce kefen mi yoksa nevresim takımı mı ayırt edemediğim kumaşlardan kurtulup, sonra üzerimdeki toprağı araladım. çürümeye yüz tutmuş bir ceset gibi görünüyordum aynada. biraz kahvaltı yaptım, biraz kalp masajı ama bir türlü kurtaramadım kendimi. başarısız bir hayat, başarılı bir ölümü hakediyor düşüncesiyle yüksek bir köprüden sallamıştım ayaklarımı bir keresinde. başarısızlığım o zamanda bırakmamıştı peşimi. çünkü ölmekten daha baskındır yükseklik korkusu. bunu her gözden düşen adam bilir. sonra ara verdim ölmelere. ölü gibi uyandım bu sabah. sanırım gecenin geç saatlerinde intihar etmişti birisi benim yerime. bazen öyle şeyler olur da farkında olmaz insanlar. bende başka birisi için ölmeye kalkışmıştım ama o benden önce öldü. ah bu başarısızlıklarım küçük çocuk gibi bırakmaz elimi. tek bildiğim ölmek, öldürmek herkesi. bir seri katil başka ne bilir ki? belki katil olmasaydım aşık olurdum ama onlarda öldürmüyor mu birbirlerini? kusursuz bir cinayet belli kurallar gerektirir. kanlar içinde can çekişen kişinin çığlıklarına ıslık ile eşlik edebilme becerisine sahip olmalısın. bir nevi müzik kulağı işte. ilk cinayetimi işlediğimde henüz 15 yaşımdaydım. bileklerimi kesip, umutlarımı öldürmüştüm. ben insanları öldürmeye kendimden başlamıştım. belki de bu yüzden ölü gibi uyandım bu sabah.
123 notes · View notes
velovis · 9 months
Text
niçin böyle oldu diye düşünmek yerine niçin böyle olmadı diye düşünelim diyorum.
bak hiç düşünmeyelim demeyi de isterdim, isterdim ama o yolda aceleyle yürürken cebinden kağıtlar düşüren adam ve bir kedi ondan korkmasın diye yavaş yavaş yaklaşan o küçük kız buna hiç hazır değil. üstelik, aynaların hiçbiri beni de pek hazır göstermiyor. gecikeceğim.
her şeyin nedenini, nasılını kuytulara geri dönüp bakmamak üzere bırakalım diyorum.
biraz göz göze gelmeye utanılan gözlerin varlığını düşünelim, düşünürken hiç göz göze gelmeyelim. yine de bunu uzun tutmayalım, çünkü gözlerim, biraz da baktığım aynalar, gözlerinden o kadar uzak kalmaya hiç hazır değil. bu defa gecikmeyeceğim.
gelirken yanında ellerini de getir. biraz, ölü bir yıldızın içinden bile bizi tutup çıkarabilecek şeyleri düşünürüz belki. tutmaya utanılacak ama tuttuktan sonra bırakmamak için kedi sevmemeyi ya da sigara içmemeyi göze aldıracak bir çift eli. biraz seni, biraz o elleri, biraz da o gözleri. gecikecek miyim?
bir keresinde sana bedenindeki tutunulabilecek yerleri saymıştım. korkunca kaçıp saklanacağım sığınaklar gibiydi her bir uzvun, bak, gözlerinden parmak uçlarına koca bi' evreni sığdırmış tanrı diyorum, sense gökyüzünü izliyorsun. sen baktığında gök bile farklı geliyormuş insana, inan, bu defa gecikmeyeceğim.
sen de düşünülecek bir şeyler say demek isterdim, isterdim ama sabahlayan kuşlar ve hiçbir ayna içinde sen olmadan bir şeyler düşünmeye hazır değil. yine de say, sen bir şeyler say ben de biraz her kıpırdayışın her kıvrılışın daha öpülesi yaptığı o dudakları düşüneyim.
seni düşünmekten kımıldayamayacağım, daha gece yarısına çok var ama haberin olsun, bu defa gecikmeyeceğim.
tüm geç kalışların aksine sana hep tam zamanında geleceğim.
69 notes · View notes
yolguncesi · 25 days
Text
Ölü izler
Kaskatı, kırgın bir hışmın 
Duruşuydu sırıtan.
Ölü bir duruş giyinmiş yansımam.
Sadece varlığını değil,
Yokluğunu da fark ettirmiyordu artık yaşam.
Tıpkı siyahtan vazgeçmeyen bir kadın gibi.
Bastonunu yoklayan titrek bir el gibi.
Fütursuz bir dili vardı yaşamanın şimdi.
İnsana ilişkin ne varsa,
Bir dehlizin ortasında,
Yaşam ve yaşama arasında.
Dalgalar haklı,
Oysa hep aynı ritimde ısrarcı şimdi.
Şimdiyi taşırmak bir marifet ise,
Dalgaların sonsuz ritminde.
Zaman en iyi şekilde ağırlanacak her defasında.
Oysa ondan önce değişmeliydi şekiller.
Bazı yükseklikler alçalmalı.
Ve bir adımdan hesap sorulacaksa,
Önce kaplumbağaya bırakılmalı.
Değişim bir mucize olmamalı,
O iliklerine kadar hissettiğin 
Sende patlayan bir şey olmalı.
Tüm bilgeliklerden daha yüce bir hissiyattı o.
O kendinde kendiliğinden var edeceği bilgenin,
Ilk doğum sancılarıydı.
Ve bir beklenti içinde soludu şimdi papatya,
Biraz daha kasılarak 
Masumiyetini yine masumane lekeleyişiydi.
''Sana sadece papatya olduğunu hatırlatıyorum'' dedi arı.
İlk kez toprağa kök salıyordu oysa.
Bu defa güneş de nankör değildi.
Alacağı bir şeyler vardı muhakkak onun da.
Dostane bir tavırla gülümsedi sonra.
Alacağı ne olabilirdi ki.
Uzun patikaların hüznüydü biraz 
Bekleyişlere müsebbip.
Bir bekleyiş yalnızlıkla resmedilince;
Bıldırcınlar da hâl hatır sormuyordu artık.
Yalnızlık koyu bir gövdenin gölgesinde soluklanmakmış biraz.
Lirik bir ezgi değil akla gelen.
Sadece kaskatı bir bekleyiş.
Bir temassızlık düşlemeyle.
Halbuki akan, taşan, soluklanmaktan vazgeçmeyen
Bir canlılıktı unutulan.
Yalnızlık biraz unutmaksa 
Susatan.
Katran karasıydı her unutuşta
Tuvale sıçrayan.
Tuvalin gerisinde adam,
 Her an uğurladığı yaşama
Bir tas su döküyordu.
Ve bir tanrı düşleniyordu
Kendini her an yeniden doğuran.
Her doğum yeni bir zaman içindi.
Oysa şimdi ölü izler birikmişti tuvalde.
Ve tanrı kendini kısırlaştırmıştı.
Zaman bizim dışımızda kalandı,
Zaman üzerimizde sırıtandı.
Çünkü tüm izler
Ölü izleriydi.
Ve tanrı ölülerin tanrısıydı
Kaskatı, kırgın.
Arada kafasını kaşıyan.
26 notes · View notes
hosumakactila · 5 months
Text
kimseler uzulmesin diye dusunen o adam ruhunun orta yerinde ölü bulunmus
35 notes · View notes
suskunavare · 6 months
Text
"Aynaya bak harabe gibisin,oysa sen çok güzel bir çocuktun"
19 notes · View notes
kitaplardangelen · 6 months
Text
Didem Madak kimdir??
Tumblr media
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
44 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 1 month
Text
Dazai Osamu'nun Giriş Sınavı 2. Ara
Wattpad Linki
MangaTR Linki
Tumblr media
Alacakaranlıkta…
Yan yatmış bir polis aracı, Yokohama limanına bakan sahildeki caddede yanıyordu. Sallanan arabanın altında iki polis memuru ölü uzanıyordu.
“B-bekle! M-mafya benden ne istiyor?!”
İki kişi hala hayattaydı. Birisi genç silah tüccarıydı. Tutuklanmıştı ve saldırıya uğrayıp yaralanmadan önce askeri polis tesisine naklediliyordu.
“Bilmiyor musun gerçekten? Saçmalık.”
Genç adama yaklaşan hayattaki diğer adam, hareket eden bir palto içindeki karanlık bir gölgeye sarılı Akutagawa’ydı.
“Liman Mafyasına saygısızlık ettin. O organ kaçakçısı şoförü sizin için ortadan kaldıralım diye bize kasıtlı bilgiler ilettiniz. Bizi kişisel çıkarları için kandıran kim varsa hepsi bedelini ödedi ve bu sefer de farklı olmayacak.”
Akutagawa’nın siyah botları yaklaşırken genç adam ardına düştü.
“K-kimse! Kimse beni öldüremez! Geber!”
Genç adam kolunu havaya kaldırır kaldırmaz Akutagawa’nın cildinde dövmeye benzer desenler belirdi. Numarası “21”di. Kollarını kaldırdığında Akutagawa’yı hafifçe geriye savurdu fakat…
“Ne?!”
Akutagawa ardına itilmesine rağmen başta olduğu yere yavaşça dönmeden önce sarsılmadan durdu.
“Bu kadar mıydı?”
Paltosu, yeri delip geçen vücudunu destekleyip darbeyi yumuşatan bir minder gibi davranarak onlarca sayısız iğneye dönüştü.
İki başlı canavar Rashomon, paltodan çıkıp silah tüccarına akın etti. Genç adam kaçınmaya çalışsa da çok geçti. Pelerin köpeğin jilet kadar keskin çeneleri adamı parçalara ayırdı. Et parçasına dönüşene kadar acıyla çığlık atmaya devam etti. Akutagawa, manzarayı soğukkanlılıkla seyretti.
“Vay, iştahım kaçtı.”
Arkasını döndüğünde karanlık bir figürle karşılaştı.
Akutagawa hemen Rashoumon’un siyah hançerlerini saldı. Metali kesmeye yetecek kadar keskin bıçaklar karanlıktaki figürün boğazını hedef aldı fakat temas ettikleri anda bıçaklar, görünmez bir güç tarafından saptırıldı. Rashoumon’un dişleri bir yetenek tarafından engellenmeden önce derinin yalnızca birkaç katmanı altına saplanabilmişti.
“Hey, hiç terbiyen yok mu? İş ortağı değil miyiz?”
“Kişisel çıkarların için Liman Mafyasını kullandığın gerçeği değişmedi.”
Siyah bir şapka giyen orta yaşlı, beyaz tenli adam gölgelerin arasından çıktı. Dazai ile Kunikida’nın elçilikte karşılaştığı Amerikan ajanıydı. Ajan, Akutagawa’yla konuşurken boynunu kaşıdı.
“Bir yanlış anlaşılma olmuş. Bir bakıma müşteriniz sayılırım. Siz silah tüccarının eski yurt dışı ticaret yolunu alıyorsunuz ve biz de ülkemizden çıkan yasadışı bir ihracatçının Japonya’da kargaşa çıkarmasını önlüyoruz. Bana sorarsan adil bir anlaşma. Senden çalmışım gibi davranmasan olmaz mı?”
“Aldatmak ve kışkırtmak casusların alışkanlıklarıdır. Bu olaya dahil olmak için bahse varırım başka sebeplerin vardı.”
“Doğru, vardı. Ama endişelenmeni gerektirecek bir şey değildi. Bitti artık.” Ajan gülümseyerek konuşmaya devam etti. “Mavi Kral insanları öldürmeye başladığında ne kadar korktuğumuzu anlatamam. İdam ettiği meclis üyelerinden birisi cebimizdeki illegal işbirlikçilerimizden birisiydi. Mavi Kral’ın muhtemelen haberi yoktu ama dava uzasaydı kesin foyamız ortaya çıkardı. Bu yüzden temelli gitmesi gerekiyordu… bundan dolayı sahne arkasını soruşturup Silahlı Dedektiflik Ajansına nerede olduğu hakkında tüyo vermeye karar verdik. Tabii ki bilgi kaynaklarında sahtecilik yaptık. Daha sonra komuta zincirinde karışıklık yaratmak için polise yanlış ihbar verdik. Aynı planladığımız gibi ilerledi. Mavi Kral az bir polis tarafından kuşatılınca kendini patlatıp öldü. Gerçek gizemini korudu ve herkes tehlikeli suçlunun öldüğünü öğrenince rahatladı. Hepimiz için mutlu son.”
Ajanın söylediklerini düşünmek için biraz vakit ayırdıktan sonra Akutagawa ağzını açtı.
“Silah tüccarı bir kenara, yabancı istihbarat ajansının sırf bir sırrı korumak için Japon teröristi öldürdüğüne inanmakta zorlanıyorum. Neden yaptınız?”
“Oh, hükümetin istihbarat teşkilatlarıyla alakalı bir durum yoktu. Zaten başka bir örgütte çalışıyorum. Kendimize Lonca diyoruz.”
“Ne klişe. Çift taraflı ajansın demek?”
“Ek işim diyelim. Loncanın her üyesinin tam zamanlı bir işi vardır.”
Ajan ayakları üzerinde döndü sonra uzaklaşmaya başladı. “Muhtemelen yakında Mafya ile başka bir iş için temasa geçeceğim. O zamana kadar hoşça kal.”
Akutagawa sert gözlerle ajanın gitmesini seyretti. “Bekle, bir şey daha sormak istiyorum.”
Ajan olduğu yerde durdu.
“Birisini arıyorum. Temas ettiği kişilerin yeteneğini etkisizleştirebilen bir yeteneği var. Böyle birisini tanıyor musun?”
“Ne yazık ki hayır.”
“O zaman defol gözümün önünden.”
“Tabii.”
Ajan, gecenin karanlığında kaybolmadan önce yürümeye başladı.
“…Nereye gittin? Neden aniden ortadan kayboldun?” Sokakta tek başına kalan Akutagawa kendi kendine sordu. “Bir anlığına Mavi Kral olabileceğini düşündüm ama yanılmışım. Neredesin? Ölmüş olamazsın. Yokohama’da bir yerlerdesin, biliyorum.”
Gece rüzgârı sözlerini alıp uzaklara taşıdı.
“Yaptığım son şey olsa bile akıl hocamı bulacağım. Seni bulacağım, Liman Mafyasının eski yöneticisi Dazai-san.”
10 notes · View notes
yasemin87 · 8 months
Text
Ben artık sana veda etmek istiyorum, anladım ki ne desem boş!!! kafamda bitirmek için, kalbimin bir yerinde hep olsanda ruhumun huzur bulmasını istiyorum!!! Çok yakında sana gelip vedalaşıcam ancak o zaman huzuru bulucağımı düşünüyorum. Her ne kadar yaşayan ölü olsanda kabrine gelicem!!! Gölgemdeki adam.
35 notes · View notes
tsuyoiji · 1 month
Text
sonunda sabah olmuştu, herkes hazırladıkları çantaları ile aşağı inmişti, saat 04.30'da yola başlayacaklardı. tahminen 11 gibi orada olacaklardı. birden kapı çaldı. ash kapıya doğru yöneldi, 'sonunda gelmiş olmalı'.
kapıyı açtığında karşıdaki çocuğa sarıldı ve hoş geldin diyerek onu içeri aldı. herkes meraklı gözlerle onun kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. ash yanındaki çocuğu tanıtmaya başladı. 'bu benim sınıftan bir arkadaşım, adı aeri veya andie ne demek istiyorsanız, bu gezileri falan çok iyi biliyor kendisi, gideceğimiz ormanı da aynı şekilde. o da bizimle gelecek, kabul ederseniz tabii.'
herkes onaylarcasına kafa salladı, tabii ki bir rehber çok iyi olacaktı. onu da aldıktan sonra bir karavan ile gitmeye karar verdiler. fakat sürücü bir başkası olacaktı.
'hoş geldiniz çocuklar, namhae pyeonbaek ormanına gidecekler siz olmalısınız. merak etmeyin karavanı orada size bırakacağım. ama dikkat edin olur mu?'
aeri oturduğu yerden kalktı. 'iyi de, sürücü olarak bay jaewoo'nun geleceği söylenmişti?'
'evlat jaewoo'nun şehir dışında acil bir işi çıktı, merak etmeyin bende güzelce sizi götürüp getirebilirim!' tuhaf bir gülümseme vermişti.
herkes sabah erken saatlerde olduğu için uyuyakalmıştı. saat 6'ya yaklaşıyordu. karavan birdenbire durdu. herkes ne olduğunu anlamaya çalışıp ayılmaya çalışıyordu. 'SÜRÜCÜ YOK!' ash'in bağırması ile herkes ayaklandı. ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. ıssız bir yerde durmuşlardı. sürücü kapısı açıktı fakat etrafta kimse görünmüyordu.
birkaç kişi karavandan inip dışarda bağırmaya başladı. 'abi! neredesin?!'
zolita, mavi'ye döndü 'çok üşüyorum bu böyle olmayacak, biz sürelim bari.'
mavi, 'e adam burada kalacak?'
zolita, 'herifi 10 dakikadır çağırıyoruz ama ortada yok, bizi getirdiği yere de bi bak. of.'
herkes toplandı, çalıştırmadan önce konuşmaya başladılar.
carlisle, 'ben haritadan bakabilirdim fakat internet burda çekmiyor, çok saçma!'
aeri, 'ben yolu biliyordum ama şu an uzun yola sapmışız ve bura hakkında hiçbir fikrim yok, üzgünüm.'
rudy, 'üzgün olmana gerek yok, herifin yaptığı tam bi şerefsizlik, halen de gelmiyor.'
soul, 'peki biz neyi bekliyoruz?'
aeri, 'durun.'
herkes kafasını aeri'ye çevirdi, ne diyeceğini merakla bekliyordu.
'şoförle konuşmuştum, hatırlıyor musunuz? ben o zaman bir şey gördüm ama sizi korkutmak için söylemek istemedim, yanlış görmüşümdür diye düşündüm.'
herkes daha da meraklanmıştı.
'o herifin ayakları tersti.'
herkes korkuyla birbirine bakıyordu, şaşırmış ve gerçekten korkmuşlardı.
suji, 'o yüzden hava açılmadan kayboldu. doğru ya...'
ryo, 'aeri şu senin diğer şoförü arar mısın?'
aeri, 'hemen.'
aeri telefonunu eline aldığı gibi aramaya çalıştı.
'alo, jaewoo ile mi görüşüyorum?'
karşı taraftan ağlamaklı bir ses geliyordu.
'bugün gece saatlerinde yatağında ölü bulundu. onu kaybettik.'
aeri telefonu kulağından çekip kapattı. aslında şehir dışında işi yokmuş, ölmüş.
herkes korkudan titriyor gibiydi. suji ayağa kalkıp karavanın başına geçti.
'uyuyun, daha çok yolumuz var, ash yan koltukta dur. uyuyacaksan yanımda uyu.'
herkes başını koyup uyumaya çalışıyordu yaşadığı şoklardan sonra. pek mümkün olmasa da suji'ye güvenebilirlerdi en azından.
saatler 12'yi gösteriyordu. 'kalkın!'.
suji'nin sesi ile herkes ayıkmıştı. yine kötü bir şey oldu sanıp paniğe kapılmışlardı. ama sonunda geldiklerini öğrendikten sonra hepsi bir güzel oh çekebilmişti. '1 saat yolu bulmaya çalıştım. fakat sonunda geldik. hadi malzemeleri indirelim ve çadırları kuralım.'
ash aşağı inerken 'bugün yemekler aeri'den!' bıkmış gibiydi. herkes el birliği ile çalışmaya başladı. çadırlar kuruluyor, bir yandan da kahvaltı hazırlanıyordu. herkes güle eğlene yapıyordu işini. şimdiden bazılarının kafası dağılmış gibiydi, bazıları da düşünüyordu.
10 notes · View notes
dadaszdkh · 1 year
Text
"Həyatda inamını, ümidini tamamilə itirmiş adam, əslində, elə ölü kimi bir şeydir."
41 notes · View notes